27 Ekim 2016 Perşembe

DARBEYİ YAPSAYDIK ÇOKTAN AB ÜYESİYDİK!





DARBEYİ YAPSAYDIK ÇOKTAN AB ÜYESİYDİK!




MİT’te ilk işi Madanoğlu’nun darbe hazırlığı içine sızmaktı. Sızdı, Madanoğlu’nun tam güvenini kazandı ve darbeyi önledi. Mahir Kaynak ‘Eğer darbe olsaydı Türkiye AB’nin kurucu üyelerinden olurdu’ diyor.


60’LARIN sonunda Korgeneral Cemal Madanoğlu ve cuntacı ekibinin yapmayı planladığı darbeyi engellemek sadece bir kişinin elindeydi: Mahir Kaynak. Bilfiil darbecilerin içinde yer alan Milli İstihbarat Teşkilatı ajanının elde ettiği bilgiler darbecilerin deşifre edilmesini ve 12 Mart askeri darbesinden sonra tutuklanmalarını sağlamıştı. Kaynak 1934’te Gaziantep’te doğdu. Kuleli Askeri Lisesi, Harp Okulu’nu bitirdi. Askerlikten ayrıldıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde akademisyen olarak görev yaparken 1966’da Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) girdi, 1980’de buradan emekli oldu. 1993’te de Gazi Üniversitesi’nden iktisat profesörü olarak emekliye ayrıldı.

Fakültede asistan olduğu dönemde, MİT görevlisi olarak 12 Mart askeri müdahalesinin hemen öncesinde, 9 Mart’ta darbe ile ülke yönetimini ele geçirmeyi planlayan gruba kendisini solcu gibi göstererek sızdı ve darbeyi engelledi. ‘Cuntacı’ grup yargılanmaya başlayınca ifadesine başvuruldu ve gerçek kimliği deşifre oldu. Mahir Kaynak’ın anlattıkları birçok kişinin tutuklanıp ceza almasına neden oldu.


MİT’e girişiniz nasıl oldu?
1966 sonbaharında Beyazıt’ta Çınar Kahvesi’nde oturmuş çay içip geleceği düşünüyordum. Biri masama yanaştı. MİT’ten geldiğini söylüyordu. İktisat bilgimden övgüyle bahsediyordu. Teşkilata danışmanlık yapıp yapamayacağımı sordu. Aslında bana ajanlık teklif ediliyordu. Askeri okuldan bilim adamı olmak için ayrılmıştım. Fakat devlete olumsuz bir cevap vermek olanaksızdı ve kabul ettim.

MİT’in istediği ilk iş ne oldu?
Görev ülkede solun sebebiyet verdiği kargaşaydı. TKP’yi dolayısıyla arkasında Rusya’yı bulmaktı. TKP’ye uygun biri olduğumu düşünüyorlardı. İlk görevim cuntacı Korgeneral Cemal Madanoğlu ile ekibinin darbe hazırlıkları içine sızmaktı. Önce solun bütün renklerinin temsil edildiği derneklerde dolaşmaya başladım. 1966 sonlarında Doğu Devrim Ocakları’nda Hıfzı Kaçar isimli birisiyle tanıştım. Emekli subay olduğunu söyleyen Kaçar beni izlediklerini ve arzu edersem akrabası Cemal Madanoğlu ile tanıştırabileceğini söyledi. İkinci buluşmamızda Madanoğlu’nun yanına gittik.

BENİ İÇİREREK SINADILAR 


MADANOĞLU lafı uzatmadan direkt konuya girdi ve Demirel iktidarının ülkeyi batağa sürüklediğini, tek çarenin askeri darbe olduğunu, bu amaçla örgütlendiklerini söyledi. Benden içlerinde olmamı istedi. Kabul ettim. Bir toplantıdan önce Madanoğlu beni çağırdı. Bana toplantıların MİT tarafından banda kaydedildiğini ve herkesin aranacağını söyledi. Benim üzerimde o kaba saba kayıt aleti vardı. Arama işini benim yapmamı istedi. Hıfzı Kaçar da dahil toplantıya katılan herkesi aradım. Aslında o anda benim üzerimde kayıt cihazı vardı ama giydiğim bol kıyafetten belli olmuyordu. Bir başka gün de Madanoğlu beni yanına çağırarak bir kağıt uzattı. Kağıtta MİT ile irtibat kurduğum telefon numarası ve görüştüğüm kişilerden birinin adı yazılıydı. ‘Bu ne Paşam’ dedim. ‘Bu adam bizi takip eden kişi, o da telefon numarası. İktisat fakültesinden mezunmuş, okuldan onunla ilgili bilgileri toplamanı ve kim olduğunu öğrenmeni istiyorum’ dedi. Madanoğlu’na bu kadar güven vermiştim.

Cunta ekibine sizinle ilgili bilgi mi verilmişti?
Ben bütün bilgileri Milli Güvenlik Kurulu’na gönderiyordum. Ama MGK’da cuntacılarla ilişkisi olan insanlar vardı. Bunlar sürekli cuntacı ekibe, sizin içinizde bir köstebek var ve faaliyetiniz MİT tarafından izleniyor, diyorlardı. Beni teşhis edememeleri bir şanstır.

Sizi hiç sınadılar mı?
Tabii ki. En önemli yöntem içki içirip deşarj olmasını sağlayarak iç dünyasını anlatmasını beklemektir. Böylece iki defa alkol komasına girdim. Gene de bir şey söylemedim. Hastaneye kaldırıldım, tedavi oldum.

Cuntacı ekip hangi tarafa daha yakındı?
Türkiye’deki rejimin yanlış olduğunu düşünüyorlardı. Sol bir rejim olmalı, diyorlardı. Amerika’ya ne kadar uzaksa Sovyetler’e de o kadar uzaktı. Ama Türkiye’de benim dışımdaki güvenlik güçleri ‘Madem solcu, öyleyse Moskova’ya yakın’ telakkisi içindeydi.

Darbeyi sizce hangi güçler istiyordu?
Güvenlikle uğraşan insanlar komünistlerin Türkiye’yi ele geçirmek istediğini varsayarlar. Ben ise asıl Türkiye üzerindeki çatışmanın Avrupa ile Amerika arasında olduğunu düşünürüm.O tarihte Avrupa Birliği kurulma aşamasındaydı. Avrupa, Amerika ve Sovyetler dışında bir güç olma hevesindeydi. Türkiye’yi önemli bir parçaları olarak görüyorlardı.

Peki darbeyi neden engellediniz?
Türkiye Avrupa’nın parçası olsaydı ve sol görünümlü bir yönetim gelseydi başarılı olur muydu? Olabilirdi. Onu hep düşündüm, oyun oynuyorum dedim. Avrupa, Amerika ve Sovyetler dışında güç odağı haline gelse Türkiye’nin lehine olmazdı.

Türkiye AB üyesi olur muydu?
AB kurucu ülkelerinden olurdu. Fakat dünyada çok başka değişiklikler olurdu. 60’ların sonunda Amerika Vietnam’da başarısızlığa uğruyordu, Avrupa kamuoyu hatta Amerika’nın içindeki gruplar bile anti-Amerikan çizgideydi. Avrupa sürekli olarak biz daha büyüğüz diyordu. Şöyle bir hesap yaptım. Cuntanın önünü kesmesem, Türkiye AB’nin parçası haline gelse ve onun kontrolü altına girse dünyada daha iyi bir denge oluşur muydu? Hem Türkiye hem de dünya açısından kararımı bu yönde verseydim, onların da yolunu açmaya karar vermiştim.


ANLATTIKLARIYLA DAVA AÇILDI 



Kaynak’ın çabasıyla 9 Mart’taki darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Cemal Madanoğlu 12 Mart 1971 darbesinden sonra tutuklandı ve dört ay cezaevinde kaldı. Onunla yargılanan Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Ahmet Ketenci ve İlhami Soysal gibi isimler ise 1974’te aklandı.

Kaynak: Stargazete.com




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder