Selahattin Demirtaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Selahattin Demirtaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ekim 2021 Perşembe

SOLDAN BESLENENLER

SOLDAN BESLENENLER






Suay Karaman 
suaykaraman1@gmail.com 
12 Temmuz Pzt 02:29
Azim ve Karar Sitesindeki yazımı iletiyorum.
https://azimvekarar.net/soldan-beslenenler/

SOLDAN BESLENENLER
Suay Karaman

Şarkıcı, besteci, yazar, yorumcu, yönetmen, milletvekili, her yere adaylık sevdalısı ve büyük solculardan sayılan Ömer Zülfü Livaneli, zaman zaman gerçekliği tartışılan olayları ortaya saçar ve kendini gündemde tutmanın yolunu bulmaya çalışır. Livaneli, öncelikle Deniz Baykal ile ilgili 2002 seçimleri sonrasında tanıklık ettiği olayı neden beş yıl sonra, 25 Temmuz 2007 tarihinde yazdığını açıklamalıdır. Üstelik böyle bir olayın gerçekliği bile tartışma konusudur. Livaneli’nin yaptığı bu açıklama ülkemizin güncel ve ivedi sorunlarının ötelenmesine çanak tutulmasını sağlamaktadır. Zaten Livaneli, etik değer yargısının sorgulandığı bir kişiliktir.
Cumhuriyet tarihinin en adaletsiz seçimlerinden biri olan 3 Kasım 2002 seçimleri hakkında tek kelime etmeden, Deniz Baykal üzerinden tartışma açmak, emperyalizme aracılık etmektir. 3 Kasım 2002 seçimlerinde oy pusulalarında Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın adı yazılmıştı. Hâlbuki Recep Tayyip Erdoğan kesinleşmiş hapis cezası dolayısıyla Anayasa’nın 76. maddesine göre milletvekili adayı olamamıştı. Siyasi yasaklıydı ve bu yüzden AKP ile üyelik bağı kalmamıştı, değil genel başkan, parti üyesi bile değildi. Bu olay seçimlerin iptalini gerektirmekteydi.

Bu seçimde Demokratik Halk Partisi (DEHAP), %6,2 oranında oy almıştır ancak seçimden önce dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu tarafından, Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) başvurularak, DEHAP'ın örgütlenme koşulunu taşımadığı için seçime girmesine izin verilmemesi istenmiştir. YSK’nin, bu başvuruyu reddetmesi üzerine Sabih Kanadoğlu, DEHAP yöneticileri hakkında, “Sahte evrakla, örgütlenmesini tamamlamış gibi göstererek, 3 Kasım seçimine girildiği’’ iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Bu suç duyurusunu inceleyen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 23 Ocak 2003 tarihinde 27 DEHAP yöneticisi ve kurucu üyesi hakkında, “resmi belgede sahtecilik” yaptıkları iddiasıyla dava açtı. Yapılan bu sahtekârlık sonucunda, seçimin oy dağılımı değişmiştir.

2002 seçimleri sonrasında TBMM’de AKP 363, CHP 178 ve bağımsızlar 9 sandalye ile temsil edilmekteydi. Yapılan anayasa değişikliği sonucunda Tayyip Erdoğan yasaklı olmaktan kurtarılmıştır. YSK, bir köydeki birkaç yüz oyun kaybı nedeniyle Siirt seçimlerini iptal etmiş ve böylece Siirt milletvekili olanların milletvekillikleri düşmüştür. Yasalara göre iptal edilen seçimin aynı aday ve aynı seçmenlerle yapılması gerekmektedir. Ancak YSK, yasalara aykırı olarak aynı seçmenlerle fakat farklı adaylarla seçimin yenilenmesine karar vermiş ve bunun sonucunda Tayyip Erdoğan’ın milletvekili olması sağlanmıştır.

Aslında YSK’nin bu hukuk dışı tutumu ile Tayyip Erdoğan’ın önü açılmıştır. Çünkü zaten 363 milletvekili olan AKP, anayasayı halkoyuna götürmeden değiştirmek için 4 oy daha bulabilirdi. Burada YSK’nin tutumunu görmezden gelerek ve eleştirmeden yapılan yorumlar yanlıştır. Şimdi Zülfü Livaneli, bu olanlara değinmeyip sadece Deniz Baykal üzerinden prim toplayarak, bazılarına şirin gözükmek istemektedir.

Zülfü Livaneli, 1980 yılında Atina'da ayaklarının dibinde Türk Bayrağı yakılırken, bu olayı elleri cebinde seyretmişti. Bayrağının yakılmasını seyreden bir kişinin, bayrağı yakılan bir ülkenin meclisinde milletvekili olması da ilginçtir. Böyle birinin CHP genel başkanları ve sol hakkında ileri geri ve tutarsız konuşma hakkı olmamalıdır. CHP’yi beğenmez ama CHP’li belediyelerin konserleri ve etkinlikleri üzerinden yolunu bulurken de eleştirmekten kaçınmaz. 

21 Haziran 2013 tarihinde Mezitli Belediyesi’nin düzenlediği Güneş Festivali’ne gidip organizasyonu beğenmeyen Livaneli, Mezitli Belediyesi’nin ‘yüzüne tükürülmesini’ istedi ancak konaklama ve yol giderlerinin yanı sıra 60 bin lira+KDV almayı da ihmal etmedi. 

Benzer şekilde Denizli’de engellilerin konserine paranın tamamı gelmediği gerekçesiyle gitmeyen, ama aldığı parayı da geri vermeyen bir kişiliğe sahiptir.

İsrailli gazeteci ve yazar Benny Ziffer 10 Mayıs 2007 tarihinde Zülfü Livaneli ile yaptığı görüşmede “sizce Ermeni soykırımı oldu mu?” diye soruyor. Zülfü Livaneli şöyle yanıtlıyor: “Evet oldu ama Türklerin çoğu soykırım olduğuna inanmıyor. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, her şeyi susturmak ve silmek gibi bir arzu vardı. Türkler Ermeni trajedisindeki sorumluluğunu kabul etmeli...” Barış güvercini Livaneli, bilinmezlere doğru yol almaktadır.
Kendini solcu sayan Livaneli, 1 Aralık 2003 tarihinde Zaman gazetesindeki söyleşisinde “CHP sol vurgusunu bırakmalı” deyişiyle, leylim ley diyerek, güneş toplayarak solu nasıl çıkarı için kullandığını belli etmiştir. 3 Haziran 1996 tarihinde Milliyet gazetesinde “Bugün Mustafa Kemal yaşıyor olsaydı, Türkiye politikasında nereye otururdu dersiniz?  Suna Pelister çiftliği ile birlikte Atatürk Orman Çiftliği’ni de konuşmaz mıydık?” sözleriyle, Atatürk’ü küçülteceğini sanan Livaneli, liberalizmin avucundaki çakma soldur. Öyle ki 11 Temmuz 2020 tarihinde Yeni Asya Gazetesinde Said Nursi denen haine övgüler düzerek, onu çok zeki ve etkileyici bulmakta sakınca görmemiştir.

Türkiye’nin geleceğinde lider olarak Ekrem İmamoğlu ile Selahattin Demirtaş’ı görmek isteyen ve “ulusal sol diye bir şey olamaz” diyen Livaneli, kendine göre sol ve solcu tarifi yapmaktadır. Ancak emperyalizme ve her türlü sömürüye karşı olmayan, tam bağımsızlık için mücadele etmeyen, eşitlikten yana olmayan, haksızlıklara karşı koymayan, her türlü zulme direnmeyen solcu olarak nitelendirilemez. Böyleleri olsa olsa Zülfü Livaneli gibi emperyalizmin kucağına oturur ve gündem değiştirmekle görevlerini yerine getirir.

Büyük yazarlardan (ç)alıntı yapacaksınız, Kültür Bakanlığı'nın büyük miktarda yardımıyla film çekeceksiniz sonra ‘sol değil’ dediğiniz CHP’den milletvekili olmakta sakınca görmeyip solculuk üzerine sığ ve ülkesinin gerçeklerinden uzağa savrulmuş konuşmalar yapacaksınız. İşte böylelerini belediye başkanı adayı yapanlar ile milletvekili yapan Deniz Baykal’ın da büyük hataları olduğunu bilmek zorundayız. Yapılan büyük hatalar zinciri sonucunda CHP, ilkelerinden uzaklaştırılmış ve savrulmuştur. Kendine “Dersimli Kemal” diyenin genel başkan olmasının yolu açılmıştır. Atatürk düşmanları, bölücüler, tarikatçılar, liboşlar milletvekili yapılmıştır. Atatürk ilke ve devrimlerine, tam bağımsızlığa sırt çevrilmiştir. Bu değişimle birlikte Livaneli gibi soldan beslenen gereksizlerin de ortaya çıkmasının önü açılmıştır.
Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nin kurucularından Prof. Dr. Yalçın Küçük, Ömer Zülfü Livaneli’yi şöyle tanımlamıştı: “ Soldan yetişmiş büyük tüccarlardan birisidir.” Ancak yaşadıkça ve gördükçe bu tanım şöyle olmalıdır: “ Soldan beslenen büyük tüccarlardan birisidir.”

Azim ve Karar, 12 Temmuz 2021.

***

16 Mart 2018 Cuma

Amerikan Atına Oynamak,

Amerikan Atına Oynamak,

Mehmet Bedri Gültekin,

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, eski Eşbaşkan Ahmet Türk ile birlikte Amerika’ya gitti. Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle görüşme yaptı.
Demirtaş ve Türk, Brüksel’den sonra Partilerinin Washington bürosunu da “hizmete” açtılar.
Vaşington’da CİA’ya yakınlığı ile bilinen Carnegie Endowment (Vakıf) adlı kuruluşun düzenlediği bir toplantıda konuştular ve taleplerini Washington üzerinden Ankara’ya ilettiler.
Demirtaş ve Türk’ün Washington ziyaretlerine CIA yetkililerinden Henry Barkey eşlik etti. Carnegie vakfındaki toplantıyı da Barkey organize etti.

FETHULLAH’IN DEĞERLENDİRMESİ

BDP yöneticilerinin Washington ziyaretini basit bir diplomatik temas olarak anlamamak gerekir. Amerika’da yaşayan büyük bir Kürt nüfus da olmadığına göre Türk ve Demirtaş’ın Washington seferi ve burada bir büro açmaları, PKK’nın Kürt sorununun çözümünde Amerika’yı tayin edici bir güç olarak gördüğünü gösterir.

Kısacası PKK, Amerikan atına oynamaktadır.

Amerikan atına oynayan sadece PKK değil. F Tipi yapılanma da bilindiği üzere başından beri Amerika sayesinde var olmuştur. Ve bundan sonra da geleceğini Amerika ile birleştirmiş durumdadır.
Fethullah Gülen yanlış hatırlamıyorsam 2004 yılında kendisi ile yapılan bir röportajda, ‘Amerika’nın daha bir 40 yıl, dünyanın en önemli gücü olarak kalacağını, dolayısı ile akıllı bir Müslüman’ın yapması gerekenin bu süre içinde Amerika ile beraber hareket etmek olacağını’ söylemişti.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı Recep tayip Erdoğan için fazla bir şey söylemeye gerek yok. Dünya üzerinde herhalde iktidara geldikten sonra bu kadar düzenli ve sürekli olarak ABD’yi ziyaret eden bir başka devlet yöneticisi yoktur.
AKP’nin; varlığı, iktidarı ve geleceği tamamen ABD’ye bağlı olduğu için, politikası bu ülkenin geleceğinin ne olacağından bağımsız olarak kayıtsız şartsız Vaşington’a bağlıdır..
Ama Fethullah Gülen’in; ABD’nin daha kırk yıl dünyanın en önemli gücü olarak kalacağı tespiti üzerinde durmak gerekiyor. Çünkü öyle görünüyor ki BDP (PKK) da bu tespite itibar etmektedir.

AMERİKA’NIN DURUMU

Artık hiçbir Amerikalı bile Amerika’nın, daha kırk yıl dünyanın en önemli gücü olarak kalacağını iddia edemiyor.
Amerikan ekonomisinin dünya ekonomisi içindeki payı yüzde 20’nin altına düştü. Ekonomik duruma ilişkin gelecek tahminleri ise hiç iç açıcı değil.
Amerika’nın ekonomik gücünün esası doların hala yüzde 60 oranında uluslar arası değişim ve rezerv para olarak kullanılmasından kaynaklanıyor. Ama bu durum da çok uzun boylu devam etmeyecek.
Yakın bir gelecekte ABD dünyanın en büyük ekonomisi olmaktan çıkacak. Bu durumda doların değişim ve rezerv parası olarak kalması düşünülemez.
Öte yandan Amerika, askeri bakımdan önemli yenilgiler yaşıyor. Irak ve Afganistan yenilgileri, salt birer savaş kaybı olmanın ötesinde anlamı olan gelişmelerdir.
Amerikanın dünyanın en büyük hegemonik gücü olmasının esas nedeni dayandığı büyük askeri güçtür.
Irak ve Afganistan’da yaşanacak yenilgi, işte o karşı konulamaz denen askeri gücün gerçekte “kâğıttan kaplan” olduğunu gösterecektir.
Bütün bunların yanı sıra artık dünyada yükselen başka güçler var. 
Çin, Hindistan, Brezilya ve Rusya:
Bunlar dünyanın yükselen güçleri. Artık karşı konulamayacak bir hızla ekonomik, siyasi ve askeri olarak dünya sahnesinde yerlerini alıyorlar.
Ve artık 2010’un dünyasında, bırakalım 40 yılı 10 yıl sonra bile Amerika’nın hala Amerikanın en büyük gücü olarak kalacağını söyleyen kimse kalmadı.
Kritik soru şudur: Bu gerçek bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmasına rağmen PKK veya F Tipi Örgüt, hedeflerine ulaşmak için neden hala Amerikan atına oynamaktadırlar?

Bu sorunun cevabını bu iki örgütün varlık nedeninde aramak gerekir.

VARLIK NEDENİ

F Tipi örgüt, ortaçağ ideolojisini savunmaktadır. Nihai amacı Cumhuriyet Devrimi adına ne varsa tasfiye edip hedefine ulaşmaktır.
Gerçi Cumhuriyetin kurumlarından geriye fazla bir şey kalmadı. F Tipi’nin hedefi, Ordu ve Yüksek Yargı gibi Cumhuriyet’ten arta kalanlar ile Cumhuriyet Devriminin yarattığı insan birikimini ve toplum örgütlenmesini tasfiye etmektir.
Böyle bir projenin emperyalizm dışında destekçisi olamaz. Daha doğrusu bu proje emperyalizmin projesidir.

Aynı şekilde etnik temelde örgütlenme, toplumu etnik temelde ayrıştırma, 1975’ler sonrasında emperyalizmin dünya çapında yatığı atak ile birlikte ülkemizin gündemine girdi.

Yani etnik temelli siyaset, ancak emperyalizmle birlikte vardır.
Öte yandan Dünyanın yükselen yeni güçleri etnik temelde örgütlenmeye cepheden karşıdırlar.

Onun için Fethullah postu Amerika’ya sermiş.
BDP’de Vaşington’a büro açıyor.
mbgultekin@ip.org.tr

***

2 Şubat 2018 Cuma

HDP'li Selahattin Demirtaş, Ermeni olduklarini acikladi.

HDP'li Selahattin Demirtaş, Ermeni olduklarini acikladi.





Selahattin Demirtaş, Ermeni kökenli siyasetçidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 24. dönem Hakkari milletvekili olup, Figen Yüksekdağ ile birlikte Halkların Demokratik Partisi eşbaşkanlığını yürütmektedir.  
ZÜLKÜF DEMİRTAŞ, ERMENİ'dir. Büyük dedesi KİNKOS ve ninesi NAZLI, ERMENİ idi. 1948, Palu doğumlu Zülküf Demirtaş, terör örgütü PKK işbirlikçilerinden olup, kürtçü-bölücü HADEP "İmamlar Birliği" üyesidir. İmam kisvesinde HIRİSTİYAN bir ERMENİ".. ERMENİLER'de görülen TÜRK ve MÜSLÜMAN adları, özellikle "TÜRK" ekli soyadları, dindar MÜSLÜMAN kisvesi, kendilerini gizlemek içindir. O yüzden bulabildiklerimizin dedelerinin, ninelerinin adlarını veriyoruz. Babalar, analar genellikle TÜRk adları taşımakta, ERMENİ kimliğini gizlemektedir.
Aynı aileden olan kürtçü-bölücü HDP başkanı SELAHATTİN DEMİRTAŞ ta ERMENİ'dir. 1973, Palu doğumludur. Zaza olduğunu iddia eder.Babasının dönme adı TAHİR, annesinin dönme adı ŞADİYE'dir. 
Hukuk Fakültesi mezunudur. 2006 yılında kürtçü-bölücü İnsan Hakları Derneği'nin Diyarbakır Şube Başkanlığı yapmıştır. Kardeşi Nurettin Demirtaş'ın Genel Başkanlığı'nı yaptığı kürtçü-bölücü DTP'nin kapatılması üzerine, 2010 yılında kürtçü-bölücü BDP'nin başına getirilmiştir. Bölücü konuşmalarından dolayı 10 ay hapis cezası almışsa da, hapis yatmamıştır.
NURETTİN DEMİRTAŞ, ERMENİ'dir. Selahattin Demirtaş'ın kardeşidir. 1972, Palu doğumludur. 

PKK'ya üye olmak, terör eylemlerine karışmaktan 11 yıl, 6 ay hapis yatmış, çıkınca kürtçü-bölücü DTP'ye katılmış, 2007'de DTP Genel Başkanı olmuştur. Sahte çürük raporu alarak askerlikten kaçmıştır. 

Demirtas in ailesi ve evlerinde Bebek katili ermeni Aponun resmi

Taraf Gazetesinden alinti:


....Demirtaş, Ermeni adayı tanıttı:
Partisinde Ermeni adaylarının olduğunu hatırlatan Demirtaş,  HDP İstanbul 3. Bölge Adayı Garo Paylan’ı öğrencilere hatırlatırken, Ermeni adayımız dediği Paylan için daha sonra Erdoğan’a atıfta bulunarak “af edersiniz” Ermeni adayımız şeklinde espiri yaptı. 
Panele Demirtaş’ın yanı sıra HDP İstanbul milletvekili adayları Şerife Erbay, Burcu Demirbaş, Sezai Temelli, Serpil Kemalbay, Garo Paylan ile çok sayıda öğrenci, akademisyen ve öğretim görevlisi katıldı. ....
-----------------------------

23.09.2010 16:02


Ermeni Patrik Vekili Aram Ateşyan’ın çevrelerinde “Müslüman Kürt” olarak bilinen Ermenilerin asıl kimliklerine dönmeye başladığı yolundaki açıklaması, Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun “kripto Ermeniler” konusundaki suskunluğunu bozmasına yol açtı. Prof. Halaçoğlu, ülkemizde en az 500 bin “kripto Ermeni” olduğunu belirterek, bu gerçeği söylediğinde kendisini “kafatasçılıkla” suçlayıp, yargısız infaza tabi tutanların, bugün bunu açıklamasının sebebinin, Ermenilere emlak verme ve Türkiye’yi tazminat ödemeye zemin hazırlama olduğunu öne sürdü.

15 gün kadar önce eşini kaybeden Prof. Halaçoğlu, Akdamar Kilisesi’nin ayine açılmasının ardından Ermeni Patrik Vekili Ateşyan’ın yaptığı açıklama üzerine Türk Ocakları internet sitesinde bir yazı kaleme aldı.

Halaçoğlu’nun, “Kimliklerine Hırıstiyan Yazdıranlarla İlgili Bir Değerlendirme” başlıklı yazısı şöyle:    

“21 Eylül 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Van kaynaklı Okan Konuralp tarafından bir haber yayınlandı. Haber, ‘Artık kimliklerine Hıristiyan yazdırıyorlar” başlığı altındaydı. Aslında gündemde Van Gölündeki Akdamar kilisesindeki ayin vardı. 95 yıl sonra bu kilisede yapılan ilk ayin olarak verildi. Bu ayin Türkiye’de hep gizli kalmış bir konunun ortaya çıkmasına vesile oldu ve demokratikleşmenin sonucu olarak, şimdiye kadar kimliklerini gizlemek zorunda kalmış olan Ermenilerin tekrar asıl kimliklerine dönmesi olarak değerlendirildi. Gerçek böyle miydi yoksa farklı bir boyut mu vardı? Bu arada Türkiye Ermenileri Patrikliği Patrik Genel Vekili Sayın Aram Ateşyan’ın Müslüman olan yeğenlerinin 4 ay önce nüfus cüzdanlarına Hıristiyan yazdırdıkları yer almaktaydı bu haberde. Bu kimselerin bölgede ‘Müslüman Kürt’ olarak bilindiği de eklenmişti. Öte yandan ‘dışarıda Müslüman ama aile içinde Ermeniydik’ dedikleri de yer aldı. Bu şekilde son bir yıldır önemli şekilde asıl kimliklerine dönmeler olduğu vurgulandı.

2007 yılında Kayseri’de Avşarlar Sempozyumunda bir konuşma yapmıştım. Bu konuşmamda, ‘Kendisini Kürt ve hatta Kürt Alevi gösteren Ermeni dönmeleri’nden bahsetmiştim. Yer yerinden oynamıştı ve benim kafatasçılığım dahil, söylenmedik söz ve hakaret kalmamıştı. Konu öylesine sunulmuş ve çarpıtılmıştı ki, yargısız infaza uğramıştım. Halbuki gerek Türkiye’deki Ermeni soykırımını savunanlar, gerekse diaspora, Anadolu’da yaşayan Ermeniler nerede diye sormaktaydılar. Sözlerimde ne Kürtlere, ne de Alevi vatandaşlarımıza hakaret vardı. Ben, bir bilim adamı olarak nerede olduklarını belgeyle açıklamıştım. O zamanki söylediklerimin tümü Amerikan arşiv belgelerine dayanmaktaydı ve hatta isim ve köy adlarına kadar bilgi bulunmaktaydı. Arşiv belgesi Ermeni asıllı görevliler tarafından hazırlanmıştı ve raporun adı da ‘Ermeni Kürtleri’ ismini taşımaktaydı. Bu belgede hangi Ermeni cemaatinin hangi Kürt aşireti ismini aldığı, bunların bulundukları yerler ile alt birimleri ve oturdukları köylere kadar her şey kaydedilmişti. Ama bana bu bilgileri nereden aldığım hiç sorulmadı. Sadece neden konuştuğum ve bunu açıklamakla ırkçılık yaptığım suçlamalarında bulunuldu. Bugün ne oldu da beni darağacına çektikleri bir konuda rahatça herkes binlerce Ermeni’nin bu şekilde Müslüman kisvesi altında olduğunu söyleyebilmekteler. ‘Mahalle baskısından kurtuldukları’ iddiası tamamen safsata.Çünkü o tarihte beni o bölgeden arayan vatandaşlarımız bunların hepsini bildiklerini ifade etmişlerdi ve gerçekten de başta Patrik Hazretleri olmak üzere herkes kimlerin ve hangi köylerin bu şekilde ‘kripto Ermeni’ olduğunu bilmekteydi. Hatta 1977 yılından beri misyonerlerin bu türden Ermenileri tespit etme gayreti içinde olduğu, toprağı bol olsun Hrant Dink tarafından da dile getirilmişti. Benim tespitim bugün en azından 500 bin Ermeni’nin bu şekilde bulunduğudur.

Ermeni olmak ne suçtur ne aşağılanacak bir durumdur. Türkiye’de bugün Ermeni asıllı vatandaşlarımız bulunmaktadır ve birçoğu ile de yakın ilişkilerimiz mevcuttur. Bence asıl Ermeni vatandaşlarımızın çektikleri sıkıntı, bu şekilde kendini gizleyen Ermeni asıllı olanlarla, soykırım safsatasını ortaya atanlardır. Tarihte hoş olmayan birçok olay olmuştur. Fakat hiçbirinin bu kadar uzun süre ve kangren haline geldiği görülmemiştir. Konunun kişiselleştirilmesi kimler tarafından yapılmıştır; bunun iyi değerlendirilmesi gerekir. Nitekim hatırlanacağı üzere ben kişiler üzerinden hareket etmemiştim ve bu şekildeki kişilerin kendilerinin açıklama yapmasının doğru olacağı kanaatindeydim. Halen de aynı düşünceyi taşıyorum. Ancak Türkiye’de meydana gelen bir takım olayların iyi anlaşılabilmesi için de bu konunun açıklığa kavuşması gerektiğini düşünüyorum. Ama maalesef son zamanlarda Türkiye bir etnisite cenneti haline getirildi. Bence asıl ırkçılık bu şekilde ülke insanlarının farklılaşmasına zemin hazırlamaktır. Şimdiki ortam Türkiye’nin yakın bir gelecekte tamamen ayrışmasına yol açacak bir biçimde gelişmektedir. Bu son durum da, üstü örtülü olarak Ermenilere emlak vermek ve bir yerde tazminata zemin hazırlamaktır.

Gerçekte ise bu olay tamamen aydınlandığında, Ermeni soykırım iddialarının ne kadar yersiz olduğu kesinlikle ortaya çıkacaktır. Türkiye, terör meselesinde ve ayrılıkçı Kürt konusunda ciddi merhaleler kazanacaktır. Hatta ülkemizde öz be öz Türkmen olan Alevi vatandaşlarımız üzerinde oynanan oyunlar ortaya çıkacaktır. Tabii bütün mesele, bu konuyla korkmadan yüzleşebilmek veya bunu bilmek isteyip, istemediğimizdir. Tıpkı bu günlerde Akdamar Kilisesi’nin haçının yerine takılması taleplerinde, gerçek haçın Alman arşiv belgelerinde yer aldığı üzere, 1907 yılında Ermenistan tarafından gelen Michellian çetesinin, kiliseyi yağmaladıktan sonra haçını da çıkarıp eşine hediye götürmesini bilmek isteyip, istemediğimiz gibi. Yoksa biz çevremizde binlerce Ermeni asıllıların olduğunu çok iyi bilenlerdeniz.”

--------------------------
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun açıklamaları ortalığı kasıp kavurdu. Sırada yeni tezler var. Halaçoğlu'nu doğrulayan Prof. Salim Cöhce, "Türkiye'de Araplaşan binlerce Ermeni var." diyor. Türkiye günlerdir garip bir 'etnik' tartışmanın içinde. Üç beş gün sonra sabun köpüğü gibi sona erecek bir tartışmaya da benzemiyor bu; muhtemelen önümüzdeki dönemlerde yepyeni tartışmaları da beraberinde getireceğinin sinyallerini veriyor. Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun Kayseri'de bir sempozyumda yaptığı konuşma bütün bu tartışmaları başlatan kıvılcım oldu. 

Prof. Halaçoğlu, tartışmalara yol açan şu sözleri sarf etmişti Kayseri'de: "Müslümanlığı kabul etmiş ve kendisini Türk olarak kabul etmiş insanlar gelip Anadolu'ya yerleşmiştir. Dolayısıyla bunları bir mozaik olarak kabul etmek, farkına varmadan ülke içerisinde de birtakım gruplaşmalara neden olmaktadır. Bu konuda özellikle siyasetçilerin çok dikkatli olması gerekir. Araştırmalarımızda Kürt diye bildiğimiz insanların aslında yapısal olarak 'Türkmen asıllı' olduğunu, 'Kürt-Alevi' olarak bilinen vatandaşların ise 'Ermeni kökenli' olduğunu gördük. Ülkeyi bölmeye çalışan TİKKO ve PKK terör örgütlerinin içinde yer alan insanların birçoğu Ermeni dönmesi Kürtlerden oluşuyor. TİKKO ve PKK hareketi bizim bildiğimiz gibi Kürt hareketi değildir." 


AKSİYON GÜNDEME GETİRMİŞTİ


Halaçoğlu'na en büyük tepki Alevi ve Kürtlerden geldi; daha sonra bazı aydınlardan… Bunun üzerine ikinci bir açıklama yapma gereğini duydu TTK Başkanı: "Bütün Kürtler Türkmen'dir ya da bütün Alevi Kürtler, Ermeni kökenlidir demedim. Bu oran Kürtlerin yüzde 30'u kadardır… 1915'te sürülmemek için Müslümanlığa geçen Ermenilerin sayısı 1920'lerde 100 bin kadardı... 1936-37 yıllarında ise devlet bu kişileri ev ev tespit etmişti. Listeler elimde. Devlet isterse açıklarım…"

Bu 'resmî' ifadelerle birlikte, öteden beri söylenen; ancak pek dillendirilmeyen "içimizdeki Ermenilerin" varlığı da 'resmen' deşifre edilmiş oldu. Zaten tartışmalar da daha çok bu noktaya kilitlendi. Kürt-Alevilerin önemli bir kısmının "Ermeni dönmeler" olduğunun söylenmesi de önemli bir husus. Aslında Aksiyon dergisi bu konuyu daha önce gündeme getirmiş, sesiz bir tartışmanın ve bir sorgulamanın başlamasına öncülük etmişti. Dergimizin 577. sayısına kapak olan "Anneannem bir Ermeniydi" ve 634. sayıdaki " Cinayet Kripto Ermeniler için milat" haberleri önemli bir kaynak olarak kayıtlara geçmişti. Ermeni gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesinden sonra Aksiyon'a konuşan İnönü Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Salim Cöhce, Halaçoğlu'nun yeni gündeme getirdiği konuyu o tarihlerde şöyle özetliyordu: "Türkiye'de kendini gizleyen 80 ila 100 bin civarında Ermeni var… Ermeniler daha çok Kürt ve Alevilerin içinde gizlendiler." 


AMERİKALILAR DA DOĞRULUYOR 


Prof. Dr. Salim Cöhce bu kez başka bir tezi gündeme getiriyor: Türkiye'de Araplaşan binlerce Ermeni var." Prof. Cöhce, "Yusuf Halaçoğlu'nun söyledikleri doğrudur ve yeni bir şey değildir. Bilinen; ancak kimsenin açıklamadığı şeylerdir." diye başlıyor söze. Bu konuda kendilerinin artık birtakım "yeni açıklamalar" yapması gereğine işaret eden Cöhce şöyle konuşuyor: "Kripto Ermenilerle ilgili yıllardır sürdürğümüz çalışmalarda bu konuları daha önce gündeme getirmiştik. Bunlar bizim uydurduklarımız değil. O tarihlerde Amerikalı temsilcilerin kayıtlarında da bunlar var. Erzurum'da 500 bin Ermeni'yi Kürtler sakladı. Aynı şekilde Tunceli'de 50 bin Ermeni yine buradaki Aleviler tarafından saklandı. Kürt Aleviler bunlardır. Varto ve Hınıs'ta da aynı durum olmuştur. Birçok yerde bu var. 1841-1863 tarihleri arasında Amerikan misyonerlerin yaptığı araştırmalar var. Etnik ve dinî kökene dayalı bir çalışma bu. Burada kim kimdir, nedir tespit ediliyor. Hatta Amerikalılar bu amaçla Atatürk Üniversitesi'nin Van'da kurulmasını istiyorlar. Daha rahat araştırmalar yapmak için. Ancak Demokrat Parti üniversitenin Erzurum'da kurulmasını sağlıyor." 

Sadece Ermenilerin Kürt-Alevi olmadığını veyahut Kürtleşmediğini vurguluyor Prof. Dr. Salim Cöhce: "Binlerce Ermeni aynı zamanda Araplaştı. Siirt, Hatay, Urfa, Mardin gibi yerlerde yaşayanlar, kendilerini Arap kimliği içinde gizlediler. Bunlar bugün Arapça konuşuyor ve kendilerini dışarıya Arap olarak gösteriyor. Tehcire Gregoryan Ermenileri tâbi oldu. Protestan ve Katolik Ermeniler bundan çok az etkilendi." Prof. Cöhce, Araplaşan Ermenilerle birlikte "Süryanileşen Ermenilerin" de olduğunu sözlerine ekliyor.


TERÖR ÖRGÜTLERİNDEKİ GİZLİ ERMENİLER


TTK Başkanı Prof. Halaçoğlu'nun dikkat çektiği diğer bir nokta ise TİKKO ve PKK terör örgütlerinin içinde yer alanların birçoğunun "Ermeni dönmesi Kürtler" olduğuydu. Tartışma, bu sözler üzerine daha da alevlendi. Peki Halaçoğlu haklı mıydı? 

Türkiye'nin terör tarihinde gizli veya Kripto Ermenilerin olduğu, terör örgütlerinde de Türkiye karşıtı Ermenilere büyük sempati duyulduğu bir gerçek. Bölücü Ermeniler en fazla PKK içerisinde yer aldı. İmralı'da tutuklu bulunan teröristbaşı Abdullah Öcalan, ikinci kez devlet başkanı seçilmesi sonrasında Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan'a 10 Nisan 1998'de gönderdiği mektupta, 1915 tehcirini soykırım olarak tanıdıklarını bildiriyordu. Öcalan'a göre Ermeni soykırımı, Hitler'in Yahudi soykırımı için de önayak olmuştu. Aynı şekilde PKK'ya yakınlığıyla bilinen Avrupa'daki sözde "Kürdistan Parlamentosu" da Nisan 1997'de aldığı bir kararla Ermeni tehcirini "soykırım" olarak tanımıştı. Kararda ilginç bir şekilde, Hamidiye Alayları ile korucu sistemi arasında bağlantı kurulup, günümüzde de Kürtler ve Aleviler'e yönelik "soykırım" yürütüldüğü iddia edilmişti. 

PKK içerisinde yer alan "Ermeni dönmeler" ve "gizli Ermeniler" ile örgüt arasında sıkı bağ bulunuyor. PKK Başkanlık Konseyi üyesi Nuriye Kespir, Merkez Komite üyeleri Bekir Bakırcıoğlu ve Musa Haciyav'ın da sözü edilen Ermenilerden olduğu biliniyor.


ÖCALAN-TİKKO-ASALA BAĞLANTISI


TİKKO'daki Ermeniler ile PKK arasındaki bağlantı, karşılıklı menfaat ilişkisine dayanıyor. Ermeniler terör örgütü mensuplarına yardım ettiği gibi, militanlar da Ermenilere yardım ediyor. Bu anlamda bir dönem faaliyette olan ASALA ile PKK ilişkisi bir tesadüf değil. Adapazarı'nda öldürülen uyuşturucu kaçakçısı Behçet Cantürk, ASALA konusunda ön plana çıkan bir isim. Diyarbakır Lice nüfusuna kayıtlı Cantürk'ün annesi, Hatun Demirciyan isimli bir Ermeni. Cantürk'ün yasadışı yollardan elde ettiği paraları önce ASALA, sonra PKK'ya aktardığı, PKK'nın kaçırdığı uyuşturucuyu dünya piyasalarına pazarladığı ileri sürülmüştü. Abdullah Öcalan İmaralı'da görülen duruşmasında ASALA ile 1980'lerde birlikte hareket ettiklerini ve toplantı düzenliklerini aktarıyor. Amerika'da yayımlanan Armenian Struggle dergisinde 1985'te çıkan bir makalede de ASALA yandaşlarının şu ifadelerine yer veriliyor: "Türk askerlerine karşı Kürt kardeşlerimizle omuz omuza verdiğimiz mücadelede bir üst düzey militanımızla 22 savaşçımızı yitirdik. Kürt kardeşlerimizle beraber silahlı mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir. Şimdilik toparlanmak için daha geri mevzilere çekileceğiz; ancak bir süre sonra Kürt savaşçılarla eylemlerimizi Anadolu'nun içine kadar taşıyacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın." 


SOL TERÖR İÇİNDEKİ KRİPTO ERMENİLER


Tıpkı PKK'da olduğu gibi birçok sol örgütte de lider seviyesinde Ermeniler var. Türkiye Komünist Partisi-Marksist/Leninist (TKP/ML)'nin askerî kanadı olarak ortaya çıkan terör örgütü TİKKO'da çok sayıda Ermeni'nin varlığı dikkat çekiyor. Ermeni-Hıristiyan Garbis Altınoğlu, TKP/ML örgütünün teorisyenliğini ve genel sekreterliğini yaptı. TİKKO'ya yakın internet sitelerinde hâlâ yazıları yayımlanıyor. 1946 doğumlu Garbis Altınoğlu, Boğaziçi Üniversitesi İş İdaresi Bölümü mezunu. Babası Ohannes Altınoğlu da 1957'de Amasya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ile İslam olan dinini Hıristiyan olarak değiştirmiş. 

Ermeni asıllı bir diğer TİKKO mensubu ise Orhan Bakır (Armanek Bakırcıyan) idi. Bakırcıyan, 12 Eylül öncesi İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde okurken arkadaşı Hrant Dink ile birlikte Surp Haç Lisesi'nde belletmen olarak görev yapıyordu. Bakırcıyan daha sonra Hrant ve arkadaşı Stefan ile sol örgütlere katılma kararı aldı. Ancak Ermeni oluşları işlerini zorlaştırmasın diye Hırant, Fırat; Stefan, Murat; Armanek ise Orhan adını aldı. Dağa çıkan ve sonraki yıllarda Ali Ağa koduyla Tunceli ve civarında terör estiren Armanek, nam-ı diğer Orhan, o bölgedeki gizli Ermenilerle temas kurmayı başardı. 1978'de askerî bir operasyon sırasında öldürüldü. 1988'de İzmit yakınlarında bir TİKKO evini basan güvenlik güçleri, Ermeni asıllı Türk vatandaşı Manvel Demir'i yaralamış; ancak Manvel kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmişti. Demir, Ömer kod adıyla TKP/ML'nin İstanbul İl Sekreterliği görevini yürüttü. TİKKO'nun Zeytinburnu sorumlusu Aziz Demirel de Ermeni asıllı idi. 


KÜRT İSYANLARINDA DA VARLAR


Ermeniler ile isyancı Kürtlerin ilişkisi bazı bölgelerde belirgin olarak ortaya çıkıyor. Tunceli, Hozat, Ovacık, Çemişgezek, Mazgirt, Pülümür, Elazığ, Tercan, Dicle, Erzincan ve Sivas bu yerleşim yerlerinin başında geliyor. Bunda tehcir sırasında yaklaşık 20 bin kadar Ermeni'nin, Alevi ve Alevi Kürtlerin yaşadığı sarp dağlarla çevrili Dersim aşiretlerine sığınması etkili oldu. Buradaki Ermeniler daha sonra civara yayılarak biraz da intikam hissiyle Kürt isyanlarında aktif görev aldı. Dersim İsyanı'nın başlamasına bir Ermeni start verdi. Ermenilerin isyancı Kürtlerle bağlantısı günümüzde hâlâ birçok noktada esrarını koruyan Ağrı ve Dersim isyanlarında belirgin şekilde karşımıza çıkıyor. Ağrı isyanı için Ermeni Taşnak örgütünün bir temsilcisinin Ağrı'ya geldiği biliniyor. Zilan Kürtleri arasında iyi tanındığı için "Ermeni Zilan" lakabını alan Ardeşir Muradyan, isyanın silahlı kanadı komutanları arasında yer alır. 1937'de Dersim isyanının fitilini de Kahmut Köprüsü'nü yakan Ermeni asıllı Demirci Mustafa ateşler. Demirci Mustafa Ateş, 1993'te 84 yaşındayken asıl dini olan Hıristiyanlığa döner. Tunceli merkez nüfusuna kayıtlı Mustafa Ateş 1979'da ismini Marcelo, dinini de Hıristiyanlık olarak değiştirir; ancak 1992'de tekrar İslamiyet'e geçer. 


BAZI İLLERDEKİ KRİPTO ERMENİLER


Şehir Kripto Ermeni sayısı ve 'resmî' durumu

Diyarbakır Bin aile (Kürt, Süryani ve Alevi)

Malatya 3 bin 655 aile (Kürt-Alevi)

Kayseri 5 bin aile (Türk)

Elazığ Bin aile (Kürt, Alevi)

Van 4 bin aile (Kürt)

Tunceli 2 bin aile (Kürt-Alevi)

Şanlıurfa 3 bin 500 aile (Kürt, Arap)

Siirt 1200 aile (Arap, Kürt-küçük bir kısmı)

Hatay 1100 aile (Arap)

Bitlis 200 aile (Kürt)

Erzurum 3 bin aile (Kürt, Alevi, Türk-küçük bir kısmı)

Erzincan 1300 aile (Alevi, Kürt)

Sivas 2 bin aile (Kürt, Alevi)

Mardin 1500 aile (Arap) 

K.Maraş 3 bin aile (Kürt, Alevi) 

Adıyaman 1600 aile (Kürt) 

Adana 2 bin aile (Kürt, Arap, Alevi) 

* Bu veriler değişik kuruluş ve araştırmacıların devam eden çalışmalarından alınmıştır. Sayılar, tespit durumuna göre değişime açıktır.

KÜRT YAZAR ÜMİT FIRAT: ERMENİLEŞEN KÜRTLER DE VAR 


"Profesör Halaçoğlu'nun açıklamaları Türk Tarih Kurumu tezinin ve Güneş Dil Teorisi'nin iflası anlamını da taşıyor. Bu teze göre herkes Türk soyundan geliyordu. Afet İnan gibilerin çalışmaları artık rafa kaldırılıyor. Halaçoğlu'nun söylediği Ermenilerin, Kürt Alevi olması, Kürtleşmesi doğaldır ve doğrudur. Kendilerini kurtarmak için öyle göstermişler ve zamanla benimsemişler. Tersi bir durum söz konusu; Kürtlerin bazıları da Ermeni olmuştur. Batı'da da değişenler oldu. Türkiye'de herkesin dosyası vardır. Bu bilgiler devletin elinde. Ama bazıları aleyhte kullanıyor. Bu doğru bir çıkarım değil. Devlet kimin ne olduğunu çok iyi biliyor. Alparslan Türkeş için Van'dan göçen bir Ermeni ailesinin çocuğu dediler. Siyasette bu kullanıldı. Başkaları için de çok yakıştırmalar oldu. Çevremizde yakın akrabamızda geçmişte Ermeni genç kızlarla evlenenler oldu. Kızlar Müslüman olmak zorundaydı. Bu Ermeniler Ermeni olduklarını gizlediler. Ancak ortam yumuşayınca özlerine sahip çıktılar. Benim babaannem, anneannem bir Ermeniymiş demeye başladılar. Ben Kığlılıyım (Bingöl) demeye çekiniyordum. Benim mensup olduğum Kığlı ilçesi ve onun çevresindeki yerleşim yerlerinde pek çok ailede Ermeni gelinler vardır. Benim kuzenimin de anneannesi Ermeniydi


.http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24811724.asp

***

24 Aralık 2015 Perşembe

PKK’YA GENEL AF İSTEYEN CHP de PKK İTTİFAKI



PKK’YA GENEL AF İSTEYEN CHP de PKK İTTİFAKI


_ Nihayet gerçek yüzleri ve niyetleri ortaya çıktı...

_ Hala kendilerini çeşitli bahanelerle avutanlar,günaydınlar size...Atatürkçü tabanın sadakati sadece ATATÜRK İlke ve Devrimlerinedir.


_ İhanete ortak olan ve onaylayanların kendilerini ATATÜRKÇÜ olarak tanımlama hakları yoktur.

_ "Kahramanı kadar haini ve gafili bol bir milletiz."
_ Hadi durma,ayağa kalk,( Osman Pamukoğlu Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanının 24 Ocak 2009 I.ci Kurultayında dediği gibi'' Ya Kuzgun, Leşe.., Ya Devlet Başa, '' )

_ Ey Gerçek ATATÜRK çüler.. Vatan elden gitmeden, yapılacak çok şey var... Sorumluluğunun bilincinde ol yeter..

_ Zaman ATATÜRK Gibi düşünen kararlı..,'' BAŞI DİK DEVLET.., ONURLU MİLLET ''Düşüncesini benimseyen..

_ ( '' YAŞASIN VATAN.., YAŞASIN TÜRK MİLLETİ '' ) Diyen..BİR Siyasi Parti çatısı altında birleşmek ve O Siyasi yapıya görev vererek ÜLKEMİZİ bu KAOSTAN Kurtarmak II.ci MİLLİ Mücadeleyei Başlatmak Zamanıdır..

_ O Parti HAK ve EŞİTLİK Partisidir...

_ Genel Başkanı ; OSMAN PAMUKOĞLUDUR..;

İŞTE HABERİ;  


 
PKK’YA GENEL AF İSTEYEN CHP GENEL BŞK. YRD. MESUT DEĞER’DEN BDP’YE BİZE KATILIN ÇAĞRISI



17 Kasım 2010










BDP ile ittifaka bölge teşkilatlarının sıcak baktığını belirten Değer, Kürt sorunun çözümü konusunda“İmralı katkı sunacaksa değerlendirilmelidir’ diye konuştu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve MYK üyesi Mesut Değer, BDP ile ittifaka, bölgedeki teşkilatlarının sıcak baktığını söyledi. Değer, “Olması gereken dar bir ittifak değil, CHP’nin iktidara taşınmasıdır. Bu da seçim işbirliği, seçim ittifakı veya seçime birlikte girmek değil de, herkesin bir sorumluluk altına girerek CHP çatısı altına gelmesidir’ dedi. Değer, Kürt sorunun çözümü için tutuklu bulunan terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’la görüşülmesinden yana olduğunu ifade etti.
Değer, BDP ile ittifak ve Kürt sorununun çözümü konularında ANF’ye değerlendirmelerde bulundu. Değer şunları söyledi: “Şahsi düşüncemi sorarsanız, Türkiye’de BDP, DSP, İşçi Partisi ve bunun yanında illegal de dahil 64’e yakın sol parti var. Bütün sol partilerin ve de diğer partilerin CHP çatısı altında bir araya gelerek siyaset yaparak iktidar olmaları lazım. Kürtleri, radikal ve muhafazakâr ve sol partileri kucaklayarak, onların CHP içinde kendi kimlikleri ile ayrım yapmadan siyaset yapma olanağını sağlayarak önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde CHP’nin iktidara gelmesini sağlamak lazım.’
BDP ile ittifakın “seçim ittifakı’ olarak algılanmaması gerektiğini de ifade eden Değer “Kendi programları ve düşünceleri ile gelip CHP altında siyaset yapmaları, bizim de bunların siyaset yapmalarına olanak sağlamamız lazım. Bu oluşumlar adayını gösterebilmeli, görüşünü, düşüncesini özgürce anlatabilmeli, savunabilmeli, seçim bölgesinde düşüncelerini kamuoyu ile paylaşabilmeli, kendi bölgesinde kendini ifade edebilmeli’ diye konuştu.
Kürt sorununun çözümü konusunda CHP’nin kurduğu bir komisyonun çalışmalarını sürdürdüğünü ifade eden Değer, “Hazırlanan Kürt raporu konusunda ayrıntıları vermem mümkün değil. Rapor bittiğinde Genel Başkanımız bu raporun detaylarını gelip Diyarbakır’da açıklayacak’ dedi.
PKK ve Kürt sorununun birbirinden ayrı konular olduğunu ancak iç içe geçtiğini ifade eden Değer, şöyle konuştu: “İç içe geçtiği için PKK sorununu çözerken, Kürt sorununu da çözmeniz lazım. Bunun sadece askeri değil, siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel haklar yönünden boyutu var ve en önemlisi de Türkiye boyutu var. 81 ili ve 73 milyonu kapsayan bir sorun bu’ dedi.
BDP’nin “muhatap sadece İmralı’dır’ yaklaşımı içinde olduğunu belirten Değer, “Benim şahsi görüşüm, Kürt sorununun çözümü konusunda İmralı katkı sunacaksa değerlendirilmelidir, katkı sunmayacaksa değerlendirilmeyebilir‘ diye konuştu.
Cumhuriyet

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Sol blok” olarak CHP ile seçim ittifakı yapma önerisine,


CHP’nin yeni Kürt politikasını hazırlayan Genel Başkan Yardımcısı Mesut Değer, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Sol blok” önerisini şöyle değerlendirdi:

“Bütün sol partilerle birlikte -içinde BDP, CHP aklınıza gelen tüm partiler- DP, ANAP, Sayın Abdüllatif Şener’in kurduğu Türkiye Partisi de dahil CHP çatısı altına gelip, Türkiye’nin önemli sorunlarında ellerini taşın altına koymaları gerektiğini düşünüyorum. Bir blok olarak söylemiyorum bunu. Ama CHP’ye destek vererek, CHP içinde yer alarak, CHP saflarında siyaset yapmaları, olması gerekendir diye düşünüyorum. Ama dediğim gibi bunu bir blok olarak değerlendirmemek lazım. Herkesi CHP çatısı alında birleşmeye, Türkiye’nin yaşanan sorunlarında kendisine düşen sorumlulukla davranmaya davet ediyorum. Bunun için bana göre herkes CHP’ye katkı sunmalı.”
17 Kasım 2010
..

16 Nisan 2015 Perşembe

Demirtaş'ın Grup Konuşmasının Şifreleri




Demirtaş'ın Grup Konuşmasının Şifreleri 



Güner Yiğitbaşı, 
İzmir Barosu Üyesi Avukat
17/03/2015


Demirtaş'ın Grup Konuşmasının Şifreleri - Güner Yiğitbaşı
HDP Genel Başkanı Selahattin DEMİRTAŞ, bugün (17/03/2015) parti grubunda yaptığı çok kısa konuşması ile güne damgasını vurdu diyebiliriz. 

Şimdi, Selahattin DEMİRTAŞ'ın  ne dediğini bir daha hatırlayalım,

Selahattin DEMİRTAŞ, grupta yaptığı çok kısa konuşmasında; “Tarihimizde en kısa grup toplantısını yapacağız, biz pazarlık partisi değiliz, AKP ile aramızda kirli bir pazarlık olmadı, olmayacak, Recep Tayyip ERDOĞAN; HDP var oldukça, HDP'liler bu toplumda nefes aldıkça, sen başkan olamayacaksın,seni başkan yapmayacağız, seni başkan yapmayacağız,seni başkan yapmayacğız.” diye konuşmuş ve konuşmasına son vererek partililerden coşkulu bir alkış ve tezahürat almıştır. 

Demirtaş, bu kısa ve etkili konuşmasıyla,seçim öncesinde yine yapacağını yapmış,  HDP'nin en etkili politikacılarından birisi olduğunu ve seçmen ile gönül bağı kurma konusundaki becerisini göstermiştir.

Bize göre, bu konuşmanın iki hedefi vardır.

Bu hedeflerden ilki, bu ülkeye başkan olabilmek için yanıp tutuşan, başkanlık krizleri geçiren Recep Tayyip ERDOĞAN, diğeri ise en başta Kürt seçmen tabanı olmak üzere, tüm seçmen kitlesidir.

Bu konuşma Tayyip Bey'i hedef alan bir konuşmadır,zira, geçtiğimiz günlerde Tayyip Bey seçim öncesinde milliyetçi oylara göz kırpmış ve bu ülkede Kürt sorunu yoktur diyerek, sürpriz bir çıkış yapmış olup, Tayyip Bey'in bu sürpriz çıkışı nedeniyle hayal kırıklığı yaşayan HDP, ne yaparsan yap, ne kadar çabalarsan çabala, ne kadar yalpalarsan yalpala, kendinle ne kadar  çelişirsen çeliş, senin başkan olmana yardımcı olmayacağız, sana koltuk deyneği olmayacağız, seçim sonrasında AKP ile bir işbirliği içine girmeyeceğiz, senin çözüm süreci şantajına boyun eğmeyeceğiz, senin Kürt sorununu çözeceğine ve bu konudaki samimiyetine inanmıyoruz, sen yoluna biz yolumuza, bunu kafana iyice sok diyerek, Tayyip Bey'e çok kararlı ve üzücü bir mesaj vermiştir.

Demirtaş'ın ikinci hedefi de, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP'ye oy vermiş olan Kürt olmayan seçmen kitlesidir.

Demirtaş, kesin ve net bir dille, Tayyip Bey'e hitaben; “HDP var oldukça, HDP'liler bu toplumda nefes aldıkça, sen başkan olamayacaksın,seni başkan yapmayacağız” diyerek, seçim sonrası için, AKP ile gizli  bir ittifak yaptıklarına ve kirli bir pazarlığın içine girdiklerine ilişkin olarak seçmende oluşan  inancı yıkmayı ve HDP'nin seçim barajına takılma riskini ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. 

Öyle anlaşılıyor ki, bizi çok renkli ve sürprizlerle dolu bir seçim bekliyor. CHP'nin işi hiç de kolay olmayacak.

Demirtaşın, Tayyip Bey'e ve dolayısıyla AKP'ye yönelik bu kararlı ve inandırıcı çıkışıyla, baraja takılıp çöpe gideceği tahmin edilen HDP oylarının, %10 barajını kolaylıkla aşarak AKP'ye yar olmayacağı ihtimali çok kuvvetlenmiştir. CHP, aklını başına toplamalı, bir an önce meydanlara inerek seçmene sunacağı somut projelerle,  AKP ile HDP arasında çıkan bu kapışmadan kendisine yarar sağlamasını bilmelidir.



http://haberguncel.blogspot.com.tr/2015/03/demirtasin-grup-konusmasinin-sifreleri-guner-yigitbasi.html

..