Mesut Değer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mesut Değer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Şubat 2019 Salı

YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİDE MEYDANA SELEN OLAYLARLA İLGİLİ OLARAK GÜVENLİKTEN SORUMLU BAZI KAMU GÖREVLİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 13

YÜKSEKOVA VE ŞEMDİNLİDE MEYDANA SELEN OLAYLARLA İLGİLİ OLARAK GÜVENLİKTEN SORUMLU BAZI KAMU GÖREVLİLERİNİN 
DEĞERLENDİRİLMESİ. BÖLÜM 13



25- a-) TBMM Araştırma Komisyonlan'nın çalışmalannda ve çalışmalar sırasında 
talep ettiği bilgi ve belgelerin edinilmesinde en önemli hukuksal engel İç Tüzüğün 100.maddesi son fıkrasında yer alan "Devlet sırlan ile ticari sırlar, Meclis araştırması kapsamının dışında kalır" düzenlemesidir. 

TBMM Araştırma Komisyonlarının çalışmalarında önemli bir engelleyici husus olan " Devlet sırrı ve Ticari sır " kavranılan, başta bu kavramların belli ve net bir tanımının olmaması, TBMM İçtüzüğünün 105. madde son fıkrasında açıkça belirtilerek araştırma komisyonunun yetkisi dışında bırakılması ayrıca bu kavramın sınırlarım çizen ve hangi mercilerle paylaşılabileceği noktasının da yasal bir düzenlemesi ve çerçevesinin olmaması TBMM araştırma komisyonları nın önemli sorunlarındandır. 
TBMM Araştırma Komisyonları' nın daha etkin ve verimli çalışması, kendisinden 
beklenen işlevi layıkıyla yerine getirmesini teminen, devlet sun ve ticari sır bakımından ilgili kurum ve kuruluşların bu düzenleme hükmüne dayanarak, komisyonların talep ettiği bilgi ve belgeleri vermekten kaçınmalarında kullanılan temel dayanak olan TBMM İç tüzüğünün 105. madde son fıkrasının değiştirilmesi gereklidir. 

Komisyonumuz bu sorunun ortadan kaldırılabilmesi için; bu kavramların sınırlarını çizen ve halen tasan halinde bulunan yasal düzenlemelerin yapılması, ilgili yasada TBMM araştırma ve soruşturma komisyonlarınca talebi halinde içeriği devlet sırrı, ticari sır, banka sun, müşteri sim içeren bilgi ve belgelerin verilmesi düzenlemesine yer verilmesi, en önemlisi TBMM İçtüzüğünün 105. maddesinde gerekli değişikliğin yapılarak komisyonun yetkisini sınırlayıcı hususun ortadan kaldırılması ve iç tüzükte devlet sim, ticari sır, banka 
sırrı, müşteri sırrı içeren bilgi ve belgelerin alınması, görüşülmesi ve raporlanması hususunun özel bir düzenlemeye tabi tutulması gerektiği değerlendirilmektedir. 

b-) TBMM araştırma komisyonlarının talep ettiği bilgi ve belgelerin verilmemesi, 
aynca bilgisine başvurmak üzere komisyona davet edilen kişilerin gelmemesi halinde ilgililer hakkında uygulanacak yaptırımlar belirlenmemiştir. 
Komisyonumuz, Meclis araştırması komisyonlarının etkinliğinin sağlanması açısından gerekli görülen, çeşitli saiklerle bilgi yada belge vermeyen ilgililerin ve komisyonun davetine icabet etmeyen kişilerin sorumluluğunu düzenleyecek, dolayısıyla söz konusu hususların meydana gelmesi halinde uygulanacak yaptırımların belirlenmesine yönelik yasal düzenlemenin yapılması gerektiği görüşündedir. 

c-> Meclis araştırma komisyonları Anayasanın 98. maddesinin 3. fıkrasında "Meclis araştırmasının, belli bir konuda bilgi edinilmek için yapılan incelemeden ibarettir" denilmektedir. Temel amaç, TBMM'nin bilgilenmesi dir . Anayasanın 138 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, "görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclislerinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz." hükmü yer almıştır. Görüldüğü üzere Anayasanın düzenlediği temel nokta "yargı yetkisinin kullanılması" hususuna ilişkindir. Dolayısıyla, Anayasanın 138/3 maddesinin yargıya intikal etmiş herhangi bir konu hakkında meclis araştırması yapılmasını 
engelleyici, yine Anayasanın 98/3 maddesini sınırlandırıcı bir özellik taşımadığı açıktır. Öte taraftan, Anayasa mahkemesinin 18.06.1970 gün ve 1970/32 sayılı "yargıya intikal etmiş bir konu hakkında meclis soruşturmasının dava sonuna kadar ertelenmesi kararırım iptal edilmesine" ilişkin mezkur karan da bu amaca yöneliktir. 

Komisyonumuz, Anayasanın ilgili maddelerinin bu konuda açık olduğunu düşünmekle birlikte, bu hususta tartışmalara mahal olmaması ve açıklayıcı olması açısından iç tüzükte bu hususa yönelik bir düzenleme yapılması görüşündedir. 

26- Temel olarak Ülkemizde Emniyet ve Jandarmanın görev alanlarını aşağıdaki 
mevzuat düzenlemektedir. 

Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 22. maddesi " Jandarma ve Polisin sorumluluk alanlan; mülki amir ya da yetkili kılacağı görevlinin başkanlığında Jandarma Emniyet ve Belediye temsilcilerinin katılacağı bir komisyon tarafından belirlenir ve bir protokolle gösterilir. Oy birliği ile alınan kararlar kesindir. Oybirliği sağlanamayan durumlarda;bucak ve ilçelere ilişkin sorumluluk alanlan konusundaki itirazları vali; kesin olarak çözümler. Bu konudaki kararlar, düzenlenecek protokole esas alınır. Protokoller ayrıntılı bir biçimde düzenlenir ve komisyona katılanlarca imzalanır .Harita,kroki ve diğer ekler komisyonca onaylanarak,protokolle birlikte bir örneği İçişleri Bakanlığına gönderilir. Birer örnek mülki amirlik makamında jandarma ve emniyet 
birimlerinde dosyalanır." Hükmünü havidir. 

Emniyet ve Asayiş İşlerinde D, İlçe ve Bucaklardaki Jandarma ve Emniyet 
Ödevlerinin Yapılması ve Yetkilerinin Kullanılması Suretini ve Aralarındaki Münasebetleri Gösterir Yönetmeliği' nin 3/f) maddesi ise; "Jandarma ve polisin vazife sahaları: Esas olarak belediye hudutları dahilindeki bölge polisin; haricinde kalan bölge ise jandarmanın, vazife sahasını teşkil eder. Ancak belediye hudutları üzerindeki gayri meskûn ve polis karakollarına 
çok uzakta kalan jandarma bölgesine bitişik kısımlarda jandarmanın vazife sahasına ithal olunabilir." düzenlemesini içermektedir. 

Belirtilen mevzuat gereği mahallin Mülki idare amiri başkanlığında oluşturulan 
Komisyon marifetiyle protokol tanzimi suretiyle polis ve jandarma görev sahaları tespit edilmektedir. 

Ancak ülkemizde yaşanan hızlı ve yoğun göç, teknolojik gelişmeler nedeniyle 
köylerden kentlere yönelik nüfus artışı, Belediye sınırlan içinde daha önce hali arazi şeklinde olan, boş bulunan araziler üzerinde yeni yerleşim alanlarının oluşmasına yol açmıştır. Böylece belediye hudutları içinde önceden gayri meskun ve polis karakollarına çok uzakta kalan bölgeler, bu niteliğini kaybetmelerine, bir başka deyişle, süratle meskun hale gelmelerine rağmen hâlâ jandarma görev bölgesinde kalmakta, bu nedenle polis ve Jandarma görev alanlan bazen iç içe geçmekte, zaman zaman bu nedenle polis ve jandarma arasında görev 
ihtilaflarına yol açılmaktadır. 

Anılan nedenle, İçişleri Bakanlığınca, İl ve Üçe mülki idare amirlerinin, mahallin 
değişen ve gelişen şartlan ve yapısını göz önünde bulundurarak, değinilen mevzuat hükümleri muvacehesinde polis ve jandarma görev alanlarını belirlemede esas olan unsurun belediye hudutları olduğundan hareketle, düzenli olarak şehrin yerleşim durumunu gözeterek var ve eski olan protokollerin yenilenmelerinin sağlaması gerektiği değerlendirilmektedir. 

27- Terörle mücadelenin başarılı olabilmesi için halk desteği şarttır. Halkın her türlü sıkıntısında sığınabileceği ve yardım isteyebileceği tek merci mülki makamlar ile güvenlik güçleri olmalıdır. Görevinin bitiminden sonra mesai saatleri dışında tek başına çarşıda rahat dolaşamayan bir memur veya güvenlik güçlerinden çekindiği için gece dışarı çıkamayan bir halk yapısı ile huzur ortamının sağlanabilmesi mümkün değildir. 

Bölgede halk ile güvenlik güçleri arasındaki güven ortamı yeniden tesis edilmelidir. . 

28-Bölgedeki bombalama olaylan hakkında halkın zihninde; "ya terör örgütü veya devlet tarafından yaptırılmıştır" şeklinde bir kanaat vardır. Oluşturulacak şeffaflıkla halkın zihninde herhangi bir patlamanın devlet yetkilileri tarafından yapılmış veya yaptırılmış olabileceği alternatifi, zihinlerden silinmelidir. Eğer şahsi bir sorundan kaynaklanmıyor ise, patlamanın mutlaka terör örgütü tarafından yapılmış olduğu hususunda halkın ikna edilmesi gereklidir. 
Şehrin giriş ve çıkıştan sürekli kontrol altında olduğu, yollarda neredeyse 10 km'de bir kontrol noktalan bulunduğu ve her geçen araç çok sıkı bir şekilde arandığı halde, yinede çok büyük bir miktarda patlayıcıların ilçe merkezinde patlatılması, terör örgütü ve yandaşlarının olumsuz propagandalarına fırsat vermektedir. Devletin bu tarzda bir kanunsuzluğa, her ne şekilde olursa olsun yeltenmeyeceği zihinlerde mutlaka oluşturulmalıdır. 

29- Komisyonumuzun 03.04.2006 gün ve A.01.1.GEÇ. 10/322,323,324-210 sayılı yazısı ile Hakkari Valiliğinden 2005 yılı içerisinde İl ve İlçelerine gelen yabancı turistlerin ülkelerine göre sayısı ve varsa geliş amaçlarını gösterir bilgi ve belge istenmiş, anılan Valiliğin 06.04.2006 tarih ve 002731 sayılı yazısı ile ; Nevruz kutlamaları için 19-24.03.2005 tarihleri arasında İl Merkezine gelen yabancı uyruklu şahısların; Fransa'dan (10), İtalya (11), Japonya (4), Almanya (1) olmak üzere toplam (26), 2005 yılı muhtelif tarihlerde Şemdinli İlçesine gelen yabancı uyruklu şahısların ise, Suriye (2), İngiliz (1), Japon (1) olmak üzere toplam (4) kişinin olduğu, Yüksekova İlçesine ise 2005 yılı itibari ile herhangi bir yabancı uyruklu turist'in gelmediği, İllerine müzik ve folklar araştırmaları yapmak amaçlı geldiklerini beyan ederek 05.01.2005 tarihinde Valiliğine ikamet teskeresi için müracaatta bulunan, 01.07.1979 doğumlu Fransız uyruklu Etselle Amy de la BRETEQUE İlee Yunanistan uyruklu 07.01.1973 doğumlu Kanakis IOANNIS isimli şahısların, beyan etmiş oldukları geliş amaçları dışında muhtemelen AB Müzakere süreci içerisinde bulunan Ülkemizdeki faaliyetleri takip etmek ve bölgemizdeki gelişmeler hakkında bilgi aktarmak, misyonerlik faaliyetleri adı altında Ülkemizin birlik ve beraberliğini bozacak, Ülke güvenliğini tehlikeye sokacak tutum ve faaliyetlerinin  olabileceğinin değerlendirildiği, PKK/KONGRAGEL örgütüne yardım yataklık etmek suçlarından dolayı hakkında işlem yapılan yöre Eski DEHAP ve DTP yetkilileriyle irtibatlı olduklarının tespit edilmesi üzerine, söz konusu yabancı uyruklu şahısların Ülkemizde kalmalarının salonca teşkil etmesi nedeniyle 11.04.2005 tarihinde sinir dışı edildiği belirtilmiştir. 


Aktarılan bilgilerden de anlaşılacağı üzere, Hakkari bölgesinin geçmişteki konumu, tarihsel geçmişi, sınır olduğu Devletlerin niteliği gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda, bazı ülkelerin gizli servislerinin henüz bu yöremizden elini tam olarak çekmediği, Ülkemizin Avrupa Birliği sürecinde katettiği süreç ve uygulamaların izlenmesi adı altında bölgeye asıl amaçlan PKK terör örgütü ve/veya bu örgüte müzahir kuruluşlara ilişki kurmak suretiyle bölgedeki huzur ve güven ortamının bozulmasına sebebiyet vermek olan 
bazı kişilerin turist olarak geldiği veya gönderildiği değerlendirilmektedir. 
Komisyonumuz da, bölgeye tamamen gezme-öğrenme amaçlı gelen yabancı 
turistlerle, niyetleri değinildiği gibi ülkemizin birlik ve bütünlüğüne, kamu düzeninin bozulmasını hedefleyen turistler arasında özenle aynm yapılmasına, yörede bulunmaları sakıncalı bulunanlar hakkında tüm idari tedbirlerin eksiksiz alınmasına dikkat çekmeyi gerekli bulmaktadır. 

30- Ülkemizde faaliyet gösteren uyuşturucu organizasyonların büyük çoğunluğu 
Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi kaynaklıdır. Eskiden küçük miktarlarda esrar kaçakçılığı ile işe başlayan bu nevi kaçakçılık, 19801i yıllardan itibaren eroine talebin artması ve kârının yüksek olması sebebiyle organize olarak faaliyetlerim bu yöne kaydırmışlardır. 



Organizasyonlar önceleri uyuşturucu madde kaçakçılığını ülke sınırlan içerisinde 
yapmakta iken sonraları kâr marjlarını arttırmak amacıyla yurt dışından (İran, Irak, Afganistan, Suriye) temin ettikleri baz morfinleri kendileri eroine dönüştürerek elde ettikleri uyuşturucu maddeleri Avrupa piyasalarında pazarlamalarıyla, uyuşturucu kaçakçılığının üretim, taşımacılık ve dağıtım boyutunu ele almışlardır. 



Dünya'da faaliyet gösteren terör örgütlerinin uyuşturucu madde kaçakçılığını en 
önemli gelir kaynağı olarak kullandıkları bilinmektedir. Özellikle Terör Örgütü PKK'nın; ülkemizde silahlı eylemlere başladığı 1984 yılından itibaren artan militan kadrolarının silah ve lojistik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Ortadoğu, Türkiye ve Avrupa hattında organize bir uyuşturucu ticaretine yöneldiği gözlenmiştir. 



Komisyonumuzca bölgede yapılan çalışmalar sırasında bir sivil toplum kuruluşu 
temsilcisinin, Afganistan'dan yola çıkan uyuşturucunun kilosunun Yüksekova'da 1.000 dolara, İstanbul'da 15.000 dolara ve Hollanda'da 50.000 dolar değere ulaştığını, bu uyuşturucu trafiğinin Yüksekova ayağında PKK terör örgütünün önemli finansman sağladığını ifade etmesi, halen bölgede diğer kaçakçılık yanında uyuşturucu kaçakçılığının da hız kesmediğim ortaya koymaktadır. 

Öte yandan yöredeki mümbit arazilerin de yeterince değerlendirilemediği, ürün çeşitliliğinin sağlanamadığı, bölge insamnm tanmsal üretimi ciddi bir gelir kaynağı olarak göremediği sivil toplum temsilcilerince dile getirilmiştir. 
Yöredeki uyuşturucu trafiğinin devletin ilgili kurumlarınca özel bir mercek altına 
alınması, bölgedeki kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve akademik ilgililerin katılımı ile düzenlenecek toplantılarla yöre çiftçisinin bilinçlendirilmesi, yöredeki mevcut arazinin ülke kalkınmasına olumlu katkılar yapabilecek orta ve uzun vadeli, uygulanabilir tarımsal projelerle desteklenerek yöre halkmm refah seviyesinin yükseltilmesi, yörenin ülke kalkınmasına olumlu katkılar yapan faaliyetlerle anılması ana hedef ittihaz edilmelidir. 

Karar No: 6 
KARAR;
06.04.2006 

Komisyonumuzun 06.04.2006 tarihinde yapılan 21 inci toplantısında, görevi 
süresi içerisinde yaptığı incelemeler sonucunda hazırlanan raporun, belirtilen tespit ve öneriler doğrultusunda Yüce Heyetin bilgisine sunulmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir. 





MUHALEFET ŞERHİ.,

Hazırlanan raporda T.C. Devletini ve onun kurumlarını suçlayıcı ve töhmet altında bırakıcı ifadeler yer almaktadır. Raporun muhtelif yerlerinde bunlara rastlamak mümkündür. 

Örnek vermek gerekirse; 

1-"Şu hususu tekrar vurgulamakta yarar vardır ki Haziran 2005- Aralık 2005 tarihleri arasında Hakkari merkez, Yüksekova ve Şemdinli ilçelerinde meydana gelen bombalama olaylarından 09.11.2005 günü Şemdinli ilçesinde Umut Kitabevinde gerçekleşen bombalama eylemi hariç, toplam (17), (5) bombalama eylemi komisyonumuzca şüpheli bulunmuş, bir yere oturtulamamıştır. 

Bombalama eylemlerinin 12' sinin PKK terör örgütünce işlendiğine kanaat 
getirilmiştir. Bombalama olaylarının artış nedenini incelerken/PKK terör örgütünce yapılanlar yamndajşüpheli olarak yapılan eylemleri de göz önün alarak değerlendirmekte zorunluluk bulunmaktadır." 
Ayrıca, raporda polisle jandarmayı karşı karşıya getirici ve jandarmayı görev alam dışına çıkmakla suçlayıcı ifadeler vardır. Bunlar, üzerindeki sis perdesi tam olarak kalkmamış olmasına karşın, devlet kurumlarını yıpratıcı ifadelerdir. 
Örneğin, raporda şöyle geçiyor: 

2) "5397 sayılı kanun ile jandarmaya, kanunda belirtilen suçların önlenmesi için, diğer istihbarat hizmetlerinde olduğu gibi, yine kendi sorumluluk alanında, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimi tespit edebilme, dinleyebilme, sinyal bilgileri değerlendirebilme, kayda alabilme yetkisi tevdi edilmiştir. Kanun koyucu, bu düzenlemede de jandarmaya, açıkça ülke düzeyinde istihbarat yapma yetkisi vermekten sakınmış kendi sorumluluk alanında istihbarat toplama yetkisi tanınmakla yetinmiştir. Polise, bu kanun çerçevesinde yapacağı istihbarat için 2559 sayılı kanunda olduğu gibi, yine sorumluluk alanı sınırlaması 
getirmemiştir. 

5397 sayılı kanunun jandarma sorumluluk alanında nasıl uygulanacağı açık değildir. İletişimin tespitine ve benzeri konu kişi ve kişilerin ikamet ettiği veya görüşmeyiş yaptığı yerin mi yoksa faaliyetin gerçekleştirildiği yerin mi esas alınacağı, kendi sorumluluk alanında gerçekleşmesi muhtemel suçların önlenmesi amacıyla, polis bölgesinde ikamet eden, faaliyette bulunan, mukim olan kişilerin iletişiminin dinlenip dinlenemeyeceği, bu durumlarda, jandarmaca ifa edilmekte olan iletişimin dinlenmesi faaliyetinin polise devredilmesi zorunluluğunun bulunup bulunmadığı konusu aydınlatılmaya muhtaçtır. 

Belirlenen hallerde, jandarma, kendi sorumluluk alanından taşarak istihbarat faaliyetinde bulunabilecek, zorunlu olarak, kendi sorumluluk alanı dışından kaynaklanan, ancak kendi bölgesine sirayet edebilecek suçların önlenmesi amacıyla bölgesi dışında da istihbarat yapması gereği ileri sürülebilecektir. " 
Diğer bir husus, komisyonun görev sürecinde Diyarbakırlı işadamı Mehmet Ali Altındağ'ın, Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükantt'ı suçlayıcı ifade tutanaklarını Van Savcılığına teslim edilmesi hem Türk Milletinin gözbebeği ordumuzun yıpratılmasına yönelik bir eylem olarak değerlendirmekteyim hem de ondan sonraki aşamada komisyonda dinlenen kişilerden çekinceleri nedeniyle, sağlıklı bilgiler alınamamıştır. 

Ayrıca, rapora tekrar Mehmet AH Altındağ'ın ifadelerinin konulması bu ifadelerin Van Savcılığa verilmesini de düşündüğümüzde, son derece manidardır. 
Ayrıca, yer yer kamu görevlilerini töhmet altında bırakıcı ifadeler yer almaktadır. Eli kanlı terör örgütü PKK'nın 22 senedir işlediği bunca cinayete rağmen raporda bu tür ifadelerin yer alması esef vericidir. 

Örneğin; "Bu bildirilerin arkasında, faili belli olmayan ve terör örgütü mensuplarınca üstlenilmeyen ya da açıkça, terör örgütü mensuplarınca yapıldığı ortaya konulan bir kısım bombalama faaliyetlerinin de olması, bir şekilde, 'acaba bu bildiri ve anılan patlamaların failinin terör örgütünün dışında başka bir oluşum olabileceği sorusunu akla getirmektedir ifadelerinin raporda yer alması gibi... 
Yukarıda örneklerini verdiğim, anılan nedenlerle, raporu çok sağlıklı bulmuyor ve muhalefet şerhi ile imzalıyorum. 

İbrahim Özdoğan 
Erzurum 

10/322,323,324 sayılı Hakkari Merkez, Yüksekova Şemdinli ilçelerinde meydana 
gelen olayları araştırmak üzere kurulan Meclis araştırma Komisyonu raporuna ilişkin ek görüşlerimiz dir. 

1- 9 Kasım 2005 tarihinde Umut Kitapevindeki patlamadan sonra Sayın 
Başbakan yaptığı açıklamalarda, bu bölgedeki olayların lokal olmadığını, ucu nereye kadar giderse takip edeceklerini söylemiştir. 

Sayın Başbakan in bu açıklamaları son derece önemlidir. Çünkü Devletin tüm 
istihbarat bilgileri sayın Başbakanının elindedir. Sayın Başbakanın sorumlu, bir kişi olarak bu olayların lokal olmayıp, organize olduğuna ilişkin bilgileri varsa, 
Komisyonumuza ve yargıya bu bilgileri vermesi gerekirdi. Böyle bir bilgi ve belgesi yoksa, yaptığı açıklama son derece yanlış ve sakıncalı olmuştur. 
Sayın Başbakanın bu konu ile ilgili olarak, komisyon tarafından dinlenilmesini 
ısrarla istememize karşın, bu isteğimiz kabul edilmemiştir. 

2- Hakkari il ve ilçelerinde ard arda meydana gelen olaylarda Hükümet 
görevini ihmal etmiştir. Bu ilimizde meydana gelen olaylarda Vali ve Kaymakamların hiçbir inisiyatif kullanamadıkları, tamamen devre dışı kaldıkları, Sivil ve Askeri bürokrasinin yaptıklarına ve dediklerine bağlı kaldıkları gözlenmiştir. 

Hükümet bu boşluğu ve eksikliği gördüğü halde gereğini yapmamıştır. 
Siyasi otoritenin, yani hükümetin bu bölgede yaşananlardan habersiz olması 
düşünülemez. Nitekim istihbarat raporlarından Hükümetin olaylardan haberdar 
olduğu doğrulanmıştır. 

Ancak Şemdinli'deki son olaydan sonra JHakkari Valisi'nin ve Kaymakamların 
görev yerlerinin değiştirilmesi bu Hükümetin ne kadar yetersiz kaldığını göstermiştir. 

Halbuki, Ankara Merkezde onlarca deneyimli, üstün yetenekli ye yıllarca 
ülkemize ve milletimize hizmet etmiş Vali, Emniyet Genel Müdürlüğünde iş$ uç yüz civarında deneyimli ve üstün yetenekli Emniyet Müdürü, sadece siyasi nedenlere; bu iktidara göre kendilerinden olmadıktan için üstün Liyakatİanna rağmen, Merkez Valiliklerinde ve APK dairelerinde kızakta bekletilirken, söz konusu bölgelere, deneyimsiz, ne yapacağını bilemeyen, inisiyatif kullanamayan, yasaların kendilerine vermiş oldukları yetkileri kullanamayan ve hatta bilemeyen yöneticiler, Valiler, Kaymakamlar ve Emniyet Müdürlerinin bu bölgelerde, sadece siyasi kadrolaşma nedeniyle görevlendirilmiş olması, siyasi iktidarın en büyük yanlışı ve zafiyeti olarak düşünülmektedir. 

3- Sayın Adalet bakanı Cemil ÇİÇEK'in Hükümet sözcüsü olarak, 
Komisyonumuza bilgi veren Kamu görevlilerinin yaptıkları açıklamalar üzerine, 
yaptığı tehditvari ve nezaket dışı konuşma ile Araştırma Komisyonunun Anayasa'ya aykırı olduğu konusundaki açıklamaları son derece yanlış, Meclis ve Komisyon çalışmalarını aksatan, engelleyen ve Hukuka Müdahale anlamına gelebilecek açıklamalar olup, özellikle Hukuka saygılı olması gereken Adalet Bakanı Makamını işgal eden bir hukukçuya yakışmayan bir tavır olmuştur. 
Akabinde ise Komisyonumuza açıklamalarda bulunan bir kamu görevlisinin 
görevinden alınması işlemi , Sayın Adalet Bakanının beyanlarıyla yan yana 
konulduğunda, artık hiçbir kamu görevlisinin, bundan böyle Meclis Araştırma ve 
Soruşturma Komisyonlarına bilgi vermemeleri anlamına gelir ki bu son derece yanlış ve tehlikeli bir gelişme olmuştur. 

Ayrıca 9 Kasım 2005 tarihinde Şemdinli ilçesindeki olaylar sırasında 1 kişinin 
ölümü ve 4 kişinin yaralanması ile sonuçlanan olayla ilgili olarak tutuklanan bir kamu görevlisinin kısa süre sonra tahliye edilmesi, buna karşın kamu malına zarar verdikleri nedeniyle tutuklanan kişilerin aylardan beri hala tutukluluk hallerinin sürüyor olması Hakkari bölgesinde yargıya müdahale olduğu şeklinde değerlendirilmektedir. 

4- Komisyonumuzca 77 kişinin bilgisine başvurulmuş ve değişik kurumlardan 
binlerce sayfalık bilgi ve belge gelmiştir. Ancak Van C.Savcılığının binlerce bilgi ve belge arasından sadece bir kişinin beyanlarına ilişkin tutanaktan istemiş olması ve Komisyon Başkanının alınmış gizlilik kararına rağmen, komisyon üyelerinin bilgisi dışında bu tutanağı göndermiş olması, ve Van C.Savcılığının gizlilik süreci devam ettiği sırada ve suç olmasına karşın söz konusu iddianameyi istenmediği halde, kendiliğinden e-posta ile Komisyon Başkanlığına göndermesi ilginç bulunmuştur. Dolayısıyla bu gelişmeler ve Komisyon Başkanı ile Van C. Savcılığı arasındaki gizlilik kararlarını yok sayan bu yazışmalar yargının siyasallaştığı iddialarını güçlendirmiştir. 

5- İşsizlik ve yoksulluğun terörü tetikleyen önemli unsurlardan olduğu 
yadsınamaz. Araştırma konusu yapılan bölge gerek doğa koşullan ve gerekse öteden beri ihmal edilmiş olması sonucu, ülkemizin en yjttSBk ve geri kalmış yöresidir. Hakkari ve ilçelerindeki en önemli ekonomik girdiler, kamu harcamaları ve kamu yatırımlarıdır. 

Bu ilimizdeki kamu yatırımlarına ilişkin ihalelerde ve kamu harcamalarında 
siyasi iktidara yakın 1-2 ailenin etkin olduğu gözlenmiştir. 

Bu durum yöredeki vatandaşlarımızın şikayet ve tepkilerine neden olmaktadır. 
Siyasi iktidar bu durumu görmezlikten gelmemelidir. 

Ahmet Sim ÖZBEK  
Mesut DEĞER  
Ahmet ERSİN 
İstanbul,  Diyarbakır, İzmir, 


RAPORA BAZI KOMİSYON ÜYELERİNCE VERİLEN EK GÖRÜŞLERE İLİŞKİN KOMİSYON BAŞKANININ AÇIKLAMASI 


Türkiye Büyük Millet Meclisinde Grubu bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 14.11.2005 tarihinde vermiş oldukları Hakkari Merkez, Yüksekova ve Şemdinli İlçelerinde meydana gelen olayların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri doğrultusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 6.12.2005 tarihli 27 nd birleşiminde Anayasanın 98., Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddelerine 
göre Komisyonumuz her üç partinin olumlu görüşüyle kurulmuştur. 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda ittifakla kurulan Komisyonumuz Meclis, içinde ve araştırma konusu olan il ve ilçelerdeki yoğun çalışmaları sonucunda raporunu hazırlamıştır. Raporumuza, Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekilleri ve Anavatan Partisi adına katılan komisyon üyesi 
bazı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşler karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve kamuoyunun doğru bilgilendirilebilmesi için, Komisyon Başkanı olarak bazı açıklamaların yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. 

Cumhuriyet Halk Partisine mensup Komisyon üyelerimizin sundukları; 

Ek görüşün 1 inci maddesinde Sayın Başbakanın olayı müteakiben, olaylarla ilgili yaptığı açıklamalardan yola çıkılarak, sanki açıklama yetkisi yokmuşçasına, beyanlarının sakıncalı olduğu konusuna vurgu yapılarak, Komisyonumuzun incelemesini yaptığı konu ile alakası olmadığı halde tenkit konusu edinilmesinin siyasi amaç güdülmesi dışında herhangi bir mesnedi bulunmamaktadır. 

Yine talepleri üzerine Sayın Başbakanın Komisyonda dinlenilmeme sinin tenkit konusu yapılmasına da siyasi amaç güdülmesi dışında başka bir mana verilememektedir. Kaldı ki iç tüzük gereği üç aylık süre sonunda alınan bir aylık sürenin tamamlanmasına bir gün kala Sayın Başbakanın bilgisine 
başvurulmasının istenilmesi sadece siyasi amaçla hareket edildiğinin bariz bir göstergesidir. 

Ayrıca 06.04.2006 tarihli söz konusu toplantımızda Sayın Başbakanımızın bilgilerinin Devletin kurumlarından geldiği, yazışmaların bu kurumlarla yapıldığı, derlenebilecek tüm bilgi ve belgelerin Komisyonumuzca celbedildiği göz önünde 
bulundurulduğunda, ayrıca Sayın Başbakanın dinlenilmesine gerek bulunmadığı Komisyonumuzun ekseriyetinin kanaati olarak ortaya çıkmıştır. 

Ek görüşün 2 nci maddesinde de hükümetin görevini ihmal ettiğinden bahisle olaylardan haberdar olduğu halde bir takım eksiklikler karşısında gereğinin yapılmadığı vurgulanmıştır. 

Buradaki ifadelerden açıkça ne söylendiği anlaşılamamaktadır. Yanlış anlamalara yer vermemesi düşüncesiyle bu ifadelerin açıklanmaya ihtiyacı vardır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinden hiç birisinin meydana gelen olaylara zımnen de 
olsa göz yumabileceği gibi bir anlama gelebilecek düşüncelere yer verilmesi yadırganacak bir davranıştır. 

  Sayın Komisyon Üyelerinin raporumuzun bütünlüğüne bir tenkit getirmedikleri ve raporu kabul ettikleri halde, ek görüşlerle bu hususları dile getirmeleri siyasi amaç dışında başka türlü yorumlanması mümkün bulunmamaktadır. Her Komisyon üyesinin hazırlanan raporlara karşı elbette katılmadıkları noktalarda görüş bildirmeleri normaldir. Nitekim bahsedilen bu raporda imzası bulunan Sayın Mesut DEĞER çalışmalar ve raporla ilgili tek başına imzaladığı beyanlarını Komisyonumuza muhtelif tarihlerde sunmuştur. 

Sayın Mesut DEĞER'in Komisyonun asıl raporuna ilişkin hazırladığı görüşlerinde diğer iki milletvekilinin imzasının bulunmaması, konunun Hükümetle irtibatlandırılarak, başka yerlere çekme amacı güdüldüğü, hiç arzu etmediğimiz halde ve tüm toplantılarımızda sık sık vurguladığımızın aksine iktidar ve 
muhalefet çekişmesine yol açabilecek böyle bir değerlendirmeyle siyasi amaç taşıdındığının açık göstergesidir. Aynı maddede yapılan idari atamaların siyasi kadrolaşma nedeniyle iktidarın yanlışı olarak nitelendirilmesine de katılmak 
mümkün değildir. Komisyonumuzun her toplantısında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Mecliste Grubu bulunan üç siyasi partinin ortak arzusunun olayların bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarılması olduğu, bu doğrultuda Komisyonda da sık sık vurguladığımız gibi, iktidar ve muhalefet ayrımı gözetilmemesi gerektiği, Anayasanın 98. maddesinde araştırma komisyonu 
kurulmasındaki amacın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgilendirilmesi olduğu belirtilmesine rağmen, Cumhuriyet Halk Partisine mensup değerli Komisyon üyelerimizin siyasi kadrolaşma tenkidinde bulunmaları, bilinen klasik muhalefet 
anlayışlarının bir yansımasıdır. Ek görüşün 3 üncü maddesinde Sayın Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in Hükümet sözcüsü olarak beyanlarına yer verilmesinin 
de siyasi bir yaklaşım olmasının dışında başka bir izahı bulunmamaktadır. 

Keza maddenin son paragrafında, bir kişinin ölümü ve dört kişinin yaralanması ile sonuçlanan olayda tutuklanan bir kamu görevlisinin serbest bırakılması, kamu malına zarar verenlerin ise aylardan beri tutuklu oldukları zikredilerek, yargıya müdahale edildiği tarzında tenkit edilmesine de bir izah getirmekte 
zorlanılmaktadır. 

Hiçbir hukuki temele ve delile dayanmayan bir değerlendirmeyle, iktidarın yargıya müdahale ettiği şeklinde yorum yapılmasına katılmak mümkün değildir. 
Ek görüşün 4 üncü maddesinde; Van Cumhuriyet Başsavcılığının bir kişinin beyanlarına ilişkin tutanakları istemiş olması da yargıya müdahale olarak değerlendirilmektedir. 

Daha önce konuya ilişkin olarak kamuoyuna ve değerli Komisyon üyelerimize izah etmemize rağmen, konunun hukukçu 

Millet vekillerimiz ce tekrar gündeme getirilmesine hukuki bir izah  getirilememektedir. 

Değerli Komisyon üyelerimiz de açıkça bilmektedirler ki, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160 ve 161 inci maddelerine göre "Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen 
işin gerçeğini araştırmaya başlar " hükmü ile Milletvekilliği dışında asıl meslekleri Avukatlık olan Komisyon üyelerimizin çok iyi bildikleri Hukuk uygulaması bu şekilde olduğu halde, kanunun açık hükmüne ve pratik uygulamaya aykırı olarak bu tarzda tenkitleri hukuki gerçeklikle bağdaşmamaktadır. 

Komisyonumuzun dört aylık faaliyeti sırasında Van Cumhuriyet Başsavcılığının talebi dışında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının da 14.03.2006 tarih ve 2006/74 Soruşturma Sayılı yazısıyla tutanak talebi olmuş, söz konusu tutanak 15.03.2006 tarihli yazımızla mezkûr Cumhuriyet Başsavcılığına da gönderilmiş  tir. Aynı yetkileri haiz her iki Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilen işlemin birinin tenkit edilmesi diğerine ise hiç yer verilmemesi çifte standart örneğidir. 
Aynı paragrafta Van Cumhuriyet Başsavcılığınca Komisyonumuza iddianamenin gönderilmesine yer verilmekte ve gönderiliş işlemi tenkit edilmektedir. 

Bu tenkitlerle hukukçu olan Komisyon üyelerimizin ne demek istedikleri anlaşılmadığı gibi neyi amaçladıkları da bilinememektedir. 

Ek görüşün 5 inci maddesinde zikredilen husus ana raporumuzda uzun uzun izah edilmiş, alınması gereken tedbirlere yer verilmiştir. Bu maddede hiçbir izah getirilmeden siyasi iktidara yakın olanların kayrıldığı imasında bulunulması 
raporumuzun inceleme konusu dışındadır. Komisyon Üyelerimizden Anavatan Partisi Milletvekili 

İbrahim ÖZDOĞAN'ın Muhalefet Şerhine İlişkin Açıklama: 

Komisyon Üyemiz Sayın İbrahim ÖZDOĞAN; Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve kurumlarını suçlayıcı ve töhmet altında bırakıcı ifadelere yer verildiğinden bahisle bir takım örnekler vermekte ise de 676 sayfadan ibaret raporumuzdan birkaç 
paragraf alarak anlam bütünlüğünü de düşünmeden yorumlarda bulunması, partisi adına siyasi amaç taşımaktadır. 

Değerli Komisyon Üyemizin; Komisyonumuzun gerek Meclisteki çalışmalarımıza yeterince iştirak edememesi, gerekse Komisyonun bölgede yaptığı çalışmalara güvenliğin bulunmaması bahanesiyle katılmaması karşısında, ileri sürdüğü görüşlerin, raporun tamamına vakıf olamamaktan kaynaklandığı düşünülmekte  dir.
Komisyon üyelerimizden Ak Parti Milletvekili Orhan YILDIZ; her ne kadar karar metnini "ek görüşümü bilahare sunacağım" ifadesiyle imzalamışsa da üyemiz tarafından herhangi bir görüş serd edilmemiştir. 

Musa Sıvacıoğlu, 
Kastamonu, 
Komisyon Başkanı 
  

KAYNAK;

https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss1153.pdf

https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/belge/kr_22HakkariSemdinli.pdf



***

24 Aralık 2015 Perşembe

PKK’YA GENEL AF İSTEYEN CHP de PKK İTTİFAKI



PKK’YA GENEL AF İSTEYEN CHP de PKK İTTİFAKI


_ Nihayet gerçek yüzleri ve niyetleri ortaya çıktı...

_ Hala kendilerini çeşitli bahanelerle avutanlar,günaydınlar size...Atatürkçü tabanın sadakati sadece ATATÜRK İlke ve Devrimlerinedir.


_ İhanete ortak olan ve onaylayanların kendilerini ATATÜRKÇÜ olarak tanımlama hakları yoktur.

_ "Kahramanı kadar haini ve gafili bol bir milletiz."
_ Hadi durma,ayağa kalk,( Osman Pamukoğlu Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanının 24 Ocak 2009 I.ci Kurultayında dediği gibi'' Ya Kuzgun, Leşe.., Ya Devlet Başa, '' )

_ Ey Gerçek ATATÜRK çüler.. Vatan elden gitmeden, yapılacak çok şey var... Sorumluluğunun bilincinde ol yeter..

_ Zaman ATATÜRK Gibi düşünen kararlı..,'' BAŞI DİK DEVLET.., ONURLU MİLLET ''Düşüncesini benimseyen..

_ ( '' YAŞASIN VATAN.., YAŞASIN TÜRK MİLLETİ '' ) Diyen..BİR Siyasi Parti çatısı altında birleşmek ve O Siyasi yapıya görev vererek ÜLKEMİZİ bu KAOSTAN Kurtarmak II.ci MİLLİ Mücadeleyei Başlatmak Zamanıdır..

_ O Parti HAK ve EŞİTLİK Partisidir...

_ Genel Başkanı ; OSMAN PAMUKOĞLUDUR..;

İŞTE HABERİ;  


 
PKK’YA GENEL AF İSTEYEN CHP GENEL BŞK. YRD. MESUT DEĞER’DEN BDP’YE BİZE KATILIN ÇAĞRISI



17 Kasım 2010










BDP ile ittifaka bölge teşkilatlarının sıcak baktığını belirten Değer, Kürt sorunun çözümü konusunda“İmralı katkı sunacaksa değerlendirilmelidir’ diye konuştu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve MYK üyesi Mesut Değer, BDP ile ittifaka, bölgedeki teşkilatlarının sıcak baktığını söyledi. Değer, “Olması gereken dar bir ittifak değil, CHP’nin iktidara taşınmasıdır. Bu da seçim işbirliği, seçim ittifakı veya seçime birlikte girmek değil de, herkesin bir sorumluluk altına girerek CHP çatısı altına gelmesidir’ dedi. Değer, Kürt sorunun çözümü için tutuklu bulunan terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’la görüşülmesinden yana olduğunu ifade etti.
Değer, BDP ile ittifak ve Kürt sorununun çözümü konularında ANF’ye değerlendirmelerde bulundu. Değer şunları söyledi: “Şahsi düşüncemi sorarsanız, Türkiye’de BDP, DSP, İşçi Partisi ve bunun yanında illegal de dahil 64’e yakın sol parti var. Bütün sol partilerin ve de diğer partilerin CHP çatısı altında bir araya gelerek siyaset yaparak iktidar olmaları lazım. Kürtleri, radikal ve muhafazakâr ve sol partileri kucaklayarak, onların CHP içinde kendi kimlikleri ile ayrım yapmadan siyaset yapma olanağını sağlayarak önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde CHP’nin iktidara gelmesini sağlamak lazım.’
BDP ile ittifakın “seçim ittifakı’ olarak algılanmaması gerektiğini de ifade eden Değer “Kendi programları ve düşünceleri ile gelip CHP altında siyaset yapmaları, bizim de bunların siyaset yapmalarına olanak sağlamamız lazım. Bu oluşumlar adayını gösterebilmeli, görüşünü, düşüncesini özgürce anlatabilmeli, savunabilmeli, seçim bölgesinde düşüncelerini kamuoyu ile paylaşabilmeli, kendi bölgesinde kendini ifade edebilmeli’ diye konuştu.
Kürt sorununun çözümü konusunda CHP’nin kurduğu bir komisyonun çalışmalarını sürdürdüğünü ifade eden Değer, “Hazırlanan Kürt raporu konusunda ayrıntıları vermem mümkün değil. Rapor bittiğinde Genel Başkanımız bu raporun detaylarını gelip Diyarbakır’da açıklayacak’ dedi.
PKK ve Kürt sorununun birbirinden ayrı konular olduğunu ancak iç içe geçtiğini ifade eden Değer, şöyle konuştu: “İç içe geçtiği için PKK sorununu çözerken, Kürt sorununu da çözmeniz lazım. Bunun sadece askeri değil, siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel haklar yönünden boyutu var ve en önemlisi de Türkiye boyutu var. 81 ili ve 73 milyonu kapsayan bir sorun bu’ dedi.
BDP’nin “muhatap sadece İmralı’dır’ yaklaşımı içinde olduğunu belirten Değer, “Benim şahsi görüşüm, Kürt sorununun çözümü konusunda İmralı katkı sunacaksa değerlendirilmelidir, katkı sunmayacaksa değerlendirilmeyebilir‘ diye konuştu.
Cumhuriyet

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Sol blok” olarak CHP ile seçim ittifakı yapma önerisine,


CHP’nin yeni Kürt politikasını hazırlayan Genel Başkan Yardımcısı Mesut Değer, BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Sol blok” önerisini şöyle değerlendirdi:

“Bütün sol partilerle birlikte -içinde BDP, CHP aklınıza gelen tüm partiler- DP, ANAP, Sayın Abdüllatif Şener’in kurduğu Türkiye Partisi de dahil CHP çatısı altına gelip, Türkiye’nin önemli sorunlarında ellerini taşın altına koymaları gerektiğini düşünüyorum. Bir blok olarak söylemiyorum bunu. Ama CHP’ye destek vererek, CHP içinde yer alarak, CHP saflarında siyaset yapmaları, olması gerekendir diye düşünüyorum. Ama dediğim gibi bunu bir blok olarak değerlendirmemek lazım. Herkesi CHP çatısı alında birleşmeye, Türkiye’nin yaşanan sorunlarında kendisine düşen sorumlulukla davranmaya davet ediyorum. Bunun için bana göre herkes CHP’ye katkı sunmalı.”
17 Kasım 2010
..