CHP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
CHP etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2020 Çarşamba

MUHARREM İNCE VAK’ASI SON NOKTA

 MUHARREM İNCE VAK’ASI SON NOKTA.,





08 Agustos 2020

Tahir Tamer Kumkale


     Felaket başa gelmeden evvel , onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Atatürk (Nutuk -1927)

     Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yayınladığı listeye göre 6 Ağustos 2020 tarihinde Türkiye’de toplam 92 Siyasi Parti vardır. Ve 2 Ocak-20 Temmuz 2020 

tarihleri arasında toplam 12 yeni parti kurulmuştur.

56 yaşındaki İnce’ nin ömrünün yarısı yani 28 yılı CHP içinde siyaset yaparak geçmiştir. CHP, partisinin Cumhurbaşkanı adayı olarak Sayın İNCE’’yi göstererek kendisini en üst düzeyde taçlandırmıştır.

Ülkemizin CHP’ne en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemde yeni bir parti kuracağını açıklayan Sayın İnce, bu davranışı ile geçen 28 yıllık siyasi geçmişinde hiç bir siyasi tecrübe kazanamadığını vurgulamıştır. Sayın İnce; çok kısa bir İnternet araştırması ile ana gövdeden kopan partilerin Türk siyasi yaşamında başarılı olamadıkları gerçeğini görecektir. Yeni partiler ağaçtan kopan bir dal veya yaprak misali çok kısa yaşamlı olmuşlardır.

Yönetime soyunan kişilerin kendi imkan ve kabiliyetlerini iyi bilmesi gerekmektedir. Aslında Sayın İnce yetenekli, çalışkan ve başarılı bir kişidir. Ama siyasi lider kişiliğine sahip değildir. Eğer öyle olsa idi bugün CHP’nin başında Kılıçdaroğlu yerine kendisinin olması gerekirdi..

Eğer bugün Sayın İnce kendisini siyasi parti kurup halk kitlelerini iktidara taşıyacak kadar güçlü görüyorsa kendisine siyasi bir kör olduğunu hatırlatmak isterim. 

Eğer bugün kamuoyunda İnce ismi bir yer edinmiş ise bunu üstün karakteri, liderlik kabiliyeti veya sahip olduğu maddi zenginliklerine değil, yıllardır ciddiyetle taşıdığı CHP kurumsal kimliğini temsil etmesine borçludur. Bu kimlik olmadan kuracağı parti listeye 93 üncü parti olarak girer ve orada kalır.

Her ne sebeple olursa olsun Sayın İnce’nin günümüz şartlarında CHP’yi zayıflatacak yeni bir parti kuruluşu için faaliyete geçmesi siyasi bir intihardır. Çünkü 30 kişinin adını alt alta yazarak verilen bir dilekçe ile sadece parti kurulur, ama bu parti liste partisi olur.

Aklım ve mantığım almıyor 28 yıl bir parti içinde en üst düzeylere çıkacak kadar görev yap, bu partinin 100 yıllık ilkelerini ve deneyimlerini içine sindir ve bunun mücadelesini yap, ve sonra ben küstüm kendi partimi kuruyorum diyerek ortaya çık. CHP’nin ilke ve kuralları dışında hangi programı uygulayacaksın. Eğer aklında yepyeni fikirler var idi İse bunu neden CHP’de dile getirmedin. CHP’nin dışında ne gibi bir programla halkın karşısına çıkacak ve halkın desteğini alacaksın. 

Kurulu 92 partinin plan ve programları dışında halka neler sunacaksın.?

Özetle Sayın İncenin egosu ve hırsı sağduyunun yerine geçmiş, çok yanlış ve zamansız bir iş yapmıştır. Kendisini bitirmiştir. Kendi biterken de şu anda halkın ümidi durumundaki CHP’ye büyük zarar vermiştir. Çünkü bugün CHP’nin bir çakıl taşı dahi kaybetmeye tahammülü yoktur. CHP’nin günümüzdeki vazgeçilemez misyonu 

81 Milyonu Atatürkçü Düşünce ortak paydası altında bütünleştirmektir.

Sonuç;

Sayın İnce’den kamuoyu şu mesajı bekliyor. Ben CHP’liyim hiç bir yere gitmiyorum. Bugüne kadar yapılan spekülasyonlar benim dışımda cereyan etmiştir. 

Ben tüm gücümle CHP’nin iktidar yürüyüşünde partimin emrinde hareket edeceğim.”

Sayın İnce’nin harekete geçmeden bir kere daha derin derin düşünmesini diliyorum. Kendisini sağduyuya davet ediyorum. Basit kırgınlıklar için kendi adını ve CHP misyonunu tehlikeye atmasının gereği yoktur.

Böyle olmasını temenni ediyorum.


https://kumkale.wordpress.com/2020/08/16/muharrem-ince-vakasi-son-nokta/


7 Nisan 2018 Cumartesi

CHP'li Muharrem İnce Basın Toplantısı Düzenledi,


CHP'li Muharrem İnce Basın Toplantısı Düzenledi

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, TBMM'de, " Teröristler sınır kapısı kapattı, özerklik ilan etti " konulu bir basın toplantısı düzenledi.

 3 Ağustos 2011 Çarşamba 13:22 

CHP'li İnce Basın Toplantısı Düzenledi  


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, "Kendini usta zanneden bir çakma usta" diye seslenen CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, "Sınırda bu devletin bayrağını indirdiler Başbakan'ın gıkı çıkmadı. Orada kabadayı Başbakan yok. Başbakan başbakanlığını sadece Çakmak Salonu'nda hatırlıyor. Çakmak Salonu'nda aslan, Hakkari'de kedi olan bir Başbakanla karşı karşıyayız" dedi. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, TBMM'de, "Teröristler sınır kapısı kapattı, özerklik ilan etti" konulu bir basın toplantısı düzenledi. 

-"KENDİNİ USTA ZANNEDEN ÇAKMA USTA"- 

Türkiye'nin özetinin bir şiirde gizli olduğunu belirten İnce, " Refik Durbaş diyor ya, "Sevda ne yana düşer usta, hicran ne yana.'Kendini usta zanneden bir çakma usta var ya. Ben de ona şöyle diyorum, bayrak ne yana düşer usta, devlet ne yana, bağımsızlık ne yana düşer usta, cumhuriyet, Atatürk ne yana, yüreğimiz acıya ölüm hep bize mi düşer çakma usta diyorum" dedi. 

31 Temmuz Pazar günü Türkiye-İran sınırında Esendere Sınır Kapısı'nda bir milletvekilinin yanındaki bin kişiyle birlikte sınıra bir pankart açtığını ifade eden İnce, "Dediler ki, "Kürdistan özerk bölgesi' ikinci pankart, "Pasaportsuz giriş yasaktır.'Milletvekili de bir açıklama yaptı" dedi. 

-"KABADAYI BAŞBAKAN'IN GIKI ÇIKMADI"- 

Üç gün boyunca hükümetin sesinin çıkmadığını vurgulayan İnce, "O kabadayı Başbakan'ın gıkı çıkmadı. Aslan kesiliyor herkese, profesörlere, generallere, muhalefete, gazetecilere, burada kedi bile değil. Bırak kediyi kağıttan bir kaplan bile değil. Meşenin dalını gösterdi sustu, özerklik ilan ettiler sustu, bayrağımızı indirdiler sustu" dedi. 

-"ÇAKMAK SALONU'NDA ASLAN, Hakkari'DE KEDİ"- 

Sınırda bu devletin bayrağının indirildiğine dikkat çeken İnce, "Başbakan'ın gıkı çıkmadı. Devlet nerede, Hakkari'de devlet yok. Orada kabadayı Başbakan yok. Başbakan başbakanlığını sadece Çakmak Salonu'nda hatırlıyor. Çakmak Salonu'nda aslan, Hakkari'de kedi olan bir başbakanla karşı karşıyayız" dedi. 

-"MASANIN BAŞINA GEÇTİ DİYE KAHRAMAN KESİLİYOR"- 

Başbakan'ı sert sözlerle eleştiren İnce, şöyle dedi: "Türkiye'nin özeti şu; meşenin dalı, KCK'nın sınırı, masanın başı. Masanın başına geçti diye kahraman kesiliyor, gazeteler manşet atıyor helal olsun diye, meşenin dalını unutuyor. Bayrağın indirilmesini unutuyor. Irak'a geldi mi sesini çıkaramıyor, oradaki abisinden mi korkuyor. Birileri ona "bizim çocuklara dokunma mı' dedi. " 

-"TAYYİP'İN COPU GELİYOR"- 

Şu anda bu ülkede 173'ü muvazzaf 250 subayın tutuklu olduğunu hiçbiri hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmadığını belirten İnce, YAŞ'ta değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş general, amiral ve albay için AKP Grup Başkanvekili'nin, "Daha iyileri atanacak" dediğini hatırlatarak, şöyle dedi: 

"Bu arkadaş askerliğini ya onbaşı olarak yapmıştır ya da asteğmen. Generalin iyisini bu mu anlıyor, karpuz mu seçiyor. Egemen Bağış karpuzun göbeğini paylaşıyoruz diyor, aklı fikri yemekte, bölmekte, parçalamakta. " 

"Biz bu ülkede askerin süngüsü gitsin istiyoruz" diyen İnce, "Ama askerin süngüsünden kurtulalım derken Tayyip'in copu geliyor" dedi. 

-FOTOĞRAFLARI GÖSTERDİ- 

Basın toplantısında fotoğrafları da gösteren İnce, bu ülkenin sınırında bayrakların indirildiğini, hükümetin buna ses çıkarmadığın söyledi. İnce, şöyle dedi: "Sivilleşmek hepimizin özlemidir. Ama askerin siyasallaşması kötüdür. Ama daha kötüsü sivil iradenin askerleşmesidir. Hitler, Mussolini, Stalin de sivildi. Bunları unutmamak gerekir. " 

-"BU YAŞADIĞIMIZ SÜRECE APO'YA AF SÜRECİ"- 

Yaşanılan sürecin Apo'ya af süreci olduğunu savunan İnce, şöyle dedi: " Bu ülkede yaşadığımız süreç APO'ya af sürecidir, bunu herkes böyle bilsin. Genel af sürecine doğru gidiyoruz. Balyoz tutukluları içeride, Ergenekoncular içeride, şikeciler içeride, taş atan içeride, yumurta atan içeride. Önce bu hazırlıklar tamamlanıyor ki doğrudan APO'ya af çıkarsalar bunu yapamayacaklar, bu süreç budur. " 

-"HERHALDE BİRİLERİ TALİMAT VERMİŞ BUNLARA"- 

Bugün gazetelerde müthiş bir fotoğraf olduğunu kaydeden İnce, "Deniz Feneri'nden gözaltına alınan bir sunucunun havaalanındaki şovunu görmüşsünüzdür. Ona herhalde şu denmiş. "Bizim çocuklar gelin korkmayın siz, hakimler bizden artık. 6 ay yatarsınız, bak Ramazan'ı da içeride geçirirsiniz, sıcaklar da zorlanmazsınız. 6 ay sonra biz sizi çıkartırız' herhalde bu talimat verilmiş bunlara" dedi. İnce şöyle dedi: 

"AKP'nin yargısı var, AKP'nin üniversitesi var, AKP'nin medyası var, AKP'nin patronları var, futbol takımları var, şimdi AKP'nin ordusu da oluyor. Teslim olma süreci yandaşlıktan uşaklığa dönüşmek üzeredir. Türkiye'de kurumlar iktidara yandaşlık ve uşaklık yapıyor. İktidar da birilerine. Onun kim olduğunu hepimiz biliyoruz. " 

-"ERDOĞAN'IN KİŞİSEL EGOLARININ TATMİN YERİ MİDİR?"- 

Çakmak Salonu'nda yapılan Şura toplantısını hatırlatan İnce, şöyle dedi: "Tayyip Erdoğan'ın kişisel egolarının tatmin yeri midir Başbakanlık. Şura toplanıyor, Çakmak Salonu'nda toplantı 1 saat sürüyor, sonra Genelkurmay Başkanvekili ile birlikte konuta gidiyorlar, iki saat toplantı yapıyorlar, . Neyi konuşuyorlar. Fatih Sultan Mehmet'in bile böyle yetkisi yoktu. O savaş kaybettiğinde kellesi gidiyordu. " 

Basına da seslenen İnce, "Bunları söyleyecek yüreğimiz, gücümüz ve cesaretimiz vardır. Medyadan o cesaretin onda birini istiyoruz" dedi. 

-SORULAR- 

Bir basın mensubunun, "YAŞ'ta ilkler yaşandı, sivil otorite görüntüsü veriliyor yorumları yapılıyor, ne diyorsunuz?" sorusuna İnce, şöyle dedi: 

"Sivilleşmeye itirazımız yok, oturma düzenine de itirazımız yok. Çakmak Salonu'nda gösterdiği tavrı Hakkari'de niye göstermiyor. Niye teröristlere kibar oluyor. Niye bu ülkenin bayrağı indirildiğinde sesini çıkaramıyor Başbakan. Yoksa bizim sivilleşme ile ilgili bir sorunumuz yok. " 

-CHP 8 AĞUSTOS'TAKİ DURUŞMAYA KALABALIK BİR HEYETLE GİDECEK- 

"8 Ağustos'taki Balbay ve Haberal'ın duruşmasına gidecek misiniz?" sorusuna İnce, "Ben de gideceğim. 8 Ağustos Pazartesi günü sabah 9. 00-9. 30 gibi orada olacağız. Kalabalık bir heyetle birlikte, milletvekillerimizle birlikte orada olacağız. Onların yanındayız. Kalabalık bir milletvekili grubuyla orada olacağız" dedi. 

Balbay ve Haberal'ın AİHM'e başvurusuyla ilgili soruya da İnce, " 

Partiyle ilgili bir durum değil, bireysel bir başvuru. Partinin başvurusu değil" dedi. 

-ASKERLİĞİN KISALTILMASI- 

"Askerlik süresinin 9 aya indirilmesi gündemde, ne diyorsunuz?" sorusuna İnce, şöyle dedi: 

"Biz seçim öncesinde bunu gündeme getirdik. Başbakan bunu gelin halka soralım demişti. Hatta dalga geçmişti. Dalga geçtiği bir şeyle, herhalde kendisi söylemedi Başbakan Yardımcısına söyletti. Biz bunu söyledik. Halka soralım diyordu, buyursun soralım. " 

"Uzun tutukluluk süresiyle ile ilgili çalışma hangi durumda?" sorusuna ise İnce, "Önümüze öyle bir çalışma gelmiş değil, ayrıntıları bilmiyorum" dedi. Dursun Çiçek'in sözlerinin hatırlatılmasına da İnce, "Bir değerlendirme yapmayayım şu anda" dedi. - 
Ankara 

https://www.haberler.com/chp-li-ince-basbakan-cakmak-salonu-nda-aslan-2908620-haberi/

***

16 Mart 2018 Cuma

CHP Zaten Değişim ve Yeniliğin Partisidir

CHP Zaten Değişim ve Yeniliğin Partisidir,


ALİ SİRMEN

Şu satırlar yazıldığı ana kadar, CHP Genel Başkanlığı’nın tek adayının Kemal Kılıçdaroğlu olduğu 33. Kurultay’ı Cumhuriyet Halk Partisi için bir yenilenme ve değişim başlangıcı olarak kabul ediliyor.
Baskıcı iktidarın şakşakçısı olmalarını muhalefete muhalefet etmekle dengelemeye çalışan, “liberal demokratlar” tarafından Halk Partisi statükonun kuruluşu olarak nitelenmiş, Türkiye’nin laik yapısına ve demokrasisine kasteden AKP sürekli değişim rüzgârlarının odağı olarak gösterilirken, CHP değişimin önündeki parti olarak sürekli haksız yere ve geçersiz gerekçelerle suçlanmıştır.
Bütün bu ithamlar gerçekdışıdır ve kasıtlıdır.
CHP kurulduğundan, yani Cumhuriyet Halk Fırkası döneminden bu yana değişimin ve yeniliğin partisidir.
Kurtuluş Savaşı’nı yapan 1. Meclis’in, radikal reformcu 1. Grubu’nun devamı olan CHP, Cumhuriyeti kuran bir partidir ve bir siyasi parti salt bu niteliğiyle dahi kendi ülkesinin en değişimci, en yenilikçi, en devrimci partilerinden biri olarak tarihe geçer.
Cumhuriyeti kuran, yani egemenliği saraydan alıp halka götüren CHP bu olayın üzerinden 6 ay bile geçmeden, hilafeti kaldırmış ve onun yerine laikliği getirmiş bulunmaktadır. Her ne kadar laiklik ilkesinin anayasa girmesi çok daha sonra ise de, laiklik kurumunun Türkiye’deki temel metni ve dayanağı 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu’dur.

***
Cumhuriyetin ilk dönem devrimlerinin hukuk, eğitim, harf, kıyafet, soyadı, kadınlara seçme seçilme hakkı vb. hepsinin altında CHP’nin imzası vardı.
Ama bu dönem kâmil bir demokrasiye giden yolun altyapısının taşları döşenmekle birlikte yine de, şekli olarak da öz olarak da demokratik değildi. Şimdi burada dönemin koşullarını tartışma konusu edecek değiliz. Kısacası Türkiye’deki en önemli değişimlerin ve yeniliklerin mimarı CHP’nin aynı zamanda kendi tek parti egemenliğinin aşılmasının da mimarı olduğunu, Türkiye tarihinin en büyük yeniliklerinden biri olan çok partili rejime geçişte de CHP’nin ve o zamanki önderi İsmet İnönü’nün imzası olduğunu belirtmek isterim.
Eğer çok partili rejim, on yıl içinde bunalımların üstesinden gelebilecek olan çoğulcu rejime dönüşememişse bunda o süre zarfında iktidar değil muhalefette olan CHP’nin sorumluluğu yoktur. Kaldı ki, CHP muhalefette olmasına karşın o alanda da büyük değişim ve yeniliklerin öncüsü olmaktan geri kalmamıştır.

Nitekim 1957’de başlayan güç birliği görüşmeleri sırasında ortaya atılan ve 1959 kurultayında kabul edilen “İlk Hedefler Beyannamesi”, öngördüğü çift meclisli sistem, anayasa mahkemesi, yargı bağımsızlığı gibi kurumlarla çoğulculuğa doğru yol alınmasını sağlamıştı.

***
Yargı bağımsızlığı, anayasal denetim, çift meclis gibi hukuki ve siyasal konularda yeniliğin ve değişikliğin öncülüğünü yapmış olan CHP’nin işçi hakları, sendikal yaşamın gelişmesi, grev, toplusözleşme gibi alanlardaki öncülüğü de görmezden gelinemez.
Bir zamanlar kimileri için komünizm ile eşanlamlı olarak kabul edilen planlı ekonominin yaşamamızda yer almasının öncüsü de CHP olmuştur.
Kürt sorununu irdeleyen 1989 tarihli rapor, yine bu soyal demokrat partimizin öncü yeniliklerinden biri olmuştur. Sanırım önümüzdeki dönemde o rapor yeniden ele alınıp değerlendirilecektir. Nihayet sosyal demokrasinin siyasal yelpazemiz içinde yer alması, CHP’nin kendini buraya konuşlandırmasıyla olmuştur. Kuşkusuz bu alanda yapılacak daha işler vardır.
Kısacası, CHP, kuruluşundan günümüze yeniliklerin ve değişimin kuruluşu olmuştur. Bu gerçeği görmemiz, son zamanlarda içe kapanıklığın getirdiği durgunluğun görülmesine de engel olmamalıdır.
CHP yeni başlayan dönemde yeniliğin ve değişimin gerçekten bir kez daha öncüsü olmak istiyorsa bunun için gerekli olan parti içi demokrasiyi ve gençleşmeyi sağlayacak adımları atarak yola koyulması gerekmektedir.

asirmen@cumhuriyet.com.tr

***

6 Şubat 2018 Salı

CHP’de Değişim Zamanı Gelmiştir, Geçmektedir,


CHP’de Değişim Zamanı Gelmiştir, Geçmektedir…

Ali Eralp 
alieralp37@gmail.com

CHP, her gün, her ay, her yıl biraz daha kan kaybediyor…  Bu, iki kere iki dört eder kadar kesin ve yalın bir gerçektir…

Genel başkan, başkan yardımcıları, yöneticiler başarısızdır… Başarısız olanlar gitmeli, başarılı olanlar gelmelidir… Çünkü güçlü bir muhalefet yaratılabilmesi için bu gereklidir. Türkiye’nin geleceği için bu çok önemlidir.

Bu başarılı kişi Ümit kocasakal olabilir, Ömer Faruk Eminağaoğlu olabilir, Muharrem İnce olabilir… Ya da başka bir yurtsever olabilir. Ben bunun üzerinde durmuyorum. Benim için önemli olan adayın Cumhuriyete, Atatürk’e, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı olması, onlara ahip çıkmasıdır.

Şunu söylüyorum: 2010’dan bu yana CHP ve onun Genel Başkanı tam 8 kez seçime girdi ve belli bir yüzde oranının üzerine çıkamadı…

Halk onu sabırla, sükûnetle destekledi. Her zaman arkasında oldu. Ama o, bir türlü belli bir oy oranını aşamadı. Üstelik bunun yanında, AKP iktidarının Atatürk’ü ve Cumhuriyeti yok etmesine de engel olamadı, karşı çıkamadı. Göz yumdu…

Bir hareketin önderi çok dürüst, çok namuslu, çok ahlaklı da olsa; toplumu bir hedefe yönlendiremiyorsa, liderlik niteliklerine sahip değilse, sonuca ulaşamaz. Her gün biraz daha kan kaybeder. Partiyi güçsüz düşürür. Karşı devrimci güçlerin semirmesine, kuvvetlenmesine neden olur…

Biz diyoruz ki sevgili vatanımızın adım adım şeriat devletine doğru yol olmasına, Atatürk’ün ve Cumhuriyetimizin adım adım yok edilmesine artık seyirci kalamayız. Kimseye göbekten bağlı değiliz. Bizim liderimiz ve yol göstericimiz Atatürk ve onun devrimci ilkeleridir.

Böyle bir kötü gidişi ve karşı devrim hareketini durdurabilmek için artık değişim zamanı gelmiştir, hatta geçmektedir… 

CHP’de bir değişim olmalı, yönetim değişmelidir…


Genel başkan başarılı olamıyorsa, halkının kurtuluşunu, mutluluğunu sağlayamıyorsa yerini başkalarına bırakmalıdır… Dürüst, namuslu, ahlaklı bir politikacı olmak bunu gerektirir…

Her nedense,  bizim ülkemizde koltuğa oturanlar, makam ve koltuk keyfine alışanlar, uyuşturucu müptelaları gibi, alışkanlıklarını terk edemiyorlar. Yerlerini başkalarına bırakmak istemiyorlar…

Bir siyasal parti ne için vardır? Ne için çalışır, çabalar, mücadele eder? Ne için varlığını sürdürür? Yanıt çok kısadır:

İktidar olup, halkının sorunlarına çözüm bulmak, onu rahat ve huzurlu yaşamasını sağlamak için… Kendi geleceğini ve mutluluğunu sağlamak için değil…

Ama CHP, sekiz kez seçime girdi, sekiz kez kaybetti. Ne oyunu yükseltebildi ne hükümet olabildi…

Uzun yıllardan bu yana muhalefette kalıp, iktidarla kardeş kardeş geçinip gitti…

İktidarın yanlış tutumu ve uygulamaları karşısında, arada bir,  bağırdı, çağırdı, kükredi, esip yağdı…  Toplumun öfkesini dindirdi, gazını aldı, yüreğini ferahlattı. Sonra da koltuğuna geçip oturdu. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi, mecliste kahkahalar atarak rakipleri ile hatıra fotoğrafları çektirdi.

Toplum yaşantısında değişen bişey olmadı. Açlık, yoksulluk, sefalet, din ticareti giderek daha da arttı.

CHP Genel başkanı ve yöneticileri ve iktidar sahipleri bir elleri yağda, bir elleri balda, mutlu yaşamlarını sürdürmeye devam ettiler.
  
Yani: Alan memnun, satan memnundu.

Soyguncular, hırsızlar, vatan satıcıları yerli yerindeydi… Herkes kesesini doldurmakla meşguldü.  Ama garip – gureba, fakir fukara perişan, vatan mahzundu… Yattığı yerde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kemikleri sızlıyordu.

CHP’nin tek güçlü ve başarılı olduğu alan kurultaylardı. Yönetimi ve başkanlığı almak onlar için çantada keklikti… Hükümet olmak, onlar için sorun değildi. Genel seçimlerde kaybediyorlar ama kurultaylarda kazanıyorlardı… Büyük bir direnç göstererek koltuklarını kimseye kaptırmıyorlardı…

Türkiye’de kurdukları “DELEGE DÜZENİ” sayesinde, aslanlar gibi mücadele veriyorlar ve hep kazanıyorlardı.

İşte şimdi tam yeri gelmişken biraz da bu delege sisteminden söz edelim.

Kemal Kılıçdaroğlu başkanlık seçimine 1081, Muharrem ince ise 165 delegenin imzasını alarak aday oldu. Ama Kemal Bey’e bu delegelerin sadece 790’ı oy verdi. İnce ise 447 oy aldı.

Bu sonuç karşısında üzerinde durulması gereken soru şu? CHP Genel Başkanı, neden 1081 oyla, seçime girdi ve 790 oy aldı, Muharrem Bey neden 165 delegenin oyunu 447’e yükseltti?

Bu sorunun yanıtını CHP’nin delege sisteminde ve dağılımda aramak gerekir… Bu konunun daha iyi anlaşılması için bir iki örnek vereyim:

CHP Edirne’de 150 bin oy alıyor, ama kurultaya 4 delege gönderiyor; Bingöl’de sadece bin oy alıyor 5 delege gönderiyor…

CHP Hatay’da 307 bin oy alıyor 20 delegesi var, CHP Şırnak’ta, Mardin’de, Erzurum’da, Batman’da TOPLAM 23 bin oy alıyor, 41 delegesi var.


YANİ: CHP nerede az oy almışsa, oradan kurultaya daha çok delege gidiyor ve bu delegeler başkanlık seçiminde sonucu belirliyor.


Üstelik Kılıçdaroğlu’nun oylarının 1081’den 790’a düşmesi, partide baskının, zor kullanmanın varlığını da ortaya koymaktadır…

Böyle bir yapılanma sistemi ile partide  haklı ve geçerli bir sonuç alınabilir mi?  Adaletli bir seçim olabilir mi? Bu mümkün müdür?

Sevgili vatanımızın ve Atatürk’ün partisi CHP’nin sağlıklı bir yapıya kavuşabilmesi için tez elden bu delege sisteminin yeniden düzenlenmesi, değişmesi gerekmektedir.

Hiç vakit kaybetmeden bu yapılmalı ve hemen yeni bir kurultay gerçekleştirilmelidir.

Türkiye’nin kaybolan yıllarını yeniden kazanmak için bu şarttır, gereklidir, eski deyişle elzemdir, vazgeçilmezdir.


https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/02/06/chpde-degisim-zamani-gelmistir-gecmektedir/

***

14 Aralık 2017 Perşembe

CHP’de Kürtçü Darbe Tamamlandı,

CHP’de Kürtçü Darbe Tamamlandı,


Ulusal Parti Genel Başkanı Gökçe Fırat Çulhaoğlu’nun açıklaması:
CHP’de Kürtçü darbe tamamlandı!

Geçtiğimiz hafta CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen bir şantaj kasedinin piyasaya sürülmesinin ardından Deniz Baykal bugün istifa etmiştir. 

1-) Olay CHP’de Kürtçü darbedir

Olay CHP içinde bir Kürtçü darbedir ve arkasında da CHP içinde yuvalanmış, belli bir etnik ve mezhepsel kimliğin ardına gizlenmiş, Fethullahçılarla arasını iyi tutan, ABD’den onay alan CHP içindeki Kürtçü ekip vardır.

Bu Kürtçü ekibin kimler olduğu bellidir. Önümüzdeki CHP genel kongresinde Baykal’ın yerine geçirilecek isim, bu kaset olayının da arkasındaki isimdir.

Uzunca bir süredir CHP içinde ipleri ele geçiren bu Kürtçü ekibin bir darbe teşebbüsü içinde olduğunu, Atatürk’ün CHP’sini AKP ve DTP türü bir Kürtçü, İslamcı partiye dönüştürmeye çalıştığını ısrarla vurguluyor ve tüm CHP’lileri ve elbette Deniz Baykal’ı da bu darbeye karşı uyarıyorduk.
Uyarılarımız dikkate alınmamış ve maalesef Kürtçü darbe başarılı olmuştur.

2-) ABD İstedi Baykal istifa etti 

Kasedi imal eden merkez doğrudan ABD’dir. ABD bir süredir nasıl ki Türk Ordusu’nun komutanlarına ait kasetler imal edip yayınlıyorsa bu kasedin arkasında da bilelim ki doğrudan ABD vardır.

ABD Türkiye’yi bölmek için tüm siyasi partiler içinde kendi adamlarının önünü açmakta, bu amaçla komplolar kurmaktadır. Ancak burada önemli olan ABD’nin komplosu değil bu komploya direnilememesidir. 

Deniz Baykal ve arkadaşları ABD’ye bugüne kadar hep boyun eğmişlerdir o nedenle de şimdi ABD’ye karşı çıkma güçleri yoktur. ABD icazetiyle yürütülen siyaset, ABD imali kasetlerle son bulmakta ve komploya uğradığını iddia edenlerse ne hikmetse mücadele etmek yerine teslim olmayı seçmektedir. 

Deniz Baykal kendisini CHP’nin başında tutan gücün ABD olduğunu bildiği için ABD desteği çekilince orada kalamayacağını anlamış ve istifa etmiştir.

3-) Sarıgül’ün Rolü
Kaset olayı ile birlikte Sarıgül’ün rolü de ortaya çıkmıştır. 

Mustafa Sarıgül uzunca bir süredir CHP’ye alternatif bir parti kurma çalışması içindeydi. Ancak ne hikmetse bu parti kuruluşunu her ay bir sonraki aya ertelemekteydi. 

Bu hikmet şimdi anlaşılmıştır, kasetten haberi olan Sarıgül CHP içindeki darbeyi beklemiş, partiyi kurmamıştır. Şimdi CHP içinde oluşacak yeni Kürtçü-Fethullahçı ekipte o da yerini alacaktır.

4-) Kılıçdaroğlu Kimin sesi
Şimdi önümüzdeki kongrede dürüst lider vb sloganlarla CHP’nin başına Kılıçdaroğlu getirilecektir. 

Bu, eski bir oyunun yeni aktörlerle sahneye konulmasıdır. CHP içinde İnönü’nün yerine Ecevit’in dürüst lider sloganlarıyla getirilmesini çağrıştırmaktadır.

Bu aslında CHP’nin ve CHP’linin kaderidir. Elli altmış yıldır CHP Amerika tarafından bir kukla gibi oynatılan, onun dediklerini yapan, onun isteklerine göre bölünen ve yine onun istekleriyle birleşen bir partidir.

ABD’nin yeni dönem için ismi Kürtçü ve Alevici kimliği ile Kılıçdaroğlu’dur. ABD’ye bula bula köle tüccarı Obama’yı getiren Amerikan derin devleti CHP’nin başına da bir kabileci, mezhepçi, sözde mazlum Kılıçdarolğlu’nu getirecektir.

5-) CHP’liler ne Yapmalı?
CHP üyesi olan ya da CHP’ye oy veren vatandaşlarımız açısından durum içler acısıdır. Baykal’ın gidişine sevinecekleri şimdiden uyaralım “beterin beteri” vardır.

Kılıçdaroğlu gelecek biz de iktidar yüzü göreceğiz diyenlere de “erkenden sevinmeyin” diyelim çünkü ABD Kılıçdaroğlu’nu işbaşına getirirse gelecek dönemin Tayyip’i Kılıçdaroğlu olacaktır.

ABD açısından aslolan Türkiye’nin bölünmesi programıdır. Irak gibi etnik ve mezhepsel olarak Türk, Kürt ve Alevi olarak üçe bölünmüş bir Türkiye için şimdi de Kılıçdaroğlu’nu kullanacaktır.

Atatürk’ün Altı Oku’nu, altı okun milliyetçiliğini savunmayan, daha geçtiğimiz aylarda Dersim olayları nedeni ile Atatürk’ü suçlayan biri CHP genel başkanı olduğunda ikinci reddi mirası yapacaktır.

Bilindiği gibi ilk reddi miras olayı Ecevit’in yine arkasına ABD’yi alarak İnönü’yü yıkmasıyla gerçekleşmişti. Ecevit o dönemde sol gösterip sağ vurmuştu. Şimdi sıra Kılıçdaroğlu’ndadır.

6-) Atatürk’ün Partisi artık CHP değil Ulusal Parti’dir
Atatürk’ün 6 Oku’nu savunan tek parti Ulusal Parti’dir. CHP içindeki bu darbeden sonra hem Atatürkçü olup hem de CHP içinde kalmanın imkanı yoktur.

O nedenle şu anda CHP içinde yönetim kademelerinde olan insanlara iki seçenek kalmaktadır. İlk seçenek Amerikan kılıcı Kılıçdaroğlu’na karşı kılıcı çekip Atatürkçülüğü savunmaktır. CHP içinde Atatürkçü bir direniş potansiyeli olup olmadığını hep birlikte göreceğiz.

Ulusal Parti olarak CHP içindeki Atatürkçü güçlere önerimiz son mevziye kadar ABD’nin Kürtçü darbesine karşı direnmeleridir. 

Direniş gücü kalmayan yerde Ulusal Parti tüm CHP üyesi Atatürkçüleri kucaklamaya hazırdır.

Gökçe Fırat Çulhaoğlu 
Ulusal Parti Genel Başkanı

TÜRKSOLU'nda bir yıl önce yayınlanan yazı için tıklayınız: 
Serap Yeşiltuna - CHP'de Kürtçü Darbe Hazırlığı 
(Sayı 232, 13/04/2009)

http://www.turksolu.com.tr/282/baykalistifa.htm


YAZI  HAKKINDAKİ  GÖRÜŞLER...

 
Sizlere bizzat kendi şahit olduğum bir olayı nakletmek istiyorum.

Bulunmuş olduğum yerde benimle aynı işi yapan Batman'lı birisi de var. Bu şahıs zaman zaman hep mikro düzeyde kürtçülük çıkışında bulunuyordu. onunla muhatap olup polemiğe girmek istemediğimden ben hiç o tatrışmalara katılmadım ve uzaktan izledim. yine öğrendiğim kadarıyla bu şahıs, çalışmış olduğu işe CHP üyesi bir yakını sayesinde girmiş.

en son ahmet kürtün burnunun yumruklanması olayında biraz daha sert bir çıkışta bulununca, bu kişiyi ona belli etmeden yakın takibe aldım. bu şahıs da bir CHP üyesi idi. onu işe sokanlar da şu anda CHP İstanbul İl Örgütü'nde üst düzey yönetici imiş. 

cumhuriyet tarihindeki en rezil seçim işbirliği (1991) sayesinde bölücüleri ilk kez T.B.M.M. ortamına sokan ve Doğu-Güneydoğu bölgesinde PKK sayesinde almış olduğu en büyük oyu alan -o zamanki SHP- CHP, entel-liboş medyanın da gazıyla yıllar yılı açılım teranesi ile partiye gerici ve kürtçü kadroları yığdı. "seçimlerdeki başarısızlığının nedeninin bu kesimleri kucaklamamak" olduğu gazını veren satılmış medyanın çabalarıyla CHP AKPvari bir partiye döndürülmüştür. 

sırf o maksatla kurulan AKP'yi saymaz isek, MHP'de Devlet Bahçeli'nin lider seçilmesi ile birlikte MHP'ye de endirekt de olsa sirayet eden kürtçülük, Washington'dan kotarılan son film "Deniz Baykal Operasyonu" ile CHP'de de artık kendisine kalıcı olarak bir yer edinmiş ve gerçek Atatürkçüleri kendisinden kaçırtarak sandıktan soğutmuştur.

CHP'ye giriş yapan gericiler ve pkklı bölücüler şu anda takkiyenin kralını yapmaktadırlar. zaten şimdi  anlatmış olduğum konunun en can alıcı yerine geliyorum: az evvel size yukarıda bahsettiğim şahısın ceketinin yakasında Ay-Yıldızlı bir Atatürk rozeti vardı! bunu gördüğüm zaman belime tekme yemiş gibi irkildim ve Atatürkçü kesimin nasıl bir sindirilme ve yıldırılma projesi ile karşı karşıya olduğunu, belli kesimlerin belli amaçlarına ulaşabilmek için köprüyü geçene kadar farklı şeyler dediğini gördüm!

onlar bunu her zaman yapıyorlar ve yine yapacaklar. burada uyanık ve durumun farkında olması gereken de biz, yani gerçek Atatürkçüleriz. bu ülkenin aydınlık insanlarını, ne cumhuriyetin ne de halkın partisi olan CHP'den uzak durmaya ve gerçek Atatürkçülüğün, satın alınamayan ve alınamayacak olan, ABD'den değil Ankara'dan idare edilen Türk'ün partisi Ulusal Parti çatısı altında siyaset yapmaya ve aktif ya da pasif katılımcı olmaya davet ediyorum.

Saygılar

Kenan Yiğit, Ordu
15 Mayıs 2010

BU ÜLKEDE O KADAR ÇOK BAŞI EZİLMESİ GEREKEN VATAN HAYİNİ VARKİ   İKİ ÇANAKKALE SAVAŞI YAPSAK ANCAK KURTULURUZ BUNLARDAN ALLAH YARDIMCINIZ OLSUN

Sinan, İstanbul
14 Mayıs 2010

"Ulusal Parti olarak CHP içindeki Atatürkçü güçlere önerimiz son mevziye kadar ABD’nin Kürtçü darbesine karşı direnmeleridir. 

Direniş gücü kalmayan yerde Ulusal Parti tüm CHP üyesi Atatürkçüleri kucaklamaya hazırdır."

Yukarida alintisini yaptigim yazi bana göre
Ulusal Partinin ictenligini ve gercekciliginide  gösteriyor! Bu sadece CHP icin gecerli olmamali!
Partiler piyasasinda meclis ici ve meclis DISI benim deger verdigim Atatürkcü ,yurtsever görünen parti yada parti baskanlari da var. Ulusal parti mücadele ederken dogal rakibi en basta AKP ise diger dogal olmayan ama oy calmasi yapabilecek yeni kurulmus muhalefet partileri ilede mutlaka dirsek temasi yapmalidir!
Örnek: Sadettin Tantan,Osman Pamukoglu,Yasar Nuri Öztürk,Abdül Latif Sener vs.!
Tabiki bu benim sahip oldugum bilgim dahilinde olusturdugum düsüncelerin bir kaci.

Eger bir Türkiye ,ben Atatürk ilkelerine vede cumhuriyetin kurulus felsefesine inaniyorum diyen kim varsa birlesmelidir. Gerisi herkeze zara verecegine göre 2. bir secenek; yolu hem uzatir hem güclestirir! 
Bunu cevabini secmene vermekle yükümlü olur!!

Ulusal Parti`ye bu baglamda büyük görev düsüyor diye düsünüyorum!

Yol uzun ama umutsuz degil!
Tek seye gereksinim var: Calismak,calismak,halka yakin olmak,halki aydinlatmak(bazan kolay degil biliyorum.)

Herkeze Basarilar diliyorum.

SAYGILARIMLA.

Necdet, Almanya
14 Mayıs 2010

Türkiye'de tam 15 milyon kişinin sandık başına gitmediğini biliyor muydunuz?

15 milyon kullanılmayan ve ziyan olan oy.

sistem partilerine inancını yitirmiş ve bunun büyük çoğunluğu da yurtsever-ilerici 15 milyon kişi!

sandıktan sıtkı sıyrılmış olan 15 milyon kişi..

Ulusal Parti tez zamanda bu oyların peşinde düşmelidir! Kamuoyunun büyük bir kısmını, birebir iletişimlerinin sonucunda bu oyların büyük bir çoğunluğunun Ulusal Parti'ye gideceğine inanıyorum. Yoldaşlarımızın hepsinin  buna büyük katkısı olacağına inancım tamdır! Hepimiz bulunduğumuz yerde Ulusal Parti lehine çalışabiliriz. İnsanlara böyle bir oluşumun varlığını haberdar etmek suretiyle ilgileri tarafımıza çekebilirsek, satılmış medyaya da ihtiyacımız olmayacaktır. (Zaten bir süre sonra onların çoğu kapımıza köpek gibi gelecektir)

Bulunduğunuz köye/kasabaya/beldeye/ilçeye/ile/bölgeye Ulusal Parti henüz ulaşamamış olabilir. Ama bak; web sitesinde broşürleri var. Evde ya da bir internet cafede printerdan o broşürleri çoğalt. Kapı kapı gidin herkese Ulusal Parti'yi ve onun ideolojisini anlayana kadar anlatın. Karşınızdakiler sizin dediklerinizi kabul etmese bile, en azından artık böyle bir oluşumun olduğundan haberleri olacaktır ve ileride bunun Ulusal Parti'ye de çok büyük katkısı olacaktır!

Öğrenci, Emekli, Çalışan, İşsiz ve vs işçi-köylü-şehirli tüm Atatürkçü Türk halkını Ulusal Parti'ye maddi-manevi  katkılarda bulunmaya davet ediyorum.

Anjel Sevi, İstanbul
13 Mayıs 2010

NEDİR KARDEŞİM BU MİLLETİN KÜRTÇÜLERDEN ÇEKTİĞİ HANGİ TAŞI KALDIRSAN BUNLAR ÇIKIYOR.
Sinan İstanbul
13 Mayıs 2010

Sevgili Atatürkcü Kemalist Kardeslerim, artik bu ölü topragi üzerimizden atmanin, uyanma ve gercekleri görmenin, milletimize dogru yolu göstermenin zamani coktan gelmistir. Sandikta sömürge ve yandascilara cevabimizi bir yumrukta vermeliyiz. Büyük liderimiz Atatürk bu ülkeyi biz genclere bagimsiz sekilde hediye etti, biz ise bu degeri her sartlar altinda korumamiz lazim. Biz kesinlikle ABD, AB ve NATO'yu reddediyoruz. Yasasin bagimsizlik ve özgürlük. Baskanimiz ve partimize bol basarilar. Hepinizi sevgiyle selamliyorum.

Kamil Türkmen, Almanya
12 Mayıs 2010

Atatürk'ün tek partisi vadır oda ULUSAL partidir... sizleri bekliyoruz.... saygılar

Murat Pira, İzmir
12 Mayıs 2010

Kılıçdaroğlular, Murat Karayalçınlar, Livaneliler, Arif Sağlar ve benzerleri oldukça  CHP ne oyumu aldı nede oyumu alabilir. Zaten Atatürkçü parti yok diye son 4 genel seçimde oyumu kimseye vermedim. Ama artık Atatürkçü bir parti doğdu seneler sonrada olsa. Oyumuz garantidir.

Muhittin Efe, İzmir
12 Mayıs 2010

Ileri görüslü oldugumuzu yine ispatladik.Keske haksiz olsaydik,ama maalesef tüm öngörüler birer birer gercek oluyor.O halde Cumhuriyete sahip cikma zamani,Ulusal Parti zamani.

Erdem, Almanya
11 Mayıs 2010

tüm Kemalistler gerçek Atatürkçüler tek yol ulusal partidir. Başka seçenek yoktur. Gerçek Kemalist ve Atatürlçüler tek yol ulusal partiyi büyütmek ve iktidar yapmak gözüküyor.,.

saygılar ve teşekkürler....

Murat Pira, İzmir
11 Mayıs 2010

bütün ulusalcı,milliyetçi,ATATÜRKÇÜ'ler Türksolu etrafında birleşmeli.

Ayberk Arısoy, İstanbul
11 Mayıs 2010

Ne mutlu ki artık ata'nın ilkelerine sahip çıkıp, onu iktidar kılacak bir ulusal parti var.

Serdar, İstanbul
11 Mayıs 2010


Son gelişmelerden sonra, -kişi bazında olsa bile- mantalite olarak mevcut CHP üst yönetiminde hiçbir değişiklik olmayacaktır. Gelene ağam - gidene paşam mantığı bizzatihi devam edecek ve tek derdi yasal dokunulmazlık zırhı olan milletvekilliğini kaybetmek istemeyen kimseler, yeni gelen yönetime de kayıtsız şartsız biat edecektir. Bu açıdan CHP'de hiç kimse büyük bir değişiklik beklemesin.

Benim tek beklentim, halen CHP'nin içinde yer alan Atatürkçü Türklerin bu durumu anlayıp o partiden bir an önce uzaklaşmaları ve şu anda bu ülkedeki tek Atatürkçü parti olan Ulusal Parti saflarına katılmalarıdır.

Buradan CHP'li tüm namuslu, bozulmamış, ülkesini seven ve "Gerçek Atatürkçü" olan kimselere sesleniyorum: Sizleri de Ulusal Parti çatısı altında yeniden kurtuluş mücadelesine davet ediyorum. Altı Ok'u sadece ambleminde kalmış o partinin bundan sonra Türk insanına ve ülkesine verebileceği bir şey kalmamıştır! CHP'de kalmak yapılabilinecek en kolay iştir.

Evet.. Mustafa Kemal Paşa için de "Padişah'ın bir paşası olmak" ve ülkenin parçalanmasına seyirci kalarak İstanbul'da zevk-ü sefa içinde yaşamak yapılacak en kolay iş idi. Ama o büyük şahsiyet, 'kolay'ı değil 'olay'ı seçti ve bu milletin Atatürk'ü oldu! Sizlere de düşen, damarlarınızdaki asil kanı bir an önce deverana geçirmek ve dedelerinizin-atalarınızın şehit düştüğü o taşın altına elinizi sokmak ve gerçek Atatürkçü Parti Ulusal Parti'de mücadele etmektır. 

Vahidettin satılmış haini Kazım Karabekir Paşa'yı, Atatürk'ü tutuklatırıp -ya da bulunduğu yerde katlettirip- İstanbul'a getirtmek için yollamıştı. Kazım Karabekir Paşa için de kolay olan bunu yapmaktı. Ama o da kolay yerine olayı seçti ve yüce Atamızın huzuruna çıkıp padişahlık rütbelerini parçaladı ve ona "Emrinizdeyim Paşam!" dedi! Sizlerin de bu büyük şahsiyetlerden yana hiç bir eksiğiniz yok; çünkü siz de TÜRKSÜNÜZ!

Gazamız mübarek ola, kurtuluşumuz hayırola..

Satılmış İhdaroğlu, Yalova

11 Mayıs 2010

herkes şunu çok iyi bilmelidir ki 'emperyalizm' ile mücadele, "ondan icazet alanlarla" yapılamaz. daha önce Türksolu dergisinde bir yazıda da yazdığı üzere faşizme karşı, ancak "faşistlerin hakkında bir tek dosya bile hazırlayamayacağı" kişiler mücadele verebilir.

yoksa Baykal gitmiş, Kılıçdaroğlu gelmiş, Topuz gitmiş, Sarıgül gelmiş ve vs başkası gitmiş-gelmiş; bunlar ancak ve ancak günü kurtarmaya yönelik CIA alternatifleridir. kılavuzu ABD olanın da başı belalardan ebedi olarak kurtulamaz.. Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı olsa ve iktidara gelse bile, inanın düşmanların elinde "onu da günü geldiğinde altedecek" gizli dosyalar, band-film kayıtları ve benzeri şeyler vardır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, içindeki tüm kurumları ve kişileri ABD, AB, Rusya ve vs ülkelerin güdümünden çıkamadığı sürece ne gelişebilecektir; ne terörü bitirebilecektir ve ne de ulu önder Atatürk'ün dediği "Muassır Medeniyetler Seviyesi"ne ulaşabilecektir. her bölgesinde enternasyonel ajanların gazeteci, NGO'cu, yabancı sermaye ve yardım kuruluşu kisvesi altında bölücülüğü tetikledikleri bir ortamda, zaten isteseniz bile hiçbir olumlu gelişme sağlayamazsınız.

Sn. Gökçe Fırat : engin sağduyunuz, tarafsız-nesnel bakış açınız ve tahlilleriniz, sizi tarih sahnesinde bir kez daha haklı çıkarmıştır. hep söyledim; yine söylüyorum:

ülkesini seven Atatürkçü Türkler için Ulusal Parti bir alternatif filan değildir. KESİNLİKLE VE KESİNLİKLE BİR "ZORUNLULUKTUR!"

inadına Ulusal Parti, inadına Gökçe Fırat ve inadına Türksolu!

Latif Meşe, İzmir
10 Mayıs 2010


Boylesi belkide daha iyi oldu. Ataturkculerin adresi belli oldu.

Cengiz Yılmaz, Antalya
10 Mayıs 2010

Baykal'a yapılan kaset komplosunun kürtçü darbe dışında muhalefeti yıpratma amacı olduğunu düşünüyorum 
Bütün vatanseverlere, atatürkçülere, gerçek milliyetçilere çağrım ulusal parti atısı altında tayyipe karşı tek yumruk olmaktır
türksolu kurulduğundan beri her dediği doğru çıkıyor başkan gökçe fıratın ileri görüşlülüğü ortaya çıkıyor chp deki bu kürtçü darbe ulusal parti adına daha hayırlı olur 
Bütün vatanseverlere, atatürkçülere, gerçek milliyetçilere çağrımız ulusal parti çatısı altında tek yumruk olmaktır

Kemalist, İstanbul
10 Mayıs 2010

Deniz BAYKAL'ın istifası ile, CHP içinde bir süredir Gürsel TEKİN ve Kemal KILIÇDAROĞLU çizgisi üzerinden kendisini ifade eden kürtçü darbe hazırlığının son aşaması da böylece ortaya konmuş bulunuyor. CHP içindeki kürtçü ve ayrılıkçı hareket yanlılarının gözü aydın olsun!

Burada asıl durup düşünmesi gerekenler, kendilerini Atatürkçü ve ulusalcı olarak tanımlayan sıradan CHP'lilerdir. Atatürk'ün partisi olarak nitelemekte bağnazca ısrar ettikleri, aslında Atatürk'ün kurduğu 6 ok ideolojisinden çok yıllar önce uzaklaşmış ve onu reddetmiş olan bir partinin daha ne kadar destekçisi olmak niyetinde olduklarını çok derinlemesine sorgulamalıdırlar.

Tayfun Bulca, İstanbul
10 Mayıs 2010

Çok  yerinde bir tespit bu  yazıdada herzaman  olduğumuz gibi haklı  çıkacaksınız geçmiş dönem yazılarınızda olduğu  gibi.. Artık  bir uyanış içerside olan  TÜRK ulusunun gerçekleri görerek ULUSAL PARTİNİN çatısı altında  toplanma vaktidir ATATÜRKÜN  6 okunu  savunan ve onları ilkesi kabul etmiş olan  sadece ULUSAL PARTİDİR öncesinde ve sonrasındada. Gelin şu islamcı -kürtcülere kim olduğumuzu  gösterelim artık  birlik  vaktidir..Yaşasın CUMHURİYET...

Alp, İstanbul
10 Mayıs 2010

Tarih sahnesi her zaman aynıdır.emperyalistlerin oyunları değişmez sadece aktörler değişir.Bu aktörler ecevit gibi orta solu olur, demirel gibi merkez sağ olur,erbakan gibi ve tayyip gibi şeriatçi olur.bu tüccarların tek ortak yanı ise ülkelerini sevmemeleri, satmaları halkı yoksul bırakmaları ve amerikan uşağı olmalarıdır.Biz buna ULUSAL PARTİYLE son vereceğiz.

Uğur, Artvin
10 Mayıs 2010

Her zaman Gökçe Fırat'tayız, Kürtçü Faşist Kılıçdaroğluyla işimiz olmaz! 6 OK GRURUMUZ, GRURUMUZ ULUSAL PARTİDİR!

Utkan Ozan, Antalya
10 Mayıs 2010

Ne hale geldik ya... Atatürk'ün partisi bence müzeye konmalı ve orada kalmalı...

Arzu Özer, Ankara
10 Mayıs 2010

CHP'deki Atatürkçü  miletvekilleri istifa edip Ulusal Parti'ye güç vermeli. Çünkü Kürtçüler onları zaten aday göstermez

Türk Vatandaş, İstanbul
10 Mayıs 2010

TÜRKSOLU CHP'de Kürtçü Darbe Girişimi dediğinde durumun ne noktalara gelebileceğini görmüş ve Atatürkçüleri önceden uyarmıştı.

Mehmet Uygun, Manisa
10 Mayıs 2010

TÜRKSOLU'nun çok öncelerden yaptığı uyarılar teker teker doğrulandı. Kürt-İslamcı çetenin tertiplerine birisi daha eklenirken Atatürkçülerin adresi bellidir. ULUSAL PARTİ

Samim Öztürk, Ankara
10 Mayıs 2010

http://www.turksolu.com.tr/282/baykalistifa.htm

***

23 Temmuz 2017 Pazar

Arkada Bıraktığımız 65 yıl Hepimize Ders olsun!




Arkada Bıraktığımız 65 yıl Hepimize Ders olsun!

Tarih:07-09-2010



İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: Arkada bıraktığımız 65 yıl hepimize ders olsun! 

• CHP, DP ve DSP’nin hayırda buluşmaları, Atatürk’ün başbakanları İnönü ile Bayar’ın da buluşmasıdır. 

Bayar ve İnönü, İttihat ve Terraki ve CHP’de başka deyişle devrime önderlik eden partide birlikteydiler. 

Türkiye, devrimini yitirip Atlantik sistemine bağlanırkken ayrıldılar. 
Ancak onlar ve izleyicileri devlet adamıydı. Çünkü o zaman, bağımlılaşma sürecine rağmen, bir millî devlet vardı. 

Bugün Türkiye’yi sözleşmeli personel yönetiyor. Bu koşullarda kökleri İnönü ve Bayar’a uzanan partiler aynı barikatta buluştu. 
Dahası cephelerini ABD’ye dönen Milliyetçiler ve Sosyalist Sol da aynı barikatta. Hepsi, yıkılan millî devletin son kaleleri önünde sipere girmişlerdir. 
Atatürk’te buluşmanın programını cesaretle belirlemek gerekiyor.

2010 buluşmasında yalnız İnönü ve Bayar yok; Nâzım Hikmet de var. Türkiye cephesinin Diyap Ağaları her zaman olmuştur. Onlar Kürdümüzün ABD zincirine vurulamayan değerlerini temsil ederler. Tayyip Erdoğan Hayır cephesini tanımlıyor: CHP, MHP, DSP, DP, İşçi Partisi.

İdam’a götürülürken, Temel’e son sözünü sormuşlar. “Bu bana ders olsun” demiş. Arkada bıraktığımız 65 yıl hepimize ders olsun! Umarız, bu dersi Temel gibi idam sehpasında anlamayız.

Sayın Kurtul Altuğ Ağabeyin, 5 Eylül 2010 günü, saat 11’de Ulusal Kanal’daki Politika’nın Nabzı programını izlediniz mi? Her Pazar izlemenizi öneririm. 

65 YIL SONRAKİ BULUŞMA

CHP ve DP’nin hayırda buluşmaları, tahlil edilmesi gereken önemli bir olay. Aslında bu buluşma, Atatürk’ün başbakanları İnönü ile Bayar’ın da buluşmasıdır. O açıdan Aydınlık’ın geçen haftaki kapak haberi çok anlamlıydı. Bayar’ın kızı Eski Bursa Milletvekili Sayın Nilüfer Gürsoy ile İnönü’nün kızı Sayın Özden Toker’in hayırlı duruşları, bir dönüm noktasını işaretliyor.

CHP ve DP’nin ayrışması, İkinci Dünya Savaşı sonrasında oldu. Türkiye, Atlantik sistemine bağlanırken ayrıldılar.

DEVRİMCİYKEN BİRLİKTEYDİLER

İsmet Bey ve Mahmut Celâl Bey, Türkiye’nin ilk önemli devrimci örgütü İttihat Terakki’de birlikteydiler; vatan ve hürriyet için mücadele ettiler. 

İstiklâl Savaşı’nda aynı yola baş koymuşlardı. Lafla değil, kelle koltukta.

Kemalist Devrim’in en başından, 1920’den itibaren önder kadroda yer aldılar. Türkiye’nin çağ atlamasında, 18 yıl sağlam durarak, Atatürk’ün bakanlığını ve başbakanlığını yaptılar.

Türkiye 1935 yılında yeni bir atılımın eşiğine gelmişti. CHP 5. Büyük Kurultayı, ağalığın ve şeyhliğin kökünü kazımak için toprak reformu kararı aldı. 1937 Anayasası bu amaçla değiştirildi. Kamulaştırılacak ağa topraklarına tazminat sorunu devrimci bir tarzda çözüldü. 1937’de Anayasaya, “Türkiye Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimci bir devlettir” tanımı kondu. Bu devrimci Anayasa önerisinin altında İnönü ve Bayar’ın imzaları vardı. 

ATLANTİK SİSTEMİNİN KAPISINDA BÖLÜNDÜLER

Ortaçağ kalıntılarının imdadına önce savaş yetişti; savaştan sonra ise ABD emperyalizmi. Türk Devrimi, kireçlenme aşamasına girdi. ABD geldi Türkiye’yi denetim altına aldı. Ağalar ve şeyhler, artık dünya ağasının koruması altındaydılar. Kemalist Devrim’in önderleri de, ağalarla ve şeyhlerle kol kola politika yapmayı öğrendiler. İstiklâl Savaşı’nı yapanlar, işte bu ortamda “Küçük Amerika olacağız” programını ilan ettiler. Önce İnönü’nün genç bakanı Nihat Erim, daha sonra DP’nin önderi Celal Bayar. Böylece CHP de, DP de yeni sistemin içinde yer aldılar. 1945’te Atatürk’ün “arasız devrimler” çizgisi terkedilmiş, Küçük Amerika dönemi başlamıştı. Atatürk’ün devrimcileri, Atlantik sisteminde iktidar ve muhalefet rollerini paylaştılar. Devrimin birleştirdiği İnönü ve Bayar, devrimin sona ermesiyle ayrıldılar.

1980-90’A KADAR YİNE DE MİLLÎ DEVLET VARDI

Ancak 1980’e kadar yine de, Atatürk’le kurduğumuz millî devlet yıkıma uğramamıştı. Türkiye, ABD denetimine rağmen, yine de belli bir karar alanına sahipti. KİT’ler hâlâ ekonominin ağırlığını taşıyor ve lokomotif görevi yapıyordu. Hükümetler, çimento ve şeker fabrikaları kurmakla, barajlar yapmakla övünüyorlardı. Gümrükler ayaktaydı, tarım destekleniyordu. Geniş bir iç pazar vardı. Devlet, eğitim ve sağlık hizmetini üstlenmişti ve bir sosyal güvenlik sistemi inşa ediliyordu. Laiklik, aşındırılsa da, devlet ve toplum hayatını belirliyordu. Bunların değerini sosyalistler de yeni anlıyor.

Asıl yıkım, 24 Ocak 1980 kararları ve 12 Eylül 1980 Amerikancı darbesiyle geldi. İnönü ve Bayar’ların 1945 sonrasında kurdukları “demokratik” denen rejim, yerini devletsizleşme, milletsizleşme, vatansızlaşma, özelleşme ve giderek ordusuzlaşma sürecine bıraktı. Dünya ekonomisiyle bütünleşiyoruz ve küreselleşiyoruz sloganlarıyla millî devletin dağılması sürecine girildi. Sovyetler Birliği’nin 1990’da dağılması, bu sürece büyük hız verdi. Artık Özal, Çiller, Tayipgillerin saltanat dönemi başlamıştı. En sonunda “Küçük Amerika” olmuştuk.

DEVLET ADAMLIĞI YERİNE SÖZLEŞMELİ PERSONEL DEVRİ

Artık yöneticiler, devlet adamlarına benzemiyordu; sözleşmeli personel kimliklerini sergilediler.

İsmet İnönü ve Celal Bayarlar, bir devrimin kadrolarıydı; 1945 sonrasında devrimi devam ettirmediler ama Atlantik sistemi onları sözleşmeli personel yapamazdı. Menderes’i de hiçbir kuvvet, sözleşmeli personel yapamazdı; oğlunu da yapamaz. Demirel ve Ecevitler de, devlet adamı okulunda yetişmişlerdi. 

Özal, Çiller ve Tayyip Erdoğanlar ise devlet yıkıcılarıdır. Devleti yıkanlar, kendi devlet adamı olma olanaklarını da yıkmışlardır. BOP Eşbaşkanlığı kurumu böyle çıktı ortaya. 

Ve bu süreç, bugün Demirel, Baykal, Cindoruk, Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Masum Türker ve Bedri Gültekin’in hep birlikte saptadıkları gibi, artık bir hesaplaşma uğrağına gelmiş bulunuyor. 

BULUŞTUĞUMUZ BARİKAT

1945-1990 döneminin yöneticileri, henüz arkalarına bakıp 1945, 1980-90 uğraklarında neler olduğu konusunda zihinleri açan bir tahlil yapmıyorlar ve sorumluluklarını da belirlemiyorlar. Ama bir barikatta buluşmuşlardır. Bu barikat, Cumhuriyet barikatıdır. Yıkılan millî devletin ve parçalanan vatanın son kaleleri önünde siperlere girmişlerdir. 

Celal Bayar ve İsmet İnönü’nün, bugün kuruluşuna emek verdikleri mevzilerde buluşmaları doğaldır. Ve süreç, onları devrimcileştirmektedir. Çünkü elde “muhafaza ve müdafaa edilecek” pek bir şey kalmamıştır. Ama Cumhuriyetin kurumlarını yeniden kurma görevi vardır. İnönü ve Bayar’ın izleyicileri, Fethullahları büyütüp beslediler, ama şimdi tehlikenin farkındadırlar. Herhalde anlamışlardır, o büyütülen Fethullah, Ufuk Söylemez’in yerinde uyarısıyla cemaat değil, Haçlı irtica imiş.

2010 BULUŞMASININ ÖNEMLİ FARKI


2010 buluşmasında yalnız İnönü ve Bayar yok; Nâzım Hikmet de var. Bu Türkiye cephesinin Diyap Ağaları, Revanduzlu Özdemir Beyleri, Kürtlüğüyle gurur duyan Ali Saip (Ursavaş) Beyleri her zaman olmuştur. Onlar milletimizin parçası olan Kürdümüzün ABD zincirine vurulamayan karakterini ve değerlerini temsil ederler.

Tayyip Erdoğan’ın Hayır cephesini tanımlarken saydığı partiler, saflaşmayı ortaya koyuyor: CHP, MHP, DSP, DP, İşçi Partisi ve diğer sosyalist partiler.

Karşı cephe ise: ABD, AB, Tayyip_Erdoğan-Abdullah Gül ve ABD zincirine bağlanan bir kısım PKK-BDP yöneticileri.

65 yıl sonraki buluşmanın anlamını bilince çıkarmak ve programını cesaretle saptamak gerekir. Bu buluşma, Atatürk’te buluşmadır. Devrimle kurulan Cumhuriyette, devrimle birleştirilen Vatanda ve devrimle oluşturulan Millette buluşmadır. Ama henüz devrimciliği eksik olan bir buluşmadır. Ne var ki, bu buluşmanın devrimcileşmesi kaçınılmazdır. Atatürk’te buluşma, başka türlü olamaz. Bunun işaretleri de görülmektedir.

1945 ÖNCESİNDEKİ ATALARIMIZ

Herkes yeniden 1945 öncesindeki atalarını keşfedecektir. CHP, DP ve DSP, İnönü ve Bayar üzerinden Atatürk Devrimciliğini keşfedecektir. MHP milliyetçileri, 70 yıldır unuttukları devrimci Akçuralar ve Ziya Gökalpler üzerinden İttihat Terakki ihtilalciliğini ve Kemalist devrimciliği hatırlayacaklardır. Hatırlamazlarsa, BBP gibi, Fethullah üzerinden ABD’ye bağlanırlar. Sosyalistler, Kemalist Devrim inkârcılığının döneklik yolu olduğunu yerlerde sürünen misallere bakarak iyice anlayacaklardır. Geçmişteki devrimin mevzilerine girmeden, geleceğin devrimini yapamazsın!

Millî ve halkçı güçler, düşman Türkiye’nin üzerine geldikçe, birbirlerine sarılmak, birbirlerini anlamak durumundadırlar. Herkes birbirini anlamada, birbirine yardım etmelidir.

NİLÜFER GÜRSOY VE ÖZDEN TOKER

Ben çok isterdim; Bayar ailesinin kıdemlisi Sayın Nilüfer Gürsoy ile İnönü ailesinin kıdemlisi Sayın Özden Toker, 12 Eylül öncesinde bir araya gelsinler ve milletimize yeni sürecin bildirisini vermiş olsunlar. Onlar, benim gözümde devrimin yadigârlarıdır. Değerleri, hatıraları kadar büyüktür. Onların devrimle beslenen erdemleri, son zamanlarda kenara köşeye itilse de, gelecek kuşaklara örnek olacaktır. Herhalde birbirlerinin değerini de biliyorlardır.

Atatürk Devrimiyle kurduğumuz Cumhuriyetimiz, vatanımız ve millî varlığımız; kuşkusuz olumsuz hatıralarla karşılaştırılmayacak önemdedir. Devrimle kurduğumuz her şey, bugün Atlantik merkezli bir karşıdevrimle yıkılmaktadır. Türkiye, yeniden Atatürk önderliğinde İnönü ve Bayarlarla gerçekleştirdiğimiz devrime muhtaç hale gelmiştir.

UMARIZ TEMEL’İN DURUMUNDA DEĞİLİZDİR

Temel’i biliyorsunuz. İdam’a götürülürken, son sözünü sormuşlar. “Bu bana ders olsun” demiş.

Arkada bıraktığımız 65 yıl hepimize ders olsun! 

Umarız, bu dersi Temel gibi idam sehpasında anlamayız.



http://vatanpartisi.org.tr/genel-merkez/haberler/isci-partisi-genel-baskani-dogu-perincek-arkada-biraktigimiz-65-yil-hepimize-ders-olsun-8037

31 Ocak 2017 Salı

Baykal’ın Anlayamadığı, Sarıgül’ün “ Aklı ” ABD’nin CHP’ye Bitmeyen ilgisi




Baykal’ın Anlayamadığı, Sarıgül’ün “ Aklı ” ABD’nin CHP’ye Bitmeyen ilgisi




CHP’yle ilgili bir önceki yazımda ABD-CHP arasındaki paradoksal tarihsel sürece dikkat çekmek istemiştim.
Bu yazım, bir yerde, onun devamı olarak düşünülebilir. Çünkü, 1970’lerdeki Sıkıyönetim ve MC dönemlerinde, daha sonra 12 Eylül Yönetimi döneminde CHP’nin yaşadıklarını göz önüne getirirsek, işin içinden hiç eksik olmayan ABD’yi kulağından tutup yakalamak çok kolaydır.

Yani, Sayın Baykal’ın yaşadığı ABD mahreçli kumpaslarla Gazi’nin ve İnönü’nün yaşadıkları; Ecevit’in yaşadıkları hep CHP’yle ilgilidir. CHP’nin temsil ettiği değerlerle, onun kökleri ve hedefleriyle ilgilidir.

ABD, 27 Mayıs’tan sonra ulusal tahkimatın ileriye gitmesinden korkup mevzilerini korumak adına Türkiye’ye verdiği önemi birkaç kat arttırdı.. ‘Yardım’ kalemlerini çoğalttı.. ‘Hibe’ yoluna da gitmeye başladı. Öyle ki, ulusal istihbarat örgütümüzün maaşları bile bu yardım kalemlerinden ödenir oldu. Tabii, o zaman istihbaratımızın ne kadar ‘ulusal’ niteliği kaldı, tartışılır..
Bütün bunların CHP ile ilgisi var. 

Bal Gibi var.

Devlet kurumlarına o kadar sızan ABD, o devlet kurumları aracılığıyla CHP’nin tasfiyesini istemiştir.

12 Mart ve 12 Eylül’lerdeki “ Sıkıyönetim” uygulamaları ortadadır. MC dönemleri ( İkisi Açık, Biri Örtülü; AP, MHP, MSP’nin temelini oluşturduğu ve ABD’nin yönelişine çanak tutan hükümet ler) ortadadır.

***
12 Mart’ta Amerika’nın, CIA’nın olduğunu hem de Demirel’li hükümetlerin dışişleri bakanlarından Çağlayangil altını çizerek anlatmıştı. Silahlı Kuvvetler ve ‘Silahsız Kuvvetler’ içinde ne kadar yurtsever, Kemalist, devrimci varsa haklayan ve sindiren bir cuntanın arkasındaki kuvvet CHP’ye de bir iyilik düşünecekti!
CHP’nin kapatılması için düğmeye basıldı, ancak İsmet İnönü engeli, bu tarihsel şahsiyetin Parti’nin başında olması düşündürücüydü. Kamuoyu’nun tepkisinden korkuldu. Bu kez, oklar CHP’nin ufukta gözüken liderine, Ecevit’e yöneldi. Genel sekreterlikten ayrılmış, Kurultayda genel başkan olmanın hesaplarına girişmişti.
12 Mart’ın ‘tertip’lerine uygun olarak açılan düzmece davalarda delil olarak kullanılmak üzere, bir zamanlar MİT’in sorguevlerinde, Ziverbey’lerde Ecevit’in aleyhinde işkence yöntemiyle sindirilen zanlılardan ifadeler alındı. Bu ifadelere dayanılarak CHP kapatılacaktı. Amaç buydu. Öyle ileri gidildi ki, düzmece davalarla ilgili yasadışı olarak ifadelerde, zanlıların sabotaj için Ecevit’ten para aldıkları bile söyletildi!..

Sıkıyönetimler, ilginçtir, sivil dönemlere göre ABD’nin ülkemize daha çok ‘sızabildiği’ dönemler olmuştur. 12 Mart’ta da 12 Eylül’de de... Sıkıyönetimlerde hukuk- mukuk yoktur, istediğinizin ağzından istediğiniz şeyi alabilir, istediğinizi suçlayıp bunları kanıtlayabiliesiniz de... Bu işler için kullanacak çizmeciler, takkeciler bulunur nasılsa. Onlar gibi olmayan yargıçların, savcıların kurullarını da Lağv edersiniz, olur biter. 12 Mart’ta Remzi Şirin’e yapıldığı gibi.

***
1970’lerde Ecevit, Başbakan olarak iki kez hükümet kurdu. Biri, MSP ile kurduğu koalisyon hükümeti. Diğeri de AP’den ‘tezgah’ mı, yanılgı mı olduğu tam anlaşılamayan ünlü Güneş Motel operasyonuyla koparılan “onbirler”le kurulan ve Feyzioğlu ile Sükan’ı da içeren CHP-CGP-DP-Bağımsızlar koalisyonu. Bunların 2,5 yıl kadar süren yönetimi dışında, ülkede üç kez kurulan Demirel başkanlığındaki, fakat destabilize amaçlı Amerikan sızmalı MHP’nin sokak aksiyonuyla başrollerde olduğu MC’ler (12 Eylül’e örtülü MC döneminde girildi; AP azınlık hükümetine çok deşifre oldukları için MHP ve böylelikle MSP de dışarıdan destek veriyordu, bu nedenle bu MC’nin “örtülü” sıfatı konulmuştu) işbaşında kaldı. Bu dönemlerde Ecevit’e iki ciddi suikast yapıldı. Ecevit, bunlardan yara almadan kurtuldu. Birinde, aynı zamanda İstanbul Belediye Başkanı’nın kardeşi de olan Ecevit’in koruma müdürü Mehmet İsvan bacağından suikast mermisi ile vuruldu. Ayıca, Başbakan Demirel, 5 Haziran 1977 seçimlerinden kısa bir süre önce Ecevit’e Taksim Mitingi sırasında uzun namlulu bir suikast silahı ile suikast düzenleneceğini, bu nedenle mitingi iptal etmesini gizli ve özel bir mektupla bildirdi. Ecevit, buna karşın mektubu deşifre etti ve mitingi gerçekleştirdi. Kim, niçin suikast düzenleyecekti? Bu soruların yanıtı hâlâ aydınlanabilmiş değildir.
Öte yandan, ülkücü militanlar MC dönemlerinde CHP binalarına saldırıyorlar, mitingleri sabote ediyorlar, partilileri öldürüyorlar; bütün bunlara polisler ve savcılar seyirci kalıyordu. Çünkü, hükümet öyle istiyordu. Hükümet, bu işler için acaba nereye bakıyor, nereden işaret alıyordu? Washington desek ayıp mı etmiş oluruz?..

MHP lideri Türkeş, 12 Eylül’de yargılanırken mahkemelerde ne demişti; “İçimizde ajanlar var, çok sayıda, kontrol edemiyoruz..” Onca silah memlekete gümrük kapılarından vızır vızır girerken, bu bakanlık da o partideydi. İlginç bunlar, çok ilginç. O silahlar, işin daha da ilginç tarafı memleketteki farklı kesimlere, vuruşmaları için dağıtılıyordu..

***

12 Eylül’de “ Yeşil Kuşak ” gereği Türk-İslam sentezi atıldı ortaya; Türklük bertaraf edilsin, Kemalist değerler, yani Cumhuriyet değerleri bertaraf edilsin. Ortalık Amerika’nın değerlerine kalsın; ABD ülkede ve Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya’da istediği gibi at oynatabilsin; Sovyetler’i kuşatabilsin.
ABD’nin Türkiye’deki ulusal yapıyı aşındırdığı en iyi ortamlar sıkıyönetimler demiştik. İşte bir sıkıyönetim daha; 12 Mart’ın da savcısı olan Süleyman Takkeci, 12 Eylül’den birkaç yıl sonra Nokta’ya konuşuyor. Diyor ki, “bütün CHP milletvekillerini tutuklayacaktım, Saltık Paşa ile Soyer durdurdu.”
İş öyle değil, CHP’ye karşı daha ince, ‘akıllı” bir politika izleme gereği duydular sadece, o yüzden o kendini göstermek isteyen zatın uygulamasını durdurdular yukarıdan. Yani Konsey, “durun, bekleyin” dedi. Sordu, danıştı. karar verdi. Bütün partilerle birlikte CHP’yi kapatmanın daha mantıklı olduğunu düşündüler, böylelikle operasyon göze batmazdı. ‘Atatürkçülük’ diye diye CHP’yi, TDK’yı, TTK’yı; hepsini, Kemalist mirasın önemli kurumlarını alaşağı ettiler. Hürriyet ve Anayasa Bayramını alaşağı ettikleri gibi. Diğerleri yeniden açılır başka isimle önemli değil. Ama, Cumhuriyeti kuran, Atatürk’ün partisi? Yeniden açılsa da kaos olur, dağılır, küçülür, budanır. İşte bugünkü tablo! 12 Eylül’ün değil de neyin ürünü dersiniz? 12 Eylül olmasaydı, Ecevit istifa mı edecekti CHP’den?
12 Eylül’ün arkasında kim vardı? Kim Türkiye’yi hem stabilize etmek, hem ‘kucağa oturtmak’ ve hem de yararlanmak istiyordu? Bu soruların içinden bütün uzuvlarıyla ABD çıkacaktır; CIA çıkacaktır, NSA çıkacaktır. Onların uzantısı olan siyasi partiler, vakıflar, yayın organları çıkacaktır.

12 Eylül’de CHP’yi , TDK’yı, TTK’yı kapatanlar da bu güçten bağımsız olabilir mi?
Ne demişti Amerikalıların bir sorusuna karşılık (12 Eylül darbesi henüz start almışken, konu Türkiye’de daha daha duyulmamışken) bir Amerikalı; “merak etmeyin, bizimkiler”.

***
İşte böyle Sayın Baykal; bütün bunları hesaba katmadan Türkiye’de politika yapamazsınız. Hele CHP’de hiç yapamazsınız. Sizin en büyük açığınız ne biliyor musunuz? CHP’ye bayrak açan ve iktidardan indiren Menderes’in yakasına yapışmak ya da öyle lanse edilmeniz yıllar yılı. Bir de, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’yken “millileştirme” mi yapmıştınız? ABD, bunları unutmaz, ısıtıp ısıtıp medya yoluyla karşınıza çıkarır. 

Affetmez.

Bakın, sizin yerinize ‘oynayan’ Mustafa Sarıgül ne güzel yapıyor. 

Eh ne de olsa ‘ Akıllı Çocuk ’. Üstelik ‘daha da akıllı’. Çünkü ‘dostlarından’ da ‘akıl’ alıyor. 

Gidiyor, ABD’den icazet havası yayıyor Türkiye’ye. 

Bunu ilk kez CHP’ye talip olduğunu söyleyen birisi yapıyor. İlginç...