26 Mart 2021 Cuma

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 4

2000'Lİ YILLARDA KİMYASAL SİLAHLARIN ORTADOĞU GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ. BÖLÜM 4 



Ortadoğu, Güvenlik, Kimyasal Silahlar, Prof. Dr. Sibel TURAN, H. Ekber KAYA, Nükleer silahlar,Kitle imha silahları, konvansiyonel silahlar,sarin gazı, tabun gazı, hardal gazı, Hafız Esed, Suriye, ABD, 


ABD Suriye hükümetinin kimyasal silah kullandığına yönelik kanıtlar olduğunu resmen açıklamıştır. Açıklama Milli Savunma Danışman Yardımcısı Ben Rhodes tarafından yapılmıştır. Bu açıklama ile ABD'nin kimyasal silah kullanımına karşı belitmiş olduğu kırmızı çizginin aşılmış olduğu Başkan Obama tarafından da belirtilmiştir. Amerikan istihbaratına göre, çatışmaların başlangıcından beri Esad rejimi sıklıkla fakat az miktarlarda kimyasal ajanı muhaliflara ve sivil halka karşı kullanmış ve 150 kadar insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Amerikan kaynaklarına göre, muhaliflerin kullandığına yönelik herhangi bir bulgu mevcut değildir. BM Bağımsız komisyonu Esad rejiminin müsaade etmemesinden dolayı ülkede araştırma ve inceleme yapamamıştır. Aslında ABD Rusya ile birlite sorunu barışçıl yönde Cenevrre'de Esad rejiminin de yer alacağı müzakereler yoluyla çözmekten yana bir tutum içinde olmuştur. Haziran ayında yapılması düşünülen müzakereler Rusya ile anlaşılamadığı için Temmuz ayına kaydırılmıştır. Rusya’nın bir yandan müzakere ederken diğer yandan Esad’ı askeri açıdan destekleyerek muhalifleri bastırmaya devam edeceği kaygısı ABD'nin dikkatini çekmiştir. Buna ek olarak, İran’ın Hizbullah’a desteği ve açık destek vermesi sorunun boyutlarını attırmaktadır. Bu konuda diğer önemli bir etki ise Kuseyr bölgesinin Esad rejimi 
tarafından ele geçirilerek, Golan Tepeleri stratejik askersiz bölgenin işgal edilmesidir. Bu suretle muhaliflerin Humus’a sızmaları ve silah aktarmalarının 
yolu engellenmiştir. Esad, Humus ve Şam’ın sahil kesimindeki Tartus ve Lazkiye arasındaki deniz ulaşımını kontrol altına almıştır. İsrail ile Hizbullah elemanları 
70 metre kadar hassas bir mesafede karşı karşıya gelmişlerdir. Bu durum İsrail’in sınır güvenliği konusunda tehlikeli bir durum yaratmıştır.154 

2003 yılında ABD Irak’ı işgale kalkışırken bazı gerekçeler ileri sürerek işgali meşrulaştırmaya çalışmıştı. Baştan beri Arap Baharı sürecini olumlu 
bulduğunu söyleyen ABD’nin Suriye politikasının netleşmediği anlaşılmaktadır. 

Yaklaşık iki yıl önce Suriye’de Esad Yönetimine karşı halk hareketleri 
başladığında ABD Tunus, Mısır ve Libya’daki tutumunu sürdürdüğünü gösteren açıklamalar yapmış ve muhalif güçlere yer yer teknik ve istihbarat desteği 
verdiğini açıklamıştı. Doğru olmayan gerekçelerle Irak’ı işgal eden ABD’nin, Esad rejimindeki Suriye sessiz kalmasını şöyle açıklamak mümkündür; Suriye teröre destek vermiş bir ülke olmakla birlikte kitle imha silahlarını da bulunduran, hatta yetkililer tarafından kimyasal silah bulundurulduğu açıklanmış bir ülke olmakla birlikte, son iki yıldır Esad rejimi halka karşı elindeki bütün imkanlarla şiddetli saldırılar gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda, 2003 yılında iç savaş dahi yokken Irak’a sözde demokrasi getirmek için işgali başlatan ABD’nin Suriye sessizliği manidar gözükmektedir.155 

Suriye'nin kimyasal silah stoklarını açmayı kabul etmesinin ardından Rusya ve ABD'nin anlaşmasıyla silahların imha edilmesi süreci başlamıştır. Birleşmiş 
Milletler kimyasal silah denetleme heyeti tarafından hazırlanan geçici rapor, Şam’ın Guta bölgesinde 21 Ağustos tarihine sarin gazı kullanıldığını belirtmiştir. Yüzlerce insanın öldüğü düşünülen saldırıda muhalifler ve Batılı ülkeler Esad rejimini suçlarken, Şam hükümeti muhalifleri sorumlu göstermişti. 

Suriye, Rusya ile ABD arasında yapılan anlaşma kapsamında kimyasal silah cephaneliğine ait bilgileri OPCW’ye teslim etmiş ve Kimyasal Silahlar 
Konvansiyonu’na katılmıştır. Beşar Esad, Alman Der Spiegel dergisine verdiği röportajda, 30 aydır süren iç savaşın sona ermesi için Almanya’nın arabuluculuk 
yapmasından memnun olacağını belirtmiş ve Almanya’dan gelecek bir heyetin Şam’da memnuniyetle karşılanacağını ifade etmiştir.156Ancak Süddeutsche 
Zeitung" gazetesi ile Alman Kuzey Almanya Radyo ve Televizyon Kurumu NDR'in haberine göre, adları gizli tutulan bazı Alman şirketleri, 1982 - 1993 yılları arasında Suriye'ye kontrol tesisleri pompa ve supaplar, Gaz detektörleri ve kimyasal yıkama tesisleri ile Sarin Gazı üretiminde kullanılan 2 bin 400 ton sülfürik Asit sattığı haberleri 2014 yılı Mart ayında Alman basını ve Bundestag'da tartışılmıştır.157 

Seymour Hersh’in, London Review of Books’ta yayınlanan ve geçen yıl Ağustos ayında Suriye’de düzenlenen kimyasal saldırının arkasında Türkiye Hükümetinin olduğunu iddia ettiği makalesinde, saldırının Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve jandarmanın bilgisi dahilinde El Kaide bağlantılı El Nusra Cephesi tarafından gerçekleştirildiği iddia edilmekte. LRB’de (London Review of Books) yayımlanan haberdeki iddialara göre Türkiye’nin amacı, kimyasal silah kullanımını “kırmızı çizgisi” olarak belirleyen ABD’yi, “Suriye’ye askeri harekat düzenlemeye zorlamaktı.”.158 

Hersh’in makalesinde ayrıca, istihbarat raporuna dayandırılarak “The Rat Line” (Gizli Hat) olarak tanımlanan hatta, Libya’daki silahların ve cephaneliğin 
“Türkiye üzerinden Suriye’deki cihatçı gruplara iletildiği” öne sürülüyor. BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Seymour Hersh ise “kanıtların yetersiz olduğu 
ve kaynakların isimsiz olması sebebiyle makalenin güvenilirliğine dair soru işaretleri olduğu yönündeki eleştirilere tepki göstererek şunları söyledi: “Herkes 
zaten öyle der… Ben çok uzun zamandır bu işi yapıyorum. ABD’nin El Nusra gibi gruplar hakkında ne bilip ne bilmediğine dair sorular içeren ve 21 Ağustos’tan çok once sarin gazı üretebilme kapasitelerine dair en az bir belgeye erişimim var. 

Bu iddialar çok meşru iddialar. İnsanlar için “Kaynakların isimsiz olamsı” yapılabilecek en basit eleştiri. İsimlerini verirsem hepsi işini kaybeder. Herkes istediğini söyleyebilir.”. Seymour Hersh, “Makalede yer alan iddialar ABD 
yönetimindeki karar mercilerin görüşü mü, yoksa kaynakların bireysel görüşleri mi ?” sorusuna da şu yanıtı vermiştir: “Ben, ABD Başkanı’na giden ve Guta’nın 
doğusunda elde edilen sarinle, Suriye ordusunun mühimmat deposundaki sarinin aynı olmadığını söyleyen ABD Genelkurmay Başkanlığı’ndaki isimler hakkında 
yazıyorum. Dolayısıyla bunların yalnızca dışardakiler mi olduğuna siz karar verin. Tabi ki bunun hakkında konuşmayacağım.”159 

Hersh, BBC’nin ‘The World Tonight’ adlı radio programında da, savaşın uzun dönemde sonuçlarının ne olacağı sorusuna, “Savaşı Beşar Esad kazanır 
ve Türkiye dahil bölge büyük bir karmaşaya sürüklenir.” cevabını vermiştir.160 
Daha ilk günden sarin gazlı saldırının rejim güçleri tarafından gerçekleştirildiği şüphelerini dile getiren Seymour Hersh, Aralık ayında yazdığı “Bu Kimin Sarin’i” başılklı yazısında henüz Türkiye’yi suçlamaya başlamamıştı. Genel olarak Obama yönetiminin Suriye’deki atılgan tavrını yavaşlatmaya yönelik gibi görünen ilk makalede o dönemde Rus hükümetinin de desteklediği Esad rejimini saldırıdan aklayan bazı iddialar dile getiriliyordu. 

ABD yönetimi de kararsız kalmıştı ki, kırmızı çizgisi olarak tanımladığıı kimyasal silah kullanımı konusuna rağmen bu saldırıya tepkisiz kamıştır. Suriye yönetiminin kimyasal silahlarını uluslararası otoriteye devretmeyi kabul etmesiyle birlikte, durağan politikasını meşrulaştırmıştır. Nitekim kimyasal saldırı hem rejim hem de muhalif güçler tarafından kabul edilmeyince ölenler öldüğü ile kalmış, taraflar birbirlerini suçlamanın dışına çıkamamıştır.161 

Hersh'e göre Kimyasal saldırıyı eğer Esad güçleri gerçekleştirdiyse NSA'in haberi olurdu. Böylece Rusya hükümetinin Suriye iç savaşının başından beri Türkiye’yi 
savaşa müdahil olma yönündeki suçlayıcı beyanlarına tamamlayıcı bir ayrıntı daha eklenmiş oldu. Türkiye bir yerlere konumlandırılmaktaydı. Kimyasal saldırının 
sorumluluğunun Türkiye’ye yüklenmesi meselesinin, Suriye’ye silah taşıyan tırların yakalanması, Süleyman Şah Türbesi sızıntıları gibi diğer hikayelerle birlikte değerlendirilmesi durumunda nereye konumlandırıldığı ortaya çıkmaktaydı. Arıboğan’a göre “Hedef Türkiye’yi beceriksiz bir savaş kışkırtıcısı ve sivil ölümlerden sorumlu bir ülke haline getirmekti. Türkiye alevine benzin dökeni dünya kamuoyunu ve Batı yönetimlerini duyarlı hale getirmek için kitle imha silahlarının kullanımına bile yeşil ışık yakan, kendisi de Suriye’ye müdahil olmak için can atan, bunun için kendi kendisine saldırı düzenlemek de dahil komplolar içerisinde olan bir ülke görünümüne bürünüyordu”162 Çakır’ın değerlendirmesine göre “Ankara’nın Guta saldırısında payı olduğu iddiaları pek gerçekçi gözükmüyor. Ancak Guta’nın ardında Esad yönetimi değil de El Nusra bulunduğu iddialarının daha ağır bastığı ortada. 

Öte yandan hükümetin Kürtlerin ağırlıkla yaşadığı Rojava diye anılan bölgede PKK çizgisindeki PYD’ye karşı savaşan El Kaide ile doğrudan ya da dolaylı ilişki içindeki örgütlere sıcak baktığı, hatta destek verdiği iddiaları hala inandırıcı bir şekilde yalanmış değil. Keza hükümetin gerek Suriye, gerek Irak, gerekse küresel çapta El Kaide’ye karşı çok kararlı ve sistemli politikalar geliştirmiş olduğunuda tanık değiliz”163 Deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk ise ABD’li gazeteci Seymour Hersh’ün aktardığı iddialara göndermede bulunduğu “Erdoğan: " model güçlü adamdan sıradan diktatöre” başlığını taşıyan makalesinde, Şam yakınlarında kullanılan kimyasal malzemenin Suriye rejiminin cephaneliğinde bulunmadığı iddiasını tekrarlamaktadır. 
Fisk ayrıca, 
Türkiye’nin Suriye’deki savaşa karışmayı sürdüreceğini vurgulayarak, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan’ın 
aralarında olduğu yetkililerin Suriye hakkındaki görüşmelerini içerdiği belirtilen ses kaydına atıfta bulunmaktadır. Fisk, aynı yöndeki iddiaları makalesinde dile 
getiren eski arkadaşı olan Hersh’in adı belirsiz “yetkilileri” ve “uzmanları” kaynak olarak belirtmesine serzenişte bulunmaktadır.164  

Ancak kaynaklarını açıklamayan basın mensuplarının yazdıkları makaleler şimdilik afaki olarak kalmaktadırlar. Dostlararası dinleme ve izleme faaliyetlerinin 
artttığı ve skandalarla ortaya çıktığı günümüzde Suriye'de 21 Ağustosta kullanılan kimyasal malzemeyi kimin kullandığının ortaya çıkmaması da manidardır. 
ABD’nin açıklamalarına göre Suriye 2002 yılında “uzun dönemli kimyasal silah” programı başlattığını ve bu programın 1970’li yıllarda başlatılan programın devamı olduğunu açıklamıştır. Suriye’nin kimyasal silahları ne zaman, nasıl ve kim ya da kimlerin yardımı ile elde ettiği yönünde kesin kanıtlar bulunmamakla birlikte Kongre’ye sunulana 12 Eylül 2013 tarihli rapora göre, Suriye kimyasal silah programını, 1973 Arap-İsrail Savaşı’ndan hemen once Mısır’ın Suriye’ye az sayıda kimyasal silah ve fırlatma sistemleri vermesi ile başlatmıştır. 
    1980’lerde ise Suriye, muhtemelen Sovyetler Birliği’nin yardımı ile kimyasal silah üretmeye ilişkin teknolojik bilgi ve gerekli malzemeleri elde etmeye 
başladı. Kimyasal maddelerin ve ekipmanın aynı zamanda Avrupa kökenli firmalardan da alındığı belirtilmektedir. Suriye kimyasal programı için dışarıdan 
gelecek kimyasal maddelere bağımlı durumdadır. Ayrıca, çatışmalar başlamadan once Suriye Bilimsel Çalışmalar ve Araştırmalar Merkezi (CERS), dört farklı 
yerde kimyasal madde üretme tesisleri işletmekteydi. Bunlar; Dumayr, Khan Abou, Shamat ve Furklus’daki tesisler idi.165 Kimyasal ve biyolojik silahlar hem 
maliyet düşüklüğü hem de sağladığı caydırıcılık sayesinde rasyonel bir tercihtir. Suriye’nin bu konudaki en büyük destekçisi ise ironik bir şekilde yine Rusya olmuştur.166 

Boris Yeltsin’in kimyasal silahsızlanma konusundaki baş danışmanı ve Rusya Kimyasal Silahlar Askeri Akademisi Başkanı emekli general Anatoly Kuntsevich Suriye’de kimyasal üretim yapan bir fabrika kurmuştur. 
Bu fabrikanın ihtiyacı olan kimyasal silah yapımında kullanılan hammaddenin ise Güney Kıbrıs üzerinden Suriye’ye sokulduğu zannedilmektedir. 
Ayrıca Suriye, Almanya ve Fransa’dan da çok sayıda hammadde ithal etmiştir.167 
OPCW Genel Direktörü Ahmet Üzümcü, ABD'nin 31 Aralık tarihine kadar Suriye' den çıkarılması kararlaştırılan kimyasal silahların imhası için yardım teklifinde bulunduğunu söylemiştir. ABD'nin imhanın maliyetini de üstlenmeye aday olduğunu belirten Üzümcü, 190 üye ülkeye bu sürece destek vermesi hususunda çağrı da bulundu. ABD aralarında sarin ve sinir gazının da bulunduğu 500 tonluk kimyasalı Akdeniz'de bir donanma gemisini kullanarak imha etmeyi planlamaktadır. Üzümcü bu iş için ABD'ye gerekli teknolojik desteğin de verileceğini belirtmiştir. Suriye'deki kimyasalların imha süreci son olarak Arnavutluk'un söz konusu kimyasalları kendi ülkesinde imha etmeyi reddetmesinin ardından tıkanmıştı. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü Suriye'deki kimyasalların 31 Aralık'a kadar yurtdışına çıkarılmasını, en geç 2014 yılının ortalarına kadarsa imha edilmesini planlamaktadır.168 

5. BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder