Ermeni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ermeni etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2019 Cumartesi

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN., BÖLÜM 13

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN., BÖLÜM 13




   Bir takım güçler yıllardır bunu bir yaşam biçimi olarak o insanlara layık görmüştü. Örgütün sık sık uğradığı evlerinde örgütçüden çok örgütçü kesilerek yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlardı.Halk, köylerine gelen örgütçüleri gördüklerinde; "Gözümüz yollarda kaldı, insan bizi bu kadar ihmal eder mi? Emrini söyle" diyerek yaltaklanıyordu. Köylere devlet kuvvetleri geldiğinde;"Allah devlete zeval vermesin, nedir bu PKK'dan çektiğimiz? İşimize aşımıza ortak oldular. 
Bizi bu beladan bir an evvel kurtarın!" diyorlardı.Evet bu tavır iki yüzlülüktür. Hadiseler, bu insanların iki yüzlüğü yaşam biçimi olarak seçmesine sebep olmuştur. 
Kutsal değerler ortadan kalkmış bir can telaşı almış başınıgitmektedir. Her iki tarafa da ne sağlam dost ne sağlam düşman olamamaktadırlar.Örgütün doğrudan yetişemediği, fiili bağlantı kuramadığı yerlerde durum-daha değişikti.Mütevazi insanlar, işinde gücünde olanlar çeşitli yönlerden etkileniyorlardı. 
Tıpkı batıda olduğu gibi...Ama, başıboş insanlar, sorunlular, işsizler, idealist gençler ve genç öğrencilerin durumu başkaydı. Onlar olayların daha çok film ve 
roman konusu gibi idealize edilmiş yönlerine ilgi duyuyorlardı.Onların ilgi duyduğu çatışırken ölmek, ölümün soğuk nefesini her an enselerinde hissetmek değildi. 
Onların ilgi duyduğu, aç karnına- kaya diplerinde, yağmur ve kar altında titremek,sırtında onlarca kilo yükle saatlerce günlerce dağ bayır yol yürümek de değildi. 
Hele yıllarca kendini parçalarcasına insanüstü bir gayretle APO'nun her dediğini yaptıktan sonra aniden ajan,hain, komplocu damgası yiyip kurşuna dizilmek hiç değildi.

Bu tür olaylarda insani bir meziyeti, toplumun emrine verebilecek bir becerisi, bir hizmeti olmayan ve aynı zamanda hep önde görünmek isteyen ve bu yüzden cahil, tecrübesiz insanların duygularını sömürerek siyasi bezirganlık yapan birtakım kişilerden meydana gelen gruplar,topluluklar türer. Bu gruplar örgütle hiç bir resmi bağı olmadan, örgüte ilgi duyan genç, işsiz ve sorumluların cehaletini istismar ederek laf 140 ebeliği ile ucuz kahramanlık peşindedirler. 
Bunlar örgüt koşullarında iki gün dağlarda dayanamazlar. Ama kitleleri örgüt adına iğfal ederler. Kitle, böylelerini baştacı yapar, peşlerine takılır. 
APO; bunların gerçek durumlarını bilir, onları idare eder, çünkü sonuçta kendisinin yapamadığı, esas ve son görevi bunlar kendiliklerinden üstlenmişlerdir. Böylece karşılıklı olarak birbirlerini kullanırlar.

Bu günlerde ilgililerin nedenini bir türlü anlayamadığı çok küçük çaplı örgüt dışı halk eylemleri de söz konusu oluyordu. Aslında bunda anlaşılmayacak birşey yoktu. Yöre insanı basını takip ediyordu, yabancı radyoları; BBC, Amerikanın Sesi gibi radyoları dinliyordu. Televizyondaki Filistin İntifadası nı, diğer ülkelerdeki sokak gösterilerini ve çatışmalarını hep takip edip etkileniyordu. Sonra da denemesini yapmaya çalışıyordu!Kendisine erişilmez olan, ancak ağasının, patronunun, aşiret reisinin kısaca; "Büyük adamların" muhatap olduğu subaya, polise taş atıyor,bağırıyor, küfrediyor ve hayret, kendisine hiç bir şey olmuyordu. Hala hayatta idi ve yaşıyordu! Demek ki, bu işleri başaracak bir adamdı!Bu yürüyüş ve taşkınlıktan yapanları televizyondan ve basından izledik. Resimlerini gördük. Askere ve polise taş atanların gözlerinde kin değil daha önce belirttiğimiz gibi şaşkınlık ve şımarıklık vardı. Bu onların kişiliklerini ve anlayışlarını ele veriyor. Ama bu hep böyle mi devam edecek? İşte orasını zamana bırakalım.Kış boyunca iddialı bir şekilde hazırlık yapan, planlar geliştiren hedefler tesbit eden ve bunlara uygun düzenlemeler 
yapan PKK örgütü; "Bahar Atılımları" için İran'dan, Suriye'den, Iraktan Türkiye'ye giriş yaparlarken; daha önce çokça hayallerini kurdukları, propagandasını yaptıkları fakat daha iler ki yıllarda olabileceğini umdukları halk eylemleri, CİZRE ve NUSAYBİN ilçelerinde patlak verdi. Çevredeki PKK militanları yetişebildikleri oranda olayların içine daldılar, dizgin-leri ele almaya çalıştılar. Olaylara hemen bir isim bulundu; "SERİHIL-DAN"!141 Maksatları olayların daha da büyümesini, uzamasını ve çevreye yayılmasını sağlamaktı, bunu da kısmen başardılar. Olaylarda kendiliğinden cilik ağır basarken bazı derneklerin, siyasi teşekküllerin, meslek kuruluşlarının ve yayın organlarının arkasına gizlenen, istikbalini şöhretini masum insanların acıları ve gözyaşları hatta cesetlerinde arayan bezirganların rolü büyük olmuştur. Bunlar etraflarına aldıkları birkaç tane züğürt şakşakçı vasıtasıyla PKK'nınyetişemeyeceği, müdahale edemeyeceği yerlerde bile esnafa, tüccara telefon ederek; "Biz PKK gerillalarıyız, filan gün dükkanınızı açmayın, yoksa kendinizi yok bilin" demişlerdir. Sonra esnafın arasında dolaşarak "PKK telefon etmiş, kimse dükkanını açmayacak mış, yoksa öldüreceklermiş..." diyerek fısıltı gazeteceliği yapmışlardır. Ardından toplantılar düzenleyerek, demeçler vererek; 
"Kürdistan halkı baskı ve zulmü kınamak için falan ilçede kepenkleri kapatmıştır. Eylemlerini selamlıyoruz" demişlerdir.Şimdi soruyorum; zavallı Kürt bu kadar 
alçaklığa nasıl akıl erdirdin?Üzerinde oynanan oyunların hangi birini çözsün?

Her şeye rağmen olayları PKK üstlendi. Herkes PKK'ya maletmeyi birçok bakımdan faydalı gördü. Herkesin çıkarı bunu gerektiriyordu.Olayların kitleye bu boyutlarda taşması, APO'nun ağzını sulandırıyordu. Bu onun için büyük bir nimetti, yıllarca profesyonel katillerini kullanarak işlemiş olduğu cinayetlerle nihayet Kürt insanını baştan çıkarmayı, provake etmeyi başarmıştı. Nihayet Abdullah ÖCALAN'a ümit bağlayanlar, Kürtler üzerinde oynadıkları oyunlarda başarıya ilk adımın atıldığını görüp sevinebiliyorlar dı. CİZRE'de, NUSAYBİN'de, SİLOPİ'de ve giderek daha birçok yerde meydana gelen, daha çok kadınların, çocukların öne sürüldüğü, kullanıldığı bu olaylar daha sonra meydana gelecek çok büyük olayların başlangıcıydı. Bu olaylar, Abdullah ÖCALAN'ın arkasındakileri kamufle edecek en ideal örtüydü.142 Estirilen azgın terörü ve APO'nun sadizmini kamufle etmek açısından bundan daha uygun bir görüntü bulunamazdı.Nereden nereye gelinmişti. Bir ülkede, bir toplum bünyesinde terör hareketleri olmaz diye bir kaide yoktur. Bu tür hareketlere her ülke şu veya bu biçimde maruz kalmıştır veya kalmaktadır.   

Ancak her ülkede değişik nedenlerle, değişik biçimlerde ve değişik amaçlar için meydana gelenterör hareketlerine doğru teşhisler konularak doğru mücadele 
yöntemleriyle karşı konulmuştur.12 EYLÜL 1980 öncesi Türkiye'deki terör hareketlerinin kaynağı sosyo-ekonomik, geneldekendiliğindenci-dir.Bazı siyasi sebepler katalizör rolü oynamıştır. Halbuki PKK hadisesi; gene aynı ortamda kamufle edilmek istenen, uzun süre bu ortam içinde gizlenmeye çalışılan; belli stratejik ve taktik amaçlar için geliştirilmiş ve büyütülmüş bir harekettir. PKK bu yönüyle incelenmiş midir?  Bırakalım PKK'yı., 12 EYLÜL öncesi örgütler bile sıradan oldukları-halde tetkik edilmemiş incelenmemiştir. Her fırsatta toplumun aynası olduğunu iddia eden basın PKK'yı incelemiş midir? Ülkenin kaderini elinde bulunduran "siyasi partiler PKK'yı inceleyip tanımışlar mıdır?Hayır! O halde neden bu konuda kıytırık, bölük-pörçük ve PKK'nın yapısı içindeki insanların vermek lütfunda bulundukları bilgilerle ahkâm kesiyorlar? 
Neden, bu konularda bilgiç bilgiç tedavi reçeteleri yazıyorlar? Neden, ne kabadayısı bir takım beylik laflar ile meseleyi geçiştiriyor?   Bu kadar insanın acı çekmesine, bu kadar toplumsal değerin heba olmasına, bu kadar canın yanmasına bu memleketin sorumlu kişi ve kuruluşlarının nasıl gönlü razı olabiliyor anlamak mümkün değildir.Tüm bir milletin basireti mi bağlandı? Duyulan mı uyuştu? Ne oldu? Ne olduysa anlamak lâzım. Aklı başında herkes sanki kör ve sağır!Herkes herşeyi günü gününe yaşıyor! Herkes bir başkasından bir şeyler yapmasını bekliyor.

Toplum giderek gökten bir mucize beklentisine giriyor.işler bu noktaya geldikten sonra birbirini tamamlayan, yasak savma.143 türünden parça parça çabalar hiç 
bir sorunu çözemez. Karşımızdaki sorun karmaşık ve boyutlu bir sorundur. Bu nedenle karşı çabaların birbirini tamamlayan ve dinamik bir sistem içinde birçok koldan yürütülmesi gerekmektedir. Önemli olan önce belli bir bakış tarzı, bir strateji, uygun taktik ve vasıtaların tesbit edilmesi gerekiyor. Ama mutlaka bu ilk adımın atılması gerekiyor. İlk adımlar atıldıktan sonra sistem kendi kendini inşa eder, kendisini her konuda donatır. Vakit henüz geç değildir ancak, yarın belki daha ağır faturaları gerektirebilir.Kürtçülük sorununu Osmanlı'dan miras alan Türkiye Cumhuriyeti sorunu 70 yıldır dondurmuştur. Çözmesi gerektiği halde çözmemiştir. Fakat bugün yanan olaylar, Kürt sorununun çözümünü TC'ye dayatmış durumdadır. Bu sorun, önümüzdeki yıllarda mutlaka çözüme kavuşacaktır ama öyle, ama böyle!Madem bazı güçler bir PKK yaratarak sorunu kendi amaçlarına uygun bir çözüme ki aslında çözümsüzlüktür- doğru yürütüyor lar,  TC'nin de geçmişte ihmal ettiği çözümü bu hadiseleri fırsat bilerek çoktan kollarını sıvaması gerekiyordu. Ama bugüne kadar hep ayak diretti. Halâ da gerçekçi bir çaba içinde değildir.   

Karşımızda istesek de istemesek de toplumsal bir hadise yardır,toplumsal hadiseler doğru rotaya girsin diye kendi doğal seyirlerine bırakılmazlar. 
Kaldı ki, bu hadiseler doğal seyirini de takip etmiyor.Büyük bir baskı altındadır. Dışarıdan istenilen biçimin verilmesi için müthiş tazyikler yapılıyor. 
Adeta nehirler tersine akıtılmak isteniyor. O halde ilgililerin de gerçek ve doğru bir çözüm için müdahaleci bir tavır alması gerekiyor. 
Bu müdahaleyi, klasik asayiş tedbirleri olarak kabul etmiyoruz. Meydana gelen olaylara klasik zabıta tedbirleriyle müdahale edilemez. 
Bu haksızlıktır! Hem yöre insanına haksızlıktır hem de devletin askerine polisine yapılan büyük bir haksızlıktır! Hem de sorunun çözümüne müdahale ediyorum diyerek kendi kendini kandır madır. Eğer bir insan bir takım hadiseler karşısında kendi kendini kandırıyorsa bu dürüstçe bir tavır değildir ve o insan en azından kendine karşı dürüst değildir.144 

Sorunun doğru çözümü için yetkililer bir çerçeve çizmek ve kendilerine iki soru sormak zorundadır;
1- Daha fazla kan dökülmesini önlemek için ana dili Kürtçe olanların tümünü Kürdistan olarak isimlendirdikleri bölgeye toplayıp "alın size özgürlük, siyasi sınırlarınız bu, sizi istemiyorum kendi devletinizi kendiniz kurun, komşu oluruz ne yaparsanız yapın!" mı demelidir?
2- "Biz kardeş iki halkız geçmişte olduğu gibi bir arada kardeşçe yaşayalım bu arada Doğu ve Güneydoğu' daki kardeşlerimizi batının ekonomik, sosyal, kültürel imkanlarına bir entegrasyon programı ile kavuşturalım" mı demelidir? Akıl ve gönül Türk ile Kürt insanının entegrasyonundan yanadır.  

Kimi yerde anamız, kimi yerde babamız, kimi yerde gelinimiz ve damadımız olan Kürt ile Türk'ün birbirinden ayrılması düşünülemez. En hafifinden iki toplumun da özüne ihanettir, kendi kendini inkarıdır ayrılık...Entegrasyona ilk adımların atılmasını müteakip gerisini Kürt insanı tüm kaynaklarını seferber ederek kendisi çözecektir. Sağlıklı çözüm budur. İnsanlar sorunları karşısında çözümlerini kendi çabalarıyla yaratır. En iyi çareyi kendisi bulur. Böylece üretilen çözümler kalıcı, doğru ve kesin olur. Olaylardan ve sahtekarlıklardan bıkıp usanan Kürt insanı, kesin çözümü kendisi de bilmemektedir. Sorun bölge halkının kendisinden kaynaklanıyor. 

Toplumsal bir sorundur. 

Yöre halkı ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasi bir zaafiyet geçirmektedir. Tarihsel nedenlerden dolayı toplumsal olarak güçsüzdür. Dışardan bir devlet müdahalesi gerekmektedir. Ancak bu müdahale bir genel çerçeve çizmeyi, bir takım küçük yardımları aşmamalıdır. ilk adımlardan sonra toplum kendi kendine derman olacak güç ve imkanları yaratacaktır ve süreç içinde gerçek manada ulusal ve toplumsal entegrasyon sağlanacaktır.145 

PKK'NIN 1990 HEDEFLERİ VE ALINAN SONUÇLAR 

PKK 1990 baharından başlayarak başta BOTAN Eyaletinde olmak üzere tüm eyaletlerde,Türkiye'nin batı illerinde ve Avrupa'da büyük eylemler yapmayı ve sesini daha çok duyurmayı amaçlamıştı.

Türkiye'deki en büyük hedef; başta koruculuk sistemini yok etmekti. Bunun için toplu imha lar en başta gelen imha biçimiydi. Bunun yanı sıra koruculara ait hayvanları kesmek, bağını bahçesini talan etmek, tarlasını ekinini yakmak gibi eylemlerde gündemde idi. Ayrıca köy karakollarına hatta bölüklere, taburlara saldırmak ve buralarda toptan imha gibi eylemler de 1990 yılı içinkaçınılmazdı. Askeri hedeflere yönelik eylemler bunlar ile de sınırlı değildi. Operasyon kollarına saldırmak, operasyon birliklerini pusuya düşürmek, giderek tümden imha etmek; planlanan hedefleri arasındaydı. Bu eylemlerle askeri birliklerin zaman içerisinde belli merkezlerde  toplanmalarını ve onların bu merkezlerde yoğunlaşarak hap solmalarını amaçlıyorlardı. Böylece askeri birlikler büyük çaplı genel operasyonların dışında kalan bütün zamanlarını, kendilerini korumak ve savunmak için nöbet ve emniyet hizmetlerine ayıracaklardı. 
Bir başka hedef de; ulaşımın can damarı olan ana kara yolları ve demir yollarını sürekli mayınlayarak, tahrip ederek pusu kurarak işlemez hale getirmeyi ve tali yollar üzerinde de yalnız gece değil gündüzleri de denetim kurmak olarak düşünülüyordu. Öte yandan büyük ekonomik hedeflere; fabrikalara, maden ocaklarına, petrol sahalarına, imalathanelere, kamuya ait ve özelşirketlere 
saldırılarak bunların kullanılamaz hale gelmesi planlanmıştı.Okulların mutlaka işlevsiz kılınması için öğretmenleri öldürmek, okulları yakmak vazgeçilmez görevlerin başında geliyordu. Kürt kökenli öğretmenlere pek dokunulmuyordu, öğretmenler, Kürt çocuklarına Türkçe eğitim yaptırdıkları ve doğru yolu gösterdikleri için hepsi birer TC ajanıydılar (!) 

Bu nedenle 1991 yılma kadar bölgede 22 öğretmen PKK tarafından öldürülmüş 3 öğretmen de yaralanmıştı. 146  

Büyük yerleşim birimlerinde ise kitle eylemlerini sürekli kılmak için her türlü bahaneyi kullanmak en geçerli yoldu. Bir malın pahalı satılması bahane edilerek derhal ajitasyon ve propaganda yapılacak ve yürüyüşler tertip edilecekti. Aynı şekilde; iş takibi sırasında işlemlerin doğal olarak gecikmesi,trafik polisinin ceza kesmesi, suçlu takibi, suyun veya elektriğin kesilmesi, yolun kötü oluşu, bir devlet yetkilisinin sert bakışı velhasıl günlük hayatta karşılaşılan ve devletten kaynaklansın veya kaynaklanmasın her türlü olumsuzluk ve aksilikler birer protesto yürüyüşü ve miting vesilesi olacaktı. Miting ve yürüyüşlerde güvenlik kuvvetlerini korkutup sindirmek için; başta kadın ve çocuklar olmak üzere, her türlü saldırı aracı kullanılarak devlete ait olan her şey tahrip edilecekti.Bu arada batı illerine eğitilmiş profesyonel elemanlar gönderilerek orada bulunan Kürt kesimler vasıtasıyla sabotaj, bildiri dağıtma, suikastler yapma gibi eylemlerin yanı sıra; eleman temin etme,yardım toplama faaliyetlerine devamlılık kazandıracaktı. PKK teröründen batıya kaçan Kürde 1986 yılından beri orada da rahat verilmiyordu. PKK, Kürt insanının başına iyice bela olmuş tu. Lübnan'daki kampta ideolojik ve askeri eğitim faaliyetleri hızla sürdürülüyordu. Suriye Kürtleri Hafız Esad yönetiminin APO'ya özel hoşgörüsü temelinde eleman ve para kaynağı olarak kullanılmaya devam ediliyorlardı.Yunanistan ve özellikle Kıbrıs Rum kesimi, kaynak yaratma ve uluslararası kamuoyu oluşturma ile bazı stratejik düzeyde temasların üssü vazifesini sürdürecekti.Kuzey Irak her zaman olduğu gibi ve Barzanicilerin Saddam tarafından kovulmasından sonra daha da elverişli bir ortam olarak geri cephe olmaya devam edecekti. Burası aynı zamanda eğitim sahası, ikmal ve iaşe deposu olarak rol üstlenecekti.  

İran'a gelince: özellikle son yıllarda İran hükümeti nin toleranslı 147 davranması, burada açılan büyük kamplarda eğitim yapılmasına göz yumması lojistik destek ve yeniden toparlanma açısından değerli katkılar sağlıyordu. İran'da üslenme; Van-Ağrı-Kars ve bunların üzerinden Erzurum, Muş, Bingöl ve Tunceli'ye sızmanın kolaylaşmasını da sağlıyordu.1990 yılında bu kadar imkanlarla birlikte CİZRE, NUSAYBİN, SİLOPİ gibi yerlerdeki kepenk kapatma ve yürüyüşler de olunca APO'nun büyük planlar yapması ve bu planların tatbikatını militanların-dan istemesi çok doğal bir durumdur.Ancak, imkanlar genişleyince ve yapı büyüyünce sevk ve idare sorunları ortaya çıkıyordu. APO'nun grupları, "Bahar atılımı" için faaliyet alanlarına girmeye başlayınca, her yıl olduğu gibi güvenlik kuvvetleri ve Geçici Köy Korucularından darbeler yemeye başladılar. Her silahlı çatışmada beşer onar kayıp vermek morallerini bozmuştu. Öyle ki; kışlalarına hapsedeceğiz  dedikleri güvenlik kuvvetleriyle karşılaşmamak için köşe bucak kaçtılar, koruculuk sistemi dağılmadığı gibi, her gün insanlar korucu olmak için sıraya giriyorlardı. 
Örgütten kaçmanın risklerine rağmen bir çok militan, gruplardan kaçıyor bir kısmı güvenlik kuvvetlerine teslim oluyordu. APO'nun en çok kızdığı örgütten kaçan insanlardı. Diğerlerine kötü örnek olmasınlar diye kaçanları adeta birer canavar gibi lanse ediyor, onları ortadan kaldırmak, yaşamlarına son vermek, ailelerini katletmek, çevrelerinde barınmalarını engellemek için ne mümkünse yapıyordu. Niçin? APO niçin örgütü terk edenlere bu kadar kin duyuyordu? Tüm terör örgütleri, tüm çeteler saflarını terk edenleri hıyanetle suçlarlar. Dünyadaki hiçbir terör çetesi, APO kadar sapık duygularla kaçanlara karşı savaş açmaz. 
Çünkü; APO'nun çeşitli vesilelerle ayartarak pençesine düşürdüğü her insan, en fazla altı ay içinde kapılan açık gördüğü taktirde APO'yu terk eder.Hiç bir haklı 
dava adamı, yanındaki insanları zorla tutmaz. Safları 148  terk edenlere bu kadar şiddet uygulamaz ve zaten adil ve haklı bir mücadelenin önlerini de kimse kolay kolay terk etmez. Terk etse de bu denli infial uyandırmaz.  

Yeri gelmişken 1990 yılı içerisinde meydana gelen bir olayı örnek teşkil etmesi bakımından aktarmak istiyoruz:1983 yılında PKK, BOTAN alanında daha keşif ve 
istihbarat faaliyetlerine devam ederken ŞIRNAK ili KIRKKUYU (DEŞTALALO) köyünden Şahin BALİÇ (METİN) isimli lise mezunubir genç de PKK saflarına katıldı. 
Ardından başka KARAGEÇİT (SPIVYAN) köyü baskını vekatliamı olmak üzere; BOTAN ve MARDİN alanındaki birçok kanlı eylemde planlayıcı ve tetikçiolarak rol aldı. 
Öyle ki; PKK'nın gurur kaynağı olabilecek bir çok vahşi eylemin baş elemanlarından biri hep Şahin BALİÇ (METİN) oldu. Onun gözü karalığı ve eylemlerdeki acımasızlığı APO'nun gözünden kaçmadı, kısa süre sonra PKK Merkez komite Üyeliğine ve ARGK Askeri Konsey Üyeliğine yükseltildi. ŞIRNAK bölgesindeki bir çatışmada 1988 yılı sonlarında yaralanınca ağır olan yarasının tedavisi için APO'nun özel bir ekibi tarafından Suriye'ye geçirildi. Okurların çok iyi hatırlayacağı meşhur "DIŞKI YEDİRME" olayı bu sınır geçişi ve ilk tedaviyle ilgilidir. (METİN) Suriye'de derhal APO'nun özel evine taşıtıldı, tedavisiniher gün APO kendi elleriyle yapıyor, yarasını kendisi pansuman ediyordu. Şahin BALİÇ, APO'ya prim yapan çok kanlı eylemlerin failiydi ve tam kendisi gibi sadist bir yaradılışı vardı. Bir bacağı üç santim kısalan Şahin BALİÇ iyileşti ve APO tarafından Mahsum KORKMAZ Akademisine götürüldü. Lübnan'daki eğitim adayları içindeki düşman sızmalarının tesbiti ve onların yargılanmasıyla görevlendirildi. Şahin BALİÇ APO'nun talimatlarına uygun olarak kampa gelenleri denetliyor, şüphelileri "Türk İstihbaratının ajanıdır" diyerek günlerce işkenceye tabi tutuyor, sonra da sahte itiraf belgeleri imzalatıp askeri mahkeme başkanı olarak yargılandıktan sonra kurşuna diziliyordu. APO da yargılamaları temel olarak "MİT - Ajan, Kontgerilla, komplo"teorilerini üretmeye devam ediyordu. 
Bu yargılamaların belgelerini (!) SERXWEBUN ve BERX-WEDAN gibi dergilerde yayınlatıyordu. Hatta bunu Şahin BALİÇ'e de 149 yaptırıyordu. APO'nun bulunduğu yerde kimse basına demeç veremezken (METİN), çok özel bir gözde olduğu için basına askeri mahkeme başkanı olarak APO'nun onayı ile ortaya çıkardığı ajanlar ile ilgili demeçler verebiliyordu. 

14.CÜ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 12

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 12


Ayrıca BOTAN' daki Parti, cephe, ordu örgütlenmesi diğer eyaletlere 128 modellik yapacaktı. BOTAN eyaleti, adeta kurulacak olan "Bağımsız Birleşik Demokratik  Kürdistan'ın prototipi olacaktı. Partinin (PKK) iç merkezi burada üslenecek ti. Cephe (ERNK) faaliyetlerine burada yön verilecekti. 

     Diğer yandan Cephenin örgütlenmesi (Temsil ve yönetim-İktidar gücü) gene burada hayat bulacaktı. Ordunun (ARGK) Askeri Konseyi (Genel Kurmay),burada üslenip savaşı yönetecekti. ARGK'nin ilk Gerilla Tugayı BOTAN'da, 1988 yılı içinde inşa edilecekti. Bütün askeri güçler bu Gerilla Tugayının kuruluşunda yer alacaktı. 

Bu nedenlerle BOTAN Eyalet sorumluları, eyalet planlamalarını yaparken plana, "BOTAN FETİH PLANI" ismini verdiler. Planlamayı yaparlarken de hedefleri daha da büyüterek ordu kuruluşunu TUGAY değil de TÜMEN düzeyinde başlatmayı kararlaştırdılar. Kurtarılacak bölgenin sınırlarını tüm BOTAN eyaletini kapsayacak şekilde genişlettiler. Ayrıca Lübnan'daki Mahsum KORKMAZ Akademisine ek olarak kurtarılacak alanda bir HARP AKADEMİSİ kurmayı 
da planlarına dahil ettiler. Alanı kurtarmak için aynı anda diğer eyaletlerle koordineli olarak binlerce eylemi gerçekleştirip halk ayaklanmasından dem vurdular.   

Sorumlular, bu planlarını koltuklarının altına alıp hışımla faaliyet bölgelerine daldıklarında eskiden beri Türkiye'de bulunan gruplardan birçoğu kendi aralarında; 
" Bunlar APO'nun dolduruşuna gelmişler! " diyerek kendilerinin Türkiye'ye ilk girişlerini hatırlıyorlardı. Aslında tüm bu şamatanın bir tek nedeni vardı; yani bu işlerde profesyonelleşen APO, bu işleri daha çok şunun için organize ediyordu; eylemlerde tıkanıklık olmasın, her şeye rağmen, her şart altında eylemler devam etsin. Amaç, sonuç ne olursa olsun eylemler kesilmesin. Güneydoğu'da eylem sahaları dışında kalan sahalar da etkilensin, ulaşılamayan ova kesimleri, şehirler etkilensin, eylemler konuşulsun; öğrenciler, gençler, işsizler, yarınından endişesi olan olmayan herkes,örgüte sempati duyanlar ve duymayanlar ve tüm kesimler bu eylemleri konuşsun.Bu şekilde şehirlerde yığınla problemli insan devlete inat, ailesine inat çevresine, arkadaşına,düşmanına inat PKK'ya sempati duysun!129 

Bunlar giderek eylemlerden cesaret alsın, devletin güvenlik kuvvetlerinin aczini görsün!Kıpırdasın, korksun gitsin. Yani, esas potansiyel harekete geçsin. 
Geçsin ki; bu şekilde ufak bir müdahale ile onlar açlık grevi, yürüyüş, kepenk kapatma eylemlerine çekilebilsin.Silahsız (!) masum (!) olan bu insanlar güvenlik kuvvetleriyle karşı karşıya gelsin, içlerinde ölen yada yaralanan olursa bütün Türkiye ve dünya ayağa kalksın, bu şekilde devletin eli kolu bağlansın ki; devlet korktu, geri adım attı denilebilsin. İşte, APO bunun için ille de eylem diye yırtınmasının nedeni budur!Yıllardır ağadan, eşkiya dan, düşmanından korkmuş, sosyo ekonomik problemlerle bunalmış,ezik, birçok rahatsızlığı bünyesinde toplamış bu insanların duygularını kullanmak için müthiş bir tahrik gerekiyordu. O da sürekli eylemdi. 
Bu şekilde PKK halkın desteğini arkasına almış siyasal bir güç olabilecekti. Bundan özellikle; batılı kamuoyu etkilenecek, bazı uluslararası kurum ve kuruluşlar Türkiye'den hesap soracaktı. Sonra ne olacaktı?Sonra, APO bekleyecekti, hem de bazı güçlerin elinde etkili bir koz olarak, sadece bekleyecekti. Tabiidir ki; eylemlere devam ederek, hem de daha pervasızca... İşte APO'nun taktiğinin özü budur. Yoksa APO; bir ordu kuramayacağını, kurtarılmış bölgeler yaratamayacağını çok iyi biliyordu. Bilmeyenler zavallı saf çobanlardı. "

APO'nun yaptığı; bazılarını sürekli tasfiye etmek, sürekli aşılama yapmak, yapıyı sürekli dinamik tutmak, sürekli atak, arzulu ve istekli olmasını sağlamak, 
görevleri bakımından doyuma ulaşanları öldürtmek, bunları öldürtürken de komplo teorileri üretmekti.1988 yılı başında uygulamaya konulan eyalet planlarının hiç biri hedefine ulaşamadı. Ama ne çıkar? Önemli olan APO'nun zihnindeki hedeflerdir. Dolduruşa gelmiş, hayalci, maceracı birtakım zavallıların hedeflerinin ne önemi olabilirdi ki?130 1988 yılında önemli olan sürekli kan dökmekti. Kimin kanının aktığı da önemli değildi.Dökülen kan; güvenlik kuvvetlerinin, ihtiyar köylünün, kundaktaki bebenin ya da yıllarca APO'ya hizmet eden bir militanın olabilirdi. Yeter ki kan dökülsün, yeter ki sürekli olsun!APO; "Gerilla mücadelemizi biraz geliştirdik, düşman zaafa düştü. Gerillamız tıkanırsa biz zaafa düşeriz. Mücadele, halk, örgüt diye bir şey kalmaz" diyordu. O'na göre belirleyici olan kan dökmekti.

1988 yılında 104 vatandaş PKK tarafından öldürülmüş, 34 vatandaş yaralanmış tır. Evet, 1988 yılı eylem hedeflerine ulaşılamamıştı, ama yine de APO' ya umduğundan da çok şeyler kazandırmıştı. Sürekli basının manşetlerinde idi, radyolar ve TV kendisinden bahsediyordu, dış basında adından söz ediliyor, kendisinin gizli destekçileri açık destek verme-çabasına giriyorlardı. Artık kendisine siyasi bir kişilik yakıştırılmıştı ve PKK isimli çetesi siyasibir güç olarak lanse edilir hale gelmişti.Türkiye'de bazı çevreler bu gelişmeleri; siyasî, ekonomik ve sosyal bir ikbâl temin etmede basamak olarak kullanmaya başlamışlardı. Bir çok aydın (!) Kürt konusunda akıl işportacılığı yapmayı demokratlık ölçüsü olarak kullanıyordu. Eskiden komünizm bezirganlığı yapanlar, şimdi Kürtçülük bezirganlığına soyunuyordu. Birçok profesyonel yayıncı, "Doğuda para eder, itibar getirir" diyerek Kürtçülüğe soyunmuştu. Bazı siyasi gruplar, Kürt pazarını kapma yarışına girmişlerdi. 
Doğu ve Güneydoğu'da feodalite artığı birtakım adamlar, Kürtçülük satarak gelecek ve mevki kapma telaşı içindeydiler. Mürekkep yalamış birtakım kişiler, 
"insan haklan" adı altında ayrımcı Kürtçülüğün hamisi durumuna gelmişlerdi. İşte bütün bunlar APO'nun kazandığı şeylerdi. APO elbette kazanacaktı, çünkü;
Devlet, iki buçuk eşkiya dediği eli silahlı adamları dört yıldır ortadan kaldıramamıştı.131 Yurt dışında da bu işi tezgahlayanlar "Kürt halkının koruyuculuğu" na soyunmuşlardı.

     Bilindiği gibi Saddam HÜSEYİN, başta Fransa olmak üzere; bir çok batı ülkesinden ve Sovyetler Birliğinden satın almış olduğu kimyasal silahlarla Kuzey Irak HALEPÇE kentinde bir katliam düzenledi. On binlerce Kürt, bu silahlardan korkarak Türkiye'ye sığındılar. Türkiye, bu insanları ekonomik imkanlarını zorlayarak koruma altına aldı ve gücü yettiği kadar ağırladı.Batılılar bu tür olaylara dolaylı ve doğrudan bilinçli bir şekilde sebebiyet verirler. Sonra da Kızılhaç'ları, Birleşmiş Milletler fonları devreye girer veya kendileri, ülkeleri adına yardım gönderirler; felaketzedelerin yaralarını timsah gözyaşları dökerek sararlar, böylece dünya vekendi kamu oylarına şirin ve demokratik görünürler. Para koparmak amacıyla  Zehirlettikleri, katlettirdikleri Irak Kürtlerinden sağ kalanlarınTürkiye'ye sığınmaları üzerine Türkiye'yi zor durumda  bırakmak için geleneksel yardımlarını(!)bu sefer esirgeyiver-diler. 

Bu yetmiyormuş gibi türünün evrimde geç kalmış son örneği olanetkili bir "Madam"ı Türkiye'ye yolladılar. Gençliğini ve güzelliğini"insan haklarına" vakfetmiş olan bu yaratık, Türkiye'deki Kürt sığınmacıların içler acısı durumundan dem vurmaya başladı. Sığınmacı kamplarında beygir satın alır gibi ağız ve diş kontrolü yaparak ülkesine götüreceği damızlıklar seçmeye başladı, Kürt anası rollerini oynadı.   

    Bizim ar damarı patlamış şarlatanlarımız da bu "Madam "a alkış tuttular.İçlerinden bir tanesi bile çıkıp da; "Behey kansız! Üç kuruş için bu insanları zehirleten ler sizler değil misiniz? Hangi suratla böyle bir teftiş-ziyarete cesaret edersiniz? 

Aynı şeyleri bizler yapıp da arkasından sizin ülkenize bizden bir yetkilinin, bırakın ülkenize gidip yavuz hırsızlık yapmasını, kendi memleketimizi bize dar ederdiniz. Yalnız siz değil,bizdekiler, bizim kompleksliler bize yeterdi. Kimbilir ne taşkınlıklar, ne çılgınlıklar yaparlardı!" diyemedi.132 İşte, APO böyle bir toplumu kullanıyor. İşte, yavuz hırsızlar APO'yu böyle bir toplumun üzerine sürüyorlar. 
    İşte, APO bu nedenle hep kârlı çıkıyor, ne yapsa yanına kâr kalıyor.

1989 PLANLAMASINDA ÖNGÖRÜLEN HEDEFLER 

Abdullah ÖCALAN, üst düzey elemanlarına 1989 yılına ait plan hedeflerini dikte ettirirken örnek olması açısından BOTAN Eyalet Planlamasını kendisi yaptı. Yani, PKK diliyle " Perspektifler sundu"Yine her zamanki gibi siyasi bir değerlendirme den sonra planlamanın önemine değindi.Ayrıca,geçmişteki mücadelenin yarım yamalak da olsa büyük başarılar elde ettiğini vurguladı."Botan da ajan muhbir yapının dağıtılması kesinleşmiştir. Partimizin otoritesi egemendir"buyurdu. Geçmişte yapılan katliam ve eylemlerin önemini böylece belirtmiş oluyordu.Elde birikmiş çok sayıda insandan azami faydayı sağlayabilmek için; "Diğer eyaletlerde salt gerilla mücadelesi doğru iken Botan Eyaletinde artık Hareketli Savaş'a başvurmalıyız. 1990 yılı Parti Kongresi, kurtarılmış Botan topraklarında yapılmak zorundadır." diyerek militanları yeniden dolduruşa getirdi. Onların gerçekleşmesi asla mümkün olmayan bu hedefler için yırtınırcasına mücadele etmelerini istiyordu.Tabii önce tozpembe bir tablo çizerek, bu hedeflerin mümkün olduğunu kabul ettiriyor du. APO perspektiflerine devam ediyordu; "Hareketli savaş birliği büyüktür. Gerillanın tersine düşmanı imha etmeyi 
hedef alır. Bu nedenle Botan 'da yalnız gerilla değil hareketli birlikler de inşa edilecektir. Onun için dönem artık düşmanın imha edileceği dönemdir.""Botan 'ın özgürleştirilmesi ancak, diğer alanlardaki yaygın gerillanın desteğiyle mümkündür.Aksi taktirde düşman tüm gücünü Botan 'a yığar."133 

BOTAN' daki hareketli birliklerin, hareketli savaşı sürdürebilmesi için şunları planlamaktadır; "BOTAN'da bir tümen gücü ile işe koyulacağız. Mevcut gelişmeler bir gerilla tümeninin inşasını zorunlu kılmaktadır. Bu Tümenin iki tugayı BOTAN'da, bir tugayı da diğer eyaletlerde olacaktır."Böyle bir hedefi ortaya koyan APO, kadro için gerekli olan personelin temini içinde şunlarısalık vermektedir; "Madem böyle bir güç gerekiyor, o halde artık 15-25 yaş arası gençler ihtiyacımıza cevap vermez. Bütün halkı genç-ihtiyar, kadın-erkek saflarımıza çekmeliyiz. Bunun için ana birliklerimizle ,Alay düzeyindeki gerilla güçlerimizle düşmana saldıracağız. 

Düşman Taburlarını, bölüklerini, karakollarını imha edeceğiz. Büyük çaplı pusular kuracağız. Bize düşman olan aşiretlere operasyon şeklinde planlı saldırılar ile imha eylemleri gerçekleştireceğiz.Yani yeni savaş tarzımız bu olacaktır. Böyle olunca artık köylerin ve köylülerin yerinde kalması,eski yaşamlarını sürdürmeleri düşünülemez. Savaş ortamı toplumu doğrudan etkileyeceğinden taraftarlarımızın çoğu mecburen dağa çekilmek zorunda kalacaklardır, hem de bir daha inmemek üzere... 
Böyle bir taktikle yavaş yavaş tüm halkı savaşın içine çekebiliriz. Bu sayede sayımız hızla aratacak savaşımız tam bir halk savaşına dönecektir.
"Değerli okurlar; bu tam bir provakasyon mantığıdır! Bu, resmen bir halk düşmanlığıdır! Bu,insanın yaşama hakkına tecavüzdür! 

Aslında APO her sözünde, her cümlesinde bu karanlık niyetini açığa vuruyor ama anlayan kim?Ne görevliler ne de halk anlıyor!Bereket versin ki; bu hayali hedefler 1989 yılında gerçekleşmedi. 

Fakat tahribat olmadı mı?Elbette ki oldu: İnsanlar öldürülmedi mi? Hem de en vahşi şekilde öldürüldüler. Çeşitli provakasyonlar tertiplenmedi mi? 

Bu provakasyonlara Türk Basını ve aydınlan alet edilmedi mi?Hep böylesi günler için pusuda bekleyen, istismarcılıktan başka satacakları bir şeyleri olmayanlar, 
koro halinde seslerini yükseltmediler mi? Bunlar dün yaşanan olaylardır ve hepsi hafızalarda canlılığını korumaktadır.134 1989 yılında meydana gelen olaylarda 174 vatandaş PKK tarafından öldürülmüş 73 vatandaş da saldırılarda yaralanmışlardır. APO'nun perspektifini çizdiği ve sorumlularca daha da abartılarak sonuçlandırılan 
Eyalet Fetih Planlan ne BOTAN'da, ne de diğer Eyaletlerde tutmadı. Ama istenen alınmıştı. Bu militanlar dağ koşullarında ancak bu kadar sağılabiliyor du. 1990 yılına girerken yeni bir budama ve gençlik aşısı gerekiyordu. O halde, bunun parti içi zemini hazırlanmalıydı. Apo, mantıki zemini hazırlamaya başladı. BOTAN Eyaletindeki üst düzey kadroları eleştirmeye başladı. Şöyle diyordu; "Sözüm ona ordu kuracağız diye on tane keçiyi güdemiyeceklere elli tane adam teslim etmişler. 

Bir tas çorbayı kotarmaktan aciz birine bölge sorumluluğu vermişler. Eşekler bile sizlerden daha akıllıdır, dur dedin mi durur, yürü dedin mi yürür."
"Bir de şöyle yapacağız, böyle dağıtacağız diye söz veriyorsunuz. Söz verip de yerine getirmemek alçaklıktır. Ancak düşmanlar ve hainler bize karşı sahtekarlıklara başvurabilirler.Sözlerini yerine getirmeyenlerden Parti adına, cephe adına, ordu adına hesap soracağız. Biz bu hesabı sormazsak tarih ve halk bizden hesap sorar. "BOTAN'da faaliyet gösterenler ve başta sorumluları, affedilmez suçlar işlemişlerdi.Ya diğer eyaletler? Onların suçu daha da ağırdı. Affedilecek yanları hiç yoktu.    

APO; "GARZAN eyaletindeki sorumlular bir yıldır yatıyor, yalnız kendisi değil emrindeki onlarca kadroyu da yatırıyor ve bunları azar azar düşmana teslim ediyor. 

Bu alçaklıktır, budüşmanla işbirliği yapmaktır." diyerek öfkesini çok açık bir şekilde dile getiriyordu. Bu eyaletin sorumlusu olan şahıs daha sonra bir çatışmada öldü. Öldükten sonra da APO tarafından "Kahraman Şehit" ilan edildi. Böylece militanlardan ne istendiği açığa çıkıyordu.İstenen ölümdü! Çünkü kan ticareti yapılıyordu, gerçek olan buydu.135 DERSİM eyaletinin sorumlularını eleştirirken; "Orada, o sahada "Kışla Kültürü" egemendir.Dolayısıyla sorumlular Türk askeri kültürünün etkisiyle kısa sürede burada aldıkları eğitimiunutup esas özlerine Kemalizm'e dönüş yapıyorlar. Orada devrimi geliştirmek istiyorsak önce o beyinleri parçalamamız, dağıtmamız gerekiyor." diye bağırıyordu. Zaten APO, öteden beri DERSİM Eyaleti olarak adlandırdığı Tunceli-Elazığ Erzincan ve civarlarının elemanlarına istediği biçimi verememişti. Buraların insanları, hep erken uyanıyorlardı. Bu nedenle, bu insanları "Kışla Kültürü" ile yoğrulmuşlar olarak niteliyordu.Halbuki, planlamalar yapılırken; " DERSİM Eyaleti, BOTAN' dan sonraki ikinci önemli eyaletimiz dir. Oradan çok şeyler bekliyoruz." diyerek eyalet sorumlularını bir hayli poh pohlamıştı. 
Ama sonuçlar istediği gibi çıkmayınca gerçek düşüncelerini açığa vurup kinini kusmaktan geri kalmıyordu. MARDİN Eyalet planlamaları yapılırken ve diğer 
konuşmalarında hep "Mardin'in büyük yurtsever potansiyelinden, büyük kitle desteğinden" bahsederdi. 
Ancak, 1989 yılında Mardin'dende fazla ses çıkmayınca şu değerlendirmeyi yaptı; "Mardin'in toplumsal şekillenmesi gereği ağaile köle hep birlikte olmuştur. Ağa emretmiştir köle emirleri yerine getirmiştir. 

İşte Mardin'de ki militanlarımız da bu yapıyla bütünleşmişlerdir. Sorumlular ağa, diğerleri köle rolünü üslenmiştir.Sorumlu yatmıştır. Emrindekiler köle gibi 
sorumluya hizmet etmişlerdir. Sonunda devrim ve mücadelesi unutulmuştur. Bin bir emekle hazırlayıp konumlandırdığımız gücümüz Mardin 'de ağır darbeler yemiştir.
"Bereket versin ki buranın sorumluları yurt dışına çıkmamıştır. Aksi halde APO tarafından en ağır ihanetçi-komplocu, MİT ajanı gibi damgaları yiyip günlerce işkence gördükten sonra kurşuna dizilmeden, şimdilik kurtulmuş gözüküyorlardı. Bir süre sonra bu sorumlular da çatışmalarda öldüler. APO hemen ağız değiştirip hepsini "Büyük Kahramanlar" ilan etti. Çünkü onların yakınları,akrabaları ve tüm sülaleleri APO tarafından kullanılacaktı.136  

ORTA EYALET için daha vahim şeyler söyleniyordu. Bu eyaletteki-ler 1989 yılı boyunca hiçbirşey yapmamışlardı. O halde geçmişte ne kadar hizmeti olursa olsun, ne kadar büyük fedakarlık yaparsa yapsın eyalet sorumlusu, mutlaka "Komplocu ve hain"di. APO'nun mantığı buydu ve bumantığı belgelemek için bir çok senaryo uyduruyordu. Diyordu ki; "Bölge sızmalara çok müsait.Orada örgüte katılımların içinde çok sayıda MİT ajanı vardır. 

Dolayısıyla Orta Eyalette sorumluluğu MİT ele geçirmiştir." Evet, bu kadar çılgınca düşünebiliyordu. Çare olarak da; " Bir grup gitsin oradaki eyalet sorumlusunu yakalayıp getirsin, karşı koyarsa öldürsün. Grubuyla birlikte karşı koyarsa grubunu da öldürsün! "İşte, zor şartlardan, imkansızlıklardan dolayı bir süre eylem yapamayan örgüt elemanlarına APO'nun bakış tarzı böyledir.

GÜNEY BATI EYALETİ'ni de bu tarzda eleştiriyordu. Fakat SERHAD Eyaletine biraz daha değişik yaklaşıyordu. Orayı şimdilik daha fazla ön plana çıkarmak istemiyordu. Yakın çevrelerine şunları fısıldıyordu; "Bildiğiniz gibi kurtarılmış bölgeleri geri cephelerden aldığınız destekle sınır eyaletlerinde inşa edeceğiz, eğer bir gün Ermenistan bağımsızlığına kavuşursa işte,biz de o zaman muazzam bir Ermenistan geri cephesine kavuşacağız, büyük destek göreceğiz."APO, SERHAD Eyaleti-ERMENİSTAN ilişkisini hep gizli tutmuştur. SERHAD Eyaletinintarihi misyonunu oynaması için daha biraz zamana ihtiyacı vardı. 

Bu eleştirilerden sonra, üst düzeydeki kadrolarda 1989-90 kışı içerisinde büyük bir tasfiyeye gidildi. Bazıları kış toplantısına gitmedi, bazıları kaçtı, kimisi APO'nun kokmuş ayaklarına kapanıp af diledi. 
Af dileyenlerden birisi de BOTAN Eyaleti sorumlusuydu. Bu şahıs, BOTANkod adlı Nizamettin TAŞ idi. 1988 yılı sonunda kampa gidip af diledikten sonra 
M. Korkmaz Akademisi nin genel koordinatörlüğü görevi verildi. Bir süre sonra bu görevde başarısız kaldığı belirtilerek, halâ dağda yaşadığı "bilinçli tasfiyecilik"; sürdürdüğü gerekçesiyle üç aylık bir tecrit cezasına çarptırıldı. Bu cezayı almasını sağlayan diğer bir 137 neden de; Botanla beraber Türkiye'de faaliyet gösteren şahısların, kendilerini kurtarmak için aklagelecek her türlü suçlamayı yapmalarıydı. Bu kişilerin başında da Parmaksız ZEKİ kod adlıŞemdin SAKIK geliyordu. Yani; P. Zeki, Botan'ın sırtına basarak kendisini kurtardı ve tekrar Türkiye'ye gönderilerek merkez komite ve askeri konsey üyeliği veril di. Botan, tecritte iken kurtulmanın yollarını aradı ve Apo'ya sayfalarca özeleştirici raporu yazarak kendisini affettirmeye çalıştı. Botan tecritte olduğu sırada Akademi koordinatörlüğüne, 1990 yılında Apo tarafından öldürtülen Şahin BALİÇ (Metin) getirildi. Botan daha kurnaz olduğu için Metin'in sırtına basarak kendisini tecritten kurtarmayı başararak tekrar yönetime getirildi. Kamp yönetimindeki diğer kişiler içerisinde, kısa sürede ayak oyunları geliştirerek bazılarının cezalandırılmasını sağladı.   

   Böylece; Metini de kendisinin eski durumuna düşürünce, (Metin, daha sonraki eğitim devresindetekrar affedilerek koordinatörlüğe getirildi) koordinatörlük yapacak tek kişi olarak görüldüğü için, yeniden bu göreve getirildi. Bu görevde iken de, ayak oyunlarına devam ederek; ne kadar başarılı olduğunu Apo'ya gösterdi ve "BOTAN FATİHİ" olarak yeniden görevlendirildi ve 1989yılında ARGK komutanı (Genel Kurmay Başkanı) ve Botan Eyalet sorumlusu olarak Türkiye'ye gönderildi.  Ekim 1989 yılında gerçekleştirilen "I. Ülke içi Konferans"a bu sıfatla gönderilince Şemdin SAKIK (Parmaksız ZEKİ), büyük bir tepki göstererek konferansa katılmadı ve adamlarını kamyona doldurarak Diyarbakır-Muş bölgesine gitti. Halen bu bölgede halk arasında"ŞEMO AMCA, ŞEMO AĞA" olarak bilinir. 

   (Apo'nun talimatlarını dinlemediği için 1990 yılıKasım ayında hakkında idam fermanı çıkarılmıştı. Ancak; Apo'nun, Parmaksız Zeki'ye o bölgedeihtiyacı olduğu için, sonradan uzlaştılar.)Nizamettin TAŞ (Botan), yeniden başarısız gösterilerek APO tarafından cezalandırıldı amaApo'nun ona ihtiyacı olduğu için; bu ceza, ölüm cezası olmadı.Yukarıda da belirttiğimiz gibi; bu şahsa APO zamanında BOTAN  FATİHİ ismini de takmıştı.138  

Çünkü gerçekten çok sapıkça eylemler düzenliyordu. 
Demek ki;  
APO, bu şahısta birazcık daha ümit görmüş olacak ki, kampta ufak bir göreve getirip daha da bilenmesi için zaman tanındı.  
1990 yılının plan ve diğer hazırlıkları APO'nun talimatlarıyla daha çok Kuzey Irak ve İran'da yoğunlaştı. Suriye ve Lübnan'da eğitim görenlerde hazırlıklar yapanlar vardı. 
Bu seferki çalışmalar çok daha şiddetli yürütülüyordu. PKK 4. Kongresi 1990 yılında yapılacaktı ve ortada henüz bir kurtarılmış bölge yoktu. 
BOTAN' da, Tümeni bir yana bırakın Tugay ya da Alay çapında bir birlikten bahsetmek mümkün değildi.Ancak, geçen zaman süresi içinde yani 1984 yılından başlayarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çok büyük bir terör, sindirme-kaçırtma, yok etme faaliyeti yaşanmıştı. Birçok insan canını ve namusunu korumak, kurtarmak için evini, toprağını, hayvanını, her şeyini terk ederek bölgeden kaçmıştı. Bu olaylardan Türkiye'de etkilenmeyen kalmamıştı. Tüm Türkiye'de bu konuda resmi ve sivil çevrelerde çok çeşitli düşünceler oluşuyordu.Herkes aklına, mantığına, algılama düzeyine ve çıkarlarına göre bir sonuç ortaya atıyordu. Türkiye'nin Güneydoğusunda neler oluyordu? Bunun sonu nereye varacaktı? Devlet neler yapıyordu, hükümet ne düşünüyordu? Güvenlik Kuvvetleri niçin bu hadiseleri bastıramıyor,örgütü niçin yok edemiyordu? Hadiselerin özü neydi, boyutları ne kadardı? Daha bir yığın soru sorulmaya başlanmıştı. 
Bu sorular ister istemez zihinlerde oluşuyordu.Aydınlar, çeşitli siyasi ve sosyal çevreler, gruplar içinde aynı sorular gündemdeydi. Neler oluyordu, nereye varacaktı, neler yapılıyordu ve neler yapılmalıydı? Bu gibi sorulara genellikle olayların özünden habersiz, tamamen sübjektif yaklaşımlarla cevap verilmeye çalışılıyordu.    
Herkes bir tarafa çekiyordu, kamuoyu sürekli yanıltılıyor du. Yöre halkı zaten her an, her.saat etkileniyor ve terörle içice yaşıyordu.139 

13.CÜ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 11

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 11



OTURDUĞU YERDE GECE VE GÜNDÜZ KOMPLO TEORİLERİ GELİŞTİRMEK!  

APO, kongreye katılanlara en acımasız eleştirileri yükleyip bunların önden gelenlerinin idam fermanlarını beyan ederken; "Nasıl olsa bu adamlar enerjilerini tükettiler. 
Bunlardan yararlandığım kadar yararlandım. 
İyi gitmeyen işleri bunların üzerine yıkarsam ve bunların görevlerini yenilerine verirsem bir taşla iki hatta birkaç kuş vurmuş olurum!" diye düşünüyordu.   

Bu şeklide alt düzeydekilerin de ruhlarını okşamış olacaktı.Eskiler mızmızlanmaya, yaltaklanmaya başladılar. Yapmış oldukları fedakarlıkları anlattılar.
"Şu kadar eyleme katıldık, şu kadar adam öldürdük, şu kadar adam kazandık, yeni işler planladık vb." demek istediler. APO, tek tek cevap yetiştiriyordu; 
"Senin üç eylemin neyi kurtarır? Sen beşadam örgütlemeyle Kürdistanı kurtaracağını mı zannediyorsun? Sen iki eylem planı yapmaklaönder olduğunu mu zannediyorsun?
"içlerinden her birisi; "Her birimizin üç eylemi yüzlerce eylem ediyor. Bunları kendine mal edip kral kesiliyorsun, her birimiz üç-beş adam kazanıp sana gönderdiğimizde halk ordusundan bahsediyorsun" diyemiyordu. Kimse bunları açık açık dile getiremiyordu. APO, bu insanların artık birer posa olduğunu anladığından yüklendikçe yükleniyordu; "Eğer 117 size sunduğum onca imkânı değerlendirebilecek on tane adamım olsaydı şimdiye kadar halkın yarısı ayaklanmış, ülkenin önemli bir bölümü kurtarılmış olurdu. 
Sizler şansınızı kullanamadınız. 

Bu işi yürütemediniz bırakın da bu işi gerçek ustaları gelip yapsın!"Bu konuşmalar alt düzeydeki saf ve daha meselenin iç yüzünü kavrayamamış olanların yüreğini kıpır kıpır oynatıyordu. İşte yol açılıyordu. Kendileri de artık Merkez Komite Üyesi, Bölge Sekreteri, Eyalet Sekreteri olabileceklerdi. Bu taktik; APO'nun gerçekçi olmayan hedeflerinin sürekli gündemde kalması, bunun için sürekli taze kuvvet bulmasının tek yoluydu. Eğer gerçekten bir Kürdistan mücadelesi söz konusu olsaydı lider kadrolar harcanmaz, kurumlaşmadan dolayı kadroların istihdamı sorun teşkil etmezdi. Amaç farklı olduğu için APO yapıyı daima canlı tutmaya çalışıyor ve doğal olarak sürekli budama yapıyordu.Bütün bunlardan başka APO, kongre toplanacağı zaman AZMAN kod isimli sapık bir militanı kongrenin güvenlik sorumluluğuna atadı.  Kongredekileri baskı altında tutmak ve militanları etkilemek için yapılan plan gereği;"Kontrgerilla kongreyi sabote etmek ve Abdullah ÖCALAN yoldaşı öldürmek amacıyla bölgeye gelmiştir." söylentisi yayıldı. Söylentiye göre Kontrgerillanın bazı adamları da örgüt içersine sızmıştı.İlk etapta kampta 10 militan ajan olmakla suçlanıp kurşuna dizildi. Daha sonra AZMAN denen sapık, Suriye istihbaratının da yardımı ile Lübnan'ın çeşitli şehirlerindeki otel ve çarşılardan ele geçirdiği Türk vatandaşlarını toplayarak HELVE Kampına getirdi. Klasik Kontrgerilla ve ajan suçlamalarından sonra bu şahıslar da kurşuna dizildiler. 
Ardından sıra, Suriye'nin Şam ve diğer şehirlerindeki Türk vatandaşlarına sıra geldi. Böylece kongre öncesi ve sonrası kongrenin yapıldığı HELVE Kampında yüzlerce insan kurşuna dizilmiş oluyordu. İnfazlar vahşi işkence seanslarından sonra yapılıyordu. Eğer bir gün HELVE Kampı civarındaki çukurlara gömülen cesetler gün ışığına çıkarılırsa, bunların sayısı en az beş yüz civarında olacaktır.118 Nihayet kongrenin resmi süresi sona erdiğinde şu kararlar alındı:- HRK isimli askeri teşkilat kaldırılarak yerine ARGK (Arteşa Rızgariya Gele Kürdistan-Kürdistan Halk Kuruluş Ordusu) kurulacak.- Askeri mücadelenin genel kurmayı olarak ARGK Konseyi kabul edilecek.- HELVE Kampı adı, değiştirilerek Masum KORKMAZ Akademisi olacak. Kuvveti bir tabur çapında tutulacak.- Bir genel Koordinatör ve bunun yardımcısı durumundaki iki kişi Akademi Yönetimi adını alacak.- Bu Akademi PKK'ya ARGK'ya Askeri siyasi bilgiyle donatılmış(!) komutanlar(!) yetiştirecektir.- Türkiye Kürdistan'ın da faaliyetler yedi eyaletçe yönetilecektir. 

Bu Eyaletler:

1- BOTAN (Siirt- Şırnak- Uludere- B. Şebap- Hakkari - Van)
2- GARZAN (Batman, Kurtalan, Sason, Bitlis'in bir bölümü) 
3- ORTA EYALET (Diyarbakır, Muş Bingöl, Elazığ'ın bir bölümü)
4- SERHAD (Kars- Ağrı)
5- DERSİM (Tunceli)
6- MARDİN7- GÜNEY BATI ( Urfa, Antep, Adıyaman, Maraş)

Bu eyaletlerin altında Bölge Komiteleri, Bölge Komitelerinin altında ise yerel komiteler olacaktır. ARGK savaşçıları bu komitelerce yönetilecekler, eyaletlerde bir ya da iki hareketli ana birlik kurulacak, diğer yandan takım ve gruplar şeklinde gerilla birlikleri bulunacaktır. Yerel komiteleri olacaktır. Her bölgenin bir yada iki gerilla takımı ve grupları her yerelin ise grubu kurulacaktır.119 - Avrupa faaliyetleri ise artık tamamen ERNK adıyla, ayrıca ülke içinde ERNK faaliyetleri de yine mevcut örgütlenme hiyerarşisi içinde yürütülecektir.Kongrede bir yandan bu kararlar alınırken, diğer yandan da APO'nun posası çıkmış eskigözdelerinin işleri bitiriliyordu. 
Bunlar önce tasfiyecilik le suçlandı daha sonra orta yolcu olduklarına karar verildi. APO; "Aslında suçunuz ağır, cezanız ölüm ancak, sizlere yeni bir şans veriyorum. 
Bundan sonra örgüte yeni katılmış bir eleman gibi sıfırdan başlayacaksınız. Tüm yetkileriniz ve güçlü konumunuz sıfırlanmıştır. 
Haydi görelim sizi, kendinizi ispat edin!"diyordu.Kendilerini ispat edecek olanlar:

- Duran KALKAN (ABBAS),
- Kesire YILDIRIM (FATMA),
- Selahattin ÇELİK (SELİM HOCA),
- Abdullah EKİNCİ (ALİ),
- İsmet DOĞRU (SADUN),
- Ali ÇETİNER (GÖZLÜKLÜ CAFER),
- Ali ÖMÜRCAN (CEMAL) 

İsimli militanlardı. 1976 yılından beri PKK ve APO'ya hayatveren bu şahıslar, artık birer posa idiler. 
Bunlardan Abdullah EKİNCİ, rezalete dayanamadığı için intihar etti. 
Kesire YILDIRIM, bir yolunu bulup kaçlı. 
Ali ÇETİNER, Almanya'ya kaçıp Alman polisine sığındı. 
Selahattin ÇELİK de Almanya ya yerleşti. 
Diğerleri yaltaklanarak ve türlü kılıklara girerek APO'nun bir günkendilerini affedeceği günü büyük bir utanmazlıkla bekliyorlar. 
İntihar eden Abdullah EKİNCİ, 12 EYLÜL 1980 öncesi PKK'nın Siverek ilçesindeki askeri sorumlusuydu. 1984 yılında kurulan HRK'nin 5 kişilik yürütme komitesinde görev almıştı. 21 MART Silahlı Propaganda birliği ile Şemdinli baskınına katılmıştı ve PKK'nin önde gelen Merkez Komitesi üyelerindendi. 
PKK, bu şahıslar ve daha önce 120 APO tarafından hain damgası vurularak öldürülenlerle PKK olmuştu. PKK 3. Kongresinin flaş adamı ve APO'nun göz bebeği KÖR CEMAL kod isimli Halil KAYA'nın yıldızı iyice parlar hale gelmişti. KÖR CEMAL, BOTAN bölgesinde başta kadın ve çocukların öldürülmesi olmak üzere birçok sansasyonel eylemi organize ederek gerçekleştirdiği ve sürekli PKK adını gündemde tuttuğu içinKongrede APO tarafından taltif ve takdir edilen tek kişiydi. 
Yani KÖR CEMAL, APO'nun damızlığı olarak hep ön planda tutulmuştur. Halil ATAÇ (EBUBEKİR) ve Cemil BAYIK (CUMA), yine her zamanki gibi orta sıraları 
muhafaza etmişlerdir. 
Damızlık KÖR CEMAL, 4. Kongrede APO tarafından hain olarak ilan edilecek ve " KÖR CEMAL PRATİĞİ " deyimi, PKK literatüründe aşağılayıcı bir deyim olarak 
yerini alacaktır.3. 

KONGRE SONRASI PKK FAALİYETLERİ

1986-87 Kışı boyunca APO bir yıllık eylem perspektifini planladı. Her eyaletin sorumluları, bu perspektifleri kendi eyaletlerinin özgülüne indirgeyerek yıllık plan hedeflerini saptadılar. Eyalet planlarını yapanlar; yıllık planları üçer aylık, daha özgün planlar haline getirerek bahar, yaz, güz ve kış faaliyetleri şeklinde ayrı ayrı ele aldılar. Her üç aylık döneme de birer isim taktılar. Örneğin; "Ulusal Kahramanlık harekatı", "Kızıl direniş harekatı", "Özgür kaleler yaratma harekatı", 
"Kurtuluş Kuvvetlerinin güçlendirilmesi harekatı" gibi.APO ayrıca, 1987 yılında hedeflerin gerisinde kalmayı önlemek maksadıyla her altı ayda bir çözümlemeler ile genel durum değerlendirmesi yapıp kadrolara yön vermeyi kararlaştırdı.Eyalet planlamalarının pratik hedeflerinden biri de "BÎR PARÇA ÖZGÜR VATAN İÇİN"  sloganına hayat vermekti.121 1984 yılında, Şemdinli civarının kurtarılması, 1985 ve 86 yıllarında, İran sınırından Büyük Zap vadisine kadar olan kısmın kurtarılmasını planlamış olan APO, bu bölgenin kurtarılmasını 1987yılı içinde plan hedefi olarak dayatıyordu. Bu dayatmanın temelinde, sürekli kaçıp kovalamaktan bıkan militanların heveslendirilmesi yatıyordu. Militanların her biri de kurtarılmış bölgelerde birer kral olacaklarını düşünüyorlardı. "BİR PARÇA ÖZGÜR VATAN" bütün eyaletlerde faaliyet planlarına alınmasına rağmen, esasında sadece BOTAN eyaleti için düşünülüyordu.Eylem hedefleri olarak çok çeşitli hedefler seçilmiştir. Ancak en önemli hedef; PKK'yasempati ile bakmayan, bir başka deyişle örgütün otoritesini kabul etmeyen aşiret, kabile, aile,köy, mezraları kısaca, tüm kişi ve kurumları  İBRET OLSUN DİYE ÇOK ACIMASIZCASİNDİRİP BOYUN EĞDİRMEK tir.

Bu amaçla; her eyalet ya da bölge bahsedilen yapılan tahlil edecek ve PKK' ya düşman olanlar belirlenecektir. Düşman olanların kadını, çocuğu, genci, ihtiyarı, 
hayvanı, malı ezilip yok edilecektir.Tarafsız durumda bulunanlar ise, İKNA-TEHDİT metodu ile kazanılacaktır. PKK'nın tehdit ölçüsü; ikna edilmek istenen kitlenin içinden alınan rasgele üç-dört kişinin diğerlerinin gözleri önünde kurşuna dizilmesi dir. Bu durumda geri kalanlar derhal ikna(!) olmaktadırlar.Günümüzde insanlığın yüzkarası PKK=APO, bu yöntemlerle Güneydoğu'da güçlenmiştir. İştebunun için PKK'nın her talimatı yerine getirilmekte, gençler kendilerinin ve ailelerinin korkularından örgüte katılmaktadırlar. Buna benzer uygulamalar antik çağlarda barbarlar tarafından yapılmaktaydı. PKK, barbar ikna yöntemleri konusunda tüm Kürtlere kendisini ispat etmiş durumdadır. Devlet, vatandaşını barbar PKK'nın elinden kurtaramamaktadır. Bu durumda vatandaş ne yapsın? Elbette PKK desteklenecektir. Siz olsaydınız ne yapardınız? Bu yöntem, PKK'nın kuruluşundan itibaren APO vampirinin başvurduğu bir yöntemdir. 1984 yılından beri açıktan açığa uygulanmaktadır. Bu yöntem giderek PKK'nın vaz geçilmez biricik mücadele yöntemi haline gelmiştir.1984 yılında bazı militanlar APO'ya rapor yazarak; "Halil bizi desteklemek istemiyor, kimsebize kapısını açmıyor, ekmek bile alamıyoruz." diyorlardı. APO, militanlarına gönderdiği cevabi talimatlarda militanlarına şöyle öğüt vermektedir; "BARZANİ Irakla yönetime ilk baş kaldırdığın da kendi aşiret fertlerinden başka destekçisi yoktu. Bu nedenle aşiretinden 2000 seçme adamını yanına alarak Kuzey Irak'ı baştan başa dolaştı, diğer aşiret ve kabileleri sindirdi.Birçok köyü yağmaladı, birçok insanı kurşuna dizdi. Neticede otoritesini tesis etti. Hatta her köyden ve kabileden onlarca genci zorla alıkoyarak süreç - içersinde bütün Kuzey Irak'ı kendisinebağladı. Yanına aldığı gençler zaman içinde çatışmalarda öldüler, komutan oldular, evlendiler yeni nesiller bunun için BARZANİ ye sempati duyar ve destekler. "Abdullah ÖCALAN bu cümleleri sıraladıktan sonra, "Sizler BARZANİ kadar da mı olamıyorsunuz?" diyerek onlara neler yapmaları gerektiğini anlatmış oluyordu. PKK 3. Kongresinin daha doğrusu Abdullah ÖCALAN'ın diğer bir karan da şudur:1987 yılı başından itibaren; GÖNÜLLÜ-YÜKÜMLÜ ve ZORUNLU Askerlik Yasası yürürlüğe konacaktır. 

O güne kadar APO ve patronlarının kafalarındaki planlara yetecek sayıda militanın toplanması sağlanamamıştır. Her ne kadar yalan dolan 
içerikli propagandaların etkisiyle, yarınından endişe eden bir yığın genci ağlarına düşürüyor idiyseler de, ki bunlara gönüllü kesim deniyordu, bunlar ihtiyaca 
cevap vermiyordu. Kaldı ki, bunların gönüllülüğü de örgüte adım atana kadardı. Ondan sonra bunlarda zorunlu askerlik yasasına tabi oluyorlardı. Yani giriş serbest, çıkış yasaktı. Çıkışın cezası, hain damgası ile birlikte idam edilmekti.123 APO yayınladığı talimatta kongre gereği olarak; "Bize bazı yurtseverler(!) katılıyor, bu gönüllü kesim, ihtiyaca cevap vermiyor. Ayrıca denetimimizdeki bazı köylerdeki taraftarlarımıza,mücadele için yükümlülüğünü yerine getir diyoruz bize katılıyorlar. 
Bunların katılımı da ihtiyaca cevap vermiyor. O halde zorunlu askerlik yasası gereğince köyleri basıp her aileden en az bir erkek ve bir kadını dağa kaldıracaksınız. 
Bunları dağda kısa bir eğitimden geçirdikten sonra hızla savaşa süreceksiniz. Böylece, gücümüzün ve etki alanımızın kısa sürede geliştiğini göreceksiniz."diyordu. 
Bu yöntem tam bir ahlaksızlıktı. Örgüte sempati ile bakmayan aşiret ve kabilelerin köyleri basılacak, erkek ve genç kızları dağa kaldırılacak, eylemlere sokulacak, bir daha kaçmaları mahkum ettirilerek önlenecek ve bunların bir kısmı çatışmalarda ölecekler! Böylece akrabalık bağlan kullanılarak insanlar hizmete ve PKK'ya katılıma mecbur edilecekler. İşte, PKK'nın çıkarmış olduğu zorunlu askerliğin mantığı budur.Yükümlü askerlik de pek farklı değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yetişemediği pek çok mezra halkı yaşamak için, PKK militanlarının ateşli destekleyicileri oluyorlar, sonra da bunların hayatları ipotek altında olduğundan örgütün bir dediğini iki etmiyorlar! Sonuçta yükümlü asker oluyorlardı. İşte bu nedenlerle PKK, 1987 baharından itibaren erişebildiği her yerde vahşet boyutlarındaki terörü hissettirdi. Bu vahşet ortamı içerisinde 242 vatandaş PKK saldırılarında öldürüldü 115 vatandaş da yaralandı. APO, Kongre 
kararlarını ülke içinde uygulamaya koymak, bunları kendi adına denetlemek ve tüm faaliyetleri koordine etmek için de kongre boyunca bir gözde haline getirdiği KÖR CEMAL'İ görevlendirdi. APO kongrede, faaliyetlerin giderek kırsal kesimde yoğunlaştığını ve bu faaliyetleri yürütenlerin de kırsal kesim kökenli olduklarını iyi kavramıştı. Köylüleri pohpohlamak için; "Bu savaş sizin savaşma dır. Bu savaşın savaşçısı da komutanı da sizler olmalısınız. Pısırık durmayın,atik olun" diyordu. KÖR CEMAL'e de bu anlayışın yaygınlaştırılması görevini vermişti. KÖR CEMAL' de zaten BOTAN daki katliam 124 çalışmalarının temelini atan kişi olduğundan BOTAN' dan başlayarak APO'nun talimatlarını uygulamaya başladı.

Birçok köylü kökenli elemanı yönetici kadrolara getirdi.Bunun üzerine işler bir anda arap saçına döndü. APO, taktik bir hata yapmıştı. Bunu düzeltmek için tek çare KÖR CEMAL'İ (Halil KAYA) harcamaktı. Tereddüt etmeden en büyük gözdesini; rakip olduğundan, komplolar tertiplediğinden, kontrgerilla ile işbirliği yaptığından dem vurarak derhal kurşuna dizdirdi.PKK'nın 1987 yılı boyunca estirdiği sivillere yönelik vahşi teröründen ürken ve 1985 yılındanberi efendisinin sunduğu olanak ve ilişkileri kullanarak Avrupa kamuoyundan Kürtler için insan hakları(!) dilenen Avukat Hüseyin YILDIRIM, bunalıma girdi. O zamana kadar ERNK'nın Avrupa temsilcisi olan bu zavallı avukat bozuntusu, her basın toplantısında " PKK terörist değil bir ulusal kurtuluş hareketidir, Kürdistan 'da katliamları PKK değil, Türk ordusu yapıyor."yalanlarını savunuyordu. Ama, 1987 yılındaki eylemler artık herkesin gözünü açmaya başlamıştı.Dolayısıyla bu avukat bozuntusu daha fazla kıvırtamıyor du. Avrupa'daki itibarına güvenerek Abdullah ÖCALAN'a; "Bu tür eylemler bizi Avrupa'da zor duruma sokuyor. Bunlar belki zorunlu eylemlerdir ama hiç olmazsa parti üslenmesin" demek gafletine düştü. APO'dan derhal idamfermanı çıkmıştı. Avukat bozuntusu da hemen izini kaybettirdi. 
Birçok çirkin ve alçakça olayın tanığı olan Hüseyin YILDIRIM, gerçekleri kamuoyuna açıklama cesareti gösteremedi. Ancak;" Ben Kürdistan davasına inanıyorum, ama PKK yöntemlerini benimsemiyorum." diyebildi. Bu açıklama, onun alet olduğu suçların kefaretini ödemeye elbette yetmiyordu. Çünkü gerçekleri açıklama cesaretini gösteremiyordu. Galiba efendileri ona yeni bir yardımcı rol vermişlerdi.Demek ki, beceri sahibiymiş! PKK'nın hedefi haline gelmişti ama birtakım güçlerce korunuyor du. PKK terörünün kangren olmaya başladığı bu dönemde mevcut yöneticiler, biraz daha yetkinleştirilmiş(!) tedbirler paketi üzerinde düşünmeye  başlamıştı. Bizimkiler paketler hazırlayadursun çok sayıda125  gencin örgütçe kaçırılması, çok sayıda Geçici Köy Korucusunun ailesine ve yakınlarına vahşet boyutlarında katliamların düzenlenmesi sonucu BOTAN olarak isimlendirilen çok geniş bir bölgede örgüt elemanı sayısında hızlı bir artış baş gösterdi. 
Mevcut PKK grupları da buna paralel olarak artıyordu. Artık BOTAN bölgesinde 50 hatta 100 kişilik grupların rahatça dolaşmaları söz konusu oluyordu. 
Bu büyümede APO'nun gençlik aşıları ve katliamlarıyla mecburi askerlik yasası önemli rol oynamıştı.Bütün bunlara rağmen APO için; sağlam, istikrarlı, 
problemsiz bir yapı oluşmuyordu. BOTAN eyaletinde 1987 yılı için eleman sayısı bakımından hedefe belki yaklaşılmıştı fakat diğer genel hedefler bu yıl da 
tutturulamamış tı. "BİR PARÇA ÖZGÜR VATAN" hedefi çok uzaktı. Aynı şey diğer eyaletler için de geçerliydi. Mardin Eyaleti sürekli kan kaybediyordu. 
Mardinliler bir türlü ayaklanmıyorlar dı. Garzan ve Orta Eyalet sürekli darbeler yiyordu. Serhad Eyaletinden birtakım sesler gelmesine rağmen gene de yetersizdi. 
Dersim Eyaleti neredeyse tümden "Düşmana" teslim olacaktı. 
   Güneybatı eyaletinde durum daha acıklıydı, giden gruplar bir türlü yerleşemiyor du. Her şeye rağmen BOTAN' daki katliamlar, APO'yu uzun süre 
gazete manşetlerine misafir etmişti. Yazar, çizer takımı sütunlarına onu konu etmekteydi. "SÖMÜRGE VALİLİĞİ"yakıştırmasıyla Bölge Valiliği APO'ya siyasi 
itibar kazandırmış, Jandarma Asayiş Komutanlığı ÖZEL . SAVAŞ ORDUSU olarak algılanmış ve bu şekilde malzeme olmuştu. Avrupa'da propaganda imkanları artarak APO'nun ciddi bir güç olduğu kanaati yavaş yavaş yerleşmişti. APO genel sonuçlar yönünden memnundu. 1987-88 kışı için daha büyük planlar düşünmeye başladı. Mevcut grupların yöneticilerini tekrar Lübnan'da toplayarak kış boyu onları yeni görevlere hazırlamak ve hem de onları takviye etmek için hazırlıklara girişti.126 

1988 YILINDA BOTAN BÖLGESİNDE PKK' NIN ORDULAŞMA FAALİYETLERİ

1988 yılının en önemli görevi, ARGK'nin örgütlenmesi göreviydi. 
Elde çok sayıda birikmiş eleman mevcuttu ve bunların mutlaka uygun yerlerde kullanılması gerekiyordu. İşte bu nedenle,1987-88 kışının her gününü değerlendirmek lazımdı. APO artık hiçbir çatlak ses duymak istemiyordu. Herşey mükemmel planlanmalı, kendisi yurt dışında da olsa bütün militanlar, APO yanı başındaymış gibi varlığını hissetmeliydi.Bu maksatla her eyaletin sorumluları günlerce kafa kafaya verip gerçekçi olmasa bile APO' nun hoşuna gidecek planlar yapıyorlardı.    

Bu planlar her sene yapılırdı. Genelde her sene eyalet ve benzeri kuruluşların sorumluları değişmiş olurdu. Yeni sorumlular eski sorumluların başarısızlıklarını 
şu şekilde izah ederlerdi:"Geçmiş planlamalar sağlıksız yapılmıştır. Planlarda dogmatizm hakimdir: Şekilcilik vardır bu nedenle mevcut imkânlar çar-çur edilmiştir.
" Planlar bu şekilde eleştirilirken pratik faaliyetlere de aşağı yukarı şu eleştiriler yöneltilirdi:"Parti önderliği güçlü çözümlemelerle net perspektifler vermişti. 
Dünyadaki ve ülkedeki genel gelişmeler lehimizdeydi. Sömürgeci TC'nin ekonomik, siyasi, askeri politikaları iflas etmişti.Tek yapılacak şey, azim ve kararlılıkla 
çok elverişli Kürdistan coğrafyası koşullarında halkımızın muazzam desteğini mücadeleye seferber etmekti. Bu, yapılmamıştır! Yapamayanlar objektif olarak 
düşmana hizmet ettiler." Evet, PKK içinde bir önceki sorumluyu bu şekilde değerlendirmek gelenek haline gelmiştir. Çatışmalarda ölen veya gizlice kendisinin öldürttüğü militanlara " Kürdistan Devrim Şehidi " diyerek resimlerini basıp her yere asan APO'nun hizmetanlayışı budur.
BERXWEDAN, SERXWEBUN gibi dergilerde övücü yazılar yazdırttığı ölmüş militanlarınçok önemli bir bölümü için, "Alçağın cesedi de bir şeye yaramadı!" demesine çok kişi tanık olmuştur.127 

APO' ya hoş görünmek ya da gerçekten öyle bir görevi başarmak veya APO'nun anlattıklarının etkisiyle yeni plan ve programlarla Türkiye'ye giriş yapanlar, 
ilk bir-iki ay çok hızlı bir pratik sergilerlerdi. Sonra yavaş yavaş gerçeklerle yüzyüze gelinir, ardından eleştirdikleri eski militanlardan daha yaygın bir tavır 
yahut vurdumduymazlıkla gününü gün eder. "Ne kadar yaşarsam o kadar kârlı dır" mantığı hakim olmaya başlardı. Yılgınlığın yarattığı ruh haliyle intihar vari eylemler de sık sık söz konusu olurdu.Şimdi 1988 yılının planlamalarına; APO'nun nezaretinde hazırlanan Eyalet Planlamaları ve ulaşmayı amaçladıkları çok gerçekçi (!) hedeflerine kısaca bir göz atalım:
- GÜNEY BATI EYALET PLANLAMASI Plan hedefleri; 
Engizek Dağlarında Eyalet karargahı kurmak, 5 tane bölge komitesi (Elbistan-Pazarcık-G.Antep-Adıyaman ve Ş. Urfanın batısı) oluşturmak, yüzlerce irili ufaklı gasp, soygunve öldürme gibi eylemler gerçekleştirmek, tabur düzeyinde bir gerilla birliği kurmak.
- DERSİM EYALETİ PLANLAMASI Bir yığın laf ebeliği yapıldıktan sonra yıl sonunda ulaşılmak istenen hedef söyle  anlatılıyor;"Eyalette planlanan hareket sonucunda, savaşçı kadro ve kadro adayı olarak 750 kişilik bir güceulaşmayı hedeflemekteyiz. Sonuçta; 3000-5000 kişi arasında milis güce ve onbinlerce sempatizana kavuşmuş olacağız. Gerilla gücü olarak bir alay hedeflenmektedir. "Diğer eyaletlerle ilgili olarak da bol bol kafa patlatılmıştır fakat, BOTAN eyaleti biraz daha farklıdır. Abdullah ÖCALAN, BOTAN eyaletine farklı roller atfetmiş olduğundan, BOTAN'ın konumu bir eyalet örgütlenmesinin üzerinde olagelmiştir. Buna göre BOTAN Eyaleti; Parti(PKK), Cephe (ERNK), ordu (ARGK) örgütlenmelerinin merkezi olacaktır. Bu yönüyle hem diğer eyaletlerin pratikte sevk ve idare merkezi olacak, hem de buraları takviye ve destekleme alanı olacaktır. 

12.Cİ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***