Suriye Krizinde Bölgesel ve Küresel Aktörler BÖLÜM 7
Rusya’nın Suriye Politikası
Amine YAZICI
< 25 Şubat 1954 askeri darbesinden sonra yönetimin değişmesi ile birlikte Suriye siyasi hayatında Baas Partisi’nin ön plana çıktığını ve bununla birlikte Suriye’nin SSCB açısından önemli bir ülke haline geldiğini söyleyebiliriz.
SDE Analiz >
Ocak 2010’da Tunus’ta başlayan Arap Baharı aradan geçen bir buçuk yıllık
sürede Ortadoğu coğrafyasının büyük bir bölümünü yenidenşekillendirmiştir.
Tunus, Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn’de yaşanan olaylar kimi yerde yönetim
değişikliğini, kimisinde ise reform süreçlerini başlatmıştır. Arap Baharı’nın
belki de en uzun durağı olan Suriye’de olaylar Mart 2011’den bu yana devam
etmektedir. Suriye’de yaşananlara özellikle Libya’ya karşı gerçekleştirilen
NATO müdahalesinin ardından daha temkinli yaklaşan dünya, süreci
uzaktan ve dikkatle izlemektedir. Batının başını çektiği ve BM çatısı altında
kararlar almaya çalışan devletlerin karşısında, Suriye’deki sorunların bir iç
mesele olduğunu savunan bu nedenle herhangi bir dış müdahaleye karşı
çıkan Rusya, Çin ve İran yer almaktadır. Bu yazıda, Sovyetler Birliği’nden
bugüne Rusya-Suriye ilişkileri incelenecek ve Rusya’nın Suriye’de yaşanan
devrim sürecine bakışı ve tutumu değerlendirilecektir.
Suriye- SSCB İlişkileri
Suriye ve SSCB tarih boyunca yakın ilişkiler yürütmeyi başarmış iki devlet
olmuştur. İkinci dünya savaşı sonrasında 17 Nisan 1946’da bağımsızlığını
ilan eden Suriye’nin siyasal istikrara kavuşması uzun sürmüştür. 1949-1953
yılları arasında Suriye’de üç defa hükümet darbesi, 21 kabine değişikliği
olmuş ve bu esnada iki askeri diktatörlük kurulmuştur.10 25 Şubat 1954
askeri darbesinden sonra yönetimin değişmesi ile birlikte Suriye siyasi
hayatında Baas Partisi’nin ön plana çıktığını ve bununla birlikte Suriye’nin
SSCB açısından önemli bir ülke haline geldiğini söyleyebiliriz.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’ya nüfuz etmek isteyen
Sovyetler ilgisini bu bölgeye yoğunlaştırmış, Suriye’nin bağımsız bir
devlet olması ve İsrail’in Filistin topraklarında bağımsız bir devlet kurma
fikrini desteklemiştir. Yeni kurulan İsrail devleti ABD ile yakın ilişkiler
geliştirince Sovyetler bölgede başka müttefikler aramaya başlamıştır.
Suriye’de başa gelen Baas Partisi ideolojik olarak Pan-Arabizim ve
Sosyalizm’e dayanıyordu, bu nedenle Baas Partisi Sovyetler ile yakın ilişkiler
geliştirmiş ve bu sayede meşruiyetini pekiştirmiştir. SSCB-Suriye ilişkileri 1
Şubat 1946’da imzalanan gizli bir anlaşma ile başlamış ardından 1 Nisan
1950’de imzalanan saldırmazlık paktı ile ilişkiler bir ileri boyuta taşınmıştır.
Baas Partisi’nin komünizme sıcak bakması ve propaganda aracı olarak anti-
emperyalizmi seçmesi Suriye’nin SSCB yanında hareket etmesine neden
olmuştur. Ortadoğu’da İsrail’in kendisine müttefik olarak ABD’yi seçmesi
SSCB’nin Suriye ve Mısır’dan yana tutum belirlemesine neden olmuştur.
Suriye Komünist Partisi’nin oldukça güçlü olması ve Suriye’nin sahip olduğu
jeostratejik konum SSCB için yine oldukça büyük önem arz ediyordu.
ABD’nin aksine SSCB’nin Ortadoğu’ya yönelme gerekçesi petrol
kaynaklarına ulaşmak değildi, ABD’nin kendisine karşı yürüttüğü “çevreleme
politikası11”nın etkisini kırmak ve bölgede ABD’nin tek hegemon güç
olmasını engellemek istiyordu. Bu nedenle SSCB Ortadoğu’da yaşanan
her gelişmenin yakından izleyicisi olmuş ve kendi menfaatlerini ön planda
tutarak süreçleri yönlendirmiştir. Soğuk Savaş esnasında bölgede yaşanan
her olay Suriye’yi SSCB’ye yaklaştırmıştır. 1956 Süveyş Krizi sırasında Mayıs
ve Kasım 1956’da iki ülke arasında askeri işbirliği anlaşmaları imzalanmış,
SSCB Suriye’ye 60 milyon dolarlık yardım yapmıştır. 28 Ekim 1957’de yapılan
anlaşma ile SSCB Suriye’ye 168 milyon dolarlık yardım yapmıştır ancak
bu yardımları askeri alanda değil, baraj, köprü, demiryolu gibi Suriye’nin
ekonomik kalkınmasını sağlayacak alanlarda kullanması için vermiştir.12
< Hafız Esed ilk yurt dışı ziyaretini Moskova’ya gerçekleştirerek SSCB ile ilişkilere verdiği önemi göstermiş oldu. Hafız Esed yönetime geldiğinde
önemli bürokratik görevlere kendisi gibi asker kökenli kişileri atamış, askeri mantığın ağırlık kazandığı bir kurumsal yapı ortaya çıkarmıştır. SDE Analiz >
1970’de Suriye’de başa gelen Hafız Esed ilk yurt dışı ziyaretini Moskova’ya
gerçekleştirerek SSCB ile ilişkilere verdiği önemi göstermiş oldu. Asker
kökenli olan Hafız Esed yönetime geldiğinde önemli bürokratik görevlere
kendisi gibi asker kökenli kişileri atamış, askeri mantığın ağırlık kazandığı
bir kurumsal yapı ortaya çıkarmıştır. Sovyet modeli bir askeri ve ekonomik
yapılanması olan Suriye’nin SSCB’den aldığı istihbarat desteğini içeride
muhalefete karşı kullanması, yönetimin ideolojik taban olarak SSCB ile
örtüşmesi yakın ilişkileri devam ettirmesinin nedenleri olarak sıralanabilir.13
Hafız Esed döneminde Suriye SSCB ilişkilerini etkileyen bir diğer gelişme
Mısır’da Nasır’ın ölümünden sonra Enver Sedat’ın başa geçmesi olmuştur.
Sedat’ın izlediği ABD yanlısı dış politikayı iyi gözlemleyen Hafız Esed SSCB
ile ilişkileri ileri düzeye taşıyacak yeni askeri anlaşmalar imzalamıştır. 26
Mart 1979’da imzalanan Camp David Anlaşması’ndan sonra 8 Ekim
1980’de imzalanan 15 maddelik SSCB-Suriye Dostluk ve İşbirliği Anlaşması
ilişkilerin en üst seviyeyi çıkartıldığı anlaşma olmuştur. Anlaşmanın 5.
maddesine göre; taraflardan herhangi birinin barış ve güvenliğinin tehdit
edilmesi halinde, bu tehdidin bertaraf edilmesi ve barışın yeniden tesisi
amacı ile işbirliği yapmak için derhal birbirleriyle temasa geçeceklerdi.
Bir anlamda garantörlük anlaşması niteliği taşıyan bu anlaşmanın gizli
protokolüne göre SSCB olası bir İsrail saldırısında tüm gücüyle Suriye’ye
yardım etme garantisi de veriyordu.14
<Rusya’da Yeltsin dönemi boyunca iç politikada ülkeye ekonomik ve siyasi yük getirecek dış politika yükümlülükleri altına girmemeye özen gösterilmiştir.
1990’larda Rusya Ortadoğu politikasını, Ortadoğu barış sürecinde konumunu
muhafaza etmek üzerine kurmuştur. SDE Analiz >
SSCB’nin Afganistan’ı işgali ile başlayan süreç Ortadoğu’da Suriye’yi bir
anlamda SSCB’nin uydusu konumuna getirmiş askeri açıdan bağımlılığını
artırmıştır. SSCB Doğu Akdeniz’de varlığını devam ettirmek ve Batı bloğuna
karşı elini güçlendirmek için, Suriye ise bölgesinde giderek güçlenen
İsrail’e karşı ikili ilişkileri geliştirmiştir.
Soğuk Savaş Sonrası İlişkiler
SSCB ve Suriye arasında seksenlerle birlikte zirve yapan ilişkiler SSCB’nin
dağılması ile son bulan Soğuk Savaş’ın ardından yeni bir döneme girmiştir.
İki kutuplu sistemin sona ermesiyle birlikte Rusya kendi iç meselelerine
dönmüş ve bu durum da ABD’nin özellikle Ortadoğu’da tek taraflı ve
baskın politikalar izlemesine imkân sağlamıştır. SSCB’nin yıkılması ile
birlikte Suriye pragmatik dış politika anlayışı çerçevesinde 1991’deki
Birinci Körfez Savaşı’nda Amerika’nın başını çektiği ittifaka katılarak Irak’a
saldırmıştır. SSCB’nin dağılmasıyla birlikte Suriye’nin silah temini sıkıntısı
başlamıştır. 1993’de Rus dış politikası “yakın çevre”15 doktriniyle eski Sovyet
coğrafyasında daha aktif bir politika izlemeye başlamıştır.
Rusya’da Yeltsin dönemi boyunca iç politikada ülkeye ekonomik ve siyasi yük
getirecek dış politika yükümlülükleri altına girmemeye özen gösterilmiştir.
1990’larda Rusya Ortadoğu politikasını, yakın çevre politikası çerçevesinde
etkinliğini korumak ve Ortadoğu barış sürecinde konumunu muhafaza
temek üzerine kurmuştur. 1999’da Putin’in başa gelmesiyle birlikte Rus dış
politikasında aktif bir döneme girilmiştir. Putin, SSCB zamanında oluğu gibi
bölgedeki rejimleri destekleyerek, onlara silah satarak, bazı ülkelerin SSCB
zamanından kalan borçlarını silerek ve özellikle enerji alanında olmak
üzere yeni iş birlikleri oluşturarak 21. Yüzyılda bölgedeki etkisini yeniden
artırmıştır.
Arap Baharı ve Rusya
Suriye’de Arap Baharı’nın fitilini ateşlediği olaylar diğer ülkelerden daha
farklı bir seyir izledi. Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de sonuca daha hızlı
ulaşılmış olmasına rağmen Suriye’de olaylar aradan geçen 14 aya rağmen
hala şiddetli bir şekilde devam etmektedir. Rusya, Suriye’de yaşanan
olayları ilişkilerinin sahip olduğu tarihsel derinlik ve karşılıklı menfaatler
çerçevesinde yakından izlemekte ve daha temkinli davranmaktadır. Arap
Baharı ile Ortadoğu’da yaşanan rejim değişiklikleri ve eski yönetimlerin
yerine batı yanlısı yönetimlerin gelmesi ihtimali Rusya’da bölgedeki etkisini
yitireceği endişesi yaratmıştır. Rusya Suriye hususunda daha etkin bir politika
izlemiştir, bunun nedenleri Suriye’nin coğrafi açıdan sahip olduğu öneme
ek olarak Rusya’nın bölgede sahip olduğu ticari üstünlük ve Suriye’de ki
Çerkez Diasporası’nı da unutmamak gerekir. Rusya, Sovyet ardılı ülkelerde
yaşanan renkli devrimlerden16 sonra Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere
şüpheci yaklaşmakta, bölünmüş bir Suriye devletini istememektedir. Rusya,
Suriye’ye yönelik bir dış müdahale istemediği için BM çatısı altında 4 Şubat
2012’de alınan ambargo kararını veto etmiş ve sorunu Esed yönetiminin
çözmesi gerektiğini söylemiştir. NATO müdahalesi ile değişen Trablus
yönetiminde Rusya hem silah ticaretinden hem de ülkedeki petrol/gaz
yataklarının işletilmesi alt yapı inşasında elde edilecek kârlardan mahrum
kalmıştır. Benzer durumu Suriye’de yaşamamak için mümkün olan son ana
kadar Esed rejimine desteğini sürdürecektir.
Sonuç
Suriye’ye yapılacak bir dış müdahale pek çok uzmana göre ülkenin
bölünmesini beraberinde getirecektir. Böyle bir durumda Suriye’nin Rusya
ile olan tarihi ittifak ilişkisi sona erecektir. Rusya Akdeniz’deki tek askeri
limanı olan Tartus’u kaybedebilir ve bu durum Rusya’nın yeniden aktif bir dış
politika izlemeye başladığı dönemde hiç istemeyeceği bir gelişme olacaktır.
Rusya Suriye’nin parçalanarak bölgede yeni bir oluşumun hazırlanmasını
kabul etmeyecektir.
Rusya, Suriye’de yaşanan olaylara karşı çok boyutlu bir politika izlemektedir,
Suriye muhalefetiyle de görüşmekte ve arabuluculuk yapmaya çalışmaktadır.
Batı’nın Suriye politikalarına karşı Çin ile birlikte hareket eden Rusya, insani
müdahale kavramı altında Suriye’ye yapılacak Batı merkezli bir askeri
müdahalede verdiği siyasi desteği askeri boyuta taşıyıp Suriye’nin yanında
yer alması da seçenekler dâhilinde değerlendirilmelidir. Mart 2012’deki
seçimlerde Devlet Başkanı olan Putin, Rusya’nın Akdeniz hassasiyeti ve
yukarıda saydığımız derin ilişkilerden ötürü Suriye’ye destek vermeye devam
edecektir. Ancak Suriye’de olaylar bu hızla sürer ve Batı’nın hem Suriye
hem de ona destek veren ülkelere karşı yürüttüğü baskı politikası artarak
devam ederse Rusya’nın Suriye politikasında konjonktüre bağlı zorunlu bir
değişime gideceğini söylemek de mümkündür.
< Batı’nın Suriye politikalarına karşı Çin ile birlikte hareket eden Rusya, insani müdahale kavramı altında Suriye’ye yapılacak Batı merkezli bir askeri müdahalede verdiği siyasi desteği askeri boyuta taşıyıp Suriye’nin yanında
yer alması da seçenekler dâhilinde değerlendirilmelidir. SDE Analiz >