16 Şubat 2018 Cuma

ABD NİN IŞİD STRATEJİSİ VE IRAK İLE SURİYE YE OLASI YANSIMALARI, BÖLÜM 4

ABD NİN IŞİD STRATEJİSİ VE IRAK İLE SURİYE YE OLASI YANSIMALARI, BÖLÜM 4


Aynı şekilde Sünnilerin de milis yapılara yeniden dönmesi yerel çatışma dinamiklerini arttıracağı gibi Irak merkezi hükümeti nin gücünü zayıflatabilecek niteliktedir. Burada ABD’nin 2006-2010 yılları arasında Irak’ta izlediği stratejinin 
izleri görülmektedir. ABD’nin Irak’ta El-Kaide ile mücadelede başarı sağlamasının en önemli faktörlerinden biri olan Sünni aşiretler tarafından kurulan ve ABD tarafından desteklenen “Sahva (Uyanış) Konseyleri” akla gelmektedir. 
Bu dönemde kurulan Sahva güçleri El-Kaide ile mücadele önemli rol oynamış ve El-Kaide’nin Sünni bölgelerden çıkarılmasında büyük pay sahibi olmuştur. Ancak
2006-2010 döneminde ABD Irak’taki askeri varlığını arttırma yoluna gitmiş ve El-Kaide ile savaşta ana unsur ve yönlendirici güç olmuştur. Mevcut durum itibariyle ABD’nin savaşan güç olmaması ve yerel milisler üzerinde kontrolünün bulunmaması yerel çatışma risklerini tetikleyebilir. Bununla birlikte Irak’ta IŞİD’le savaşan güçlere verilecek askeri desteğin, IŞİD’in Haziran ayında başlattığı Musul operasyonlarında olduğu gibi IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin eline geçme ihtimali de dikkate alınmalıdır. Yapılacak askeri yardımların terör örgütlerinin eline geçmesi çatışmaları daha karmaşık bir hale getirebileceği gibi şiddet eylemlerinin de artmasına yol açabilecektir. 

c. IŞİD’in saldırılarını önlemek için terörle mücadele kapasitesinin kullanılması. 

ABD’nin IŞİD’le stratejinde özellikle ortak ülkelerin istihbarat paylaşımının koordine edilmesi ve anlık istihbarat sağlanması önemlidir. Ancak burada yerel istihbaratın güçlendirilmesi kritik rol oynamaktadır. IŞİD’in maddi kaynaklarının 
kurutulması noktasında IŞİD’in doğrudan ve dolaylı iletişim kanallarının tespit edilip engellenmesi, önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada IŞİD’in destek aldığı aşiretler ya da grupların belirlenmesi ve engellenmesi gerektiği düşünülmektedir. Bununla birlikte ABD’nin IŞİD’le mücadele stratejisinde sadece “partner” ülkelerle değil, Irak’ta etkili olan başta İran olmak üzere Rusya gibi bölgesel ve küresel güce sahip diğer ülkelerin de desteğinin alınmasının önemli olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle 
İran’ın Irak’taki etkisi dikkate alındığında IŞİD’le mücadele stratejisine önemli katkılar sağlayabileceği söylenebilir. Diğer taraftan ABD’nin IŞİD stratejine ilişkin olarak çekinceler ortaya koyan Türkiye’nin önceliklerinin de dikkate alınması vesistematiğin içinde tutulması, Irak’ta IŞİD’e karşı başarı sağlanmasında önemlidir. 

d. IŞİD Saldırıları Nedeniyle yerinden edilmiş Kişilere, İnsani yardımların devam ettirilmesi. 

BM verilerine göre Irak’ta IŞİD saldırıları nedeniyle 2014 yılının başından beri yaklaşık 1.8 milyon kişi yerinden edilmiştir.8 Bu kişilerin IŞİD terörü bitse bile geri döndüklerinde nasıl bir manzara ile karşılaşacağı belli değildir. Zira 
IŞİD girdiği pek çok kentte evleri, işyerlerini, kamu binalarını ve devlet dairelerini yağmalamış ve tahrip etmiştir. IŞİD terörünün bitmesi veya azalması durumunda yerinden edilmiş kişilerin çoğunun eski yerlerine dönmesi muhtemeldir. Bu nedenle yapılacak insani yardımların günlük ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra uzun vadeli insani yardım planları ele alınarak, 
IŞİD terörü nedeniyle mağdur duruma düşmüş kişilerin mağduriyetlerinin azami düzeyde giderilmesi önemli olacaktır. 

Görüldüğü gibi ABD’nin yeni IŞİD stratejisi ana hatlarıyla çizilmiş olmakla birlikte, Irak özelinde stratejide altı doldurulması gereken pek çok boşluk bulunmaktadır. Öncelikle Irak’taki siyasi istikrarın sağlanması ve hükümetin 
sağlam temeller üzerine kurulması önemlidir. Buna rağmen hükümet kurulurken Savunma ve İçişleri Bakanlıklarının belirlenememiş olması, yeni hükümetin IŞİD’le mücadelesinde önemli bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır. Mevcut 
durum itibariyle güvenliğin Irak’taki en büyük problem olduğu dikkate alındığında Savunma ve İçişleri Bakanlarının seçilememiş olması bir handikaptır. Buradan hareketle IŞİD’le mücadelenin ilk stratejik ayağının Irak’taki siyasi istikrar ve ulusal uzlaşının sağlanması olduğu düşünülmektedir. 

8. ABD’nin IŞİD Stratejisinin SuriyeBağlamında Değerlendirilmesi. 

ABD’nin IŞİD stratejisi Suriye bağlamında birçok zayıf nokta barındırmaktadır. Bunlar arasın-da IŞİD’in sivil yerleşimler ile iç içe geçmiş yapılanmaya sahip olmasının dikkate alınmaması, Suriye’de kara harekatını yürütücek güçlerin zayıflığı, IŞİD’e yönelik finans ve savaşçı kaynaklarının kesilmesine yönelik zorluklar sıralanabilir. Ancak stratejinin en büyük zaafı Suriye’de kaos ortamını sonlandıracak ve geniş halk kitlelerinin sisteme entegre edilmesini sağlayacak önlemler öngörmemesidir. 

Irak’ta 2005 ve 2006 yıllarında önemli güce ulaşan El Kaide bağlantılı Irak İslam Devleti, 2010 yılı içinde önemli ölçüde zayıflatılmıştı. Irak İslam Devleti’nin yeniden güçlenmesini sağlayan Suriye iç savaşı oldu. Suriye’de desteklediği 
gruplar ile birleşerek IŞİD adını alan örgüt, 2013 yılının son çeyreği itibarıyla farklı muhalif grupların yer aldığı Kuzey Suriye hattının en güçlü örgütü haline geldi. IŞİD’in yükselişinde en önemli faktör stratejik hedef olarak Esad 
rejiminin yıkılmasını değil, Irak, Suriye, Filistin ve Ürdün topraklarını kapsayan coğrafyada hilafet devleti kurulmasını kendisine hedef olarak belirlemesi oldu. Böylece rejimden ziyade otoritesine karşı çıkan her grubu hedef aldı ve büyük ölçüde Suriyeli muhalifler ve Kürt silahlı gruplar ile mücadele etti. Muhalifler belki rejim ile mücadelede kaybettikleri savaşçı ve silah gücünden fazlasını IŞİD ile rekabetlerinde kaybettiler. IŞİD, Suriye’de ele geçirdiği bölgelerin tamamını muhaliflerin elinden aldı. Bu da Esad rejimini IŞİD’in önünü açmaya, müdahale 
etmemeye ve hatta kimi zaman desteklemeye yöneltti. Muhaliflerin elindeki bölgeler sivil ayrımı yapılmaksızın bombalanırken, Rakka’nın tamamı IŞİD’in kontrolünde olmasına rağmen Rakka uzunca bir süre rejim saldırısına maruz 
kalmadı. Bunun yanı sıra IŞİD, başarılı savaş taktikleri, inanmış savaşçılar, örgüt içi bütünlük, güçlü liderlik ve savaş tecrübesi gibi faktörlerin etkisiyle Suriye’de gücünü pekiştirdi. 

IŞİD Eylül 2013 itibarıyla Suriye’de Halep’in kuzeyinden başlayarak Rakka, Haseke’nin güneyi ve Deyr ez Zor Vilayetlerini kapsayan bir coğrafyayı büyük ölçüde kontrol etmektedir. Örgütün Lazkiye ve İdlib’te varlığı olmakla birlikte 
etkili değildir. Kontrolü Halep Vilayeti’ne bağlı Azaz’ın doğusundan başlamakta dır. Buradan başlayan Suriye’deki IŞİD bölgesi kimi zaman diğer gruplarla paylaşılsa da Irak sınırına kadar uzanmaktadır. Rakka Vilayeti şehir merkezi 
dâhil örgütün elindedir. Arada Kürt nüfusun yaşadığı Ayn el Arap (Kobani) YPG’nin kontrolündedir. Kuzey hattında IŞİD kontrolü Haseke Vilayeti’ne bağlı Ras el Ayn’da (Serikaniye) sona ermektedir. Buradan itibaren yine YPG kontrolü 
başlamaktadır. Ancak Haseke’nin güneyi ve Deyr ez Zor Vilayeti’nin büyük bölümünde diğer muhalif gruplar olmakla birlikte, IŞİD en güçlü örgüt konumundadır. Örgüt, Suriye-Türkiye sınırındaki Akçakale ve Karkamış sınır 
kapılarının Suriye tarafını elinde bulundurmaktadır. Suriye-Irak sınırındaki Yarubiye ve El Kaim sınır kapılarını da kontrol etmektedir. Rakka ve Deyr ez Zor’daki petrol bölgelerinin önemli bir kısmı IŞİD’in elindedir. Fırat Nehrinin 
Suriye kısmında elektrik üretimi yapan iki hidroelektrik santrali kontrol etmektedir. IŞİD son dönemde Irak’taki ilerleyişinin sağladığı avantajları kullanarak Suriye’deki sahasını genişletmeye çalışmaktadır. Halep Vilayeti’nde 
Türkiye sınırına yakın bazı bölgeleri ele geçirmeye başlamıştır. Azaz kentinin çevresi örgütün kontrolüne geçmiştir. Suriyeli muhaliflerin en önemli tedarik rotası üzerinde bulunan Azaz’ın IŞİD’e geçmesi durumunda Halep kırsalının batı 
kanadındaki dengeler örgüt lehine değişecektir. Bunun yanı sıra IŞİD, YPG kontrolündeki Ayn el Arap (Kobane)’yi da kuşatma altına almış ve merkeze ilerleme çabası içindedir. 

ABD’nin IŞİD ile mücadele planı böyle bir ortam içinde açıklanmıştır. ABD IŞİD’i zayıflatmak için örgüt ile Irak ve Suriye’de birlikte mücadele etmek gerektiğine inanmaktadır. Obama ilk aşamada Irak’ta IŞİD hedeflerine saldırılardan sonra Suriye’de de saldırı hedeflerini açıkça ilan etmiştir. ABD’nin açıkladığı dört ayaklı IŞİD ile mücadele planını Suriye bağlamında değerlendirdiğimizde şu tespitler yapılabilir: 

a. IŞİD hedeflerine hava saldırıları düzenlenmesi, 

Suriye’de hava saldırıları aracılığı ile IŞİD’i zayıflatma girişimi açısından dört temel sorunun olduğu söylenebilir. Birincisi IŞİD’in düzenli ordularda olduğu üzere net askeri hedeflerinin olmamasıdır. IŞİD’in askeri taktiği kuşatma altına aldığı bölgeyi uzun menzilli toplarla bombalamak ve ardından hareket kabiliyeti yüksek silahlı araçlarla işgal etmektir. Bu yöntemde en önemli unsur insan gücüdür. 

İkincisi Irak’ta hava saldırıları merkezi hükümetin onayı ile gerçekleşmektedir. Suriye’de ise bu durum geçerli değildir. Suriye hükümeti, hava saldırısı düzenlenecekse bunun kendileri ile koordineli yapılması gerektiğini aksi takdirde izin almayan Amerikan uçaklarının vurulacağını açıklamıştır. ABD Başkanı Obama ise “herhangi bir saldırı durumunda Suriye’yi vurmanın IŞİD’i vurmaktan daha kolay olacağı” ifadeleriyle karşılık verileceğini belirtmiştir. Bu durum hava 
saldırıları açısından iki zorluğu beraberinde getirmektedir. İlk olarak düşük ihtimal olsa da ABD ile Suriye’nin karşı karşıya gelmesidir. Ancak muhtemelen Suriye ABD’yi hedef alan herhangi bir karşılık vermekten sakınacaktır. İkincisi, 
koalisyon güçleri merkezi hükümetin sunabileceği hava sahasının rahatça kullanımı, yerel istihbarat gibi desteklerden mahrum kalacaktır. 

ABD’nin hava saldırıları açısından üçüncü sorun kara harekatı olmadan bir bölgeye hakim olmanın imkansız olmasıdır. IŞİD büyük ölçüde yerleşim yerlerinde hakimiyet kurmuş, halk ile iç içe geçmiş durumdadır. Örneğin Rakka’da IŞİD hakimiyeti dendiğinde bölgeyi askeri olarak kontrol eden bir güçten ziyade valiliğinden belediyesine, iç güvenlikten eğitimine kadar 
hayatın tüm alanlarını kapsayan bir yönetim anlayışından bahsedilmektedir. Bunun yanı sıra IŞİD askeri üslerdeki kışlalarda değil evlerin içinde hücreler şeklinde örgütlenmiş bir yapıdır. IŞİD’in kontrolündeki bölgelerde gözden kaçmaması gereken bir diğer husus da halkın belli bir kısmından destek aldığıdır. Bu da IŞİD ile halk arasında nasıl ayrım yapılacağı sorusunu beraberinde getirecektir. 

Dördüncü sorun hava saldırıları neticesinde sivil kayıplara neden olma riskinin neredeyse kesin olmasıdır. Afganistan tecrübesinin gösterdiği gibi bu durum zaman içinde IŞİD ile mücadelenin hem Suriye içi hem de uluslararası 
kamuoyunda meşruiyetinin sorgulanmasını beraberinde getirebilir. Daha da önemlisi bu yöntem Suriyeli sivillerin radikalize olması ve IŞİD’e yönelmesine dahi sebep olabilir. Sonuç olarak kara harekatı ile desteklenmeyen IŞİD ile mücadelenin başarı şansının zayıf olduğu söylenebilir. ABD, IŞİD ile mücadelede kara gücü olarak yerel silahlı grupların desteklenmesini önermektedir. Ancak bu durum bir sonraki başlıkta ele alınacağı üzere daha sorunlu bir alandır. 

b. IŞİD’le Sahada Mücadele eden güçlere destek Sağlanması, 

Bu strateji, IŞİD ile Suriye’de mücadele stratejisinin belki de en zayıf kısmını oluşturmaktadır. Irak’ta koalisyon güçlerinin nispeten güvenilir, savaşma kapasitesi olan ortakları olduğu söylenebilir. Her ne kadar Musul sonrası süreçte merkezi ordu ve Peşmerge güçleri IŞİD karşısında ağır yenilgi almış olsa da, bu ordular asker sayısı, örgütlenme ve ateş gücü gibi kriterler açılardan Suriyeli muhalif gruplar ile kıyaslanamayacak ölçüde güçlüdür. Merkezi ordu ve Peşmergeye IŞİD tarzı bir güçle mücadelede çok daha etkili olan ve IŞİD gibi inanmış kitlelerden oluşan Şii milis gruplar ve daha önce Irak El Kaidesi’ne 
karşı başarı sağlamış, yine savaşmayı iyi bilen, Sünni Arap aşiretler de eklendiğinde, Irak özelinde güvenilebilir yerel ortaklara sahip olmak mümkün hale gelecektir. 

Suriye’de ise hava desteği sonrasında karada süpürme harekatı yapacak bir gücün neredeyse olmadığını söylemek mümkündür. ABD Suriye’de yerel ortağın “ılımlı muhalefet” olacağını açıklamıştır. Esasen Esad’a ve sonrasında IŞİD’e karşı “ılımlı muhalefet” üzerinden denge sağlama çabası uzun zamandır uygulanan bir yöntemdir. ABD, iç savaşın başından bu yana ılımlı muhalefet  olarak gördüğü Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bünyesindeki gruplara sınırlı destek vermiştir. Ancak gelinen noktada ÖSO Suriye iç savaşının en zayıf halkası durumundadır. 

Bununla beraber, yeni stratejide iki farkın olduğu söylenebilir. Birincisi, ÖSO’ya geçmiş dönemin aksine ağır silahlar ve hava savunmasını içeren çapta desteğin verilecek olması ve hava saldırıları ile ÖSO’nun önünün açılmaya çalışılacak 
olmasıdır. Kuzey Suriye hattına bakıldığında IŞİD’in geriletilmesinden doğacak boşluğu doldurmaya aday dört gücün bulunduğunu söylemek mümkündür. Birincisi Nusra Cephesi, ikincisi İslami Cephe, üçüncüsü Kürtlerin milis gücü YPG ve son olarak ÖSO. 

Yakın zaman önce ÖSO, İslami Cephe’ye bağlı bazı gruplar ve YPG’nin dahil olduğu ortak bir operasyon merkezi kurulmuştur. Bu ortak gücün adına “Burkan El Fırat” adı verilmiştir. 
YPG de Batı açısından “Radikal İslamcılar’a karşı mücadele veren seküler bir güç” olarak görülmektedir. Buna karşılık El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi ve İslami Cephe içinde yer alan Ahrar-ı Şam gibi gruplar ABD tarafından kabul görmemektedir. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder