30 Kasım 2019 Cumartesi

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 12

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 12


Ayrıca BOTAN' daki Parti, cephe, ordu örgütlenmesi diğer eyaletlere 128 modellik yapacaktı. BOTAN eyaleti, adeta kurulacak olan "Bağımsız Birleşik Demokratik  Kürdistan'ın prototipi olacaktı. Partinin (PKK) iç merkezi burada üslenecek ti. Cephe (ERNK) faaliyetlerine burada yön verilecekti. 

     Diğer yandan Cephenin örgütlenmesi (Temsil ve yönetim-İktidar gücü) gene burada hayat bulacaktı. Ordunun (ARGK) Askeri Konseyi (Genel Kurmay),burada üslenip savaşı yönetecekti. ARGK'nin ilk Gerilla Tugayı BOTAN'da, 1988 yılı içinde inşa edilecekti. Bütün askeri güçler bu Gerilla Tugayının kuruluşunda yer alacaktı. 

Bu nedenlerle BOTAN Eyalet sorumluları, eyalet planlamalarını yaparken plana, "BOTAN FETİH PLANI" ismini verdiler. Planlamayı yaparlarken de hedefleri daha da büyüterek ordu kuruluşunu TUGAY değil de TÜMEN düzeyinde başlatmayı kararlaştırdılar. Kurtarılacak bölgenin sınırlarını tüm BOTAN eyaletini kapsayacak şekilde genişlettiler. Ayrıca Lübnan'daki Mahsum KORKMAZ Akademisine ek olarak kurtarılacak alanda bir HARP AKADEMİSİ kurmayı 
da planlarına dahil ettiler. Alanı kurtarmak için aynı anda diğer eyaletlerle koordineli olarak binlerce eylemi gerçekleştirip halk ayaklanmasından dem vurdular.   

Sorumlular, bu planlarını koltuklarının altına alıp hışımla faaliyet bölgelerine daldıklarında eskiden beri Türkiye'de bulunan gruplardan birçoğu kendi aralarında; 
" Bunlar APO'nun dolduruşuna gelmişler! " diyerek kendilerinin Türkiye'ye ilk girişlerini hatırlıyorlardı. Aslında tüm bu şamatanın bir tek nedeni vardı; yani bu işlerde profesyonelleşen APO, bu işleri daha çok şunun için organize ediyordu; eylemlerde tıkanıklık olmasın, her şeye rağmen, her şart altında eylemler devam etsin. Amaç, sonuç ne olursa olsun eylemler kesilmesin. Güneydoğu'da eylem sahaları dışında kalan sahalar da etkilensin, ulaşılamayan ova kesimleri, şehirler etkilensin, eylemler konuşulsun; öğrenciler, gençler, işsizler, yarınından endişesi olan olmayan herkes,örgüte sempati duyanlar ve duymayanlar ve tüm kesimler bu eylemleri konuşsun.Bu şekilde şehirlerde yığınla problemli insan devlete inat, ailesine inat çevresine, arkadaşına,düşmanına inat PKK'ya sempati duysun!129 

Bunlar giderek eylemlerden cesaret alsın, devletin güvenlik kuvvetlerinin aczini görsün!Kıpırdasın, korksun gitsin. Yani, esas potansiyel harekete geçsin. 
Geçsin ki; bu şekilde ufak bir müdahale ile onlar açlık grevi, yürüyüş, kepenk kapatma eylemlerine çekilebilsin.Silahsız (!) masum (!) olan bu insanlar güvenlik kuvvetleriyle karşı karşıya gelsin, içlerinde ölen yada yaralanan olursa bütün Türkiye ve dünya ayağa kalksın, bu şekilde devletin eli kolu bağlansın ki; devlet korktu, geri adım attı denilebilsin. İşte, APO bunun için ille de eylem diye yırtınmasının nedeni budur!Yıllardır ağadan, eşkiya dan, düşmanından korkmuş, sosyo ekonomik problemlerle bunalmış,ezik, birçok rahatsızlığı bünyesinde toplamış bu insanların duygularını kullanmak için müthiş bir tahrik gerekiyordu. O da sürekli eylemdi. 
Bu şekilde PKK halkın desteğini arkasına almış siyasal bir güç olabilecekti. Bundan özellikle; batılı kamuoyu etkilenecek, bazı uluslararası kurum ve kuruluşlar Türkiye'den hesap soracaktı. Sonra ne olacaktı?Sonra, APO bekleyecekti, hem de bazı güçlerin elinde etkili bir koz olarak, sadece bekleyecekti. Tabiidir ki; eylemlere devam ederek, hem de daha pervasızca... İşte APO'nun taktiğinin özü budur. Yoksa APO; bir ordu kuramayacağını, kurtarılmış bölgeler yaratamayacağını çok iyi biliyordu. Bilmeyenler zavallı saf çobanlardı. "

APO'nun yaptığı; bazılarını sürekli tasfiye etmek, sürekli aşılama yapmak, yapıyı sürekli dinamik tutmak, sürekli atak, arzulu ve istekli olmasını sağlamak, 
görevleri bakımından doyuma ulaşanları öldürtmek, bunları öldürtürken de komplo teorileri üretmekti.1988 yılı başında uygulamaya konulan eyalet planlarının hiç biri hedefine ulaşamadı. Ama ne çıkar? Önemli olan APO'nun zihnindeki hedeflerdir. Dolduruşa gelmiş, hayalci, maceracı birtakım zavallıların hedeflerinin ne önemi olabilirdi ki?130 1988 yılında önemli olan sürekli kan dökmekti. Kimin kanının aktığı da önemli değildi.Dökülen kan; güvenlik kuvvetlerinin, ihtiyar köylünün, kundaktaki bebenin ya da yıllarca APO'ya hizmet eden bir militanın olabilirdi. Yeter ki kan dökülsün, yeter ki sürekli olsun!APO; "Gerilla mücadelemizi biraz geliştirdik, düşman zaafa düştü. Gerillamız tıkanırsa biz zaafa düşeriz. Mücadele, halk, örgüt diye bir şey kalmaz" diyordu. O'na göre belirleyici olan kan dökmekti.

1988 yılında 104 vatandaş PKK tarafından öldürülmüş, 34 vatandaş yaralanmış tır. Evet, 1988 yılı eylem hedeflerine ulaşılamamıştı, ama yine de APO' ya umduğundan da çok şeyler kazandırmıştı. Sürekli basının manşetlerinde idi, radyolar ve TV kendisinden bahsediyordu, dış basında adından söz ediliyor, kendisinin gizli destekçileri açık destek verme-çabasına giriyorlardı. Artık kendisine siyasi bir kişilik yakıştırılmıştı ve PKK isimli çetesi siyasibir güç olarak lanse edilir hale gelmişti.Türkiye'de bazı çevreler bu gelişmeleri; siyasî, ekonomik ve sosyal bir ikbâl temin etmede basamak olarak kullanmaya başlamışlardı. Bir çok aydın (!) Kürt konusunda akıl işportacılığı yapmayı demokratlık ölçüsü olarak kullanıyordu. Eskiden komünizm bezirganlığı yapanlar, şimdi Kürtçülük bezirganlığına soyunuyordu. Birçok profesyonel yayıncı, "Doğuda para eder, itibar getirir" diyerek Kürtçülüğe soyunmuştu. Bazı siyasi gruplar, Kürt pazarını kapma yarışına girmişlerdi. 
Doğu ve Güneydoğu'da feodalite artığı birtakım adamlar, Kürtçülük satarak gelecek ve mevki kapma telaşı içindeydiler. Mürekkep yalamış birtakım kişiler, 
"insan haklan" adı altında ayrımcı Kürtçülüğün hamisi durumuna gelmişlerdi. İşte bütün bunlar APO'nun kazandığı şeylerdi. APO elbette kazanacaktı, çünkü;
Devlet, iki buçuk eşkiya dediği eli silahlı adamları dört yıldır ortadan kaldıramamıştı.131 Yurt dışında da bu işi tezgahlayanlar "Kürt halkının koruyuculuğu" na soyunmuşlardı.

     Bilindiği gibi Saddam HÜSEYİN, başta Fransa olmak üzere; bir çok batı ülkesinden ve Sovyetler Birliğinden satın almış olduğu kimyasal silahlarla Kuzey Irak HALEPÇE kentinde bir katliam düzenledi. On binlerce Kürt, bu silahlardan korkarak Türkiye'ye sığındılar. Türkiye, bu insanları ekonomik imkanlarını zorlayarak koruma altına aldı ve gücü yettiği kadar ağırladı.Batılılar bu tür olaylara dolaylı ve doğrudan bilinçli bir şekilde sebebiyet verirler. Sonra da Kızılhaç'ları, Birleşmiş Milletler fonları devreye girer veya kendileri, ülkeleri adına yardım gönderirler; felaketzedelerin yaralarını timsah gözyaşları dökerek sararlar, böylece dünya vekendi kamu oylarına şirin ve demokratik görünürler. Para koparmak amacıyla  Zehirlettikleri, katlettirdikleri Irak Kürtlerinden sağ kalanlarınTürkiye'ye sığınmaları üzerine Türkiye'yi zor durumda  bırakmak için geleneksel yardımlarını(!)bu sefer esirgeyiver-diler. 

Bu yetmiyormuş gibi türünün evrimde geç kalmış son örneği olanetkili bir "Madam"ı Türkiye'ye yolladılar. Gençliğini ve güzelliğini"insan haklarına" vakfetmiş olan bu yaratık, Türkiye'deki Kürt sığınmacıların içler acısı durumundan dem vurmaya başladı. Sığınmacı kamplarında beygir satın alır gibi ağız ve diş kontrolü yaparak ülkesine götüreceği damızlıklar seçmeye başladı, Kürt anası rollerini oynadı.   

    Bizim ar damarı patlamış şarlatanlarımız da bu "Madam "a alkış tuttular.İçlerinden bir tanesi bile çıkıp da; "Behey kansız! Üç kuruş için bu insanları zehirleten ler sizler değil misiniz? Hangi suratla böyle bir teftiş-ziyarete cesaret edersiniz? 

Aynı şeyleri bizler yapıp da arkasından sizin ülkenize bizden bir yetkilinin, bırakın ülkenize gidip yavuz hırsızlık yapmasını, kendi memleketimizi bize dar ederdiniz. Yalnız siz değil,bizdekiler, bizim kompleksliler bize yeterdi. Kimbilir ne taşkınlıklar, ne çılgınlıklar yaparlardı!" diyemedi.132 İşte, APO böyle bir toplumu kullanıyor. İşte, yavuz hırsızlar APO'yu böyle bir toplumun üzerine sürüyorlar. 
    İşte, APO bu nedenle hep kârlı çıkıyor, ne yapsa yanına kâr kalıyor.

1989 PLANLAMASINDA ÖNGÖRÜLEN HEDEFLER 

Abdullah ÖCALAN, üst düzey elemanlarına 1989 yılına ait plan hedeflerini dikte ettirirken örnek olması açısından BOTAN Eyalet Planlamasını kendisi yaptı. Yani, PKK diliyle " Perspektifler sundu"Yine her zamanki gibi siyasi bir değerlendirme den sonra planlamanın önemine değindi.Ayrıca,geçmişteki mücadelenin yarım yamalak da olsa büyük başarılar elde ettiğini vurguladı."Botan da ajan muhbir yapının dağıtılması kesinleşmiştir. Partimizin otoritesi egemendir"buyurdu. Geçmişte yapılan katliam ve eylemlerin önemini böylece belirtmiş oluyordu.Elde birikmiş çok sayıda insandan azami faydayı sağlayabilmek için; "Diğer eyaletlerde salt gerilla mücadelesi doğru iken Botan Eyaletinde artık Hareketli Savaş'a başvurmalıyız. 1990 yılı Parti Kongresi, kurtarılmış Botan topraklarında yapılmak zorundadır." diyerek militanları yeniden dolduruşa getirdi. Onların gerçekleşmesi asla mümkün olmayan bu hedefler için yırtınırcasına mücadele etmelerini istiyordu.Tabii önce tozpembe bir tablo çizerek, bu hedeflerin mümkün olduğunu kabul ettiriyor du. APO perspektiflerine devam ediyordu; "Hareketli savaş birliği büyüktür. Gerillanın tersine düşmanı imha etmeyi 
hedef alır. Bu nedenle Botan 'da yalnız gerilla değil hareketli birlikler de inşa edilecektir. Onun için dönem artık düşmanın imha edileceği dönemdir.""Botan 'ın özgürleştirilmesi ancak, diğer alanlardaki yaygın gerillanın desteğiyle mümkündür.Aksi taktirde düşman tüm gücünü Botan 'a yığar."133 

BOTAN' daki hareketli birliklerin, hareketli savaşı sürdürebilmesi için şunları planlamaktadır; "BOTAN'da bir tümen gücü ile işe koyulacağız. Mevcut gelişmeler bir gerilla tümeninin inşasını zorunlu kılmaktadır. Bu Tümenin iki tugayı BOTAN'da, bir tugayı da diğer eyaletlerde olacaktır."Böyle bir hedefi ortaya koyan APO, kadro için gerekli olan personelin temini içinde şunlarısalık vermektedir; "Madem böyle bir güç gerekiyor, o halde artık 15-25 yaş arası gençler ihtiyacımıza cevap vermez. Bütün halkı genç-ihtiyar, kadın-erkek saflarımıza çekmeliyiz. Bunun için ana birliklerimizle ,Alay düzeyindeki gerilla güçlerimizle düşmana saldıracağız. 

Düşman Taburlarını, bölüklerini, karakollarını imha edeceğiz. Büyük çaplı pusular kuracağız. Bize düşman olan aşiretlere operasyon şeklinde planlı saldırılar ile imha eylemleri gerçekleştireceğiz.Yani yeni savaş tarzımız bu olacaktır. Böyle olunca artık köylerin ve köylülerin yerinde kalması,eski yaşamlarını sürdürmeleri düşünülemez. Savaş ortamı toplumu doğrudan etkileyeceğinden taraftarlarımızın çoğu mecburen dağa çekilmek zorunda kalacaklardır, hem de bir daha inmemek üzere... 
Böyle bir taktikle yavaş yavaş tüm halkı savaşın içine çekebiliriz. Bu sayede sayımız hızla aratacak savaşımız tam bir halk savaşına dönecektir.
"Değerli okurlar; bu tam bir provakasyon mantığıdır! Bu, resmen bir halk düşmanlığıdır! Bu,insanın yaşama hakkına tecavüzdür! 

Aslında APO her sözünde, her cümlesinde bu karanlık niyetini açığa vuruyor ama anlayan kim?Ne görevliler ne de halk anlıyor!Bereket versin ki; bu hayali hedefler 1989 yılında gerçekleşmedi. 

Fakat tahribat olmadı mı?Elbette ki oldu: İnsanlar öldürülmedi mi? Hem de en vahşi şekilde öldürüldüler. Çeşitli provakasyonlar tertiplenmedi mi? 

Bu provakasyonlara Türk Basını ve aydınlan alet edilmedi mi?Hep böylesi günler için pusuda bekleyen, istismarcılıktan başka satacakları bir şeyleri olmayanlar, 
koro halinde seslerini yükseltmediler mi? Bunlar dün yaşanan olaylardır ve hepsi hafızalarda canlılığını korumaktadır.134 1989 yılında meydana gelen olaylarda 174 vatandaş PKK tarafından öldürülmüş 73 vatandaş da saldırılarda yaralanmışlardır. APO'nun perspektifini çizdiği ve sorumlularca daha da abartılarak sonuçlandırılan 
Eyalet Fetih Planlan ne BOTAN'da, ne de diğer Eyaletlerde tutmadı. Ama istenen alınmıştı. Bu militanlar dağ koşullarında ancak bu kadar sağılabiliyor du. 1990 yılına girerken yeni bir budama ve gençlik aşısı gerekiyordu. O halde, bunun parti içi zemini hazırlanmalıydı. Apo, mantıki zemini hazırlamaya başladı. BOTAN Eyaletindeki üst düzey kadroları eleştirmeye başladı. Şöyle diyordu; "Sözüm ona ordu kuracağız diye on tane keçiyi güdemiyeceklere elli tane adam teslim etmişler. 

Bir tas çorbayı kotarmaktan aciz birine bölge sorumluluğu vermişler. Eşekler bile sizlerden daha akıllıdır, dur dedin mi durur, yürü dedin mi yürür."
"Bir de şöyle yapacağız, böyle dağıtacağız diye söz veriyorsunuz. Söz verip de yerine getirmemek alçaklıktır. Ancak düşmanlar ve hainler bize karşı sahtekarlıklara başvurabilirler.Sözlerini yerine getirmeyenlerden Parti adına, cephe adına, ordu adına hesap soracağız. Biz bu hesabı sormazsak tarih ve halk bizden hesap sorar. "BOTAN'da faaliyet gösterenler ve başta sorumluları, affedilmez suçlar işlemişlerdi.Ya diğer eyaletler? Onların suçu daha da ağırdı. Affedilecek yanları hiç yoktu.    

APO; "GARZAN eyaletindeki sorumlular bir yıldır yatıyor, yalnız kendisi değil emrindeki onlarca kadroyu da yatırıyor ve bunları azar azar düşmana teslim ediyor. 

Bu alçaklıktır, budüşmanla işbirliği yapmaktır." diyerek öfkesini çok açık bir şekilde dile getiriyordu. Bu eyaletin sorumlusu olan şahıs daha sonra bir çatışmada öldü. Öldükten sonra da APO tarafından "Kahraman Şehit" ilan edildi. Böylece militanlardan ne istendiği açığa çıkıyordu.İstenen ölümdü! Çünkü kan ticareti yapılıyordu, gerçek olan buydu.135 DERSİM eyaletinin sorumlularını eleştirirken; "Orada, o sahada "Kışla Kültürü" egemendir.Dolayısıyla sorumlular Türk askeri kültürünün etkisiyle kısa sürede burada aldıkları eğitimiunutup esas özlerine Kemalizm'e dönüş yapıyorlar. Orada devrimi geliştirmek istiyorsak önce o beyinleri parçalamamız, dağıtmamız gerekiyor." diye bağırıyordu. Zaten APO, öteden beri DERSİM Eyaleti olarak adlandırdığı Tunceli-Elazığ Erzincan ve civarlarının elemanlarına istediği biçimi verememişti. Buraların insanları, hep erken uyanıyorlardı. Bu nedenle, bu insanları "Kışla Kültürü" ile yoğrulmuşlar olarak niteliyordu.Halbuki, planlamalar yapılırken; " DERSİM Eyaleti, BOTAN' dan sonraki ikinci önemli eyaletimiz dir. Oradan çok şeyler bekliyoruz." diyerek eyalet sorumlularını bir hayli poh pohlamıştı. 
Ama sonuçlar istediği gibi çıkmayınca gerçek düşüncelerini açığa vurup kinini kusmaktan geri kalmıyordu. MARDİN Eyalet planlamaları yapılırken ve diğer 
konuşmalarında hep "Mardin'in büyük yurtsever potansiyelinden, büyük kitle desteğinden" bahsederdi. 
Ancak, 1989 yılında Mardin'dende fazla ses çıkmayınca şu değerlendirmeyi yaptı; "Mardin'in toplumsal şekillenmesi gereği ağaile köle hep birlikte olmuştur. Ağa emretmiştir köle emirleri yerine getirmiştir. 

İşte Mardin'de ki militanlarımız da bu yapıyla bütünleşmişlerdir. Sorumlular ağa, diğerleri köle rolünü üslenmiştir.Sorumlu yatmıştır. Emrindekiler köle gibi 
sorumluya hizmet etmişlerdir. Sonunda devrim ve mücadelesi unutulmuştur. Bin bir emekle hazırlayıp konumlandırdığımız gücümüz Mardin 'de ağır darbeler yemiştir.
"Bereket versin ki buranın sorumluları yurt dışına çıkmamıştır. Aksi halde APO tarafından en ağır ihanetçi-komplocu, MİT ajanı gibi damgaları yiyip günlerce işkence gördükten sonra kurşuna dizilmeden, şimdilik kurtulmuş gözüküyorlardı. Bir süre sonra bu sorumlular da çatışmalarda öldüler. APO hemen ağız değiştirip hepsini "Büyük Kahramanlar" ilan etti. Çünkü onların yakınları,akrabaları ve tüm sülaleleri APO tarafından kullanılacaktı.136  

ORTA EYALET için daha vahim şeyler söyleniyordu. Bu eyaletteki-ler 1989 yılı boyunca hiçbirşey yapmamışlardı. O halde geçmişte ne kadar hizmeti olursa olsun, ne kadar büyük fedakarlık yaparsa yapsın eyalet sorumlusu, mutlaka "Komplocu ve hain"di. APO'nun mantığı buydu ve bumantığı belgelemek için bir çok senaryo uyduruyordu. Diyordu ki; "Bölge sızmalara çok müsait.Orada örgüte katılımların içinde çok sayıda MİT ajanı vardır. 

Dolayısıyla Orta Eyalette sorumluluğu MİT ele geçirmiştir." Evet, bu kadar çılgınca düşünebiliyordu. Çare olarak da; " Bir grup gitsin oradaki eyalet sorumlusunu yakalayıp getirsin, karşı koyarsa öldürsün. Grubuyla birlikte karşı koyarsa grubunu da öldürsün! "İşte, zor şartlardan, imkansızlıklardan dolayı bir süre eylem yapamayan örgüt elemanlarına APO'nun bakış tarzı böyledir.

GÜNEY BATI EYALETİ'ni de bu tarzda eleştiriyordu. Fakat SERHAD Eyaletine biraz daha değişik yaklaşıyordu. Orayı şimdilik daha fazla ön plana çıkarmak istemiyordu. Yakın çevrelerine şunları fısıldıyordu; "Bildiğiniz gibi kurtarılmış bölgeleri geri cephelerden aldığınız destekle sınır eyaletlerinde inşa edeceğiz, eğer bir gün Ermenistan bağımsızlığına kavuşursa işte,biz de o zaman muazzam bir Ermenistan geri cephesine kavuşacağız, büyük destek göreceğiz."APO, SERHAD Eyaleti-ERMENİSTAN ilişkisini hep gizli tutmuştur. SERHAD Eyaletinintarihi misyonunu oynaması için daha biraz zamana ihtiyacı vardı. 

Bu eleştirilerden sonra, üst düzeydeki kadrolarda 1989-90 kışı içerisinde büyük bir tasfiyeye gidildi. Bazıları kış toplantısına gitmedi, bazıları kaçtı, kimisi APO'nun kokmuş ayaklarına kapanıp af diledi. 
Af dileyenlerden birisi de BOTAN Eyaleti sorumlusuydu. Bu şahıs, BOTANkod adlı Nizamettin TAŞ idi. 1988 yılı sonunda kampa gidip af diledikten sonra 
M. Korkmaz Akademisi nin genel koordinatörlüğü görevi verildi. Bir süre sonra bu görevde başarısız kaldığı belirtilerek, halâ dağda yaşadığı "bilinçli tasfiyecilik"; sürdürdüğü gerekçesiyle üç aylık bir tecrit cezasına çarptırıldı. Bu cezayı almasını sağlayan diğer bir 137 neden de; Botanla beraber Türkiye'de faaliyet gösteren şahısların, kendilerini kurtarmak için aklagelecek her türlü suçlamayı yapmalarıydı. Bu kişilerin başında da Parmaksız ZEKİ kod adlıŞemdin SAKIK geliyordu. Yani; P. Zeki, Botan'ın sırtına basarak kendisini kurtardı ve tekrar Türkiye'ye gönderilerek merkez komite ve askeri konsey üyeliği veril di. Botan, tecritte iken kurtulmanın yollarını aradı ve Apo'ya sayfalarca özeleştirici raporu yazarak kendisini affettirmeye çalıştı. Botan tecritte olduğu sırada Akademi koordinatörlüğüne, 1990 yılında Apo tarafından öldürtülen Şahin BALİÇ (Metin) getirildi. Botan daha kurnaz olduğu için Metin'in sırtına basarak kendisini tecritten kurtarmayı başararak tekrar yönetime getirildi. Kamp yönetimindeki diğer kişiler içerisinde, kısa sürede ayak oyunları geliştirerek bazılarının cezalandırılmasını sağladı.   

   Böylece; Metini de kendisinin eski durumuna düşürünce, (Metin, daha sonraki eğitim devresindetekrar affedilerek koordinatörlüğe getirildi) koordinatörlük yapacak tek kişi olarak görüldüğü için, yeniden bu göreve getirildi. Bu görevde iken de, ayak oyunlarına devam ederek; ne kadar başarılı olduğunu Apo'ya gösterdi ve "BOTAN FATİHİ" olarak yeniden görevlendirildi ve 1989yılında ARGK komutanı (Genel Kurmay Başkanı) ve Botan Eyalet sorumlusu olarak Türkiye'ye gönderildi.  Ekim 1989 yılında gerçekleştirilen "I. Ülke içi Konferans"a bu sıfatla gönderilince Şemdin SAKIK (Parmaksız ZEKİ), büyük bir tepki göstererek konferansa katılmadı ve adamlarını kamyona doldurarak Diyarbakır-Muş bölgesine gitti. Halen bu bölgede halk arasında"ŞEMO AMCA, ŞEMO AĞA" olarak bilinir. 

   (Apo'nun talimatlarını dinlemediği için 1990 yılıKasım ayında hakkında idam fermanı çıkarılmıştı. Ancak; Apo'nun, Parmaksız Zeki'ye o bölgedeihtiyacı olduğu için, sonradan uzlaştılar.)Nizamettin TAŞ (Botan), yeniden başarısız gösterilerek APO tarafından cezalandırıldı amaApo'nun ona ihtiyacı olduğu için; bu ceza, ölüm cezası olmadı.Yukarıda da belirttiğimiz gibi; bu şahsa APO zamanında BOTAN  FATİHİ ismini de takmıştı.138  

Çünkü gerçekten çok sapıkça eylemler düzenliyordu. 
Demek ki;  
APO, bu şahısta birazcık daha ümit görmüş olacak ki, kampta ufak bir göreve getirip daha da bilenmesi için zaman tanındı.  
1990 yılının plan ve diğer hazırlıkları APO'nun talimatlarıyla daha çok Kuzey Irak ve İran'da yoğunlaştı. Suriye ve Lübnan'da eğitim görenlerde hazırlıklar yapanlar vardı. 
Bu seferki çalışmalar çok daha şiddetli yürütülüyordu. PKK 4. Kongresi 1990 yılında yapılacaktı ve ortada henüz bir kurtarılmış bölge yoktu. 
BOTAN' da, Tümeni bir yana bırakın Tugay ya da Alay çapında bir birlikten bahsetmek mümkün değildi.Ancak, geçen zaman süresi içinde yani 1984 yılından başlayarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çok büyük bir terör, sindirme-kaçırtma, yok etme faaliyeti yaşanmıştı. Birçok insan canını ve namusunu korumak, kurtarmak için evini, toprağını, hayvanını, her şeyini terk ederek bölgeden kaçmıştı. Bu olaylardan Türkiye'de etkilenmeyen kalmamıştı. Tüm Türkiye'de bu konuda resmi ve sivil çevrelerde çok çeşitli düşünceler oluşuyordu.Herkes aklına, mantığına, algılama düzeyine ve çıkarlarına göre bir sonuç ortaya atıyordu. Türkiye'nin Güneydoğusunda neler oluyordu? Bunun sonu nereye varacaktı? Devlet neler yapıyordu, hükümet ne düşünüyordu? Güvenlik Kuvvetleri niçin bu hadiseleri bastıramıyor,örgütü niçin yok edemiyordu? Hadiselerin özü neydi, boyutları ne kadardı? Daha bir yığın soru sorulmaya başlanmıştı. 
Bu sorular ister istemez zihinlerde oluşuyordu.Aydınlar, çeşitli siyasi ve sosyal çevreler, gruplar içinde aynı sorular gündemdeydi. Neler oluyordu, nereye varacaktı, neler yapılıyordu ve neler yapılmalıydı? Bu gibi sorulara genellikle olayların özünden habersiz, tamamen sübjektif yaklaşımlarla cevap verilmeye çalışılıyordu.    
Herkes bir tarafa çekiyordu, kamuoyu sürekli yanıltılıyor du. Yöre halkı zaten her an, her.saat etkileniyor ve terörle içice yaşıyordu.139 

13.CÜ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 11

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 11



OTURDUĞU YERDE GECE VE GÜNDÜZ KOMPLO TEORİLERİ GELİŞTİRMEK!  

APO, kongreye katılanlara en acımasız eleştirileri yükleyip bunların önden gelenlerinin idam fermanlarını beyan ederken; "Nasıl olsa bu adamlar enerjilerini tükettiler. 
Bunlardan yararlandığım kadar yararlandım. 
İyi gitmeyen işleri bunların üzerine yıkarsam ve bunların görevlerini yenilerine verirsem bir taşla iki hatta birkaç kuş vurmuş olurum!" diye düşünüyordu.   

Bu şeklide alt düzeydekilerin de ruhlarını okşamış olacaktı.Eskiler mızmızlanmaya, yaltaklanmaya başladılar. Yapmış oldukları fedakarlıkları anlattılar.
"Şu kadar eyleme katıldık, şu kadar adam öldürdük, şu kadar adam kazandık, yeni işler planladık vb." demek istediler. APO, tek tek cevap yetiştiriyordu; 
"Senin üç eylemin neyi kurtarır? Sen beşadam örgütlemeyle Kürdistanı kurtaracağını mı zannediyorsun? Sen iki eylem planı yapmaklaönder olduğunu mu zannediyorsun?
"içlerinden her birisi; "Her birimizin üç eylemi yüzlerce eylem ediyor. Bunları kendine mal edip kral kesiliyorsun, her birimiz üç-beş adam kazanıp sana gönderdiğimizde halk ordusundan bahsediyorsun" diyemiyordu. Kimse bunları açık açık dile getiremiyordu. APO, bu insanların artık birer posa olduğunu anladığından yüklendikçe yükleniyordu; "Eğer 117 size sunduğum onca imkânı değerlendirebilecek on tane adamım olsaydı şimdiye kadar halkın yarısı ayaklanmış, ülkenin önemli bir bölümü kurtarılmış olurdu. 
Sizler şansınızı kullanamadınız. 

Bu işi yürütemediniz bırakın da bu işi gerçek ustaları gelip yapsın!"Bu konuşmalar alt düzeydeki saf ve daha meselenin iç yüzünü kavrayamamış olanların yüreğini kıpır kıpır oynatıyordu. İşte yol açılıyordu. Kendileri de artık Merkez Komite Üyesi, Bölge Sekreteri, Eyalet Sekreteri olabileceklerdi. Bu taktik; APO'nun gerçekçi olmayan hedeflerinin sürekli gündemde kalması, bunun için sürekli taze kuvvet bulmasının tek yoluydu. Eğer gerçekten bir Kürdistan mücadelesi söz konusu olsaydı lider kadrolar harcanmaz, kurumlaşmadan dolayı kadroların istihdamı sorun teşkil etmezdi. Amaç farklı olduğu için APO yapıyı daima canlı tutmaya çalışıyor ve doğal olarak sürekli budama yapıyordu.Bütün bunlardan başka APO, kongre toplanacağı zaman AZMAN kod isimli sapık bir militanı kongrenin güvenlik sorumluluğuna atadı.  Kongredekileri baskı altında tutmak ve militanları etkilemek için yapılan plan gereği;"Kontrgerilla kongreyi sabote etmek ve Abdullah ÖCALAN yoldaşı öldürmek amacıyla bölgeye gelmiştir." söylentisi yayıldı. Söylentiye göre Kontrgerillanın bazı adamları da örgüt içersine sızmıştı.İlk etapta kampta 10 militan ajan olmakla suçlanıp kurşuna dizildi. Daha sonra AZMAN denen sapık, Suriye istihbaratının da yardımı ile Lübnan'ın çeşitli şehirlerindeki otel ve çarşılardan ele geçirdiği Türk vatandaşlarını toplayarak HELVE Kampına getirdi. Klasik Kontrgerilla ve ajan suçlamalarından sonra bu şahıslar da kurşuna dizildiler. 
Ardından sıra, Suriye'nin Şam ve diğer şehirlerindeki Türk vatandaşlarına sıra geldi. Böylece kongre öncesi ve sonrası kongrenin yapıldığı HELVE Kampında yüzlerce insan kurşuna dizilmiş oluyordu. İnfazlar vahşi işkence seanslarından sonra yapılıyordu. Eğer bir gün HELVE Kampı civarındaki çukurlara gömülen cesetler gün ışığına çıkarılırsa, bunların sayısı en az beş yüz civarında olacaktır.118 Nihayet kongrenin resmi süresi sona erdiğinde şu kararlar alındı:- HRK isimli askeri teşkilat kaldırılarak yerine ARGK (Arteşa Rızgariya Gele Kürdistan-Kürdistan Halk Kuruluş Ordusu) kurulacak.- Askeri mücadelenin genel kurmayı olarak ARGK Konseyi kabul edilecek.- HELVE Kampı adı, değiştirilerek Masum KORKMAZ Akademisi olacak. Kuvveti bir tabur çapında tutulacak.- Bir genel Koordinatör ve bunun yardımcısı durumundaki iki kişi Akademi Yönetimi adını alacak.- Bu Akademi PKK'ya ARGK'ya Askeri siyasi bilgiyle donatılmış(!) komutanlar(!) yetiştirecektir.- Türkiye Kürdistan'ın da faaliyetler yedi eyaletçe yönetilecektir. 

Bu Eyaletler:

1- BOTAN (Siirt- Şırnak- Uludere- B. Şebap- Hakkari - Van)
2- GARZAN (Batman, Kurtalan, Sason, Bitlis'in bir bölümü) 
3- ORTA EYALET (Diyarbakır, Muş Bingöl, Elazığ'ın bir bölümü)
4- SERHAD (Kars- Ağrı)
5- DERSİM (Tunceli)
6- MARDİN7- GÜNEY BATI ( Urfa, Antep, Adıyaman, Maraş)

Bu eyaletlerin altında Bölge Komiteleri, Bölge Komitelerinin altında ise yerel komiteler olacaktır. ARGK savaşçıları bu komitelerce yönetilecekler, eyaletlerde bir ya da iki hareketli ana birlik kurulacak, diğer yandan takım ve gruplar şeklinde gerilla birlikleri bulunacaktır. Yerel komiteleri olacaktır. Her bölgenin bir yada iki gerilla takımı ve grupları her yerelin ise grubu kurulacaktır.119 - Avrupa faaliyetleri ise artık tamamen ERNK adıyla, ayrıca ülke içinde ERNK faaliyetleri de yine mevcut örgütlenme hiyerarşisi içinde yürütülecektir.Kongrede bir yandan bu kararlar alınırken, diğer yandan da APO'nun posası çıkmış eskigözdelerinin işleri bitiriliyordu. 
Bunlar önce tasfiyecilik le suçlandı daha sonra orta yolcu olduklarına karar verildi. APO; "Aslında suçunuz ağır, cezanız ölüm ancak, sizlere yeni bir şans veriyorum. 
Bundan sonra örgüte yeni katılmış bir eleman gibi sıfırdan başlayacaksınız. Tüm yetkileriniz ve güçlü konumunuz sıfırlanmıştır. 
Haydi görelim sizi, kendinizi ispat edin!"diyordu.Kendilerini ispat edecek olanlar:

- Duran KALKAN (ABBAS),
- Kesire YILDIRIM (FATMA),
- Selahattin ÇELİK (SELİM HOCA),
- Abdullah EKİNCİ (ALİ),
- İsmet DOĞRU (SADUN),
- Ali ÇETİNER (GÖZLÜKLÜ CAFER),
- Ali ÖMÜRCAN (CEMAL) 

İsimli militanlardı. 1976 yılından beri PKK ve APO'ya hayatveren bu şahıslar, artık birer posa idiler. 
Bunlardan Abdullah EKİNCİ, rezalete dayanamadığı için intihar etti. 
Kesire YILDIRIM, bir yolunu bulup kaçlı. 
Ali ÇETİNER, Almanya'ya kaçıp Alman polisine sığındı. 
Selahattin ÇELİK de Almanya ya yerleşti. 
Diğerleri yaltaklanarak ve türlü kılıklara girerek APO'nun bir günkendilerini affedeceği günü büyük bir utanmazlıkla bekliyorlar. 
İntihar eden Abdullah EKİNCİ, 12 EYLÜL 1980 öncesi PKK'nın Siverek ilçesindeki askeri sorumlusuydu. 1984 yılında kurulan HRK'nin 5 kişilik yürütme komitesinde görev almıştı. 21 MART Silahlı Propaganda birliği ile Şemdinli baskınına katılmıştı ve PKK'nin önde gelen Merkez Komitesi üyelerindendi. 
PKK, bu şahıslar ve daha önce 120 APO tarafından hain damgası vurularak öldürülenlerle PKK olmuştu. PKK 3. Kongresinin flaş adamı ve APO'nun göz bebeği KÖR CEMAL kod isimli Halil KAYA'nın yıldızı iyice parlar hale gelmişti. KÖR CEMAL, BOTAN bölgesinde başta kadın ve çocukların öldürülmesi olmak üzere birçok sansasyonel eylemi organize ederek gerçekleştirdiği ve sürekli PKK adını gündemde tuttuğu içinKongrede APO tarafından taltif ve takdir edilen tek kişiydi. 
Yani KÖR CEMAL, APO'nun damızlığı olarak hep ön planda tutulmuştur. Halil ATAÇ (EBUBEKİR) ve Cemil BAYIK (CUMA), yine her zamanki gibi orta sıraları 
muhafaza etmişlerdir. 
Damızlık KÖR CEMAL, 4. Kongrede APO tarafından hain olarak ilan edilecek ve " KÖR CEMAL PRATİĞİ " deyimi, PKK literatüründe aşağılayıcı bir deyim olarak 
yerini alacaktır.3. 

KONGRE SONRASI PKK FAALİYETLERİ

1986-87 Kışı boyunca APO bir yıllık eylem perspektifini planladı. Her eyaletin sorumluları, bu perspektifleri kendi eyaletlerinin özgülüne indirgeyerek yıllık plan hedeflerini saptadılar. Eyalet planlarını yapanlar; yıllık planları üçer aylık, daha özgün planlar haline getirerek bahar, yaz, güz ve kış faaliyetleri şeklinde ayrı ayrı ele aldılar. Her üç aylık döneme de birer isim taktılar. Örneğin; "Ulusal Kahramanlık harekatı", "Kızıl direniş harekatı", "Özgür kaleler yaratma harekatı", 
"Kurtuluş Kuvvetlerinin güçlendirilmesi harekatı" gibi.APO ayrıca, 1987 yılında hedeflerin gerisinde kalmayı önlemek maksadıyla her altı ayda bir çözümlemeler ile genel durum değerlendirmesi yapıp kadrolara yön vermeyi kararlaştırdı.Eyalet planlamalarının pratik hedeflerinden biri de "BÎR PARÇA ÖZGÜR VATAN İÇİN"  sloganına hayat vermekti.121 1984 yılında, Şemdinli civarının kurtarılması, 1985 ve 86 yıllarında, İran sınırından Büyük Zap vadisine kadar olan kısmın kurtarılmasını planlamış olan APO, bu bölgenin kurtarılmasını 1987yılı içinde plan hedefi olarak dayatıyordu. Bu dayatmanın temelinde, sürekli kaçıp kovalamaktan bıkan militanların heveslendirilmesi yatıyordu. Militanların her biri de kurtarılmış bölgelerde birer kral olacaklarını düşünüyorlardı. "BİR PARÇA ÖZGÜR VATAN" bütün eyaletlerde faaliyet planlarına alınmasına rağmen, esasında sadece BOTAN eyaleti için düşünülüyordu.Eylem hedefleri olarak çok çeşitli hedefler seçilmiştir. Ancak en önemli hedef; PKK'yasempati ile bakmayan, bir başka deyişle örgütün otoritesini kabul etmeyen aşiret, kabile, aile,köy, mezraları kısaca, tüm kişi ve kurumları  İBRET OLSUN DİYE ÇOK ACIMASIZCASİNDİRİP BOYUN EĞDİRMEK tir.

Bu amaçla; her eyalet ya da bölge bahsedilen yapılan tahlil edecek ve PKK' ya düşman olanlar belirlenecektir. Düşman olanların kadını, çocuğu, genci, ihtiyarı, 
hayvanı, malı ezilip yok edilecektir.Tarafsız durumda bulunanlar ise, İKNA-TEHDİT metodu ile kazanılacaktır. PKK'nın tehdit ölçüsü; ikna edilmek istenen kitlenin içinden alınan rasgele üç-dört kişinin diğerlerinin gözleri önünde kurşuna dizilmesi dir. Bu durumda geri kalanlar derhal ikna(!) olmaktadırlar.Günümüzde insanlığın yüzkarası PKK=APO, bu yöntemlerle Güneydoğu'da güçlenmiştir. İştebunun için PKK'nın her talimatı yerine getirilmekte, gençler kendilerinin ve ailelerinin korkularından örgüte katılmaktadırlar. Buna benzer uygulamalar antik çağlarda barbarlar tarafından yapılmaktaydı. PKK, barbar ikna yöntemleri konusunda tüm Kürtlere kendisini ispat etmiş durumdadır. Devlet, vatandaşını barbar PKK'nın elinden kurtaramamaktadır. Bu durumda vatandaş ne yapsın? Elbette PKK desteklenecektir. Siz olsaydınız ne yapardınız? Bu yöntem, PKK'nın kuruluşundan itibaren APO vampirinin başvurduğu bir yöntemdir. 1984 yılından beri açıktan açığa uygulanmaktadır. Bu yöntem giderek PKK'nın vaz geçilmez biricik mücadele yöntemi haline gelmiştir.1984 yılında bazı militanlar APO'ya rapor yazarak; "Halil bizi desteklemek istemiyor, kimsebize kapısını açmıyor, ekmek bile alamıyoruz." diyorlardı. APO, militanlarına gönderdiği cevabi talimatlarda militanlarına şöyle öğüt vermektedir; "BARZANİ Irakla yönetime ilk baş kaldırdığın da kendi aşiret fertlerinden başka destekçisi yoktu. Bu nedenle aşiretinden 2000 seçme adamını yanına alarak Kuzey Irak'ı baştan başa dolaştı, diğer aşiret ve kabileleri sindirdi.Birçok köyü yağmaladı, birçok insanı kurşuna dizdi. Neticede otoritesini tesis etti. Hatta her köyden ve kabileden onlarca genci zorla alıkoyarak süreç - içersinde bütün Kuzey Irak'ı kendisinebağladı. Yanına aldığı gençler zaman içinde çatışmalarda öldüler, komutan oldular, evlendiler yeni nesiller bunun için BARZANİ ye sempati duyar ve destekler. "Abdullah ÖCALAN bu cümleleri sıraladıktan sonra, "Sizler BARZANİ kadar da mı olamıyorsunuz?" diyerek onlara neler yapmaları gerektiğini anlatmış oluyordu. PKK 3. Kongresinin daha doğrusu Abdullah ÖCALAN'ın diğer bir karan da şudur:1987 yılı başından itibaren; GÖNÜLLÜ-YÜKÜMLÜ ve ZORUNLU Askerlik Yasası yürürlüğe konacaktır. 

O güne kadar APO ve patronlarının kafalarındaki planlara yetecek sayıda militanın toplanması sağlanamamıştır. Her ne kadar yalan dolan 
içerikli propagandaların etkisiyle, yarınından endişe eden bir yığın genci ağlarına düşürüyor idiyseler de, ki bunlara gönüllü kesim deniyordu, bunlar ihtiyaca 
cevap vermiyordu. Kaldı ki, bunların gönüllülüğü de örgüte adım atana kadardı. Ondan sonra bunlarda zorunlu askerlik yasasına tabi oluyorlardı. Yani giriş serbest, çıkış yasaktı. Çıkışın cezası, hain damgası ile birlikte idam edilmekti.123 APO yayınladığı talimatta kongre gereği olarak; "Bize bazı yurtseverler(!) katılıyor, bu gönüllü kesim, ihtiyaca cevap vermiyor. Ayrıca denetimimizdeki bazı köylerdeki taraftarlarımıza,mücadele için yükümlülüğünü yerine getir diyoruz bize katılıyorlar. 
Bunların katılımı da ihtiyaca cevap vermiyor. O halde zorunlu askerlik yasası gereğince köyleri basıp her aileden en az bir erkek ve bir kadını dağa kaldıracaksınız. 
Bunları dağda kısa bir eğitimden geçirdikten sonra hızla savaşa süreceksiniz. Böylece, gücümüzün ve etki alanımızın kısa sürede geliştiğini göreceksiniz."diyordu. 
Bu yöntem tam bir ahlaksızlıktı. Örgüte sempati ile bakmayan aşiret ve kabilelerin köyleri basılacak, erkek ve genç kızları dağa kaldırılacak, eylemlere sokulacak, bir daha kaçmaları mahkum ettirilerek önlenecek ve bunların bir kısmı çatışmalarda ölecekler! Böylece akrabalık bağlan kullanılarak insanlar hizmete ve PKK'ya katılıma mecbur edilecekler. İşte, PKK'nın çıkarmış olduğu zorunlu askerliğin mantığı budur.Yükümlü askerlik de pek farklı değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yetişemediği pek çok mezra halkı yaşamak için, PKK militanlarının ateşli destekleyicileri oluyorlar, sonra da bunların hayatları ipotek altında olduğundan örgütün bir dediğini iki etmiyorlar! Sonuçta yükümlü asker oluyorlardı. İşte bu nedenlerle PKK, 1987 baharından itibaren erişebildiği her yerde vahşet boyutlarındaki terörü hissettirdi. Bu vahşet ortamı içerisinde 242 vatandaş PKK saldırılarında öldürüldü 115 vatandaş da yaralandı. APO, Kongre 
kararlarını ülke içinde uygulamaya koymak, bunları kendi adına denetlemek ve tüm faaliyetleri koordine etmek için de kongre boyunca bir gözde haline getirdiği KÖR CEMAL'İ görevlendirdi. APO kongrede, faaliyetlerin giderek kırsal kesimde yoğunlaştığını ve bu faaliyetleri yürütenlerin de kırsal kesim kökenli olduklarını iyi kavramıştı. Köylüleri pohpohlamak için; "Bu savaş sizin savaşma dır. Bu savaşın savaşçısı da komutanı da sizler olmalısınız. Pısırık durmayın,atik olun" diyordu. KÖR CEMAL'e de bu anlayışın yaygınlaştırılması görevini vermişti. KÖR CEMAL' de zaten BOTAN daki katliam 124 çalışmalarının temelini atan kişi olduğundan BOTAN' dan başlayarak APO'nun talimatlarını uygulamaya başladı.

Birçok köylü kökenli elemanı yönetici kadrolara getirdi.Bunun üzerine işler bir anda arap saçına döndü. APO, taktik bir hata yapmıştı. Bunu düzeltmek için tek çare KÖR CEMAL'İ (Halil KAYA) harcamaktı. Tereddüt etmeden en büyük gözdesini; rakip olduğundan, komplolar tertiplediğinden, kontrgerilla ile işbirliği yaptığından dem vurarak derhal kurşuna dizdirdi.PKK'nın 1987 yılı boyunca estirdiği sivillere yönelik vahşi teröründen ürken ve 1985 yılındanberi efendisinin sunduğu olanak ve ilişkileri kullanarak Avrupa kamuoyundan Kürtler için insan hakları(!) dilenen Avukat Hüseyin YILDIRIM, bunalıma girdi. O zamana kadar ERNK'nın Avrupa temsilcisi olan bu zavallı avukat bozuntusu, her basın toplantısında " PKK terörist değil bir ulusal kurtuluş hareketidir, Kürdistan 'da katliamları PKK değil, Türk ordusu yapıyor."yalanlarını savunuyordu. Ama, 1987 yılındaki eylemler artık herkesin gözünü açmaya başlamıştı.Dolayısıyla bu avukat bozuntusu daha fazla kıvırtamıyor du. Avrupa'daki itibarına güvenerek Abdullah ÖCALAN'a; "Bu tür eylemler bizi Avrupa'da zor duruma sokuyor. Bunlar belki zorunlu eylemlerdir ama hiç olmazsa parti üslenmesin" demek gafletine düştü. APO'dan derhal idamfermanı çıkmıştı. Avukat bozuntusu da hemen izini kaybettirdi. 
Birçok çirkin ve alçakça olayın tanığı olan Hüseyin YILDIRIM, gerçekleri kamuoyuna açıklama cesareti gösteremedi. Ancak;" Ben Kürdistan davasına inanıyorum, ama PKK yöntemlerini benimsemiyorum." diyebildi. Bu açıklama, onun alet olduğu suçların kefaretini ödemeye elbette yetmiyordu. Çünkü gerçekleri açıklama cesaretini gösteremiyordu. Galiba efendileri ona yeni bir yardımcı rol vermişlerdi.Demek ki, beceri sahibiymiş! PKK'nın hedefi haline gelmişti ama birtakım güçlerce korunuyor du. PKK terörünün kangren olmaya başladığı bu dönemde mevcut yöneticiler, biraz daha yetkinleştirilmiş(!) tedbirler paketi üzerinde düşünmeye  başlamıştı. Bizimkiler paketler hazırlayadursun çok sayıda125  gencin örgütçe kaçırılması, çok sayıda Geçici Köy Korucusunun ailesine ve yakınlarına vahşet boyutlarında katliamların düzenlenmesi sonucu BOTAN olarak isimlendirilen çok geniş bir bölgede örgüt elemanı sayısında hızlı bir artış baş gösterdi. 
Mevcut PKK grupları da buna paralel olarak artıyordu. Artık BOTAN bölgesinde 50 hatta 100 kişilik grupların rahatça dolaşmaları söz konusu oluyordu. 
Bu büyümede APO'nun gençlik aşıları ve katliamlarıyla mecburi askerlik yasası önemli rol oynamıştı.Bütün bunlara rağmen APO için; sağlam, istikrarlı, 
problemsiz bir yapı oluşmuyordu. BOTAN eyaletinde 1987 yılı için eleman sayısı bakımından hedefe belki yaklaşılmıştı fakat diğer genel hedefler bu yıl da 
tutturulamamış tı. "BİR PARÇA ÖZGÜR VATAN" hedefi çok uzaktı. Aynı şey diğer eyaletler için de geçerliydi. Mardin Eyaleti sürekli kan kaybediyordu. 
Mardinliler bir türlü ayaklanmıyorlar dı. Garzan ve Orta Eyalet sürekli darbeler yiyordu. Serhad Eyaletinden birtakım sesler gelmesine rağmen gene de yetersizdi. 
Dersim Eyaleti neredeyse tümden "Düşmana" teslim olacaktı. 
   Güneybatı eyaletinde durum daha acıklıydı, giden gruplar bir türlü yerleşemiyor du. Her şeye rağmen BOTAN' daki katliamlar, APO'yu uzun süre 
gazete manşetlerine misafir etmişti. Yazar, çizer takımı sütunlarına onu konu etmekteydi. "SÖMÜRGE VALİLİĞİ"yakıştırmasıyla Bölge Valiliği APO'ya siyasi 
itibar kazandırmış, Jandarma Asayiş Komutanlığı ÖZEL . SAVAŞ ORDUSU olarak algılanmış ve bu şekilde malzeme olmuştu. Avrupa'da propaganda imkanları artarak APO'nun ciddi bir güç olduğu kanaati yavaş yavaş yerleşmişti. APO genel sonuçlar yönünden memnundu. 1987-88 kışı için daha büyük planlar düşünmeye başladı. Mevcut grupların yöneticilerini tekrar Lübnan'da toplayarak kış boyu onları yeni görevlere hazırlamak ve hem de onları takviye etmek için hazırlıklara girişti.126 

1988 YILINDA BOTAN BÖLGESİNDE PKK' NIN ORDULAŞMA FAALİYETLERİ

1988 yılının en önemli görevi, ARGK'nin örgütlenmesi göreviydi. 
Elde çok sayıda birikmiş eleman mevcuttu ve bunların mutlaka uygun yerlerde kullanılması gerekiyordu. İşte bu nedenle,1987-88 kışının her gününü değerlendirmek lazımdı. APO artık hiçbir çatlak ses duymak istemiyordu. Herşey mükemmel planlanmalı, kendisi yurt dışında da olsa bütün militanlar, APO yanı başındaymış gibi varlığını hissetmeliydi.Bu maksatla her eyaletin sorumluları günlerce kafa kafaya verip gerçekçi olmasa bile APO' nun hoşuna gidecek planlar yapıyorlardı.    

Bu planlar her sene yapılırdı. Genelde her sene eyalet ve benzeri kuruluşların sorumluları değişmiş olurdu. Yeni sorumlular eski sorumluların başarısızlıklarını 
şu şekilde izah ederlerdi:"Geçmiş planlamalar sağlıksız yapılmıştır. Planlarda dogmatizm hakimdir: Şekilcilik vardır bu nedenle mevcut imkânlar çar-çur edilmiştir.
" Planlar bu şekilde eleştirilirken pratik faaliyetlere de aşağı yukarı şu eleştiriler yöneltilirdi:"Parti önderliği güçlü çözümlemelerle net perspektifler vermişti. 
Dünyadaki ve ülkedeki genel gelişmeler lehimizdeydi. Sömürgeci TC'nin ekonomik, siyasi, askeri politikaları iflas etmişti.Tek yapılacak şey, azim ve kararlılıkla 
çok elverişli Kürdistan coğrafyası koşullarında halkımızın muazzam desteğini mücadeleye seferber etmekti. Bu, yapılmamıştır! Yapamayanlar objektif olarak 
düşmana hizmet ettiler." Evet, PKK içinde bir önceki sorumluyu bu şekilde değerlendirmek gelenek haline gelmiştir. Çatışmalarda ölen veya gizlice kendisinin öldürttüğü militanlara " Kürdistan Devrim Şehidi " diyerek resimlerini basıp her yere asan APO'nun hizmetanlayışı budur.
BERXWEDAN, SERXWEBUN gibi dergilerde övücü yazılar yazdırttığı ölmüş militanlarınçok önemli bir bölümü için, "Alçağın cesedi de bir şeye yaramadı!" demesine çok kişi tanık olmuştur.127 

APO' ya hoş görünmek ya da gerçekten öyle bir görevi başarmak veya APO'nun anlattıklarının etkisiyle yeni plan ve programlarla Türkiye'ye giriş yapanlar, 
ilk bir-iki ay çok hızlı bir pratik sergilerlerdi. Sonra yavaş yavaş gerçeklerle yüzyüze gelinir, ardından eleştirdikleri eski militanlardan daha yaygın bir tavır 
yahut vurdumduymazlıkla gününü gün eder. "Ne kadar yaşarsam o kadar kârlı dır" mantığı hakim olmaya başlardı. Yılgınlığın yarattığı ruh haliyle intihar vari eylemler de sık sık söz konusu olurdu.Şimdi 1988 yılının planlamalarına; APO'nun nezaretinde hazırlanan Eyalet Planlamaları ve ulaşmayı amaçladıkları çok gerçekçi (!) hedeflerine kısaca bir göz atalım:
- GÜNEY BATI EYALET PLANLAMASI Plan hedefleri; 
Engizek Dağlarında Eyalet karargahı kurmak, 5 tane bölge komitesi (Elbistan-Pazarcık-G.Antep-Adıyaman ve Ş. Urfanın batısı) oluşturmak, yüzlerce irili ufaklı gasp, soygunve öldürme gibi eylemler gerçekleştirmek, tabur düzeyinde bir gerilla birliği kurmak.
- DERSİM EYALETİ PLANLAMASI Bir yığın laf ebeliği yapıldıktan sonra yıl sonunda ulaşılmak istenen hedef söyle  anlatılıyor;"Eyalette planlanan hareket sonucunda, savaşçı kadro ve kadro adayı olarak 750 kişilik bir güceulaşmayı hedeflemekteyiz. Sonuçta; 3000-5000 kişi arasında milis güce ve onbinlerce sempatizana kavuşmuş olacağız. Gerilla gücü olarak bir alay hedeflenmektedir. "Diğer eyaletlerle ilgili olarak da bol bol kafa patlatılmıştır fakat, BOTAN eyaleti biraz daha farklıdır. Abdullah ÖCALAN, BOTAN eyaletine farklı roller atfetmiş olduğundan, BOTAN'ın konumu bir eyalet örgütlenmesinin üzerinde olagelmiştir. Buna göre BOTAN Eyaleti; Parti(PKK), Cephe (ERNK), ordu (ARGK) örgütlenmelerinin merkezi olacaktır. Bu yönüyle hem diğer eyaletlerin pratikte sevk ve idare merkezi olacak, hem de buraları takviye ve destekleme alanı olacaktır. 

12.Cİ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN., BÖLÜM 10

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN., BÖLÜM 10


1985 YILI VE PKK'NIN İÇİNE GİRDİĞİ KRİZ

15 Ağustos 1984 eylemlerinden sonra yöre halkının korkunç bir telaş ve paniğe kapıldığını belirtmiştik. Yöre halkı, silahlı adamlara alışık olduğu için gelenekleri 
gereği yiyecek vermiş,izzet ikramda bulunmuştu. Fakat aynı silahlı adamlar Devlete yönelik çok ciddi eylemlere girişince, ne yapacaklarını şaşırdılar. 
Yöre halkı eninde sonunda faturanın kendilerine kesileceğini çok iyi biliyordu. Uzun süre, devletin olayları yaratanların üzerine ciddiyetle gitmesini bekledi. 
Beklediği olmayınca tedirginliği daha da arttı. Adeta canı, malı, namusu devletin iki buçuk eşkıya dediği adamların insafına kalmıştı. 

Bu çok vahim bir durumdu, kendisi de bu iki buçuk eşkiya ya (l) bir şey yapamıyordu.Çünkü, sosyal yapısı buna elvermiyordu. 

Çünkü, yılların birikimi onu bu açıdan adeta paçavraya çevirmişti. İki buçuk eşkiyaya bir mezra değil, bir köy değil, koca bir bölge adeta teslim oluyordu.   
Herşeye rağmen, 1984 yılı sonlarında bazı örgüt militanları yakalandı. 
Bazıları da teslim oldular. 

   Teslim olanlar PKK'nın yapısı, sevk ve idare biçimi, üslenme yerleri, eylem biçimleri, içve dış irtibatları gibi konularda önemli bilgiler veriyorlardı. 
Artık PKK örgütü ile ilgili olarak bazı çerçeve bilgiler elde edilmişti. Ancak, bu değerli bilgiler temelinde karşı tedbirler, plan ve programlar geliştirildiğini 
söylemek mümkün 107 değildir. Elde edilen bu bilgilerin bir çoğu günlük başarılar uğruna çar-çur edilmiştir. Eldeki bilgilerle 1985 yılı başlarında PKK'ya peş peşe vurulan darbeler, teslim olanların verdiği bilgiler temelinde sağlandı. Öyle ki; 1985 yılı ortalarına gelindiğinde PKK, Irak sınır boyları hariç bitme noktasına getirilmişti. PKK örgütü, aldığı peş peşe darbelerden büyük bir paniğe kapıldı. APO' nun HRK birimleri, tüm hareket insiyatifleri ni kaybettiler. Artık tek düşündükleri yakalanmamak, vurulmamak ve sadece karın doyurmaktı. Bu tarihte yöre halkına bir güven duygusu geldi. Birçok köy ve mezrada insanlar örgüt elemanlarının elini kolunu bağlayarak güvenlik kuvvetlerine teslim etmeye başladılar. Köylüler yakaladıkları militanı bazen öldüresiye dövüyorlar, silahlarıyla birlikte teslim ediyorlardı.İstihbarat akışı hızlandı, birçok kişi, eline silahını alarak güvenlik güçleriyle beraber dağlarda gezdi. Örgüt militanları tarafından APO'ya sahte bilgiler veriliyor ve raporlar yazılıyordu. Türk ordusundan onlarca subay ve yüzlerce er öldürülmüştü(!) Bu sahte raporlardan cesaret alan APO, 1985 yılı Mart ayında kısaca ERNK olarak bilinen ENIYA RIZGARIYA NETEWA KURDİSTAN / KÜRDİSTAN ULUSAL KURTULUŞ CEPHESİ'ni ilan etti. 
İşte, APO burada bir zamanlama hatası yapmıştı ve cephe o günlerde tambir fiyaskoyla sonuçlandı. PKK, bu dönemde bir çözülme ve çöküş süreci yaşadığı için kırsal kesimde yapması gereken eylemlere güç yetiremiyor du. Cephenin ilanını destekleyecek büyük eylemleri organize edip sonuçlandıramadı. Fakat, hemen yeni bir taktiğe başvurdu. Evvelce ceza evinde bir müddet yatmış, bilahare örgütçe yurt dışına çıkarılmış olan Avukat Hüseyin YILDIRIM devreye sokuldu. 

   Bu avukatı kullanarak, cephenin ilanını Avrupa'da manşetlere çıkarmayı başardılar. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yapılan açlık grevleri, yürüyüşler, mitingler, işgal ve 108 baskınlar bu avukat tarafından yapılan bir basın toplantısında izah ediliyordu. Bu avukat,etiketini kullanarak cezaevinde sözde başından geçenleri 
dramatize ederek anlattıktan sonra bu sefer de kendisinin de mensubu ve basın sözcüsü olduğu ERNK' nin mahiyetini ve amaçlarını sıralıyor; bütün bu eylemlerin ERNK'nin Avrupa' daki militanlarınca "Kürdistan" daki baskıya,zulme dikkat çekmek için yapıldığını söylüyordu. Avrupa'daki sıradan da olsa basının bu toplantılara ilgi duyması, 1984 yılında meydana gelen olaylar ile Diyarbakır Cezaevinin 1981 yılından beri gündemde tutulması ve belli çevrelerin kulis faaliyetinden dolayıdır.  

   Halbuki Abdullah ÖCALAN, ERNK'nin kuruluşunu ilan etmek için çok farklı planlar yapmıştı. ERNK, 21 Mart 1985 günü çok büyük eylemlerle kurulacaktı. Şehirlerde gençlik ve entellektüeller (!) harekete geçirilecek ve eylemler takviye edilecekti. Avrupa'daki faaliyetler ise bunların doğal bir uzantısı olarak devam edecekti.  
APO, ERNK'nin ilanını müteakip günlerde ŞEMDİNLİ-ÇUKURCA hattında bir kurtarılmış bölge ilan etmeyi planlamıştı.Fakat, 1985 yılı başlarından itibaren PKK'nın kırsal kesimdeki elemanları peş peşe darbelenmeye başlayınca, ne düşü kurulan büyük eylemler yapılabildi, ne de hedeflenen şehir desteği sağlanabildi. 

  Avukat Hüseyin YILDIRIM isimli soytarının piyasaya sürülmesi ve sembolleşti-rilmesi nin gerekçesi, etiket meraklısı Avrupalının dikkatini çekebilmek için hazırlanmış bir taktikti. Bu soytarının görevini yerine getiremediği söylenemez. APO her zaman böylesi taktikleri kullanmıştır, bunun için manevra 
sahaları ve kullanabilecek kimseleri bulmuştur. Bir alanda tıkandığı zaman diğerini devreye sokma becerisini göstermiştir.Bütün imkan ve koşulları kullanmasını iyi bilmektedir. Geçmişte, 1981-83 yılları arasındaki eylemsiz dönemde hep cezaevlerini ön plana çıkartmıştır. Buraları yoğun bir propaganda malzemesi olarak kullanmıştır. Yazılı ve 109 sözlü propagandanın tüm imkanlarını kullanarak, çeşitli ilişkileri devreye sokarak, Türk basınını dolaylı yoldan etkileyerek cezaevlerini Türkiye'nin ve Avrupa'nın gündeminde tutmuştur.Eylemler başladığında ise cezaevi ile ilgili propaganda çalışmalarını beklemeye alıvermiştir.  

Eylemler kesildiğinde Avrupa'yı kurcalamış, Avrupa'da işler sarpa sarınca eylemlere ağırlık vermiştir ve bu hep sürüp gitmiştir.1985 yılı APO açısından çok başarısız olarak sonuçlanınca kış aylarını yoğun bir değerlendirme, hazırlık ve planlama devresine dönüştürdü. Çünkü, o kış gerçekten APO ve PKK için ölüm kalım dönemiydi.   

O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devleti "Eşkıyayı bitirdik" rehavetini yaşıyordu. Devlet, elindeki bilgileri tasnif etmiyor, sonuçlar çıkarmıyor, kullanılır bilgi haline 
getirmiyordu.Bu değerlendirmeler PKK tarafından yapıldı. Irak ve İran'daki sorumlu düzeyindeki elemanlar Lübnan'da toplandı. APO, işe bizzat el koymak istiyordu. 
Yapılan değerlendirmenin özeti şudur:1985 yılı içinde PKK tümden tasfiye olmamış ise bu sorumluların becerisinden dolayı değil,TC'nin örgütü bitirdik diyerek işi gevşetmesinden dolayıdır. "Bu değerlendirmeden sonra nerelerde hata yapıldığı ve hataların giderilmesi için nelerinyapılması gerektiği üzerinde duruldu; 
"Ağır darbelerin yenmesine sebebiyet veren koruculuk sisteminin ve itirafçılık sisteminin ortadan kaldırılması" gereği vurgulandı, ayrıca; 
"Halk arasında ihbarcılık sisteminin mutlaka dağıtılması" kararlaştırıldı. Bu işler için çok acımasız olunması istendi. Kış boyu devam eden bu hazırlık ve planlamaların baharla birlikte eyleme dönüştürülmesi amacıyla ülke içine savaşçı gruplar gönderilmeye başlandı. 1986 yılı baharında Suriye, Irak ve İran'dan çok sayıda grup Türkiye'ye girmişti.Mart 1986 tarihi itibariyle PKK katliamları başlamış oluyordu. Eylemler vahşet boyutlarını aşar hale gelmişti. Kendileri ceza evinde olan birçok itirafçının aile bireyleri katledildi. Birçok vatandaş "Devlete bilgi vermiş olabilir" mantığı ile feci şekilde öldürüldü. Kaçanlar bir yana kaçma eğiliminde olabilir diye şüphelenilen birçok örgüt elemanı ajandır denilerek, işkenceleri müteakip yok edildi.Bunlardan kimisinin kafasını kestiler, kimisinin derisini yüzdüler, kimisinin de kulaklarına ve cinsel organlarına kızdırılmış tüfek harbileri sokuldu. Vücutlarında sigara söndürüldü, tenlerine H2SO4 ve naylon yakılarak damlatıldı.   

1986 yılında 67 vatandaş belirtilen şekillerde katledilirken 48 vatandaş da yaralandı. APO, bu katliam gruplarını Türkiye'ye gönderirken çok duygusal uğurlama törenleri yapıyordu.1986 yılı sonunda yapılması gereken PKK kongresinin Türkiye'de yapılacağını, kendisinin de bu kongreye katılacağını söylüyor, kongrenin selameti açısından İran sınırından Büyük ZAP vadisine kadar olan bölgenin mutlaka kurtarılmasını (!) istiyordu. APO, yurt dışında çürüdüğünü, bir an önce Türkiye'deki mücadele ortamına dönmek istediğini,gidenlere hep imrendiğini, en büyük dileğinin bir an önce dağlara kavuşmak olduğunu söylüyordu. Amacı Türkiye'ye giriş yapan elemanlarının tüm enerjileriyle faaliyetlere sarılmalarını sağlamaktı. Doğal olarak, o koşullarda birçok örgüt elemanı bu ajitasyona kendilerini kaptırıyorlardı. Faaliyet alanlarına geldiklerinde çılgınca işler yapmaya başlıyorlardı. Bu Abdullah ÖCALAN'ın sık sık başvurduğu bir yöntemdi. 
Elinin altında birer kapı kulu olarak bulundurduğu militanlarından biraz daha yararlanmak, onları geçici de olsa daha dinamik kılmak için; kurtarılmış bölgeler vb. gibi hedefler ortaya atar, kurtarılmış bölgeler oluşturmanın mümkün olduğunu bin dereden bin su getirip örnek vererek izah etmeye çalışırdı. 
Öte yandan elindeki güçlerin miktarı ve niteliği ne olursa olsun Eyalet Komiteleri, Bölge Komiteleri, Askeri Konseyler, kurup Halk ordusu, Tugaylar, Alaylar kurulmasını hedef olarak ortaya koyar; Cephe komiteleri, Cephe konseyleri, mahalli iktidarlar olduğunu söyler, "elinizi uzatsanız değeceksiniz  "diyerek tahrik ederdi.Kısaca APO; insanların kompleks ve zaaflarından yararlanmayı iyi bilen, mevki makam gibişeylerin insanları daima tahrik ettiğini.111 kavrayan bir insandır. 
APO, sayısı sınırlı elemanlarını çoğu zaman çeşitli mevki ve makamlar sunarak dolduruşa getirmiştir. 
İşte bu nedenle APO'nun yazı ve talimatlarında belirttiği gibi "Ellitane keçiyi güdemeyen" insanlar, hayali de olsa kendilerine bahşedilen komutanlık, 
komite üyesi ve benzeri sıfatlar uğruna hayatlarını ortaya koymaktan çekinmemişlerdir.Bu taktikler ile bir grup insanın önüne böylesi hedefler sıralanır ve faaliyet bölgelerine gönderilirler. Ertesi yıl doğal olarak hedefler gerçekleşmez. Ancak insanlar ellerinden geleni yapmıştır, birçok eylemleri gerçekleştirmişlerdir, bunun için hayatlarını ortaya koymuşlar ve bu sayede APO yeni elemanlar ve yeni ilişkiler kazanmıştır. Propagandası yapılmış, ünü giderek artmıştır. 

Ama çizilen çizginin sonundaki hedefe varılamamıştır. Eylemleri yapanlar, bahşedilen mevki ve makamların birer ateşten gömlek olduğunu anlamışlardır. 
İşte bu noktada APO hedeflerin gerçekleşmeme durumunu değerlendirir. Suç sorumluların dır. Yani sorumluları aynı taktiklerle dolduruşa getirip devreye sokar, eskiler ihanetçi ve TC ajanı damgalarını yer; bu iş hepbu şekilde devam eder gider.

1986 yılı baharında başlayan eylemler; her ne kadar planlanan \ hedeflerin gerisinde kaldı ise de, militanların kongrede suçlanmamak amacıyla sürdürdükleri olağanüstü çabalar nedeniyle,1985 yılının yaratmış olduğu tahribatları kısmen giderdi. Bu arada 1986 yılında HRK merkezinde yer alan ERUH ilçesi baskınının ele başı sı AGİT kod adlı Mahsum KORKMAZ, Güvenlik kuvvetleri tarafından öldürüldü. Örgütün diğer birçok kadro militanı öldürülürken bir kısmı da teslim oldu. 

Koruculuk sistemi biraz toparlanır gibi olduysa da, örgütün saldırıları ve bilinçsiz görevlilerin önüne geleni silahlandırma yarışından ötürü istenilen randımanı 
veremedi. PKK, bu tarihlerde şehirlere de yöneldi. Ancak ciddi bir ilişki ağı geliştiremedi. Şehirlerde yaşayanlar, henüz PKK eylemlerinden direkt olarak 
etkilenmedikleri için PKK ile ilişki kurmuyorlardı. En büyük şehir faaliyeti Avrupa'dan getirilen abartılı örgüt kasetlerinin evlerde gizli gizli seyredilmesi idi. 112 

Dağdaki PKK kadrolarının faaliyet bakımından yoğunlaştıkları yerler; BOTAN alanı olarak tabir edilen HAKKARİ, ERUH-ŞIRNAK ve VAN-ÇATAK alanıydı, buralarda bazı köyleri basıp toplantılar yapıyorlardı. Bazen de korucuları öldürüyorlardı. Yine aynı tarihlerde birkaç yerde askeri devriyelere pusular kurmuşlardı. MARDİN alanında da gruplar vardı ancak bunlar ciddi eylemler geliştiremiyorlardı. GARZAN Eyaleti denen BATMAN, KURTALAN ve SASON bölgesinde faaliyet sıfır noktasına gelmişti. ORTA EYALET olarak bilinen DİYARBAKIR çevresinde hiçbir gelişme yoktu. TUNCELİ ve çevresinde de eylemden bahsetmek mümkün değildi. 
ADIYAMAN, ANTEP ve URFA çevresine giden gruplar ancak yerleşme imkanlarını araştırıyorlardı. Fakat BOTAN alanındaki kısmi gelişmeler, 1985 yenilgisini telafi 
ediyordu. Buradaki gelişmeler çeşitli vasıtalar ile Avrupa'ya iletiliyor, örgüt oradan takviye edilmeye çalışılıyordu. O yıllarda henüz PKK sahnesinde olan 
Avukat Hüseyin YILDIRIM, örgütü Avrupa'da propaganda ile güçlendirmeye devam ediyordu.Abdullah ÖCALAN, 1984 yılında yapılan çıkışın 1985'de kesintiye uğraması ve 1986 yılında da yeni ve büyük bir hamleye dönüştürülememesine çok fena içerliyordu. Oysa yapılan eylemler öyle geniş yankılar uyandırıyordu ki; APO gazete manşetlerinden ve dillerinden düşmüyordu.Eylemlilik sürdüğü müddetçe her şey APO'nun planladığı biçimde yürüyor, eylemler kesildiğinde planları, hızla alt üst oluveriyordu. Bu sistemi kendisi kurmuştu, her şeyi eylemlere göre planlamıştı. Bu nedenle eylemler hiç kesilmemeliydi. Hatta giderek yaygınlaşmalı, çapı büyümeliydi. En ufak olanaklarla eylem yapılmalıydı. Eylemlilik tüm faaliyetlerin temel dinamiğiydi. Örgütlülükde eylemler temelinde gelişecek ve büyüyecekti.

Parti örgütlenmesi tam bir kargaşa içindeydi. Kimin Merkez Komite üyesi olduğu, kimin olmadığı belli değildi. Daha doğrusu APO'nun, kimi MK üyesi olarak gördüğü meçhuldü. Gerç ibu durum APO'nun üslûbu idi ama yine de görünen tam bir düzensizlikti. 
Diğer taraftan 1985.113  yılında oluşturulan Eyalet Sistemi ve Alt Bölge Komiteleri dağınık bir durum arz ediyordu. 

1. Eyalet; Hakkari'den Kars'a doğru dikey bir hat oluşturuyordu. 
2. Eyalet; Şırnak Siirt, Mardin veBitlisin meydana geliyordu. 
3. Eyalet ise diğer bölgeleri kapsıyordu. 

Bütün bunların alt bölgeleri sadece kağıt üzerinde vardı. 
Çünkü bazı bölgelerde örgüt darbelenip geri çekilmiş, bazı gölgelerde ise tutunma çalışmalarını aşamıyordu. 
HRK adlı askeri örgütlenme, 1984 yılındaki durumunu aşamamış aynı düzeyde seyrediyordu. 
ERNK ise, Türkiye içinde adı var kendi yok durumdaydı. Yani düşünülen, gençlik, kadın, köylü, esnaf, memur, işçi, din adamı birliklerinden yoksundu. 
Ayrıca kitlede kendiliğinden oluşan PKK potansiyeliyle doğrudan temas kurulamıyor-du. PKK arazinin sarp yerlerindeki mezra potansiyeli ile idare eder durumdaydı.  

PKK 3. KONGRESİ 1986 yılı sonunda Lübnan BEKAA VADİSİ' ndeki HELVE Kampında toplanan PKK 3.Kongresi, geçmişin durum değerlendirmesini yapacak, yeni dönemin görevlerini saptayacaktı.Abdullah ÖCALAN kongrede mevcut tıkanıklığa kılıf bulabilmek için çok ince hesaplar içine girdi. Başlangıç olarak 1983 yılından beri Türkiye'ye yönelik faaliyetlerin yükünü omuzlamış,bütün planlamaları gerçekleştirmiş, her türlü zorluğun altından kalkmak için akıl almaz bir enerji ve caba sarf etmiş olan ve bu yüzden PKK elemanlarınca takdir (!) edilmiş olan Merkez Komitesi Üyelerinden; Duran KAL-KAN (ABBAS) başta olmak üzere Selahattin ÇELİK (SELİM HOCA),Ali ÇETİNER (GÖZLÜK CAFER), İsmet DOĞRU (SADUN), Abdullah EKİNCİ (ALİ), AliÖMÜRCAN (CEMAL) gibi kişileri tasfiye etmek için planlar geliştirdi. Adını saydığımız buelemanlar ile bunlara benzer kişileri tasfiye etmek belki birçok insanın mantığına ters gelebilir ve gelmesi de doğrudur ancak; burada Abdullah ÖCALAN'ın mantığı olunca, işler değişir. APO'yu yakından tanıyanlar APO'nun gücünün herkese mantık-114 siz gelen işlerin planlı bir şekilde APO tarafından yapılmasında olduğunda birleşirler.PKK 3. Kongresi de diğer kongre ve konferanslardan pek farklı değildi. 

Resmi süresi kısa, fakat kış aylarına denk geldiği için fiiliyatta 1987 yılı bahar aylarına kadar devam eden bir eğitim çalışması şeklinde gerçekleşti Temel amaç; insanları çeşitli baskılar ile sindirme, tehdit etme,baskı altına alarak suçluluk psikozuna sokmaktı. Daha önce de belirttiğimiz gibi kongre,konferans ve toplantılar bu işlerin tezgahlanması için birer paravan dılar. Bu toplantılarda APO,iki maske takınıyordu. Birinci maske; sadist ve despot bir surattı. İkincisi; masum bir iyilik meleğiydi. Bir yandan insanları kurmuş olduğu ölüm çemberinde sindirip eziyordu. Bunu yaparken de kongre veya toplantının manevi gücünü (!) kullanıyordu. 
Diğer yandan tüm gelişmelerin altında ezilen, üzerindeki yükü kaldırmak için kimsenin yardım etmediği, ucundan tutmadığı bir zavallı oluveriyordu Kongre 
sırasında evvela birtakım değerlendirmeler yapıldı. Dünyadaki ve Ortadoğu'daki gelişmeler tahlil edildi. Her şey mücadelenin gelişmesine uygundu. 
Ardından Türkiye'nin durumu değerlendirildi; Türkiye'deki bütün ekonomik, sosyal, siyasal gelişmeler ile PKK faaliyeti arasında bağlar kuruldu. 

Daha sonra da 1984 yılında başlayan örgüt faaliyetlerinin neredeyse, "Kürdistan'da" Türk Devleti'ni ve ordusunu işlevsiz kılacak basanlar elde ettiği beyan edildi.  
Daha sonra esas meseleye gelindi.Abdullah OCALAN garip bir ses tonuyla karşısındakileri adeta hayvan yerine koyarak, sanki günlerce aç susuz dağlarda dolaşan, her gün ölümle burun buruna yaşayan, gecenin zifiri karanlığında saatlerce sırtında kilolarca yükle dağ-taş demeden yürüyen kendisiymiş gibi; "Çok zor koşullarda çok kıt imkanlar ile gecemi gündüzüme katarak, yıllarca eğitiminizden tutun yiyeceğinize, giyeceğinize, silahınıza, cephanenize kadar her şeyinizle ilgilendim. 
Bin bir emek ve çabayla Suriye 'den Kuzey Irak'a geçişinizi sağladım. Siz geçtikten sonra sizi takviye etmek amacıyla yüzlerce kadro ve savaşçı bularak gönderdim. 
Her şeyinizi 115 temin ettim. Adeta sizi yoktan yarattım. Sizleri ideolojik ve askeri olarak eksiksiz hazırladım.Her birinize ailelerinizin verdiği emeğin yüz katını verdim. 
Bütün teorik sorunlarınıza çözüm getirdim. Peki siz ne yaptınız? Adeta birer mirasyedi gibi bin bir emekle meydana getirdiğim onca değeri yiyip tükettiniz, 
Kürt halkının emeğini talan ettiniz, örgütü tasfiye etmek için elinizden geleni ardınıza koymadınız, bir yığın savaşçı ve kadronun kaçmasına, yakalanmasına 
ve öldürülmesine sebebiyet verdiniz, ortam hazırladınız. Adeta koca bir halkı ölüme mahkûm ettiniz. Bu dünyada işlenebilecek en büyük suçtur. 
Bakalım bunun hesabını PKK'ya (aslında kendisine) nasıl vereceksiniz?"Yapılan suçlamalar, suçlananların kanını donduracak kadar haksız ithamlardı. 
Suçlananlar 1983 yılında Kuzey Irakla, Türkiye'de hazırlıkları başlayan 1984 yılında da silahlı çatışma şekline dönüşen pratik faaliyetleri sürdürebilmek için 
adeta canlarını dişlerine katan insanlardı. Bu insanlar, olağanüstü çabalar sarf ederek APO'nun istediği eylemleri gerçekleştirmişlerdi. APO, Şam'daki lüks 
evinde sabahtan akşama kadar tıkınırken, bu insanlar günlerce mağara kovuklarında, kaya diplerinde açlıkla pençeleşmişler di. APO'da iyi biliyordu ki, kendisi; dağda hayatlarını feda etmeye hazır bu insanların yapmış oldukları eylemler ile besili bir sığırın işkembesini andıran, koca göbeği ve gerizekâlı çizgileri taşıyan suratı, basında çıkmış ve tanınmıştır. Gene çok iyi biliyordu ki; bu insanların katlettiği, kadın, çocuk, ihtiyar, asker,polislerin haber olmasıyla ismini duyurmuştur. 
Bu sayede kamuoyu, APO denen bir mahluktan haberdar olmuştur. Bir çoğu, bile bile ölüme giderek APO'ya nam sağlamıştır. APO'nun yaptığı hiç bir şey yok mudur? 
Elbette vardır; APO, efendilerinden aldığı talimatları ölüm kıskacındaki bu insanlara tehdit ve baskı ile uygulatmıştır. Başka? Bir de saatlerce teyp karşısında konuşmalar yapmış, ağzına geleni söylemiştir, küfür ve hakaret etmiştir. Kime mi? Herkese! En çok da emrindeki elemanlarına. Bir konuşma içinde aynı şeyi yüzlerce defa tekrar etmiştir, kendisi gibi herkesi geri zekâlı zannederek konuşmuştur. Her konuşması bir öncekinin tekrarı olmuştur. Tek yaptığı şey budur. Hakkını yememek gerekir bir şey daha yapmıştır APO... İsim ve olayları bir başka kitapta açıklayacağımız kadın 116 Militanlardan seçtikleri ile yatmış, onlarla ilişki kurmuş, daha sonra onları sadık ben desi ve hemşehrisi HAMZA Kod adlı Hasan BİNDAL vasıtasıyla uygun şekilde ortadan kaldırtmış tır. APO'nun pezevengi Hasan BINDAL'ı kazayla öldüren PKK'nın en büyük savaşçısı (!), akademi(!) komutanı METİN Kod adlı Şahin BALİÇ'in başına gelenleri ilerdeki bölümlerde okuyacağız.   
Evet, bu abuk sabuk konuşmalar daha sonra başka kişilerce düzeltildikten ve yazı haline getirildikten sonra kitap ve broşür şeklinde yayınlanmıştır. 
APO'da böbürlenerek; "Ben gecemi gündüzüme katarak sizin için çalışıyorum." diyerek masum, ezilmiş, emekçi rolü yapıyor.Aslında en kabiliyetli olduğu konu 
herkes tarafından bilinmektedir; 

11.Cİ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***