ismet inönü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ismet inönü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Aralık 2020 Perşembe

ATATÜRK'TEN SONRA BUGÜNLERE NASIL GELDİK? BÖLÜM 2

ATATÜRK'TEN SONRA BUGÜNLERE NASIL GELDİK?  BÖLÜM 2


ATATÜRK, BUGÜNLERE NASIL GELDİK,Cüneyt Arcayürek, Recep Peker, Cumhuriyet Halk Partisi,İsmet İnönü,

Yüreğimde, kafamda ve anılarımdaki İsmet İnönü'yü... 

Ölümünün 34. yılında (2007), İsmet İnönü ve başarıları, hizmetleri üzerine pek çok şey söylendi. Anıtkabir'deki mezarında yapılan törene, Cumhurbaşkanlığı dâhil devletin sivil asker önde gelenleri, tabii Ömer ve Erdal'ın ölümünden sonra hayattaki son evladı Özden Toker ve çocukları katıldı. 

Buraya ölümünün 34'üncü yılında bir belediye başkanının, İsmail Ünal'ın sözlerini almayı yeğliyorum...İnönü'yü kısa fakat özlü biçimde anlatıyor: 
“...İsmet İnönü, önce asker, sonra Cumhuriyet'in iki numaralı kurucusu, siyaset adamı, Mustafa Kemal'in başbakanı, daha sonra iktidarını çok partili rejime geçişte devreden lâik bir devlet adamı, muhalefet lideri ve partisinin genel başkanlığını devrederken de yeni genel başkanını ceketini ilikleyerek karşılayan dev bir liderdi. İşte bugün böyle bir dev lideri anıyoruz. CHP'nin önderini anıyoruz...” 

...Ve Liste 

İmam hatip açan hükumetler: 

1951-1959: Adnan Menderes 19 adet 
1962-1963: İsmet İnönü 7 adet 
1965-1971: Süleyman Demirel 46 adet 
1974-1975: Bülent Ecevit 29 adet 
1975-1978: Süleyman Demirel 233 adet 
1978-1979: Bülent Ecevit 4 adet 
1979-1980: Süleyman Demirel 36 adet 
1984-1989: Turgut Özal 90 adet 
1990-1992: Mesut Yılmaz 23 adet 
1992-1993: Süleyman Demirel 12 adet 
1994-1995: Tansu Çiller 13 adet 
1995-1997: Diğer hükumetler 97 adet 
Rekor Süleyman Demirel'de: 327! 

Kenan Evren: “Cennetlik” 

1982 Anayasası'na okullarda zorunlu din derslerini koyduran asker; Kenan Evren'dir.

Danışma Meclisi anayasa üzerindeki çalışmalarını bitirmiş ve metin son şekli verilmek üzere beş orgeneralden kurulu Millî Güvenlik Konseyi'ne sunulmuştur. 
Tutanaklara göre, din dersleri konusuna gelindiğinde Kenan Evren; - diğer generallerin karşı çıkmasına karşın – din derslerinin zorunlu olmasında ısrar etmiştir. Söylediği özetle şudur: 

Babalardan annelerden mektuplar alıyorum. Öldüğümüzde çocuğumuz başımızda dua edemeyecek mi? 

Bu gerekçe ile millî eğitimde zorunlu din dersleri anayasaya konuldu. 
Milliyet'in İnternet sitesinde yayımlanan bir röportajda; Fethullah Gülen, Kenan Evren için şöyle konuşuyor: 

“...Evren Paşa demokrasinin kesintiye uğraması ve daha pek çok açıdan tenkit edildi. Ancak din derslerini mecburi yapmakla yararlı bir iş yapmıştı. Gençlerin çoğu onun bu icraatı vesilesiyle din eğitiminden nasip almışlardır. Yaptığı iş o kadar büyüktür ki, doğrusunu Allah bilir, hiçbir sevabı olmasa bile bu icraatı ona yeter. Cennete gidebilir...” 

...Bay Fethullah Gülen geliyor! 

Amerika'da ABD'nin himayesinde bir çiftlikte yaşıyor; ancak Gülen cemaati, TV 
istasyonları, dergileri, gazeteleri ve kaynağı asla anlaşılamayan maddi olanaklarıyla hemen her yerde, devlet içinde, medyada, hâttâ futbol kulüplerinde söz ve etki sahibi. 

“Laik devlet yapısını değiştirerek dinî kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasa dışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyette bulunmaktan” sanık olarak Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde muhakeme edilen Fethullah Gülen; 10 yıl kadar hapis cezası ile yargılandı. Ancak karar kesin hükme bağlanmadan Rahşan Affı ile ve beş yıl içinde aynı suçu işlememek kaydıyla cezası ertelendi. 

İddianamede yazıldığına göre, günümüzde Nurcular; “Gazeteciler, Şuracılar, Fethullah Gülen'ciler, Yazıcılar” olarak faaliyet göstermektedir. 

Yine iddianamede yazıldığına göre; Nurculuğun lâik cumhuriyete ve Atatürk'e karşı bir hareket olduğunu görebilmek için Nur Risalelerine bakmak gerekmektedir. Barla mektupları sayfa 53: Atatürk'ü kastederek “Tek gözlü Deccal, ya iman et, ya dünyanın maskarası olacaksın” denilmiştir. 

“Sönmez” adlı risalede (sayfa 21-22) Atatürk kastedilerek “Ayasofya Camisi'ni put haneye, meşiat makamını kızlar lisesine çeviren bu adamı sevmemenin bir suç olması imkânı var mıdır” denilmiştir. 

İddianamede “Fethullah Gülen Grubu” çeşitli yönleriyle anlatılıyor: 
“Amaç: Devletin tüm sistemlerinde İslam hükümlerini egemen kılarak teokratik bir İslam diktatörlüğü kurmaktır” denildikten sonra ayrıntılara geçiliyor: “Fethullah Gülen, demokratik usuller ile ılımlı İslam görüntüsü ile kamufle edilmiş yöntemi... Toplumun önemli bir kısmı tarafından kabul görmesine neden olan yurt içi ve yurt dışındaki okulları vasıta olarak kullanması... 

Papa ile görüşerek sâdece Türkiye'de değil, dünyadaki Müslümanları yönetmeyi amaçlayan ruhani liderliğe olan ilgisi... siyasî parti, kişi ve bâzı devlet kadroları tarafından kabul görmesi nedeniyle hedefine ulaşmada devlet rejimini istismar etmesi... dinî ve siyasî yapısını sürekli canlı tutan kaynağı belirsiz finans kaynağı ile... ülkemizdeki en güçlü ve etkin irticai yapılanma olarak değerlendirilmiştir”. 

Stratejisine gelince: Fethullah Gülen, İslamcı ideolojik bir yaklaşımla, bulunduğu legal yolu muhafaza ederek sahibi olduğu etken mali gücü ile: 

A) Bünyesinde bulunan vakıf, okul ve dershaneleri kullanarak eğitilmiş gençlerden oluşan bir taban oluşturmak, 

B) Devletin bütün kadrolarında, bütün bürokraside, Millî Eğitim Bakanlığı ve Emniyet teşkilatında kadrolaşmak, 
C) Yurt dışında, Türkiye'de kurulacak siyasal İslam'a sempati ile bakacak bir gençlik oluşturmak istemektedir. 

Çizilen hoşgörü ve barış tabloları ile bâzı devlet çevrelerini etkileyen Fethullah Gülen, hedefine ulaşıncaya kadar kamuoyu faaliyetlerine destek verdiği imajını yaratarak, toplumun gerçeği görmesinin önünü, ılımlı görünüşü ve demokrasi şemsiyesine sığınarak kesmektedir.

Cumhuriyet düzenine 'kefere düzeni' diyen bu şahıs, bugün bu düzeni ister görünerek bâzı kesimleri bu davranışına inandırabilmektedir. 

Fethullah Gülen oluşturduğu öğrenci seçme ekipleri ile köy ve semtleri dolaşarak zeki ve becerikli öğrencileri seçmekte, sağladığı imkânlar ile kendisine bağlamaktadır. Gülen'in düşünceleri öğrencilere evlerde, okullarda, kamplarda beyin yıkama metotları ile öğretilmektedir. Bu toplantılarda Atatürk devrimleri ile toplumun İslam'dan ve inançtan uzaklaştırıldığı için Deccal (Ahir zamanda ortaya çıkacak fitnenin başı) olarak tanıtılmaktadır. 

Gülen Grubu planlı, programlı, sinsi çalışmalarının önünde tek engel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'ni görmektedir. 

...Türk Silahlı Kuvvetlerini ele geçirme amacıyla sızma politikasını sessiz ve derinden devam ettirmektedir... 

...Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları arasına sızma çalışmalarının yanı sıra subay ve astsubay çocuklarını kendi okullarına ve dershanelerine kaydettirmeye, yetiştirilen bu çocukları askeri okullara sokmaya çalışmaktadır... 

...Silahlı Kuvvetler içinde yapılanabilmek ve ileride etkinliğe kavuşabilmek amacıyla yeni projeler üretilmeye başlanmış, bu çerçevede askeri okullarda okuyan öğrenciler önce fiili hedef olarak belirlenmiş kültür düzeyi yüksek, kendine bağlı, türban takmayan bayanların askeri öğrenciler ile tanışmaları ve evlenmeleri nin sağlanabilmesi için gerekli vasatı hazırlayacak bir yapılanmaya gitmiştir. 

Fethullah Gülen bu yöntemle 10 yıl içinde (demek ki yaklaşık 2010'larda) Türk Silahları Kuvvetleri içinde söz sahibi olacağı bir konuma gelmeyi planlamaktadır... 
Yurt dışı faaliyetleri: “...Gülen Grubu 1992 yılında başlattığı yurt dışına açılım sonucu 35 ülkede 6 üniversite ve yüksek okul, 236 lise, 2 ilkokul, 8 yabancı dil ve bilgisayar merkezi, 6 üniversiteye hazırlık kursu, 21 öğrenci yurdu olmak üzere toplam 279 eğitim kurumunu faaliyete geçirmiştir...” 

“Fethullah Gülen'in oluşturduğu örgüt... devletin lâik yapısını yıkmak amacıyla kurulmuş olup, istişare kurulu, bölge imamları, semt imamları, ev imamları gibi illegal yapılanmayla bütün ülkeyi bir ağ gibi sarmıştır...” Ve lâkin: 

İstediği zaman yurda dönmesine yeşil ışık değil, ışıklar yakılmasına karşın... orada yaşamını sürdürüyor ve bir rivayete göre, Molla Humeyni'nin Tahran'a dönüşüne benzer görkemli bir karşılamayla Türkiye'yi onurlandırmayı düşünüyormuş!... 
Bu memleketi 1960'lardan bu yana yönetenler: 

Süleyman Demirel, Bülent Ecevit'ten sonra Recep Tayyip Erdoğan da Fethullah Gülen'e şapka çıkardı. Yalanlanmayan haberlere göre ABD gezilerinden birinde Hoca Efendi'yi ziyareti bile programlamıştı. 

Yıllardır Türkiye'yi Nakşi-Süleymancı-Milli Görüş desteği ve dayanışması altında AKP'nin de, özellikle Güneydoğu kökenli milletvekillerinin çok büyük bölümünün Fethullahçı olduğu biliniyor. 

Eski Dış işleri Bakanı Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül'ün dış işleri bakanlığı döneminde 2003 yılında dış işleri görevlilerine gönderilen bir kripto ile, diplomatlardan bir cemaati desteklemelerini istediği bilinmekte. 
Türkiye Cumhuriyeti'nin 10'uncu, lâik, demokratik, sosyal ve hukuk devletinin Çankaya'daki son savunucusu ve koruyucusu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer; görev süresinin sona ermesine yakın bir tarihte...13 Nisan 2007'de İstanbul Harp Akademileri'nde ulusal ve uluslararası konulara ilişkin görüşlerini açıklayan önemli bir konuşma yaptı. 

Sayın Sezer; “...Türkiye'yi çağ dışı rejime sürüklemek isteyenlerin demokrasiden söz etmelerinin bir oyun olduğu görülmektedir...” diyor ve şunları söylüyordu: 
“... Türkiye'de siyasal rejim, Cumhuriyet kurulduğundan beri, hiçbir dönemde günümüzde olduğu kadar tehlikeyle karşı karşıya kalmamıştır. Lâik Cumhuriyet'in temel değerleri ilk kez açıkça tartışma konusu yapılmaktadır. İç ve dış güçler bu konuda aynı amaç doğrultusunda çıkar birliği içinde hareket etmektedir”.

“...Dış güçler, Türkiye'nin İslam ülkelerine model olabilmesi için öncelikle siyasal rejiminin 'lâik Cumhuriyet'ten 'demokratik Cumhuriyet' adı altında, 'Ilımlı İslam Cumhuriyeti'ne dönüştürülmesini öngörmektedirler. 

Ilımlı İslam, devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal düzeninin din kurallarından belli ölçüde etkilenmesi anlamına gelmektedir. 

Bu niteliğiyle Ilımlı İslam modeli, İslam'ı kabul eden diğer ülkeler için bir ilerleme sayılsa da , Türkiye Cumhuriyeti yönünden büyük bir geriye gidiş, daha açık söylemiyle 'irticai' bir modeldir.” 

“Üç Önemli Gerçek” 

“...İşin dikkat çekici yanı, Türkiye Cumhuriyeti rejimini Ilımlı İslam'a dönüştürmek için dış ve kimi iç odakların çıkar birliği yapmaları ve bunu demokratikleştirme adı altında gerçekleştirmeye çalışmalarıdır. 
Oysa bu odakların bilmesi gereken üç önemli gerçek vardır: 

1. Birincisi, ister 'ılımlı', ister 'köktenci' olsun, din devleti ile demokrasinin yan yana getirilmesi, tarihe ve bilime ters düşen bir yaklaşımdır. 

2. İkincisi, Ilımlı İslam'ın çok kısa sürede radikal İslam'a dönüşmesi kaçınılmazdır. 

3. Üçüncüsü de, Türkiye devleti, rejim seçimini, Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte 84 yıl önce yapmıştır. 

Bu rejim, Atatürk ilke ve devrimleriyle Atatürk ulusçuluğuna bağlı, demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devleti temelinde biçimlenen aydınlanmacı ve çağdaş bir rejimdir. Türk devriminin genel amacı, aydınlanma çağını yakalamak ve Türk toplumunu çağdaşlaştırmaktır...” 

İŞTE: 

RECEP TAYYİP ERDOĞAN'IN SÖYLEMLERİYLE ATATÜRK'TEN SONRA GELDİĞİMİZ “BUGÜNLERİ” SERGİLEYEN KANITLAR 

“...Kendi yaptıkları Anayasa'ya sâhip çıkmıyorlar. Demek ki ayık kafayla değil sarhoş kafayla hazırlamışlar. Dört senede delik deşik olmasının nedeni bu...” 
“...Atatürk'ün önünde sap gibi duruyorlar...” 
“...Yahu bu millet istedikten sonra lâiklik tabii elden gidecek yahu... Sen bunun önüne geçemezsin ki... yâni zorla bu milleti elinde tutmaya gücün yetmez. Millete rağmen bu iş yürümez zâten...”
“...Ben diyorum ki Türkiye'de laisizm şeriatı var, var mı var...” 
“...Hem lâik hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın ya lâik. İkisi bir arada ters mıknatıslanma yapar...” 
“...Türkiye'de yaşayanların yüzde 99'u Elhamdülillah Müslüman olduğunu söylüyor. O zaman yüzde 99'un 'Elhamdülillah şeriatçıyım' demesi de lâzım. Ben elhamdülillah şeriatçıyım...” 
“...Benim referansım İslam'dır...” 

Millî egemenlik, millî devlet, lâiklik gibi kavramların “kimsenin tekelinde” olmadığını söyleyen Erdoğan: “Bu kavramların demokratik gelişmeye paralel şekilde yeni anlamlar kazandıkları, hayatın ve dünyanın bütün ile değişime açık oldukları unutulmamalıdır...” diyor. 

AKP hükümetinin sessiz kaldığı Kemalizme karşı AB'den sesler: 

Türkiye-AB Ortak Parlamento Komitesi Başkan Yardımcısı Andrew Duf: “...Kemalist milliyetçi sorunuyla yüzleşmeli...

Atatürk'ün devlet binalarındaki fotoğrafları artık indirilmeli...”


***

24 Ağustos 2019 Cumartesi

DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI (1950.1960) ve BASIN. BÖLÜM 6


DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI (1950.1960) ve BASIN. BÖLÜM 6


     Kağıt tahsisi konusunda (la yine DP'yi tutarı gazetelere, tirajlarına göre büyük ölçüde kağıt verilmiş, tarafsız ve muhalif gazetelere ise bu alanda çok hasis davranılmış, hatta muhalif bir derginin 1958 Temmuz'unda kağıdı kesilmiştir.53 
     3 Kasım 1958'de Ulus gazetesi bir ay süreyle kapatıldı; yazı işleri müdürü İhsan Ada tutuklandı. Bu, Ulus'un üçüncü kapatılışıydı. 31
     1 Kasımda ise Akis'i yayımlayan Metin Toker, hükümete danışmanlık yapan Nihat Erime hakaret ettiği gerekçesiyle bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. 
     Aralık 1958'de Adalet  Bakanı Esat Budakoğlu Meclis'te, 1954'den Mayıs 1958'e kadar 238 gazetecinin mahkum olduğunu açıkladı.
     25 Nisan 1959'da Ulus gazetesi yeniden 4. kez bir ay süreyle kapatıldı. Mayıs başlarında Ege'nin muhalefetini dışa vuran '' Demokrat İzmir Gazetesi '' 
bir grup saldırgan tarafından tahrip edildi.

     2 Mayıs günü İnönü'nün İzmir de karşılanışıyla ilgili harer ve fotoğraflar ve CHP Liderinin o günkü demeci için de yayın yasağı konuldugu. Bu ve benzeri 
olaylarla ilgili olarak verilen yayın yasakları ve toplatma kararlan da geniş eleştirilere yol açtı.
Yalnızca Mart 1954-Mayıs 1958 yılları arasında 1161 gazeteci hakkında kovuşturma yapılmış ve bunların 238'i mahkum edilmiştir.54


*** Ertesi gün Cumhuriyet Gazetesi sütunları  yayımlanıyor ve şu açıklamayı yapıyordu: " Gazetemiz basılırken zabıta, lnönü'nün  demecine ait neşir yasağını 
tebliğ etti ve onun nezaretinde sahife kalıplarında kazıntılar yapıldı; basılan gazeteler de polis tarafından müsadere olundu." Cumhuriyet, 3 Mayıs 1959.

1959 yılı başlarındaki gergin siyasal ortamda gazeteler kapatıldı, Gazeteciler hapse atıldı, Uygulanan Sansür yüzünden gazetelerin birinci sayfalarında son 
anda çıkanlan haberler nedeniyle beyaz başlıklar görülmekteydi. ** 

1959 - 1960 Mayıs'ı arasında basın davalarının sayısı alabildiğine artmıştı.

1959 yılının Mart ve Nisan ayları, DP iktidarı ve taraftarlarının hırçınlıklarının doruğa çıktığı aylardı. 16 Mayıs 1959'da Ulus Gazetesiyle Akis Dergisinin yayını
yasaklandı. CHP'nin yayın organı durumundaki Ulus gazetesinin bir aylığına kapatılması çok sert tepkilere yol açarken, bir yurt gezisinde bulunan CHP Genel
Başkanı İsmet İnönü Uşak'ta saldırıya uğrayarak atılan bir taşla başından yaralandı. Olay, gazetelerde 8 sütuna manşetten verilirken, İnönü'nün söylediği 
sözler, son anda yasaklandığı için gazetelerin birinci sayfaları beyaz boşluklarla çıktı. Mayıs ayı ise iktidar - muhalefet kavgasının doruğa çıktığı bir aydı. 
Mayısın ikinci günü İzmir'de büyük olaylar meydana gelmiş, DP'nin İL  Merkezi'ne dinamit konmuş, 3 Mayıs tarihli Milliyet'in bu kez de manşeti beyaz çıkmıştı. 
Bir gün sonra İstanbul'a gelen İsmet İnönü Topkapıda yine saldırıya uğramış, olayın basına yansıması son anda getirilen bir yasakla yine engellenmişti.55 

   İktidar tüm bu olayların basın tarafından yönlendirildiğini belirtmekteydi.

3 Temmuz'da İnönü'nün CHP İstanbul İl Merkezinde yaptığı basın toplantısının metninin yayımlanması hükümetçe yasaklandı.
1959 yılının sonlarında, DP İktidarının muhalefete karşı artık hiç tehammülü kalmamıştı. Osman Bölükbaşı, 10 ay hapse mahkum oldu. 
Kısa bir süre sonra da Ahmed Emin Yalman'ın Vatan gazetesi kapatıldı. Yönetimin gazeteler üzerinde kurduğu sansür baskısı alabildiğine artmış, Sansürle yetinmeyen yönetim, gönderilen yasaklara uyulup uyulmadığını kontrol etmek amacıyla gazetelerde polis bekletmeye başlamıştı.56

 1960 başlarında iktidarın gazetecilere yönelik baskıları da birbirini izleyen tutuklamalara* dönüştü. Aynca gazete kapatma uygulamaları da sürmekteydi. 
Basın tarihine " Pulliam Davaları " adıyla geçen davaların bir çoğu sürüyordu.** 

**  Bu ortamda Milliyet dünyada yılın adamı olarak Fransa Devlet Başkanı Charles De Gaulle'ü seçerken, DP'nin gazetelere ve gazetecilere karşı olan 
sert tutumuna bir tepki olarak da Türkiye'deki Yılın Adamını "Hapisteki Türk Gazetecisi" olarak belirtilmişti. Milliyet, 1 Ocak 1959.

Kim'den Şahap Balcıoğlu, Vatan'dan Naim Tirali ve Selami Akpınar 16 şar ay hapse mahkum oldular ve ceza evine kondular. 72 yaşındaki Ahmed Emin 
Yalman da 15 ay 16 günlük cezasını çekmek üzere 7 Mart 1960 da cezaevine alındı ancak  11 Mart'ta hastaneye gönderildi, 15 Nisan'da da hastalığı 
nedeniyle Serbest bırakıldı. Akis. Kim ve Vatan birer ay, Ulus gazetesi iki ay kapatıldı. Dünya gazetesinden Falih Rıfkı Atay, Bedii Faik ve Yekta
Ragıp Önen bir süre yargılandılar. Daha sonra Dünya ile iyi ilişkiler kuran Menderes, Davalardan vazgeçti. Pulliam Davaları bütün dünyada yankılar uyandırdı.  Ankara'ya protesto telgrafları yağdı.

1960'da DP'nin muhalefetle ve basınla ilişkileri alabildiğine gerginleşti.  30 Nisan 1960'da basının şiddetli muhalefeti karşısında Menderes Sarol'a 
"  Elimizde derdimizi gerçekleri millete anlatacak Radyo dan başka silah kalmadı.  Bunca yardım, Bunca dostluğa rağmen gazeteler karşımızda cephe aldılar. 
Bugünden, İtibaren vatandaşlarımıza Radyodan ben konuşacağım" demiştir.57

*  Cemil Sait Barlas, Oktay Yerel, Cemalettin Ünlü, Tarık Halulu, Yusuf Ziya Ademhan, Beyhan Cenkçi çeşitli davalardan mahkum olmuşlardı. 
    Tüm bu gazeteciler 27 Mayıs'ta serbest bırakıldılar.
** Amerika'da Indianapolis ve Arlzona Republle gazetelerini çıkaran Eugen Pulliam, Menderes'le görüşmek için Türkiye'ye gelir. Daha önce görüşme isteği 
kabul edilen Pulliam ve eşi Hilton'da üç gün beklerler. Üç gün sonra Başbakan'ın gemiyle İzmir'e gideceği ve kendisiyle gemide görüşeceği. söylenir. 
    Güvertede Pulliam'la karşılaşan Menderes "böyle bir görüşmeden haberinin olmadığını" söyler ve görüşmeyi reddeder.
    Pulliam da ABD'ye dönüşünde iki sert yazıyla "1957 seçimlerinden sonra hüküm süren kin ve nefret havasından ve basına yapılan baskılardan" söz eder. 
    Bu yazılar, Vatan, Dünya ve Ulus gazetelerinde, Kım, Akis ve Altıok dergilerinde yayımlandı.
    Menderes'in izniyle bu yayınlar hepsi için dava açıldı. Davalar 1959 ve 1960 yıllarında sürdü. Ayrıntılı bilği için bkz. A. KABACALI, a.g.e., s. 259-260 ; 
A. E. YALMAN, a.g.e., s. 341-342.

Sıkıyönetimin hemen ardından 28 Nisan Ulus ve Akis'in sorumluları sorguya çekildi. Komisyon Sıkıyönetime gönderdiği yazılarla   Ulus, Akis, Dünya, Kim ve
Demokrat İzmir'in ve matbaalarının kapatılmasını bildirdi. 29 Nisan'da Forum ve 30 Nisan'da Cumhuriyet, 4 Mayıs ta Yeni Sabah, 8 Mayıs'ta Milliyet kapatıldı.
Milliyet'in yöneticileri Tahkikat Komisyonu üyesi olan ve aynı zamanda Gazeteci olan Bahadır Dülger tarafından sert bir tavırla geri çevrildiler. 
Böyle bir ortamda Menderes İzmir'e gitmiş, İktidar gazeteleri " DP kalesi" olarak  bilinen İzmir'de 300 bin kişinin Menderes'i karşıladığını bildirmiş, 
Akşam. Gazetesi karşılanışın havadan çekilmiş bir fotoğrafını yayınlamıştı. Bu fotoğrafta kalabalığın Fazla olmadığı görülüyordu. Akşam aynı gün kapatıldı.

1950-1960 arasında 867 gazetecinin mahkumiyetiyle sonuçlanan 2300 Basın davası açılmıştır.58 
1956-1960 arasındaki dört yılda gazetecilere tam 57 yıllık hapis cezası verilmişti.59

SONUÇ

Basın, bugün olduğu giti DP iktidarı döneminde de siyasi bir arena olma ve gündeme yön verme niteliklerini taşımaktaydı. 
Bu arenada hem iktidar hem de muhalefet karşılıklı saldırılarda bulunmuş tur. DP iktidarı  süresince CHP'nin geçmişine saldırı sürmüş, kamu oyunda CHP'nin eski saygınlığını  kazanması olasılığı arttıkça  DP de baskıcı tutumunu artırmıştır. Saldırgan tutum kişisel hakaretleri de içine almıştır.
Örneğin İnönü'nün 7 Ekim 1952 'de Manisa konuşması Üzerine Çıkan olaylar Zafer'de " Milli Münafık'ın Meşum Tahrikeri Tesirini Gösterdi '' 60 
Manşetiyle yer almıştı.

DP ve onun genel başkanı Adnan Menderes iktidarları süresince basından yayarlanarak kamuoyunun desteğini kazanmak istemişlerdi. Fakat "Demokrasi" 
bayrağı altında seçimleri kazanmasına rağmen ekonomik ve toplumsal vaatlerini gerçekleştireremeyip, toplumsal kriz yükseldikçe basının muhalefeti de artmıştı. 
Bunun üzerine Menderes tarihi yanılgılarından birini yaşayarak baskıcı yasal düzenlemeler ve yöntemlerle basını susturma yoluna gitmiş, DP yanlısı basını da resmi ilanlar, kağıt ve arsa tahsisi gibi yöntemlerle desteklemiştir.

1959 Aralık ayında bütçe görüşmeleri sırasında basınla ilgili Sarol'un hazırladığı rapordaki görüşler DP'nin basını değerlendirmesi açısından önemlidir. 
Sarol basının tek parti hükümeti boyunca iktidarın organı olarak görev yaptığını ve 1950'den itibaren düşünce özgürlüğünü kısıtlayan hükümlerin toptan 
kaldırıldığını belirterek "
Hürriyetlerin en azizi telakki edilen ve üzerine hepimizin titremekle yükümlü bulunduğumuz basın hürriyeti itiraf etmek lazımdır ki 9 yıl süren bu yeni tatbikat
döneminde kendisinden beklenen parlak imtihanı verememiştir. (...) Bu arada iktidarımızın Türk basınının modern ve teknolojik sahada cihazlanması için 
devletten ne ölçüde büyük yardımlar gördüğünü, hükümetin hiçbir iktidar döneminde rastlanmayan sevgiyi, fedakarlığı gazete ve tesislerden esirgemediğini buna karşılık bir kısım gazetelerin hürriyetleri göz göre göre suistimal ederek bizzat kendilerinin hürriyetleri zedeleme yolunu tercih ettiklerini" açıklamıştır.61 

Görüldüğü gibi DP iktidarının son döneminde bile baskıcı tutumu savunarak basın " Parlak İmtihan verememek "le suçlanmıştır .

Tüm bu baskıcı yöndeki değişmelere rağmen dönemin ilginç özelliklerinden birisi, siyaset adamlarının kendilerine yakın gazete ve dergilerde makaleler yazması,
düşüncelerini bu şekilde iletme yoluna gitmesidir. Örneğin İnönü ve Nihat Erim'in Ulus'ta, Celal Bayar ve Menderes'in Vatan ve Zafer'de, Fuat Köprülü'nün 
Kudret'te makaleleri yayımlanmıştır. .

1950-1960 arasındaki iktidar-basın ilişkisindeki tüm gerilime rağmen bu dönem, bugün hala etkililiğini sürdüren Milliyet, Hürriyet gibi gazetelerin de içinde
bulunduğu pek çok gazetenin yayımlanmaya başladığı, baskı teknikleri ve yeni gazetecilik anlayışlarıyla tirajların 100 binin üzerine çıktığı,
 (Özellikle 1955'den sonra) bir dönem olmuştur. Bu durum DP'nin yanısıra başka bir Sosyo-Ekonomik çalışmanın konusunu oluşturan (Geleneksel yapının 
kırılması, Pazar Ekonomisinin gelişmesi vb.) nedenlerin de sonucudur.

27 Mayıs 1960 İhtilali'nin hemen ardından kurulan 30 Mayıs 1960 Tarihli Cemal Gürsel Hükümeti ise " Cumhuriyetin başlıca mesnetlerin den biri" olarak 
özgür basını, göstermektedir.


DİPNOTLAR;

1. Hıfzı TOPUZ, Türk Basın Tarİhi, İstanbul, Gerçek Yayınevi, 1972, s. 170.
2. Nilgün GüRKAN, Demokrasiye Geçişte Basının Rolü' (1945-1950), Ankara, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, 1994, s.93 .
3. Ulus,1 Temmuz 1946.
4. Nuran DAGLI, Belma AKTORK (haz.), Hükıimetler ve Programları (1920-1960), Ankara, TBMM Yay., 1988, s.119. Ayrıca bkz. İfade Ozgürlügü Hapiste,
    Ankara, Çağdaş Gazeteciler Derneği Yayınları, 1994,  s.431.
5. Alpay KABACALI, Türk Basınında Demokrasi!, Ankara, Kültür Bakanlığı Yay., 1994, s. 201. .
6. a.g.e., s.423.
7. N. DAĞLI  ,1988, s.145, Ayrıca bkz. İfade Özgürlügü Hapiste, ÇGD Yay., 1994, s.433.
8. İfade Özgürlügü Hapiste, ÇGD Yay.,1994, s. 433.
9. Cem EROGUL, Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi, Ankara, İmge Kitabevi Yay., 1990, s. 48.
10. Ali GEVĞİLİLİ, Yükseliş ve Düşüş, İstanbul, Bağlanı Yayınlan, 1987, s. 86.
11. Cumhuriyet, 2 Ağustos 1951.
12. N. DAGLI ve AKTÜRK, a.g.c.,s.163; Ayrıca bkz. İfade Özgürlüğü Hapiste, 1994, s. 435.
13. N. DAGLI ve AKTÜRK, a.g.e.,s.164; Ayrıca bkr.. İfade Özgürlüğü Hapiste, 1994, s. 435. .
14. Mükerrem SAROL, Bilinmeyen Menderes C.1.I1, İstanbul, Kervan Yay. 1983, s. 177.
15. A. KABACALI, a.g.e., s. 230; Korkmaz ALEMDAR, " Demokrat Parti ve Basın ", Tarih ve Toplum, Mayıs 1986, s. 53.
16. Cumhurlyet, 7 Haziran 1950.
17. M. SAROL, a.g.e., s. 257 -258
18. a.g.e.,s. 259
19. Ahmed Emin YALMAN, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim (1945 - 1970), (Baskı yeri ve tarihi belirtilmemiştir), s. 322.
20. M. SAROL, a.g.e., s. 560. .
21. a.g.e., s. 622-624 .
22. Orhan KOLOĞLU, Osmanlıdan Günümüze Türkiye'de Basın, İstanbul, İletişim Yay., 1992, s. 70.
23. M. SAROL, a.g.e., s. 206-207.
24. Milliyet, 4 Temmuz 1955. 
25. Tayfun TÜRENÇ, Erhan AKYILDIZ, Gazeteci, İstanbul. Milliyet Yay., 1986, s. 145-146.
26. a.g.e., s. 150.
27. K. ALEMDAR, İletişim ve Tarİh, Ankara, İmge Yay., 1996, s. 143-147.
28. A.E. YALMAN, a.g.e., s. 298 -301.
29. Fuat Süreyya ORAL, Türk Basın Tarıhı Cılt n, Ankara, Sanayii Nefise Matbaası, 1973, s. 184.
30.C. EROĞUL, 1990 , a.g.e., s. 61. '' Meclis görüşmeleri sırasında kabul edilmeyen bir madde bu konuda aydınlatıcı bir örnek olabilir. 
     1950 yasa tasarısının 3 ı. Maddesi şöyle düzenlenmişti: " Rızaları hilafına şahısların hususi veya aile hayatları hakkında ima tarikiyle dahi olsa yayında bulunanlar, suçtan zarar görenin şikayeti üzerine 2 aya kadar hapis veya 200 liradan 2000 liraya kadar ağır para cezasına mahkum edilirler." 
     Maddenin görüşülmesi sırasında Cezmi Türk, Nadir Nadi ve Sıtkı Yırca1ı farklı biçimlerde karşı çıkmışlar, savunusunu ise Bahadır Dülger yapmıştır. 
     Dülger, basının serbest olması yarunda kişilerin aileleri, özel. hayatları, şeref ve haysiyetlerin korunması gerektiğini vurgular. "Bir adamın
namusluluğunun veya namussuzluğunun kıstasını bir gazeteci eline verebilir miyiz?" diye de sorar. Sıtkı Yırcalı kamu yaşamında görevalan kişilerin 
yaptıkları her şeyin milletin denetiminde olması gerektiğini savunur. Bu denetimi basın yapacaktır, " eğer bu şekilde, umumi de olsa, hususi de olsa 
bütün müesseselerimizin kontrolünü ele almazsak, basın hürriyetini buraya teşrnil etmezsek başka türlü hakimiyetlerin kurulmasına vesile hazırlamış oluruz" der. Madde Yırcalı'nın teklifiyle metinden çıkartılır.
31. N. DAGLI ve AKTÜRK, a.g.e., s. 169; Ayrıca bkz. İfade Özgürlügü Hapiste, İstanbul, ÇGD Yay., 1994, s. 436.
32. a.g.e., s. 169; Aynca bb. İfade Özgürlüğtü Hapiste, İstanbul, ÇGD Yay., 1994. s. 436.
33. a.g.e . s. 170; Aynca bkz.. İfade Özgürlüğü Hapiste, İstanbul. ÇGD Yay., 1994, s. .437.
34. A. KABACALI, a.g.e., s. 237-238.
35. M. SAROL, a.g.e., s. 427 .
36. Cumhurlyet. 6, 8, 25 Ocak 1956.
37. M. SAROL, a.g.e., s. 678-679.
38. Emin KARAKUŞ, İşte Ankara. Istanbul, 1977, s. 368-370 .
39. H. TOPUZ, a.g.e., s. 188.
40. Seniye YüCEL, İktidar ve Basın Kartı, Ankara, ÇGD yayınları, 1995, s. 11.
41. Ahmet DANIŞMAN, Basın Özgürlüğününü Sağlanması Önlemlerı, Ankara, A.Ü. BYYO Yayınları No: I, 1982, s.150 - 151
42. K. ALEMDAR, 1996, a.g.e., s. 134.
43. a.g.e., s. 136.
44. E. KARAKUŞ, a.g.e . s. 433.
45. A. KABACAU, a.g.e., s. 234.
46. Cumhurlyet, 6 Şubat 1951. i
47. Cumhurıyet, 25 Haziran 1990. (Mehmet Ali Sebük ile görüşme)
48. a.g.e., S. 238.
49. Cumhurlyet, 19' Mart I955.
50. Devir, 28 Ağustos 1954, S.l.
51. Devir, 28 Ağustos 1954, S.l.
52. T. TÜRENÇ, a.g.e., s. 166.
53. H. TOPUZ, a.g.e., s. 192 .
54. H. TOPUZ, a.g.e., s. 193.
55. T. TORENÇ, a.g.e., s. 178.
56. a.g.e., s. 185.
57. M. SAROL, a.g.e., s. 1003.
58. 0. KOLOOLU, a.g.e., s. 69.
59. Metin TOKER, Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları, Demokrasiden Darbeye (1957-1960), Ankara, Bilgi Yay.,1991, s.. 94.
60. Zafer, 9 Ekim 1952.
61. M. SAROL, a.g.e   s 834


****

DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI (1950.1960) ve BASIN. BÖLÜM 5

DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI (1950.1960) ve BASIN. BÖLÜM 5



B- Baskıcı Yöntemler.,

CHP'den hesap soracağını söyleyen Menderes'e karşı başta Ulus'un başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın olmak üzere CHP'li basın saldırıya geçti. Şubat 1951'de
Kırşehir'de Atatürk büstünün tahrip edilmesi üzerinde basının önemle durduğu bilinmektedir. " Bu dönemde Necip Fazıl Kısakürek'in şeriatçı bir çizgi izlemekte 
olan '' Büyük Doğu ''dergisine Başbakanlıkça " örtülü ödenekten yardım yapıldığı 27 Mayıs'tan sonra açıklanmıştır.45

  DP'nin iktidar döneminde sol düşünce şiddetle kovuşturulmaya başlanmış, "İşçiler Birleşiniz" başlıklı bir yazıyı yayımlayan Haftanın Sesi dergisinin 
Yazı İşleri Müdürü Yusuf Ahıskalı tutuklanmıştı.46 
Hatta bu dönemde sol basının, üzerindeki baskılar nedeniyle DP'ye karşı yazılar yazamaması nedeniyle DP'nin sol açıdan eleştirilemediği söylenmiştir. !

22 Kasım 1952'de Vatan'ın başyazarı A. Emin Yalman'a karşı düzenlenen suikasti Samet Ağaoğlu'nun tezgahladığı iddia edilmektedir. Bu iddiaya göre Samet
Ağaoğlu, N. Fazıl'a 170 bin lira vermiş, Fazıl da Büyük Dolu ve Hür Adam dergilerinin yönlendirmesiyle suikaste ortam hazırlamıştır.47

1954 seçimlerinden sonra Muhalif basındaki eleştiriler yoğunlaşırken basın davalarının sayısı da hızla artmış. Özellikle CHP organı Ulus ve Nihat Erim'in
çıkardığı Halkçı gazetelerinin yazarlarıyla Metin Toker'in Akis'i için çok sayıda dava açıldı. Birçok gazeteci* basın suçlarından mahkum edildi. 
Bütün şimşekler muhalif gazeteciler üzerine yağıyor; İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de uzaktan yakından biraz dili sürçen gazeteci, kendisini cezaevinde buluyordu.

DP yanlısı basın için ise durum .daha farklıydı. Onların işlediği suçlar kovuşturulmuyor, kazara hapse girdiklerinde ise çok farklı bir uygulamayla
karşılaşıyorlardı.**

*   Şinasi Nahit Berker, Metin Toker, Ülkü Arman, Nihat Subaşı, Fethi Giray, Beyhan Cenkçi, Kurtul Altuğ, Yusuf Ziya Ademhan.
** Ömeğin, DP'yi tutan gazetelerden birinin yazı işleri müdürünun hapse girmesiyle sağlık durumu ileri sürülerek, hastaneye nakledilmesi bir olmuşdu. 
    Bu gazeteciye hemen dekanın odası ayrılmış, Özel bir telefon çekilmişti. Gazeteci bazı akşamlar hastaneden çıkıp evine gitmiş, sabahın erken 
saatlerinde yine hastaneye gelmişti. Ayrıntılı bilgi için bakınız  A. KABACAU, a.g.e., s. 239.

....

  1954 yılında davalar birbirini izledi:  Dünya  Gazetesi yazarlarından Bedii Faik tutuklandı, başka bir davadan dolayı Dünya'nın yazı İşleri müdürü Ali İhsan Göğüş 12 ay hapse mahkum edildi. Yine; bu dönemde Menderesin muhalif gazetecileri sivil polislere izlettiği belirtilmektedir. 
Örneğin bu gazetecilerden Yeni Sabah gazetesi sahibi Safa Kılıçlıoğlu da bunu gazetesinde yayımlıyor ve bir Saldırı olursa silahıyla yanıt vereceğini
yazıyordu.48 
Kılıçlıoğlu, Menderes'e görüşlerini belirten telgrafı çekmesi nedeniyle 6 ay hapis cezasına çarptırıldı, karar temyiz edildi.
Hüseyin Cahit Yalçın Halkçı gazetesindeki makalelerinde Başbakana hakaret ettiği gerekçesiyle 1 Aralık. 1954'de tutuklandı  ve  verilen 26 ay 20 günlük 
hapis cezası Yargıtay'ca onaylandı"**  Ceza evinde hastalanan, 80 Yaşındaki Hüseyin Cahit, 27 gün sonra olağanüstü önlemlerle  Hastaneye kaldırıldı. 
Yurt içinden ve dışından gelen büyük . baskılar sonucu, 108 gün sonra Cumhurbaşkanı Celal Bayar, yasanın verdiği yetkiye dayanarak hapis cezasını kaldırdı.49 
Menderes  Halkçı gazetesine açtığı, toplamı 100 bin lirayı bulan tazminat davalarından vaz geçti.*** 

*  Hüseyin Cahit'in bu ilk tutuklanması değildir. İlk kez Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası merkezinde yapılan aramaları 'Terakkiperver Fırka Basıldı" biçiminde duyurduğu için tutuklanmıştı. Bu tutuklama, Doğu'daki Şeyh , Sait ayaklanmasının ardından hükümete iki yıl süreyle geniş yetkiler tanıyan 4 Mart 1925 Tarihli Takrir-i Sükun Kanununun sonrasındaki ilk tutuklama ydı. Ayrıntılı bilgi için bakınız. N. GüRKAN, a.g.e . s. 55.
   Aynca Tan olayı ile ilgili olarak da ilk saldırı işaretini Yalçın'ın " Kalkın Ey Ehli Vatan!" başlıklı yazısıyla verildiği belirtilmektedir. Bakınız Zekeriya SERTEL.
   Hatırladıklarım, İstanbul 1977.  Nisan 1952' de ise Yalçın'ın Ulus'daki " Gözü Kapalı oy Verme" başlıklı yazı nedeniyle milletvekili dokunulmazlığı kaldırılmıştır. 
   Eroğul için bu olay, DP'nin " Çoğunluk İstibdadına yönelişinin ilk önemli belirtilerinden biridir." Bakınız C. EROGUL. a.g.e . s, 75-76.

**  Oysa DP'ye en sert muhalefeti yapan Falih Rıfkı Atay'ın Ulus'dan ayrılmasından sonra Menderes'in yakın çalışma arkadaşı Sarol "DP'i kıırulduğu 
günden itibaren kalemiyle, zehirler saçarak hırpalamaya çalışan F. R. Atay Şükürler olsun Ulus gazetesinden atıldı.
     Yerine Hüseyin Cahit Yalcın getirildi. Bu dcğişiklikten canı yanmış bütün partililer çok sevinmişlerdi. Hüseyin Cahit Yalçın  İttihat ve Terakki'nin önde gelen insanlanndan biriydi. Şöhretli bir gazeteci memleketini seven, cesur. inatçı, hayatı her sahada mücadele içinde geçmiş, ileri yaşlara ulaşmış bir insandı" demişti. Sarol'un ve dolayısıyla DP'nin Yalçın'a güveni onun da seçiın yasasını şiddetle eleştirmesinden kaynaklanıyordu. 
     Sarol'un sözlerini ilginç  kılan DP'nin daha sonra izlediği yola muhalefet ettiği için hapis cezaları alan Yalcın'a başlangıçta duyulan güveni göstermesidir. Sarol'un açıklaması için bakınız: M. SAROL, 1983, s. 70.

***  " Menderes Hüseyin Cahit'in mahkumiyeti için " ' Ne olurdu milli hayatımız ın değer çizgisine ulaşmış bu insanlar, yaşamın yeni koşullarına göre gerçeği görerek hareket etseler ... "diyecekti.  Bakınız  M. SAROL, a.g.e  s. 319. 
        Hüseyin Cahit'in tutuklanması üzerine düzenlenen gösteriler ve gazete yayınlarını " siyasi amaçlı ve yersiz nümayiş " olarak değerlendiren 
hükümet engelleme yoluna gitti .. Her yasak ya da baskı yeni yasak ya da baskıları getiriyordu, Hüseyin Cahit'in Hastalığı sırasında ise Menderes Sarol'dan
        Yalçın'ı ziyaret etmesini istemiş " Bu insanlarla Mustafa Kemal bile başa çıkamamış. Gazetecilerle , İster istemez iyi geçinmeye, dost olmaya mecburuz. 
        (... ) 
        Kendisini benim adıma ziyaret et.  Adamın gönlünü almaya çalış. Kusurlu biziz. Ona karşı çok mahcubuz " demiştir., Ve Hüseyin Cahit'in mahkumiyeti bir 
kaza olarak değerlendirilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bakınız  a.g.e., s. 388-389.
....

Yine o günlerde, Cumhuriyetçi Millet Partisi yöneticilerinden emekli general Sadık Aldoğan, bir yazısından dolayı mahkum edilerek Millet gazetesi yazı işleri 
müdürü Hüsnü Zeki Söylemezoğlu'yla birlikte, ceza evine konuldu. Ulus, Yeni Ulus ve Halkçı gazetelerinde sorumlu müdürlük yapan Cemal Sağlam hakkında 
69 dava açıldı.'"
Bütün bu olaylara rağmen Mükerrem Sarol, Türkiye'de basın özgürlüğünün varlığım savunuyordu: " Matbuat hürriyetinin eğer kendine mahsus bir tarif namesi  var saki vardır bizde bugün hakim bulunmakta olan siyasi ve hukuki halin buna aynen uygun bulunduğu muhakkaktır ve esasen hiç kimse bu zaviyeden gelerek bu son derece mühim müessesenin mevcut bulunmadığını yahut noksanlıklar arz ettiğini iddia eylemekte değildir. (...) 

Genç demokrasimizi, daha eskilerin atlattığı badireden sonra komünizme, faşizme yahut irticaa peşkeş çekemeyiz.( ...)" 50 Saral'un bu düşüncesine rağmen 7 Nisan 1955'de İnönü'nün damadı Metin Toker, Akis dergisinde Sarol'a hakaret ettiği gerekçesiyle 9 ay 10 gün hapse mahkum edildi.
Özellikle 1956 yasa hükümleri, hür basın hak ve hürriyetlerini daha da daraltmıştır. (...) Bununla beraber Türkiye, basın hürriyeti olmayan memleketler arasında gösterilmek. Türkiye basın hürriyeti teminat altında bulunan memleketlerden de değildir."51

  1954'de CHP tarafından Falih Rıfkı'ya yok pahasına satıldığı iddia edilen ve bu nedenle de CHP mallarıyla birlikte hazineye devredilmesi istenen Dünya gazetesinin yazarı Bedii Faik'in tutuklanması üzerine Sarol yasa hükümlerinin kabadayılığa son verdiğini ve hançer gibi kullandığı kaleminin elinden alındığını düşünmüştü.
6 Eylül 1955 günü başlayıp 7 Eylül 1955 sabahına kadar süren olaylı gösteriler sırasında İstanbul'da bulunan Menderes ile öteki sorumlular, Vilayet'te toplanarak sıkıyönetim kararı aldıktan sonra 7 Eylül tarihli gazeteleri getirterek sansür ettiler. Yeniden baskı için kalıp hazırlamak uzun süreceği için , gazetelerin sansür edilen bölümleri ezilerek okunamaz duruma getirilmiştir. 
Sıkıyönetim Komutanı Nurettin Aknoz 10 Eylül günü Harbiye'de basın toplantısı düzenleyerek basına konan yasakları açıkladı. .

19 Eylül 1955'te Ulus gazetesi İsmet İnönü'nün "Çetin Bir İmtihan" başlıklı Meclis'i tekrar toplantıya çağıran makalesini yayımlayan Ulus gazetesinin 
basılması ve yayımlanması süresiz, Hürriyet ve Tercüman makaleyi iktibas ettiği için basılmaları ve yayınlanmaları 15 gün, Hergün Gazetesi 15 gün 
basılması ve yayımlanması yasaklandı. Yasakları bildiren örfi İdare Kumandanı Korgeneral Nurettin Aknoz "men ettim" ifadesini kullanmaktadır. 
Ulus 31 gün kapalı kalmış açıldığı gün " Türk Ordusu Ancak Vatan ın Hizmetindedir " başlıklı yazı nedeniyle yine kapatılmış ve bu ceza 32 gün sürmüştür. .

* Cemal Sağlam'a verilen en ağır ceza 5 yıl 5 ay 10 gün ağır hapis ve 10888 lira para cezasıydı (23 Eylül 1954). Sonradan bu dava kaldırıldı. 
Öldüğü gün, 20 Ekim 1955'te Ankara adliyesinde duruşması vardı; Ölümünden iki saat sonra mübaşir tarafından duruşmaya çağrıldı. 
  Ayrıntılı bilgi için bakınız A. KABACALI, a.g.e., s. 239.

...

Her zaman " Men ettim" ifadesiyle biten sıkıyönetim bildirilerine göre, Ankara'da çıkan Medeniyet gazetesi " Batı Trakya Türkleri ve Açıldı Durumları" başlıklı
makaleden dolayı süresiz (22 Eylül), 8 Aralık gündü Dünya gazetesi " DP Grubundaki Huzursuzluk Arttı", Vatan gazetesi "Bu Böyle Gidemez " başlıkları 
kışkırtıcı niteliğinde görüldüğünden, 15'er gün süreyle. 'Kapatılmıştı.

  Menderes'in ABD gezisi ise muhalif basına karşı hırçınlaştığı döneme rastlamaktadır. Associated Press Telelesleri Eisenhower in Menderes'i yarım saat kabul edişini yanlışlıkla " yarım dakika kabul etti" olarak geçmiş, muhalefet basını bunu manşetten vermişti.52

   DP için yavaş yavaş tehlike çanlarının çalmaya  başladığı 1957 seçimlerini önemli ölçüde oy kaybıyla kazandı. Başta CHP olmak üzere  bütün muhalefet 
partilerinin, DP'nin seçime hile karıştırdığını öne sürerek sonuçlara itiraz etmeleri  bu da basında manşetten yansıtılmıştı. Aynı yıl basın davalarını protesto  bildirisi  yayımlaması nedeniyle İstanbul Gazeteciler Sendikası bir süre kapatılmıştır.

6. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI (1950.1960) ve BASIN. BÖLÜM 4

DEMOKRAT PARTİ İKTİDARI (1950.1960) ve BASIN. BÖLÜM 4



1956 Basın Kanunu değişikliğinin Mecliste görüşüldüğü sırada Adalet Bakanı Köktürk, her hürriyet gibi basın hürriyetinin de bir sınırı bulunduğunu, devletin
vatandaşın şeref ve haysiyetlerini korumakla yiikümlü bulunduğunu belirterek tasarının kabulünü istemişti. Bunun üzerinc İsmet İnönü söz alarak hayatının 
en sert ve ağır konuşmalarından birini yaparak bu yasayla iktidarın polis devleti olma yolunda ilerlediğini belirtmiştir. 
Menderes ise konuşmasında " Demokratik nizamın ancak bu kanunlarla sağlanacağını" söyler.37 
Aynı konuşmada  Menderes 1950 Basın Kanunu ile basın özgürlüğünü sağlamakla büyük bir hata işledinini söylemiştir. 
Bu keskin dönüşün ve kısıtlamaların temelinde ekonomik krizin boyutlarının yükselmesi yatmaktadır.

Meclis'teki görüşmeler sırasında CHP'den ısmet İnönü, Hürriyet Partisi'nden Turan Güneş, Millet Partisinden Osman Bölükbaşı tasarıları eleştirdiler. 
Prof. Turan Güneş, " İngiltere'de kamu Çıkarı açısından gazetecilere hakaret hakkı bile tanındığını, özel yaşamın da 'ispat hakkı' dışında bırakılmadığını 
ve her durumda kamu çıkarının esas alındığını anlattı"; her iki yasanın da anayasaya aykırı olduğunu söylemiş, " Bunlar şiddet kanunlarıdır. 
İktidar bir polis devleti olma yolundadır " demiştir.38

O gün kabul edilen, ertesi gün yürürlüğe giren 6733 Sayılı yasa, Basın Kanunu'nun kimi maddelerini değiştirdi. Bu değişikliklerle basın özgürlüğü sınırlanıyor; Her türlü yoruma elverişli, dolaylı ve örtülü sansüre yönelik hükümler getiriliyordu.
Sorumlu müdür olabilmek için lise öğrenimi zorunlu kılınıyordu. Ayrıca 6 aydan fazla hapis cezasına çarpılanlar sorumlu müdür de muhabir de olamayacaklardı. 

Yanıt ve düzeltme yazılarının yayınlanmasını zorlayıcı koşullar öngörülmüştü. " Kanun, nizamname veya resmi teşekküllerce ittihaz olunun karar gereğince 
gizli yapılan toplantılar" daki görüşmelerin, alınan kararların ya da gizli soruşturmaların ve aşamalarının, yargı mercilerinin görüşmelerinin yayımlanması yasaklanıyordu. Türk Ceza Kanunu'nun 141-142 .. maddelerine ve aşağıda sözü edilecek yasaya göre mahkumiyete karar verilirse, o yayın bir aydan üç aya kadar mahkeme kararıyla kapatılabilecekti. 32. Madde, " Memleket ahlakını, aile nizamını bozacak veya cürüm işlemeye teşvik veya tahrik edecek şekilde heyecan uyandıracak tafsilat ile hakiki veya hayali vakıaları hikaye veya tasvir veya tersim edenler"i cezalandırıyordu. 
Yayınları, içeriğinden söz ederek satanlar da cezalandırılacaktı. Gazeteci sanıkların mahkumiyetleri kesinleşmeden tutuklanmalarını engelleyen 39. Madde hükmü de kaldırıldı. İmzasız yazıların sahibi sorulduğunda 24 saat içinde savcıya bildirilecek, " Memleket ahlakını, Aile nizamını" bozmak 1000 liradan 
10.000 liraya kadar cezalandırılacaktı.

1954'de çıkarılan" Neşir Yoluy'ta veya Radyo ile İşlenecek Bazı Cürümler Hakkında Kanun", kimi maddeleriyle birlikte adı da değiştirilerek, "Neşir Yoluyla veya Radyo ile Yahut Toplantılarda İşlenen Bazı Cürümler Hakkında Kanun" adını aldı.  Bu değişiklik de Basın Kanunu değişikliğiyle birlikte, 7 Haziran 1956'da kabul edildi, 8 Haziran'da yürürlüğe girdi. Bu yasa, Namus, Şeref ve saygınlığa 
dokunacak, resmi sıfatı olanları küçük düşürecek nitelikte yayınlarla devletin saygınlığına dokunacak, halkın devlete güvenini sarsacak ve zorunlu ihtiyaç 
maddelerinin fiyatlarının değişmesine yol açacak nitelikte yazıları cezalandırıyordu.

   Neşir yoluyla veya radyo ile namus, şeref ve haysiyete tecavüz edilmesi veya hakarette bulunulması bir yıldan üç yıla kadar hapis, 3 bin liradan 1O bin liraya 
kadar para cezası gerektiren suçlar haline getirilmişti *

      *27 Mayıs'tan sonra kurulan" Antidemokratik Yasaları Ayıklama Komisyonu", Basın Kanunu değişikliklerinden birçoğunun ve anılan yasanın kaldınlması 
      gerektiğini belirtti. Bu görüşler doğrultusunda gereken yapıldı. Hukukçulardan oluşan komisyon. " Neşir '' Yoluyla veya Radyo ile Yahut Toplantılarda İşlenen Bazı Cürümler Hakkında Kanun"u şöyle değerlendir mekteydi: "... Hürriyetin suistimal edildiği bahanesi. Hürriyete vaki tecavüzlerde daima vesile ittihaz edilmiştir. Nitekim 6334 ve 6732 sayılı kanunlara ait mazbatalarda 'matbuat hürriyetinin kötüye kullanılması teşebbüs ve ihtimallerini
önlemek ve bu suretle bu hürriyeti zararlı hale gelmekten korumak maksadı' ile hareket olunduğu yazılı bulunmaktadır. Halbuki şeref ve haysiyetler böyle bir hususi kanun olmaksızın pek uzun bir müddet korunabilmiştir. Kanunda yer alan ( ... )  İstihkar ve istihfaf (aşağılama ve küçümseme) hissi telkin edebilecek yahut müphem ve suizanı davet eyleyecek mahiyette: neşriyat', ' suiniyet  maksadı mahsusa müstenid neşriyat bazı merciler aleyhine tahrik edici neşriyat' gibi ibarelerde, ceza hukukunun, aradığı katiyet yoktur. Demokratik bir ceza hukukuncm esası, neyin suç olduğu ve neyin suç olmadığı hususunda, yazıl bilgi sahibi olmak yolundaki vatandaş hakkını bu müphem ibarelere teslim etmek imkansızdır. 
      Sınırı belirsiz suçlar, hürriyete karşı ciddi bir tehlike teşkil eder. Nitekim bu kanunun tatbikatı, bu mülahazılayı  tamamıyla teyid etmiştir. 
      Basın suçlannın unsarlarını malüm olmamasından,  her hürriyet gibi basın hürriyeti de zarar görür. Zira cemiyet hadiseleri hakkında fikir yürütmek, 
tenkid etmek hürriyeti ceza tehdidi altında bırakılırsı, bu hürriyetin kullanılması veya mahkumiyete rağmen kullanılması yoluna gidilecektir ki, her iki davranış da modern bir cemiyet bünyesinde vahim sonuçlar yaratır." Ayrıntılı bilgi için bkz.. A. KABACALI, a.g.e., s. 252-253.
....

   Bu yasa değişiklikleri " Tepkiler yaratmıştı, Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), aylık dergisinde şu eleştiriyi yöneltiyordu: " Yeni kanunlar sıkıyönetimin 
kaldırıldığı gün yürürlüğe girmiştir. Bunlar sıkıyönetimi aratmayacaktır. Halkı telaşa düşürecek haberlerin yayılması yasak edilmiştir. 
Bir parti içerisinde görüş ayrılıkları olduğunu yazmak yasaktır. 
Meclis toplantılarının yazılması sınırlandırılmıştır. Cezalar ağırlaştırılmış, sorumluluklar artırılmış, haberleşme olanakları daraltılmıştır. Yeni kanunlar basın özgürlüğü için çok ağır bir tehdit sayılır. Enstitü, Türk basınının çok büyük bir 
çoğunluğunun yeni tedbirleri, protesto etmesini sevgiyle karşılar, Basın özgürlüğünün ve demokratik kuruluşların korunması için savaşan Türk gazetecilerinesaygılarını bildirir. "39

   DP hem içte hem de dışda artan muhalefeti yumuşatmak için 5. Hükümet programında geri adım atmıştır. 5. Menderes Hükümeti (25 Kasım 1957- 27 Mayıs1960) programında ise " Memleket nizam ve istikrarını zedeleyecek ölçüsüzlükler" belirtilerek bunlann yeniden Yaşanmaması için tedbir almak zorunluluğu açıklanmaktadır.
Programda" ...Demokrasilerde matbuat rejimlerinin  haiz olduğu ehemmiyeti izahtan müstağni addederek matbua  ait mevzuat  tatbikatada bizzat hürriyet 
nizamını zedeleyecek bazı boşlukların ve eksikliklerin mevcıutiyetine işaret etmek lüzumuna kaniiz. Bunların suratle gözden geçirilerek halledilmesni ele alacağız" 
cümlelerine yer verilmektedir. Bu dönemde DP Hükümeti, yalnızca yasalar düzenleyerek değil etkili başka bir yönteme başvurarak ekonomik baskılar uygulamıştır. 
Gazete ve dergi kağıtlarının dışarıdan ancak ' Devlet tekelince alınması kararlaştırılmış'tır. .

    Resmi İlanlar Sorunu: 

   DP'nin Resmi ilanlar konusundaki tutumu DP iktidarının ilk günlerinden itibaren kendi yayın organlarını destekler yönde olmuştur. İlan dağıtımıyla ilgili ilk düzenleme 13 Eylül  1950 'de yapılmıştır. İlanların verilmesi sırasında gazetelerin niteliklerine bazı sınırlamalar getirilmiştir. 
4 Temmuz 1951 'deki ikinci düzenleme ile resmi ilanların dağıtımı Bakanlığın takdirine bırakılmıştır.*
* 31 Mart 1952'de İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Tarafından verilen bir yemekte Vakit'ten Hakkı Tank Us resmi ilanların bir düzene sokularak, bazı 
gazetelere iltimas edilmek suretiyle basın özgürlüğünün tehlikeye düşürülmesinin önüne geçilmesini istedi. Bunun üzerine bir konuşma yapan Menderes,  basın özgürlüğünün bütün demokratik özgürlükler arasında en sağlam garantiye dayandığını,  Hükümetin bazı gazetelere ayrıcalık tanımasının söz konusu olmadığını ileri Sürmüştür  Ayrıntılı bilgi için bakınız: F. AHMAD, a.g.e., s. 95, Menderes'in aksi görüşüne rağmen Ağustos 1952'de Tekirdağ İl Kongresinde, parti aleyhine yazı yazan gazetelerin resmi ilanları kesilerek cezalandırılmaları istenmiştir. Bkz. Cumhuriyet, 18.8.1952.

Demokratların gazeteleri 'Lehimizde' ve 'Aleyhimizde' diye iki gruba ayırması da bu tarihlere rastlamaktadır. Ekonomik baskının önemlilik derecesini o 
'dönemde gazete sahiplerinin gazeteleri dışında kazanç yolları olmadığı düşünüldüğünde anlamak daha olasıdır.

11 Temmuz 1953'deki üçüncü düzenleme ile 1951'deki madde yürürlükten kaldırılmış, ilan verilirken gazeteler arasında ayrım gözetilmeyeceği yalnız, milli birlik ve beraberliği tehdit eden gazetelere İlan verilmeyeceği belirtilmiştir. 1953 yılında yayımlanan resmi ilan kararnamesinin sonunda şu hüküm vardır: 
"Kategoriler ve her kategori için tayin edilecek nispetler de ilanların gazetelere verilen bedelleri Baş vekaletçe vazifelendirilen bir komisyon tarafından 
tespit olunur." Bu hüküm iktidarın basın üzerindeki resmi ilan kılıcı durumundadır. '
5. Hükümetin kuruluşundan yalnızca iki gün sonra 27.11. 1957 Tarihinde 4/9714 Sayılı Kararname'yle ilk defa özel ilan ve reklamlar bazı hukuki kayıt ve koşullara
bağlanmış, Resmi İlanlar Şirketi'ne.* yeni bir hak tanınmıştır. Bu hakla bütün özel ilan ve reklamların Resmi İlanlar Şjrketi aracılığından geçirilerek 
yayınlanması zorunlu kılınmış,  Türk Basın Birliği aracılığı ile yayımlattıkları ilan ve reklamlar için alacakları komisyon oranı %10 olarak saptanmıştır.40 
* 1931 yılına kadar hiçbir kayda bağlanmayan Resmi İlanlar , 20.7.1931 tarihli kararnameyle gazetelere "Türk Maarif Cemiyeti" kanalıyla verilmesi karara 
bağlanmıştı.
    Cemiyet bu işi 1943 yılına kadar özel bir şirket aracılığıyla yürütmüş, 1943 yılındaki bir kararnameyle aracılık hakkı Cemiyetten alınarak Basın Birliği'ne 
verilmiştir. Birliğin birçok gazeteyle birlikte kurduğu Türk Basın Birliği Resmi ve Ticari lIanlar Şirketi ise 1957'de kurulan Resmi İlanlar Şirketi'ne kadar 
görev yapmıştır.

Basını resmi ilan ve reklamların yanısıra özel ilan ve reklamlar kanalıyla da kontrol eunek amacını güden bu durum, 27 Mayıs Devrimi'yle son bulmuştur.41
Bu Uygulamanın sonucu olarak DP'nin yaymorganı Zafer ile CHP'nin yayın organı Ulus arasında şöyle bir ilan dağıtımı ile karşılaşılmaktadır:42

          1958                          1959                 1960 ( 27 mayısa kadar )   
Zafer   963. 248                  1.234.884           403.364
Ulus    456. 397                     542.867           212.248

İlan ve Reklam konusunda DP'nin' tutumunu sergilemede en iyi yol şu genel rakamları vermek olacaktır:43

....


1.7.1950  31.12.1959  Arasında  gazetelere verilen Resmi İlan ve Reklam tutarlarları.;

Cumhuriyet                                                         2.653.704
Milliyet                                                               2.271.437
Hürriyet                                                              2.269.643
Vatan                                                                 1.641.145
Tercüman                                                            1.139.578
Havadis                                                               1.146.882
Apoyevmatini                                                            91.460
Son Posta                                                            2.145.394
Yeni İstanbul                                                       1.817.612
Zafer-Zafer AkşHm Postası                                     7.114.330
Hürses                                                                1.021.926
Ankara Telgral'                                                     1.083.296
Ulus                                                                      930.953
Son Havadis                                                           690.418



Resmi ilanlarla ilgili olarak DP'nin yaptığı Son düzenleme 3 Ağustos 1959'da ilan dağıtımının incelenmesinin Basın Yayın ve Turizm Bakanlığınca yapılması 
koşulunun getirilmesi olmuştur.

1960 Düzenlemesi: Baskıcı yasal düzenlemelerin sonuncusuna gelince, DP'nin isteğiyle İnönüyü Yeşilhisar'da engelleyen 3 Albayın* bir gün sonra istifası
Menderes iktidarının orduya güvenmemesinde ki haklılığı gösteriyordu. Basına ve orduya güvenemeyeceğini düşünen DP bu kez Meclise dönüp 
18 Nisan 1960'ta 2247 sayılı " CHP ve bir kısım basının faaliyetlerini tahkike memur Meclis Tahkikat Encümeni "nin kurulması hakkında karar çıkarıldı. 
* Selahattin Çetiner, Bahri Yazır, Osman Özcan.

  Bu karar 7 Nisn'da toplanan DP Grup toplantısında görüşülmüş, " Bu muhalefet" ve Bu basın"la ülkenin yönetilemeyeceğine karar vermeleri sonucunda ortaya çıkmıştı. Tahkikatın selayeti açısından ilgili her türlü haberin yayımlanması, dolayısıyla mecJis görüşmelerinin de yayımlanması yasaklandı.

  Meclisteki tartışmalara konulan yayın yasağı yüzünden  Gazeteler tarihi oturumla ilgili yayım yapamıyorlarsa da İsmet İnönü'nün o oturumda söylediği 
" Artık, sizi ben bile kurtaramam" Sözleri ertesi gün gençler arasında dolaşıyordu. Yasağın çıktığı gün İnönü'nün meclis konuşmalarını " Meclis müzakerelerinin aleni olması" esasına dayanarak basan Ulus gazetesinin matbaası sabaha karşı saat beş dolaylarında basıldı ve gazetelere el konuldu.44 

Baskından kaçırılan  gazeteler de CHP' milletvekillerince satıldı. Meclise dönük haberleri yayınlayamayan basın bunun üzerine Kore'deki öğrenci hareketlerine
yoğun biçimde yer vermeye başladılar. 27 Nisan 1961 Taıihinde 7468 sayılı yasa ile " Meclis Tahkikat' Encümeni'nin Vazife ve Salahiyetleri Hakkında Kanun" 
çıkarıldı.
Basınla ilgili önemli hükümler den biri de şuydu:  Her türlü yayının yasak edilmesi halinde bu yasalta uymayan gazete ve dergilerin basım ve dagıtımı önlenir. 
Yayın yasaklarına ısrarlı şekilde uymayan yayınlar kapatılır."
28 Nisan'daki öğrenci hareketleri üzerine sıkıyönetim ilan edildi. Böylece ülkede üç başlı bir yönetim gündeme geldi: 
Hükümet, Tahkikat Komisyonu ve Sıkıyönetim.

5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***