Kardeşim Esad etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kardeşim Esad etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Aralık 2019 Pazar

TÜRKİYE İÇİN KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİ., BÖLÜM 3

TÜRKİYE İÇİN KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİ.,  BÖLÜM 3

AB Konseyi, Kabul Edilen, Nihai Metin, Katılım Ortaklığı Belgesi,



Kültür ve Görsel-İşitsel Politika 

-Görsel-işitsel politika alanında, başta Sınırsız Televizyon Direktifi olmak üzere, mevzuat uyumunun başlatılması ve yeni düzenleyici çerçevenin etkili, kesin ve şeffaf bir şekilde uygulanmasının sağlanması. 

Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu 

-Ulusal Kalkınma Planı ve NUTS 2 düzeyinde bölgesel kalkınma planları hazırlanması suretiyle, bölgesel farklılıkları azaltmayı amaçlayan bir ulusal ekonomik ve sosyal uyum politikasının geliştirilmesi. 
-Bu başlık altındaki müktesebatın uygulanmasını kolaylaştıracak yasal çerçevenin kabul edilmesi. 
-Bölgelere yönelik kamu yatırımlarınına ilişkin öncelik kriterlerini ortaya koyan çok yıllı bütçeleme usullerinin oluşturulması. 
-Bölgesel Kalkınmayı yürütecek idari yapıların güçlendirilmesi. 

Çevre 

-Müktesebatın iç hukuka aktarılması için bir program kabul edilmesi. 
-Yatırımların finansmanına yönelik, uyumlaştırma maliyeti tahminlerine ve kamu ve özel sektörden sağlanacak gerçekçi finansman kaynaklarına dayalı bir plan geliştirilmesi. 
-Çerçeve mevzuata, çevre alanındaki uluslararası sözleşmelere vedoğa koruma, su kalitesi, Entegre Kirlilik Önleme-Kontrol ve atık yönetimi konusundaki düzenlemelere ilişkin müktesebatın iç hukuka aktarılmasına ve uygulanmasına başlanması. 
-Çevresel Etki Değerlendirilmesi direktifinin etkili biçimde uygulanması. 
-Sınıraşan sulara ilişkin işbirliğinin, su çerçeve direktifi ve AT'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere uygun olarak geliştirilmesine devam edilmesi. 

Tüketicinin Korunması ve Sağlık 

-Müktesebata daha fazla uyum sağlanması ve başta piyasa gözetimi olmak üzere, etkili uygulama için alt yapının geliştirilmesi. 
-Ulusal düzeyde tehlikeli ürünlerin bildirimine ilişkin sistemlerin daha da geliştirilmesi ve TRAPEX veya ilgili diğer sistemler vasıtasıyla söz konusu bildirimlerin uluslararası düzeyde değişim imkanının kullanılması. 

Adalet ve İçişleri Alanında İşbirliği 

-Yasadışı göçle mücadelenin güçlendirilmesi ve Avrupa Topluluğu ile bir geri kabul anlaşmasının müzakere edilerek mümkün olan en kısa zamanda sonuçlandırılması. 
-Özellikle mevzuat uyumu, idari kapasitenin geliştirilmesi ve farklı kolluk kuvvetleri arasında işbirliğinin artırılması suretiyle, organize suç, uyuşturucu, insan kaçakçılığı, sahtecilik, yolsuzluk ve karapara aklanması ile mücadelenin güçlendirilmesine devam edilmesi 
-Özellikle polisin hesap verebilirliğinin sağlanması amacıyla, ilgili tüm kuruluşların daha fazla geliştirilmesi ve güçlendirilmesi. Yargı da dahil olmak üzere, bütün kanun uygulayıcı kurumlar arasında işbirliğinin artırılması. 
-Yasadışı göçün önlenmesine ve yasadışı göçle mücadele edilmesine yönelik olarak, yasadışı yollarla çoğaltılmış ve tahrif edilmiş belgelerin tespit edilmesi de dahil olmak üzere, AB müktesebatı ve iyi uygulamalar ile uyumlu etkin bir sınır yönetimi geliştirmek amacıyla, kamu idaresinin kapasitesinin güçlendirilmesi. 
-Adalet ve içişleri alanında Avrupa Birliği mevzuatı ve iyi uygulamalarına ilişkin 
bilgilendirme ve bilinçlendirme programlarının geliştirilmesi için sarf edilen çabaların artırılması. 

Gümrük Birliği 

-Serbest bölgeler alanındaki mevzuata uyum sağlanması ve yeni Gümrük Kanununun ve ilgili uygulama mevzuatının etkili biçimde uygulanmasının temin edilmesi. 
-Gümrük idaresinin idari ve operasyonel kapasitesinin güçlendirilmesi. 
-Özellikle sahtecilikle ilgili soruşturmalarda, müktesebata ve 1/95 sayılı OKK’nın ilgili hükümlerine uyulmasına ilişkin idari işbirliğinin tam olarak sağlanması. 
- Malların ticaretinde Türk ve AB üyesi ülke vatandaşları arasında ayırımcılığı ortadan kaldırmak amacıyla, başta alkollü içeceklere ilişkin tekel olmak üzere, ticari nitelikli devlet tekelleri alanında müktesebata uyum sağlanması. 
-Hizmetler ve kamu ihaleleri alanında yeni bir müzakere turunun başlatılması. 
-Topluluğun ticaret politikasına uyum çerçevesinde, menşe kurallarının Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi de dahil olmak üzere, AT’nin tercihli rejimlerindeki menşe kurallarına uyumunun sağlanması. 

Dış İlişkiler 

- Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi de dahil olmak üzere, AT’nin tercihli ticaret rejimlerine uyum sağlanması suretiyle, AT’nin Ortak Ticaret Politikasına uyumun tamamlanması. 
-Gümrük Birliği Kararında öngörülen üçüncü ülkelerle sürdürülmekte olan serbest ticaret anlaşması müzakerelerinin tamamlanmasına yönelik çabalara devam edilmesi. 

Mali Kontrol 

- AB uygulamaları ve uluslararası düzeyde kabul görmüş kontrol ve denetim standartlarına uygun olarak, kamu iç mali kontrolüne ilişkin mevzuatın kabul edilmesi ve etkili biçimde uygulanmasının sağlanması. 
-Komisyona usulsüzlüklerin etkin bir şekilde iletilmesi de dahil olmak üzere, katılım öncesi yardımı etkileyecek usulsüzlükler ve şüpheli sahtecilik vak'aları ile ilgili işlem yapacak idari kapasitenin güçlendirilmesi. 

Mali ve Bütçesel Hükümler 

-Topluluk katılım öncesi fonlarının yönetimi için ademi merkeziyetçi bir sistemin 
oluşturulması. 
-2004 yılı bütçesi için, Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan yeni bütçe kodu yapısının bütçe içi, bütçe dışı ve döner sermayeli bütün kamu kurumlarını kapsayacak şekilde uygulanması. 

ORTA VADE EKONOMİK KRİTERLER 

- Özelleştirme sürecinin tamamlanması. 
-Mali sektör reformunun tamamlanması ve tarım sektörü reformuna devam edilmesi. 
-Emeklilik ve sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirliğinin sağlanması. 
-Gençlere ve dezavantajlı bölgelere özel önem verilmesi suretiyle, genel eğitim ve sağlık  düzeyinin artırılmasının sağlanması. 

ÜYELİKTEN KAYNAKLANAN YÜKÜMLÜLÜKLERİ ÜSTLENEBİLME YETENEĞİ 

Malların Serbest Dolaşımı 

-Müktesebat uyumunun tamamlanması; mevcut belgelendirme, piyasa gözetimi ve uygunluk değerlendirmesi yapılarının güçlendirilmesinin tamamlanması. 
-Kamu İhale Kurumunun iyi işlemesinin sağlanması. 
-Kamu ihale rejiminin etkili uygulanması ve denetiminin müktesebata uygun bir biçimde sağlanması. 

Kişilerin Serbest Dolaşımı 

-Mesleki niteliklerin tanınmasına ilişkin AB müktesebatına uyum sağlanması. 

Sermayenin Serbest Dolaşımı 

-AB gerçek ve tüzel kişilerinin Türkiye’de gayrimenkul edinmesine ilişkin tüm 
kısıtlamaların kaldırılması. 

Hizmet Sunumu Serbestisi 

-Bu alandaki mevzuat uyumunun tamamlanarak uygulanması ve yerleşme hakkı ve hizmet sunumu serbestisine ilişkin tüm engellerin kaldırılması. 
-Kişisel verilerin korunmasına ilişkin mevzuatın etkili biçimde uygulanmasının 
sağlanması. 

Şirketler Hukuku 

-Yargı da dahil olmak üzere, uygulama birimleri ve mekanizmalarının güçlendirilmesi suretiyle, uyumlaştırılmış fikri ve sınai mülkiyet mevzuatının etkili biçimde uygulanmasının sağlanması. 

Tarım 

-Entegre İdare ve Kontrol Sisteminin oluşturulmasının tamamlanması. 
-AT kırsal kalkınma politikası ile ormancılık stratejisinin uygulanması için gerekli idari yapıların kurulması. 
-Ortak piyasa düzenleri kurulması ve tarımsal piyasaların etkin bir şekilde izlenmesi için gerekli yasal temelin kabul edilmesi, idari yapılar ile uygulama mekanizmalarının oluşturulması. 
-Müktesebata uyumlu olarak, üçüncü ülkelere yönelik sınır kontrol noktalarında uygulanan sistemin iyileştirilmesine ilişkin bir plan ve takvimin sunulması. 
-Gıda güvenliği ve denetimi sistemininin yeniden düzenlenmesi ve güçlendirilmesi ve AT gıda güvenliği standartlarına uyum sağlanması amacıyla sistemin beşeri, teknik ve mali kaynaklarının iyileştirilmesi. 
-AT hijyen ve kamu sağlığı standartlarının karşılanabilmesi için gıda işleme tesislerinin modernizasyonuna yönelik, takvime bağlanmış bir iyileştirme planının oluşturulması ve ayrıca, test ve tanı tesislerinin kurulması. 

Balıkçılık 

-Balıkçılık idaresinin yeniden organize edilmesi ve idari kapasitesinin güçlendirilmesi; balıkçılık alanında yönetim, denetim, pazarlaması ile yapısal uyum ile ilgili uygulamaların müktesebata uyumlu hale getirilmesi; müktesebata uyumlu bir bilgisayar destekli balıkçılık, tekne kayıt ve istatistiki bilgi sisteminin geliştirilmesi ve uygulanması. 

Ulaştırma 

-Kara yolu (pazara giriş, yol güvenliği, sosyal, mali ve teknik kurallar), demir yolu ve hava yolu taşımacılığı (özellikle hava güvenliği ve hava trafiği yönetimi) alanlarında mevzuat uyumunun tamamlanması. 
-Özellikle deniz güvenliği, kara ve hava taşımacılığı alanlarında, ulaştırma mevzuatının etkili biçimde uygulanmasının sağlanması. 
-Güvenlikle ilgili ve ilgili olmayan alanlarda, AB denizcilik mevzuatı ile uyumun 
tamamlanması; deniz güvenliğinin artırılması çerçevesinde, özellikle deniz güvenliğinden sorumlu idari kurumların performansının, önce bayrak devleti ve sonra liman devleti olarak iyileştirilmesi ve bu kurumların bağımsızlıklarının sağlanması 
-Özellikle deniz ve kara taşımacılığı olmak üzere, Türk taşımacılık filosunun AT teknik normlarına uyumu için bir program uygulanması. 
-Türkiye’deki taşımacılık alt yapısının başlıca ihtiyaçlarını ve ilgili taşımacılık ağı 
projelerini tespit etmek amacıyla, Avrupa Topluluğu TEN-Taşımacılık Yönlendirici İlkeleri ile uyumlu bir program kabul edilmesi. 

Vergilendirme 

-Vergi mevzuatının, özellikle KDV ve özel tüketim vergisi bakımından AB müktesebatı ile uyumlaştırılmasının tamamlanması. 
-Vergi mükelleflerinin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin sağlanması ve vergi gelirlerinin toplanmasının iyileştirilmesi amacıyla vergi idaresinin modernizasyonuna ve güçlendirilmesine devam edilmesi. 

Ekonomik ve Parasal Birlik 

-Mevzuatın, merkez bankasının bağımsızlığı ile kamunun mali kurumlara imtiyazlı erişiminin ve kamu sektörünün doğrudan finansmanının engellenmesi konularındaki müktesebat hükümleriyle uyumlu hale getirilmesi. 
-Kamu maliyesi istatistiklerinin ESA 95 kurallarıyla tam uyumlu hale getirilmesi. 

İstatistik 

-Ticaret Sicilinin AB standartlarıyla uyumlu hale getirilmesi. 
-Makroekonomik istatistikler alanında, özellikle GSYİH tahminleri, uyumlaştırılmış tüketici fiyat endeksleri, kısa vadeli göstergeler, ödemeler dengesi ve sosyal istatistiklere ilişkin olarak müktesebata uyumun artırılması. 

Sosyal Politika ve İstihdam 

-İş hukuku, kadın ve erkek arasında eşit muamele, işçi sağlığı ve iş güvenliği, halk sağlığı (salgın hastalıkların izlenmesi ve kontrolü dahil) ve ayırımcılıkla mücadele alanlarındaki AB müktesebatının iç hukuka aktarılması ve uygulanması; iş teftiş kurumları da dahil olmak üzere, ilgili idari yapıların ve uygulama yapılarının güçlendirilmesi. 
-Sağlık hizmetlerine erişimin ve bu hizmetlerin kalitesinin artırılması ve toplumun sağlık durumunun iyileştirilmesi amacıyla tedbirler alınması. 
-Sosyal politika ve istihdam alanındaki AB müktesebatının etkili biçimde uygulanmasının temin edilmesi. 
-Gelecekte Avrupa İstihdam Stratejisine katılmak için, bir Ortak İstihdam Politikası Değerlendirmesinin hazırlanması ve uygulanması da dahil olmak üzere, ulusal bir istihdam stratejisinin hazırlanması ve işgücü piyasasının ve sosyal gelişmelerin izlenmesi için kapasite geliştirilmesi. 
-Topluma kazandırma konusunda, veri toplama da dahil, AB uygulamalarına paralel bir ulusal strateji hazırlanması. 
-Sosyal güvenlik ve emeklilik sistemi reformunu mali bakımdan sürdürülebilirliği 
sağlamak amacıyla konsolide etmek ve sosyal güvenlik ağını güçlendirmek suretiyle, sosyal korumanın daha fazla geliştirilmesi. 

Enerji 

-Enerji hizmetlerinin yeniden yapılandırılması ve müktesebata uygun olarak enerji piyasasının rekabete açılması; idari ve düzenleyici yapıların daha fazla güçlendirilmesi. 
-Sınırötesi enerji ticaretindeki kısıtlamaların kaldırılması. 
-Ulusal mevzuatın AB müktesabatına uyumunun tamamlanması. 
-Avrupa Topluluğu TEN-Enerji Yönlendirici İlkelerinde ortak yarar projeleri olarak sayılan projelerin, Türkiye’de uygulanmasının desteklenmesi. 

Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler 

-KOBİ’ler için iş ortamının iyileştirilmesine devam edilmesi. 

Telekomünikasyon ve Bilgi Teknolojileri 

-Pazarın tam olarak serbestleştirilmesi için hazırlık yapılması, 
-Müktesebatın iç hukuka aktarılmasının tamamlanması, 
- Elektronik iletişim sektörünün geliştirilmesi için kapsamlı bir politika kabul edilmesi.

Kültür ve Görsel-İşitsel Politika 

-Görsel-işitsel mevzuatın uyumlaştırılmasının tamamlanması ve bağımsız radyo-televizyon düzenleyici kurumunun imkanlarının artırılması. 

Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu 

-Bölgesel kalkınma planlarını uygulamak üzere, NUTS 2 düzeyinde bölge birimlerinin kurulması. 

Çevre 

-Müktesebatın iç hukuka aktarılmasının tamamlanması ve veri toplama da dahil olmak üzere, çevre korumasının sağlanması için kurumsal, idari ve denetim kapasitesinin güçlendirilmesi. 
- Sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin, diğer bütün sektörel politikaların tanım ve 
uygulamalarına entegre edilmesi. 

Tüketicinin Korunması ve Sağlık 

-Müktesebat uyumunun tamamlanması. 
-Tüketicilerin ve üreticilerin yeni düzenlemeler hakkında bilinçlendirilmesi ve tüketici örgütlerinin güçlendirilmesi. 

Gümrük Birliği 

-Özellikle serbest bölgelere, çift kullanımlı eşya ve teknolojilere, uyuşturucu yapımında kullanılan maddelere, taklit ve korsan mallara ilişkin mevzuat uyumunun tamamlanması. 

-Bilgi teknolojisi sistemlerinin Topluluğun bilgi teknolojisi sistemleri (CCN/CSI 
kurulumu, NCTS için gerekli gelişmeler, Birleşik Tarife İdare Sistemi) ile karşılıklı bağlanabilirliğinin sağlanması. 

Adalet ve İçişleri 

-İdari kapasitenin güçlendirilmesi ve kuruluşlar arasında işbirliğinin geliştirilmesi amacı da dahil olmak üzere, adalet ve içişleri alanında müktesebata ve müktesebatın uygulanmasına ilişkin sürdürülebilir eğitim programlarının geliştirilmesine yönelik çabaların artırılması. 
-Hukuki yardım sisteminin, tüm vatandaşların adalete erişimini sağlamak üzere daha fazla geliştirilmesi. 
-Verilerin korunması ve mevzuatın uygulanması için kişisel verilerin değişimi alanındaki AB müktesebatının kabul edilmesi ve Schengen Bilgi Sistemi ve Europol’e tam katılım sağlanabilmesi amacıyla bağımsız bir denetleyici otoritenin oluşturulması da dahil olmak üzere, müktesebatın uygulanması için idari kapasitenin oluşturulması. 
-Vize mevzuatı ve uygulamalarının AB müktesebatı ile uyumlaştırılmasına devam edilmesi. 
-Yasadışı göçün önlenmesi amacıyla, göçe (kabul, geri kabul, sınırdışı etme) ilişkin 
müktesebatın ve iyi uygulamaların kabul edilmesi ve uygulanması. 
-Schengen müktesebatının tam olarak uygulanabilmesine hazırlık amacıyla, sınır yönetimine ilişkin AB müktesebatına ve iyi uygulamalara uyum sağlanmasına devam edilmesi. 

-1951 Cenevre Sözleşmesine getirilen coğrafi çekincenin kaldırılması da dahil olmak üzere, iltica alanında AB müktesebatı ile uyumlaştırmaya başlanması; iltica başvurularının incelemeye alınması ve değerlendirilmesi sisteminin güçlendirilmesi; sığınmacılar ve mülteciler için barınma imkanı ve sosyal destek sağlanması. 
-Euro'nun ve Topluluğun mali çıkarlarının ceza hukuku çerçevesinde korunması, 
yolsuzluk, uyuşturucu ile mücadele, organize suç, kara paranın aklanması ve cezai ve hukuki meselelerde adli işbirliği alanlarında müktesebatın kabul edilmesi ve uygulanması; bu alanlarda idari kapasitenin ve farklı kolluk kuvvetleri arasındaki işbirliğinin daha fazla güçlendirilmesi ve uluslararası işbirliğinin artırılması. 
-AB Uyuşturucu Stratejisi ve Eylem Planı ile uyumlu bir ulusal uyuşturucu stratejisi geliştirilmesi ve uygulamaya konulması. 

Mali Kontrol 

-Toplulukların mali çıkarlarının korunmasının hukuki, idari ve operasyonel tüm 
yönlerden koordinasyonundan sorumlu ve yürüttüğü işlemler bakımından bağımsız bir sahtecilikle mücadele koordinasyon birimi oluşturulmasına yönelik hazırlıkların yapılması. 

-Dış denetim işlevinin INTOSAI kurallarına uygun olarak yeniden düzenlenmesi, 
Sayıştayın bağımsızlığının sağlanması, Sayıştayın ex ante denetim işlevinin kaldırılması ve sistem bazlı mekanizmaların ve performans denetiminin geliştirilmesi için yeni mevzuat çıkartılması. 

Mali ve Bütçesel Hükümler 

-KDV ve gümrük vergilerinin tahsil edilmesi için idari kapasitesinin güçlendirilmesi ve sahtecilikle mücadele için etkili araçlar oluşturulması. 
-Özkaynaklar sistemine ilişkin idari hazırlıklardan sorumlu bir koordinasyon biriminin oluşturulması. 

5. PROGRAMLAMA 

Katılım Ortaklığı Belgesinde belirtilen önceliklere yönelik mali yardım, Türkiye için katılım öncesi mali yardıma ilişkin 2500/2001 sayılı Konsey Tüzüğünün 8'inci maddesinde öngörülen usule uygun olarak Komisyon tarafından alınan yıllık finansman kararları vasıtasıyla sağlanacaktır. Finansman kararlarını takiben, Türkiye ile bir finansman zaptı imzalanacaktır. 

2003-2006 döneminde, katılım öncesi mali yardım, kurumsal yapılanma ve yatırımlar olmak üzere iki ana önceliğe odaklanacaktır. Kurumsal yapılanma, aday ülkelerin ekonomik, sosyal, düzenleyici ve idari kapasitelerini güçlendirmek için gerekli olan yapıların, stratejilerin, beşeri kaynakların ve yönetim becerileri nin geliştirilmesine yönelik destek sürecidir. Katılım öncesi yardım, tüm sektörlerdeki kurumsal yapılanmanın finansmanına katkıda bulunacaktır. 
Kullanılabilir kaynakların yaklaşık %30’u bu amaca tahsis edilecek olup, bunlar esas itibarıyla "eşleştirme" vasıtasıyla üye ülkeler ile beraber uygulanmaktadır. 

İkinci öncelik olan "yatırımlar" iki şekilde gerçekleşecektir: 

- AB müktesebatına ve AB müktesebatı ile bağlantılı doğrudan yatırımlara uygunluğun temin edilmesi için gerekli altyapının (Uygulayıcı organlar, yürürlüğe koyma ve denetleme yetkileri) oluşturulması ve güçlendirilmesi için yatırımlar yapılması; 
-Türkiye’deki bölgeler arası farklılıklar ve Türkiye’nin milli geliri ile AB ülkelerinin milli gelir ortalaması arasındaki farkın önemi dikkate alınarak, ekonomik ve sosyal uyuma ilişkin yatırımlar. Bu yatırımlar, piyasa ekonomisinin işleyişini geliştirecek ve AB’deki rekabet baskısı ve piyasa güçleri ile başedebilme kapasitesini artıracaktır. Kaynakların yaklaşık %70’i yatırımlara tahsis edilecektir. Özellikle AB’nin mevcut dış sınırlarında ve birbiriyle sınır komşusu olan aday ülkeler arasında sınır ötesi işbirliği, söz konusu ülkelerin sınır bölgelerindeki ekonomik gelişmeye katkı sağlaması açısından önemlidir. Ekonomik ve sosyal uyumun sağlanmasına yönelik yatırımlar çerçevesinde, 
Türkiye’nin sınır ötesi faaliyetlere katılımını artırması ve Türkiye’nin AB ile olan sınırlarında INTERREG yaklaşımı ile tutarlılığın sağlanması amacıyla çaba gösterilecektir. 

Komisyon, 2000 yılından bu yana, Türkiye’ye yıllık ortalama 177 milyon Euro tutarında yardım sağlamıştır. Kopenhag Avrupa Zirvesi sonuçlarında bu miktarın 2004 yılından itibaren önemli ölçüde artırılması tavsiye edilmiştir. Komisyonun “Genişlemiş Bir Birliğe Doğru” başlıklı Strateji Belgesinde bu yardımın 2006 yılı itibarıyla en az iki katına çıkartılması öngörülmüştür. 

5.1. Uluslararası Mali Kuruluşların Rolü 

Türkiye, Avrupa Yatırım Bankası’nın (AYB) yardımlarından önemli oranda 
faydalanmaktadır. Türkiye, AYB’nin sağladığı beş değişik kredi yetkisi ve kolaylığından faydalanabilmektedir: Akdeniz Ülkeleri için EuroMed II Kredi Yetkisi, Akdeniz Ortaklığı Mekanizması, Türkiye için Özel Eylem Programı, Türkiye için Deprem Sonrası Yeniden Yapılandırma ve Rehabilitasyon Yardım Programı (TERRA) ve Katılım Öncesi Kolaylığı. Türkiye’ye 1992-1999 yılları arasında toplam 445 milyon Euro tutarında kredi finansmanı sağlanmıştır. 
Bu miktar büyük ölçüde artmış ve 2000-2002 döneminde AYB’nin 
Türkiye’deki projelere yönelik kredileri 1.5 milyar Euro’ya ulaşmıştır. 

Komisyon ve Türk makamları, katılım öncesi mali yardım programı ile eğitim, düzenleyici reformlar ve kamu ihaleleri gibi alanlarda özellikle Dünya Bankası gibi uluslararası mali kuruluşlar tarafından desteklenmekte olan reform programları arasında önemli ölçüde bir tamamlayıcılık bulunması için çaba sarf etmişlerdir. 

6. ŞARTLAR 

Türkiye'nin katılım öncesi araçlar vasıtasıyla projelerin finansmanına yönelik Topluluk yardımından faydalanması; 1/95 sayılı Gümrük Birliği Kararı ve diğer kararlar da dahil olmak üzere Türkiye'nin AT-Türkiye Anlaşmalarından kaynaklanan taahhütlerine uyması, Kopenhag kriterlerini etkili bir biçimde karşılaması ve özellikle işbu revize edilmiş Katılım Ortaklığı Belgesinde yer alan önceliklerin yerine getirilmesi doğrultusunda ilerleme kaydetmesi şartına bağlıdır. Bu genel şartların yerine getirilmemesi durumunda Konsey, (AT) 
2500/2001 sayılı Tüzüğün 5'inci maddesine dayanarak mali yardımın askıya alınmasına karar verebilir. Bunun yanı sıra, yıllık programlarda özel şartlara yer verilebilir. 

7. İZLEME 

Katılım Ortaklığı Belgesinin uygulanması, Ortaklık Anlaşması çerçevesinde izlenmektedir., 

Katılım Ortaklığı Belgesindeki önceliklerin uygulanmasının değerlendirilmesi ve mevzuatın yaklaştırılması ve etkili bir biçimde uygulanması konusunda kaydedilen ilerlemelerin gözden geçirilmesi, Ortaklık Anlaşması alt komiteleri tarafından sağlanmaktadır. Ortaklık Komitesinde, Katılım Ortaklığı Belgesindeki önceliklerin yerine getirilmesine ilişkin gelişmeler, ilerlemeler ve karşılaşılan sorunların yanı sıra alt komitelerden aktarılan daha spesifik konular ele alınmaktadır. 

Katılım öncesi mali yardım programının izlenmesi, Ortak İzleme Komitesi aracılığıyla Türkiye ve Avrupa Komisyonu tarafından beraberce yürütülecektir. İzlemede etkinliğin sağlanması için, her bir finansman zaptı kapsamında finanse edilen projeler, elde edilen sonuçlarla ilgili doğrulanabilir ve ölçülebilir göstergeler içermelidir. Bu göstergelere dayanan izleme; Komisyona, PHARE İdare Komitesine ve Türkiye’ye ihtiyaç duyulduğunda programların yeniden yönlendirilmesinde ve yeni programların oluşturulmasında yardımcı olacaktır. 
PHARE İdare Komitesi, (AT) 2500/2001 sayılı Konsey Tüzüğünde (OJ L 342, 27.12.2001, s.1) öngörüldüğü üzere, katılım-öncesi program kapsamında finanse edilen faaliyetlerin birbiriyle ve Katılım Ortaklığı Belgesi ile uyumlu olmasını sağlar. Katılım Ortaklığı Belgesi, gerekli görüldüğünde (AT) 622/98 sayılı Tüzüğün 2’nci maddesi uyarınca tadil edilecektir. 

1  Türkiye İçin Katılım Ortaklığı Belgesi: 
http://ekutup.dpt.gov.tr/ab/kob/2003.pdf… 
(14 Nisan 2003 Tarihinde AB Konseyi Tarafından Kabul Edilen Nihai Metin) 


***


13 Ağustos 2019 Salı

Cumhuriyet Dönemi Ayaklanmaları - Apo Pkk Kürtçülük ve Türkiye

Cumhuriyet Dönemi Ayaklanmaları - Apo Pkk Kürtçülük ve Türkiye  
  

Cumhuriyet Dönemi Ayaklanmaları.,
Cem Ersever

    İşgalciler, bütün masabaşı hesapları boşa çıkıp da kısa bir sürede Anadolu'dan geri çekilmek zorunda kalınca, Türkiye Cumhuriyetine karşı LOZAN'da 
çözülemeyen bir çok ihtilaflı konuyu kendi yararlarına sonuçlandırmak için yine tarihi kozları olan KÜRDİSTAN ve Kürtlüğü masaya sürdüler. 

   1925 yılında MUSUL-KERKÜK sorunu diplomatik yollardan çözümlenmeye çalışılırken ŞEYH SAİT AYAKLANMASI patlak verdi. Kısa bir sürede bir çok 
yere yayıldı. Aslında bu ayaklanmanın bir çok toplumsal sebebi vardır. Başlı başına bir araştırma ve inceleme konusudur.

Çerçeve olarak şöyledir; Şeyh Sait ayaklanması her ne hikmetse, Türkiye'nin Musul ve Kerkük üzerindeki haklarından feragat etmesin- den, hatta bu yönlü 
görüşmelerin başlamasından sonra sona erdi. Gerçekte böyle bir hadiseyi basit bir iki cümle ile atlatmak, "şöyle oldu da-böyle oldu" gibi sözlerle geçiştirmek 
doğru değildir. Ama işin özü bu iki basit cümlede yatmaktadır. Bu çerçeve içersinde sorun analiz edildiği taktirde doğru sonuca varılabilir. Şeyh Sait 
ayaklanmasını tarihsel, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi yönleriyle ve yüzlerce sayfa tutabilecek açıklamalar ile de izah etmek mümkündür. 
Biz bu ayaklanmayı geniş olarak ele almayacağız ama şu kadarını söylemek de zorunludur; 

Osmanlı Devleti ihtişamlı dönemlerinde Anadolu'daki Türk ve Kürt aşiretleri üzerinde devlet olmanın gereği olarak hiçbir maddi külfet getirmemişti. 
Buralarda ne doğru dürüst bir vergi topluyordu ne de halka zorunlu askerliği dayatmıştı. Ancak, ne zaman ki Osmanlı Devleti gerileme dönemine girip 
Avrupa'da, Afrika'da ve Ortadoğu'da büyük sorunlar ile karşı karşıya kaldı işte o zaman öz kaynağına döndü, bir takım düzenlemeler yaparak o zamana kadar 
devletin hiçbir külfetine katlanmamış Anadolu insanına düzenli vergi ve zorunlu askerliği dayattı. Anadolu'daki Kürt isyanlarının dış sebepleri İngiliz, Fransız ve Rus kışkırtmaları ise, iç sebepleri de ZORUNLU ASKERLİK ve VERGİ olayıdır.

O dönemlerde halkın vereceği vergiyi aşiret reisi, ağası, miri belirleyip topluyordu. Askere gidecekleri de bunlar belirliyorlardı. Daha önce halkın 
vergisini kendi cebine atan, halkı kendi askeri gibi kullanan aşiret reisi, ağa veya mir devletin yeni düzenlemeleri üzerine gücünde ve imkanlarında azalma 
gördü, huzursuzluk yaratmaya başladı. 19. Yüzyıl isyanlarının özü bu şekildedir. 

Cumhuriyet dönemi reformlarında ise ağa, aşiret reisi tamamen devreden çıkarak şifadan bir vatandaş durumuna iniyordu, artık tüm imtiyazlarını kaybetmiş oluyordu. Uzun süre İstanbul'da üslenmiş olan ve İngiliz mali pazarlayan komisyoncular el altından "DİNSİZ DEVLET" propagandası ile yeni düzene tepki gösterdiler. Bu komisyoncu kesim gümrük yasası ile imkanlarını ve haksız kazanç yollarını yitirmişlerdi.

İngiliz Hükümetinin işe el koyması ile "ŞERİAT DEVLETİ İSTİYORUZ" propagandasına bir de Kürtlük ve Kürdistan ilave edildi. Fransa ile HATAY meselesi diplomatik zeminlerde konuşulup tartışılırken tamamen Fransa'nın himayesinde oluşturulan "HOYBUN" cemiyeti ŞAM'da kurmuş olduğu karargahında yeni bir Kürt isyanının hazırlıklarını yapıyordu. Kişisel niyetleri, birey, grup düzeyindeki arzu ve istekler ne olursa olsun genel strateji böyle idi. Hiçbir masum çaba, hizmetinde bulunduğu stratejinin niteliğini, genel amacını, asıl hedefini ve sonuçlarını değiştiremez.

Nitekim; HOYBUN Cemiyetinin maddi ve manevi desteğiyle Nuri SAİT liderliğindeki AĞRI İSYANI bu temelde gelişti. Ağrı'nın bilmem hangi köyünden 
olup da isyan içersinde yer alan bir Kürdün elbette ki Fransız çıkarlarıyla ilgisi yoktur. 
Onun isyan içersine çekilmesi apayrı bir dramdır. Ama aynı Kürt objektif olarak genel strateji içinde ve onun hizmetindedir. Hadiselerin bu yönünü görmek 
ve bu temelde yaklaşmak sanırım birçok şeyi gün ışığına çıkaracaktır. Ağrı'da isyanın bastırılmasından sonra bu sefer farklı bir zeminde ve farklı insanlarla 
DERSİM isyanı gündeme getirilmiştir.

Fransızları isyanlar konusunda parça parça da olsa inatçı olmaya iten sebep; Şeyh Sait isyanıyla İngilizlerin Türkiye'den kopardığı büyük tavizlerdi. Üstelik 
HATAY sorunu MUSUL-KERKÜK sorunundan aşağı kalır değildi. Hatay toprakları stratejik yönü bir tarafa neredeyse Ortadoğudaki küçük bir ülkenin toprakları 
kadardı. Şu hususa dikkat etmekte yarar vardır; İngilizlerin desteklediği isyan bölgeleri, liderlikleri, isyan biçimleri farklı; Fransızların desteklediği AĞRI 
isyanı bölgesi, insanları, isyanın liderliği çok daha farklıdır. Aynı şekilde İngilizlerin perde arkasından yönlendirdikleri DERSİM isyanı her şeyi ile 
bambaşka bir yapı arz etmektedir. Bütün isyanlarda destekleyiciler bölgede bir Kürt devleti kurmaktan ziyade Türkiye'yi bu hassas konuda tedirgin etmeyi, 
panik içersine girmesini sağlamayı amaçlamışlardır. Bu nedenle nereyi uygun görüyorlarsa, nerede şartlar ve çelişkiler oluşmuş ise oraya el atıyorlar, işi 
bir bütün olarak ciddiye almıyorlardı. Bir yerde adeta oyun oynuyorlar fakat bu oyunun trajik sonu onları ilgilendirmiyordu.

İlerki bölümlerde bu oyunların senaristleri, yönetmenleri, baş oyuncuları ve figüran konumundaki Kürdün durumu sık sık gözler önüne serilecektir.

Cumhuriyet döneminde birçok küçük mahalli isyan olmuştur. Onlar daha hazin ve daha düşündürücüdür. Bu isyanlar; SASON'da, MUTKİ' de, ERUH'ta, 
PERVARİ'de olmuştur ama muhtevaları üç aşağı beş yukarı hep aynıdır.

Bir zabıta olayı olmuştur, kanun kaçaklarını takibe çıkılmıştır, kanun kaçağı kişi veya kişiler saklanabilmek için çeşitli duygu sömürüleriyle kendi aşiret 
veya kabilesini örtü olarak kullanmıştır, bu nedenlerle takipteki müfrezelere saldırılmıştır, komutanı veya birkaç er şehit edilmiştir. Peşinden çok tabii 
olarak takviye kuvvetler gelmiştir bunun üzerine ilk olaylara katılanlar çevrelerine; "Aman kaçın! Devlet evimizi başımıza yıkacak, hepimizi kurşuna 
dizecek, dağa çıkın karşı koyun!" demiş ve ahali daha ne olup bittiğini anlamadan panik içinde kadın, çocuk, genç, ihtiyar dağa çıkıvermiştir. Bunu 
gören mahalli yöneticiler halk ayaklandı diyerek daha büyük kuvvetlerle onların üzerine gitmişlerdir.

Karşılıklı diyalogsuzluk ve güvensizlik sonucu işler bir anda arap saçına dönüşmüştür. Devam eden güvensizlik ortamında meydana gelen bir yığın çirkin gelişmeler olmuştur. Dağa çıkanlar asker öldürmüştür, asker objektif olarak asi konumundaki halktan insanları öldürmüştür, neticede sulh ve sükun ortamının sağlanması ayları hatta yılları bulmuştur. Bu süre içersinde sürgünler, tutuklamalar doğal olarak söz konusudur. Yıllardır bilinçli bilinçsiz ağızlarda 
sakız edilen "DOĞUDA JANDARMA DİPÇİĞİ" ve "KOMANDO ZULMÜ" nün esprisi burada yatmaktadır.

Doğu ve Güneydoğu insanını çirkin emellerine alet eden güçlerin ve onların bencil uşaklarının Kürt insanına kader olarak hazırladıkları ortam budur. 
Bu durumdan yöneticilerin hiç suçu yok mudur? Elbetteki vardır! Suç; bölge sorunlarının ana esprisini kavrayamayan, bölge ile ilgili bilgilenmede yetersiz 
kalan, bunun için ileriye yönelik kapsamlı bir MİLLİ POLİTİKA geliştirmeyen organlarındır.

Burada yeri gelmişken Türkiye Cumhuriyetinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki fonksiyonuna değinmek istiyoruz; Osmanlı Devleti Milli bir devlet değildi. 

Dolayısıyla hakimiyeti altındaki topraklarda Milli Devlet Politikası yürütmüyordu ancak, Türkiye Cumhuriyeti MİSAK-I MİLLİ sınırları içinde kurulmuş Milli bir Devlettir ve bunun içinde de Ulusal egemenliği yurt sathında tesis etmek durumundadır. Ulusal Egemenlikteki kastımız şudur; bir devlet eğer kendine 
Milli Devlet diyorsa sınırlan içinde kültürel, iktisadi, siyasi ve netice olarak da Askeri egemenliğini tesis etmelidir. Cumhuriyet dönemi boyunca Türkiye 
Cumhuriyetinin Hakkari ilindeki Kültürel Egemenliğinden bahsedilebilir mi? Ana dili ne olursa olsun hatta, ana dilde radyo-TV yayınları ve oku] imkanı olsa 
bile bir Hakkarili kendisini ne kadar Türk vatandaşı saymaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin Hakkari'deki ekonomik egemenliği ne kadardır? Türk mali 
sisteminin, ekonomisinin iyi veya kötü durumda olması onu ne kadar ilgilendiriyor? Bir bankanın iflasından veya borsadaki dalgalanmalardan ne kadar etkileniyor? Yine bir Hakkarili kendisini Türk siyasi hayatına ne kadar adapte etmiştir, seçme ve seçilmeyle ne kadar ilgilidir. Hangi partinin iktidar olacağı onu ne kadar ilgilendiriyor, bir aile değil, bir kabile değil bütün bir aşiret neden topyekün bir partiye oy veriyor? Bu sorulara içten ve dürüst bir şekilde 
karşılık verdiğimizde göreceğiz ki; örnek il olarak aldığımız Hakkari'de TC'nin kültürel, siyasi, ekonomik egemenliği tesis edilmemiştir. Dolayısı ile bu ilde 
TC'nin egemenliği şekli ve sözdedir. Bu sorular bölgenin bütün illeri için sorulabilir, bütün Güneydoğu illeri örnek olarak alınabilir.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bölgenin özelliği, istismara açık oluşu ve üzerinde oynanan oyunlar dikkate alınarak özel önem verilmesi gerekiyordu. 
Milli Devlet olmanın gereği olarak bu devlet sahası içinde oluşturulmaya çalışılan modern uluslaşmaya tüm unsurların adaptasyonu sağlanmalıydı. 

Ortadoğu gibi bir yerde jeopolitik konumu önemli bir Türkiye'de böylesine hassas bir konuyu elli yıl ertelemek çok büyük bir yanlışlık ve affedilmez 
bir hatadır.

Kürdistan ve Kürtlük meselesi sadece Türkiye'de değil, İran ve Irak' ta da ortaya çıkmıştır. Bu hadiselerin arkasında İngilizler vardır.

İngilizler Türkiye'ye karşı planlarını gizli kapaklı yürütürlerken bu ülkelerde gizliliğe hiç gerek duymamışlar ve olayları tezgahlamışlardır..

Kürt insanı insafsızca kullanılmıştır. Hele bir Şeyh Mahmut BERZENCİ hadisesi vardır ki; İngilizlerin Kürtlere bakış açısını, aşiret reislerinin Kürtleri 
kendi bencil çıkarları için nasıl peşkeş çektiklerini ve nelere layık gördüklerini anlamak için yeterlidir. Bu ibret verici hadise şöyle gelişmiştir: 
Bilindiği gibi Irak, Osmanlılardan sonra İngiliz Manda Yönetimine girmiştir. 
Iraktaki Arap yöneticiler İngiliz egemenliğini azaltmak, kendi otoritelerini genişletmek için bir takım faaliyetler içine girdiklerinde, İngilizler Iraktaki 
Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları kuzey bölgesine hemen adam, para ve silah göndererek Kürt aşiretlerinin dini lideri durumundaki Şeyh Mahmut BERZENCİ ile temasa geçerler. Şeyhe "Hakimiyetin altındaki aşiretlerle sen de pek ala bir emirlik veya krallık kurabilirsin, bu konuda sana her türlü güvenceyi veriyoruz" denir. 
Mahmut BERZENCİ'de bunun üzerine kendisine bağlı aşiretleri Irak yönetimi aleyhine isyana teşvik eder. İsyan başlayıp Araplar zor duruma düşünce bu sefer İngilizler Arap yöneticilere "Eğer manda yönetimini istemezseniz yönetimi şeyh Berzenciye teslim edeceğiz" derler, bunun üzerine Arap yöneticiler bağımsızlık konusunda geri adım atarlar ve İngilizler de kendi piyonları olan Mahmut BERZENCİ'yi yakalayarak Hindistan'da ikamete mecbur ederler. 
Aradan zaman geçiyor ve Arap yöneticiler yeniden bağımsızlık isteklerini dile getiriyorlar. 

Bunun üzerine İngilizler tekrar Şeyhi Hindistan'dan getirip Kuzey Iraktaki aşiretlerin içine salıp tekrar isyana teşvik ediyorlar. Araplar tekrar geri adım 
atıyorlar ve İngilizler Şeyhi tekrar Hindistan'da misafir(!) ediyorlar.

Daha sonra üçüncü sefer Şeyh BERZENCİ'ye isyan bayrağı açtıran İngilizler, bu isyanı bizzat kendileri Birleşik Krallığın hava kuvvetlerini kullanarak 
bastırıyorlar. Bu trajikomik hadise sonucu onbinlerce Kürt ölmüş, bir o kadarının evi başına yıkılmış, bir kısmı da korkudan yıllarca çoluk çocuğu ile 
dağlarda kaya kovuklarında her türlü çağdaş imkandan mahrum yaşamıştır. Sonra ne olmuştur? Sonra; İngilizler bölgeden çekilmiş, bağımsız Irak devleti 
kurulmuş fakat Kürdün kaderi değişmemiştir.

İngilizler aynı senaryoyu 1929 yılında İran-Sovyet dostluğunu parçalamak için İranlı Kürtlerin lideri İsmail SİMKO'yu İran'a karşı ayaklandırmak suretiyle 
tezgahlıyorlar. Şah'ın İngilizlere yanaşması, petrol imtiyazlarını onlara vermesi üzerine isyan bastırılıyor. Netice; yine on binlerce ölü!

Bizce bu olaylarda kabahat, aşiret fertlerinin değil, onbinlerce insanın hayatına malolan ve o insanların toplumsal hayatlarında derin yaralar açan 
senaryoların tertipçileriyle, kendi insanını koyun sürüsü gibi güden ve onları birtakım süfli menfaatler için peşkeş çeken şeyh, ağa ve aşiret reislerinindir.

İkinci Dünya Savaşı sonlarında Sovyetlerin kurduğu MAHABAT KÜRT CUMHURİYETİ'nin kuruluşu ve dağılışı iyi bir incelemeye tabi tutulursa Sovyetler 
Birliğinin de ezilen halkların ve sınıfların savunucusu olduğunu iddia etmesine rağmen, Kürtleri çıkarlarına nasıl alet ettiği çok iyi anlaşılacaktır. 

Ayrıca 1958 yılından 1974 yılına kadar yine Sovyetler Birliğinin özellikle Irak Komünist Partisi ve Irak Hükümetleri aracılığı ile Irak Kürtlerine oynadıkları 
oyunlar tüyler ürperticidir.

Netice olarak; Kürdistan olgusu ve Kürtlük fikri tarihsel ve toplumsal temelleri ne olursa olsun, esas itibariyle 19. yüzyılın başlarında İngiliz, Fransız ve 
Rusların hayatiyet verdiği birer olgu olarak ortaya çıkmış ve bu temelde şekillenmiştir.

Böyle bir izah şekli belki bazı insanları tatmin etmeyebilir ve belki de kızdırabilir, işte o zaman baştan beri sıraladığımız olayın belgeleriyle, 
tanıklarıyla, dürüstçe bilimsel bir tarzda incelenip araştırılması gerekir. 

Böyle yapıldığı takdirde inanıyoruz ki; sonuç yine özetlediğimiz gibi ortaya çıkacaktır. 

Yeter ki ön yargılı ve art niyetli olunmasın.

 http://www.aymavisi.org/guncel/Cumhuriyet%20Donemi%20Ayaklanmalari.html



.

12 Eylül 2018 Çarşamba

Peşmergenin TÜRKİYE ÜZERİNDEN Geçişi bilerek mi 29 Ekim'e getirildi.,



Peşmergenin TÜRKİYE ÜZERİNDEN Geçişi bilerek mi 29 Ekim'e getirildi.,



30.10.2014 01:35 















    Türkiye, Amerika’nın talebi üzerine izin verdiği Peşmergeler'in Habur Sınır Kapısı'ndan giriş yaparak, Kobani'ye geçişi nedeniyle sıkıntı yaşıyor. Peşmerge geçişi sırasında yaşanan görüntüler ve bunun 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'na denk gelmesi Türkiye'de Kürt Sorunu açısından ulus-devlet tepkilerini ateşledi.

Amerika'nın Sesi sitesinden Yıldız Yazıcıoğlu, peşmergenin geçiş zamanına dikkat çeken bir analiz kaleme aldı.

"29 Ekim Cumhuriyet Bayramı ile ulus-devlet ve bağımsızlığını kutlayan Türkiye'de zamanlama açısından da sabah Peşmerge geçişine izin verilmesi dikkat çekti." diyen Yazıcıoğlu, birçok siyasinin de görüşlerine yer verdi.

Amerika'nın Sesi sitesinde yer alan analiz şöyle:

"Erbil'den karayoluyla Türkiye'de Habur Sınır Kapısı'na ulaşan 80 araçlık Peşmerge konvoyu sabah 6 civarında sınırı geçti. Şırnak'ın Silopi ve Cizre, Mardin'in Nusaybin ve Kızıltepe ilçeleri ardından Şanlıurfa'nın Suruç ilçesi olarak belirlenmiş yol güzergahı boyunca Peşmerge'nin geçişi, Kürtler açısından "varlık gösterme ve birleşme" mesajı nitelediğinde toplumsal gösterilerle gerçekleşti. Habur'dan itibaren Cizre ilçesi girişinde ellerinde PKK bayraklarıyla birlikte Peşmergeler'i karşılayan yerel halkın sevgi gösterileri konvoyun ilerlediği tüm noktalarda devam etti. Ancak Cizre gibi bazı noktalarda polis, PKK bayraklı gruplara biber gazıyla müdahale etti, ama Peşmergeler'in yol güzergahı boyunca karşılanması da sürdü.

Irak'ın kuzeyindeki Kürt Özerk Bölgesi'nin silahlı gücü olan ancak Irak Anayasası uyarınca "iç güvenlikten sorumlu" Peşmergeler'in, Kobani'ye savaşa gitmesi Türkiye'de siyasi tartışmaları alevlendirdi.

MHP'Lİ OĞAN:  ‘ REZALET VE ŞOV ’

MHP Milletvekili Sinan Oğan, Amerika'nın Sesi'ne yaptığı açıklamada, Türkiye'de geçmişte PKK'lıların silah bıraktıkları iddiasıyla Habur Sınır Kapısı'ndan giriş yaptığı günü anımsattı. 'AKP iktidarı nedeniyle Türk tarihine o gün Habur rezaleti diye yazılmıştı. Bugün de ikinci Habur rezaleti yaşanmıştır" diyen Oğan, Türkiye'nin bugün tam anlamıyla bir hakimiyet kaybı yaşadığını söyledi.

Peşmergeler'in Türkiye topraklarından geçişiyle ilgili ne Birleşmiş Milletler kararı ne de NATO kararı bulunmadığına dikkat çeken Oğan, Irak Anayasası uyarınca da Irak Parlamentosu'nda Peşmergeler'in ülke dışına çıkmasıyla ilgili bir karar alınmadığını vurguladı. Oğan, "Bu noktada ne uluslararası hukuk bakımından ne Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ne de tezkere açısından yasal dayanak yoktur. Hukuka aykırı, yasal dayanaktan yoksun bir süreç yaşanmaktadır" dedi.

AKP iktidarı nedeniyle Türkiye'nin “böyle bir rezalete” şahit olduğunu savunan Oğan, "Peşmerge adeta Türkiye'yi yenmiş ve zafer turu atıyor edasıyla Türk topraklarına sokulmuştur. Türkiye'nin hem de 29 Ekim gibi Cumhuriyet Bayramı gibi önemli bir gününe rastlaması da talihsizliktir. MİT kontrolünde askeri geçiş söyleniyorsa bunun asker kontrolünde olması gerekirdi. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bunun hiçbir tarafında yok. Eğer MİT o gösteri yapan halkın arasına karışmış ise bunu bilmiyoruz ama ortada kontrollü geçmiş gözükmüyor. Tam bir hakimiyet kaybı tam bir başıboşluk gibi Peşmerge güçleri tarafından istila edilmiş gibi bir durum var" diye konuştu.

Türkiye'de vicdanların sızladığını kaydeden Oğan, Peşmerge gücü içerisinde muhtemelen PKK'lıların da bulunduğunu ifade etti. Oğan, "Özgür ve bağımsız devletin topraklarına askeri donanımlı yabancılar zafer işaretleri yaparak giriyor. Devlet gururu ayaklar altına alınmıştır" dedi.

AKP'nin bu geçişe herhangi bir anayasal yetkiyle izin vermediğini söyleyen Oğan, ne Peşmerge ne de Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından bir devletin temsil edilmediğini belirterek, "Bu kişiler aslında bir dönem Esat’a karşı savaştığı iddia edilen şimdi IŞİD saflarında savaşan kişilerden farklı değildir. Bu kişilerin Türkiye'den geçişine izin vermek kesinlikle yasal değildir. AKP Hükümeti suç işlemektedir" diye konuştu.

HDP'Lİ AYHAN: ‘TÜRKİYE KENDİ BARIŞINA HİZMET ETTİ’

HDP cephesindeki tepkiler ise tamamıyla farklı. Kobani'nin sınır komşusu Suruç ilçesinde Peşmegeler'i bekleyenler arasındaki HDP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan da Amerika'nın Sesi'nin sorularını yanıtladı. Türkiye'deki tepkilere rağmen Peşmergeler'in geçişiyle Türkiye'nin ulusal Birliği'ne hizmet edildiğini savunan Ayhan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Tepkileri yerinde ve doğru bulmuyoruz. 29 Ekim tarihine denk gelmesi ise tamamıyla tesadüfi. Şimdi aslından Türkiye'de ulusal ortak bir savunma ifade edilmiş oldu. Peşmerge'nin geçişi, Türkiye'deki çözüm sürecine de katkı sağlayacaktır. Biz HDP olarak bunu, Türklerle Kürtler'in ortak birliğini kurmak açısından önemsiyoruz."

Bu noktada, " PKK bayraklarıyla yapılan karşılama gösteriler, Türkiye'nin ulusal birliğine nasıl hizmet edecek?" sorusunu yönelttiğimiz HDP'li Ayhan, "Türkiye ile PKK Arasında hali hazırda yürüyen bir süreç vardır. Bugün Türkiye ile PKK yüz yıllık bir sorunun çözümünü görüşmektedir. Dolayısıyla bu gösteriler farklı noktalara çekmek yanlıştır" dedi.

Türkiye'de öteden beri barışa karşı güçler bulunduğunu kaydeden Ayhan, "Barış sürecine karşı güçler kendilerini Kobani olayı ile iyice ortaya koydu. Ancak biz Türk ve Kürt kardeşliğine savunan bir kesim olduğunu düşünüyoruz. şimdi bu kesimdekilerim daha cesur olmaları gerekiyor" diye konuştu.

Ayhan, Peşmerge gücü içerisinde Kandil'den PKK'lı katılımı olup olmadığı noktasında ise, "Bunlar spekülasyondur. Kobani'nin savunmasını engellemeye çalışan kesimler var. Ancak Türkiye için bizim için tarihi süreçtir. Biz parti olarak birliği esas alan bir süreç olarak düşünüyoruz. Farklı noktalara çekilmemesi lazım. Kobani'nin savunulmasının Türkiye'nin de birlik harcı olduğunu düşünüyoruz. IŞİD'e karşı demokrasi ve barıştan yana olan kesimler birlikte hareket etmelidir" dedi.

Bu arada Peşmerge öncesinde bugün Anadolu Ajansı tarafından 200 Kişilik ÖSO'nun Kobani'ye geçtiği bilgisi paylaşıldı. HDP'li Ayhan ise, önümüzdeki dakikalarda Suruç'a ulaşması beklenen Peşmerge’lerin geceyarısı Kobani'ye geçmiş olacağını söyledi.

https://odatv.com/pesmergenin-gecisi-bilerek-mi-29-ekime-getirildi-3010141200.html

***


Peşmerge'nin Beklediği Destek yolda.,


03.11.2014 21:24 

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Peşmerge Bakanlığı, Kobani’ye ikinci silah ve askeri teçhizat paketi gönderdi. Bakan İsmet Yılmaz yaptığı açıklamada da ikinci grup Peşmerge için talep olmadığını söyledi.

Silahla ve askeri teçhizat, Türkiye üzerinden kara yoluyla Kobani'deki peşmergelere ulaştırılacak.

Rûdaw’a konuşan Peşmerge Bakanlığı yetkililerinden Tuğgeneral Karzan Şaklawayi, Kobani'ye silah ve askeri teçhizat ek paketi gönderildiğini belirterek, silahların Türkiye üzerinden karayoluyla IŞİD’e karşı savaşan "Peşmerge Güçleri ve YPG savaşçılarına" ulaştırılacağını ifade etti.

Bakanlık yetkilisi, Kobani’de bulunan Peşmerge grubunun, şimdiye kadar hedeflenen amaçları gerçekleştirdiğini ve durumlarının iyi olduğunu da belirtti.

Suruç üzerinden Kobani'ye geçen ilk peşmerge grubunun geçişinin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'na denk gelmesi tartışmalara neden olmuştu.

MİLLİ SAVUNMA BAKANI'NDAN AÇIKLAMA.,

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz 100'ün üzerinde Peşmergenin Kobani'ye geçtiğini belirterek, ikinci grup Peşmerge için talep olmadığını söyledi.

***

9 Ağustos 2018 Perşembe

“Kardeşim Esad” Keşke “Katil Esed” Olmasaydı




 “Kardeşim Esad” Keşke “Katil Esed” Olmasaydı 


21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü        
Bugün 31 Temmuz 2018 Salı  
Suriye Krizi İzleme Merkezi
31 Ocak 2018 Çarşamba
Tugay Uluçevik tarafından yazıldı.

Türkiye’nin millî güvenliğini tehdit eden ve tehlikeye düşüren şekil ve ölçüde kuzey Suriye’de hududumuz boyunca yuvalanmış olan unsurları ortadan kaldırma 
maksadıyla şanlı Türk Silâhlı Kuvvetleri 20 Ocak akşamından bu yana  kahramanca vatan hizmeti ifa etmektedir. Ordumuzun zaferi ve bizlerin evlâdı olan 
askerlerimizin salimen yurda dönmeleri için dua ediyoruz.

Duygularım  bu şekilde olmakla birlikte Türkiye’nin dış münasebetlerindeki halihazır durumun gerçeklerini görmezden gelemiyorum.

“Kardeşim Esad” keşke “katil Esed” olmasaydı da, bir dönemde iki ülke arasında ekilen zeytin fidanlarının dalları gelişip çoğalsaydı. Böylece “Zeytin Dalı” 
harekâtına ihtiyaç kalmasaydı.

Keşke, Türkiye ile Suriye, 1998 Adana Mutabakatı’nın ve bu Mutabakat hükümlerinin uygulanmasını ve geliştirilmesini öngören 21 Aralık 2010 tarihinde 
Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükûmeti arasında Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması” 
nın lâfzına ve ruhuna uygun hareket ediyor olsalardı.

Keşke, Türkiye ve Suriye iki dost ülke olarak kuzey Suriye’den kendilerine yönelen tehdit ve tehlikelere karşı mücadelelerini müştereken sürdürebilselerdi.

Keşke, Türkiye Suriye Merkezî Hükûmeti’nin “terörist” dediği “Özgür Suriye Ordusu’na” (ÖSO) destek vermek durumunda kalmasaydı.

Keşke, Suriye’deki durum ortaya çıkmasaydı ve Türkiye kendi vatandaşları için harcayabileceği öz kaynaklarından 30 milyar doları yüzbinlerce Suriyeli 
mülteciler için sarf etmek zorunda kalmasaydı.

Keşke, Türkiye geleneksel dengeli ve barışçı politikasına sadık kalarak Orta Doğu bataklığına batmasaydı.

Türkiye’nin 1998’den sonra Suriye ile münasebetlerini giderek kardeşlik ilişkileri düzeyine geliştirebilmiş olması ne kadar doğruysa, 2010 yılından 
sonraki mezhepçi, hayalci ve saplantılı politikası o kadar yanlış ve Türkiye için tehlikelerle dolu olmuştur. İşte bu yüzden, kahraman askerlerimiz bugün 
Suriye topraklarından millî güvenliğimize yönelen ve gelecekte de yönelebilecek olan tehdit ve tehlikelerin önünü almak, Akdeniz’e çıkışı olan bir kuşakla 
ülkemizin hasım unsur ve güçler tarafından kuşatılması için çalışan uluslararası tezgâhı bozmak temel amacıyla hudutlarımız dışında savaşmak zaruretinde 
kalmıştır.

Bu tecrübe, Türkiye’nin dengeli ve barışçı dış politikasının kurucu temel taşları ile hayalci hedefler uğruna ve mezhepçi yaklaşımlarla oynanmasının ne 
kadar sakıncalı sonuçlar doğuracağını göstermiş bulunmaktadır. Dış politikamızın yerinden oynatılan temel taşları, 1923 Lozan Barış Konferansı’nda Türkiye’nin 
tutumuna hakim olan barış vizyonu ile döşenmiştir. Atatürk’ün 1931’de ifade buyurduğu “yurtta sulh cihanda sulh” vecizesi ile de barış vizyonu Türkiye için 
bir dış politika düsturu vasfı kazanmıştır.

Türkiye, gecikmeksizin Atatürk’ün başlattığı dengeli ve barışçı dış politikaya dönmelidir.

Son yıllarda, Türkiye’nin - ana çizgileriyle NATO ve AB’den oluşan - Batı camiası ile olan bağları gerilmiş; siyasî ilişkileri sarsıntılı bir yola 
girmiştir. Bugün Türkiye ile ABD’nin  savaş alanında karşı karşıya gelme tehlikesinden söz edilebilmektedir.

Nitekim, 24 Ocak günü gerçekleşen Erdoğan – Trump telefon konuşmasının muhtevası hakkında Beyaz Saray’da yapılan açıklamanın metninde, 
Trump’ın Erdoğan’dan kuzey Suriye’de devam etmekte olan harekâtımız sırasında Türkiye’nin “Türk ve Amerikan kuvvetleri arasında çatışma riski 
doğurabilecek hareketlerden kaçınılmasına dikkat göstermesini” istediği belirtilmektedir. Yine, Beyaz Saray’ın açıklamasına göre ABD Başkanı 
Afrin’de artan şiddet hareketlerine işaret etmiş ve  “bu durum Suriye’deki ortak hedeflerimizin altını oyma riskleri taşımaktadır” şeklinde konuşmuştur.

Cumhurbaşkanlığı, ABD tarafının bu açıklamasının iki Lider arasındaki görüşmeyi doğru olarak yansıtmadığını kamuoyuna duyurmuştur.

Bu konuda önemli olan Trump’ın telefonda neleri ifade ettiği değil, ABD’nin müesses nizamının görüşmenin muhtevası hakkında neler açıklamış olmasıdır. 
Açıklanan metin kanaatimce bürokrat kadro tarafından ABD Başkanı’nın önüne ifade etmesi için konulmuş bulunan konuşma notunda yazılmış olanlardır. 
ABD bakımından benzer olaylara meslek hayatım sırasında rastlamışımdır.

Son zamanlarda Erdoğan – Trump arasındaki telefon konuşmaları hakkında - örneğin, Trump’ın YPG’ye verilen silahların geri alınacağına dair telefondaki 
 ifadeleri hakkında -   ve Türkiye – ABD vize olayına ilişkin anlaşma hakkında tarafların anlayış şekli hususunda da benzer tartışmalar yaşanmıştır.

Son  cereyan eden Erdoğan – Trump telefon konuşmasında ABD Başkanı’nın “Afrin’de tırmanan şiddete” işaret ederek “bu durum Suriye’deki paylaştığımız 
hedeflerimizin altını oyma riskleri taşımaktadır” demesi veya dememiş olsa bile Beyaz Saray açıklamasında böyle bir ifadenin yer alması, Türkiye – ABD 
münasebetlerinin nasıl bir gelişme seyri gösterme istidadında olduğuna işaret etmektedir.

Unutulmamalıdır ki karşımızdaki ABD Başkanı ortalama makul insanların düşünme tarzından ve itidalli ve ölçülü davranma yeteneğinden yoksun bir 
şahsiyet olarak görünmektedir. 
Nitekim, Trump, en son olarak bu yılki Davos Dünya Ekonomik Forumu toplantılarının kapanışında yaptığı konuşmada ''basının ne kadar kirli, 
ne kadar alçak, ne kadar korkunç, ne kadar yalancı olabileceğinin siyasete girene dek farkında değildim'' deme basiretsizliğini gösterebilmiştir. Trump bu 
sözleri üzerine en üst düzeyden yüzlerce delegenin bulunduğu salondan yuhalama ve ıslıklama seslerinin yükseldiği haberi uluslararası basında yer almıştır.

Halen Rusya’nın, Türkiye ile ABD’nin arasını, giderek zor tamir edilebilecek ölçüde açmanın manevraları içinde olduğunu düşünmeyi marazi bir şüphecilik 
olarak algılamamakta fayda vardır. Türkiye, Rusya’nın şu sıralardaki güler yüzüne aldanıp tuzağa düşmemelidir. Rusya’nın Türkiye tarafından 24 Kasım 2015 
tarihinde vurulan uçağının hesabını bu kadar çabuk unutmuş görünmesinin belirli bir amacının bulunmadığını düşünmek safdillik olur.

Rusya’nın Türkiye’yi yanında tutabilme arzusuyla bugünlerde Soçi’de toplanan “Suriye Millî Diyalog Kongresi’ne” PYD/PYG unsurlarının katılmasını 
engelleyeceği kuşkusuzdur. Rusya böyle bir engelleme yaparken Türkiye’nin çıkarlarını korumada ne kadar samimiyetle hareket etmektedir, bunu zaman 
gösterecektir. Diğer taraftan, uluslararası medyada Rusya’nın Türkiye’yi de yanına alarak bu Kongre’yi toplamasının asıl maksadının Putin’in çok yakında 
yapılacak seçimlerde seçilme şansını yükseltmek olduğu yorumları da yapılmaktadır.

Kendisiyle Astana süreci çerçevesinde işbirliği yaptığımız İran, Afrin harekâtımızı tasvip etmemiştir.

Mısır keza! Hattâ açıkça Türkiye’yi kınamıştır. Mısır demek, Arap Ligi demektir.

1985-1989  öneminde nezdinde Büyükelçilik yaptığım BAE o zamanlar Türkiye’nin önde gelen dostları arasındaydı. Şimdi BAE Türkiye’ye düşmanca sözlerin 
söylenebildiği bir ülke haline gelmiştir. BAE’nin tutumundaki bu radikal değişiklik, yanılmıyorsam, Türkiye’nin Mısır ile ilişkilerinin bozulmasından 
sonra meydana gelmeye başlamıştır. Ankara’nın Körfez’de Katar merkezli bir tutum almasının belirginleşmesinden sonra da derinleşmiştir.

Suudî Arabistan Kralı’na 2007’de Türkiye’yi ziyareti sırasında protokol kurallarının fevkinde itibar etmiştik. En yüksek düzeydeki Devlet ricalimiz, 
Kralı, Ankara’da ikamet ettiği otele giderek selâmlamıştı. İki ülke arasında bu denli dostluk vardı. Oysa, İslâm İşbirliği Teşkilâtı’nın Kudüs hakkında 
İstanbul’da Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkanlığında yaptığı olağanüstü “zirve” toplantısına Suudî Arabistan Kral’ı katılmamıştır. Kral sağlık sorunu 
gibi bir mazereti varsa veliahdını göndermesi uygun olurdu.  Toplantıya Suudî Arabistan’ın bir bakan yardımcısı katılmıştır.

Tarihte ilk defa olarak kısa bir süre önce Kıbrıs Rum Lider Anastasiadis Suudî Arabistan’a resmî ziyarette bulunabilmiştir. Kral tarafından samimiyet içinde 
karşılanmıştır.  Rum – Yunan liderleri bu “ziyaretin Türkiye’nin yalnızlığını ortaya koyduğunu” söylemiştir.

Yine, ilk defa olarak bu ay içinde Ürdün Kralı Güney Kıbrıs’a resmî bir ziyaret gerçekleştirmiştir.

Orta Doğu’daki dengelerin ana unsurlarından biri ve bu bölgedeki sorunların tarafı ve aktörü olan İsrail ile de sürdürülen dostluk ve işbirliği, 2009 Ocak 
ayı sonunda dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan’ın Davos toplantısında İsrail Cumhurbaşkanı’na yaptığı ve tarihe “one minute” olayı olarak geçen sert çıkışın 
ve 2010 Mayıs ayı sonunda yaşanan “Mavi Marmara” olayının ardından sona ermiştir. O tarihe kadar, örneğin Kıbrıs konusunda, Türkiye’nin aleyhine açık 
bir tavır almamış olan İsrail, bugün Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ile can ciğer kuzu sarması haline gelmiştir. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin çıkarları 
aleyhine Kıbrıs Rum kesimi, Yunanistan, Mısır arasında yapılan anlaşmalara taraf olmaktadır.

Yunanistan özellikle son zamanlarda Türkiye’nin gücünü ve reaksiyon kabiliyetini ölçmek istiyormuş gibi Ege’deki tahrik hareketlerini arttırmıştır. Yunanistan 
Başbakanı Tsipras katıldığı son Davos toplantısında yaptığı bir konuşmada Türkiye’yi “saldırgan” bir komşu olarak nitelemiştir.

Afrin harekâtımız hakkında başlangıçta uluslararası toplumda yapılmış olan açıklamalarda yer alan “Türkiye’nin güvenlik endişelerini anlayışla 
karşılıyoruz; Türkiye’nin meşru müdafaa hakkı vardır; Türkiye itidal ile hareket etmelidir; konunun insanî veçhesine dikkat edilmelidir; masum sivil halka zarar 
verilmesinden endişe ediyoruz” şeklindeki ifadeler, temenni ve tavsiyeler ve BM Güvenlik Konseyi’nin henüz resmen toplanamamış olması olgusu, bizi, 
harekâtımıza uluslararası plânda tepki gösterilmeyeceği kanaatine sevk etmemelidir. Bu vakte kadar yapılan açıklamalardaki “itidal” çağrıları, dile getirilen
 “kaygı” ifadeleri bundan sonra bize karşı gösterilebilecek tepkilerin uvertürü mahiyetindedir.

“Burseya” dağının kahraman Türk ordusu tarafından ele geçirilmesiyle Afrin yolunun açıldığı söylenmektedir. Sevgili yavrularımız Mehmetçiklerimizin yolları 
açık olsun! Bununla beraber, Afrin’e yaklaştıkça ve şehir kuşatıldığı zaman kuşkusuz riskler daha da artacaktır. Harekâtımıza karşı olan çevreler, en küçük 
bir sivil zayiat halinde seslerini yükseltmeğe başlayacaktır. Afrin’in kuşatması ve şehrin terörist unsurlardan temizlenmesi uzadıkça BM Güvenlik Konseyi’nden 
de baskı gelmesi beklenmelidir.

Suriye ile olan hududumuzun güneyinde PKK’nın uzantısı olan PYD/PYG’nin IŞİD ile mücadele kisvesi altında yuvalanmasında ABD’nin ve Rusya’nın büyük 
sorumluluğu vardır. 

Her iki Devlet de Suriye ile ilgili kendi öz çıkarlarına ait düşünceleriyle Türkiye’nin millî güvenliğinin tehlikeye düşmesine göz yummuşlardır.

Ancak, Türkiye’nin müttefiki ve stratejik ortağı olan ABD’nin özel sorumluğu bulunmaktadır. ABD’nin Türkiye aleyhindeki davranışı tarihî bir yanılgıdır. 
ABD’nin bu tutumu, kendisiyle diğer NATO müttefikleri ve ortakları arasında da güven bunalımına yol açacak mahiyettedir. ABD’nin Türkiye’nin hayatî 
 çıkarlarına karşı yapmakta olduğu hataların  farkına gecikmeksizin varması Batı dünyasının ortak menfaatine  olacaktır. Türkiye’nin Batı camiasından 
uzaklaşmasına katkıda bulunulmasının bizatihi Batı’nın öz menfaatlerine vereceği zararın muhtemel sonuçları doğru değerlendirilmelidir.

Türkiye için de Suriye politikasında mezhep saplantılı ve Esad takıntılı tutum ve davranışlardan vazgeçilmesinin zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir.

Annan Plânı döneminde 2004 Mayıs ayının ilk günlerinde Türkiye’de Kıbrıs konusunda Kıbrıs Rum yönetiminin Türkiye tarafından tanınması hakkında yüksek 
düzeyde söylenmiş bazı sözler vardı. Şöyle denmişti: “…AB'nin, BM'nin tanıdığı bir konumda, siz 'ben tanımıyorum' demekle zaten herhangi bir şey elde 
edemezsiniz. Bunun size getireceği, kazandıracağı bir şey yok. Tam aksine bunların hepsi geleceğe yönelik olumlu gelişmeleri de zedeler."

Ayrıca, yine bu konuda, “dünya geçekleriyle çatışmayı düşünmediğimiz” dile getirilmişti.

Yine 2004 Aralık ayında şunlar ifade edilmişti: “….eğer siz her yerde ben haklıyım, bunu da almam lâzım, bu mantıkla olaya yaklaşırsanız bunun adı uzlaşma 
değildir, bunun adı ben mantığıdır. Orada ne uzlaşma ne barış olur.”

O zaman bu sözler Kıbrıs ile ilgili gerçeklere ters düşen ve  “millî dava” Kıbrıs bakımından aslında ifade edilmemeleri gereken hususlardı.

Oysa bu sözleri, şimdi, Suriye meselesinin çözüm yoluna girebilmesine yardımcı olmak ve Türkiye’nin yapıcı bir aktör niteliğiyle diplomasi sahnesinde yer 
alabilmesini sağlamak maksadıyla söylemenin tam zamanıdır.

Bellidir ki “Esad” çözüm sürecinde varlığı bütün önde gelen aktörler tarafından kabul edilen bir gerçektir.

Dışişleri Bakanlığımızın Suriye’nin merkezî hükûmetiyle uygun biçimde doğrudan temas kurmanın yollarını bulacak tecrübeye ve hayal gücüne sahip olduğunu 
biliyorum. Rusya ile yaşadığımız uçak düşürme krizinin giderilmesinde arka plânda bazı özel şahsiyetlerin nasıl rol oynadığını basın yoluyla öğrenmiş 
bulunuyoruz.

İç politikada puan kazandırdığı düşünülen yöntem ve tarzlarla dış politika takip edilmesi hiçbir ülkeye yarar getirmediğinin örnekleri tarihte vardır. 
Günümüzde de görülmektedir.

Zaferle sonuçlanacağına yürekten inandığım “Zeytin Dalı” Harekâtımızdan sonra, Fırat’ın doğusundaki “şer” kuşağının da yok edilmesinin bir zaruret olduğunu 
düşünenlerdenim. Bunun ABD ile yürütülecek iki ülke arasındaki ortak çıkarlara uygun bir diplomasiyle gerçekleştirilebilmesi tercih ve temenni edilmelidir. 
Bunun sağlanması Suriye sorununun, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliği temelinde çözülmesine de katkı yapacağı görüşündeyim.

Suriye’de bir an önce kalıcı bir çözüme ulaşılmasına katkıda bulunmak Türkiye’nin öz çıkarınadır. Ülkemizdeki yüzbinlerce Suriyeli göçmenin kendi 
ülkelerine salimen dönmeleri sağlanmalıdır.

“Zeytin Dalı” harekâtında verdiğimiz aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Vatan güvenliği için canlarını vermişlerdir. Yaralılarımıza da âcil 
şifalar temenni ediyorum. Onlara Minnet ve şükran borcumuz vardır.

Uzman Hakkında

Tugay Uluçevik
Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi
Uzmanın Diğer Yazıları

  Millî Dava Kıbrıs 
 “Kardeşim Esad” Keşke “Katil Esed” Olmasaydı 
  BM’nin Kudüs Kararına Dair Değerlendirmelerin Düşündürdükleri 
  Yunanistan Ege’de Macera Peşinde  
  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan’a Yapacağı Ziyaretin Düşündürdükleri 
  KKTC’nin Türkiye’den Başka Devletlerce de Tanınmasını İsteme Süreci  
  Lozan Dengesi 
  Kıbrıs Müzakere “Prangası” 
  ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un Türkiye Ziyaretine İlişkin Açıklama 
  Cenevre “Ekselanslar” Kıbrıs Konferansı 
  Kıbrıs'ta Çözüm mü? Kalıcı Barış mı? 
  Yavru Vatan Elden Mi Gidiyor? 
  Milli Kıbrıs Davamız Nereye 
  Şehit Diplomatlarımızı Unutmuyoruz 
  Çözülme Sarmalında Millî Dava Kıbrıs  
  Kıbrıs’ta Çözüm Süreci Mi? Çözülme Sarmalı Mı? 
  Ne Mutlu Türküm Diyene! 
 “KKTC Sonsuza Dek” 


E-BÜLTEN
E-Bültenimize kayıt olarak yeni araştırmalardan haberdar olabilirsiniz.
Ahlatlıbel Mah. 1830. Sokak No:39 İncek/Çankaya ANKARA        
Tel: +90 312 489 18 01 | 
Belgegeçer: +90 312 489 18 02 | 
Elektronik Posta: 
bilgi@21yyte.org 


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/suriye-krizi-izleme-merkezi/2018/01/31/8807/kardesim-esad-keske-katil-esed-olmasaydi

****