Cumhuriyet Dönemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cumhuriyet Dönemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ağustos 2019 Salı

Cumhuriyet Dönemi Ayaklanmaları - Apo Pkk Kürtçülük ve Türkiye

Cumhuriyet Dönemi Ayaklanmaları - Apo Pkk Kürtçülük ve Türkiye  
  

Cumhuriyet Dönemi Ayaklanmaları.,
Cem Ersever

    İşgalciler, bütün masabaşı hesapları boşa çıkıp da kısa bir sürede Anadolu'dan geri çekilmek zorunda kalınca, Türkiye Cumhuriyetine karşı LOZAN'da 
çözülemeyen bir çok ihtilaflı konuyu kendi yararlarına sonuçlandırmak için yine tarihi kozları olan KÜRDİSTAN ve Kürtlüğü masaya sürdüler. 

   1925 yılında MUSUL-KERKÜK sorunu diplomatik yollardan çözümlenmeye çalışılırken ŞEYH SAİT AYAKLANMASI patlak verdi. Kısa bir sürede bir çok 
yere yayıldı. Aslında bu ayaklanmanın bir çok toplumsal sebebi vardır. Başlı başına bir araştırma ve inceleme konusudur.

Çerçeve olarak şöyledir; Şeyh Sait ayaklanması her ne hikmetse, Türkiye'nin Musul ve Kerkük üzerindeki haklarından feragat etmesin- den, hatta bu yönlü 
görüşmelerin başlamasından sonra sona erdi. Gerçekte böyle bir hadiseyi basit bir iki cümle ile atlatmak, "şöyle oldu da-böyle oldu" gibi sözlerle geçiştirmek 
doğru değildir. Ama işin özü bu iki basit cümlede yatmaktadır. Bu çerçeve içersinde sorun analiz edildiği taktirde doğru sonuca varılabilir. Şeyh Sait 
ayaklanmasını tarihsel, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi yönleriyle ve yüzlerce sayfa tutabilecek açıklamalar ile de izah etmek mümkündür. 
Biz bu ayaklanmayı geniş olarak ele almayacağız ama şu kadarını söylemek de zorunludur; 

Osmanlı Devleti ihtişamlı dönemlerinde Anadolu'daki Türk ve Kürt aşiretleri üzerinde devlet olmanın gereği olarak hiçbir maddi külfet getirmemişti. 
Buralarda ne doğru dürüst bir vergi topluyordu ne de halka zorunlu askerliği dayatmıştı. Ancak, ne zaman ki Osmanlı Devleti gerileme dönemine girip 
Avrupa'da, Afrika'da ve Ortadoğu'da büyük sorunlar ile karşı karşıya kaldı işte o zaman öz kaynağına döndü, bir takım düzenlemeler yaparak o zamana kadar 
devletin hiçbir külfetine katlanmamış Anadolu insanına düzenli vergi ve zorunlu askerliği dayattı. Anadolu'daki Kürt isyanlarının dış sebepleri İngiliz, Fransız ve Rus kışkırtmaları ise, iç sebepleri de ZORUNLU ASKERLİK ve VERGİ olayıdır.

O dönemlerde halkın vereceği vergiyi aşiret reisi, ağası, miri belirleyip topluyordu. Askere gidecekleri de bunlar belirliyorlardı. Daha önce halkın 
vergisini kendi cebine atan, halkı kendi askeri gibi kullanan aşiret reisi, ağa veya mir devletin yeni düzenlemeleri üzerine gücünde ve imkanlarında azalma 
gördü, huzursuzluk yaratmaya başladı. 19. Yüzyıl isyanlarının özü bu şekildedir. 

Cumhuriyet dönemi reformlarında ise ağa, aşiret reisi tamamen devreden çıkarak şifadan bir vatandaş durumuna iniyordu, artık tüm imtiyazlarını kaybetmiş oluyordu. Uzun süre İstanbul'da üslenmiş olan ve İngiliz mali pazarlayan komisyoncular el altından "DİNSİZ DEVLET" propagandası ile yeni düzene tepki gösterdiler. Bu komisyoncu kesim gümrük yasası ile imkanlarını ve haksız kazanç yollarını yitirmişlerdi.

İngiliz Hükümetinin işe el koyması ile "ŞERİAT DEVLETİ İSTİYORUZ" propagandasına bir de Kürtlük ve Kürdistan ilave edildi. Fransa ile HATAY meselesi diplomatik zeminlerde konuşulup tartışılırken tamamen Fransa'nın himayesinde oluşturulan "HOYBUN" cemiyeti ŞAM'da kurmuş olduğu karargahında yeni bir Kürt isyanının hazırlıklarını yapıyordu. Kişisel niyetleri, birey, grup düzeyindeki arzu ve istekler ne olursa olsun genel strateji böyle idi. Hiçbir masum çaba, hizmetinde bulunduğu stratejinin niteliğini, genel amacını, asıl hedefini ve sonuçlarını değiştiremez.

Nitekim; HOYBUN Cemiyetinin maddi ve manevi desteğiyle Nuri SAİT liderliğindeki AĞRI İSYANI bu temelde gelişti. Ağrı'nın bilmem hangi köyünden 
olup da isyan içersinde yer alan bir Kürdün elbette ki Fransız çıkarlarıyla ilgisi yoktur. 
Onun isyan içersine çekilmesi apayrı bir dramdır. Ama aynı Kürt objektif olarak genel strateji içinde ve onun hizmetindedir. Hadiselerin bu yönünü görmek 
ve bu temelde yaklaşmak sanırım birçok şeyi gün ışığına çıkaracaktır. Ağrı'da isyanın bastırılmasından sonra bu sefer farklı bir zeminde ve farklı insanlarla 
DERSİM isyanı gündeme getirilmiştir.

Fransızları isyanlar konusunda parça parça da olsa inatçı olmaya iten sebep; Şeyh Sait isyanıyla İngilizlerin Türkiye'den kopardığı büyük tavizlerdi. Üstelik 
HATAY sorunu MUSUL-KERKÜK sorunundan aşağı kalır değildi. Hatay toprakları stratejik yönü bir tarafa neredeyse Ortadoğudaki küçük bir ülkenin toprakları 
kadardı. Şu hususa dikkat etmekte yarar vardır; İngilizlerin desteklediği isyan bölgeleri, liderlikleri, isyan biçimleri farklı; Fransızların desteklediği AĞRI 
isyanı bölgesi, insanları, isyanın liderliği çok daha farklıdır. Aynı şekilde İngilizlerin perde arkasından yönlendirdikleri DERSİM isyanı her şeyi ile 
bambaşka bir yapı arz etmektedir. Bütün isyanlarda destekleyiciler bölgede bir Kürt devleti kurmaktan ziyade Türkiye'yi bu hassas konuda tedirgin etmeyi, 
panik içersine girmesini sağlamayı amaçlamışlardır. Bu nedenle nereyi uygun görüyorlarsa, nerede şartlar ve çelişkiler oluşmuş ise oraya el atıyorlar, işi 
bir bütün olarak ciddiye almıyorlardı. Bir yerde adeta oyun oynuyorlar fakat bu oyunun trajik sonu onları ilgilendirmiyordu.

İlerki bölümlerde bu oyunların senaristleri, yönetmenleri, baş oyuncuları ve figüran konumundaki Kürdün durumu sık sık gözler önüne serilecektir.

Cumhuriyet döneminde birçok küçük mahalli isyan olmuştur. Onlar daha hazin ve daha düşündürücüdür. Bu isyanlar; SASON'da, MUTKİ' de, ERUH'ta, 
PERVARİ'de olmuştur ama muhtevaları üç aşağı beş yukarı hep aynıdır.

Bir zabıta olayı olmuştur, kanun kaçaklarını takibe çıkılmıştır, kanun kaçağı kişi veya kişiler saklanabilmek için çeşitli duygu sömürüleriyle kendi aşiret 
veya kabilesini örtü olarak kullanmıştır, bu nedenlerle takipteki müfrezelere saldırılmıştır, komutanı veya birkaç er şehit edilmiştir. Peşinden çok tabii 
olarak takviye kuvvetler gelmiştir bunun üzerine ilk olaylara katılanlar çevrelerine; "Aman kaçın! Devlet evimizi başımıza yıkacak, hepimizi kurşuna 
dizecek, dağa çıkın karşı koyun!" demiş ve ahali daha ne olup bittiğini anlamadan panik içinde kadın, çocuk, genç, ihtiyar dağa çıkıvermiştir. Bunu 
gören mahalli yöneticiler halk ayaklandı diyerek daha büyük kuvvetlerle onların üzerine gitmişlerdir.

Karşılıklı diyalogsuzluk ve güvensizlik sonucu işler bir anda arap saçına dönüşmüştür. Devam eden güvensizlik ortamında meydana gelen bir yığın çirkin gelişmeler olmuştur. Dağa çıkanlar asker öldürmüştür, asker objektif olarak asi konumundaki halktan insanları öldürmüştür, neticede sulh ve sükun ortamının sağlanması ayları hatta yılları bulmuştur. Bu süre içersinde sürgünler, tutuklamalar doğal olarak söz konusudur. Yıllardır bilinçli bilinçsiz ağızlarda 
sakız edilen "DOĞUDA JANDARMA DİPÇİĞİ" ve "KOMANDO ZULMÜ" nün esprisi burada yatmaktadır.

Doğu ve Güneydoğu insanını çirkin emellerine alet eden güçlerin ve onların bencil uşaklarının Kürt insanına kader olarak hazırladıkları ortam budur. 
Bu durumdan yöneticilerin hiç suçu yok mudur? Elbetteki vardır! Suç; bölge sorunlarının ana esprisini kavrayamayan, bölge ile ilgili bilgilenmede yetersiz 
kalan, bunun için ileriye yönelik kapsamlı bir MİLLİ POLİTİKA geliştirmeyen organlarındır.

Burada yeri gelmişken Türkiye Cumhuriyetinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki fonksiyonuna değinmek istiyoruz; Osmanlı Devleti Milli bir devlet değildi. 

Dolayısıyla hakimiyeti altındaki topraklarda Milli Devlet Politikası yürütmüyordu ancak, Türkiye Cumhuriyeti MİSAK-I MİLLİ sınırları içinde kurulmuş Milli bir Devlettir ve bunun içinde de Ulusal egemenliği yurt sathında tesis etmek durumundadır. Ulusal Egemenlikteki kastımız şudur; bir devlet eğer kendine 
Milli Devlet diyorsa sınırlan içinde kültürel, iktisadi, siyasi ve netice olarak da Askeri egemenliğini tesis etmelidir. Cumhuriyet dönemi boyunca Türkiye 
Cumhuriyetinin Hakkari ilindeki Kültürel Egemenliğinden bahsedilebilir mi? Ana dili ne olursa olsun hatta, ana dilde radyo-TV yayınları ve oku] imkanı olsa 
bile bir Hakkarili kendisini ne kadar Türk vatandaşı saymaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin Hakkari'deki ekonomik egemenliği ne kadardır? Türk mali 
sisteminin, ekonomisinin iyi veya kötü durumda olması onu ne kadar ilgilendiriyor? Bir bankanın iflasından veya borsadaki dalgalanmalardan ne kadar etkileniyor? Yine bir Hakkarili kendisini Türk siyasi hayatına ne kadar adapte etmiştir, seçme ve seçilmeyle ne kadar ilgilidir. Hangi partinin iktidar olacağı onu ne kadar ilgilendiriyor, bir aile değil, bir kabile değil bütün bir aşiret neden topyekün bir partiye oy veriyor? Bu sorulara içten ve dürüst bir şekilde 
karşılık verdiğimizde göreceğiz ki; örnek il olarak aldığımız Hakkari'de TC'nin kültürel, siyasi, ekonomik egemenliği tesis edilmemiştir. Dolayısı ile bu ilde 
TC'nin egemenliği şekli ve sözdedir. Bu sorular bölgenin bütün illeri için sorulabilir, bütün Güneydoğu illeri örnek olarak alınabilir.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bölgenin özelliği, istismara açık oluşu ve üzerinde oynanan oyunlar dikkate alınarak özel önem verilmesi gerekiyordu. 
Milli Devlet olmanın gereği olarak bu devlet sahası içinde oluşturulmaya çalışılan modern uluslaşmaya tüm unsurların adaptasyonu sağlanmalıydı. 

Ortadoğu gibi bir yerde jeopolitik konumu önemli bir Türkiye'de böylesine hassas bir konuyu elli yıl ertelemek çok büyük bir yanlışlık ve affedilmez 
bir hatadır.

Kürdistan ve Kürtlük meselesi sadece Türkiye'de değil, İran ve Irak' ta da ortaya çıkmıştır. Bu hadiselerin arkasında İngilizler vardır.

İngilizler Türkiye'ye karşı planlarını gizli kapaklı yürütürlerken bu ülkelerde gizliliğe hiç gerek duymamışlar ve olayları tezgahlamışlardır..

Kürt insanı insafsızca kullanılmıştır. Hele bir Şeyh Mahmut BERZENCİ hadisesi vardır ki; İngilizlerin Kürtlere bakış açısını, aşiret reislerinin Kürtleri 
kendi bencil çıkarları için nasıl peşkeş çektiklerini ve nelere layık gördüklerini anlamak için yeterlidir. Bu ibret verici hadise şöyle gelişmiştir: 
Bilindiği gibi Irak, Osmanlılardan sonra İngiliz Manda Yönetimine girmiştir. 
Iraktaki Arap yöneticiler İngiliz egemenliğini azaltmak, kendi otoritelerini genişletmek için bir takım faaliyetler içine girdiklerinde, İngilizler Iraktaki 
Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları kuzey bölgesine hemen adam, para ve silah göndererek Kürt aşiretlerinin dini lideri durumundaki Şeyh Mahmut BERZENCİ ile temasa geçerler. Şeyhe "Hakimiyetin altındaki aşiretlerle sen de pek ala bir emirlik veya krallık kurabilirsin, bu konuda sana her türlü güvenceyi veriyoruz" denir. 
Mahmut BERZENCİ'de bunun üzerine kendisine bağlı aşiretleri Irak yönetimi aleyhine isyana teşvik eder. İsyan başlayıp Araplar zor duruma düşünce bu sefer İngilizler Arap yöneticilere "Eğer manda yönetimini istemezseniz yönetimi şeyh Berzenciye teslim edeceğiz" derler, bunun üzerine Arap yöneticiler bağımsızlık konusunda geri adım atarlar ve İngilizler de kendi piyonları olan Mahmut BERZENCİ'yi yakalayarak Hindistan'da ikamete mecbur ederler. 
Aradan zaman geçiyor ve Arap yöneticiler yeniden bağımsızlık isteklerini dile getiriyorlar. 

Bunun üzerine İngilizler tekrar Şeyhi Hindistan'dan getirip Kuzey Iraktaki aşiretlerin içine salıp tekrar isyana teşvik ediyorlar. Araplar tekrar geri adım 
atıyorlar ve İngilizler Şeyhi tekrar Hindistan'da misafir(!) ediyorlar.

Daha sonra üçüncü sefer Şeyh BERZENCİ'ye isyan bayrağı açtıran İngilizler, bu isyanı bizzat kendileri Birleşik Krallığın hava kuvvetlerini kullanarak 
bastırıyorlar. Bu trajikomik hadise sonucu onbinlerce Kürt ölmüş, bir o kadarının evi başına yıkılmış, bir kısmı da korkudan yıllarca çoluk çocuğu ile 
dağlarda kaya kovuklarında her türlü çağdaş imkandan mahrum yaşamıştır. Sonra ne olmuştur? Sonra; İngilizler bölgeden çekilmiş, bağımsız Irak devleti 
kurulmuş fakat Kürdün kaderi değişmemiştir.

İngilizler aynı senaryoyu 1929 yılında İran-Sovyet dostluğunu parçalamak için İranlı Kürtlerin lideri İsmail SİMKO'yu İran'a karşı ayaklandırmak suretiyle 
tezgahlıyorlar. Şah'ın İngilizlere yanaşması, petrol imtiyazlarını onlara vermesi üzerine isyan bastırılıyor. Netice; yine on binlerce ölü!

Bizce bu olaylarda kabahat, aşiret fertlerinin değil, onbinlerce insanın hayatına malolan ve o insanların toplumsal hayatlarında derin yaralar açan 
senaryoların tertipçileriyle, kendi insanını koyun sürüsü gibi güden ve onları birtakım süfli menfaatler için peşkeş çeken şeyh, ağa ve aşiret reislerinindir.

İkinci Dünya Savaşı sonlarında Sovyetlerin kurduğu MAHABAT KÜRT CUMHURİYETİ'nin kuruluşu ve dağılışı iyi bir incelemeye tabi tutulursa Sovyetler 
Birliğinin de ezilen halkların ve sınıfların savunucusu olduğunu iddia etmesine rağmen, Kürtleri çıkarlarına nasıl alet ettiği çok iyi anlaşılacaktır. 

Ayrıca 1958 yılından 1974 yılına kadar yine Sovyetler Birliğinin özellikle Irak Komünist Partisi ve Irak Hükümetleri aracılığı ile Irak Kürtlerine oynadıkları 
oyunlar tüyler ürperticidir.

Netice olarak; Kürdistan olgusu ve Kürtlük fikri tarihsel ve toplumsal temelleri ne olursa olsun, esas itibariyle 19. yüzyılın başlarında İngiliz, Fransız ve 
Rusların hayatiyet verdiği birer olgu olarak ortaya çıkmış ve bu temelde şekillenmiştir.

Böyle bir izah şekli belki bazı insanları tatmin etmeyebilir ve belki de kızdırabilir, işte o zaman baştan beri sıraladığımız olayın belgeleriyle, 
tanıklarıyla, dürüstçe bilimsel bir tarzda incelenip araştırılması gerekir. 

Böyle yapıldığı takdirde inanıyoruz ki; sonuç yine özetlediğimiz gibi ortaya çıkacaktır. 

Yeter ki ön yargılı ve art niyetli olunmasın.

 http://www.aymavisi.org/guncel/Cumhuriyet%20Donemi%20Ayaklanmalari.html



.

14 Ekim 2017 Cumartesi

Cumhuriyet Dönemi Liselerde İlkçağ TARİH EĞİTİMİ MAKALELERİ BÖLÜM 2




Cumhuriyet Dönemi Liselerde İlkçağ TARİH EĞİTİMİ MAKALELERİ BÖLÜM 2


TARİH I’de Eti, Frikya ve Lidyalıların başarılarından ve çeşitli alanlardaki önderliklerinden bahsedilmiş, diğer uygarlıkların nasıl bunlardan etkilendikleri ayrıntılı sayılabilecek biçimde gösterilmiştir. Tarih 9’da Hattiler, Hititler ayrı başlıklar altında alınmışken TARİH I’de Etiler’in Hitit ve benzeri adlarla anılan “Hata Türkleri” olduğu bilgisi verilmiştir. Lise 1 Tarih’te ise Hititler Eski ve 
Yeni Hitit Krallıkları olarak ele alınmış, Hititlerin kültürel hayatı ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. 

TARİH I’de Etilerin dilinin Elamlıca, Sümerce gibi Türkçe asıllı olduğu anlatılmıştır (s. 128). Bu cümlelerle Etilerin Türk olduğu ve Anadolu’ya uygarlığı getirdikleri ispatlanmaya çalışılmış, Türk Tarih Tezine uygun olarak davranılmıştır. Tarih 9’da ise Hattilerin Anadolu’nun ilk yerli halkı olduğu, Hititler’i etkilediği, en önemli eserlerinin Çorum ili sınırlarındaki Alacahöyük’te yer aldığı, günümüze gelen altın taç, kolye, bilezik gibi süs eşyaları ve kapların kazılar sonucu elde edildiği bilgisi verilmiştir. Lise 1 Tarih ve Tarih 9’da Hattilerin ya da Hititlerin Türk soylu olduklarına ilişkin herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir. 

Tarih 9’da Eskiçağ Anadolu uygarlıkları içinde en yüksek ve gelişmiş toplumun İyonyalılar olduğu, İyonya kültürünün Avrupa kültürünün özünü oluşturduğu, önemli bilim insanlarından ve İyon alfabesinden kısaca bahsedilmişken, TARİH I’de Anadolu uygarlıkları içinde değil de Ege Havzası başlığı altında işlenmiştir (s. 181, 186-187). İyonyalılarla ilgili olarak da Türk kökenli olduğu şöyle 
vurgulanmıştır: 

İyon kelimesi İyedir. Türkçe sahip, efendi demektir. Bu kelimenin Ege (Eke), Aka kelimeleriyle ilişkisi vardır ve aynı anlamda kullanılır. İyon bugünkü lehçemizde Yunan olmuştur. İyonya denilen Batı Anadolu’nun bir kısmında Eti, Minos ve Miken medeniyeti varisi olan Türkler 8. asra doğru yeni bir medeniyet kurdular. Bu medeniyete İyon medeniyeti adı verildi (s. 199-200). 

Bu yaklaşıma, Fransızca ders kitabında yer alan “Türkler medeniyet yaratama yan barbar kavimlerdir” iddiasına karşılık, Batılı tarih yazarlarının uygarlığın başlangıç yeri olarak Yunanı görmeleri sebebiyle yer verildiği düşünülebilir. Böylece aslında Türklerin medeniyetin mimarları olduğu, s.106’da da geçen “Ege havzasının asıl halkı(nın) Türk olması…” cümlesiyle ifade edilmiştir. 

İyonlar, Lise 1 Tarih ders kitabında da Tarih I ders kitabındaki gibi Anadolu uygarlıkları içerisinde yer bulmamıştır. 

Friglerle ilgili olarak Lise 1 Tarih kitabında Hitit Devleti’ni ortadan kaldırdıkları, Urartu Devleti ile birleşip Asur akınlarını önlemeye çalıştıkları, dillerinin Hint Avrupa grubundan oldukları, Tarih 9’da ise Orta ve Güneydoğu Anadolu’ya egemen oldukları, tarıma ve hayvancılığa verdikleri önem nedeniyle hayvan öldürenlere ölüm cezası verildiği ve her üç kitapta da Kibele Tanrıçasından 
bahsedilmiştir. TARİH I’de ise “Frigya’nın en eski sakinleri Etilerle beraber gelmiş olan Türk kabileleridir” (s. 137) cümlesiyle Friglerin de Türk olduğu iddia edilerek Türk Tarih Tezine uygun olarak Frigler daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Örneğin inanış biçimlerine ilişkin de şu bilgiye yer verilmiştir: 

“Kadın Allahların en büyüğü ana ilaheye Nana adı veriliyordu. Buna bazı alanlarda Ma veya Kibel adı da veriliyordu.” (s.139). Ayrıca Nana ile ilgili olarak “Türkçe ana veya büyükana demek olan nine kelimesini hatırlatır. Anadolu’da nine kelimesini (nene) şeklinde telaffuz ederler.” (s.139) şeklinde yer alan cümlelerle de Güneş Dil Teorisine uygun olarak uygarlıkların kullandığı dillerin temelinin de Türkçe kelimeler olduğu ispatlanmaya çalışılmıştır. 

Lidyalılarla ilgili olarak ise Tarih 9’da Gediz ve Küçük Menderes arasında kalan bölgenin Lidya olarak adlandırıldığı, Lise 1 Tarih ve Tarih 9’da da en parlak dönemini Krezüs zamanında yaşadığı, Persler tarafından son verildiği bilgisinden sonra tarihte ilk kez madeni parayı kullanan devlet olduğu bilgisine yer verilmiştir. TARİH I’de ise “Litler (Lidyalılar) tarihlerinin şafağında Atalar adını taşıyan sülalenin idaresi altında bulunuyorlardı. Bu Atalar Trakya’dan geçip sonraları Frikya’ya yerleşmiş olan Türk Trak kabilelerindendir” (s.141) cümleleriyle yine Lidyalıların da aslında Türk olduğu bilgisi verilmiştir. 

Her üç kitap içerik bilgisi bakımından karşılaştırıldığında görülmektedir ki TARİH I ve Lise 1 Tarih ders kitapları çok detaylı bilgiler içermektedir. Bu bilgilerin de en önemli kısmı Etiler veya Hititler hakkındadır. Bunda Erciyas’ın (2005) da belirttiği gibi dönemin arkeolojik kazılarının Hitit ve Yunan mirası etrafında yoğunlaşmasının ve bunun Türk geçmişi ortaya çıkarmada ve Türkiye’yi modern bir Avrupalı ulus olarak sunmada önemli bir rol oynayacağının düşünülmesinin etkili olduğu söylenebilir (Ergin, 2010: 38). 

2. Her Üç Kitabın Görseller Açısından Karşılaştırılması 
Her üç kitapta yer alan görsellerle ilgili olan Tablo 2 aşağıda gösterilmiştir: 



Tablo 2: Her Üç Kitaptaki Görsellerin Türleri ve Sayıları 


Her üç kitabı görseller açısından inceleyecek olursak TARİH I’de Anadolu Uygarlıkları başlığı altında kullanılan fotoğraf (resim olarak belirtilmiştir) sayısı 16’dır. Fotoğraflar ilgili numaralar parantez içinde verilmiş olup kitabın son bölümündeki Resimler başlığı altında yer almıştır. Bunlardan resim 89, 91, 92 ilgili konuyu açıklayıcı ya da destekleyici değildir. Belki TARİH I’deki görsellerin kitabın arka sayfasında verilmesi öğretimsel bir dezavantaj olarak değerlendirilebilir. Lise 1 Tarih ders kitabında ise toplam 5 adet fotoğrafa yer verilmiş olup fotoğraflar Frig ve Hititler’den kalma sanatsal eserleri 
tanıtan fotoğraflardır. Hitit tanrısı heykeli, vazosu ile Friglerden kalma Arslankaya anıtı, Frig bronz ve boyalı kap fotoğraflarıdır. Tarih 9’da ise Hattiler’den günümüze kalan sanat eserlerinin, Kadeş Antlaşması ile ilgili tabletin, Hitit tanrıçasının, Güneş Kursunun, İzmir Celcus Kütüphanesi’nin, Van Kalesi’nin, Kibele Tanrıçası’nın ve Hipokampos’un yer aldığı 8 fotoğraf kullanılmıştır. TARİH I’de 4 tane harita kullanılırken, Lise 1 Tarih ders kitabında 1 tane harita ve Tarih 9’da ise 2 harita kullanılmıştır. TARİH I’de yer alan ve Frikya Devleti’ni gösteren haritada yer alan sınırlar Tarih 9’da yer alan Frikya haritasından çok daha geniştir. 1. kitaptaki harita çok daha ayrıntılıdır ve diğer haritada olduğu gibi hangi zaman dilimini gösterdiği bilgisine yer verilmemiştir. Tarih 9’da yer alan haritada ise zaman aralığı belirtilmiştir. TARİH I’deki 3. harita ise sadece Lidya ile ilgili bir başlığa sahip olmayıp “Mısır, Babil, Asur, Met ve Lidyalıların Hükümet Sınırları” başlığı altında sunulmuştur. Lise 1 Tarih ders kitabında da diğer kitaplardaki gibi hangi zaman Arallığına ait olduğu bilgisi yer verilmezken Tarih I ders kitabında olduğu gibi Urartular hakkında bilgiye yer verilmezken haritada Urartu medeniyetine yer verilmiştir. Ayrıca diğer kitaplardan farklı olarak haritada Diyarbakır, Malatya, Uşak şehirlerine yer verilmiştir. 

3. Her Üç Kitabın Etkinlikler ve Dipnotlar Açısından Karşılaştırılması 

Lise 1 Tarih ders kitabında hiçbir dipnota yer verilmezken TARİH I’de 4 cümle içerisinde geçen kelimeyi açıklamaya yönelik dipnota yer verilmiştir. Tarih 9’da ise 5 dipnot kaynak bilgisini içermektedir. Tarih 9’da yer alan bu dipnotların, yapılandırmacı yaklaşıma uygun olarak öğrencinin öğrendiği bilgiyi sorgulamasını, başka kaynaklar kullanmasını, sadece ders kitabına bağlı 
kalmamasını amaçladığı söylenebilir. 

TARİH I ve Lise 1 Tarih ders kitaplarında hiçbir öğretim etkinliğine rastlanmaz iken, Tarih 9’da 3 öğretim etkinliğine yer verilmiştir. Hititlerde İnsan Hakları, İyonya’da Bilim ve Lidyalı’lardan kalma bir sanat eserinin nasıl ele geçirildiğini anlatan bir etkinliğe yer verilmiştir. Bunun dışında 2 ayrı “bilgi hazinesi” adı altında bazı önemli kısa bilgiler verilmiştir. 

4. Her Üç Kitabın Sorular ve Düzeyleri Açısından Karşılaştırılması 

TARİH I’de sorulara yer verilmezken Lise 1 tarih ders kitabında konu sonunda Soular başlığı altında 4 tanesi analiz, 6 tanesi bilgi düzeyinde olmak üzere 10 adet soru yer almaktadır Ayrıca 1 soru içerisinde birden fazla bilgiyi ölçmeyi amaçlayan sorulara yer verilmiş. Tarih 9’da ise konuya başlamadan önce Hazırlık Çalışmaları başlığı altında birincisi analiz, ikincisi kavrama, üçüncüsü  değerlendirme  düzeyinde olmak üzere 3 soruya yer verilmiştir. Ayrıca Tarih 9’da etkinliklerde yer alan sorular dışında toplam 7 soru yer almaktadır. Bu sorulardan 2 tanesi bilgi, 2 tanesi analiz, 2 tanesi kavrama ve 1 tanesi de uygulama düzeyinde sorulardır. 

Tartışma, Sonuç ve Öneriler 

Türk Tarih Tezinde kadim dönemlerden beri Türklerin laik bir kimliğe sahip olduğu iddia edilmiş ve Selçuklu-Osmanlı geçmişi yerine uzak Asya geçmişi merkeze alınmıştır. Türk Tarih Tezi ve Güneş dil Teorisi ile Türklerin uygarlığın yaratıcısı olduğu ve göçler yoluyla bu uygarlığı tüm dünyaya yaydığı, Batı uygarlığını aslında Türklerin kurduğu ve dolayısıyla aslında hedeflenen muasır uygarlığın eskiden beri bir mensubu olduğu iddia edilmiştir. Özellikle Yunan ve Ermenilerin hak iddialarına karşı Anadolu’nun neolitik çağlardan beri Türk olduğu; başta Eti olmak üzere, İyon ve Lidya uygarlıklarına atıf yapılarak savunulmuş ve kadim zamanlardan beri varolan Türklüğün tarihsel sürekliliği vurgulanmaya çalışılmıştır (Yıldırım ve Şimşek, 2015:327). Ayrıca Hititleri, Yunanlıları Küçük Asya’da ırksal ve coğrafi öneme sahip tek büyük güç olarak görüp yurdumuzda bulunan tarihi eserlerin “Eti, Firikya, Lidya, Roma, Bizans, Selçuk, Osmanlı ne ad verilmiş olursa olsun hepsinin Türk eseri olduğu söylenmiştir (Ergin, 2010: 24-40). Bütün bunların yeni Türkiye’nin toprak bütünlüğünü sağlamlaştırma girişimlerinin birer uzantısı olduğu görülmektedir. Diğer yandan laik bir toplum için laik geçmiş tasarımı çerçevesinde Müslüman ve özellikle Osmanlı’dan soyutlanmış bir kimlik yaratmak için Türklerin Orta Asya köklerini övmek, Anadolu’da kadim atalar bulmak, Hititleri Türklerin atası saymak yeterli değildi, Hititler’e de Türk atalar bulmak ve bu ataların Hitit uygarlığı gelişmeden önceki bir çağda batıya göç ettiklerini varsaymak gerekiyordu (Copeaux, 2006:50, 51). 

Türk Tarih Tezi, Batılıların Türkler hakkında sahip oldukları önyargı ve yanlış kanaatlerine cevap vermeyi, ayrıca yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’nın bir devamı olarak algılanmasının önüne geçmeyi amaçlamıştır. Bunun arkasında yatan asıl sebebin ise Türk toplumuna yeni bir ruh vermeye çalışan Cumhuriyet idealizmi olduğu söylenebilir (Şimşek, 2012: 5,6). Çünkü Türk Tarih Tezinin Batı’ya yönelik taşıdığı cevap ile özellikle Avrupa kökenli tarih görüşlerinin çeşitli iddialarına karşı ulusun eğitiminde bir araç olarak kullanılması,  bu teze neden ihtiyaç duyulduğunun ipuçlarını verir. 

1970’li yıllardan itibaren Türkçü ve milliyetçi söylemin ağırlıkta olduğu bir dönem yaşanmıştır. Bu söylem zamanla İslam ile birleştirilmiş ve Türk-İslam Sentezi dönemi başlamıştır ve bu dönemde 

Kemalizm ders kitaplarında daha da güçlenmiştir (Keskin, 2012:111). Bu da aslında Kemalist eğitim ders kitaplarında olduğu gibi Lise 1 Tarih ders kitaplarında da en fazla bilginin Anadolu uygarlıkları üzerinde yoğunlaşmasının sebebinin kanıtı olarak gösterilebilir. 

Kaynakça 

Alkan, M. Ö. (2011). “II. meşrutiyette resmi ideoloji, resmi tarih ve eğitim”, Türkiye’de Tarih Yazımı, Ed. V. Engin & A. Şimşek, İstanbul: Yeditepe Yayınları. 
Alaslan, F. & Şimşek A. (2014). “Milliyetçi tarihten milli tarihe, çatışmacı eğitimden barışçı eğitime doğru Türkiye’de tarih ders kitapları”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı:40, 
Alkan, N. “Tarihin çağlara ayrılmasında “üç”lü sistem ve “Avrupa merkezci” tarih kurgusu”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2, (9). 
Copeaux, E. (2006).Tarih ders kitaplarında (1931–1993)Türk tarih tezinden Türk İslam sentezine, İstanbul: İletişim Yayınları, 1. Baskı. 
Çalen, M. K. (2013). II. Meşrutiyet döneminde Türk tarih düşüncesi, İstanbul: Ötüken Neşriyat. 
Çapa, M. (2002). “Cumhuriyetin ilk yıllarında tarih öğretimi”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 29–30, 
Demir, Gökhan Yavuz, (2010). “Türk tarih tezi ile Türk dil tezinin kavşağında güneş-dil teorisi”, Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, (11). 
Demircioğlu, İ. H. (2006). “Avrupa birliği ülkeleri ve Türkiye’de tarih öğretiminin genel amaçlarının karşılaştırmalı bir değerlendirmesi ”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 12, (2). 
Dinç, E. (2011). “Eski ve yeni ortaöğretim tarih programının amaç ve içerik özelliklerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi ”, Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 11, (4). 
Ergin, N. (2010). Cumhuriyet döneminde geçmişe bakış açıları: klasik ve Bizans dönemleri, İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı. 
Kafesoğlu, İ.& Deliorman, A. (1977). Lise 1 Tarih, Ankara: M.E. Basımevi, 
Önder, B. (2014). Ortaöğretim tarih 9 ders kitabı, Ankara: Aydan Yayıncılık. 
Özer, S. (1999). “Atatürk ve Türk tarihi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XV, ( 44). 
Şimşek, A. (2007). “Türkiye’de tarih eğitiminin ulusallığı ve Avrupa merkezcilik”, TSA Dergisi, (1). 
Şimşek, A. (2012). “Türk Tarih Tezi Üzerine Bir Değerlendirme”, Türkiye Günlüğü Dergisi, (111), 
Şimşek, A. (2013). “Geçen yüzyılda Türkiye’de tarih dersleri”, Avrasya'da Türk Dili ve Tarihi Eğitimi 
Uluslararası Sempozyumu, 15-18 Haziran 2013, İstanbul: Marmara Üniversitesi 
Toprak, Z. (2012). “Antropolojik Dilbilim, Dil Devrimi ve Sadri Maksudi”, Toplumsal Tarih, (219), 38-49. 
Türk Tarih Tetkik Cemiyeti ______________, (2014).Tarih I kemalist eğitimin tarih dersleri (1931-1941), İstanbul: Kaynak Yayınları, 6. Baskı, 
Usta, Nazlı, (2011). “Türkiye’de tarih öğretiminin sorunlarına bir örnek Kemal Kara’nın “inkılâp tarihi ve Atatürkçülük” ders kitabında iç ve dış düşman algısı ”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari 
Bilimler Fakültesi Dergisi, (37). 
Yıldırım, A. & Şimşek, H. (2006). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri, Ankara: Seçkin Yayınları, 5. Baskı. 
Yıldırım, T. & Şimşek, A. (2015). “Erken cumhuriyet dönemi ders kitaplarında din anlatısı”, Eğitim ve Bilim Dergisi, 40, (179). 

9. Sınıf tarih ders programı, Çevrimiçi: http://ogm.meb.gov.tr/belgeler/tarih9.pdf 
15.10.2016 


 ***

Cumhuriyet Dönemi Liselerde İlkçağ TARİH EĞİTİMİ MAKALELERİ BÖLÜM 1


Cumhuriyet Dönemi Liselerde İlkçağ TARİH EĞİTİMİ MAKALELERİ BÖLÜM 1


Cumhuriyet Dönemi Liselerde “İlkçağ Anadolu Uygarlıkları” Konusundaki 
TARİH EĞİTİMİ MAKALELERİ



Değişim: Üç Kitap Üzerinden Bir Karşılaştırma
TARİH EĞİTİMİ MAKALELERİ
Ahmet ŞİMŞEK 
İstanbul Üniversitesi, ahmet.simsek@istanbul.edu.tr 

Ayşe TAŞKIN 
TARİH EĞİTİMİ MAKALELERİ
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, aysetaskinfas@hotmail.com 


Özet 

Bu çalışmada 1931, 1977 yıllarında ve günümüzde liselerde öğretilen İlkçağ Uygarlıkları konusundaki değişim ve bu değişimin nedenleri incelenmiştir. Bunun için ilk basımı 1931’de yapılmış ve 1941 yılına kadar liselerde okutulan 4 ciltlik tarih kitapları, 1977 yılına ait lise 1 Tarih ders kitabı ve 2014’te MEB tarafından ücretsiz dağıtılarak 9. sınıflarda okutulan ders kitabında yer alan İlkçağ Anadolu 
Uygarlıkları konusu karşılaştırılmıştır. Çalışmada doküman analizi kullanılarak veri toplanmıştır. Her üç kitapta yer alan metinler, görseller, etkinlikler, dipnotlar ve sorular açısından değerlendirilmiştir. 

Çalışma sonucunda Kemalist eğitimin ders kitaplarının ve 1977 yılına ait ders kitabının da Türk Tarih Tezinin ve Türk İslam Sentezinin amacına uygun olarak Anadolu uygarlıklarının üzerinde daha vurgulu durduğu görülmüştür. Özellikle de Eti (Hitit) Uygarlığına diğer uygarlıklardan daha fazla yer verildiği, buna karşılık İyonya’yı Anadolu uygarlığı içerisinde değil de Ege medeniyetleri içerisinde işlediği tespit edilmiştir. Urartu medeniyetine ise ne Anadolu uygarlıkları ne de diğer uygarlıklar başlığı altında yer verilmezken sadece Lidyalılar ile ilgili harita üzerinde Urartu ismine yer verilmiştir. Günümüz kitapları ise yapılandırmacı yaklaşıma uygun olarak öğrencilere daha çok bilgi aktarmaya yönelik olmaktan ziyade düşünmeyi artırmayı amaçlayan etkinliklerle zenginleştirilmeye 
çalışılmıştır. Ancak Anadolu uygarlıklarına ayrılan sayfa sayısı Cumhuriyetin erken dönemlerine göre oldukça azalmıştır. Buna karşın her üç kitapta da en fazla bilginin paylaşıldığı uygarlık Hititler olmuştur. 


Giriş 

Tarih, geçmişten toplum olarak önemli bulduğumuz bazı kişi, olay ve gelişmeleri merkeze alarak bunları çeşitli kavramsallaştırmalarla yazılan, bu bağlamda geçmişin bilgisiyle bugünün ve geleceğin biçimlendirilmesine katkı sağlayan çalışma alanıdır. Yazının icadıyla başlatılan bu disiplin, kayıt altına alınan çok uzun bir zamanı konu olarak çalışır. İnsanlık tarihinin bir bütün halinde ele alınması, araştırılması ve anlaşılması zor olduğundan, bu uzun ve kesintisiz süreç, çağlara ve dönemlere ayrılmıştır (Alkan: 2009: 44). Tarih çağları olarak bu adlandırma çerçevesinde İlkçağ, Orta Çağ, Yeni Çağ ve Yakın Çağ belirlenmiştir. Tarihi çağlara ayırırken, evrensel etkileri olduğuna inanılan olaylar göz önünde bulundurulmuştur. Tarihyazımına ilişkin bu sınıflama ile hem araştırma ve hem de öğretim süreçleri düzenlenmiştir. Bu çağlardan biri de Antikite olarak da bilinen Eskiçağdır. 

Tarih Öğretiminde Eskiçağ 

Türkiye’de modern tarih eğitimi Osmanlı devletinin son zamanları olarak tanımlanan II. Meşrutiyet sıralarına rastlar (Şimşek, 2013). II. Meşrutiyetle birlikte Tarihi Umumi (Dünya Tarihi) dersleri varlığını devam ettirse de genel olarak millet merkezli bir tarih eğitimi önemsenmiştir. Bunda “Balkan Faciası” sonucunda Türklüğe yapılan vurgu da etkili olmuştur (Alkan, 2011: 158). Buna karşın Tarihi Umumi ders kitaplarındaki Fransız etkisi fazlasıyla hissedilmeye devam etmiştir (Toprak, 2012: 240). Türkiye’de Tarihi Umumi dersleriyle Eskiçağ konuları da öğretimde yer bulmuştur. Mizancı Murat, Ahmet Refik, Ahmet Muhtar gibi tarihçiler, insanlığın ilerlediği fikrinden hareketle tarihin ilk zamanlardan itibaren evrensel çapta işlenmesi gerektiğini düşünüyorlardı (Çalen, 2013, 37-39). Bu durum Türkiye’de tarih öğretiminde Eskiçağ konusunun yerini güçlendirmiştir. 

Cumhuriyetin kurulması ve yapılan inkılâplarla sürdürülen modernleşme ve millileşme çabaları tarih derslerini de derinden etkilemiştir. Özellikle 1930’lu yıllarda tarih ve dil çalışmalarına ağırlık veren Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları, modern bir ulus yaratma çabası yanında, Anadolu topraklarının Türk olduğu fikrini geçmişten elde edilecek en eski kanıtlarla ispatlamaya çalışmışlar dır (Demir, 2010:387; Özer,1999). Bu amaçla Türk Tarih Tetkik Cemiyeti kurulmuş, hemen sonrasında Afet Hanım ile Mehmet Tevfik, Hasan Cemil, Sadri Maksudi, Şemseddin, Vasıf ve Yusuf Ziya beylerden “Türk Tarihinin Ana Hatları” adlı bir eseri telif ve tercüme yoluyla kısa zamanda yazmalarını istemiştir. Yoğun bir çalışmadan sonra heyet mensupları, altı yüz sayfa tutan bir eseri ortaya koymuşlar ve bu eser devlet matbaasında bastırılmıştır. 

Kitabın önsözünde söyle denmiştir: “Şimdiye kadar memleketimizde neşrolunan tarih kitaplarının çoğunda ve onlara mehaz olan Fransızca tarih kitaplarında Türklerin dünya tarihindeki rolleri şuurlu ve şuursuz olarak küçültülmüştür. Türklerin kendini tanımasında, benliğini inkişaf ettirmesinde zararlı olmuştur” (Çapa, 2002: 49). 1930 sonunda yayımlanan ve sadece 100 adet basılan bu kitap neredeyse sadece tarihöncesi ve Antik tarihe yöneliktir. Tarih tezlerinin temelini oluşturan ikinci bölüm Orta Asya’daki anayurt kavramını, buradan başlayan göçlerle Türklerin nasıl dünyanın geri kalanını uygarlaştırdıklarını 
anlatmaktadır. Kitap, Neolitik ve Antikçağlar’da ilerlemenin evrensel mayasını oluşturan brakisefal Türklerin göçlerinin ve yola çıktıkları Anayurtlarının tarihidir (Copeaux, 2006:60,61). 

Türk Tarih Tezi 

Atatürk, ümmet anlayışından ulus anlayışına geçen Türk milletinin yaşadığı topraklardaki tarihini ve geçmiş kültürleri iyi bilmesi gerektiğine inanıyordu (Ergin, 2010:169-171). Bu sebepten geçmişi araştıracak tarih ve o dönemin bilim paradigmasına çok uygun düşen ve yıldızı parlayan arkeolojiye büyük bir görev verilmiştir. Dönemin ulus devletlerinin arkeolojiyi desteklemesinin sebebi, elde edilen en eski bulgularla ulus tarihlerini yazarak bir anlamda meşrulaşma ları dır. Arkeoloji ve milliyetçilik birbirini güçlendirdikçe arkeolojinin daha önceki evrimsel kültürel gelişime verdiği ağırlığın yerini bugünkü halklarla prehistorik halklar arasında etnik bağlantılar kurma ısrarı almıştır (Ergin, 2010:24). 

Cumhuriyetin kuruluş döneminde bir çeşit ulus inşa etme çalışması, milleti bir arada tutmak için ortak bir tarih ve dile politikası benimsenmiştir. Bu durum kendini dil ve tarih kongrelerinde göstermiştir (Usta, 2011:166,167). Bu dönemde ortaya çıkan Türk Tarih Tezini desteklemek amacıyla Güneş Dil Teorisi ortaya atıldı. Mademki Türkler uygarlıklarını Asya, Avrupa ve hatta Amerika’ya 
kadar yaymışlardı, öyleyse Türk dili de insanlık tarihinde arz ettiği önem açısından büyük bir ciddiyetle incelenmeliydi (Demir, 2010: 392). Güneş Dil Teorisi sonrasında dilbilim antropolojiyle kenetlendi ve dil, tarih ve antropoloji aynı çatı altında karşılaştırmalı bir biçimde çalışılır oldu (Toprak, 2012: 24). Türk ırkının dilini ve kültürünü bugüne kadar muhafaza etmiş büyük bir millet 
olduğu belirtilip bu yöndeki çalışmalar ders kitaplarına yansıtılmıştır. Bu teze bağlı olarak yazılmış TARİH I-II-III-IV ders kitaplarının gerek içerik, gerekse baskı, cilt, resim, harita ve içerik itibariyle öncekilerden çok farklı olduğu söylenebilir (Çapa, 2002: 49). 

Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyetin tarihçileri de tarihi ilkçağdan itibaren başlatarak günümüze doğru getirme yaklaşımını benimsemişlerdir. Bu sebepten tarihsel süreçte Türk milletinin uzun macerasına odaklanıldığı için Eskiçağ öğretimini ayrıca önemsenmiştir. 

1945’te İkinci Dünya Savaşında yaşanan büyük insan kayıplarının bir nedeni olarak tarih ders kitapları mercek altına alınmıştır. Zira bilinmektedir ki 19. Yüzyılda güçlü bir biçimde yaşanan uluslaşma olgusu, devletler ve milletler arasında “biz ve öteki” ayrımını tarihyazımı ve öğretiminde keskinleştirmiştir. Tarih eğitiminde görülen bu öteki vurgusuyla diğer uluslara yönelik kin ve nefret 
duygularının yaşatıldığı tespit edilmiştir. Bu bağlamda özellikle tarih ders kitaplarının barışçı bir bakışla revizyonu gündeme gelmiştir (Demircioğlu, 2006:134,135; Şimşek, 2007: 14). Bu amaçla 1945 yılında kurulan UNESCO tarih ders kitaplarında düşmanlık ifade eden kelimelerin ders kitaplarından çıkarılması için çalışmalar başlatmıştır. Türkiye tarafından da imzalanan UNESCO Sözleşmesi’yle barışçı tarih öğretimi vurgulanmıştır. “Nationalizm”den kaçınılması, bunun yerine konuların “Patriotism” odağında ele alınması tavsiye edilmiştir (Alaslan ve Şimşek, 2014). Yeni anlayışa göre, tarih öğretimi; barış, karşılıklı saygı ve etkin vatandaşlık becerilerinin kazandırıldığı bir alan olmanın yanında öğrencilere, problem çözme ve analitik düşünebilme gibi becerileri de kazandırmayı amaçlamıştır (Demircioğlu, 2006:134,135). 

Türk İslam Sentezi 

Hem barışçı eğitim arayışları hem de değişen eğitim paradigmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan yapılandırmacılık, günümüz ders kitaplarını belirleyen asıl unsur olmuştur. Türkiye’de bu bağlamda 2005 yılında itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Yapılandırmacı tarih eğitimi, öğrencilerin tarihsel bilgilerini artırmanın yanı sıra, onları düşünmeye, araştırmaya, soru sorma ve sorgulama ile birbirleri ve öğretmenleriyle etkileşimde bulunmaya teşvik ederek kavram, değer ve beceri öğrenimini geliştirmeyi amaçlamıştır (Dinç, 2011:2139). Bu yaklaşıma göre çok önce meydana gelmiş olayları içeren tarih ders kitaplarının sunumdaki soyutluğu görseller aracılığıyla somut hale getirilerek giderilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle resim, fotoğraf, minyatür, gravür, karikatür, grafik, şema, plân ve harita gibi unsurlardan oluşan görseller, tarih ders kitaplarında daha yoğun ve anlamlı organizasyonlarla karşımıza çıkmaktadır. Mevcut okutulan 9. sınıf tarih ders kitabı da yapılandırmacı yaklaşıma uygun olarak harita ve fotoğraflarla zenginleştirilmiştir. 

Bu çalışmada İlkçağ’da Anadolu’da yaşayan uygarlıkların Cumhuriyetin erken döneminde, Türk İslam Sentezi döneminde ve günümüzde nasıl işlendiği, her üç dönemin ders kitapları karşılaştırılarak incelenmiştir. Cumhuriyetin erken dönemindeki tarih ders kitaplarını biçimlendiren Türk Tarih Tezi, 

Türk İslam Sentezi dönemi ve günümüzdeki tarih ders kitaplarını etkileyen yapılandırmacı öğrenme kuramı perspektifinden bir değerlendirme yapılmıştır. 

Yöntem 

Bu çalışmada doküman analizi kullanılmıştır. Doküman incelemesi, araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında bilgi içeren yazılı materyallerin analizini kapsar (Yıldırım, Şimşek, 2006:188,224). Toplanan veriler betimsel analiz yöntemiyle çözümlenmiştir. 

Eskiçağ Anadolu Uygarlıkları konusunun işlendiği üç kitap incelenmiştir. Bunlar, 1931–1941 yılları arasında okutulan TARİH I, 1977 yılına ait lise 1 Tarih ve günümüzde okutulan 9. sınıf Tarih ders kitaplarıdır. Bu amaçla şu soruların cevaplanmasına çalışılmıştır: 

1. Her üç kitapta aynı konu için ayrılan yer bakımından anlamlı bir fark var mı? Her iki kitapta da hangi konulara, nasıl yer verilmiştir? 
2. Her üç ders kitabında görsellerin konuyla ilişkileri ve içerik değerleri bakımından bir fark var mıdır? 
3. Her üç ders kitabında bilgiyi öğretim amaçlı sunma biçimleri (etkinlik, dipnot, bilgi kutucuğu, şemalaştırma vs. organizasyonu) bakımından nasıl farklar vardır? 
4. Her üç ders kitabında yer alan hazırlık ya da değerlendirme amaçlı hangi soruların düzeyleri bakımından bir fark var mıdır? 

Bulgular 

1. Her Üç Kitabın İşlenen Konular ve Sayfa Sayıları Açısından Karşılaştırılması 

TARİH I kitabında Anadolu Uygarlıkları için 20 sayfa, 1977 yılına ait lise 1 Tarih ders kitabında 7,5 sayfa iken Tarih 9’da konuya ayrılan sayfa sayısı 6’dır. Her 3 kitapta yer alan konular ve bunlara 
ayrılan sayfa sayıları Tablo 1’de gösterilmiştir: 

Tablo1: Anadolu Uygarlıklarının Kitaplardaki Konular, Alt Başlıklar ve Sayfa Sayıları Bakımından Dağılımı 





4- Lidya’nın Yükselişi ve Yıkılışı 


Tablo 1’de de görüldüğü üzere Tarih 9’da altı uygarlıkla (Hatti, Hitit, Urartu, İyonya, Frigya ve Lidya) ilgili bilgiler 6 sayfaya sığdırılırken TARİH I’de üç uygarlık (Eti, Frigya, Lidya), verilen alt başlıklarla 
daha ayrıntılı bir şekilde 20 sayfada işlenmiştir. Lise 1 Tarih’de de Tarih I’deki gibi sadece 3 uygarlığa (Hititler, Frigler, Lidler) yer verilmiştir. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***