FETHULLAH GÜLEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
FETHULLAH GÜLEN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Aralık 2020 Perşembe

ATATÜRK'TEN SONRA BUGÜNLERE NASIL GELDİK? BÖLÜM 1

ATATÜRK'TEN SONRA BUGÜNLERE NASIL GELDİK? BÖLÜM  1 



Cüneyt Arcayürek 
Detay Yayımcılık-Şubat 2008 
Derleyen: 
Halit YILDIRIM 
22 Ağustos 2008 
www.altinicizdiklerim.com 


Mustafa Kemal Paşa, çağdaş bir cumhuriyete yönelen bütün devrimlerini 1922 ile 1932 yılları arasında, on yıla sığdırdı. Devrimleri bu kadar kısa süre içinde gerçekleştirmesi, kimi yazarlar tarafından, yaşama veda ettikten sonra eleştirildi. 
Dediklerine göre, devrimler zamana yayılarak gerçekleşseydi, ulus tarafından sindirilecek, daha az saldırıya uğrayacak, daha az eleştiri konusu olacaktı. Fakat Mustafa Kemal Paşa'nın bildiği bir gerçek vardı: kafasında yılardır kurguladığı çağdaş cumhuriyeti oluşturacak devrimleri ancak kendi zamanında, sarsılmaz iradesiyle gerçekleştirip uygulamaya koyabilirdi. 

Öngördüğü devrimler kendisinden sonra acaba gerçekleşebilir miydi? 
Evet, Gâzi gerçekçi idi. Nitekim bir ara CHP ile ilgili bir konuyu önüne getiren Recep Peker, “Paşam neden Cumhuriyet Halk Partisi yazıyorsunuz. Benim partim yazsanıza!” demiş, Mustafa Kemal'den şu kısa yanıtı almıştı: “Cumhuriyet Halk Partisi'nin (veya fırkasının) benden sonra benim partim olarak kalacağını nereden bilebilirim?” 
Dün Söylediklerinden Bugüne Bakarsak... 
2 Temmuz 1932'de toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi'nin son günlerinde Atatürk, tarih öğretmenlerini ve öğretim üyelerini Gâzi Orman Çiftliği'nde çaylı bir toplantıya çağırdı. İki saat konuştu. Bu arada öğretmenlerden biri Atatürk'e sordu: 
· “Paşam, din lüzumlu bir şey midir? 
· Halifeliğin kaldırılması iyi mi olmuştur?” 
Atatürk, bu sorulara şu yanıtı verdi: 
“Evet, din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz bir milletin devamına imkân yoktur. Din, Tanrı ile kul arasındaki kutsal bir bağlılıktır. Dinden maddi çıkar sağlayanlar (bugünküler gibi) alçak kişilerdir. İşte biz bu duruma karşıyız... 
... (Bugün de AKP gibi) bütün hükümdarlar hep dinî alet edindiler... 
... Fakat bunca asırlarda olduğu gibi, bugün dahi, (bu sözü sanki bugünleri görüyormuş gibi 1932'de söylüyor) halkın cehaletinden ve taassubundan istifade ederek, bin bir türlü siyasî ve kişisel amaç ve yarar için dinî alet ve vasıta olarak kullanmak girişiminde bulunanların... varlığı... bizi bu zeminde söz söylemekten henüz alıkoyamıyor... 
... Masum halka... beş vakit namaz dışında... vaaz ve nasihat etmek... belki ömründe hiç 
namaz kılmamış olan bir politikacı tarafından vaki olursa, bu hareketin hedefi anlaşılmaz olur mu?...”

Sonuç olarak: Atatürk, dinin özüne ve aslına bağlıydı. Bid'atlere, hurafelere, dinin yarar ve siyaset çıkarlarına alet edilmesine karşıydı. 
Atatürk dinin değil, din istismarcılarının karşısındaydı. 
“...Duraklamaksızın diyebilirim ki, bugünkü İslam dinî başka, Peygamber'in zamanındaki İslam dinî başkadır. Gerçek İslamiyet, yaratılıştan gelen mantıklı bir dindir. Hayalleri, yanlış düşünceleri, boş inançları hiç sevmez, özellikle nefret eder...” 
Prof. Fahri Kayadibi, Atatürk'ün dinî, gerçek dindarı ve din adamını öven... Müslümanlıktan dolayı iftihar ettiğini dile getiren çok sayıda sözü ve konuşması olduğunu yazıyor. “O, dinin özüne ve aslına bağlıydı. Din istismarcılarının karşısındaydı. Atatürk'ü din düşmanıymış şeklinde göstermek ya kasıtlıdır ya da bilgisizlikten kaynaklanmaktadır” diyor. 

Yaşamı boyunca, Türk halkına gerçek dindarlığın, “bugünkü İslam dininin başka, 
Peygamber'in zamanındaki İslam dininin başka olduğunu, mantıklı bir din olan gerçek İslamiyet'in düşleri, yanlış düşünceleri, boş inançları hiç sevmediğini, özellikle nefret ettiğini” anlatmaya çalıştı. 

Atatürk'ün yanından ayrılmayan, yanından ayırmadığı Ali Kılıç (Kılıç Ali) anlattı: 
“İlk Meclis'te bir gün lâiklik konuşuluyordu. Gâzi Mustafa Kemal Paşa o gün Meclis'e başkanlık ediyordu. Meclis'in tanınmış din alimlerinden bir üye kürsüye geldi. Alaylı bir tavırla:

'Arkadaşlar, bir lâikliktir gidiyor. Affedersiniz ben bu lâikliğin anlamını anlayamıyorum' diye söze başlarken oturuma başkanlık yapan Mustafa Kemal Paşa, dayanamadı, oturduğu yerden elini kürsüye vurarak:'Adam olmak demektir Hocam, adam olmak!’ Soru yanıtlanmıştı”. 

Uzun İnce Bir Yol Lâiklik resmiyet kazanacağı tarihe kadar ince uzun bir yolda çeşitli aşamalardan geçti. 

1920'de kurulan TBMM'de kabul edilen anayasada egemenliğin kayıtsız şartsız millete verilmesiyle lâikleşme sürecinde ilk adım atıldı. 

Dinci devletin dayanağı olan saltanatın 1922'de ortadan kaldırılmasından ve yerine ulusal egemenlik temeline dayanan Cumhuriyet'in 1923'de ilan edilmesinden sonra, 1924'de halifelik de kaldırıldı. 

Böylece, dinin devlet üzerindeki etkisi kırıldı, 1928'de Anayasa'dan “Devletin dinî İslamdır” maddesi kaldırılarak anayasa, bu süreçte devlet, hukuk, eğitim ve kültür lâikleştirildi. Hukukun lâikleştirilmesi Şeriye Vekâleti'nin (bakanlığının) kaldırılması ile başladı. Bunu yasalar izledi. 

1924'de dinî içerikli hukuk kitabı olan mecelle kaldırıldı. Şeriye Mahkemeleri kapatıldı. 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanun'la kadın haklarında yasal düzenlemeler gerçekleştirildi. Bunu borçlar, ticaret ve ceza yasaları izledi. 
1931 ve 1934'de kadınlara seçme-seçilme hakları verilerek hukuk alanında lâikleşme tamamlandı. 

Bu gelişmenin önderliğini yapan Atatürk, eğitim sistemindeki lâikleşmeyi, din etkisinden arındırılmış okullar ve eğitim programlarına çağdaş öğeleri ve kuralları yerleştirerek sağladı. 

Bir dizi devrim sırasıyla yasalaştı. 

Örneğin bin yıllık Arapça yazısına son verilerek kültür alanında lâikleşmeye ilk adım atıldı. 
Ve... 
Atatürk'ün ölümü üzerinden yarım yüzyıl geçtikten sonra dinci gelişmelerin odak noktasında duran Erdoğan; meydanlarda, resmî demeçlerinde “Elhamdülillah şeriatçıyım...Millet isterse lâiklik elbette gidecek” diyebilme özgürlüğüne kavuştu. 
Anadolu insanının başörtüsünü siyasal simge türbanla özdeşleştirdi. 

Bugün Atatürk'ün bin bir emekle kurduğu “modern Türkiye”nin cumhurbaşkanı ile 
başbakanın eşleri çağdaş Türk kadınını türbanlı başlarıyla yurt dışında da temsil ediyor. AKP'li bakanların ve milletvekillerinin eşlerinin çoğunluğu halka Kuran emri diye yutturdukları türban takıyor.

Atatürk'ü sâdece yakından tanımak mutluluğu dışında Atatürkçülüğü, devrimlerini ve lâik Cumhuriyet'in kazanımlarını ve nimetlerini sindiren usta bir yazarın, F.R. Atay'ın, O'nun ölümünün 20'nci yılındaki yazısından – izninizle – kimi alıntılar yapmak istiyorum. 

“Keşke 1938'den On Yıl Sonra Ölseydi...Kurtuluşumuzu tamamlardık...” 
“Keşke 1919'dan on yıl önce Türklüğün başına geçseydi... 
Ne Balkan Savaşı'na fırsat verirdik, ne de Birinci Dünya Savaşı'na girerdik. 
Ve keşke 1938'den sonra ölseydi... 
Kurtuluşumuzu tamamlardık. ''

Söyleyiniz bana, sağdan yazı devam etseydi Latin alfabesini alabilir miydik? Medeni Kanun'u alabilir miydik? Eğitim birliğini yapabilir miydik? Medreselerin yeniden hortlamasına engel olabilir miydik?.. 

... Atatürk, 1965 Türkiyesi ilim ve teknik kadrosunun dörtte birini bulsaydı, çoktan bütün işlerimizi bitirmiş olurduk. Meclislerimizde kürsü arkasına eskiden Arapça 'Danışınız!' sözünü asardık. Sonra onu 'Hakimiyet milletindir' sözü ile değiştirdik... 
Gerçekte Atatürk partisi millet içinde değil, Atatürkçülük dediğimiz her şey kendi partisi içinde azınlıkta idi. Ölümünden sonra parti güdümü bu inançsızların eline geçti. Ne yazık ki Atatürk'ün başladıklarını severek, bilerek, benimseyerek tamamlayacak olanlar, o öldükten sonra yetişmişler ve Onsuzluk yüzünden eski şekilci ve statükocu Tanzimat bürokratları engelini sökememişler, sonunda da henüz ne devrimlere ısınan, ne eğitimden geçen halk yığınları 
çoğunluğunun seli içine atılmışlardır...
... Bugün kendilerine reformcu diyen korkak ikbalcilere bakınız: Türk çocuklarının on binlercesine medrese ilkokullarında medeniyet düşmanlığı ve Türkiye halkının milyonlarcasına cami kürsülerinde Atatürk devrimleri düşmanlığı telkinleri yapıldığı bilinirken susmakta değil midirler?...” 

Karşı Devrimin Başlangıcı 

Kimi bilim adamlarına göre; karşı devrim hareketleri, Atatürk'ün ölümünden sonra başladı (1938) ve çok partili yaşamla birlikte, 1945-46'da ilk meyvelerini verdi. 
1950, 14 Mayıs seçimlerinde 27 yıldır süregelen CHP iktidarını deviren Demokrat Parti iktidarında ivme kazandı. 

DP iktidarını izleyen iktidar dönemlerinde de gelişti... 
Karşı Devrim Uygulamaları 
Karşı Devrim Kronolojisi” listelerinde şu tarihler dikkati çekiyor: 
· 4 Şubat 1949: İki “meczup” Meclis'te ezan okuyor. 
· 15 Şubat 1949: İlkokullarda isteğe bağlı olarak din derslerine başlanması önerildi. 
· 1 Mart 1950: (27 Mayıs seçimlerine iki ay 27 gün kala) millî Şef İnönü'nün 
cumhurbaşkanı, CHP'nin tek başına iktidarda olduğu tarihte, hükümet, Atatürk'ün 
çıkarttığı Tekke ve Türbelerin Kapatılmasına Dair 677 Sayılı Yasa'yı yürürlükten 
kaldırdı. Türk büyüklerine ait olanlar ve sanatsal değer taşıyanlar Millî Eğitim 
Bakanlığı'nca halka açıldı. İlk aşamada açılan türbe sayısı 19. 
· 12 Nisan 1950: Mareşal Fevzi Çakmak için düzenlenen cenaze töreninde gericiler dinî siyasete alet ederek gövde gösterisi yaptı. 
· 1948 – 1949: İlkokullara, ailelerin isteğine bağlı olmak koşuluyla, okul içinde ve ders saatleri dışında din dersleri konuldu. 
· MEB'e bağlı “İmam-Hatip Yetiştirme Kursları” açıldı. Hacca gideceklere döviz 
verilmesi için izin çıktı. 
· Ankara Üniversitesi'ne bağlı İlahiyat Fakültesi açıldı. 
· İmam Hatip Kursları okula dönüştürüldü. 
· 1950: Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına İlişkin Kanun'da değişiklik 
yapıldı. Türk büyüklerine ait olanlar ve sanatsal değer taşıyanlar MEB'ce halka açıldı. 

Ve... Gerçeği Yansıtan Sonuç 

Prof. Dr. Çetin Yetkin bir dönemin ayrıntılarını açıklayan değerli Karşı Devrim – 1945–1950 kitabının hemen baş sayfalarında, “araştırmanın İsmet İnönü'yü eleştirmek amacıyla yapılmadığının” altını çiziyor ve şunları yazıyor: 
“İnönü, Atatürk değildir. Öyle olmadığı gibi, bu kitabın sayfalarını çevirdikçe göreceksiniz ki, Atatürk'ün birçok eserini ters yüz eden, yıkan da İnönü'nün ta kendisidir. Hemen söyleyelim: 

İmam hatip okullarının ve ilahiyat fakültelerinin, tekke ve zaviyelerin açılması, okullara din dersi konulması ve birçok geriye dönüşler, İnönü zamanında gerçekleştirilmiştir... 

Karşı devrim, 

Atatürk'ün ölümü ile eş zamanlı olarak gündeme gelmiştir...” 
Yargıtay Başkanı İmran Öktem, 1 Mayıs 1969 günü öldü. 3 Mayıs 1969'da Ankara Maltepe Camisi'nde yapılan cenaze töreninde büyük olaylar çıktı. Bir “kalabalık” cenaze namazının kılınmasını engellemeye çalıştı. Cami görevlileri görevlerini yerine getirmekten kaçındı. Olaylar sırasında camide bulunan ve saldırganlar arasında kalan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü'yü korumak amacıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı Topçu Dairesi Başkan Vekili Tuğgeneral Nabi 
Alpartun tabancasını çekti. İnönü – yakınında bulunanların söylediğine göre – CHP Ankara İl Başkanı Rauf Kandemir'e “Namazı kılınacak, namaz kılınmadan gitmem” dedi. 

Gericiler grubunun baskısından etkilenen veya onlara uyan imamlar da direnişe katılınca, namazı 27 Mayıs Millî Birlik Komitesi Hükümeti'nin bakanlarından Abdullah Polat Gözübüyük'ün ağabeyi İzzet Gözübüyük kıldırdı.

Olay, tam anlamıyla bir irtica olayı idi. İsmet İnönü, olayları değerlendirirken “Her 
manasıyla kesin ölçüde bir 31 Mart Vakası'dır” dedi. 

1965'teki genel seçimde tek başına iktidara gelen Adalet Partisi'nin genel başkanı Süleyman Demirel, başbakandı. Olay hakkında “Hadise gayet üzücüdür” demekle yetindi. 

7 Mayıs 1969'da Yargıtay Başkanı'nın cenaze töreninde, camide yaşanan irtica olayını ve olaylarını yaratanları protesto etmek için hukuk adamlarının geniş ölçüde katıldığı ve Anıtkabir'de sonuçlanan görkemli bir yürüyüş yapıldı. 
Cenaze töreninde alışılmışın dışında bir eylem gerçekleştiren gericilerin bu hareketindeki nedeni açıklamak gerekiyor. 

Olaydan bir yıl önce Yargıtay Başkanı İmran Öktem; lâikliği yorumlarken ünlü Fransız düşünürü Voltaire'in bir sözünü tekrarlayarak “Tanrı'yı da insan yaratmıştır” demiş, bu sözü “malum” çevrelerin tepkisine yol açmıştı... 
İmran Öktem, ölümünden bir yıl önceki konuşmasında şunları söylemişti: 
“...Cumhuriyet rejimini yıkmak ve hilâfet rejimi kurmak, Türk Milleti'ni dinî esaslara dayanan bir hukuk düzenine sokmak isteyen ve bunun için gizli ve açık çalışan mistik hezeyan halindeki bir avuç meczup, ruh hastası veya dinî, kazanç meta haline getirmiş kimseler, saf ve cahil yurttaşın en temiz varlığını, itikadını, imanını geçim vasıtası yapmış olan bezirgânlar – o bezirgânlar ki, dinin emrettiğini yerine getirmezler, yasak ettiklerini gizli gizli yaparlar ve fakat dindar görünürler - evet bunlar ve bir takım hurafeleri dinî esaslar gibi göstermeye kalkan ve bu 
suretle halkı uyuşturan kökü dışarıdaki yurt düşmanları daima hüsrana uğrayacaklar dır...” 


***

27 Ekim 2019 Pazar

15 _TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN, DIŞ BASIN ve İÇ BASIN ETKİLERİ, BÖLÜM 6

15 _TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN,  DIŞ BASIN ve İÇ BASIN ETKİLERİ, BÖLÜM 6


Kriter Temmuz-Ağustos 2019 
Yıl 4, Sayı 37

2013 Gezi Parkı Şiddet eylemleri dışında Dahlan’ın BAE adına Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD terör örgütüne bazı finansal kaynaklar açtığı da bilinmektedir. 
Türkiye’de yakalanan BAE ajanlarının da yine Dahlan’a bağlı kişiler olduğu ortaya çıkmıştır.

15 Temmuz 2016 gecesi o kanlı kalkışma başladığı andan itibaren Türkiye’de herkes darbe girişiminin FETÖ tarafından yapıldığının farkındaydı.

FETÖ bir Amerikan Projesi terör örgütüdür ve her terör örgütü gibi de bağlı bulunduğu istihbaratların yönlendirme ve talimatlarıyla harekete geçer. 
FETÖ de tepedeki akla bağlı olmakla beraber o aklın yönlendirdiği ve irtibatlandırdığı finans kaynaklarıyla da ilişki halindedir. Her terör eyleminde olduğu gibi 15 Temmuz darbe girişiminin de bu akıl çerçevesinde bir finansörü vardı. Teröristler tepeden emri aldıktan sonra harekete geçti. Öte taraftan bir başka coğrafyada birileri de o gece Türkiye’de yaşananları anbean takip edip medya yoluyla algı oluşturuyordu. Onlar 15 Temmuz darbe girişiminin finansörleriydi.

Benzer durum aslında 2013’te Gezi Parkı Şiddet Eylemleri sırasında da cereyan etmişti. Sokaklar karıştırılırken hem sokaktaki militanların cebini dolduran hem de olup biteni farklı yorumlarla medyadan lanse eden bir finans merkezi vardı. 2013 sonrası ortaya çıkan detaylar o finans gücünün Birleşik Arap Emirlikleri 
(BAE) üzerinden yönlendirildiğini gösteriyordu. Türkiye’yi son yıllarda hedef alan bir rejim: BAE.

BAE’nin Dönüşümü.,

Aslında BAE 2010’ların başına kadar Türkiye ile yakın ilişkiler içerisindeydi. Bugün Türkiye için Katar nasılsa o günlerde BAE de öyleydi. Üstelik BAE’nin ilişki ağında Türkiye ile birlikte Katar da vardı, Hamas da. Bugün Katar’ın başkenti Doha nasıl Hamas için güvenli bir liman ise o süreçte Dubai de aynısıydı. 
Mahmut Mabhuh Hamas’ın üst düzey yetkililerinden biriydi. Sürgündeki Filistinli liderin adreslerinden biri Dubai’ydi. Ancak 19 Ocak 2010’da Dubai’de kaldığı 
otelde infaz edildi. Suikastın arkasından Mossad çıktı. Mossad ajanlarının birçok farklı ülke vatandaşının pasaportlarını kopyalayıp otele girdikleri ve suikastı 
gerçekleştirdikleri anlaşıldı. Mossad ajanlarına o fırsatı verenin de Dubai istihbaratından bir isim olduğu ortaya çıktı. İsrail o suikastın ardından BAE ile ikili ilişki içerisine girdi.

28 Eylül 2012 ise İsrail-BAE arasındaki ilişkiler açısından büyük öneme sahipti. İsrail Başbakanı Netanyahu o gün BAE’nin Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed ile New York’ta bulunan Loews Regency Hotel’de çok gizli bir görüşme gerçekleştirdi. Netanyahu BM Genel Kurul toplantıları için gittiği New York’ta o otelde kalıyordu. 

Arap Emirliklerinin bakanı da Netanyahu’nun kaldığı otele gitti ve oto parktan gizlice girip servis asansörüne bindikten sonra kimselere görünmeden Netanyahu’nun süit odasına çıktı. Yıllar sonra Haaretz gazetesinin ortaya çıkardığı o görüşmede Netanyahu’nun BAE’li bakana 2010’daki Hamas liderine yönelik Mossad suikastından dolayı teşekkürlerini sunduğu da öne sürülmüştü.

BAE’nin dönüşümünde Arap Baharı’nın etkili olduğu söylenebilir. 2011 sonrası BAE’ye Arap Baharı’yla yükseliş trendine giren Müslüman Kardeşler alerjisi enjekte edildi. 

Açıkça şu söyleniyordu, “İhvan her yerde devrim yapıyor, önünü almazsanız yarın sıra size gelecek”. Bu korkunun pompalanması BAE’nin Tunus, Mısır ve Suriye’de Müslüman Kardeşleri destekleyen Türkiye’den uzaklaşmasındaki önemli etkenlerden biriydi. 2013’e gelindiğinde BAE ile İsrail’in ortak paydaları genişledi. 

Türkiye’deki Gezi Parkı Şiddet Eylemleri’yle birlikte Mısır darbesi bu yöndeki en önemli gelişmelerdi, sonrası malum. 

Trump’ın 2016’daki başkanlığıyla beraber bugün Ortadoğu’da “yüzyılın anlaşması” dahil Sudan darbesi, Libya’daki iç çatışmalar, Yemen iç savaşı gibi tüm dizayn çalışmalarında BAE’nin İsrailABD adına sahadaki en önemli organizatör olduğu görülüyor. Bu tarz organizasyonlarda BAE’nin kullandığı çeşitli araçlar var. 

Örneğin Libya’da Haftar’a darbe girişimi yaptırırken veya Sudan’da darbe sonrası askeri konsey baskı altına alınırken kullanılan araçlar gibi. Tabii buna Yemen’de 
iç savaşı körüklemek adına Güney Amerika’dan getirilen paralı askerler de eklenebilir. İşte bu çalışmaların BAE adına Muhammed Dahlan tarafından yönlendirilmekte olduğuna dair çok ciddi duyumlar vardır. Dahlan’ın adı 2013 Gezi Parkı Şiddet Eylemleri sürecinde de duyulmuştur. Kendisi bir Filistinli olmakla beraber Filistinlilerin yüzde 90’dan fazlasının nefret ettiği bir isimdir. Yaser Arafat’ın sağ koluyken Arafat’ın ölümünde rolü olduğu yönünde ciddi ipuçları ortaya çıkmıştır. Dahlan’ın bu anlamda sabıkası bir hayli fazladır.

2013 Gezi Parkı Şiddet Eylemleri dışında Dahlan’ın BAE adına Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD terör örgütüne bazı finansal kaynakları açtığı bilinmektedir. 
Bu anlamda Türkiye’de yakalanan Filistin asıllı BAE ajanlarının da yine Dahlan’a bağlı kişiler olduğu ortaya çıkmıştır. Ama Dahlan’ın Türkiye’ye yönelik en 
büyük saldırısının 15 Temmuz darbe girişimi olduğu söylenebilir. FETÖ’nün gerçekleştirdiği darbe girişiminde Dahlan da BAE adına önemli rol üstlenmiştir. 
Filistinli yazar Dr. İbrahim Hamami darbe girişiminden dört gün sonra 19 Temmuz’da kendine ait internet sitesinde yayımladığı makalesinde 15 Temmuz 
darbe girişimini FETÖ ile beraber BAE’nin gerçekleştirdiğini, darbe öncesi Abu Dabi’nin süreci yönlendirdiğini ve bunlara ait ortada birçok kanıt olduğunu yazmıştır.

FETÖ Destekli Yayınlar 15 Temmuz’a gidilen süreçte BAE ve Dahlan adına en dikkat çekici gelişme 15 Kasım 2015’te Muhammed Dahlan’ın Belçika’nın başkenti Brüksel’deki bir forumda yaptığı konuşmaydı. Dahlan o gün terörizmle mücadeleden bahsediyor, İslamcı teröristlerin Türkiye tarafından desteklendiğini iddia ediyor ve bu anlamda terörle mücadele için Türkiye’ye yönelik adım atılması gerektiğini savunuyordu. 15 Temmuz öncesi yine Arap kaynaklı yayın organlarında önemli bir iddia daha vardı. O da FETÖ elebaşı Gülen ile Muhammed Dahlan arasındaki bir görüşmeydi. Bazı kaynaklara göre Dahlan Pensilvanya’ya gidip Gülen’le görüşmüş, bir başka kaynağa göre ise Gülen darbe girişiminden bir hafta önce BAE’ye gidip Dahlan’la Abu Dabi’de bir araya gelmişti. Arap kaynaklı yayın organlarının bazılarında ise birebir Gülen-Dahlan görüşmesi değil de Gülen’e bağlı bir grup ile Dahlan’ın ekibinin bir araya geldiği yönünde haberler vardı.

Mısır’daki 2013 darbesinin ardından Sisi rejimi üzerinde BAE adına etki sahibi olan Dahlan’a yakınlığıyla bilinen Vatan gazetesi 15 Temmuz darbesinin olduğu gece darbenin başarılı sonlanacağından zerre kadar şüphe duymuyor olmalıydı ki 16 Temmuz tarihli sayısında “Türk Ordusu Yönetime Geçti, Erdoğan Bozguna Uğradı” manşetini atmıştı. Mısırlı gazeteci Wael Qandil o gece BAE kontrolündeki Körfez medyasının bilhassa da Al Arabiya ve Sky News Arabic’in 15 Temmuz darbe girişimine yönelik bakışını “Bu darbe Sky News’in himayesinde geliyor, Al Arabiya ile Sky News’in tüm yayınları Türkiye’deki darbeden ne kadar mutlu olduklarını gösteriyor” diyordu.

15 Temmuz gecesi ABD kaynaklı bir iddia da haber sitelerine düşmüştü. Başkan Erdoğan’ın Almanya’ya kaçtığı yönündeki o yalan haber Körfez medyası tarafından hemen dolaşıma sokuldu. Sky News ve Al Arabiya darbenin başarılı olduğunu hatta Erdoğan’ın kaçtığını iddia ediyordu. Darbe püskürtülünce ise BAE destekli Arap yayın organlarının büyük şaşkınlık yaşadığı dikkatlerden kaçmamıştı. İngiliz Sky News’in BAE merkezli Arapça yayın yapan kanalında da haber sunan bazı spikerlerin bastırılan darbe girişimine üzüntüyle tepki verdikleri görülmüştü.

Darbe girişiminde FETÖ ile BAE ve Dahlan arasındaki irtibata yönelik bir diğer önemli iddia da Katar merkezli “raya.com” adlı haber sitesinde 6 Haziran 2017’de yayımlanan “BAE’nin Türkiye’deki Başarısız Darbe Girişimindeki Rolüne Ait Yeni Kanıtlar Var” başlıklı makaleydi. O yazıda BAE’nin ABD merkezli FETÖ’ye de yakın bir STK ile 15 Temmuz irtibatı masaya yatırılıyordu. STK’nın adı Demokrasiyi Savunma Vakfı ve başında Mark Dubowitz bulunuyor. Vakfın üyelerinden biri eski CHP milletvekili Aykan Erdemir. Bu vakfın FETÖ ile yakın irtibatı var ve 17 Aralık sürecinin New York’taki yansıması olan Halkbank davasında önemli rol üstlenmiştir. 

FETÖ’cü polislerin hazırladığı düzmece deliller New York’taki mahkemeye götürülürken bu vakıf o firari FETÖ üyeleri ve Halkbank davasını başlatan FBI ajanlarını ödüllendirmiştir.

Demokrasiyi Savunma Vakfı Türkiye karşıtı faaliyetlerinin bir bölümünü de BAE’nin Washington büyükelçisi Yusuf Uteybe aracılığıyla yürütüyor. 
Yusuf Uteybe Suudi Arabistan veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı Washington’da ABD Başkanı Trump’ın damadı ve danışmanı olan Jared Kushner’e “Suudi Arabistan veliahtlığı için size en uygun isim Muhammed bin Selman” diyerek sunmuştur. Uteybe’nin o konuyla ilgili e-mailleri de basına sızmıştır. 

Basına sızan diğer elektronik yazışmalarında Uteybe’nin BAE adına Türkiye karşıtı kara propaganda için Demokrasiyi Savunma Vakfı yöneticisi Mark Dubowitz ve John Hanna ile de iletişim halinde olduğu ortaya çıkmıştır. 15 Temmuz’dan birkaç ay önce iki isim de ABD Temsilciler Meclisine Türkiye’de Erdoğan’a karşı baskı uygulanması konusunda tavsiyelerde bulunmuş hatta “Gerekirse Erdoğan’a karşı sertleşmeliyiz” ifadelerini kullanan konuşmalar yapmışlardı.

Darbe girişiminin ardından Demokrasiyi Savunma Vakfı yöneticisi Hanna’nın BAE Washington büyükelçisi Yusuf Uteybe’ye gönderdiği elektronik postada ise 
“Türkiye’de darbenin komplocuları arasında vakfımız ile BAE’nin isimleri zikrediliyor, sizinle birlikte anılmaktan onur duydum” ifadeleri yer alıyordu.

İsrail’in Takibi.,

İsrail’in 15 Temmuz bakış açısı da BAE’den farklı değildi. BAE darbe sürecinin finansörlüğünü ve medya ayağındaki kara propagandayı üslenirken bunu İsrail’den bağımsız yapmıyordu. İsrail ise tüm olup biteni yakından takip edip15 Temmuz’a yönelik destekleriyle ilgili renk vermemeye özen gösteriyor ancak darbenin başarılı olması yönündeki temennilerini de gizlemiyordu. İsrailli bir televizyon yorumcusu o gece boyunca İsrail kabinesinin güvenlik üyelerinin Türkiye’deki gelişmeleri çok yakından takip ettiğini söylemişti. İsrail Kanal 2 televizyonunda da darbenin İsrail çıkarlarına uygun olacağından söz edilmişti. Aynı televizyon kanalı ayrıca İsrail Başbakanı Netanyahu’nun tüm kabine üyelerine kesinlikle Türkiye’deki gelişmelerle ilgili açıklama yapmamaları talimatı verdiğini vurgulanmış, İsrailli bakanların da gece boyunca hiç uyumadan darbenin başarılı olmasını beklediklerini öne sürmüştü.

İsrail Maariv gazetesindeki bir haberde de “İsrail nefesini tuttu ve darbenin başarılı olmasını ümit etti” deniliyordu. Hayom gazetesinin yorumcusu 
Dan Margalit ise “O gecenin sonunda Erdoğan’dan kurtulacağımızı ümit etmiştim” diyordu.

https://kriterdergi.com/dosya-feto-ve-15-temmuz/15-temmuz-darbe-girisiminde-bae

***

FETÖ'ye böyle Destek Verdiler.,


15 Temmuz 2019 Pazartesi 
15:00:19 

15 Temmuz günü BAE destekli sitede skandal haber: 

FETÖ'ye böyle Destek Verdiler.,


15 Temmuz hain darbe girişimine verdiği destekle öne çıkan ve FETÖ'nün dinlerarası diyalog projesini ülkesinde sürdüren Birleşik Arap Emirlikleri, 15 Temmuz'un yıl dönümünde yayımladığı bir haberde FETÖ'ye destek vererek, "Barışı teşvik eden eğitim odaklı bir hareket." ifadelerine yer verdi. TM Dijital Haber Merkezi 5 Temmuz hain darbe girişiminin üçüncü yıl dönümünde, Birleşik Arap Emirlikleri'nin destek verdiği The National haber sitesi skandal bir habere imza attı. 

 FETÖ'nün "Barışı teşvik eden, Barışçıl bir hareket" olarak nitelendirildiği haberde, Türkiye'nin hain darbe girişimini anlatmaya yönelik yaptığı çalışmalar da "PR" olarak değerlendirildi.

Terörist başı Gülen'in Türkiye'de uygulamaya çalıştığı " dinler arası diyalog projesini" ülkesinde devam ettiren Birleşik Arap Emirlikleri, geçtiğimiz aylarda Papa'yı ağırlayarak, diyalog vurgusunda bulunmuştu.

15 Temmuz hain darbe girişiminde parmağı olduğu belirtilen Muhammed Dahlan'ın ise FETÖ ile olan ilişkisi ortaya çıkmıştı. BAE'de danışman olarak görev yapan ve " Karanlık prens " olarak da bilinen Dahlan hakkında Middle East Eye haber sitesi yayımladığı raporunda, Dahlan'ın darbe girişiminden Gülen teröristi ile iletişime geçtiğini ve darbeci hainlere finansal destek verdiği belirtilmişti.

http://www.gunes.com/dunya/15-temmuz-gunu-bae-destekli-sitede-skandal-haber-fetoye-boyle-destek-verdi-1001669


***

15 _TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN, ARAP YARIM ADASINDAKİ ETKİLERİ, BÖLÜM 5

15 _TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN, ARAP YARIM ADASINDAKİ ETKİLERİ, BÖLÜM 5


Şimdi Irak basınından birkaç örnek vererek yazımıza devam edelim :

IRAK HABERLERİ :

AZAMİL:



Şekil 8- Azamil Gazetesi Haberi 

Azamil gazetesi internet sitesinde 15 Temmuz askeri darbe girişimini son dakika olarak girmiş ve manşet olarak da ; 
“TÜRKİYEDE’Kİ DARBE %90 ORANINDA BAŞARISIZ OLDU HALK ASKERLERİ KUŞATTI, ANKARA’DA VE İSTANBUL’DA ONLARI FELÇ ETTİ” ibarelerini kullanmıştır. 
Daha sonra ise Ankara’da bulunan Irak’lı bir gazetecinin ağzından haber sürdürülmüş:
“Ben şimdi Ankarada’yım.. Halk askerleri kuşattı ve onları felç etti. İstanbul ve Ankara en önemli iki şehirde darbe başarısız oldu. Parlamento toplantı yaptı ve 
bir saat önce darbeciler parlamentoya saldırdılar. Ama Taksim Meydanı’nda 20 kişi ile başlayan protestolar binlerce kişi olduktan sonra darbecileri kuşattılar. 
Darbe %90 başarısız oldu. Kameraların önünde teslim olmaya başladılar..” 

Suudi Arabistan’da 15 Temmuz Darbe Girişiminin Yankıları

Suudi Arabistan basını genel çerçevesiyle incelendiğinde ise Mısır’ın aksi olarak hükümet yanlısı bir tutum sergilendiği görülmektedir. 
Suudi Arabistan’ın resmi haber ajansı SPA’da "Suudi Arabistan, kardeş Türkiye'de gerçekleştirilmeye çalışılan darbe girişiminin püskürtülmesinden, 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve seçilmiş hükümet yönetiminde anayasasal çerçevede işlerin rayına oturmasından memnuniyet duyuyor." sözlerine yer verilmiştir.
Al Hayat gazetesinde ise  “Darbe başarısız. Erdoğan orduyu temizleme sözü verdi. ” sözleriyle Türkiye’de gerçekleştirilmeye çalışılan darbe manşette yer almıştır.
Fakat Fars Haber Ajansı'na atfen İran makamlarınca dile getirildiği ileri sürülen ifadelerde Katar ve Suudi Arabistan’ın FETÖ'nün  darbe girişimi karşısında 
rahatsızlık duymadığı iddiaları bulunmaktadır. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç bu durumu şu sözleriyle yalanlamıştır :  "Milletimizin kendisi, emniyet 
güçlerimiz ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin vatanına, milletine ve anayasal düzene bağlı büyük kesimi tarafından fedakarca gayretler sonucu bastırılan bu darbe 
teşebbüsü hakkında, Katar ve Suudi Arabistan'ın rahatsızlık duymadığı iddiaları kesinlikle doğru değildir."   Bilgiç ayrıca ,   Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad 
Al Sani ile Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz'in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı bizzat arayarak en üst düzeyde destek ve dayanışmalarını 
gösterdiklerini vurguladı.
Bu tamamen İran’ın ara bozuculuk politikasıyla alakalı bir durumdur. Suudi Arabistan’da iş adamları bile arkamızda durmuş, bize destekleri hakkında çeşitli 
demeçler vermişlerdir. 
Örneğin;
Merkezi Cidde'de bulunan Nesma Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı ve Kurucusu Saleh Ali el-Turki, 15 Temmuz Darbe Girişimi'nin Türkiye'de beklediklerinden daha çabuk atlatıldığını ifade etti. Turki, Türkiye ekonomisi ve holdingin yatırımları hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında Londra'da bulunduğunu anlatan Turki, haberi aldığında arkadaşlarına böyle bir darbe girişiminin başarıya ulaşmasının mümkün olmadığını söylediğini aktardı. 
Darbe girişimi nedeniyle Türkiye'deki yatırımları hakkında herhangi bir endişe duymadığını ifade eden Turki, "Darbenin üstesinden gelinmesi için bir veya iki ay gerekebilir diye düşünürken, Türkiye bir günde üstesinden geldi. Çünkü ülkenin insanları ve yöneticileri işlerini özveriyle yapıyor. Ben Türkiye'ye ve insanlarına gönülden bağlıyım." dedi.
" Bir darbe girişimiyle karşı karşıya kalmasına, bütün bölge ülkelerinin içinde bulunduğu duruma ve durgunluk yaşayan dünya ekonomisine rağmen, Türkiye'nin ilerlemeye devam etmesi çok etkileyici bir durum. Türkiye ekonomisinin ortaya koyduğu büyüme performansı pek çok G-20 üyesi ülkesinden çok daha iyi. 



Umarım bu yönde ilerlemeye devam edersiniz ve 2023 hedeflerinizden biri olan dünyanın 10 büyük ekonomisi arasına girersiniz. Ben de Türk ortaklarımla çalışmaktan çok memnunum. Şu anda Türkiye'den altı farklı inşaat grubuyla Suudi Arabistan'da işler yapıyoruz. Türkler sayesinde projelerimizi zamanında ve en yüksek kalitede bitiriyoruz." Sözlerine imza atmıştır. 

Katar’da 15 Temmuz Darbe Girişiminin Yankıları

Darbe esnasında ve sonrasında en büyük desteklerden biri şüphesiz Katar’dan gelmiştir.  Katar’ın gazetelerinden biri olan el-Şark’ta 17 Temmuz tarihli 
baskısında manşet olarak zaferi kazanan Türk halkı görsel olarak yer almış ve “Ve Türkiye kazandı.” başlığı yer almıştır. 
Bunun yanı sıra Katar Emiri Tamim bin Hamad es-Sani bizzat Erdoğan’ı arayarak bu olaylarda Türkiye’nin yanında olduklarını ve demokrasi için verilen 
mücadeleyi desteklediklerini belirtmiştir. BM Katar İyi Niyet Elçisi Mubarek bin Muhammed El-Hıyareyn de “Katar halkı herkes için bir kâbus olan başarısız 
darbe girişimine karşı tavır aldı.” ifadelerini kullanmıştır. 



Muhakkak bu iyi niyetli yaklaşımı Katar’ın Türkiye ile olan ekonomik çıkarlarına bağlayanlar olacaktır. Bu her ne kadar doğru olsa da Katar’dan bu konu ile 
ilgili de bir açıklama gelmiştir. Türkiye’deki Alternatif Bank’ın sahibi ve Commercial Bank of Qatar’in Yönetim Kurulu Danışmanı Abdullah Al Raisi; 
“Türkiye’ye sadece sermayemizi değil, sevgimizi yatırdık” diyerek bu düşüncelerin aksini ispatlar niteliktedir.
Bununla beraber Katar Savunma Bakanı Halid El-Atiyye ortaya çok çarpıcı bir iddia atarak darbe girişiminin arkasında Suudi Arabistan’ın ve BAE’nin maddi 
desteği olduğunu, Suudi Prenslerden birisinin ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden iki askerin darbe girişiminden haberdar olduklarını ancak Türk yetkililere bu 
istihbaratı iletmedikleri için sorumlu olduklarını iddia etti. Fakat bu durumla ilgili çok ilginç bir gelişme de oldu, şöyle ki;  Başbakan  Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde medya temsilcileri ile bir araya geldi. Görüşmede  Başbakan Yıldırım'ın darbeye destek veren ülkelerle ilgili bir soruya verdiği yanıtta 
Suudi Arabistan iması dikkat çekti.



CNN Türk canlı yayınında görüşmenin detaylarını paylaşan CNN Türk Genel Müdürü Erdoğan Aktaş, Başbakan Yıldırım'ın 15 Temmuz darbe girişimine dış 
devlet desteklerinin olduğunu da söylediğini aktardı. Başbakan'ın darbeye destek veren ülkelere dair isim vermediğini belirten Erdoğan Aktaş, Başbakan Yıldırım'a Suudi Arabistan'ın darbeye mali destek verdiği yönündeki iddiaların sorulduğunu Yıldırım'ın da "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" şeklinde yanıt verdiğini ve çok şaşırdığını anlattı.
Katar’daki Turkish Community (Türk Birliği), Katar Dışişleri Bakanlığı ve Commercial Bank of Qatar’in desteğiyle 15 Temmuz gecesi Türkiye'de yaşanan darbe girişimini protesto etmek; Katar Emiri, Hükümeti ve halkına bu süreçte sergiledikleri dayanışmaya teşekkür etmek amacıyla 19 Temmuz’da toplantı düzenlendi. 

Toplantıda yapılan konuşmalarda Türkiye'ye tam destek verildi.

Doha Diplomasi Kulübü'nde düzenlenen ve çok sayıda Katarlı ile Katar'da ikamet eden yabancı uyruklu kişilerin katıldığı toplantı, Fetullahçı Terör Örgütü'nün 
(FETÖ) darbe girişimi sırasında hayatını kaybeden şehitlere 1 dakikalık saygı duruşu ve iki ülkenin İstiklal Marşı'yla başladı. 

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın  okunmasının ardından söz alan oturum başkanı ve Katar Türk Birliği Başkanı Atilla Kuruçayırlı; Katar Devleti ve halkının her daim kardeş ülke Türkiye'nin yanında olduğunu ve bu süreçte sergiledikleri dayanışmaya teşekkür etmek amacıyla bu toplantıyı düzenlediklerini ifade etti. 
Kuruçayırlı, Türkiye-Katar ilişkilerinin bölge için örneklik teşkil ettiğini, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad Al Thani tarafından gönül birliği, ruh birliği ve vizyon birliği üzerine inşa edildiğini dile getirdi. 
Türkiye'nin Doha Büyükelçisi Ahmet Demirok toplantıda yaptığı konuşmada, Katar'ın darbe girişimini kınayan ülkeler arasında olduğunu hatırlattı.

Türkiye'deki Alternatif Bank'ın (ABank) sahibi ve Katar'ın Türkiye'deki en en büyük özel sektör yatırımı  yatırımcısı olan Commercial Bank of Qatar’in 
Yönetim Kurulu Danışmanı Sayın Abdulla Al Raisi; “Türkiye’ye sadece sermayemizi değil, sevgimizi yatırdık” diye konuştu. 

Turkish Community (Türk Birliği) Sağlık Yatırımları Başkanı ve Türkiye'nin Katar’daki en büyük özel yatırımı olan Türk Hastanesi’nin sahibi Dr.Volkan Uygunucarlar; 

“Cumhurbaşkanlığı, Başkumandanlık vasıflarından da öte Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderlik vasfı ile milletimiz hiçbir endişe taşımadan, en ufak bir kaygı duymadan bu hain teröristlere gereken cevabı vermiştir. Yaşadığımız her acı da her zaman tüm yüreği ile Türk Milleti'nin yanında olan Sayın Şeyh Tamim  Bin Hamad  Al  Thani’ye ve Katar halkına bir kez daha şükranlarımızı sunuyoruz” dedi. 

Turkish Community (Türk Birliği) Spor Elçisi ve Katar Ligi ekiplerinden Umm Salal'ın Teknik Direktörü Bülent Uygun; Türkiye'de hainler tarafından planlanan 
sözde darbe soytarılığına yüce Türk milletinin esarete teslim olmadan Reisicumhurumuz Recep Tayip Erdoğan önderliğinde cesaretiyle bir kez daha tarih yazdılar. 
Türkler bitti demeden bitmediğini, dünyaya bir darbenin nasıl bertaraf edilebileceğini göstermiş oldular. Demokrasi kazandı, İslam sancaktarı Türk milleti diz çökmeden vatan millet bayrak ve demokrasi için yürekleriyle tarih yazmışlardır. Tüm şehitlerimize rahmet yaralılarda allahtan şifa diliyorum. 
Bu zor süreçte Ortadoğu'daki kardeşimiz olan Katar Devleti ve Katar Emirin Sayın Şeyh Tamim Bin Hamad Al Thani’ye esirgemediği destekten dolayı kendilerine şükranlarımızı sunuyoruz. Türk milleti ilelebet bu duruşlarını asla unutmayacaktır” diye konuştu. 

Ortadoğu'nun en önemli  ailerlerinden Shammer’i Aşireti Lideri Sayin Nawaf Hemoud Al Maghames ; Asiretimiz 1700’li yıllardan, Kut'ül Amare zaferide dahil 
olmak üzere hep Osmanli’nın ve Türklerin yanında olmuştur ve olmaya sonuna kadar devam edecektir. Türkiye sadece Ortadoğu'nun değil, İslam dünyasının lideridir. 
Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Emirimiz Sayın Şeyh Tamim Bin Hamad Al Thani’ye bu iki ülkeyi ve milleti tekrardan bir araya getirdikleri için şükranlarımı sunuyorum. 

Dualarımız Türkiye ve Türk halkı için diye konuştu.

SONUÇ :

15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nde meydana gelen bu elem hadise de görülmüştür ki dünya artık menfaat çarkının üzerinde dönmektedir. 
Yoksa bir terör örgütünü desteklemenin başka açıklaması olamaz.  Herkesin tarafını belli ettiği bu hadise bize dostu düşmanı bir kere daha göstermiştir.
Mısır ne kadar bize karşıysa Katar’ın bir o kadar destek olduğunu gördük. Fakat Suudi  Arabistan’la ilgili birtakım soru işaretleri mevcut. 

Resmi açıklamalarda bizi destekledikleri söyleniyor fakat Suudi Arabistan’la ilgili çok fazla itham bulunuyor. Bunlardan biri İran’dan diğeri Katar’dan geliyor.  
Şu  günlerde yaşanan  Katar ve Suudi Arabistan arasındaki kriz bize kimin yandaş ve sözde dostlarla yan yana olduğunu gösteriyor.  

Bu durum Katar’ı bir nebzede olsa haklı çıkarıyor.

Türkiye’ye oynanan oyunlar bu millet Anadolu topraklarına gelmeden önce de vardır, hala da var ve olacaktır. Orta Asya’da Çin oyunları, Anadolu ‘da Bizans, 
Yahudi, İngiliz, Fransız, Amerikan, Rus… ve  bu devletlerin üzerimize yolladığı maşaları ; pkk, pyd, işid, fetö gibi kuklalarla da her dönem uğraştık, uğraşmaya 
da devam ediyoruz.  Bu sebeple her Türkiye vatandaşının oturup bunların nedenini düşünmeleri gerekir. Neden dünyada başka bir ülke değil de Türkiye? 
En son sınavımız ise bu vatanın evladı gibi gözükerek milyonlarca insanı zararlı fikirlerle zehirleyen  Fetö terör örgütünün lideri olan Fethullah Gülen..  
Yıllardır bir kesimin CIA ajanı diye bağırdığı, bir kesimin mehdi diye taptığı , bir kesimin ise tamamen saf duygularla bağrına bastığı “ Hoca Efendi ”..  
Bir din adamı diyince aklımıza şu söz geliyor ise büyük sıkıntı var demektir. “ Başörtüsü  sadece teferruattır…”  Kuran-ı Kerim’in farz ettiği bir şeyi hangi şeyh, ilim adamı, alim bugüne kadar yalanladıysa toplumdan dışlandı fakat Fethullah  Gülen günden günü büyüdü. Bunun birtakım sebepleri vardı tabiî ki.  
Fakat halk bu türlü tuzaklara düşmedi ve o zorlu günde birlik ve beraberliğini en güzel şekilde tüm dünyaya gösterdi. 


KAYNAKÇA

1. https://tr.wikipedia.org/wiki/2016_T%C3%BCrkiye_asker%C3%AE_darbe_giri%C5%9Fimi

2. http://www.orsam.org.tr/index.php/Content/Analiz/4822?s=orsam%7Cturkish

3. BAŞBUĞ, İlker, 15 Temmuz Öncesi ve Sonrası, s.23,İstanbul, Eylül 2016

4. Orsam.org / Semir Yorulmaz - Mısır'ın 15 Temmuz Darbe Girişimi Karşısındaki Tutumu , 2016

5. Orsam.org / İbrahim Efe – Batı Medyasının Darbelerle İmtihanı: Mısır ve Türkiye Örnekleri syf:63 , 2016

6. Orsam.org / İbrahim Efe – Batı Medyasının Darbelerle İmtihanı : Mısır ve Türkiye Örnekleri syf:63-64

7. http://www.gateeg.com/?p=4834

8. http://www.elshaab.org/news/232247

9. http://www.ahram.org.eg/News/192042/26/553908.aspx

10. http://www.ahram.org.eg/News/192013/143/549219.aspx

11. http://www.orsam.org.tr/index.php/Content/Analiz/4820?s=orsam|turkish

12. http://azamil.com/?p=25850

13. http://aa.com.tr/tr/15-temmuz-darbe-girisimi/disisleri-bakanligi-sozcusu-bilgicten-katar-ve-suudi-arabistan-aciklamasi/611556

14. http://www.aksam.com.tr/guncel/katardan-darbe-girisimi-sonrasi-turkiyeye-destek/haber-535033

15. Şekil 1 - Daily Sabah Centre for Policy Studies

16. Şekil 2 – el-Ahram Gazetisi

17. Şekil 3 - http://www.qudspress.com/index.php?page=show&id=21258

18. Şekil 4 -  http://www.gateeg.com/?p=4834

19. Şekil 5 -  http://www.elshaab.org/news/232247

20. Şekil 6 - https://www.haberler.com/fethullah-gulen-e-reaktif-anksiyete-teshisi-9173806-haberi/

21. Şekil 7 - http://www.ahram.org.eg/News/192013/143/549219.aspx

22. Şekil 8- http://azamil.com/?p=25850


6. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

15 _TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN, ARAP YARIM ADASINDAKİ ETKİLERİ, BÖLÜM 4

15 _TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN, ARAP YARIM ADASINDAKİ ETKİLERİ, BÖLÜM 4


MISIR HABERLERİ :

EGYPT GATE :




Şekil 4-Egypt Gate Haberi 

Mısır’ın Egypt Gate isimli haber kaynağı yukarıda verilen Muhammed Mursi ve Recep Tayyip Erdoğan’ın birlikte çekildiği fotoğrafla 15 Temmuz haberi yapmıştır. 




Başlık ise bir hayli ilginç ; “BAE ERDOĞAN’I DEVİRMEYİ PLANLIYOR”. Haberde BAE’nin  Rusya ve İran’la işbirliği yaparak Erdoğan’ı devirmeyi planladığı ve 
bahsedilen dergiye göre darbenin 4 amacı olduğu söyleniyor, o adımlar ise ;

1. Arap medyası ve Türk medyasında Erdoğan’ın imajını lekelemek
2. Erdoğan karşıtları ve muhalefetin desteğiyle bunu sağlamak
3. Ülkede kaos oluşturarak PKK’ya destek sağlamak
4. Erdoğan muhalifleri, askeriye ve AKP’nin desteğini sağlayabilmek.

   Haber kaynağında Muhammed Mursi’nin devrilmesinden bu yana Türkiye’ye karşı böyle bir durumun planlandığını da söylüyor.
   Egypt Gate’de görülen bu durumun tarafsız bir şekilde yorumlandığıdır. 

EL- SHAAB

Mısır’ın diğer bir yayın organı olan el-shaab gazetesi ise haberine “ Türkiye’nin Başbakanı : 15 Temmuz olayları ülkede bir demokrasi bayramı haline geldi dedi 
ve idamın geri dönebileceğini ima etti.” Başlığıyla başlamıştır. Haberde Binali Yıldırım’ın aşağıdaki fotoğrafına yer verilmiştir.




Şekil 5- El-Shaab Haberi 

Haberde 15 Temmuz sürecindeki yaralılardan ve tutuklanmalardan, bunların sayılarından bahsedilmiştir. 

AHRAM :



Şekil 6- Fetö Lideri Fethullah Gülen 

Haber metninin ilk paragrafında yer alan bir cümle dikkati tamamen üstüne çekiyor. “din prensi veya başkanı Gülen” … Aslında bu cümle Mısır’ın bu konuda ne kadar yanlı olduğunu bize kanıtlamak için yeterlidir. Haberin devamında Gülen’in kardeşinin “destekçilerin bir kalesi” olan Erzurum’da tutuklandığı yazılmış. 
Asıl ilginç olan haberin devamında 1923 yılında imzalan Lozan Antlaşması’nın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sorgulanmasının Yunanlıları rahatsız ettiğinin 
vurgulanması. Aleksis Çipras’ın bu konuşmayı ikili ilişkiler için bir tehdit olarak görüldüğünü söylemiş, Erdoğan daha sonra Lozan’ı bir zafer olarak kabul 
etmediğini yinelemiştir. Fakat bu haberin içinde Lozan ile ilgili bu habere yer verilmesi Lozan’ın kimin için zafer kimin için yenilgi olduğunu bize tekrar 
göstermektedir. 

AHRAM :



Şekil 7- Ahram Gazetesi Haberi 

Ahram Gazetesi bu haberinde Erdoğan’ı “inatçı” olarak nitelemekte ve Türkiye’nin Suriye’de İşid’e ve YPG’ye karşı yürüttüğü operasyonları 
“ERDOĞAN’IN DARBEDEN BATAKLIĞA YOLCULUĞU” başlığıyla yer vermiştir. Haberde ayrıca Türkiye’nin yeniden Osmanlı zihniyetini empoze etmeye çalıştığını ve bunun sebebinin Cerablus olduğu söylenmiştir.

Bunun sebebi ise bilindiği üzere bundan tam 500 yıl önce 24 Ağustos 1516'da Osmanlı Ordusu ile Memlük Ordusu arasında yapılan Mercidabık Savaşı'nı, 
Osmanlı Ordusu kazanmış ve bu savaş sonrası Suriye, Türk topraklarına katılmıştı. Günümüzde ise Cerablus'a başlatılan operasyon tarihi bilerek mi seçildi yoksa güzel bir tesadüf mü oldu şimdilik bir bilgi yok ama 24 Ağustos 2016 günü de tarihimizdeki yerini aldı. Bu yorum ise Mısır’ın Osmanlı ve Türkiye için yıllardır içinde biriktirdiği kini bize açık ve net gösterir. Bu sebeple Mısır’ın bugünkü tavırları ve 15 Temmuz zamanında göstermiş olduğu tavır bizi çok şaşırtmamalı. 

Irak’ta 15 Temmuz Darbe Girişiminin Yankıları

15 Temmuz darbe girişimi 21. yüzyılda dünya ve özellikle Ortadoğu’da öne çıkan ikinci askeri darbe olarak nitelendirilmektedir. 
Birinci darbe ise Mısır’da Müslümanlar Kardeşler yanlısı Devlet Başkanı Muhammed Mursi’ye karşı başarılı bir şekilde gerçekleşmiştir.
Irak halkı bu gelişen olayları dikkatle takip etmiş, hatta bütün basın organları ve sosyal medyada en çok konuşulan olay olmuştur. 
Irak halkı ve siyasi partiler için Türkiye’deki darbe girişiminin nasıl bir sonuca varacağı merak uyandırmıştır.
Ancak Irak, bütün ülkelerde demokrasi, özgürlük ve hukukun üstünlüğünün olduğu bir gelecek istemektedir. Irak’ta geçmişte tekrarlanan bu tür askeri 
darbeler nedeniyle Irak halkı darbelerin acısını uzun yıllar boyunca çekmiştir. Özellikle Irak halkı Irak’ta 1936 ve 1958 yıllarında gerçekleşen askeri darbeleri 
Irak’taki bütün sıkıntıların birinci sebebi olarak görmektedir. Özellikle 1958 askeri darbesi krallık rejimini devirdikten sonra ordu Irak yönetimine el koymuştur. 

Daha sonra Irak yönetiminin başına cumhuriyetçi askeri rejim gelmiş ve Irak’ı uzun yıllar boyunca trajik bir duruma düşürmüştür. Bu darbeler sırasında yüzlerce insan hayatını kaybetmiş, hukuksuzluklar baş göstermiştir. Irak ekonomisi büyük çöküntüye uğramıştır. Dolayısıyla geçmişte yaşanan bu tecrübe Irak halkının hafızalarında yer edinmiştir. Bu nedenle Türkiye’de yaşanan darbe girişimi Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin çok da iyi olmamasına rağmen büyük oranda kabul görmemiştir. Ancak bazı kesimler darbe girişimine olumlu bakmıştır. Burada açık bir şekilde ifade etmek gerekir ki; Iraklıların bir kısmı, Türkiye’nin Irak politikasına ilişkin rahatsızlıkları nedeniyle darbenin başarılı olmasını istemiştir.

Türkiye’de gerçekleşen darbe girişimi televizyon kanallarında yayınlandıktan hemen sonra, Irak’ta bakanlar seviyesindeki Ulusal Güvenlik Konseyi Başbakan 
Haydar El-Abadi başkanlığında acil bir toplantıda resmi tutumunu açıklamıştır. Toplantıda, hangi ülke olursa olsun devlet kurumlarına saygı duyulması gerektiği, aynı şekilde Türkiye ve Türk vatandaşlarının haklarına ve milli iradelerine de saygı duyulması gerektiği vurgulanmıştır. 
Toplantıda Konsey tarafından yapılan açıklamada “Irak, her ülkenin devlet kurumlarına saygı duyar; Irak, Türkiye ile iyi komşuluk ilişkileri temeline dayanarak Türkiye’nin iç işlerine karışmaz”, ifadeleri yer almıştır. Ayrıca Konsey açıklamasında; “Irak Türkiye’de istikrar olmasını temenni etmekte ve Türk halkı arasında kan dökülmesini istememektedir“ denilmiştir. 



     Irak Dışişleri Bakanlığı da Türkiye’de yaşanan askeri darbe girişimini Türkiye’nin bir iç meselesi olarak değerlendirmiştir. Irak Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Türk vatandaşlarının güvenliğine verilen önem vurgulanmıştır. Açıklamada, “Türkiye’de demokrasiye saygı duyulması ve devlet kurumlarının uluslararası toplumla ve komşu ülkelerle ilişkilerini koruması gerekmektedir” ifadeleri yer almıştır.
Türkiye’deki askeri darbe girişimi, bölgede siyasi sıkıntılar ve güvenlik problemlerinin olduğu tehlikeli bir sürecin yaşandığı dönemde ortaya çıkmıştır. 
Başta IŞİD ve PKK olmak üzere terör örgütlerinin faaliyetleri daha çok artmıştır. Diğer taraftan darbe girişimi Türkiye’de bıraktığı etkinin Irak’ı da olumsuz 
yönde etkileyeceği düşünülmektedir. Irak halkı, darbe girişimi nedeniyle iki ülke arasındaki ekonomi ve güvenlik gibi farklı alanlardaki ilişkilerin bozulmasından 
korkmaktadır.



     Türkiye-Irak arasında bazı siyasi anlaşmazlıklar vardır. Türkiye ve Irak hükümetlerinin bazı konularda farklı bir tutum sergilemesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak’ın kuzeyindeki (Musul-Başika) varlığı nedeniyle Türkiye ve Irak ilişkileri olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu nedenle Türkiye’de yaşanan darbe girişimi sırasında, Türk askerlerinin Musul’dan çekildiğine yönelik haberlerin sosyal medyada hızlı bir şekilde yayılması, Türkiye’deki darbe girişimin Irak halkı arasında ne derece dikkatli izlendiğinin bir göstergesidir. Bu haber darbe girişimini destekleyen kesimlerin yaklaşımının arkasındaki ana neden olmuştur. Çünkü Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığı Irak halkının pek çok kesimi için temel rahatsızlıklardan biridir.

Irak halkının amacı, Türkiye’nin Irak’taki sıkıntılı konularla samimi bir biçimde ilgilenmesi ve Irak halkının taleplerini yerine getirmesini sağlamaktır. 
Irak halkının isteği Türk askerlerinin Bashika’dan çekilmesidir. Uluslararası ticaret açısından Irak Türkiye’nin ihracattaki en büyük ikinci ticaret ortağıdır. 
Iraklılar Türkiye’de gayrimenkul yatırımı yapmakta ve sağlık, turizm vb. diğer alanlarda Türkiye’yi tercih etmektedir.
     Iraklıların çoğu, Türkiye’nin bu olayı en az kayıpla atlatabileceğine inanmışlardır.  Rusya, İran ve İsrail ile yeniden düzenlenen ve olumlu bir nitelik kazanan Türk dış politikasındaki değişimin Irak’la ilişkilere de yansıması ümit edilmektedir. 
   Türkiye’de yaşanan darbe girişiminin Türk hükümetini iç ve dış politikada daha dengeli ve uzlaşmacı bir tavra doğru götüreceği yönünde görüşler sarf edilmektedir. 
Bu tavrın Türkiye’nin, Irak politikasında da değişiklik yapacağı beklenmektedir. Türkiye ve Irak arasındaki buzların eritilmesi ve iki ülke çıkarlarına yarayan güçlü ilişkiler kurulması temennisi yaygın biçimde paylaşılmaktadır.  Bu sayede güçlenecek olan Irak’taki demokratik sistem, Türkiye’nin ulusal güvenliğine ve istikrarına olumlu yansıyacaktır.


5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

15 _TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN, ARAP YARIM ADASINDAKİ ETKİLERİ, BÖLÜM 3

15 _TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN, ARAP YARIM ADASINDAKİ ETKİLERİ, BÖLÜM 3


   Fethullah Gülen’in Dahlan’la olan yakınlığını sorgulamaya gerek bile duyulmamaktadır, bunu en iyi “tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş” deyimiyle açıklayabiliriz.
15 Temmuz öncesinde yandaş medya ve Batı medyası Erdoğan’ın hakkında asılsız haberler çıkararak Erdoğan’a “diktatör” damgası vurmaya çalışmışlardır. 
Bunun sebebi ise daha önce senaryosu yazılmış olan 15 Temmuz hikâyesinde Erdoğan’ı tek bırakmak ve onu halk desteğinden mahrum etmekti. 
Fakat bunda başarılı olamadıklarını halk 15 Temmuz’da bütün dünyaya gösterdi. 



Şekil 2- Mısır'dan Bir Gazete,

Eğer darbe Türkiye’de başarılı olsaydı, yıllardır açılmaya çalışılan o kapı yani “Ortadoğu Kapısı” sözde huzur getiricilere açılacaktı. 



Ama bu senaryolara bu milletin alışık olduğu yine unutmuşlardı. Yıllar önce 34. Osmanlı Padişahı 113. İslam Halifesi 2. Abdülhamid zamanında bir banka yüzünden Osmanlı sularına gelerek hazır olda bekleyen İngilizlerin, Rusların bahaneleri gibi, tekrar “ıslah etme, düzen koyma” gibi gerçek dışı politikalarla Ortadoğu’yu işgal edeceklerdi. İsrail’in ve CIA’nin kuruluşuyla beraber Ortadoğu’da başlayan darbeler dönemine – ilk olarak Cezayir - bir yenisi eklenecekti. Fakat Türk milleti buna izin vermedi. Bununla beraber artık Ortadoğu’da darbeler dönemi bitti yerini halk intifadası dönemleri başlamak 
üzere olduğu görüldü. Yani 15 Temmuz’da Türk halkı darbeler dönemini bitirip “halklar yüzyılını” başlattı.



Moritanyalı ünlü bir yazar 15 Temmuz için yazdığı bir makalesine “Türklerin Liderliğe Hakkıyla Dönüşü” başlığıyla başlamıştır. 
Burada herkesin dikkatini “ Liderliğe Dönüş ” cümlesi çekmektedir. Bunun sebebi ise; Selçuklu ve Osmanlı’nın tarih sahnesine çıktığı dönemdir.
Ortadoğu basınında “Amerika’da yaşayan din adamı”, “aydın”, “Afrika’nın önemli simalarından biri” olarak tanımlanan Gülen, İran basınında 
“İran İslam Cumhuriyeti’nin katı muhalifi”, “sürgündeki din adamı”, “darbe girişimini organize etmekle suçlanan kişi” sıfatlarıyla anılırken, FETÖ mensubu 
askerler için ise “Fethullah Gülen terör örgütüne mensup askeri isyancılar” tanımının kullanıldığı dikkat çekiyor. FETÖ elebaşı Gülen, Çin basınında 
“Amerikalılaşmış Türk din Adamı”, “Dini Şahsiyet”, “Sürgündeki Muhalif”, İsrail basınında ise “Radikal İslamcı”, “Gizli terör örgütü”, “Türkiye doğumlu Sünni din adamı”, 



“Sürgündeki Müslüman Vaiz” ifadeleriyle haberlere konu oldu.
İktidarlar ve toplumlar, bazen medyayı bir silah gibi kullanıp, barbarca tüm gerçekleri manipüle etmekteler. Yönlendirme, etki altına gibi daha çok zihinsel faaliyetleri açıklamada kullanılan bir kavram olan manipülasyon, asrımızın bekli de en büyük sorunlarından biri.
Medya manipülasyonlarının dünyada en çok yaşandığı yerlerden biri de Arap coğrafyası. CNN ve BBC gibi batılı yayın organları, kritik dönemlerde profesyonel bir şekilde başka ülkeler ile ilgili haberleri manipüle ederken, Arap medyası, halkları ile dalga geçercesine çok ilginç haberlere imza attı.
Arap Baharı sonrası, Arap halkları ve medyası ikiye ayrılmış durumda. Devrimciler ve karşı devrimciler. Arap Baharı yanlıları devrimci, Arap Baharı karşıtı olanlar ise karşı devrimci olarak tanımlanmakta. Medya ayağında, devrimciler el-Cezire kanalı, karşı devrimcileri ise el-Arabiya ve Skynews Arabia temsil ediyor.
Türkiye’de darbe haberinin yayıldığı daha ilk saatlerde Katar merkezli el-Cezire kanalı İstanbul sokaklarından haber yaparken, Dubai merkezli el-Arabiya ve 
Skynews Arabia kanalı ise sanki daha darbeyi daha önceden biliyor gibi ilginç son dakikalara imza atıyordu. El Cezire Türkiye’de bir darbe girişimi olduğu ve 
halkın buna güçlü mukavemet gösterdiğini an be an ekranlara yansıtırken, el-Arabiya ve Skynews Arabia, “Erdoğan’ın hazin sonu”, “Erdoğan Almanya’ya sığındı”, 

“Türk halkı silah taşıyor. Ülkede iç savaş senaryosu.” Gibi son dakika yalan haberleri ile el-Cezire’ye fark atmaya çalışıyordu. Sabaha doğru gün doğumu ile birlikte hakikatler bütün çıplaklığıyla ortaya çıkınca el-Cezire yine başarılı haberciliğinin tadını çıkarırken, el-Arabiya kanalı spikeri ise “maalesef darbe girişimi başarısız oldu” ifadesiyle çok çirkin bir haberciliğe imza attı.
Birçok Arap gazetesi de ABD’nin Ne-conları (yeni muhafazakârları) ile bağlantılı olduğunu belirttikleri Gülen Hareketi (FETÖ)’nün Türkiye’deki darbe girişiminin halkın direnişi ile başarısızlığa uğradığını belirtmiştir.



Darbe gecesi Arap dünyasında, haber için en çok takip edilen alanlardan biri de sosyal medya idi. Twitter üzerinden açılan hashtaglere milyonlarca hesap yorum 
yazdı ve takip etti. Yüz binlerin yorum yazdığı Arapça hashtaglerden bazıları şunlardı: “Türkiye” , “Türkiye’de darbe başarısız oldu”, “Türkiye’de darbe”, 
“Hepimiz Erdoğan’ız”, “Erdoğan şimdi daha güçlü”, “Yüce Türk milletine teşekkürler” ve “Türkiye, Allah’ın korumasında”.

Sosyal medyada Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye halkı lehine yorumlar darbe yanlısı hesaplara göre üstünlük göstermiştir. Ünlü yazar Cemal Kaşıkçı’dan, 
düşünür Selman el-Avde’ye kadar tüm ünlü isimler, Türk halkının darbe karşısındaki duruşunu takdir etmiştir. Mısır’lı meşhur şair ve gazeteci Abdurrahman Yusuf da darbenin daha ilk saatlerinde attığı tweette “Ey darbeciler! Eğer hükmetmek istiyorsanız, halkların karşısına çıkın… Tanklara değil, seçim sandıklarına sırtınızı dayayın… Türkiye’de darbe başarısız olacaktır…” demişti.
15 Temmuz’da Türk halkının yazdığı tarihle, 20. Yüzyılda coğrafyamızda başlayan “darbeler yüzyılına” resmen son verilmiş oldu. Bu coğrafyada 1949 yılında Suriye’de başlayan darbeler silsilesi, daha sonra Mısır, Türkiye, Libya, Tunus, Cezayir, Yemen gibi ülkelere sıçramıştı. Coğrafyamızın çocuklarına kan, gözyaşı ve ekonomik buhranlardan başka bir miras bırakmayan bu darbelerin maalesef hemen hemen hepsi ya CIA ya KGB kaynaklıydı. Arap Baharı ile bölgede başlayan “ Halkaların Yüzyılı ”, Türkiye’deki darbe girişimin başarısızlığıyla teyit edilmiştir.

21. yüzyıl bölge halklarının, Batı’nın ikiyüzlü siyasetine ve onların uşaklarına karşı isyanın yüzyılı olarak tarihe geçecektir.

BÖLÜM 2 :


Mısır’da 15 Temmuz Darbe Girişiminin Yankıları,



Bu çalışmada incelenen 15 Arap ülkesinden belki de en önemli olanı ve gündemi en fazla meşgul edeni Mısır devleti olmuştur. 
Bunun sebebi ise 15 Temmuz darbe girişimini çok keskin ve net bir dille onaylamış ve desteklemiş olmasıdır.
Mısır, gerek ülkedeki önde gelen medya kuruluşlarının darbe girişimi karşısındaki yanlı tutumu, gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yayınlamak istediği 
açıklamaya karşı çıkması, gerekse de İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Fethullahçı Terör Örgütü’nü, ‘terör örgütü’ ilan ettiği karar karşısında hayır oyu kullanmasıyla dikkat çekti. Mısır devletinin 15 Temmuz’daki darbe girişimi ilgili tutumunu anlamaya çalışırken Mısır medyasının o gece ‘darbe girişimini destekleyen’ tavrına bakmak oldukça önemli bir etkendir. 
Mısır yönetiminin 15 Temmuz darbe girişimi karşısındaki resmi tutumuna gelecek olursak, Mısır ilk olarak, BMGK’nın “Türkiye’deki darbe girişimini kınayıp, seçilmiş hükümete saygı duyulması” çağrısı içeren açıklamasını engellemiştir. BMGK’da daimi olmayan üye konumundaki Mısır, bu tutumunun ‘seçilmiş hükümete saygı duyulması’ ifadesinden kaynaklandığını ve BMGK’nın “hükümetlerin demokratik yöntemlerle gelip gelmediği yönünde bir yargıya varamayacağı” şeklinde temellendirmeye çalışmıştır. Aslında 3 Temmuz 2013 darbesinden sonra başa gelen Mısır yönetiminin, BMGK’nın bu kararını engellemesi, sadece Türkiye’yle ilişkilerinin bozuk olmasıyla alakalı değil, aynı zamanda kendisiyle ilgili bir ‘savunma refleksi’ niteliğindedir. Zira, BMGK’nın yayınlamak istediği açıklamada yer alan ‘demokratik yöntemlerle iş başına gelmiş hükümet’ ifadesi Mısır’ı rahatsız etmektedir.

Mısır Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ahmed Ebu Zeyyad, Mısır’ın BMGK’daki bu tutumunu açıklarken, Mısır’ın 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili tavrını “ilkeleri gereği başka ülkelerin içişlerine karışmama, Türkiye’de yaşananların da bir iç mesele olduğu” şeklinde açıklamıştır.   Mısır’ın taraflı medyası ve darbe ile başa geçmiş hükümetinin Türkiye’de 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilmeye çalışılan darbe girişiminde bu denli taraflı olması çok şaşırtıcı bir durum değildir. 
Seçilmiş bir hükümeti, -ayrıca bu hükümet Mısır’ın ilk demokratik yollarla seçilen hükümetidir.- darbe yoluyla, yüzlerce insanı katlederek ve birçoğunu idam ederek tarihe kara bir leke olarak geçmiş bir darbe hükümetinin, Türkiye’de de bu yollarla hükümetin başına geçmek isteyen bir grup teröristi desteklemesi kaçınılmaz olmuştur.
İşin özüne inilince Sisi yönetimindeki darbe hükümetinin 3 Temmuz 2013 de Muhammet Mursi’ye ve seçilmiş hükümetine darbe yapması ve 15 Temmuz 2016’daFethullah Gülen Terör Örgütü’nün Recep Tayyip Erdoğan’a darbe girişiminde bulunması aynı senaryonun farklı perdeleridir. Ne yazık ki Mısır vatandaşları Türkiye vatandaşları kadar dik duramamış ve bu senaryonun birer oyuncuları olmuşlardır. Geçmişe dönüp bakılınca batının Ortadoğu ülkelerinde yapılan darbeleri nasıl bir sevinçle karşıladığı görülmüştür. Adeta senaryosu tutmuş birer yazar edası ile bu sevinci belli etmekten de kaçınmamışlardır.
Amerikan medyasının Ortadoğu’da gerçekleşen darbeler hakkındaki tutumu da, geleneksel olarak Amerikan çıkarları ile uyumlu şekilde, çeşitli dinamiklere dayanarak çerçevelenmekte ve Amerikan kamuoyuna sunulmaktadır.  
17 Şubat 1933 yılında yayınlanmaya başlayan bir Amerikan haber dergisi olan Newsweek dergisi bilindiği üzere Ortadoğu’yu yakından takip eden bir haber dergisidir. 
Şimdi verilecek örneklerle Avrupa’nın Ortadoğu’daki yapılan darbelere tepkilerinin samimiyetinin oranı görülecektir. Aşağıdaki iki Newsweek kapak sayfası arasındaki dikkat çekici benzerlik ve hatta aynılık Amerikan medyasının Ortadoğu’daki darbeleri ele alış şeklindeki devamlılığı özetler niteliktedir.
3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır ordusu, Mısır tarihinde ilk defa seçimle yönetime gelmiş Muhammet Mursi hükümetini devirdi ve Mursi ile birlikte pek çok hükümet üyesini tutukladı. Türkiye Tunus haricinde, ne bölgeden ne de bölge dışından Mısır’da yaşananlara karşı ciddi bir tepki gelişmedi. Demokratik olarak seçilmiş bir hükümetin görevden uzaklaştırıldığı bir ülkeye yapılan yardımlarını hukuki açıdan askıya alması gerektiğinin farkında olan ABD yönetimi, endişelerini dile getiren ve yaşananları açıkça bir ‘darbe’ olarak nitelendirmeyen bir açıklamayla yetindi.
 Başkan Obama Mısır’da yaşanan gelişmelerden sonra Mısır ordusuna yönetimi hızlıca demokratik ve sivil bir hükümete bırakma çağrısında bulunsa da Muhammet Mursi’nin devrilmesine ‘darbe’ demekten imtina etti. Daha da önemlisi darbeden birkaç gün önce Tanzanya’da gerçekleşen bir basın toplantısında kendisine Mısır’daki Mursi karşıtı protestolarla ilgili görüşü sorulduğunda, Başkan Obama’nın verdiği cevapta şu ifadeler yer aldı: “ demokrasi sadece seçim demek değildir, aynı zamanda muhalefet ile nasıl çalıştığınızla, farklı seslere nasıl davrandığınızla, azınlık gruplara nasıl muamele ettiğinizle alakalıdır.” Mursi ile ilgili temel eleştirilerin ifade edildiği bu satırların ardında, aslında Ortadoğu’daki darbelerin Batı açısından meşru kılınmasını sağlayan en önemli kanıt yatıyordu. 

Doğu’nun demokrasi tecrübesizliği ve doğulu liderlerin, seçimle başa gelseler bile, asla ‘gerçek’ bir demokrat olmayacakları kanıtı. Bu nedenle seçimle başa 
gelenler pekâlâ darbe ile yerleri cuntaya bırakabilirdi.

Mısır’da 2013 yılında yaşanan darbenin genelde Batı özelde ABD basını tarafından ‘makbul bir darbe’ olarak çerçevelenmesi, 15 Temmuz 2016’da Türkiye’de yaşanan darbe girişiminin Batı medyası tarafından ele alınış şeklinin anlaşılmasında oldukça açıklayıcıdır.

Eğer 15 Temmuz gecesinde yaşanan başarısız darbe girişimi emeline ulaşsaydı, muhtemelen Newsweek dergisi bir sonraki sayısında yönetime el koyan paşayı 
ya da Fethullah Gülen’i kapak sayfasına taşıyacaktı. Newsweek dergisi 22 Temmuz 2016 tarihli sayısında Türkiye’deki darbe girişimi ile ilgili herhangi bir yazı yer almadı.   Ancak darbe girişiminin ilk saatlerinde Recep Tayyip Erdoğan’ın başka bir ülkeye kaçmış olabileceği, nerede olduğunun bilinmediği ile ilgili pek çok haber yer almıştır. 

Bununla beraber darbe senaryosunun baş senaristlerinden biri olan Fethullah Gülen ise zararsız ve masum bir din adamı olarak lanse edilmiştir. Fethullah Gülen’in CNN ve Batı medya organlarına röportajlardaki hasta ve yorgun görüntüsünün yanı sıra modern kıyafetli sakalsız bir imam olarak ekranlarda arzı endam edişi ve ısrarla Batı’nın hizmetinde olduğunu vurgulaması, Batı medyasının dikotomik yaklaşımında makul ve makbul tarafı temsil etmektedir.
Hem Mısır’daki hem de Türkiye’deki son darbe girişimi göstermiştir ki darbenin demokratik kurumları ortadan kaldırması, anayasal sistemi askıya alması ve halkın iradesini hiçe sayması, bu ülkelerdeki ekonomik ve siyasal istikrarsızlık, tırmanan güvenlik endişeleri ve yönetenlerin artan diktatörlükleri Amerikan medyası ile meşrulaştırılmaktadır.

Mısır’ın halihazırdaki yönetiminin Amerika’nın çok sevdiği bir yol olan darbe yoluyla gelmiş olması ve birbirlerinin destekçisi konumunda olmaları da bize aslında Mısır’ın 15 Temmuz 2016 ‘da Türkiye’de gerçekleştirmeye çalışılan darbe girişimine yaklaşımının en önemli nedenidir.
15 Temmuz’daki büyük hıyanet ve darbe teşebbüsü karşısında Mısır’ın resmi ve yarı resmi gazeteleri, “Türk Ordusu Erdoğan’ı devirdi” ,”Halk darbeye destek için sokaklarda” ve “Sina yarımadasında dört Türk istihbaratçı yakalandı” gibi asılsız haberleri ile kamuoyunu yanıltmaya çalışıyordu. Başarısız darbenin sabahında ise Mısır gazetelerinden el-Ahram, el-Vatan, Mısr el-Yevm ve Ahbar el-Yevm hemen hemen aynı başlık ile çıkmıştı: “Türkiye’yi ordu yönetiyor.”
Cuntacı Sisi yanlısı el-Ahram gazetesi “Erdoğan’ın batışı” başlıklı baş yazıda; bu batışın en önemli sebebinin Erdoğan’ın maceraları yüzünden Türk dış politikasının çıkmaz yola girdiğini, iddia etmişti. Halkın darbecilere karşı sokaklara çıkışını saatlerce “Türk halkı askeri desteklemek için sokaklarda” şeklinde veren Mısır’ın ünlü ONTV ve Sada el-Beled gibi özel televizyon kanalları, gecenin geç saatlerine kadar izleyicilerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın devrildiğini ve askerin yönetime el koyduğu aktarmıştı.

Mısır'ın El Ahram, Ahbar ve Cumhuriyet gibi yarı resmi devlet gazetelerinde Yenikapı Mitingi'ne dair hiçbir haber yayımlanmamıştır.
El Mısri el-Yevm Gazetesi'nin üçüncü sayfasında yer alan kısa haberin dışında Vatan, Vefd, El Yevm es-Sabi ve Şuruk gibi ülkenin yüksek tirajlı gazetelerinin 
bugünkü sayılarında da mitinge dair herhangi bir habere yer verilmemesi dikkati çekmiştir.

Mısır'da yazılı medyanın yanı sıra görsel medya da Yenikapı Mitingi'ni ekranlara taşımadı. Nile Sat'ta yayın yapan hiçbir Mısır kanalında canlı yayınlanmayan 
miting, geceki haber programlarında da gündeme getirilmedi.
Mısır yönetimine karşı mesafeli bir yayın politikası izleyen ve haftalık yayın yapan El Mısriyyun gazetesi web sayfası Yenikapı'daki mitingi, "Türkiye tarihinde bir ilk! İktidar ve muhalefet partileri aynı sahneden halka hitap etti" başlığı ile duyurdu.


Şekil 3- Mısır'dan Bir Gazete 

  Yenikapı meydanının iktidar ve muhalefet partilerinin halk ile buluştuğu önemli bir tarihe şahitlik ettiğinin aktarıldığı haberde, "Demokrasi ve Şehitler Mitingi"ne 
  ellerinde Türk bayrakları ile ülkenin bütün halk kesimlerinin katıldığı ve bunun partiler üstü bir miting olduğu belirtilmektedir. 
  Ülkenin haftalık yayın organlarından Veto Gazetesi ise web sayfasındaki haberinde Yenikapı Mitingi'ni " Sanatçılar Erdoğan'ı destekledi " başlıklı kısa haberiyle gördü. 



  Haberde Arap dünyasında " Gümüş " ve " Aşk-ı Memnu " gibi dizilerden tanınan Kıvanç Tatlıtuğ ve Muhteşem Yüzyıl dizisinin başrol oyuncusu Halit Ergenç'in 
  fotoğrafları yayınlandı.Mısır yönetiminin ülkedeki yazılı ve görsel medyayı mitingin yayınlanmaması konusunda uyarmış olabileceği öne sürülüyor.
  Şimdi Mısır’da ki bazı haber kaynaklarında Türkiye’deki darbe girişimiyle ilgili nasıl haberler yapılmış görelim:

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***