Tahir Tamer Kumkale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tahir Tamer Kumkale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2020 Çarşamba

BİZ TÜRKLER, ORDU-MİLLET OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ

 BİZ TÜRKLER, ORDU-MİLLET OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ














30 Agustos 2020

Tahir Tamer Kumkale


    Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an yapmaya hazır ve hazırlanmış olduğuna benim ve büyük milletimizin tam bir inan ve itimadımız vardır – Gazi Mustafa Kemâl Atatürk- (1938)

Bugün 30 Ağustos 2020. Türk milleti tüm engellemelere rağmen gururla 30 Ağustos Zafer Bayramının 98’inci yılını kutluyor.

    30 Ağustos Zaferinin benim yaşantımda önemli bir yeri olduğu için hafızamı 37 yıl öncesine götürmek istiyorum. Evet, ülkemizi kan gölüne çeviren anarşi ve terörün devleti zafiyete uğratıp, sokakları teslim almasını müteakip 12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyduğu,günlere dönüyorum.

Yönetime el konulmasını takiben TBMM kapatılmış, siyasi partilerin kapısına kilit asılıp mal varlıklarına el konulmuş, siyasi parti başkan ve yöneticileri tutuklanmış ve sorgulanmış, yeni Anayasa hazırlanarak kabul ettirilmişti. İşte ordunun tüm unsurları ile yönetime hakim olduğu bu dönemde benim için uygulanması çok zor bir görev aldım.

1983 yılı Nisan ayının sonlarıydı. Silahlı Kuvvetler Komuta kademesi, Kasım ayında seçim yaparak yönetimi sivillere devretmeye hazırlanıyordu. KKK. ve Milli Güvenlik Konseyi üyesi Orgeneral Nurettin Ersin’den bizzat aldığım emir mealen şöyle idi. “ Silahlı Kuvvetler üç yıla yakın bir süredir yönetimde. Halkımızın çoğunluğunun sağlanan huzur ve güven ortamından memnun olduğunu biliyoruz. Fakat yurt içinde ve dışarıda bizim yönetimden memnun olmayanların da olduğunu ve bize iyi gözle bakmadıklarını da biliyoruz. Şimdi sana görev veriyorum ve 30 Ağustosa kadar müsaade ediyorum. Silahlı Kuvvetlerimizi tanıtan bir film yapacaksın. 

Ama öyle yapacaksın ki Türk insanı Ordu- Millet olmanın gururunu duyarken, düşmanlarımız bizden korkacak ve çekinecek. Bunun için KKK. Foto-Film Merkezi ve TRT tüm imkanları ile sana yardımcı olacak. Birliklere sana her konuda yardımcı olmaları için gerekli emri yaz getir. Zafer Haftasında bu filmin yayınlanmasını istiyoruz.”

Yüz ifadelerimden bu görevden memnun olmadığımı anlayan Ersin Paşa, itiraz etmeme fırsat vermeden; “Ben anlamam der gibi bakıyorsun. Anlarsın. 

Ben sana güveniyorum oğlum”diyerek sırtımı sıvazladı. Ben Harp Sanatını bilen ve öğreten bir Kurmay Subaydım. 

Görsel sanatlarla ilgili o güne kadar hiçbir deneyimim olmamıştı. Ve bana darbe dönemindeki Türk Silahlı Kuvvetlerini halka tanıtıp sevdirmek için film yapma görevi veriliyordu. Gerçekten sorumluluk isteyen bir görevdi. Uykusuz ve gece gündüz demeden yapılan bir hazırlık döneminde, o zaman Zırhlı Birlikler Okulunda yedek subay öğrencisi olan TRT’deki çalışmalarımız dan tanıdığım Spiker Mehmet Akarca’yı yanıma asistan olarak alarak çalışmaya başladım.

     On iki bin yıllık bir Ordu-Milleti ve bu milletin ordusunu lâyıkı ile tanıtabilme sorumluluğunu ancak bu yükü yüklenenler bilebilir. Senaryo yazımı, çekimlerin planlaması ve tamamlanması, filmin kurgulanması ile geçen üç ayı aşkın uykusuz geceler sonunda VATAN BORCU bitti. Çektiğim 250 saate yaklaşan ham film sanırım hala TRT arşivlerindedir.

26-27 Ağustos 1983 gecesi TRT Televizyonundan Kurmay Bnb. T.Tamer Kumkale imzası ile 55’er dakikalık iki bölüm halinde yayınlandı. Bütün yorgunluğum u filmleri izleyenlerden aldığım övücü sözlerle çabuk unuttum. 27 Ağustos gecesi sırtımdan kalkan tonlarca ağırlığındaki yükten sonra kendimi kuş gibi hissediyordum.

Bunları siz okuyucularımla paylaşmamı mazur göreceğinizi biliyorum. Çünkü ben, 36 yıl üniforma taşıyan bir kişi olmama rağmen Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerçek gücünü işte ancak bu film çalışmalarım sırasında gördüm. Evet bu film ile ben bu kutsal ocağı tüm unsurları ile yeniden tanıma fırsatı bulmuştum.

Binlerce yıldan bu yana nesilden nesile aktarılarak gelen geleneklerin ordu saflarında bir daha söküp atılamayacak şekilde nasıl kökleştiğini görerek gururla ürperdim. 

   Cumhuriyetimizin gerçek sahibi Türk halkının kendi bağrından çıkan Silahlı Kuvvetlerine ve dolayısıyla devletine sahip çıkacağına bütün kalbimle inanıyordum..

Dünyanın en belâlı ve şaibeli bölgesi olan ORTADOĞU-KAFKASLAR-BALKANLAR üçgeninin tam ortasında yer alan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hangi pakta ait olursa olsun, hangi devletler ile ittifak yaparsa yapsın bölgesinde kendi gücüne dayanarak ayakta kalmak mecburiyetindedir. Kendi gücümüz derken kastedilen ordularımızın gücüdür. Eğer güçlü ordularınız yoksa, zaten devlet olma vasfınız da kalmamış demektir.

Türkiye’nin bölgede devam eden savaşların dışında kalması ve etkilenmemesi beklenemez. Günümüz savaşlarını ise sadece ordular değil, topyekun milletler bağrından çıkardığı orduları ile birlikte yaparlar. Günümüzün Türk ordusu ise şehit kanları ile vatanlaşan topraklarını her türlü iç ve dış tehdide karşı koruyacak güçtedir.

     Zafer Bayramının 98’inci yıl dönümünde bu muhteşem zaferi Türklüğe armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizin aziz hatırası önünde tazimle eğiliyorum. 

Mekanları Cennet olur İnşallah..


https://kumkale.wordpress.com/2020/08/30/biz-turkler-ordu-millet-olmaya-devam-edecegiz/

***

MUHARREM İNCE VAK’ASI SON NOKTA

 MUHARREM İNCE VAK’ASI SON NOKTA.,





08 Agustos 2020

Tahir Tamer Kumkale


     Felaket başa gelmeden evvel , onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Atatürk (Nutuk -1927)

     Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yayınladığı listeye göre 6 Ağustos 2020 tarihinde Türkiye’de toplam 92 Siyasi Parti vardır. Ve 2 Ocak-20 Temmuz 2020 

tarihleri arasında toplam 12 yeni parti kurulmuştur.

56 yaşındaki İnce’ nin ömrünün yarısı yani 28 yılı CHP içinde siyaset yaparak geçmiştir. CHP, partisinin Cumhurbaşkanı adayı olarak Sayın İNCE’’yi göstererek kendisini en üst düzeyde taçlandırmıştır.

Ülkemizin CHP’ne en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemde yeni bir parti kuracağını açıklayan Sayın İnce, bu davranışı ile geçen 28 yıllık siyasi geçmişinde hiç bir siyasi tecrübe kazanamadığını vurgulamıştır. Sayın İnce; çok kısa bir İnternet araştırması ile ana gövdeden kopan partilerin Türk siyasi yaşamında başarılı olamadıkları gerçeğini görecektir. Yeni partiler ağaçtan kopan bir dal veya yaprak misali çok kısa yaşamlı olmuşlardır.

Yönetime soyunan kişilerin kendi imkan ve kabiliyetlerini iyi bilmesi gerekmektedir. Aslında Sayın İnce yetenekli, çalışkan ve başarılı bir kişidir. Ama siyasi lider kişiliğine sahip değildir. Eğer öyle olsa idi bugün CHP’nin başında Kılıçdaroğlu yerine kendisinin olması gerekirdi..

Eğer bugün Sayın İnce kendisini siyasi parti kurup halk kitlelerini iktidara taşıyacak kadar güçlü görüyorsa kendisine siyasi bir kör olduğunu hatırlatmak isterim. 

Eğer bugün kamuoyunda İnce ismi bir yer edinmiş ise bunu üstün karakteri, liderlik kabiliyeti veya sahip olduğu maddi zenginliklerine değil, yıllardır ciddiyetle taşıdığı CHP kurumsal kimliğini temsil etmesine borçludur. Bu kimlik olmadan kuracağı parti listeye 93 üncü parti olarak girer ve orada kalır.

Her ne sebeple olursa olsun Sayın İnce’nin günümüz şartlarında CHP’yi zayıflatacak yeni bir parti kuruluşu için faaliyete geçmesi siyasi bir intihardır. Çünkü 30 kişinin adını alt alta yazarak verilen bir dilekçe ile sadece parti kurulur, ama bu parti liste partisi olur.

Aklım ve mantığım almıyor 28 yıl bir parti içinde en üst düzeylere çıkacak kadar görev yap, bu partinin 100 yıllık ilkelerini ve deneyimlerini içine sindir ve bunun mücadelesini yap, ve sonra ben küstüm kendi partimi kuruyorum diyerek ortaya çık. CHP’nin ilke ve kuralları dışında hangi programı uygulayacaksın. Eğer aklında yepyeni fikirler var idi İse bunu neden CHP’de dile getirmedin. CHP’nin dışında ne gibi bir programla halkın karşısına çıkacak ve halkın desteğini alacaksın. 

Kurulu 92 partinin plan ve programları dışında halka neler sunacaksın.?

Özetle Sayın İncenin egosu ve hırsı sağduyunun yerine geçmiş, çok yanlış ve zamansız bir iş yapmıştır. Kendisini bitirmiştir. Kendi biterken de şu anda halkın ümidi durumundaki CHP’ye büyük zarar vermiştir. Çünkü bugün CHP’nin bir çakıl taşı dahi kaybetmeye tahammülü yoktur. CHP’nin günümüzdeki vazgeçilemez misyonu 

81 Milyonu Atatürkçü Düşünce ortak paydası altında bütünleştirmektir.

Sonuç;

Sayın İnce’den kamuoyu şu mesajı bekliyor. Ben CHP’liyim hiç bir yere gitmiyorum. Bugüne kadar yapılan spekülasyonlar benim dışımda cereyan etmiştir. 

Ben tüm gücümle CHP’nin iktidar yürüyüşünde partimin emrinde hareket edeceğim.”

Sayın İnce’nin harekete geçmeden bir kere daha derin derin düşünmesini diliyorum. Kendisini sağduyuya davet ediyorum. Basit kırgınlıklar için kendi adını ve CHP misyonunu tehlikeye atmasının gereği yoktur.

Böyle olmasını temenni ediyorum.


https://kumkale.wordpress.com/2020/08/16/muharrem-ince-vakasi-son-nokta/


20 Mart 2018 Salı

18 MART 1918 ÇANAKKALE ZAFERİNİ UNUTMAYACAK VE UNUTTURMAYACAĞIZ

18 MART 1918 ÇANAKKALE ZAFERİNİ UNUTMAYACAK VE UNUTTURMAYACAĞIZ,


 Tahir Tamer Kumkale
Çanakkale’de kazanılan zaferler Alman emir ve kumandasının değil, Türk erinin cevherini kavrayabilmiş Türk komutanlarının eseridir. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1916)
——————————-
18 Mart 2018. Emperyalizme karşı kazandığımız muhteşem Çanakkale Zaferinin 103 üncü anma gününü idrak ediyoruz…
Ne yazık ki, her millete nasip olmayan bu emsalsiz tarih olayını yeterince bilmiyoruz. Örnek almıyoruz ve gençlerimize anlatamıyoruz. Oysa Çanakkale; Türk milletinin milli gururunu, şeref ve haysiyetini emperyalist emellere karşı nasıl koruyacağının gösterildiği daima hatırlanacak bir destanlar manzumesidir.
Çanakkale; çıplak insan gövdesinin tahrip gücü yüksek zırhlı ateş makinelerini alt etmesidir. Türk kahramanlığının dünya tarihine altın harflerle mıhlanmasıdır.
3 Kasım 1914’te Çanakkale Boğazı girişindeki Kumkale ve Seddülbahir Kalelerinin İngiliz ve Fransız donanması tarafından top ateşine tutulmasıyla fiilen başlatılıp, 9 Ocak 1916’da en son işgal birliklerinin Gelibolu Yarımadasından çekilmesine kadar geçen tam 434 gün karada, denizde ve havada kıyasıya sürdürülen Çanakkale Muharebelerinin gerçek sebebi; Osmanlı’nın parçalanıp tarihe gönderilmesi ve topraklarının emperyalist güçler tarafından paylaşılması idi.
Her kilometrekaresi için tam 252 evlâdını şehit vererek, dünyada vatan topraklarının savunulması ve milletinin bekası için hayatını feda edebilmenin erişilmez örneğini ortaya koyan Çanakkale Zaferi Türk milletine çok şeyler kazandırmıştır. Bunların başında dağılmakta olan milli ruhun ve milli şuurun yeniden kazanılması gelmektedir.
Dev armada 18 Mart 1915’te önce denizden Çanakkale Boğazını zorla geçmeye çalıştı. Ayni günün akşamında büyük zayiat vererek geriye çekildiğinde boğazların denizden aşılamayacağı belli olmuştu. O halde karadan saldırı yapılmalı ve Türklere gereken ders verilmeliydi.
Bu maksatla İngiliz İstanbul Sefer Kuvveti K. General Hamilton komutasındaki çıkarma birlikleri 25 Nisan 1915 günü saat 02:45’te kuzeyde Seddülbahir, güneyde ise Kumkale bölgesinde karaya ayak bastılar. Yapılan bu ilk çıkarmayı göğüs göğüse yapılan süngü ile denize döktük. Bunu durmaksızın Gelibolu Yarımadasının her tarafına yaplan diğer çıkarmalar takip etti. Yoğun ateş desteğiyle süren tüm taarruzlar Mehmetçiğin iman dolu göğsünde söndürüldü.
Onlar şehit kanından oluşan derelerde boğuldular. Şehit vücutlarından oluşan tepeleri aşamadılar. Ve emperyalistler tarihte ilk defa askerlerine “savaşmayı değil ölmeyi emreden” bir komutana, yani Mustafa Kemal’e ve askerlerine boyun eğdiler.
Türk askerinin emsali görülmemiş direnişini kıramayan düşman 1 Aralık 1915’te çekilme emrini verdi. 9 Ocak 1916 tarihine kadar çekilmesini tamamlayarak topraklarımızı terk etti.
Çanakkale’de karşımıza dünya devleri dikilmişti. Bütün olumsuz şartlara rağmen kazanılan zaferle Gazi Mustafa Kemal Atatürk her zaman güvendiği ve inandığı Türk Milletinin gücünü bir daha denemiş ve milletine olan inancını perçinlemiştir.
Kurtuluş Savaşımızı yaratanların çoğu Çanakkale’nin kahraman müdafileri veya ruhları bu müdafaanın kazandırdığı manevi güçle dopdolu olan genç nesildir. Bu insanların hepsinde “Biz Çanakkale’de yarı dünyayı dize getirmiştik. Davalarımızın en haklısı olan varoluş mücadelemizde bütün cihanı mağlup edebiliriz. Mutlaka kazanacağız” inancı vardı.
Milletimiz bu savaşa sahip çıkmalıdır ve her taşı, her karış toprağı kanla yoğrulmuş bu kutsal toprakları adeta Kabe’yi tavaf eder gibi ziyaret etmelidir. Şehitlerin kanlarından yükselen o havayı teneffüs etmelidir. Genç nesillerimiz kendi topraklarımızda bulunan çiçek bahçesi misali donatılmış binlerce kilometre öteden gelip burada ölen yabancı askerlerin mezar taşlarında yazılı olan “Vatanları için öldüler “ ibaresini görüp ibretle düşünmelidir. Eğer onların vatanı burası ise bizim vatanımız neresi? sorusuna cevap aramalıdır.
Türk Milletinin birlik, beraberlik ve bütünlüğünün temini için Çanakkale emsalsiz bir hazinedir. Oysa bizim çocuklarımızın çoğunun Çanakkale’den haberi dahi yoktur. Evlatlarımız planlı ve programlı olarak Çanakkale’ye götürülmemiştir. Çanakkale’deki kutsal hazineleri görüp Türklük şuuru ile çocuklarımızın beyinleri doldurulamamıştır.
Başta ailemize Kumkale soyadını veren Çanakkale/Kumkale Muharebeleri gazisi P.Yarbay Tahir Bey olmak üzere bu muhteşem zaferi bize kazandıran aziz şehitlerimizi saygı ile anıyorum.
Kahraman ceddimin ruhları Şad Olsun. 
————————————————–
(X) Çanakkale Savaşını yapan Türk ve Avustralya askerlerini yıllar sonra bir arada resmeden değerli dostum Fotoğraf Sanatçısı Vedat Açıkalın Beyin muhteşem fotoğrafını bu vesile ile paylaşıyorum..
***

22 Aralık 2016 Perşembe

ÖĞRETMENİM



ÖĞRETMENİM


Dr. Tahir Tamer Kumkale 24 Kasım 2016


Öğretmenler! 
Yeni nesli, cumhuriyetin fedâkar öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. 
Ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk-1924



ÖĞRETMENİM;

Ben bir gülüm, sen bahçıvan,
Çok açarsam eser eser senin,
Mis kokarsam hüner senin,
Ama bir de solarsam,
Günah senin, günah senin öğretmenim.

Ben tohumum, çiftçi sensin,
Çok sularsan ürün senin,
Bol olursam verim senin,
Ama bir de çürütürsen,
Hata senin, hata senin öğretmenim.

Ben elmasım, sarraf sensin,
Pırlanta isem emek senin,
Parlıyorsam yaldız senin,
Ama bir de parçalarsan,
Kırık senin, kırık senin öğretmenim.

Ben boş defter,kalem sensin,
Doğru yazsan yarın senin,
Güzel yazsan ikbal senin,
Ama bir de karalarsan,
Vicdan senin, vicdan senin öğretmenim.

Öğretmenim,
Ben öğrenci, sen öğretmen,
Başarırsam hüner senin,
Kazanırsam zafer senin,
Ama bir de kaybedersem.
Yok diyecek başka sözüm.
Yorum senin, yorum senin öğretmenim.

Hayşi Aykerim
Moğolistan, Bayan Ölgi Moğol-Türk Lisesi Öğrencisi

(1 Haziran 1998’de Anavatandan 10.000 kilometre ötede, adeta ortaçağ şartlarını andıran bir ortamda, eski anavatanımız orta asya bozkırında, Türk bayrakları altında bir Moğol gencinden dinlediğim kendi yazdığı ve ağlayarak Türkçe okuduğu bu şiiri her 24 Kasımda tekrar tekrar okur ve rahmetli Öğretmen kardeşim Caner Kumkale’yi hatırlayarak duygulanırım)

https://kumkale.wordpress.com/2016/11/24/ogretmenim-3/

14 Mart 2015 Cumartesi

Galatasaray Milli Takımı (2)




Galatasaray Milli Takımı (2)

18 Mayıs 2000 Perşembe 

"GÖREVLERİNİZİN TÜM SORUMLULUĞUNU TEK BAŞINIZA TAŞIMAK GÜCÜNE SAHİP OLMADIĞINIZI ÖNCELİKLE KABUL EDİN." (Attila)

Türkiye'de son günlerin gündemini Galatasaray futbol takımının UEFA Kupası final şansını yakalamak için verdiği olağanüstü mücadele teşkil etti. Medya ordumuz bu mücadelenin her saniyesini evimize taşıdı. Bütün millet yediden yetmişe Galatasaraylı olduk ve adeta o'nun başarısına kilitlendik. Olayın bütün ayrıntılarını nefeslerimizi keserek takip ettik. Çok şükür birinci mücadele başarı ile tamamlandı. İngiltere'de Leeds cehenneminden Kopenhag'daki finaller için vize aldık.

Şimdi gündemimizde Kupa Finali için bu gece Kopenhag'da bir diğer İngiliz takımı olan Arsenal ile yapılacak final maçı var. Şimdi de bu maça kilitlendik. Sağolsun medya ordumuz bu defada bir hafta öncesinden Kopenhag'da mevzi aldı. Bu tarihi olayın bütün ince ayrıntılarını öğrenmemiz için çok büyük çaba ve özveri gösteriyor. Yani vazifesini en iyi bir şekilde yapmanın büyük hazzını yaşıyor.

Ne PKK Terörü, ne HİZBULLAH canilerinin faaliyetleri, ne mafya ekiplerinin birbirleri ile olan mücadelesi, ne yeni cumhurbaşkanımız ,ne eski cumhurbaşkanımız,ne uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalının katillerinin bulunması, ne düşen milli gelirimiz ve giderek daha fakirleşmemiz, ne Fazilet Partisinin başkanlık mücadelesi , ne kapanan fabrikalarımız ve artan işsizliğimiz , ne 23 yıllık kronik enflasyonumuz, ne batırılan bankalarımız , ne örgüt yuvası haline gelen cezaevlerimiz, ve nede depremden zarar gören ve bir kısmı hala çadırlarda bulunan vatandaşlarımız.

Bunların hepsine bir sünger çektik. Unuttuk. Veya unutulduğunu sandık. İyiki Galatasaray'ımız var. Bir galibiyet. Atılan bir gol; BÜTÜN DERTLERİMİZE DEVA. BİR FUTBOL TAKIMI VE BİR GALİBİYET HERŞEYE YETİYOR VE HERŞEYİ UNUTTURABİLİYORSA, BİZ DE BUNDAN SONRA BÜTÜN GÜCÜMÜZLE GALATASARAY'A SAHİP ÇIKALIM ve YENİ GALATASARAY'LAR YETİŞTİRMEK İÇİN MİLLİ GÜCÜMÜZÜ SEFERBER EDELİM.

Gündemi binbir çeşit olayla dolu olan Türkiye Televizyonlarının başarılı haber kanalları tam kadrosu ile seferberliğe geçerek, tam iki saat kesintisiz Galatasaray canlı yayınını haber olarak veriyorlar. Yazılı basının baş sayfası'nın tamamı ve geri kalanın dörtte biri yine Galatasaray'la doluyor. Ve her Türk bundan sonsuz bir mutluluk ve coşku duyuyorsa diyecek bir fazla şey yok .Ayni şekilde devam edelim.

Kendi gündemi olmayanların, gündemi elinden kaçıranların, vizyonu olmayanların, mevcut gündem maddelerinden hoşnut olmayanların klasik numaralarından birine daha şahit olduk. Hiç bir katkıları olmadığı halde Galatasaray'ın başarısının ardına sığınıp gündemden yararlanmaya çalışan zavallıları bir kere daha bütün açıklığıyla gördük.

Galatasaray bir spor Klubü olarak kendisinden beklenenden çok fazlasını bu millete vermiştir. Değerli yöneticilerini ve sporcularını disiplinli ve başarılı çalışmalarından dolayı kutluyorum. Ülkeyi, milleti, bayrağı, gurur ve haysiyetimizi daima yüksekte tutmuşlardır. Milletimize yıllardır özlemini duyduğu güzellikleri tattırmışlardır. Disiplinli, özverili vede inançla çalışmanın daima başarı getireceği gerçeğini bir kere daha vurgulamışlardır.

MİLLETİMİZİN VE YÖNETİCİLERİMİZİN GALATASARAY'DAN ALACAKLARI ÇOK DERSLER VARDIR.

Galatasaray camiasında profesyonelliğin en güzel ve çarpıcı örnekleri sergilenmektedir. Sistemli çalışmanın ve kuralcı olmanın bu başarıda büyük katkısı olduğuda bilinmektedir. Bundan da ders almamız gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Ne yazıkki "Türkiye'de son yıllarda başarılı bir şey söyleyin" dendiği zaman akla daima Galatasaray gelmektedir. Oysa milletimiz her alanda başarının özlemini çekmektedir. Bir futbol takımının başarısının dahi milli bayram sevinci ile karşılandığı bu güzel yurtta vatandaşımız gerçek başarıya muhtaçtır.

25 yıldır %50'nin üzerinde seyreden kronikleşmiş bir enflasyonla yaşamak bu milletin kaderi değildir. Dünyada bu kadar büyük ve uzun süren cezaya çarptırılmış başka bir millet yoktur. 10 yıl önce aylarca tepesine bomba yağan, yakılıp yıkılan ve toprakları üçe ayrılan ve on yıldır halkı uluslararası ambargo altında bulunan komşumuz Irakta dahi ,ekonomi bizim kadar acz içinde değildir. Fevkalade güçlü potansiyeline, genç ve enerjik nüfusa ve yeterli bilgi birikimine rağmen ; dünyada Para birimi PARA, KURUŞ, LİRA olupta tedavüldeki en küçük parası 5000 lira olan ve bunun 20 tanesi ile sandviç büyüklüğünde bir ekmek alınabilen başka bir ülke yoktur.

İşte bu tabloyu düzeltin. Bundan büyük başarı olamaz. Başarın, sevinelim. Milletçe gerçek bir bayram yapalım. Bir Cumhuriyet lirası; 35.000.000 TL.olmuş. Bir Dolar; 621.000 lira'ya çıkmış. Evet gündemimiz bu olmalı. Devletin birinci görevi güvenlik ve beka sağlamaktır. İkinci ve en önemli asli görevi vatandaşının refahını sağlamaktır.

Ne yazık ki Galatasaray'ın büyük başarısı bu temel gündemi kurtarmaya yetmiyor. Galatasaray'ın başarısının arkasına sığınarak ucuz kahramanlık yapmak kolay. Zor olan; vatandaşı içine düştüğü ekonomik çıkmazdan kurtararak kahraman olmak.

Neden bu halde bulunduğumuzun çok güzel bir örneğini geçenlerde Ulaştırma Bakanlığının açtığı telefon ihalesinde gördük. İş Bankası ve İtalya ortaklığı; yeni kurulacak cep telefonunun isim hakkını 2,5 milyar dolara satın aldılar ve bir kalemde devletin kasasına 3 milyar tutarında bir para soktular. HERKEZİN VE MEDYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE ŞAİBESİZ BİR İHALE GERÇEKLEŞTİĞİNE HEP BİRLİKTE ŞAHİT OLDUK. Demek ki böylede oluyormuş. Demek ki hakkı bu imiş. Peki bu ihaleden önce yapılan TELSİM ve TURKCELL ihalelerini neden 500 milyon dolara verdik. Evet PTT'nin kurulu, alt yapısı hazır sistemlerini asli değerinin beşte birine vermişiz. Devlet ve dolayısıyla milletimiz demek ki bu işten 4 milyar dolar kaybetmiş. Peki kim kazanmış?. İşte bu meçhul. Ama birileri mutlaka kazanmış. İşte başarı bunları düzeltmekte. Bunları düzeltin. Milleti soyulmaktan kurtarın. Bilerek ve isteyerek milletimize giydirildiği anlaşılan enflasyon belasından bu ülkeyi kurtarın. İşte o zaman milletimin gerçek bayramı olacaktır. Galatasaray'ımızın şahsi başarısı bunun yanında çok sönük kalacaktır.

Türk milleti 17 Mayıs akşamı bir kere daha televizyonları başına kitlendi. Nefes kesen bir 90 dakikayı, insanın heyecanını doruğa tırmandıran bir 30 dakika takip etti. Nihayet penaltı atışları Galatasaray'ın en büyük Avrupalı olduğunu belirledi.19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayaramını milletimize gerçek birer bayram olarak tattıran ve milletimizin kalbinde taht kuran Galatasaraylı gençleri ve onları bu başarı için motive eden değerli, spor adamımız Fatih Terimi candan kutluyorum. Birlik beraberlik ve bütünlüğümüze yaptıkları muhteşem katkıdan dolayı Galatasaray camiasını tebrik ediyorum. Başarılarının daim olmasını diliyorum.

AVRUPANIN EN BÜYÜKLERİ MİLLETİNİZ SİZİ BAĞRINA BASIYOR VE SİZİ CANDAN KUCAKLIYOR. BİZİ AVRUPAYA ALMAMAKTA DİRENEN AVRUPALILARA BU KUPAYI İTHAF EDİYORUZ. BİZİ KABUL ETMEDİNİZ AMA BİZ SİZİN EN BÜYÜĞÜNÜZ OLDUK. BAKALIM BİLEĞİMİZİN HAKKI İLE KAZANDIĞIMIZ BU BAŞARIYA NE DİYECEKSİNİZ.

Dr. Tahir Tamer Kumkale
18 Mayıs 2000 Perşembe

http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=39

Sadettin Tantan,





Sadettin Tantan,


21 Mayıs 2000 Pazar 

Sadettin TANTAN ismi Emniyet Genel Müdürlüğü'nün birbiri peşisıra sıraladığı başarılı operasyonlardan sonra çok sık duyulmaya başlandı. Başarılar devam ettikçe dahada çok duyacağımız kesin. Aslında Türk kamuoyu uzunca bir süredir görevini en iyi şekilde yerine getiren dürüst, namuslu ve devlet adamı ciddiyetine sahip bürokratların sudan bahanelerle yıpratılıp bir köşeye atılmalarına ve yaygın tabiri ile kızağa alınmalarına çok alışmıştı. Sayın TANTAN; halen bulunduğu görev ve konumu ile bu izlenimi düşüncelerden silip attı. İnşallah bu durum örnek teşkil edecek ve vatandaşlarımız köşelerinde hizmet için görev bekleyen binlerce TANTAN benzeri başarılı Türk insanını layık oldukları mevkilerde görecektir.

"SİYASET ve SİYASİ AHLAK" başlıklı yazımızda milli güç unsurlarımızı yöneten ve yönlendiren siyasi güç ve siyasetçilerimizin içine düştüğü durumu sebepleri ile ortaya koymaya çalışmıştım. Acil tedbir olarak, lügatlarda " Devlet işlerini yürütme ve yönetme sanatı " olarak geçen siyaset kavramı'nın; gerçekten bu işi yapabilecek yetenekli, dürüst, namuslu, bilgili, vatansever, ciddi, vakur, kalbi vatan ve millet aşkıyla yanan layık evlatlarımıza teslim edilmesini vurgulamıştım.

Evet siyasi kadrolarımız teker teker Sayın Tantan benzeri isimlerle dolup taşmadıkça, Sayın Tantan'ın büyük özveri ile yürüttüğü hizmetlerinin ülkemizin her alanda dev gibi büyüyen sorunlarının karşısında fazla bir önemi olmayacağı açık ve kesindir.

Sadettin TANTAN ismini Türk Kamuoyu 1980'lerde İstanbul Mali Şube Müdürü iken kendisi gibi bir avuç gözüpek polis ile yaptığı başarılı çalışmalarla duydu. Bu korkusuz , cesur ve namuslu polis müdürü; kaçakçılar, hırsızlar, yolsuzlar, kara para aklayıcılarının korkulu rüyası oldu. Vatandaşlarımız demekki böylede oluyormuş dediler. Rahatı ve huzuru kaçan, istedikleri gibi çalışamayan kanun kaçakları bu başarılı polisi safdışı kılmak için çok uğraştılar. Fakat bütün çabaları boşa çıktı. Hiçbir açığını bulamadılar ve ona bir kulp uydurup karalayamadılar. Fakat nüfuzlu siyasileri devreye sokarak aktif konumdan pasif görevlere atanması başarısını gösterdiler. Bir müddet aktif görevlerde bulunmayan Sadettin Tantan'ın bir diğer başarılı yönü de bu dönemde ortaya çıktı. Kendiside gerçek bir sporcu olan ve sporculara büyük destek verdiği bilinen Sayın Tantan'ı bu defa İstanbul Güreş Klüplerinin yönetimindeki başarıları ile tanıdık. Disiplinli,özverili çalışmaların her yerde iyi sonuçlar verebileceğini isbat etti.

Sadettin TANTAN'ı Tekirdağ Emniyet Müdürlüğü görevi esnasında ayni yerde 8 nci P.Tümeni Kurmay Başkanı olarak bulunduğum sırada yakından tanımak fırsatını buldum. Emniyet camiasının sahip olduğu böyle bir değerin neden Tekirdağ gibi ülkemizdeki suç oranının en az olduğu bir şehirde görevlendirilmesine ise bir türlü akıl erdiremedim. Her başarılı insanımızın başına geldiği gibi aktif ve sorumluluğu fazla olan makamlara getirilmekten sakınılan Sayın Tantan'ı bu defa siyasetin içinde görüyoruz.

ANAVATAN Partisi kadrolarından İstanbulun en sorunlu bölgelerinden olan Fatih İlçesine Belediye Başkanı olarak seçilir. Bu görev yeri Sayın Tantan'ın belkide hiç anlamadığı bir alandı. " Burada kaybolur gider, oda düzene ayak uydurur ve bu düzen onuda kendine benzetir "diyenler bir kere daha yanıldılar. TANTAN ismi; dürüst ve namuslu insanların kendilerine ne görev verilirse verilsin en iyi şekilde yapabileceklerini isbat etti. En azından bu işi ben biliyorum diye ortaya atılan şarlatanlardan çok daha başarılı olduğunu gösterdi.

Son seçimlerde TANTAN isminin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak geçmesine rağmen kendisini bu defa İstanbul milletvekili olarak T.B.M.M.'de gördük. Bu ilk deneyiminde Sayın Mesut YILMAZ siyasi hayatında en önemli kararlarından birini vererek Sayın TANTAN'ı İÇİŞLERİ BAKANI olarak atadı. Bu atama; azmin, iradenin, doğruluğun, dürüstlüğün ve ilkeli çalışmanın bir neticesiydi.

Sonuçları hep birlikte İçişleri Bakanlığımızdan gelen başarılı haberlerle görüyoruz. Ciddi bir devlet adamının ülke yararına yaptığı çalışmaların meyvalarını hep birlikte topluyoruz. İnşallah siyasi bir komploya uğramadan bu şekilde hizmete devam etme imkanı sağlandığı takdirde Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyanın en huzurlu ve güvenli bölgesi olacaktır. Hukuk ve kanun hakimiyeti ülkemizin en ücra noktasında hakim kılınacaktır.

Evet, başarının tek sebebi Sadettin Tantan'dır.

Evet başarı tek maalesef tek bir ismindir.

"EFENDİM BU BİR KADRO İŞİDİR. SİSTEMLİ VE BİLİMSEL ÇALIŞMANIN İŞİDİR. BİR KİŞİ NE YAPABİLİR Kİ?" diyenleri şimdiden görüyor ve duyuyorum. Evet haklısınız ama! "bu kadrolar, bu kanunlar ve yönetmelikler, bu sistemler, bu araç ve gereçler öncedende vardı" . Bunları Sayın Tantan evinden getirmedi. Bunların hepsi vardı. Fakat bütün bunları istenilen hedefe yönlendirecek yeterli irade ve bu iradeyi temsil eden bir baş yoktu. Şimdi bu baş bulunmuştur. Sayın Tantan'ın önderliğinde ülkemiz ve insanlarımız laytık oldukları huzur ve güven dolu ortama çok kısa bir sürede ulaşacaktır. Buna inanıyorum ve İçişleri Bakanımımıza güveniyorum.

Teşekkürler Sayın Tantan .Türk Milleti başarılarınızı gözlüyor ve sizi sonuna kadar destekliyor. Bu desteğe layık olduğunuzu da biliyor.Başarılarınızın daim olmasını diliyor.

Dr. Tahir Tamer Kumkale
21 Mayıs 2000 Pazar


http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=40

.

Kıbrıs'ta Zirvedeki Kavga Kime yarar?





Kıbrıs'ta Zirvedeki Kavga Kime yarar?




 28 Nisan 2000 Cuma 

"İSTEDİĞİNİ SÖYLEYEN, İSTEMEDİĞİNİ İŞİTİR."

20 Nisan 2000'deki yazımda Yavruvatan Kıbrısta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerini konu olarak aldım ve Kıbrıs Türk Toplumunu sağduyuya davet ederek "DENKTAŞ VARKEN ,BAŞKASI ASLA " sloganı ile kendilerine, kendileri için doğru olanı göstermeye çalıştım.

Sonunda akıl ve mantık galip geldi. "Demokratik hak ve özgürlükler" gibi sloganların arkasına sığınarak K.K.T.C yönetimine talip olanların zirvedeki anlamsız kavgasının ilk raundu Sayın Denktaş'ın yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesi ile şimdilik bitti. Sayın Denktaş yemin edip yeni görevine başladı. Önümüzdeki Mayıs ayından itibaren başlayacak toplumlararası görüşmeler için yeni bir şevk ve ivme kazandı. Bir ömür adadığı Kıbrıs Türk Toplumu'nun özgür yaşama mücadelesinde kendisine sonsuz başarılar diliyorum. Bütün Türk milletinin 65 milyonluk tek bir yumruk halinde bu haklı mücadelede Denktaş Bey'in yanında ve desteğinde olduğunu bir kere daha vurgulamak istiyorum.

Evet biz 65 milyon Anadolu Türkü; Kıbrıs Türk mtoplumunun daima yanında yer alırken siz başta sayın Cumhurbaşkanı adayı beyefendiler kimin yanındasınız. Bir avuç insansınız. Türkiye'nin tam 40 yıldır her sahada sürdürdüğü büyük mücadeleye rağmen haklı davanızı kimseye onaylatamamışken birbirinizle bu kıyasıya kavga niye? Neden birbirinizi yücelteceğize ve gerçekten hakettiğiniz , birbirinizle birlik ve beraberlik içinde uyumlu bir yaşam sergileyeceğinize zirvedeki bu çirkin kavga niye.?

Neyi paylaşamıyorsunuz? 26 yıl önce doğan genç nesli, yani yaşamının tamamını barış ve huzur içinde geçirmiş bir kitleyi bölmeye, parçalamaya ve onların tertemiz kafalarını yalan yanlış ve tutarsız bilgilerle doldurmaya ne hakkınız var.?

Cennet misali , bereketli topraklarınız bugünkü nüfusunuzun en az dört katını müreffeh bir şekilde yaşatmaya yeter. Yeterki onu iyi değerlendirin ve iyi kullanın . Çalışın ve üretin. Ama Türkiye'den görünen manzara hiçde iç açıcı değil. Siz sadece laf üretiyorsunuz. Özgürlüğü birbirinize hakaret etme olarak algılıyorsunuz.

Sayın Denktaş sizleri istememekte haklıdır. Seçim kampanyası adı altında Sayın Eroğlu ve bakanları tarafından Cumhurbaşkanı Denktaş hakkında meydanlardan atılan nutuklardan sonra sizler artık o'nunla birlikte bu toplumun menfaatlerini koruyamazsınız.

Demokrasilerde istifa mekanizması vardır. Bu durumda Sayın Eroğlu'nun derhal istifası zorunludur. Bu zirve ile Sayın Denktaş'ın toplumlararası görüşmelere katılması çok yanlış olur. "Kendi içinde birbirini yiyen bir avuç insanın rumlarla barış yapmasının imkanı yoktur" imajını yaratmaya hakkınız yoktur. Yaptığınız kavga temsil ettiğinizi iddia ettiğiniz Kıbrıs Türk Toplumu'nun hakkı değildir.

"Efendim! onlar seçim meydanlarında kaldı. Bizler demokratik hakkımızı kullandık" demek lüksüne sahip değilsiniz. 1974 KIBRIS BARIŞ HAREKATI ile Kıbrıs'ta 26 yıldır süren bir barış mevcuttur. Fakat hala savaş durumu devam etmektedir. Taraflar arasında sürekli bir Barış Antlaşması imzalanmamıştır. Barış görüşmelerinin başarısı sizin tek bir yumruk gibi hareket etmenize bağlıdır. Kavganın sebebi yoktur. Zamanı ve zeminide değildir. Biran önce birlik ve beraberliğinizi , toprak bütünlüğünüzü ve istiklalinizi tüm dünya kamuoyuna isbat etmek tek çabanız olmalıdır. Türkiye'nin 26 yıldır tam desteği yanınızdadır. Fakat siz önce birbirinize destek vermelisiniz. Birbirinizle kenetlenmelisiniz. Türk toplumu ve Kıbrıs Türk halkının sizden bunu bekllediğini bilmelisiniz

Sonuç olarak yavruvatana Türkiye'den baktığımızda, Kıbrıstaki mevcut yönetim ile yönetime talip olanların davranışlarına anlam verebilmek mümkün değildir. Kıbrıs gibi küçük bir ülkenin yönetimi için yapılan mücadeleyi çirkin ithamları anlamakta mümkün değildir.

Görülen çirkin manzara düzeltilerek yeniden seçilen Sayın Denktaş'ın etrafında kenetlenilmelidir. 1571 'de Kıbrıs'ı alırken çok şehit verdik. O kutsal topraklar binlerce Türk'ün kanı ile vatanlaştı. 1974' de dünya Kıbrıs Türkü'nün katliamını seyrederken yine sadece biz kardeşlerimizi katledenlere dur dedik. Yine kan verdik , can verdik. Gerekirse yine veririz. Ama artık can verme değil, barış ve huzurun meyvalarını toplama zamanıdır.

Gelinen noktayı iyi bilmek ve geleceği iyi görmek lazımdır. Sizin demokrasi diye yaptığınız kavga; sizi ortadan kaldırmak ve tarihten silmek isteyen Güney Kıbrıs Rum Kesiminde sevinçle izleniyor. Birbiriniz aleyhinde sarfettiğiniz her kelimenin, bu kesimin eline size karşı kullanılmak için verilen bir tank veya bir top olduğunu lütfen görün ve aklınızı başınıza toplayın. Kıbrıs Türkü'nün aklı başında liderlere ihtiyacı olduğunu unutmayın.

Dr. Tahir Tamer Kumkale
28 Nisan 2000 Cuma

http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=32

..

Gazilerimiz Milletimizin en yüce varlıklarıdır,





Gazilerimiz milletimizin en yüce varlıklarıdır,



2 Mayıs 2000 Salı 

"HER ŞEY İNCELİKTEN, İNSAN KABALIKTAN KIRILIR."

Gazilerimizi baştacı edelim.

Türk Dil Kurumunun sözlüğünde Gazi kelimesinin karşısında; "Düşmanla savaştan sağ ve zafer kazanmış olarak dönen kimse" ibaresini görürüz. Türk tarihi binlerce yıldır düşmanla savaşarak şehid veya gazi olarak evlerine dönen yüzbinlerce Türk evlâdının şanlı menkibeleri ile doludur. Topraklar onu besleyen şehid ve gazilerin kanları ile vatanlaşır ve kutsallaşır. Vatan sevgisi bununla gelişir. Üzerinde yaşadığımız Anadolu bin yıllık bir Türk yurdudur ve bu bin yıl içinde uğruna verilen yüzbinlerce canın kanı ile sulanarak vatanlaşmıştır. Dünyada eşi ve benzeri bulunmamaktadır.

Günümüzde şehid ve gazilik mertebesine sadece ülkeyi cephede koruyan askerler erişmiyor. Dış düşmanlarımız artık kendileri sınırdan orduları ile gelmiyorlar. Onlar içerideki işbirlikçileri ile ülkemizin her tarafını savaş alanına çevirdiler. Ülkemizin insan ayağının ulaştığı her karış toprağı artık birer savaş alanı . Saldırının hedefide artık sadece askerler değil. Hedefleri; büyük~küçük , erkek~kadın, rütbeli~rütbesiz, makamlı~makamsız, genç~yaşlı demeden bütün Türk Toplumu.

Türkiye ve Türklük düşmanlarının açtığı bu amansız savaşta ,kardeşin kardeşi katlettiği bu acımasız saldırılarda toplumumuzun her kesiminden şehid ve gazilerimiz oldu. Başbakanlar, bakanlar, orgeneralden başlamak üzere her rütbede askerler, emniyet müdürlerimiz ve her rütbeden polislerimiz, valilerimiz, kaymakamlarımız, kadın~erkek demeden katledilen öğretmenlerimiz, profesörlerimiz, aydınlarımız, dış temsilcilerimiz, değerli medya mensuplarımız, adalet mensuplarımız ,doktorlarımız, ebelerimiz, sokaktaki sade vatandaşlarımız, altı aylık bebeklerimiz ve daha niceleri.... Taraf olmadıkları bir savaşta can verdiler.Şehid oldular. Kan döktüler gazi oldular.

Yıllardır ülkemizi kasıp kavuran anarşi ve terör Türk kanına doymadı. Yıllardır bu milletin gözünden gözyaşı eksik olmadı. Yurdu bir uçtan bir uca kateden şehid cenazeleri artık günlük rutin görüntüler arasında yerini aldı. Kanıksandı.

Ülkemiz coğrafi konumundan kaynaklanan stratejik önemi dolayısıyla dünya güç odaklarının kesif ve sürekli saldırısından kurtulamıyor. Bu coğrafyada bu saldırılar adeta milletimizin kaderi oluyor. Güçlü Türkiye istenmiyor. Bundan sonrada istenmeyeceği kesin. Düşmanlarımızı bilerek onlara karşı devamlı hazırlıklı olmak durumundayız.

Saldırılarda doğrudan hedef olan kadirşinaş ve sağduyulu milletimize, bağrından çıkardığı en büyük eseri olan TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ tarafından 21 Nisan 2000 tarihinde gazeteler vasıtasıyla müjdeli bir haber iletildi.

Aşağıda özet olarak vereceğim bu güzel haber bütün günlük gazetelerde tam sayfa olarak yayınlanmasına rağmen gündemi işgal eden GALATASARAY MAÇI ve Hakan Şükür'ün LEEDS maçında attığı gol haberinin yanında hiç dikkati çekmedi.

Gözüm günlerce" Türkiye'nin gündemini belirleyen saygıdeğer köşe yazarlarımızın köşelerinde acaba bu konuda bir yorum bulabilirmiyim" diye arandı. Ama değişen gündem maddeleri arasında buna hiç yer ve değer verilmedi. Oysa verilen haber tamamen halkımızı ilgilendiriyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri; halkın desteği ve yardımları ile gerçekleştirdikleri dev bir eserin; yani TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ REHABİLİTASYON VE BAKIM MERKEZİ'nin 21 HAZİRAN'da hizmete girdiğini müjdeliyordu.

 Tam sayfa verilen ilanda her Türkün gurur duyacağı aşağıdaki ibareler yeralmıştır.

 - YÜCE TÜRK MİLLETİNE TEŞEKKÜR.

 - BU BÜYÜK ESERİ HALKIMIZ BAŞLATTI,HALKIMIZ BİTİRDİ

 -GAZİLERİMİZ İÇİN NE YAPSAK AZDIR..

 AZİZ MİLLETİMİZ TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN VE TÜRKİYE'Yİ TEK BİR VÜCUT, TEK BİR KALP HALİNE GETİREN O UNUTULMAZ COŞKULU "HAYDİ TÜRKİYE MEHMETÇİKLE ELELE" KAMPANYASINDA TOPLANAN BAĞIŞLAR AMACINA ULAŞTI.ÇOK ÖNEMLİ BİR HİZMETİN YOLUNU AÇTI.

ÜLKE SAVUNMASI VE MİLLETİN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜ İÇİN GÖREVİ BAŞINDA SAKATLANAN VEYA UZVUNU KAYBEDEN GAZİ MEHMETÇİKLERİN RUHSAL VE BEDENSEL REHABİLİTASYONLARININ DAHA ÇAĞDAŞ KOŞULLARDA YAPILABİLMESİ VE BU UĞURDA ENGELLİ DURUMA DÜŞENLERİN YAŞAM BOYU DEVAMLI BAKIMLARININ SAĞLANABİLMESİ AMACIYLA BÜYÜK İHTİYAÇ DUYULAN 'TSK REHABİLİTASYON VE BAKIM MERKEZİ' İNŞAATINA 1996 YILINDA BAŞLANDI.

KADİRŞİNAS HALKIMIZIN DEĞERLİ KATKILARI İLE 21 NİSAN 2000 TARİHİNDE HİZMETE AÇILDI. KAHRAMAN GAZİLERİMİZİN BU TESİSTE ŞİFA BULARAK EN KISA ZAMANDA SAĞLIKLI YAŞAMLARINA DÖNMELERİNİ VE ARAMIZA KATILMALARINI DİLİYORUZ. BU ANLAMLI GÜNDE, ÜLKESİ VE MİLLETİ UĞRUNA CANLARINI FEDA EDEN ŞEHİDLERİMİZİ RAHMET VE MİNNETLE ANIYORUZ.

TÜRKİYE'NİN, GAZİLERİNE VEFA BORCU OLARAK ARMAĞAN ETTİĞİ, ÜLKEMİZDE VE BÖLGEMİZDE EŞİ VE BENZERİ BULUNMAYAN, TIBBIN VE TEKNOLOJİNİN ÇAĞDAŞ HER TÜRLÜ İMKANLARIYLA DONATILMIŞ BU ANITSAL ESERİN OLUŞMASINDA; MADDİ VE MANEVİ KATKI VE YARDIMLARDA BULUNAN İSİMLERİNİ SAYAMADIĞIMIZ YURTİÇİ VE YURTDIŞINDAKİ MİLYONLARCA HAYIRSEVER VATANDAŞIMIZA, BASIN VE YAYIN ORGANLARIMIZA, KAMU VE ÖZEL KURUM VE KURULUŞLARIMIZA VE YÜREKLERİ GAZİLERİMİZLE BİRLİKTE ÇARPAN TÜM HALKIMIZA TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ADINA EN DERİN SAYGI İLE TEŞEKKÜR VE ŞÜKRANLARIMIZI SUNUYORUZ. ""

Evet; varlığımızı ve istiklalimizi borçlu olduğumuz şehid ve gazilerimiz için ne yapsak azdır. Kadirşinaş halkımız istemiş.Milletimiz arzu etmiş ve yapın demiş. Yapılmış. Eser hepimizindir. Emeği geçenleri, destek olanları kutluyoruz. Milletimize ve gazilerimize hayırlı olmasını diliyoruz. Bir kere daha birlik ve beraberlik içinde Ordu / Millet olma vasfını vurgulayan Türk Milletinin haklı gururunu paylaşıyoruz.

Dr. Tahir Tamer Kumkale

2 Mayıs 2000 Salı

http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=33

5 Mart 2015 Perşembe

DENKTAŞ LA BERABER KIBRISTA GİTTİ Bu Bir Denktaş Reklamıdır!



 DENKTAŞ LA BERABER KIBRISTA GİTTİ     
Bu Bir Denktaş Reklamıdır!

20 Nisan 2000 Perşembe 

ELBETTE DENKTAŞ 
K.K.T.C = DENKTAŞ
DENKTAŞ VARKEN BAŞKASI ASLA
DENKTAŞ'IN ALTERNATİFİ YİNE DENKTAŞ'TIR
DENKTAŞ'IN İSMİ KIBRIS'TAN BÜYÜKTÜR

Evet Bu bir Denktaş reklamıdır.
Aslında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf DENKTAŞ Bey'in kesinlikle reklama ihtiyacı yoktur. Bu yazı 15 Nisan 2000 'de Yavruvatan Kıbrıs'ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde diğer Cumhurbaşkanı adaylarının demokrasi ve özgürlük gibi gerekçelerle Sayın Denktaş aleyhinde yürüttükleri çirkin seçim kampanyasını kınamak ve K.K.T.C. Türk Toplumunu uyarmak ihtiyacından kaleme alınmıştır.

Kısaca özetlemek gerekirse Sayın Rauf Denktaş; yani kıbrıs davasının ve özgürlüğünün babası, kurucusu, 26 yıllık yasal ve gerçek lideri dururken ve yeniden cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıklamışken, seçimlere 8 adayın katılması düşündürücüdür. Bu adaylar seçim propagandası adı altında zaten bir avuç olan Türk Toplumunu birleştirecek yerde, onu bölük pörçük edecek ve güçsüz bırakacak temaları pervasızca işlemektedirler.

K.K.T.C. gibi küçük bir ülkede dünyaya adeta demokrasi dersi verir gibi çok adaylı ve kıran kırana bir seçim kampanyası sürdürülmesi kanaatimce çok sakıncalıdır. Bu toplumun her alanda dağılmaya değil, tek bir yumruk gibi bütünleşmeye ve bu bütünlüğü her şart ve durumdan istifade ederek dünya kamuoyuna göstermeye ihtiyacı vardır.

Denktaş ismi Kıbrıs ile bütünleşmiştir . Kıbrıs Türk Toplumunun bağımsızlık mücadelesinin her safhasında Denktaş vardır. 26 yıllık mutlu, huzurlu , özgür ve demoktatik yaşamın tamamı onun liderliğinde hayat bulmuştur. 1974'te doğan ve bugün 26 yaşına gelen nesil yaşantısının tamamında Denktaş'ı lider olarak görmüştür. Bu neslin eski ve yeniyi karşılaştırma şansı yoktur. Onlar daima huzur ve güven içinde yaşadılar. İşte K.K.T.C'de bugün gördüğüm manzara şudur. Yenilik , değişiklik ve bilmeden belkide macera arayan bu neslin aklını çelerek oylarını toplamak adına ; şanlı bir geçmiş ve şerefli bir mücadele karalanmak istenilmektedir.

Denktaş; aklı ile, fikri ile, duygularıyla ve tecrübeleriyle herşeyini bugüne kadar olduğu gibi Kıbrıs Türk Halkının emrine vermeye hazır olduğunu açıklamıştır. Denktaş varken ona rakip olmanın demokratik bir mücadele ve hak olarak izahı mümkün değildir. Demokratik mücadele bir toplumun birlik ve beraberliğini tehdit edecek şekilde sürdürülemez ve sürdürülmemelidir.Buna Türk toplumu sandıkta layık olduğu cevabı mutlaka verecektir. Bu kaçınılmazdır. Fakat düşmanların gözü önünde ve sevinçle izledikleri bu mücadele bazı milli değerleri zayıflatmakta, birlik ve beraberlik duygusunun derin yaralar almasına neden olmaktadır.

 *Türk insanı, kadirşinastır ve gerçek bir sağduyu sahibidir.
 *Türk insanı, aklını ve mantığını milli birlik ve bütünlüğü için nasıl ve ne zaman kullanacağını bilecek kadar demokrasi ve hürriyet aşığıdır.
 *Türk insanı, kendisine sahip çıkan liderlerini sonuna kadar destekleyecek manevi ve moral gücüne sahiptir.

Denktaş gibi efsanevi bir liderin karşısına Cumhurbaşkanı Adayı olarak çıkma cesaretlerinden dolayı bu değerli politikacıları da kutlamak mı gerekir? Yoksa; tek bir lider etrafında kenetlenmiş bir toplum görüntüsünü bozdukları ve bunun sonucunda uluslararası arenada arkasında toplumun tamamının desteğinin bulunmadığı bir görüntü yarattıkları için yermek mi gerekir?

İşte kanaatime göre işin püf noktası buradadır. Sorun budur.

Kıbrıs Türk Halkı, yıllardır sürdürdüğü tek bir toplum ve tek bir yumruk gibi olabilme fırsatına hala sahiptir. Yapılacak tek şey Sayın Denktaş'ın etrafında kenetlenerek sorumsuz politikacılara gerekli dersi vermektir.

Ucuz politik hedefler ve basit şahsi çıkarların bir milletin geleceğini ipotek altına almasına fırsat verilmemelidir.
Kıbrıs Türkü tarih önünde yeni bir sınav veriyor. Ya doğruyu görerek mutlu ve huzurlu yaşantısına devam edecek, ya da sonu belirsiz maceraların içine atılacak.

Denktaş'a rağmen Denktaşsız bir Kıbrıs imajını Türk ve dünya kamuoyuna izah etmek mümkün değildir.
 Yanlış yapanlar yanlışlarını düzeltmeli sağduyularını kullanarak adaylıktan çekilmeli ve onlar da Denktaş'ın etrafında bütünleşmelidirler. Doğrusu ve yakışanı da budur.

Kıbrıs Türkünün yeni bir lidere ihtiyacı yoktur. Yeni liderler arayışı içinde bulunulmasını gerektiren bir durum da mevcut değildir. Gereksiz, lüzumsuz ve de zamansız bir davranış olarak değerlendirilmektedir.

Tek isim tek lider etrafında kenetlenmiş bir Türk toplumu imajını devam ettirilmelidir. Yeni lider arayışları abesle iştigaldir.

Hayatını Türk Toplumunun mutluluğu ve gelişmesine adayan Denktaş'ın tarihi misyonu daha bitmemiştir. Türk toplumunun geleceğine verecek daha çok şeyleri vardır. Bunu engellemeye kimsenin hakkı ve gücü de yoktur.

Kıbrıs Türkü; üzerinde oynanan oyunları görmeli, bölmeye çalışanlara hakettikleri dersi vermelidir. Kimin önderliğinde daha iyiye ve daha güzele ulaşılacağının bilincinde olmalıdır. Oynanan oyunları mutlaka bozmalıdır. Bozacaktır da.

Sağduyu daima başarıyı getirecektir.

Kıbrıs Türk Halkının mutluluğu için parolası şu olmalıdır.

 Haydi Sandığa
 Denktaş varken, başkası asla,
 Denktaşla daima başarıya...

Dr. Tahir Tamer Kumkale
20 Nisan 2000 Perşembe

http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=30

Galatasaray Milli Takımı ( 1 )


Galatasaray Milli Takımı (1 )




 24 Nisan 2000 Pazartesi 

"GÖREVLERİNİZİN TÜM SORUMLULUĞUNU TEK BAŞINIZA TAŞIMAK GÜCÜNE SAHİP OLMADIĞINIZI ÖNCELİKLE KABUL EDİN." (Attila)

Türkiye'nin son onbeş gününün gündemini Galatasaray futbol takımının UEFA Kupası final şansını yakalamak için verdiği olağanüstü mücadele teşkil etti. Medya ordumuz bu mücadelenin her saniyesini evimize taşıdı. Bütün millet yediden yetmişe Galatasaraylı olduk ve adeta o'nun başarısına kilitlendik. Olayın bütün ayrıntılarını nefeslerimizi keserek takip ettik. Çok şükür birinci mücadele başarı ile tamamlandı. İngiltere'de Leeds cehenneminden Kopenhag'daki finaller için vize aldık.

Şimdi gündemimizde Kupa Finali için Kopenhag'da önümüzdeki ay bir diğer İngiliz takımı olan Arsenal ile yapılacak final maçı var. Şimdi de bu maça kilitlendik. Sağolsun medyamız bu büyük ve zorlu görevide üstlendi. Arsenal takımının malzemecisinin küçük oğlunun hangi yemeklerden hoşlandığına kadar, bütün ince ayrıntıları öğrenmemiz için çok büyük çaba ve özveri göstereceklerinden şüphemiz yoktur.

Ne PKK Terörü, ne HİZBULLAH canilerinin faaliyetleri, ne mafya ekiplerinin birbirleri ile olan mücadelesi, ne Cumhurbaşkanlığı seçimi, ne düşen milli gelirimiz ve giderek daha fakirleşmemiz, ne parti kapatılması, ne kapanan fabrikalarımız ve artan işsizliğimiz ,ne 23 yıllık kronik enflasyonumuz, ne batırılan bankalarımız , ne örgüt yuvası haline gelen cezaevlerimiz, ve nede depremden zarar gören ve bir kısmı hala çadırlarda bulunan vatandaşlarımız.

Bunların hepsine bir sünger çektik. Unuttuk. Veya unutulduğunu sandık. İyiki Galatasaray'ımız var. Bir galibiyet. Hagi'nin penaltıdan ve Hakan Şükür'ün üç İngilizi geçerek attığı muhteşem gol; BÜTÜN DERTLERİMİZE DEVA.

BİR FUTBOL TAKIMI VE BİR GALİBİYET HERŞEYE YETİYOR VE HERŞEYİ UNUTTURABİLİYORSA, BİZ DE BUNDAN SONRA BÜTÜN GÜCÜMÜZLE GALATASARAY'A SAHİP ÇIKALIM ve YENİ GALATASARAY'LAR YETİŞTİRMEK İÇİN MİLLİ GÜCÜMÜZÜ SEFERBER EDELİM.

Gündemi binbir çeşit olayla dolu olan Türkiye Televizyonlarının başarılı haber kanalları tam kadrosu ile seferberliğe geçerek, tam iki saat kesintisiz Galatasaray canlı yayınını haber olarak veriyorlar. Yazılı basının baş sayfası'nın tamamı ve geri kalanın dörtte biri yine Galatasaray'la doluyor. Ve her Türk bundan sonsuz bir mutluluk ve coşku duyuyorsa diyecek bir fazla şey yok .Ayni şekilde devam edelim.

Futboldan pek anlamam. Sporu severim. Şahsen aksatmadan yaparım ve bunun sadece benim sağlığım için gerekli olduğunun bilinci ile spora önem veririm. Fakat ülke gündeminin bu kadar çok işgal edilmesini ve milletin adeta galibiyete şartlandırılmasını anlamam mümkün değil. Ya Galatasaray gününde olmasaydı?, ya eskiden olduğu gibi İngiltere'den 6 gol yiyip gelselerdi ve birde dayak yeselerdi. Ne olurdu bu memleketin hali. Düşünmek dahi istemiyorum.

Kendi gündemi olmayanların, gündemi elinden kaçıranların, vizyonu olmayanların, mevcut gündem maddelerinden hoşnut olmayanların klasik numaralarından birine daha şahit olduk. Hiç bir katkıları olmadığı halde Galatasaray'ın başarısının ardına sığınıp gündemden yararlanmaya çalışan zavallıları bir kere daha bütün açıklığıyla gördük.

Galatasaray bir spor Klubü olarak kendisinden beklenenden çok fazlasını bu millete vermiştir. Değerli yöneticilerini ve sporcularını disiplinli ve başarılı çalışmalarından dolayı kutluyorum. Ülkeyi, milleti, bayrağı, gurur ve haysiyetimizi daima yüksekte tutmuşlardır. Milletimize yıllardır özlemini duyduğu güzellikleri tattırmışlardır. Disiplinli, özverili vede inançla çalışmanın daima başarı getireceği gerçeğini bir kere daha vurgulamışlardır.

MİLLETİMİZİN VE YÖNETİCİLERİMİZİN GALATASARAY'DAN ALACAKLARI ÇOK DERSLER VARDIR. Galatasaray camiasında profesyonelliğin en güzel ve çarpıcı örnekleri sergilenmiştir. Sistemli çalışmanın ve kuralcı olmanın bu başarıda büyük katkısı olduğuda bilinmektedir. Bundan da ders almamız gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Ne yazıkki " Türkiye'de son yıllarda başarılı bir şey söyleyin "dendiği zaman akla Galatasaray gelmektedir. Oysa milletimiz her alanda başarının özlemini çekmektedir. Bir futbol takımının başarısının dahi milli bayram sevinci ile karşılandığı bu güzel yurtta vatandaşımız gerçek başarıya muhtaçtır.

25 yıldır % 50'nin üzerinde seyreden kronikleşmiş bir enflasyonla yaşamak bu milletin kaderi değildir. Dünyada bu kadar büyük ve uzun süren cezaya çarptırılmış başka bir millet yoktur. 10 yıl önce aylarca tepesine bomba yağan, yakılıp yıkılan ve toprakları üçe ayrılan ve on yıldır halkı uluslararası ambargo altında bulunan komşumuz Irakta dahi ,ekonomi bizim kadar acz içinde değildir. Fevkalade güçlü potansiyeline, genç ve enerjik nüfusa ve yeterli bilgi birikimine rağmen ; dünyada Para birimi PARA, KURUŞ, LİRA olupta tedavüldeki en küçük parası 5000 lira olan ve bunun 20 tanesi ile sandviç büyüklüğünde bir ekmek alınabilen başka bir ülke yoktur.

İşte bu tabloyu düzeltin. Bundan büyük başarı olamaz. Başarın,  sevinelim Milletçe gerçek bir bayram yapalım. Bir Cumhuriyet lirası; 35.000.000 TL.olmuş. Bir Dolar; 600.000 lira'ya çıkmış. Evet gündemimiz bu olmalı. Devletin birinci görevi güvenlik ve beka sağlamaktır. İkinci ve en önemli asli görevi vatandaşının refahını sağlamaktır.

Ne yazık ki Galatasaray'ın büyük başarısı bu temel gündemi kurtarmaya yetmiyor. Galatasaray'ın başarısının arkasına sığınarak ucuz kahramanlık yapmak kolay. Zor olan; vatandaşı içine düştüğü ekonomik çıkmazdan kurtararak kahraman olmak.

Neden bu halde bulunduğumuzun çok güzel bir örneğini geçenlerde Ulaştırma Bakanlığının açtığı telefon ihalesinde gördük. İş Bankası ve İtalya ortaklığı; yeni kurulacak cep telefonunun isim hakkını 2,5 milyar dolara satın aldılar ve bir kalemde devletin kasasına 3 milyar tutarında bir para soktular. HERKEZİN VE MEDYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE ŞAİBESİZ BİR İHALE GERÇEKLEŞTİĞİNE HEP BİRLİKTE ŞAHİT OLDUK. Demek ki böylede oluyormuş. Demek ki hakkı bu imiş. Peki bu ihaleden önce yapılan TELSİM ve TURKCELL ihalelerini neden 500 milyon dolara verdik. Evet PTT'nin kurulu, alt yapısı hazır sistemlerini asli değerinin beşte birine vermişiz. Devlet ve dolayısıyla milletimiz demek ki bu işten 4 milyar dolar kaybetmiş. Peki kim kazanmış?. İşte bu meçhul. Ama birileri mutlaka kazanmış. İşte başarı bunları düzeltmekte. Bunları düzeltin. Milleti soyulmaktan kurtarın. Bilerek ve isteyerek milletimize giydirildiği anlaşılan enflasyon belasından bu ülkeyi kurtarın. İşte o zaman milletimin gerçek bayramı olacaktır. Galatasaray'ımızın şahsi başarısı bunun yanın da çok sönük kalacaktır.

Herşeye rağmen milletimizin az da olma sevinmesine vesile teşkil ettiği için Galatasaray Klübü'nü candan kutluyorum. Başarılarının daim olmasını diliyorum. Başaracaklarına da inanıyorum.

Dr. Tahir Tamer Kumkale

24 Nisan 2000 Pazartesi


http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=31

SPORDA SON VERİLEMEYEN DEHŞET Taksim'de Spor Faciası ve Holigan Dehşeti..


SPORDA SON VERİLEMEYEN DEHŞET   
Taksim'de Spor Faciası ve Holigan Dehşeti..


7 Nisan 2000 Cuma 

"RÜZGARIN YÖNÜNÜ TAYİN EDEMEYİZ... FAKAT GEMİLERİN SEYRİNİ AYARLAYABİLİRİZ."

Spor gençliktir, güzelliktir. İnsan bedeninin ve ruhunun geliştirilmesidir. Daha sağlıklı düşünebilmek ve hayatı bütün güzellikleri ile yaşayabilmek için insanlar için spor çok önemlidir. Tarihin ilk çağlarından itibaren insanların sporla ilgilenildiği bilinmektedir. Zaman içinde spor kurumsallaşmış, sistemleşmiş, ekonomik ve uluslararası boyutlar kazanmıştır.

Ülkeler arası spor müsabakaları giderek centilmenlik ve spor karşılaşması olmaktan çıkmıştır. Spor karşılaşmaları adeta ülkelerin kıyasıya mücadele ettiği ortamlara dönüşmüştür.

Bugün bütün dünyada kitleleri peşinden sürükleyen en yaygın spor dalı FUTBOL 'dur. 1820'de İngiltere'de doğan bu oyun, 1863 te kuralları konularak günümüze kadar geldi. İngiltere Futbol'un beşiği olarak bilinirken, HOLİGAN ismi verilen azgın taraftarları ile bu spora şiddet, saldırı , kan ve vahşeti getiren ülke olarak ta tarihteki yerini aldı.

1970 lerde önce İngiltere içindeki lig maçlarında başlayan HOLİGAN dehşeti giderek İngiliz takımlarının oynadığı dış sahalara taşındı. Geçen 30 yılda yabancı ülkelere maç yapmaya giden İngiliz takımlarının taraftarlarının ; hemen hemen her ülkede müsabaka öncesi ve sonrasında olay çıkartarak ortalığı savaş alanına çevirmesi adeta olağan hale geldi. Uluslararası Futbol yöneticileri tarafından defalarca İngiltereye dış sahalarda maç yapma yasağı getirilirken, pek çok maçta da hükmen yenik olarak ilan edildiler. Medeniyetin ve üzerinde güneş batmayan dev İngiliz Milletler Topluluğunun lideri bir ülkenin temsilcilerine yakışmayan olaylar verilen bütün cezalara rağmen maalesef önlenemedi.

Bu defa da İstanbul Taksim Meydanı kana bulandı. Dün gece LEEDS takımı ile İstanbula gelen Holigan Grubundan iki kişi malesef çıkan kargaşa ortamı sonucunda hayatlarını kaybetmişlerdir. Ayrıca 5 kişide yaralanmıştır.

Gün boyu basın organları olayı enine boyuna dünyaya taşıdı. Olayın ,içeri ve dışarıdaki yansımaları bütün yönleri ile anlatıldı. Sebep ne olursa olsun spora ölüm karıştırmanın affedilir ve bağışlanabilir bir yönü olamaz. Olayın failleri derhal bulunup yargı önüne çıkartılmalı ve en ağır şekilde cezalandırılmalı ve dünya kamuoyu bilgilendirilmelidir...Bu gibi olayların iki ülke arasında misilleme yapılmasına yol açmayacak şekilde tedbirler gecikmeksizin alınmalıdır.

"GALATASARAY'LI HİÇ BİR TARAFTAR LEEDS ŞEHRİNE VE MAÇA GELMESİN" Şeklindeki resmi ağızlardan yapılan beyanatlar ise; spor ve spor ahlakı açısından son derece yanlış,sakıncalı ve de tehlikelidir. Bilakis önümüzdeki hafta stadın yarısı Galatasaray seyircilerine tahsis edilerek birkaç kendini bilmezin yarattığı kaos ortamının spor camiasının kurallarını bozamayacağı hususu dünya spor kamuoyuna gösterilmelidir.

EĞER BİR ÜLKENİN TARAFTARI BİR DİĞER ÜLKEDE MAÇ İZLEYEMEYECEKSE BU GİBİ DEV ORGANİZASYONLARIN YAPILMASINA LÜZUM YOKTUR. Bu durumda her ülke kendi içinde kalır ki, bu da ekonomik bir devin kendi kendini katletmesi olur.

Burada varsa suçlu; yeterli tedbir alamayan her iki tarafın güvenlik kuvvetleridir. Holigan vahşeti yeni değildir. Bütün dünya bilmektedir. Ayrıca bu gibi olayları yaratanların kimlikleri de İngiliz polisince bilinmektedir. Nitekim bu isimler sonradan bildirilerek sahaya sokulmamaları için İstanbul polisine bildirilmiş ve şahışlar sahaya alınmamıştır. Olayların olabileceği gözönüne alınarak ,maç için gelen bütün İngilizler kontrol ve denetim altında bulundurulur ve bu müessif hadiselerin olması önlenebilirdi. İnşallah bundan sonrası için ders olmuştur.

Vahşeti şiddetle kınıyorum. Hele spora vahşet karıştırmayı kesinlikle affetmiyorum. Fakat milyonlarca insan içinden çıkan birkaç kendini bilmezin sebep olduğu polisiye bir olayın iki ülke ilişkilerini etkileyecek tarzda İngiliz yetkililerince yorumlanmasına da anlam veremiyorum.

Spor bir centilmenlik oyunudur. Nitekim dün gece bu centilmence mücadeleye Ali Sami Yen Stadında birlikte şahit olduk. Yenmek ve yenilmek önemli değildir. Önemli olan centilmence mücadele ederek bu işten haz almak ve neşelenmektir. Spor savaş değildir. Sahalarda savaş alanı değildir. Bugün sen yenersin. Yarın da ben seni yenerim. Yenmek kadar yenilmeninde faydalı tarafları vardır. Yenilgi insanları kamçılar,onları geliştirir. Daha iyiye ve daha güzele gitme arzularını güçlendirir. "Her Çıkışın bir inişi vardır" sözü unutulmamalıdır.

Sonuç olarak ;Spor adına yapılan vahşeti bir kere daha şiddetle kınıyorum. Bunun sonuncu ve ders alınacak örnek olmasını diliyorum. İngiliz Hükümetine ve kamuoyuna da buradan çağrıda bulummak istiyorum.
 - Lütfen sağduyulu olunuz.
 - Birkaç kendini bilmez insanın yarattığı hadiseleri büyüterek spora leke sürmeyiniz.
 - Ülkenizin kapılarını sonuna kadar Galatasaray taraftarlarına açarak üzerinizdeki HOLİGAN lekesini siliniz.
 - Futbolu siz dünyaya getirdiniz, mezara siz koymayınız.
 - Kazananın Leeds veya Galatasaray değil futbol olmasına katkıda bulununuz. 
Biz,
 Türklerin bu konuda size her türlü desteği vereceğini de unutmayınız.

Dr. Tahir Tamer Kumkale
7 Nisan 2000 Cuma

http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=27

3 Mart 2015 Salı

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ


MİLLİ  MÜCADELE  DÖNEMİ  TÜRK-RUS  İLİŞKİLERİ

3 Nisan 2000 Pazartesi 

MİLLİ  MÜCADELE  DÖNEMİ  TÜRK-RUS  İLİŞKİLERİ
TURKISH-RUSSIAN RELATIONS DURING THE PERIOD OF NATIONAL STRUGGLE

Turkish-Russian relations started December the 31 st, 1492 with the letter exchanges between Sultan Bayazıt the two and Great General of Moscow Ivan with the mediation of the Crimean Khan and has today reached its 508 th year.These relations bear momentous importance on the formation of the relations of today and of the future’s, as well as on the peace of the region and world peace. Actually, the Turkish societies’ and states’ relations with Slavic elements dates back as far back as 500 BC. 1492 symbolizes the date when historic relations were officially and regularly set. The Russian History, since its beginning to this date, is the history of proliferation of four essential thoughts transformed to a political system, expansion and growth. Throughout history, naturally, the relations of neighbouring Turks and Russians have been founded on these thoughts. Power and competition struggles, intrigues and propaganda have taken wars and treaties, friendships and enmities into their scope.

The First Phase;comprises the years 1500-1800. The essential philosophy is “ Moscow is the successor of Byzantine . Moscow is the third Rome. Russia will become the ruler of the lands of Rome and Byzantine.” According to this;

- The Black Sea will be passed and go under Russian domination. - Istanbul and its surroundings will be captured by Russian.
- Activity will be realized in the Caucasians and the Caspian Region.

The Second Phase; starts with the slogan “slavizm” and captures the years 1800-1917. The aim is to reach Tzar Peter the Great’s historic will. The basic direction is the road to the warm seas and the Ottoman lands are seen as the only obstacle. According to this;  “ The Slavs living anywhere in Europe and especially in the Balkans are a whole the continuation and development of their being is possible only with the establisment of a Slavic Empire tied to Russia .”

The Third Phase; start with the national struggle period, which is also the topic of this essay, and continues until 1990’s Soviet expansionism marked by “ Marxist-Leninist ” ideology. According to this; “ The being; development and continuation of Russia depend on the destruction of capitalism and imperialism. This principle is valid for the whole of humanity. The improvement of humanity is possible only with the abolition of the exploiting order of capitalism. For this, the governing of the exploited labor over state and social life is required. Russia is the vanguard of a world revolution. Russia’s world domination will be realized with the spread of a Moscow centered communism towards Europe, Africa and Asia and the USA. Thus, Russia’s world domination will come true.”

The Fourth Phase ; started with the stumble of the Marxist-Leninist Regime and the collapse of the Soviet Union in the 1990’s. It continues until today, when the Turkic Republics have gained their independence by the results of the policies of “RESTRUCTURING” and “ GLASNOST”. According to this; “ With PERESTROICA ( restructuring ) ,the interests of Russia have coincied with the interests of the whole of humanity. Russia’s ideal is the association of humanity throughout the world and the establishment a world – states – community.According to this, there is no placefor ideologies in the relations among states and societies. A solution for important problems of humanity, arms race, environmental problems,the struggle against poverty can be possible only by unity.”

No matter the frame of thought,Turks are the primary thteat and Turkey is always the most important rival. The National Struggle Period; comprises the years 1918-1925. During this period, internal and external struggles and restructuring movements are continuing. It is the period when the ancient rooted relations are the most calm, however, with the most extensive results having been achieved. In the first months of the year 1917, the Karensky Goverment was over thrown by the Bolshevik-Communist Party, resulting from nation-wide revolts , Tzar-hood became a history. The second Soviet Congress which assambled 8 November 1918 proclaimed “ the peace be without annexations or reparations ” and “inviting the warring states to end their fights and end of the World War One. ”

According to Brest-Litowsk Agrement of March 3, 1918; Russia withdrew from Bitlis, Van, Erzincan, Erzurum and Trabzon. A referandum was made in the subprovinces Kars - Ardahan – Batum with the outcome of the allegiance of the people to the Ottoman State. According to the 7th article of the Moindros Peace Treaty of 30 October 1918, troops were deployed in the Ottoman capital and various other regions and invasion started. Batum was given to the Georgians, Kars and its surroundings to the Armenians and the Baku region to the English.

During the same time period, Russia was boiling with civil war, anarchy and terror. The allied forces were directly and indirectly supporting anti-goverment actions and movements. Russia’s main task was to put an end to internal struggles. Ottoman leaders took advantage of these important events.Firstly,they prevented Armenian expansion in the East, pushing the border to where it was before “ the 93 War”. Turkish war of independence was waged against captalism and imperialist forces. The new regime in Russia and communist movements and efforts to establish the system selected capitalism and imperialism as the main target and put down the rules in order to fight them in every aspect. England and France saw the developments in their old ally Russia as a serious threat and supported the anti-regime movements wholly. In this respect, Turkey and Russia were fighting against the same enemy. Both sides saw the best as cooperation, mutual support, aid and solidarity. Relations improved, there were two important decisional phases ahead of Turkey. The first one was to gain the support of the allied forces against the Bolshevik Russian expansion towards South of Caucasia. The second one was to gain the support of the Bolsheviks against the invasion of Anatolia by the Allied forces.

Turkey’s greatest concern on the opening days of the Turkish Grand National Assembly was the possibility of an English. Russian agreement that could prevent a Turkish-Russian cooperation, In order for this not to happen, there had to be a direct contact. So bilateral relations started in June 2, 1920 with the letter of Soviet Foreign Minister Cicerin. The Turkey-Soviet Friendship and Brotherhood Agreement of August 24, 1920 was signed March 16,1921 in Moscow. Before this agreement, “Turkey-Armenian Peace Treaty” was signed with the Armenians in Gümrü, in December 2, 1920. Thus , Eastern Anatolia had been taken under control .This enabled The Turkish Grand National Assembly to remove its biggest military force under Kazım Karabekir Pasha’s command to Western Greek front. The official recognition of an important country such as Russia of the Turkish Grand National Assembly Government and the National Pact with a Peace treaty was a political victory towards independence.

The Turkish- Russian relations starting March 16, 1921 with the Moscow agreement initiated friendship that was to be the benefit of both countries. Turkey, which ended its just national struggle with Lausanne guaranteed continuation of the 1921- spirit with the “Turkey Soviet Union friendship Neutrality Agreement” of 1925.

Atatürk has clarified his opinions to his deputies about communism on the date of January 1921 in Turkish Grand National Assembly in such that way;

Dear Sirs;
There are two ways for preventing The Communism;First, to assail those who say they are the communists, Other way; Not to unload men to the land, coming from Russia by ship,To take Hard Measures for men coming by land as deporting.

To put these ways; into practice, is appeared useless because of this two reasons; First, The Soviet Republic of Russia, with whom we plan to get in touch, is completely in Communist Regime. If we take hard measures so, it’s necessary to cut the Relations down with Russia. However, we wish to communicate, to found and make reciprocal help with Russia due to the another plenty of Political reasons. So, we are obliged not to despise and slander the principles of a Nation and Government we want to make amity. Therefore we abstained from taking
hard measures.

As you know, if no thought trend is used against one’s thoughts by using thougts, it means there is no useful response about it. Thoughts cannot be rejected by force. If you resist by doing force to any thought trend instead of giving opposite thought, you never (cannot) destroy that thought. On the contrary, you make it stronger and stronger.The best effect against thought trends, is to give response by using a new thought trend.

So to give the public opinion knowledge, is appeared to be the most useful way.Society and Turkish Nation should be given information by the government that the Communistic thought and its practices are not suitable for our Nation and Islamic Principles.While doing this incoming measures should be taken which prohibit to enter a
dangerous state spreading in Turkish Society.

Dr. Tahir Tamer Kumkale
3 Nisan 2000 Pazartesi

TÜRKÇESİ;

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ

Türk-Rus ilişkilerinin Kırım Han'ın aracılığı ile Sultan Bayazıt, iki ve Moskova Ivan Büyük Genel arasındaki mektup alışverişi ile 31 Aralık st, 1492 başladı ve bugün 508 inci year.These ilişkileri oluşumunda önemli önem taşımaktadır ulaşmıştır Bugün ve gelecekte en yanı sıra bölge ve dünya barışı barış ilişkilerinin. Aslında, Slav unsurları ile Türk toplumlar 've devletlerin ilişkileri kadar geri MÖ 500 olarak uzanır. 1492 tarihi ilişkiler resmen ve düzenli kuruldu tarihini simgeliyor. Rusya Tarihi, bu bugüne kadar başından beri, bir siyasal sistem, genişleme ve büyüme dönüştürülmüş dört temel düşüncelerin yayılması tarihidir. Tarih boyunca, doğal, komşu Türkler ve Ruslar arasındaki ilişkiler bu düşünceler üzerine kurulmuştur. Güç ve rekabet mücadeleleri, entrikalar ve propaganda kendi kapsamı içine savaşlar ve antlaşmalar, arkadaşlıklar ve düşmanlıkları almış.

Birinci Aşama; yıllar 1500-1800 içermektedir. temel felsefesi Moskova Bizans halefi "dır. Moskova üçüncü Roma olduğunu. Rusya Roma ve Bizans topraklarının hükümdarı olacak "Buna göre.;

- Karadeniz geçti ve Rus egemenliği altında gitmek olacaktır. - İstanbul ve çevresi Rus tarafından yakalanır.
- Faaliyet Kafkaslar ve Hazar Bölgesi'nde gerçekleştirilecektir.

İkinci Aşama; sloganı "slavizm" ile başlar ve yıllar 1800-1917 yakalar. Amaç Çar Petro'nun tarihi iradesini ulaşmaktır. Temel yönü sıcak denizlere yol ve Osmanlı toprakları sadece engel olarak görülmektedir. Buna göre; "Avrupa'nın her yerinde ve özellikle Balkanlar'da yaşayan Slavlar kendi varlığının devamı ve gelişmesi sadece Rusya'ya bağlı Slav İmparatorluğu ulusla ile mümkün olduğu bir bütündür."

Üçüncü Aşama; Ayrıca bu yazının konusu olan ve "Marksist-Leninist" ideoloji tarafından işaretlenmiş 1990 Sovyet yayılmacılığına kadar devam ulusal mücadele dönemi ile başlar. Buna göre; "Varlık; geliştirme ve Rusya devamı kapitalizmin ve emperyalizmin imha bağlıdır. Bu ilke bütün insanlık için geçerlidir. insanlığın gelişme, sadece kapitalizmin sömürücü düzenin ortadan kaldırılması ile mümkündür. Bunun için, devlet ve sosyal hayatın boyunca sömürülen emeğin yönetim gereklidir. Rusya, dünya devriminin öncüsü olduğunu. Rusya'nın dünya hakimiyeti Avrupa, Afrika ve Asya ve ABD'ye karşı bir Moskova merkezli komünizmin yayılması ile gerçekleştirilecektir. Böylece, Rusya'nın dünya hakimiyeti gerçek gelecektir. "

Dördüncü Aşama; Marksist-Leninist Rejimi yanılmak ve 1990 yılında Sovyetler Birliği'nin çöküşü ile başladı. Bu Türki Cumhuriyetler "YENİDEN" ve "glasnost" politikalarının sonuçlarına göre kendi bağımsızlığını kazanmıştır bugüne kadar devam eder. Buna göre; "PERESTROICA (yeniden yapılanma) ile Rusya'nın çıkarları insanlığın bütün çıkarları ile coincied var. Rusya'nın İdeal bir dünyada ve kuruluş bir dünya çapında insanlığın dernek - devletler - bu community.According, devletler ve toplumlar arasındaki ilişkilerde hiçbir placefor ideolojiler yoktur. Insanlık, silahlanma yarışı, çevre sorunlarının önemli sorunları için bir çözüm, yoksulluğa karşı mücadele sadece birlik ile mümkün olabilir. "

Olursa olsun düşünce çerçevesi, Türklerin birincil thteat ve Türkiye'nin her zaman en önemli rakibi. Milli Mücadele Dönemi; yıl 1918-1925 içerir. Bu dönemde, iç ve dış mücadeleler ve yeniden yapılanma hareketleri devam etmektedir. Antik köklü ilişkiler, ancak en sakin olduğunda en kapsamlı sonuçlar elde edilerek It, dönem. Yılın 1917 yılının ilk aylarında, Karensky Devlet ulus çapında isyanlar sonucu, Bolşevik-Komünist Parti tarafından atılan bitti, Çar-davlumbaz bir tarih oldu. 8 Kasım 1918 assambled ikinci Sovyet Kongresi onların kavgalar ve Dünya Savaşı sonuna sonuna kadar savaşan devletlerin davet "" barış ilhaksız ve tazminat olmadan "ve ilan etti. "

3 Mart 1918 Brest Litovsk-Sözleşmesini Okumak göre; Rusya Bitlis, Van, Erzincan, Erzurum ve Trabzon çekildi. Osmanlı Devleti'nin insanların bağlılık sonucu ile Batum - Ardahan - Bir referandum ilçenin Kars yapıldı. 30 Ekim 1918 arasında Moindros Barış Antlaşması'nın 7. maddesine göre, askerler Osmanlı başkentinde konuşlanan ve çeşitli diğer bölge ve işgali başlamıştır. Batum Gürcüler, Kars ve çevresi Ermenilerin ve İngilizce Bakü bölgeye verildi.

Aynı dönemde, Rusya iç savaş, anarşi ve terör ile kaynar. Müttefik kuvvetler doğrudan ve dolaylı olarak, anti-devlet eylemleri ve hareketlerini destekleyen edildi. Rusya'nın ana görevi, iç mücadelelere bir son vermek oldu. Osmanlı liderler onlar "93 Savaşı" önce nerede sınırını iterek, Doğu'da Ermeni genişleme engelledi, bu önemli events.Firstly yararlandı. Bağımsızlık Türk savaş captalism ve emperyalist güçlere karşı yürütülen edildi. Rusya ve komünist hareketler ve ana hedef olarak sistem seçilen kapitalizmi ve emperyalizmi kurmak ve her yönüyle onlarla savaşmak için kurallar koymak çabalarında yeni rejim. İngiltere ve Fransa ciddi bir tehdit olarak eski müttefiki Rusya gelişmeleri gördüm ve tamamen rejim karşıtı hareketleri destekledi. Bu bağlamda, Türkiye ve Rusya, aynı düşmana karşı mücadele edildi. Her iki taraf da işbirliği, karşılıklı destek, yardım ve dayanışma gibi en iyi gördüm. İlişkiler geliştirilmiş, iki önemli karar vermede fazlar öncesinde Türkiye'nin vardı. İlki Kafkasya'nın güneye doğru Bolşevik Rus yayılmacılığına karşı müttefik güçlerin desteğini kazanmaktı. İkinci bir Müttefik güçler tarafından Anadolu'nun işgaline karşı Bolşeviklerin desteğini kazanmaktı.

Türk Büyük Millet Meclisi açılış günlerinde Türkiye'nin en büyük endişe, bir İngilizce olasılığı idi. Gerçekleşmesi için bu için için bir Türk-Rus işbirliğini, önleyebilecek Rus anlaşma, doğrudan temas olması vardı. Yani ikili ilişkiler Sovyet Dışişleri Bakanı Cicerin mektubu ile 2 Haziran 1920 yılında başladı. 24 Ağustos Türkiye-Sovyet Dostluk ve Kardeşlik Anlaşması, 1920 Moskova Mart 16,1921 imzalandı. Bu anlaşma öncesinde, "Türkiye-Ermenistan Barış Antlaşması" Böylece, 2 Aralık 1920 yılında, Gümrü Ermeniler ile imzalanan, Doğu Anadolu kontrol seçeneği altında alınmıştı Kazım altında büyük askeri gücünü kaldırmak için Türk Büyük Millet Meclisi etkin Batı Yunan cephesine Karabekir Paşa'nın komuta. Böyle Türk Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Rusya ve Barış Antlaşması ile Misak-ı Milli gibi önemli bir ülkenin resmi tanıma bağımsızlık yolunda bir siyasi zafer oldu.

Her iki ülkenin yararı olacaktı Moskova anlaşması başlatılan dostluk ile 16 Mart 1921 başlangıç ​​Türk-Rus ilişkileri. Lozan ile sadece ulusal mücadelesini sona erdi Türkiye, 1925 "Türkiye, Sovyetler Birliği dostluk Tarafsızlık Anlaşması" ile 1921- ruhu devam garanti.

Atatürk, böyle bir yol ki Türk Büyük Millet Meclisi'nde Ocak 1921 tarihinde komünizm hakkında yaptığı milletvekili yaptığı görüşler açıklık getirdi;

Sayın Baylar;
Onlar komünistler, diğer bir yoldur diyenlere saldırmak İlk; Komünizm önlenmesi için iki yol vardır; Değil erkekler sınırdışı olarak karadan gelecek Hard Önlemler almak için, gemi ile Rusya'dan gelen, arazi erkekler boşaltmak için.

Bu yollar koymak için; uygulamaya, çünkü bu iki nedenden yararsız karşımıza çıkmaktadır; Öncelikle, biz temasa geçmek planı kiminle Rusya Sovyet Cumhuriyeti, Komünist Rejimi tamamen. Biz zor tedbirleri almak Eğer öyleyse, Rusya ile aşağı İlişkiler kesmek için gerekli. Ancak, biz nedeniyle Siyasi nedenlerle başka bol bulunan ve Rusya ile karşılıklı yardım yapmak, iletişim istiyoruz. Yani, biz hor ve biz dostluğu yapmak istediğiniz bir Ulusun ve Hükümet ilkelerini iftira değil yükümlüdür. Bu nedenle alarak çekimser
Sert tedbirler.

Bildiğiniz gibi hiçbir düşünce eğilim thougts kullanarak kişinin düşünceleri karşı kullanılırsa, bu konuda hiçbir yararlı yanıt var demektir. Düşünceler zorla reddedilen edilemez. Eğer herhangi bir düşünce trendi kuvvet yapıyor yerine ters düşünce vererek karşı ise, asla o düşünce yok (olamaz). Aksine, bunu güçlü yapmak ve düşünce eğilimleri karşı stronger.The en iyi etkisi, yeni bir düşünce eğilimi kullanarak yanıt vermektir.

Yani kamuoyu bilgi vermek, en yararlı way.Society olduğu ortaya çıktı ve Türk Milleti komünist düşünce ve uygulamalarının bu gelen tedbirleri yapıyor Ulusumuzun ve İslam Principles.While için uygun olmadığını hükümet tarafından bilgi verilmelidir Bir girmek için yasaklar hangi alınmalıdır
Türk Toplumunda yayılan tehlikeli durum.

Tahir Tamer Kumkale
3 Nisan 2000 Pazartesi

http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=26

..