Şii etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şii etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Şubat 2020 Cuma

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Irak Ziyareti Işığında Türkiye-Irak İlişkileri BÖLÜM 2

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Irak Ziyareti Işığında Türkiye-Irak İlişkileri  BÖLÜM 2


Irak Hangi Şartlarda, Nasıl Parçalanabilir, 


1.b.2. Çatışmanın Büyümeden Durdurulması

Irak’ta yukarıdaki nedenlerden birisine bağlı olarak küçük çaplı bir iç çatışma yaşanabilir. Çatışmanın nedenleri ve boyutu ne olursa olsun, iç çatışmaların sürmesi dış ülkelerin özellikle de komşu ülkelerin tavırlarına bağlıdır. Örneğin, Irak ile Yugoslavya’yı birbirinden ayıran en önemli faktörlerden birisi Yugoslavya iç savaşı çıktığında çatışmanın yayılma etkilerini engelleyebilecek ve çatışmayı durdurabilecek kadar güçlü bölgesel hükümetler olmadığından çatışmanın
uzaması olmuştur. Dahası, Kosova’nın bağımsızlık çabaları da benzer bir nedenle başarıya ulaşabilmiştir. Oysa, Irak’a komşu olan ülkeler Balkanlardakiler’in aksine güçlü ve gerektiğinde askeri güç kullanabilecek bölgesel güçlerdir.
Bu ülkeler arasında tam bir strateji birliği olmamasına rağmen Irak’ın toprak bütünlüğünü koruma konusunda fikir birliği içinde oldukları söylenebilir. 

ABD Savunma Bakanı Panetta, geçtiğimiz Temmuz ayında Erbil’de KBY Başkanı Barzani’yle görüştü. ABD’nin Kürt bölgesinin geleceğiyle ilgili tutumu büyük merak konusu.

Bu nedenle, Irak’ın iç çatışmaya sürüklenmesi halinde bölge ülkelerinin doğrudan ya da dolaylı müdahaleleriyle çatışma ülkenin parçalanmasına neden olmadan durdurulabilir.

  Çatışmayı sürdürmek isteyen taraflar bölge ülkelerinin telkin, baskı veya tehditleriyle çatışmayı sürdürme iradelerini sona erdirebilirler. Ancak bu olasılık, Irak’a komşu ülkelerin olası bir iç çatışma durumunda dahi Irak’ın toprak bütünlüğünü koruma konusundaki işbirliğini devam ettireceği varsayımına dayanmaktadır. Bununla beraber, bu konuda özellikle İran’ın politikalarına
tam olarak güvenilmemesi gerekmektedir. İran, Basra Körfezi’nin kuzeyini kontrol etmek ve petrol sahası üzerinde oturan güçlü bir Şii müttefik elde etmek için Irak’ın parçalanmasının kaçınılmaz olduğunu düşündüğünde stratejik yaklaşımını değiştirebilir. Genellikle İran ve Irak Şiiliği arasındaki ayrım iki ayrı ve komşu Şii devletinin oluşması halinde aralarında bir rekabet olacağı varsayımını yaratmaktadır. Fakat, Irak’ta çatışma ve parçalanma kaçınılmaz hale gelirse İran muhtemelen bu ayrılığı kontrol etmek veya belli bir süre zarfında tölare etmek zorunda kalabilir. Bu nedenle ortaya çıkabilecek yeni Şii devletiyle düşmanca veya rekabete dayalı bir ilişki modeli geliştirmektense uzlaşı ve işbirliğine dayalı bir yolu tercih ederek yeni Şii devletini yanına çekmeyi stratejik olarak uygun görebilir.

Özellikle ortaya çıkacak Şii devletinin Suudi Arabistan başta olmak üzere Basra Körfezi’ndeki Sünni Arap devletlerinde yaratacağı Şii korkusu nedeniyle yeni Şii devletinin dışlanması ihtimalinin çok yüksek olması bu Şii devletinin de İran’a olan ihtiyacını artıracaktır. Bu bağlamda Irak’ın parçalanması halinde ortaya çıkabilecek yeni Şii Arap devletinin tek başına Sünni ve kendisine düşman Arap devletleriyle mücadele içine girmektense İran ile işbirliği yapması olasılığı yüksektir.

1.c. Kırılgan ve İstikrarsız Irak

Irak, bugün dahi batıdaki pek çok saygın kuruluş tarafından “kırılgan” olarak nitelenmektedir.
Ülkenin 2005-2008 yılları arasında süren iç çatışmadan parçalanmadan ve göreli olarak az hasarlı çıkmasına ve o zamandan bu yana şiddetten arındırılmaya çalışılmasına bakıldığında siyasi ve ekonomik açıdan daha iyi durumda olduğu söylenebilir.

Bununla birlikte, bu sürecin sağlam temellere dayanmadığı, eskiye dönüşün mümkün olduğu ve bu nedenle Irak’ta temkinli olunması gerekliliği savı birçok uzman tarafından da paylaşılmaktadır. Irak’ın kırılgan ve istikrarsız bir hale sürüklenmesi senaryosunu bugünkü durumdan ayıran en önemli hususlar şunlar olabilir:

(a) Siyasi sorunların diyalogla çözüleceğine ilişkin anlayışın tamamen sona ermesi,
(b) Ülkedeki siyasi tansiyonun yükselmesi ve potansiyel olarak görülen sorunların gerçeğe dönüşmesi,
(c) Bir süredir çözümü beklenen sorunların çözülmeyeceğine dair kanaatin yoğunlaşmasıdır.

Bu çerçevede bakıldığında, kırılgan ve istikrarsız bir Irak senaryosunun aslında iç savaş ve kaosa sürüklenmiş bir Irak’tan bir önceki aşama olduğu, bu sürecin ne kadar süreceğinin ise bilinemeyeceği söylenebilir. Bu sürecin uzunluğu hakkında kesin bir tahmin yapılamasa da çatışmanın şiddetine ve  Ortadoğu’nun içinde bulunduğu bölgesel dinamiklere göre 1-5 yıl boyunca devam edebileceği söylenebilir.

< Çatışmanın nedenleri ve boyutu ne olursa olsun, iç çatışmaların sürmesi dış ülkelerin özellikle de komşu ülkelerin tavırlarına bağlıdır. Irak’a komşu olan ülkeler arasında tam bir strateji birliği olmamasına rağmen Irak’ın toprak bütünlüğünü koruma konusunda fikir birliği içinde oldukları söylenebilir. >

Kırılgan ve istikrarsız bir Irak’ta:

(a) Yapılan yeni seçimler sonucunda kurulan hükümetin kanun çıkartamadığı, hükümetin işlevlerini yerine getiremediği, Meclis’in işlemediği, siyasal uzlaşıya varılamadığı, seçimlerin ve meclisin meşruiyetinin sorgulandığı hatta kabul edilmediği,

(b) Sünni Araplar ile Kürtler, Şii Araplar ile Sünni Araplar, hükümet güçleri ile peşmergeler, hükümet güçleri ile direnişçiler vb. aktörler arasında çatışmaların doğduğu, arttığı, ancak henüz sürecin hükümetin kontrolünün dışına çıkmadığı ve mevcut anayasal düzen içinde tarafların sorunlarına
çözüm aradıkları,

(c) Meclisin çalışamaması nedeniyle anayasa değişiklikleri sorununun bir türlü çözülemediği, Kerkük sorununun ağırlaştığı, Musul’daki gerginliğin tavana tırmandığı, Diyala’daki gruplar arasında tansiyonun yükseldiği,

(ç) Meclisin çalışmaması nedeniyle kendilerine verilen sözlerin tutulmamasına tepki duyan grupların siyasal süreçten uzaklaştığı, silahlı mücadeleye yoğun şekilde geri dönüş yaptığı bir siyasal ortam yaşanabilecektir.

Bugün, Irak’taki siyasi havanın devam etmesi, Haşimi Krizi’nin çözülememesi, şiddet olaylarının artması ve Maliki-Irakiye-Kürtler arasındaki restleşmenin bir hükümet krizine dönüşmesi halinde Irak’ın önündeki en muhtemel geleceğin yukarıdaki çatı çerçevesinde yaşanabileceği söylenebilir.

1.d. İç Savaş Durumu ve Kaos Ortamı

Bu senaryo kırılganlığın had safhaya vardığı, ülkenin parçalanmanın eşiğine geldiği bir ortamı nitelemektedir. Bu nedenle mevcut durum senaryosunun son halkasıdır. Ülkenin belli bir bölgesinde başlayan çatışmanın yayılması ya da eş zamanlı bazı çatışmaların başlamasıyla doğabilecek olan bu senaryonun dört şekilde sonuçlanması mümkündür:

<  İran, Basra Körfezi’nin kuzeyini kontrol etmek ve petrol sahası üzerinde oturan güçlü bir Şii müttefik elde etmek için Irak’ın parçalanmasının kaçınılmaz olduğunu düşündüğünde stratejik yaklaşımını değiştirebilir. >

- Ülke parçalanabilir,
- Merkezi hükümet üstünlüğünü sağlayıp otoritesini kabul ettirebilir.
- Merkez kaç güçler başarılı olmalarına rağmen ayrılığa gitmeyip yeni kazanımlar elde edebilir,
- Bölge devletleri ya da uluslar arası örgütler duruma el koyup Irak’ta yeni bir durum yaratabilirler.

Ülkeyi iç savaşa götürecek çatışmaların nasıl ve nereden başlayacağı konusunda kesin bir tahmin yapmak mümkün olmamasına rağmen bazı tahminlerde bulunulabilir: Irak’ı iç savaş durumuna getirecek olan çatışmaların iki merkezi olabilir: ülkenin kuzey ve orta kesimleri. Kuzey merkezli çatışmanın üç ana coğrafi merkezi olabilir: Musul, Kerkük ve Diyala. Musul’da son zamanlarda
Kürtlerle Sünni Araplar arasındaki anlaşmazlık zaten çatışmaya dönüşmüştür. Ancak bu sınırlı kalmaktadır. Hadba’nın hem 2009 Vilayet Meclisi hem de 2010 Genel Seçimi’nde bölgede kazandığı başarı Arapları cesaretlendirmiştir. 2010 seçimi öncesinde Musul Valisi Etil Nuceyfi Kürtlerin kontrolündeki bazı ilçelere sokulmayınca olaylar büyümüştür. Fakat seçimden sonra Nuceyfi’lerin
çatışmacı söylemi düşüşe geçmiştir. Bu nedenle, Musul mevcut dinamikler çerçevesinde çatışmayı başlatabilecek yerler arasında göreli olarak geri planda kalmaktadır.

    Kerkük ise potansiyel çatışma sahası özelliğini korumaktadır. Irak’ın küçük bir modeli olarak nitelenen Kerkük’te çatışmaların başlaması bu şehrin etnik ve mezhepsel yapısı nedeniyle yayılma potansiyeli taşımaktadır. Ancak, en karışık görünen bölge Diyala’dır. Irak’taki tüm çatışma alanlarını tek bir potada toplayan Diyala oldukça hassas bir konumdadır. Kürtlerin Hanekin’deki genişleme çabası, Irak ordusuyla peşmergeler arasındaki hamle savaşı, Şii-Sünni çatışmasının
sürmesi, El Kaideci grupların faaliyetleri, Türkmenler üzerindeki baskılar, milliyetçi Sünni Arapların Kürtleri bölgeden çıkarmak istemesi ve petrol rezervleri gibi en hassas olguları bir arada barındıran Diyala Irak’taki çatışmaların patlama noktası olabilir. Ancak, şu noktanın da altının çizilmesi
gerekmektedir: Kerkük’ten başlayacak bir çatışma hem coğrafi konumu hem de çatışmanın mahiyeti nedeniyle daha hızlı ve kolay yayılabilecektir.

   Bu nedenle, Diyala ve Musul’da çatışma yaşanması halinde bunların lokal olarak kalması ve söndürülebilmesi şansı varken Kerkük’te doğabilecek büyük çaplı bir çatışmayı dindirmek diğerlerine göre çok daha zor olacaktır.

Irak’ı iç savaşa götürecek olan ikinci bir seçenek ise Bağdat merkezlidir. Sünni ve Şii Araplar arasında ülke siyasetini kontrol etmekten kaynaklanan güç mücadelesinin tekrar 2006-2007 yıllarındaki gibi bir çatışmaya dönüşme olasılığı hafife alınmamalıdır. Bugün Irak’taki siyasi grupların çoğu “bir daha 2006-2007 yıllarına dönülmez” deseler de el altından kendilerini bir çatışmaya
hazırladıkları izlenimi doğmaktadır.

    Bir kez bu tür bir çatışma başladıktan sonra son derece kanlı ve uzun süreceğini tahmin etmek zor değildir. Ortadoğu’da önceki etnik ve mezhepsel çatışmalar dikkate alındığına savaşanların birbirleri arasındaki mücadelesinin bir süre sonra bölge ülkelerinin de yer aldığı bir vekaleten savaşa dönüştüğü görülmüştür. Bu durum, bazen savaşanların kendi iradesinin de ötesinde uzun
süren bir çatışma döngüsünün ortaya çıktığını göstermektedir. Ayrıntıları aşağıda ele alınacak olan bu olasılığın gerçekleşmesi halinde çatışanlar ancak parçalan ma halinde kazanımlarını  koruyamayacakları ve bölge ülkelerinin baskısıyla durumlarının daha da kötüleşeceği durumlarda  parçalanmadan uzak durmak isteyebileceklerdir.

Bu nedenle, parçalanma yoluyla Sünni Arap ülkelerinin kontrolüne girmek istemeyecek olan Sünni Araplar, güneydeki devletlerin tepkisini çekecek ve İran’a daha fazla yakınlaşma nedeniyle sıkışacak olan Şii Araplar ve İran-Türkiye - Suriye’nin yaratabileceği baskı nedeniyle yaşamanın çok zor olacağı ve yeni bir “Mahabad” olayıyla/senaryosuyla karşılaşabileceklerini düşünen Kürtler parçalanmaya gitmeyebilirler. Ancak, işler o noktaya geldikten sonra çatışmanın
grupların kendi tercihleri sonucunda parçalanma üretmemesi son derece düşük bir olasılıktır.

2.1. Mevcut Durumun Sona Ermesi: Parçalanmış Irak Senaryoları

Bölünme senaryosu büyük ölçüde yukarıda ele alınan ve iç savaşla birlikte yaşanacak bir kaos ortamının ürünü olabilecektir. Ancak, parçalanma durumunda dahi ülkenin nasıl ve hangi grupların kontrolünde parçalanacağı soru işaretleri yaratmaktadır. Irak’ın kaça bölüneceği büyük ölçüde kaos ortamını yaratacak çatışmaların hangi merkezden başlayacağına dayanacaktır. Merkezden
başlayacak parçalanma ülkenin üç veya daha fazla parçaya ayrılmasına yol açacakken, kuzeyden başlayacak bir kaos ortamı en azından ilk aşamada ülkenin ikiye bölünmesiyle sonuçlanabilir.

Bu durumda, ülkenin tamamında çatışmaların çıkması beklenmemelidir.

Çatışmaların kuzeyden başlaması durumunda (en azından başlangıçta) asıl çatışma sahalarının Sincar’dan başlayarak Musul’un kuzeyine uzanan hat, Kerkük ve Diyala’nın kuzey ve doğu bölgeleriyle  sınırlı olacağı söylenebilir. Anılan olasılık ve çatışma durumu aşağıdaki haritada kabaca gösterilmiştir. 
Bu noktada hatırlatılması gereken en önemli husus parçalanma senaryolarının tamamen kurgusal olduğunun ve aktörlerin olası davranışlarının tamamen mantıksal çıkarımlara dayandırıldığı dır. Ayrıca, aktörlerin davranışlarının aşağıdaki anlatılar gibi mekanik olmayacağı bilinmesine rağmen gelişmelerin gidişatına ilişkin kaba bir özet verebilmek için olası süreç mekanik bir tarzla ele alınmıştır.

İkiye Bölünmüş Irak ve Olası Çatışma Bölgelerine Ait Harita
* Bu haritada ülke, vilayet ve ilçe sınırları dışındaki işaretlemeler tahmini değerlere göre yapılmıştır.

     Irak’ın ikiye parçalanmasını tetikleyecek bir çatışma ortamı muhtemelen, ülkenin kuzeyinde bugün “tartışmalı bölgeler” olarak anılan ve çoğunlukla Kürtler ve Araplar arasında sorun oluşturan, ancak üzerinde Türkmenlerin de yaşadığı coğrafyada patlak verebilecektir. Ülkeyi ikiye bölecek bir atmosferin oluşması, Sünni Araplar ile Kürtler arasında Musul, Kerkük ve Selahattin vilayetlerinde meydana gelebilecek karşılıklı saldırılar, yoğun göç baskısı ve siyasi güçlerin birbirlerini yok sayıp diğerlerinin etki alanında güç uygulamaya çalışmasıyla ortaya çıkabileceği gibi; merkezi hükümet ile KBY arasında petrol yasası, Kerkük’ün statüsü, Irak ordusunun “tartışmalı bölgelere” konuşlanarak Kürtleri çıkarması ya da bütçeden Kürtlere ayrılan paranın büyük oranda azaltılmasıyla da yaşanabilir. Hangi nedenle olursa olsun, ülkeyi ikiye parçalanmaya götürecek
bir atmosferde asıl çatışan taraflar Kürtler ve Araplar olacaktır. Bu noktada asıl çatışma sahasının Musul, Kerkük, Tuzhurmatu ve Diyala’nın kuzeyi ve doğusu gibi Türkmenlerin yaşadığı bölgelerde cereyan etmesi olasılığı çok yüksektir.

    Bu nedenle, Türkmenlerin olası bir çatışma ortamında nasıl bir tavır alacağı son derece önemlidir.
Bugüne kadar Irak’ın toprak bütünlüğünün yanında olan Türkmenler, Irak’ın parçalanması olasılığının gerçeğe dönüşmesi halinde Araplarla birlikte hareket edebilirler. 
Ancak, bu durumda doğrudan bir çatışmanın tarafı haline gelerek büyük miktarlarda  kayıp verme olasılıkları bulunmaktadır. Öte yandan, ülkenin ikiye bölünmesi olasılığı Sünni ve Şii Araplar’ın birbirleriyle ve/veya kendi içlerindeki anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp, Sünni-Şii milliyetçi Arap grupları Kürtlerle çatışmaya itebilir. Böyle bir durumda Irak’ta merkezi hükümeti hangi grup kontrol ederse etsin Kürtlerle çatışmaya girebilecektir. Bu grup, normal
şartlarda kuzeydeki varlığı ve etkinliği az olan Dava Partisi ya da Sadr Hareketi bile olabilir. Bu Şii merkeziyetçi partilerden birisinin çatışmanın çıktığı dönemde iktidar olması ya da Bağdat’taki dengenin başat aktörü olması halinde Kürtlerle çatışması şaşırtıcı olmayacak, hatta büyük bir olasılık olabilecektir. Kürtler işgal sonrası elde ettikleri ağır silahlar, örgütlenme tecrübesi, gerilla savaşındaki deneyim ve saha bilgisi nedeniyle Araplarla baş edebilecek güçtedir. Ayrıca,
bu tür bir çatışmayı ne kadar uzun sürdürebilirlerse BM’nin veya diğer uluslararası örgütlerin duruma müdahale edebileceğini ve çatışmanın uzamasının kendi lehlerine olabileceğini düşünebilirler.

Bu nedenle, çatışmayı uluslararası platforma taşıyarak özellikle Batı’dan destek bulmak isteyeceklerdir. Buna ek olarak ABD veya bazı AB ülkelerinin desteği sayesinde çatışma sonrası dönemde bağımsızlığa ulaşmak isteyeceklerdir.

Buna karşılık Araplar ise bu sorunun Irak’ın iç işi olduğunun üzerinde durarak başka ülkeleri müdahale etmekten alıkoymak isteyeceklerdir.

Ancak, bu tür bir çatışmanın çıkması halinde çatışma sahasının bölge devletleri tarafından manipüle edilebilecek bir hale dönüşeceği ve saflaşmadan ziyade herkesin herkesle kozlarını paylaşacağı bir ortamın oluşacağı söylenebilir.

Bu noktada belirtilmesi gereken bir diğer husus dış güçlerin parçalanma olasılığı karşısında alacağı pozisyondur. Her ne kadar bölge ülkeleri, ABD, Avrupa ülkeleri, Rusya ve Çin gibi aktörler Irak’ın toprak bütünlüğünü savunduklarını ileri sürseler de ülkenin parçalanma noktasına geldiğinde tavır değiştirme olasılıkları güçlüdür. Bir kere, dış güçlerin bir arada ve eşgüdümlü olarak
Irak’ın parçalanmasını engellemek için askeri güç kullanacakları iddiası büyük bir olasılıkla bir söylemden ibarettir. Irak’ın parçalanmasından doğrudan ve hayati tehditler algılamayacak ülkelerin bu tür bir askeri harekata başvurmaktansa bekle gör politikası izlemesi; duruma göre pozisyon alarak çatışma sonrası duruma hazırlık yapması olasılığı daha yüksektir. Irak’ın parçalanmasından
en büyük zararı görebilecek olan ülkeler Türkiye, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan’dır.

Ürdün’ün müdahale etmeye yetecek bir askeri gücü yoktur. Suudi Arabistan da askeri harcamalara milyarlarca Dolar yatırmasına rağmen ne sınırları ötesinde harekât yapabilecek bir kapasiteye ne de buna uygun bir coğrafyaya sahiptir. Suriye ise içinde bulunduğu durum nedeniyle herhangi bir hamle yapacak durumda değildir. Bu durumda geriye hem askeri harekât gücüne hem
de büyük tehdit algılamasına sahip ülke olarak bir tek Türkiye kalmaktadır. 

Bu noktada ABD’nin tavrı ise son derece önemlidir. Çatışmanın başlamasından sonra ülkeden çıkmış ABD askerlerinin bölgeye davetini muhtemelen can kaybına uğramak istemeyen ABD ilk etapta sıcak karşılamayacaktır.

Ancak, ABD duruma müdahale etse bile araya tampon güç olarak yerleşecek bir barış gücü misyonuna  öncülük edecek, bu tür bir barış gücünün sonu ise muhtemelen Kosova’da olduğu gibi kuzeyde bir  Kürt devletinin kurulmasıyla sonuçlanacaktır.

< İran, ortaya çıkabilecek yeni Şii devletiyle düşmanca veya rekabete dayalı bir ilişki modeli geliştirmektense uzlaşı  ve işbirliğine dayalı bir yolu tercih ederek yeni Şii devletini yanına çekmeyi stratejik olarak uygun görebilir. >


Irak’ın ikiye bölünme olasılığını ortaya çıkaracak bir diğer durum ise çatışma olmadan tarafların kendi aralarında anlaşmasıdır. Bağdat’ın zayıflaması, kuzeydeki bölgesel yönetime müdahale edemeyecek kadar iç çalkantılarla karışması halinde bu tür bir ortam doğabilir. Ancak, Kürtler ile Araplar arasındaki sorunlu alanlarda Musul, Kerkük ve Diyala’daki petrol rezervleri ayrılığın
çatışma olmadan gerçekleşmesi olasılığını son derece düşürmektedir.


Üçe Bölünmüş Irak ve Olası Çatışma Bölgelerine Ait Harita.,
* Bu haritada ülke, vilayet ve ilçe sınırları dışındaki işaretlemeler tahmini değerlere göre yapılmıştır.

Çatışmaların merkezde başlaması ise ülkenin orta bölgelerinde yoğun çatışmaların yaşanmasıyla başlayıp, merkezi otoritenin zayıflamasından yararlanan Kürtlerin kuzeydeki faaliyetleri ile genişleyecektir. Bu durumda özellikle iki cephe arasında kalacak olan Sünni Arapların çatışmayı
kazanması olasılığı son derece zayıftır. Bu nedenle, çatışmanın daha kısa sürmesi ve daha kesin bir parçalanma süreciyle sonuçlanması beklenebilir.

Üçe veya daha çok bölgeye parçalanması senaryosunda çatışan tarafların en az üç gruptan olması beklenmekle birlikte özellikle Şiiler arasında yeni ayrışmaların olabileceği Sadrcı gruplar ile o dönemde iktidarda olması halinde Dava partisine bağlı birimler arasında güç ve iktidar mücadelesinin kanlı çatışmalara dönüşebileceği beklenebilir. Çatışmanın ana ekseni muhtemelen kuzeyde Sünni Araplar ile Kürtler arasında Musul, Kerkük, Diyala ve Selahattin’de, Sünni
ve Şii Araplar arasında ise Bağdat, Diyala, Babil, Kerbela, Anbar ve Vasit’te olabilecektir. Etnik ve mezhepsel savaşın birarada yaşanması muhtemelen gruplar arasında açık bir ittifak oluşmasını engelleyecek bu nedenle çatışan gruplar arasında karmaşık bir ittifaklar ya da ilişkiler ağı oluşabilecektir.

Bu tür bir senaryonun gerçekleşmesi halinde Türkmenlerin içinde bulunacağı durum da son derece  tehlikelidir. Türkmenler Kürtler ile Araplar arasındaki savaşın ortasında kalabileceği gibi aynı  zamanda kendi içlerindeki mezhepsel ayrım nedeniyle birbirlerine de düşebilirler.

Bu noktada hatırlatılması gereken son nokta ise dış güçlerinin tutumunun değerlendirilmesinin gerekliliğidir. 

Irak’ta parçalanma olasılığını doğuran bir çatışma ortamının doğması halinde
ABD ve İran’ın politikaları son derece önemli olacaktır. Pragmatik olan bu devletlerin kendilerine yandaş devletler yaratmak isteyeceklerinden çatışmanın taraflarına açık ya da örtülü destek vermeleridir. ABD’nin parçalanma kaçınılmaz hale geldiğinde çatışmanın diğer tarafı ABD karşıtlığı daha ağır basan Arap milliyetçileri ya da İran’a yakın Şii Araplar olacağından Kürtlerin yanında yer alacağı ve Kürt bölgesinin diğer devletler ve çatışan taraflardan korunması için
Türkiye’ye baskı yapmak isteyeceği söylenebilir.

Kurulacak bir Kürt devletinin Türkiye dışında bir ülke (ör. İran) aracılığıyla dünyaya bağlanması ABD için istenmeyecek bir senaryodur. Bu durum İsrail ve Avrupa ülkeleri için de geçerlidir.

Bu nedenle, parçalanma ortamını doğuracak bir iç çatışmanın meydana gelmesi halinde bu devletlerin Kürtlere destek vermesi ve Türkiye’ye de Kürtlere yardımcı olması konusunda telkinlerde bulunması beklenmeli; buna göre tedbirler alınmalıdır.

İran’ın tavrı ise ikircikli olacaktır. İran’ın kendisine yakın ve Basra havzasını kontrol edebilecek bir Şii devleti kurmak için çaba göstereceği söylenebilir. İran’ın etkinliği ve politikasının başarısı ise Iraklı Şiilerin diğer bölgesel güçler tarafından ne ölçüde kabul edilebilir ya da tehdit yaratan bir aktör olarak görüleceğine bağlıdır.

Sünni Araplarla çatışan Şiilerin Körfez ülkeleri ve Mısır tarafından desteklenmesi olasılığı yok denecek kadar azdır. Bu nedenle Iraklı Şiiler istemeseler bile İran’a doğru itilebilirler. 

Ortaya çıkabilecek yeni Şii Arap devleti tek başına ve kendisine düşman devletlerle mücadele içine girmektense İran ile işbirliği yapacaktır.
Resimde Başbakan Maliki, Tahran’da Rehber Hamaney ile görülüyor.


İran’ın Kürtler konusundaki tavrı da muhtemelen değişecektir. Olası bir Kürt devletinin Türkiye’nin veya ABD-İsrail ittifakının etkisinde kalmasını istemeyecek olan İran Kürtleri dışlamak yerine Sünni Araplarla çatışmasında destekleyebilir. Kürtler ile Şii Araplar arasında üçe bölünme senaryosunda doğrudan bir çatışma yaşanması olasılığı coğrafi nedenlerle düşük olduğundan İran’ın Şii Araplara vereceği destek ile Kürtlere vereceği destek arasında bir çelişki de olmayacaktır.
Bu nedenle, olası bir parçalanma durumu halinde Türkiye ile İran’ın işbirliği yaparak bölgedeki çatışmayı bastırması zayıf bir olasılıktır. Sünni Arap ülkelerinin ise Sünni Araplara maddi yardımda bulunarak çatışmayı mümkün olduğunca uzatıp, azami kazanımlar sağlamak isteyecekleri düşünülebilir. 

   Bu tür bir çatışmadan en çok zararlı çıkabilecek Sünni Arap devletleri Ürdün ve Suudi Arabistan’dır. Ürdün, ortada kalan Sünni Arapların kendi topraklarına eklemlenip Haşimi Hanedanlığı’nın sonunu getirmesinden haklı bir endişe duyacaktır. Ancak, İsrail de bu  senaryoya karşıdır. Çünkü, yanı başında büyük ve baş edilmesi kolay olmayan, düşman bir Ürdün devleti bulabilir. 

   Suudi Arabistan ise sınırında oluşacak Şii devleti nedeniyle hem İran karşısında güç kaybetmiş olacak hem de Suudi Arabistan’ın büyük petrol rezervlerinin bulunduğu bölgede oturan Şii azınlığı yönetmekte büyük güçlükler çekecektir. Bu varsayımlara dayanarak Irak’ta üçe veya daha çok parçaya bölünmeyi başlatacak olan bir çatışmanın başlaması halinde, bu çatışmanın bölge ülkeleri tarafından söndürülmesiyle, tersine alevlendirilmesi arasında çok ince bir çizgi olduğunun altı çizilmelidir.


IRAK’IN GELECEĞİNE DAİR SENARYOLAR 



IRAK’IN GELECEĞİNE DAİR SENARYOLAR



- Bu tabloda belirtilen parametrelere verilen yanıtlarda
- Çok iyi sütununun çoğunlukta olması mevcut durumun merkezi otoriteyi güçlendirecek şekilde devamını
- İyi sütununun çoğunlukta olması mevcut durumun devamını
- Orta sütununun çoğunlukta olması kırılgan ve hassas Irak senaryosunun oluşmasını
- Kötü sütununun çoğunlukta olması iç savaş ve kaos ortamına giden yolun açılmasını
- Çok kötü sütununun çoğunlukta olması parçalanmaya doğru gidilmesini gösterecektir.


***

12 Kasım 2019 Salı

DEĞİŞEN DENGELER VE İRAN KÜRTLERİ

DEĞİŞEN DENGELER VE İRAN KÜRTLERİ



Sinem Karadağ
Referans için: Karadağ, Sinem. “Değişen Dengeler ve İran Kürtleri”, İNSAMER, 
Değişen Dengeler ve İran Kürtleri.,
29.08.2019. Analiz 2


1 Ortadoğu’nun etnik çeşitlilik yönünden en zengin ülkelerinden biri olan İran’da “Kürt meselesi”, Kürtlerin siyasal talepleri nedeniyle Tahran yönetiminin iç ve dış politikasında önemli bir yer tutmaktadır. Nitekim yakın tarihteki tek yarı bağımsız Kürt devleti olan Mahabad Cumhuriyeti, 2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından, Ocak 1946’da Sovyetler Birliği’nin desteğiyle İran topraklarında kurulmuştur.1

1979 İran İslam Devrimi ve 1988 İran-Irak Savaşı sonrasında yoğun olarak göç etseler de ülke nüfusunun yaklaşık %7-10’luk bir bölümünü kapsayan ve büyük çoğunluğu Sünni olan İran Kürtleri, günümüzde ağırlıklı olarak Batı Azerbaycan ve Kürdistan eyaletinde yaşamaktadır. %70’i Sünni olan Kürtler, kendilerini dil, etnisite, tarih ve kültür olarak İran toplumunun kalanından farklı görmekte ve bir yandan bu kültürel farklılıklarını korumaya çalışırken bir yandan da merkezî kontrolü güçlendirecek her türlü politikaya karşı çıkmaktadırlar.2 Modern dönem İran siyasi tarihi boyunca Kürtler, hem Kürt hem de Sünni oldukları için ayrımcılığa maruz kalmış bir etnik topluluktur.3 Tahran yönetiminin Sünni Kürtler üzerinde uyguladığı bu baskının temelinde Türkiye, Suriye ve Irak’taki ayrılıkçıKürt hareketlerinin kendi sınırlarında bir tehdit oluşturma ihtimali yer almaktadır. Öte yandan Kürt haklarının İran’daki mevcut sosyopolitiksistemin sınırları içinde tanınması için bir dizi reformist Kürt grubu ve sivil toplum örgütlenmesi de ortaya çıkmıştır.4

İran’da faaliyet gösteren Kürt siyasi yelpazesi içinde, İranlı Kürtlerin haklarının genişletilmesinden tam bağımsızlığa kadar değişen boyutlarda taleplere sahip gruplarbulunmaktadır. Bunlar arasından İran Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP) ve Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK) öne çıkmaktadır.5

İran’da 2. Dünya Savaşı’nın kargaşa yılları içinde -1942’de- kurulan ve yaklaşık üç yıl boyunca faaliyetlerini gizli olarak sürdüren Kürdistan Yeniden Diriliş Örgütü (Komeley JK), Kürtler arasında geniş bir tabana yayılmış ilk dönem gruplarından biridir. Örgüt, sonrasında resmiyet kazanmak ve modern bir siyaset yürütmekamacıyla 1945 yılında İran Kürdistan Demokrat Partisi’ne (İKDP) dönüşmüş ve bugüne kadar sürecek mücadelesine başlamıştır.6 

Sünni Kürt din adamı Kadı Muhammed’in liderliğindeki İKDP’nin temel kuruluş amacı, siyasi faaliyetler yoluyla Kürtlerin ulusal haklarına ulaşması olarak belirlenmiştir. 
Nitekim güneyden İngiltere, kuzeyden ise Sovyetler Birliği’nin 2. Dünya Savaşı’nda İran topraklarına girmesi üzerine oluşan kaosu fırsata dönüştüren İKDP,  22 Ocak 1946 tarihinde Mahabad Kürt Cumhuriyetini ilan etmiştir. 
Ancak sadece 11 ay sürebilen bu küçük devlet, 1946 yılı sonlarına doğru İran tarafından yıkılmıştır.

    Şah rejimleri döneminde uzun süre sessizliğe bürünen İKDP, 1970’li yılların kargaşa ortamında yeniden faaliyetlerine başlamış ve 1979 Devrimi’nden 
sonra etkinliğini artırmaya çalışmıştır. Ancak yeni rejim ile İKDP arasında iplerin kopması uzun sürmemiştir. İKDP lideri Abdurrahman Kasımlo 1989’da 
Viyana’da, akabinde onun yerine partinin başına geçen Sadık Şerefkendi ise 1993’te Berlin’de düzenlenen suikastlarla ortadan kaldırılmıştır.7

    Suikastlardan Tahran yönetimini sorumlu tutan İKDP Genel Sekreteri Mustafa Hicri, Mart 2016’da yaptığı bir açıklamayla tekrar silahlı mücadeleye dönme 
kararı aldıklarını duyurmuştur. Yakın tarihe kadar İran Devrim Muhafızları ve İKDP güçleri arasında çatışmalar yaşanmaya devam etmiştir.

    Bir diğer Kürt hareketi, 1991 yılında Hüseyin Yezdan Penah liderliğinde kurulan Kürdistan Özgürlük Partisi’dir (PAK). Diğer muhalif Kürt gruplar kadar 
etkili olamayan bu partinin ciddi bir silahlı potansiyeli olduğu düşünülmektedir. 16 Ekim 2017’ye kadar Kerkük’te karargâhı bulunan PAK, DEAŞ ile mücadelede 
özellikle Batı medyasında epey ön plana çıkarılmış olsa da grubun İran içinde ciddi bir eylemsel varlığı olduğu söylenemez.8

İran’daki Kürt silahlı hareketleri içinde Kürdistan Özgür Yaşam Partisi (PJAK), son yıllarda en fazla öne çıkan grupların başında gelmektedir. 
     Türkiye’de silahlı eylemlerde bulunan PKK terör örgütü öncülüğünde İran’da faaliyet göstermesi amacıyla 2003 yılında kurulmuştur. 
PJAK, lojistik merkez olarak Kuzey Irak topraklarını kullanmakta ve ABD ile İsrail’in sağladığı maddi ve askerî destekten yararlandığı düşünülmektedir.9 
İran’daki diğer Kürt grupları yanında, PKK’nın İran’la zımni ilişkisi olduğunu söyleyerek PJAK’ın da aslında bizzat İran istihbaratının bir projesi olduğunu
düşünenlerin sayısı da az değildir.10

     PJAK’ın özellikle ABD’nin Irak işgali sonrasında Irak sınırına yerleşmesi ve İran ile silahlı mücadeleye girmesi dikkat çekicidir.

Dolayısı ile PJAK’ın nasıl bir örgüt olduğu ve kimler tarafından kullanıldığı tartışması, bugün için cevabı tam olarak verilemeyecek bir soru olarak durmaktadır. İran’da bir dönem askerî ve siyasi olarak adından söz ettiren birçok Kürt grup Tahran tarafından “terör örgütü” kabul edilse de bu gruplar Avrupa Birliği ülkeleri ve diğer Batılı ülkeler nezdinde terör listesinde yer almamakta dır.11

2010 yılında Ortadoğu’da yaşanan Arap Baharı ile ortaya çıkan ayrılıkçı Kürt hareketinden en az etkilenen olmakla birlikte, bu dönemdeki değişim dalgasında İranlı Kürtlerin de talepleri değişmiştir. Farklı ülkelerdeki Kürt militan gruplar, İran’dan başlayarak Türkiye ve Irak’ın içinden geçerek Suriye’ye uzanan bir “Kürt ekseni” için siyasi ve askerî mücadelelerine hız vermiştir.12 Ancak Arap Baharı sürecinde Türkiye, Irak ve Suriye Kürtleri arasında özerklik veya bağımsızlık fikri daha çok vurgulanmakta olup Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi ile Türkiye’deki Kürtlerin taleplerini birleştirmeyi öngören bir oluşum gündeme getirilirken İran’daki Kürt muhalifleri bu yapıya hâlâ mesafeli görünmektedir.

Son yıllarda Tahran yönetimine karşı silahlı eylemlerde bulunan Kürt muhalif örgüt yöneticilerinin Norveç’te İranlı yetkililerle temmuz ayında bir araya geldiği yönünde çıkan haberler, İran’ın Kürt politikasında değişikliğe gidip gitmeyeceği sorularını gündeme getirmiştir.

Kürt gruplar, görüşmelerin müzakere aşamasına geçmesi için, müzakerelerin Kürt sorununun çözümüne odaklanması, aleni yapılması ve uluslararası gözlemcilerin denetiminde yürütülmesi gibi bazı koşullar ileri sürmüştür.13

Uyguladığı baskıcı politikalar sebebiyle İran yönetiminin Kürt toplumu ile ilişkisi genel olarak problemli bir zeminde ilerlemektedir. Tahran’ın özellikle Sünni Kürtler üzerinde kurduğu baskıcı tutum, İran’da Kürt milletçiliğini attırmaktadır.
Öte yandan bölgesel gelişmelerin de etkisiyle İran, kendini savunmasız hissettikçe, Kürt kartı daha da hayati hâle gelecektir. Sonuç olarak hem Kuzey Iraklı Kürtlerin İranlı Sünni Kürtler üzerindeki etkisinin artmasından duyduğu endişe hem de ABD’nin muhalif Kürt gruplara silah yardımı yapması sebebiyle İran’ın Kürtler üzerindeki baskısını attırmaya devam edeceği beklenebilir.

Son Notlar.,

1 Hakkı Uygur, “İran ve PKK Sorunu”, İRAM, 
https://iramcenter.org/iran-ve-pkk-sorunu/, (23.07.2019).
2 Hasan Tosun, Kayhan Gül, “İranlı Kürtler ‘etnik ve mezhepsel’ baskı altında”, Anadolu Ajansı, 
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranli-kurtler-etnik-ve-mezhepselbaski-altinda/482069, (23.07.2019).
3 Tosun, Gül, “İranlı Kürtler ‘etnik ve mezhepsel’ baskı altında”.
4 Nadar Entessar, Kurdish Politics in the Middle East, Lexington Bokks, November 5, 2009, s. 59.
5 Ebru Aydın, İran’ın Kürt Politikası, Ankara Strateji Enstitüsü, 1. Baskı, Mart 2014, s. 10.
6 İdris Okuducu, “İran’ın hedefindeki muhalif Kürt gruplar”, Anadolu Ajansı, 
https://www.aa.com.tr/tr/info/infografik/11394 (25.07.2019).
7 Mehmet Koç, “İran’ın Kürt Politikasında Yeni Arayışlar”, Dünya Bülteni, 19.07.2019, 
https://www.dunyabulteni.net/aa-analizleri/iranin-kurt-politikasinda-yeniarayislar-h445463.html, (24.07.2019).
8 Okuducu, “İran’ın hedefindeki muhalif Kürtgruplar”.
9 İhsan Şerif Kaymaz, “Emperyalizmin ‘Kürt’ Kartı”, Akademik Bakış, Cilt 1, Sayı 1, Kış 2007, s. 183.
10 Mehmet Alaca, “İran’ın PKK politikasında değişen ne?”, Ortadoğu Analiz, Temmuz-Ağustos, Cilt 7, Sayı 69, s. 29.
11 Okuducu, “İran’ın hedefindeki muhalif Kürt gruplar”.
12 Oktay Bingöl, “Arap Baharı ve Ortadoğu: Çok Eksenli Güç Mücadelesinde Denge Arayışları”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi / 
    Journal of Turkish World Studies, XIII/2 (Kış 2013), s. 25-49.
13 Koç, “ İran’ın Kürt Politikasında Yeni Arayışlar ”.


***

12 Şubat 2018 Pazartesi

SURİYE İÇ SAVAŞI VE ORTA DOĞUDA GÜVENLİK

SURİYE İÇ SAVAŞI VE ORTA DOĞUDA GÜVENLİK 


Oytun ORHAN 


Suriye iç savaşı ve Irak’taki gelişmeler iç içe geçmiş durumdadır. Geçmişte Lübnan’ın Ortadoğu güvenliği için oynadığı rolü şimdi çok daha geniş bir coğrafyada ve daha etkili bir şekilde Suriye ve Irak oynamaktadır. 

Mart 2011 tarihinde Suriyelilerin özgürlük talepleri ile başlayan halk ayaklanması, rejimin gösterileri şiddet yolu ile bastırması, Suriye’nin jeopolitik önemi nedeniyle çok sayıda ülkenin soruna müdahil olması ve Suriye toplumunun heterojen yapısı gibi faktörlerin etkisiyle kanlı bir iç savaşa dönüşmüştür. 

İç savaş tam bir kördüğüm halini almış ve ilk aşamada komşulara yayılma etkisi gösteren Suriye iç savaşı, Ortadoğu güvenliğini giderek artan oranda tehdit etmeye başlamıştır. Diğer taraftan iç savaşın bölgede tetiklediği güvenlik sorunu, Suriye’deki istikrarsızlığı da besler hale gelmiştir. Özellikle Suriye, Irak ve Lübnan’da yaşanan gelişmeler, birbirinden bağımsız değerlendirilemez bir hal almıştır. Suriye iç savaşının Ortadoğu güvenliğine etkisi radikalizm, Şii-Sünni kutuplaşması, sınırların değişmesi, bölgesel rekabet ve vekaleten savaş ile Suriyeli mülteciler ve güvenlik olmak üzere 5 başlık altında incelenebilir. 

Radikalizm 

Irak işgali, Ortadoğu’da radikal hareketlerin zemin kazanmasına neden olmuştu. Irak’ta çok uzun dönemdir hakim olan güçlü merkezi otoritenin çöküşü ülkede derin bir güç boşluğu doğurmuş ve boşluk başta El Kaide olmak üzere 
birçok radikal grup tarafından doldurulmaya çalışılmıştı. Irak’ta hakim olan kaotik ortam, söz konusu grupların kendilerine yeni bir mücadele alanı bulmasını sağlamış, dünyanın değişik ülkelerinden insanların radikal gruplar safında 
savaşmak üzere Irak’a akın etmesine yol açmıştı. El Kaide bağlantılı Irak İslam Devleti bir ara Musul’da İslam Devleti ilan edecek güce dahi ulaşmıştı. ABD’nin askeri varlığı nedeniyle bu grupların gücü kırılsa da etkilerini günümüze 
kadar korumayı başardılar. Irak İslam Devleti’nin devamı olan Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün başta Musul olmak üzere Irak’taki son dönemdeki kazanımları, bu etkinin de sonucudur. 



Suriye iç savaşı, söz konusu gruplar açısından yeni bir fırsat yarattı. Daha önce Afganistan, Çeçenistan ve Irak’ta yaşanan süreç, Suriye’de yaşanmaya başladı ve binlerce kişi IŞİD ve Nusra Cephesi gibi cihatçı örgütler safında savaşmak üzere Suriye’ye akın etti. 

Savaşçılar dünyanın her bölgesinden olmakla birlikte önemli bir kısmı Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinden geldi. Suriye rejiminin kontrolü kaybettiği bölgelerde bu örgütler sahip oldukları insan kaynağı, finans gücü, savaş tecrübesi ve ideolojik bağlılık gibi faktörler sayesinde öne çıktı ve özellikle Suriye’nin kuzey cephesinde önemli bir coğrafyayı kontrol eder hale geldi. Bu durum, Ortadoğu ve Suriye’ye komşu ülkelerin güvenliği açısından biri kısa, diğeri uzun vadeli iki tehdit ortaya çıkardı. Kısa vadeli tehdit, Suriye’de güçlenen radikal grupların komşu ülkelere yayılma eğilimi göstermesi oldu. Değişik boyutlarda olsa da her komşu ülke, bu tehdit ile doğrudan karşı karşıyadır. Irak’ta IŞİD örgütünün ilerleyişini Suriye’deki kazanımlarından bağımsız düşünmek imkansızdır. Lübnan’da çok uzun yıllar sonra ardı ardına söz konusu gruplar tarafından intihar saldırıları gerçekleştirilmektedir. 

IŞİD ve Nusra CephesiSuriye’de, Türkiye ve Ürdün’e açılan bazı sınır kapılarını kontrol etmektedir. Türk ordusu, IŞİD’in sınır bölgesinde yarattığı istikrarsızlık nedeniyle örgütün mevzilerini iki kez bombalamak zorunda kalmıştır. 
IŞİD’e bağlı teröristler, Niğde’de bir polis ve bir astsubayı şehit etmiştir. 
Bu sürecin Ortadoğu’da daha uzun vadede yaratacağı güvenlik tehdidi ise çoğunluğu Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinden gelen savaşçıların sahip oldukları tecrübe ve network ile ülkelerine dönecek olmasıdır. 

 < Suriye’de sivil halk ayaklanması, süreç içinde dinsel/ mezhepsel boyutu güçlü bir iç savaşa dönüşmüştür. Bu durum, Irak işgali ile bölgede önemli bir çatışma dinamiği haline gelen “Şii-Sünni” kutuplaşmasını derinleştirmiştir. >

Şii-Sünni Kutuplaşması 

Irak işgalinin Ortadoğu’da yarattığı en önemli sonuçlardan biri, bölgede Şii-Sünni kutuplaşmasının derinleşmesi ve yeni bir çatışma dinamiği olarak ortaya çıkmasıdır. Irak’ta yaşanan mezhepsel boyutu güçlü iç savaş, Ortadoğu ülkelerinin müdahil olması ile bölgesel boyut kazanmıştır. Irak’ta iktidarın Şiilere geçişi ile İran’dan başlayıp Lübnan’a uzanan coğrafyayı içeren “Şii Hilali” kavramı bu dönemde ortaya çıkmıştır. Yeni durumu tehdit olarak algılayan ülkeler arasında bir “Sünni blok” doğmuş, taraflar arasında Irak, Lübnan ve Yemen üzerinden yürütülen bir vekaleten savaş yaşanmıştır. 

< Suriye’de sivil halk ayaklanması, süreç içinde dinsel/ mezhepsel boyutu güçlü bir iç savaşa dönüşmüştür. Bu durum, Irak işgali ile bölgede önemli bir çatışma dinamiği haline gelen “Şii-Sünni” kutuplaşmasını derinleştirmiştir.>

Bölgedeki neredeyse her aktör kutuplaşmada pozisyon almıştır. Bu durum, her şeyden önce geneli heterojen toplumsal yapıya sahip Ortadoğu ülkelerinin iç toplumsal barışını olumsuz etkilemiştir. Ulusal kimliklerden ziyade mezhepsel kimlik ön plana çıkmış ve aynı ülkenin vatandaşları arasında güven bunalımı yaşanmaya başlamıştır. Ülkelerin dış politika tercihlerini mezhebi referans alarak yapması, içerde farklı grupların devletle sadakat bağını zayıflatmış ve dışlandığını düşünen gruplar, hak arayışı için şiddeti bir yöntem olarak seçmiştir. Irak ve Lübnan’da Sünnilerin silahlanması, Suudi Arabistan’da büyük çaplı olmasa da Şii ayaklanmaları, bu duruma örnek olarak verilebilir. 

Sınırların Değişmesi 

Suriye’de iç savaşın nasıl sona ereceği ve yeni Suriye’nin nasıl olacağı sorusunu yanıtlamak neredeyse imkansızdır. Ancak her halükarda eski Suriye’ye geri dönülmesinin ve ülkenin güçlü merkezi otorite ile yönetilmesinin zor olduğu söylenebilir. 

Ortadoğu’da güçlü merkezi otoritenin ortadan kalktığı durumlarda nasıl bir siyasi yapının ortaya çıkabileceğine ilişkin iki örnek olarak Lübnan ve işgal sonrası Irak verilebilir. 

Her iki ülkede fiili anlamda değişik etnik/dinsel grupların kendi alanlarını kontrol ettiği ve hatta Irak’ta görüldüğü üzere federal bölgelerin olduğu görülmektedir. Suriye iç savaşının dördüncü yılına girdiği şu dönemde de ülkenin fiili anlamda çok kabaca “rejim bölgesi, muhalifler bölgesi ve Kürt bölgesi” şeklinde üçlü bir bölünmeye maruz kaldığı söylenebilir. Bu bölünmeyi daha kritik kılan ise Irak’taki fiili parçalanma ile paralellikler taşıması ve birbirini etkileme/tetikleme eğilimi gösteriyor oluşudur. Suriye’de muhalif bölgesi neredeyse tamamen Sünni çoğunluğun yaşadığı bir alanı kapsamaktadır. 
Orta Irak’ı kapsayan Sünni bölgeler, fiilen zaten uzun süredir merkezi hükümetin tam kontrol edemediği alanlardı ve son kriz ile beraber Sünni bölgesinin sınırları daha net biçimde ortaya çıkmaya başlamıştır. 
Suriye’de Kürtler, merkezi hükümetin Kürt yerleşimlerinden çekilmesi ile kontrolü Suriye’de rejimin zayıflamasına paralel, varlığını sağlamayı ve daha önemlisi dış tehdış desteğe dayandıran farklı merkezkaç kuvvetler ditlere rağmen bunu sürdürmeyi başarmıştır. 

Gelinen noktada, tek oluşmuş ve bu da bölgede vekaleten savaş taraflı ve meşruiyeti olmayan bir 
yapı da olsa Kürt otonom bölgeleri oluşturmayı başarmışlardır. 

<  Suriye’de rejimin zayıflamasına paralel, varlığını dış desteğe dayandıran farklı merkezkaç kuvvetler oluşmuş ve bu da bölgede vekaleten savaş açısından yeni bir oyun alanı doğurmuştur.Böylece Suriye iç savaşı, hem bölgesel kutuplaşmayı ve vekaleten savaşı derinleştirmiş hem de tersine bölgesel rekabet Suriye’deki istikrarsızlığı beslemiştir >

Irak’ta ise Kürtler 1. Körfez Savaşı’ndan bu yana sahip oldukları fiili otonomiyi Irak işgali sonrası yasalzemine oturtmuş ve son Irak krizi bunu bağımsızlığa taşıma imkanını ciddi bir olasılık olarak gündemegetirmiştir. Irak’taki gelişmeler ile birlikte düşünüldüğünde Suriye iç savaşının bölgeülkeleri açısından sınırların yeniden çizilmesine varacak düzeyde bir güvenlik tehdidini ortaya çıkardığını
söylemek yanlış olmayacaktır.

Bölgesel Rekabet ve Vekaleten Savaş 

Lübnan son derece karmaşık etnik ve dinsel toplumsal grupların bir arada yaşadığı bir ülkedir ve bu gruplar arasında tarihsel kökenleri de olan bir güvensizlik söz konusudur. 

Bu güvensizlik 1975 yılında başlayıp 15 yıl süren iç savaş ile kökleşmiştir. 

Bunun yanı sıra, ülke zayıf merkezi otorite ile yönetilmektedir. Bu nedenle, kendini güvende hissetmeyen toplumsal gruplar bir dış gücün korumasına ihtiyaç duymaktadır. Bu durumun iki önemli sonucu vardır. Birincisi ülke sürekli olarak dış etkiye açık kalmakta ve bölgesel aktörlerin rekabet alanlarından biri haline gelmektedir. İkincisi ülkede istikrar ve güvenlik çok kırılgan bir hal almaktadır. Bu nedenle, Lübnan Ortadoğu’ya istikrarsızlık ihraç etme potansiyeli nedeniyle her zaman bölge güvenliği için önemli bir ülke olmuştur. İşgal, benzer bir durumu Irak ve iç savaş da Suriye için doğurmuştur. Suriye’de rejimin zayıflamasına paralel, varlığını dış desteğe dayandıran farklı merkezkaç kuvvetler oluşmuş ve bu da bölgede vekaleten savaş açısından yeni bir oyun alanı doğurmuştur. 

Böylece Suriye iç savaşı, hem bölgesel kutuplaşmayı ve vekaleten savaşı derinleştirmiş hem de tersine bölgesel rekabet Suriye’deki istikrarsızlığı beslemiştir. Dolayısıyla Lübnan ve Irak’tan sonra Suriye de Ortadoğu 
güvenliği açısından yeni ve daha büyük bir sorun alanı olarak ortaya çıkmış durumdadır. 

Suriyeli Mülteciler ve Güvenlik 

Suriye krizini önemli kılan unsurlardan biri insani boyuttur. İç savaş nedeniyle 3 milyonun üzerinde Suriyeli, ülke dışına göç etmek durumda kalmıştır. 

Mültecilerin büyük çoğunluğuna Suriye’nin dörtkomşu ülkesi Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye ve Irak Kürt Bölgesi, imkanları itibarıyla nispeten daha az risk altında olsa da ekonomik olarak zayıf, kaynakları sınırlı, hassas siyasalve toplumsal yapıya sahip Lübnan ve Ürdün için mülteciler 
giderek bir güvenlik sorununa dönüşmektedir. 

Suriye’de istikrarsızlığın sürmesi, yeni göç dalgaları ihtimalini güçlendirmektedir. Özellikle Şam’da çatışmaların yoğunlaşması zaten büyük baskı altında olan Ürdün ve Lübnan’a doğru kitlesel göç yaşanmasına neden olacaktır. Dört komşu ülkedeki yerel halk arasında mültecilere yönelik söylemsel tepki düzeyinde kalan bir kızgınlık gözlemlenmektedir. Bu ortam, her an sosyal bir patlamaya dönüşme ihtimalini içinde barındırmaktadır. Göç edenlerin büyük çoğunluğunun Sünni olması, özellikle Lübnan gibi etnik/mezhepsel ayrıma dayalı toplumsal ve siyasal yapıya sahip ülkelerde gerilimi tırmandırmaktadır. Güvenlik açısından en önemli konulardan biri de mültecilerin yaşam koşullarının özellikle Lübnan ve Ürdün’de son derece kötü olmasıdır. Bu durum, mülteci kamplarında ve kamp dışında yaşayan Suriyelilerin bölgede istikrarsızlık çıkarma potansiyeline sahip güçler açısından kaynak olarak kullanılması riskini beraberinde getirmektedir. Filistin mülteci kamplarının uzun yıllardır Orta doğu güvenliği açısından oynadığı rol, örnek olarak gösterilebilir. 

Suriye iç savaşı ve Irak’taki gelişmeler iç içe geçmiş durumdadır. Geçmişte Lübnan’ın Orta doğu güvenliği için oynadığı rolü şimdi çok daha geniş bir coğrafyada ve daha etkili bir şekilde Suriye ve Irak oynamaktadır. İki ülke de kısa ve orta vadede sorunları aşmaktan ziyade artan bir istikrarsızlık ile karşı karşıya kalacak gibidir. Dolayısıyla yayılma etkisi ile öncelikle komşu ülkelerin ama genelde Ortadoğu güvenliğinin uzunca bir süre tehdit altında olduğu söylenebilir. 

http://www.orsam.org.tr/files/OA/63/oytunorhan.pdf


***

4 Mart 2017 Cumartesi

ORTADOĞU 2014 YILLIĞI IRAK, BÖLÜM 2


 ORTADOĞU 2014 YILLIĞI IRAK,  BÖLÜM 2




Koalisyon Güçleri ve IŞİD’le Mücadele 

10 Haziran 2014 tarihinde IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi üzerine hızlanan müdahale çalışmaları ABD’nin öncülüğünde bir koalisyon gücünün oluşturulmasıyla neticelenmişti. Daha sonra John Kerry bu ittifakı genişletmek için birçok ülkeyi ziyaret ederek askeri operasyona destek bulmaya çalışmıştır. 
Aralık 2014 itibariyle ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyona 60 devlet askeri, lojistik veya mali olarak 
destek vermektedir.71 




Tablo 2: Irak ve Suriye’de IŞİD’e Karşı Gerçekleştirilen Hava Saldırıları 


Kaynak: http://www.bbc.com/news/world-middle-east-27838034 adresinden çevrilmiştir. 16 Ocak 2015. 

Ağustos ayında Musul bölgesinde yoğunlaşan hava saldırıları, IŞİD’in beklenmedik bir şekilde Suriye’nin kuzeyindeki Kobani’ye saldırması üzerine 
bu bölgeye yoğunlaşmıştır. Ancak ABD’nin ve koalisyon güçlerinin hava operasyonlarının sayısının ve şiddetinin artması IŞİD tehlikesini ortadan 
kaldırma veya zayıflatma noktasında eksik kalmıştır. Zira IŞİD’i besleyen ve yayan temel sebepler üzerine odaklanmadan sadece terörle mücadele kapsamında askeri tedbirlerin alınması, Irak içerisindeki mezhepçi ayrışmanın dikkate alınıp bu sorunun ortadan kaldırılmaya çalışılmaması ve Suriye’de 
büyük oranda IŞİD ve El-Nusra cephelerini hedef alan saldırıların gerçekleştirili yor olması, bu sorun karşısında etkin bir çözümün ortaya konamaması nın nedenlerinden sadece bir kaçı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında Koalisyon güçlerinin IŞİD’e karşı karadan müdahaleleri Peşmerge güçleri ve Irak ordusuna mensup kuvvetler aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Bu strateji henüz net bir kazanıma dönmese de Kuzey Irak bölgesinde ve Kobani’de IŞİD’in ilerleyişi durdurulmuş, hatta sınırlı da olsa birtakım topraklar geri alınmıştır.72 

Ülkenin güney kesiminde ise Şii milislerin İran desteğiyle devreye girmesi ve Anbar vilayetine ilerlemesi kara harekatının bir diğer versiyonu olarak 
karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar ABD, İran ile bir ittifak ilişkisi içerisinde hareket etmediğini belirtse de John Kerry yaptığı bir açıklamada İran’ın 
IŞİD’e karşı gerçekleştirmiş olduğu saldırıları olumlu karşıladığını ifade etmiştir.73 Öyle ki, Şii milisler Anbar’ın batısındaki Aynul Esed askeri üssünü 
kuşatırken aynı tarihlerde Obama yönetimi de Anbar’a 1500 yeni askeri danışman gönderdiklerini açıklamıştır.74 



Harita 1: Koalisyon Güçlerinin Irak ve Suriye’deki Hava Saldırıları 

Kaynak: http://www.bbc.com/news/world-middle-east-27838034 adresinden alınıp Türkçeye çevrilmiştir. 16 Ocak 2015. 

Diğer taraftan koalisyon saldırıları örgütün lider kadrosunu hedef almakta ve böylelikle örgütün yapısında bir çözülme meydana getirmeye çalışmaktadır. 
Ekim ayında Musul’da yapılan bir saldırı sonrasında Ebu Bekir el-Bağdadi’nin öldürüldüğüne dair birçok iddia ortaya atılmış fakat bu tam olarak doğrulanamamıştır. Bağdadi ise 13 Kasım 2014 tarihinde bir ses kaydı yayınlayarak hava saldırılarının başarısız olduğunu, ABD ve müttefiklerinin 
“acziyet içerisinde olduklarını” ve o zamana kadarki en büyük haçlı mücadelesinin başarısızlıkla sonuçlanacağını açıklamıştır.75 Bu saldırılar yukarıda da ifade edildiği üzere IŞİD’in yeterince etkisini azaltmamış bilakis IŞİD’e katılan yabancı savaşçıların sayısını artırmıştır Bunun yanında IŞİD liderlerinin yazılı ve görsel medya -Battar ve Bunyan adlı medya organları- aracılığıyla yürüttüğü propaganda faaliyetleri de aşırı radikal gençleri IŞİD saflarına çeken bir sonuç ortaya çıkarmıştır.76 Özellikle 10 Kasım 2014 tarihinde içlerinde Ensar Beytil Makdis isimli Mısır menşeli örgütün de aralarında olduğu 5 örgütün IŞİD’e katılması ve “halife”ye biat etmesi IŞİD’in cazibesini yitirmediğini ortaya koymaktadır.77 

İran ile İlişkiler: IŞİD’e Karşı İşbirliği 

Maliki’nin başbakanlığı döneminde Bağdat merkezli dış politika izleyen İran, son yıllarda bunu farklılaştırarak IKBY ile de ilişkilerini sıcak tutmaya özen göstermeye  başlamıştır. Özellikle IŞİD’in Musul’u alması ve Erbil’e doğru ilerlemesi üzerine Tahran yönetimi Barzani yönetimine silah ve mühimmat 
desteği sağlamıştır. Bu bağlamda İran’ın Irak’la 2014 yılı gelişmelerini Bağdat ve Erbil yönetimiyle ilişkiler olmak üzere iki başlık altında incelemek mümkündür. 

2005 yılından itibaren sıkı bir işbirliği içerisinde hareket ettiği, 2010 seçimlerinde büyük destek verdiği Maliki’nin 2014 seçimlerini de kazanmasına rağmen Tahran yönetiminin Maliki’ye karşı tavrı eskisi gibi olmamıştır. Önceki seçimlerde ABD dahil herkesin Irak’ta yapılan seçimlere ve bunun sonuçlarına saygı duyması gerektiğini açıklayan İran, söz konusu seçimlerden sonra Maliki karşıtı kesimleri de dikkate alarak kendisine eskisi gibi destek vermeyerek sessiz kalmıştır.78 Bunun arka planında Maliki’nin iktidarı boyunca sorun yaşadığı Sünniler ve Kürtlerin yanı sıra Ammar el-Hekim, Mukteda es-Sadr ve İbrahim Caferi gibi Şii aktörlerin de Maliki karşıtı bir tavır alması etkili olmuştur. Buna ilaveten yeni başbakan Haydar el-Abadi’nin de İran’la yakın bağlara sahip bir Şii lider olması Tahran’ın Abadi karşıtı bir tavır almamasını açıklamaktadır. Konuyla ilgili bir açıklama yapan İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Ali Şamkani, bütün Iraklı grupların ve koalisyonların bir araya gelerek çalışması ve ulusal birliği sağlamaları gerektiğini ifade etmiştir.79 Bu ifade Tahran yönetiminden Maliki’ye ve onun uygulamakta olduğu politikalara ilişkin bir mesaj olarak okunabilir. Ayrıca Seçimlerden sonra Abadi’ye destek vermeleri de buna örnekgösterilebilir. 

İran’ın Irak politikasını şekillendiren veya etkileyen bir diğer önemli faktör ise IŞİD’in Irak içerisindeki ilerleyişidir. Musul ve Tikrit’in IŞİD tarafından ele geçirilmesi, diğer Sünni gruplardan da bu örgüte destek verilmesi ve Irak ordusunun yapılan saldırılar karşısında başarısız olması İran açısından 
ciddi güvenlik riskleri ortaya çıkarmıştır. Kendi güvenliğinin Irak’ın güvenliğinden geçtiğini düşünen İran, Irak’a askeri yardımda bulunarak IŞİD’le mücadele edilmesine destek vermektedir. İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Yunusi, IRNA haber ajansına verdiği mülakatta, Irak ordusunun İran’ın yardımları sayesinde IŞİD’e karşı savaştığını ve ilerleyebildiğini söylemektedir.80 Ancak uluslararası basına yansıyan haberlere göre İran, sadece askeri destek vermemekte aynı zamanda fiili olarak da bir şekilde savaşın içerisinde yer almaktadır. İran Devrim Muhafızları’nın özel birliği olan Kudüs Gücü ve İran’ın en ünlü komutanlarından Kasım Süleymani’nin Irak güçlerini ve Şii milisleri organize ederek bu savaşın sürdürülmesini sağladığı da iddia edilmektedir.81 Bunun yanında Samarra şehrinde İranlı Tuğgeneral Hamid Tagawi ve daha sonra İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı komutan Mehdi Mavruzi’nin82 ve toplamda 29 İran askerinin IŞİD’le girdikleri çatışmalarda öldürülmesi Tahran yönetiminin Irak’a vermiş olduğu desteği gözler önüne sermektedir.83 Ayrıca Aralık 2014’te İran hava kuvvetlerine ait F4 Fantom uçaklarının Bağdat’ın doğusunda İran sınırındaki Diyala şehrinde IŞİD mevzilerini bombaladığı açıklanmıştır. Bu saldırıların ABD ile koordinasyon halinde yapılmadığı ve İran’ın kendi inisiyatifiyle gerçekleştirildiği de yine İranlı yetkililerce ifade edilmiştir.84 

Buna ilaveten Tahran yönetimi IŞİD’le mücadele bağlamında Kuzey Irak Yönetimiyle de ilişkilerini geliştirmenin yolunu bulmuştur. Uzun vadeli stratejilerde Kuzey Irak Yönetimi’nin politikalarını kendisi için tehdit olarak kabul etse de IŞİD gibi bir tehlike karşısında hem Bağdat hem de Erbil yönetimine 
yüklü miktarda silah göndererek desteğini açıkça göstermiştir. Gerek Barzani’nin gerekse Abadi’nin açıklamaları da İran’ın vakit kaybetmeden askeri destek gönderdiğini ortaya koymaktadır. 

Askeri ve siyasi alanda İran’ın Irak üzerindeki etkisinin artmasına paralel olarak ekonomik işbirliği de 2014 yılında gelişme göstermiştir. Gerek Türkiye’nin Irak’ın güneyindeki bölgelerde ekonomik olarak zayıflaması ve gerekse de IŞİD’den dolayı buralarda diğer ülkelerin faaliyet alanlarının kısıtlanmasından dolayı İran ortaya çıkan bu boşluğu doldurmaya başlamıştır. Türkiye’nin Irakla ticaretinin düşüş gösterdiği bir dönemde İran’ın ihracatı 2013 yılındaki 12 milyar dolardan 2014 yılında 13 milyar dolara çıkmıştır.85 Dolayısıyla IŞİD’in Irak içerisindeki ilerleyişinin İran’la Irak arasındaki ticareti olumsuz etkilediğini söylemek doğru olmayacaktır. 


Türkiye ile İlişkiler: Abadi Yönetimiyle Restorasyon 


2013 yılında iki ülke arasındaki tansiyonun hızlı bir şekilde yükselmesine rağmen aynı yılın sonlarına doğru özellikle dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet  Davutoğlu ’nun Bağdat’ı ziyaretiyle birlikte ilişkiler yumuşamaya başlamıştı. Maliki yönetimi, Türkiye’yi Irak’taki Sünni azınlığı kışkırtmak ve IKBY ile anlaşarak Irak’ın hem egemenliğine hem de ekonomisine zarar vermekle suçlarken, dönemin Erdoğan hükümeti de Maliki’nin Sünnilere ayrımcılık yaparak siyasi hayattan uzaklaştırdığını ve uyguladığı politikaların IŞİD’in Irak’ta güçlenmesine neden olduğunu savunmuştur. Karşılıklı suçlamalarla bir türlü istenilen düzeye getirilemeyen ilişkiler, IŞİD’in Irak’taki ilerleyişi ve IKBY ile Türkiye arasındaki ekonomik yakınlaşmadan dolayı 2014 yılının ilk yarısında da kötü seyretmiştir. 

Abadi’nin başbakan olması Türkiye tarafından olumlu karşılanmış ve uzun süredir tıkanmış durumda olan ilişkilerin önünün açılması için bir fırsat 
olarak görülmüştür. Bu çerçevede Irak’ın yeni Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi 5-7 Kasım 2014 tarihleri arasında Ankara’yı ziyaret ederek Başbakan Davutoğlu 
ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmelerde bulunmuştur.86 

Caferi’nin ziyaretinin ardından Başbakan Davutoğlu beraberinde kalabalık bir heyet ile 20-22 Kasım 2014 tarihleri arasında Bağdat’ı ve Erbil’i ziyaret etmiştir.87 Bağdat ve Erbil yönetimleri arasındaki petrol anlaşmazlığının çözüme kavuşturulmasından bir hafta sonrasına denk gelen bu ziyaret Ankara-Bağdat-Erbil arasında yeni bir işbirliği zemini oluşturmaya yönelik önemli bir adım olmuştur. Zira Davutoğlu’nun ekibinde çözüm süreci, ekonomi ve güvenlikle ilgili dört önemli ismin de (Hakan Fidan, Yalçın Akdoğan, Nihat Zeybekçi ve Efkan Ala) olması ziyaretin kapsamının sadece siyasi ilişkilere odaklı olmadığını göstermektedir. IŞİD’in ilerleyişi karşısında güvenlik alanındaki işbirliği imkanları, Türkiye’nin Kürt sorununu çözmeye yönelik girişimleri ve PKK meselesi, Bağdat-Erbil-Ankara arasında ekonomik özellikle enerji işbirliğinin geliştirilmesi gibi ana konular gündeme gelmiştir.88 

Bağdat’taki temaslarının ardından 21 Kasım’da Erbil’e geçen Davutoğlu burada Başbakan Neçirvan Barzani ve Başkan Mesut Barzani ile bir araya gelmiştir. Enerji alanındaki işbirliğinin yanı sıra Peşmerge güçlerinin eğitimi konusu da gündeme gelmiş ve Türkiye, Diyana Eğitim Merkezi’nde Peşmerge 
güçlerini eğitmeye devam edeceğini belirtmiştir.89 

Davutoğlu’nun ziyaretinden kısa bir süre sonra Irak Başbakanı Haydar el-Abadi 21 Aralık 2014’te Türkiye’yi ziyaret ederek birçok konuyu gündeme 
getirmiştir. Özellikle IŞİD’le mücadelede Türkiye’nin desteğine vurgu yapan Abadi, istihbarat paylaşımı konusunda ve IŞİD’e dışarıdan verilen desteğin 
önlenmesi noktasında Türkiye’nin kendilerine yardımcı olabileceğini belirtmiştir.90 Caferi’nin ziyaretinde de gündeme gelen “bölgesel güvenlik” bağlamında bir işbirliğinden bahsedilmesi Irak’ın Türkiye’yi yeni stratejik hedefler doğrultusunda bir ortak olarak görmeye başladığını göstermektedir. Bu 
hedef doğrultusunda 2009 yılında kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin yeniden aktif hale getirilmesi ve Ortak Kabine Toplantılarının 
tekrar başlatılması düşüncesi gündeme getirilmiştir.91 

Türkiye’nin Irak politikasını etkileyen bir diğer önemli gelişme ise IŞİD’in 10 Haziran 2014’te Musul’u işgal edip Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’nu 
ele geçirmesi ve 49 personeli rehin almasıdır.92 49 rehinenin IŞİD’in elinde olması Türkiye’nin bu örgüte karşı sert açıklamalarda bulunmaktan veya 
askeri tedbirler noktasında birtakım faaliyetler içerisine girmekten alıkoymaktaydı. Bu durum Kuzey Iraklı yöneticiler tarafından da dile getirilmekte ve Türkiye’nin IKBY’ye, IŞİD’le savaşta yeterince destek vermediği şeklinde ifade edilmekteydi.93 Ne var ki, daha sonra yapılan açıklamalar Türkiye’nin söz konusu süreçte IKBY’ye insani yardımların yanı sıra askeri yardımlarda da bulunduğunu fakat bunun açıklanmasını istemediğini ortaya koymaktadır.94 Zira Türkiye’nin Kürtlere açıkça askeri destek verdiğinin açıklanması durumunda 49 rehinenin hayatları tehlikeye girebilirdi. 

Türkiye’nin IŞİD’le mücadeledeki pozisyonunu değiştirmemesi ya da Batılı veya bölgesel devletlerin istediği çizgide hareket etmemesinin bir diğer nedeni de 
Türkiye’nin IŞİD sorununu ortadan kaldıracak önlemler noktasında diğer devletlerden farklı düşünüyor olmasıdır. Sadece hava saldırıları ve sınırlı operasyonlarla IŞİD’in sonlandırılamayacağını düşünen Türkiye, meselenin daha derine inilerek Suriye’deki Esad rejiminin devrilmesi ve Irak içerisinde bütün kesimleri kucaklayan bir hükümetin kurulması gerektiğini savunmaktadır. Bundan dolayı Irak ve özellikle IŞİD’e karşı savaşta IKBY ile beklenen işbirliği hayata geçirilememiştir. Bu süreçte IŞİD’in Kuzey Irak bölgesine saldırıp Sincar, Zummar, Musul Barajı ve Mahmur bölgesini ele geçirmesi üzerine IKBY Türkiye’den askeri önlemler almasını ve IŞİD’e karşı müdahalelerde bulunmasını beklemiştir. Türkiye ise insani yardımları ön plana çıkaran ve IŞİD’e karşı uluslararası bir işbirliğinin sağlanmasına yönelik politikalar yürütmeyi tercih etmiştir. Bu bağlamda Türkiye uzun süredir yapmakta olduğu insani yardımları IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinin ardındanartırarak devam ettirmiştir. Duhok vilayetinin Şariya bölgesinde 20.000, Zaho Bersiva’da ise 12.500 kişilik çadır kent kuran Türkiye, Zaho Derabun’da da 

2.500 kişilik bir toplanma merkezi kurarak bölgede insani yardımlar noktasında aktif bir politika yürütmektedir. Bu bağlamda Irak’ta kamp kuran tek 
ülke Türkiye olmuştur.95 

Bunların yanında Türkiye, gerek kendi içerisinde yürütmekte olduğu çözüm sürecinde, gerekse Kuzey Irak’taki ve Suriye’nin kuzeyindeki sorunlarda 
IKBY ile işbirliği yapmayı tercih etmiştir. Bu bağlamda Peşmerge güçlerinin Türkiye topraklarını kullanarak Kobani’ye geçişine izin vererek IŞİD’e karşı 
savaşta Kürtlere destek vermiştir. YPG’nin ısrarla Türkiye’den sadece silah talep ettiklerini iletmesine rağmen Ankara yönetimi Peşmerge ve Özgür Suriye 
Ordusu güçlerinin eş zamanlı girmesi konusunda ısrarcı olmuş ve bunu kabul ettirmiştir.96 Böylelikle olası bir çözümde Ankara yönetimi Peşmerge’yi 
meşru bir muhatap olarak aldığını bir kez daha göstermiştir. 

Siyasi ve askeri konuların haricinde Kuzey Irak yönetimiyle Türkiye arasındaki en önemli konu başlığı son yıllarda olduğu gibi bu yılda da enerji 
olmuştur. 2013 yılıyla birlikte alevlenen enerji tartışmaları Bağdat, Erbil ve Ankara arasında büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmıştı. 2014 yılındaki 
seçimlerden sonra Maliki iktidarının son bulup yerine Abadi’nin gelmesi, bu üç merkez arasındaki gergin ilişkiler ağını yumuşatmıştır. Bu sürecin birinci 
adımı Bağdat ve Erbil yönetimleri arasında Aralık ayında varılan anlaşma olmuştur. İkinci adımı ise Bağdat yönetiminin Kuzey Irak petrollerinin yanı 
sıra Irak’ın enerji kaynaklarının da Türkiye üzerinden ihraç edilmesine yeşil ışık yakmasıdır. Abadi, Türkiye ziyareti sırasında Davutoğlu ile birlikte yaptığı 
ortak basın açıklamasında, Irak enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ulaştırılmasından yana olduklarını ifade ederek97 işbirliğinin 
sadece Kuzey Irak petrolleri ve doğalgazıyla sınırlı olmayabileceğini de göstermiştir. 

2014 yılının sonlarına doğru oluşan bu işbirliği iki ülke arasındaki ticaret rakamlarına henüz tam olarak yansımamıştır. Çünkü Haziran 2014’te başlayan 
IŞİD saldırıları Türkiye ile Irak arasında son yıllarda önemli bir artış gösteren ticareti olumsuz etkilemiştir. Türkiye’nin Ocak-Mayıs 2013 tarihleri arasında Irak’a gerçekleştirmiş olduğu ihracat 4,5 milyar dolar civarında olurken bu rakam Ocak-Mayıs 2014 tarihleri arasında yani IŞİD’in Musul’a saldırıları başlamadan önce yaklaşık olarak %13,3 artış göstererek 5,1 milyar dolar olmuştur. Fakat IŞİD’in Haziran ayından itibaren Musul’u ele geçirmesi 
ve Erbil’e doğru ilerlemesi Türkiye’nin ticaretini sekteye uğratarak önemli bir düşüşün yaşanmasına neden olmuştur. Sadece Haziran ayında bir önceki yıla 
göre %19,7, Temmuz ayında ise %45,5’lik bir düşüş yaşanmıştır. 2014 yılı toplamında ise 10,8 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleştirilerek toplamda 
bir önceki yıla göre %10,1’lik bir kayıp yaşanmıştır.98 İthalat rakamlarına bakıldığında ise çok az da olsa bir artış olduğu gözükmektedir. 2013 yılında 
146 milyon dolarlık bir ithalat yapılırken 2014 yılında 268 milyon dolar seviyesinde gerçekleştirilmiştir.99 

Sonuç 

Irak için 2014 yılında pek çok dönüm noktası yaşanmıştır. Özellikle 30 Nisan seçimlerinin ardından ağustos ayına kadar yaşanan yaklaşık dört aylık süreçte 
hem güvenlik hem de siyasi krizler tüm dikkatlerin Irak’a yönelmesine sebep olmuştur. Bu süreçte Musul’un IŞİD ve Sünni grupların eline geçmesi 
kadar önemli olan bir diğer husus sekiz yıllık Maliki iktidarının sona ermesi olmuştur. Yeni kurulan Abadi hükümeti ile birlikte Sünnilerin merkezi hükümetle 
ilişkilerinde yumuşama belirtileri görünse de tam manasıyla bir ortak-lık sağlanamamıştır. Sünnilerin yönetime dahil edilmesi için Abadi’nin daha 
fazla çaba sarf etmesi gerekmektedir. Sünnilere yönelik olumlu söylemlerini hayata geçirmede daha istekli davranmalıdır aksi takdirde Sünnilerin ana kesiminin merkezi yönetime destek vermeleri zor gözükmektedir. 

İç siyasette yeni hükümet tüm Irak’ı kucaklayıcı politikalar üretmek için çalışırken dış siyasette de benzer adımlar atmaktadır. İlişkilerinin gergin 
olduğu Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölgenin önemli ülkeleri ile karşılıklı üst düzey ziyaretler yoluyla ilişkilerini düzeltmek için adımlar atmıştır. 

Bu bağlamda Suudi Arabistan 1991 yılından beri kapalı tuttuğu Bağdat Büyükelçiliği’ni yeniden faaliyete geçireceğini duyurmuştur. Bunun yanında 
ABD ve İran Irak’ın güvenliğini sağlama gerekçesiyle ülke üzerindeki nüfuzlarını 2014 yılı içerisinde genişletmişlerdir. ABD Irak ordusuna eğitim ve destek vermek üzere çok sayıda askeri personelini Bağdat’a gönderirken, İran ise Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü vasıtasıyla Irak’taki Şii milislere 
destek vermektedir. Bu gelişmeler ışığında bakıldığında 2014 yılındaki karamsar tablodan Irak’ın kısa vadede kurtulması çok zor gözükmektedir. 

Ancak yeni hükümetin iç siyasette tüm Iraklıları kucaklayan ve dış siyasette özellikle bölge ülkeleri ile gerginliğin yumuşatılması adına samimi politikalar 
üretmesi ile birlikte Irak, kaos ortamından orta vadede kurtulabilecektir. 


Kronoloji 

• 16 Şubat: Şiilerin önemli dini ve siyasi liderlerinden Mukteda es-Sadr siyaseti bıraktığını açıkladı. 
• 27-30 Nisan: ABD ordusunun çekilmesinin ardından ilk parlamento seçimleri yapıldı. 
• 19 Mayıs: Nuri el-Maliki’nin liderliğini yaptığı Kanun Devleti Koalisyonu 92 milletvekili kazanarak seçimlerde birinci parti oldu. 
• 9-10-11 Haziran: IŞİD ve silahlı Sünni gruplar Musul’u ele geçirdi. 
• 13 Haziran: Şiilerin en büyük dini lideri Ayetullah Ali el-Sistani IŞİD’e karşı tüm Iraklıları cihada davet etmiştir. 
• 15 Temmuz: Sünni politikacı Selim el-Cuburi parlamento başkanı seçildi 
• 24 Temmuz: Kürtlerin cumhurbaşkanı adayı Fuad Masum Irak’ın yeni cumhurbaşkanı oldu. 
• 11 Ağustos: Fuad Masum Haydar el-Abadi’yi hükümeti kurmakla görevlendirdi. 
• 8 Eylül: Haydar el-Abadi’nin oluşturduğu kabine meclisten onay olarak göreve başladı. 
• 11 Eylül: Barack Obama, IŞİD’le mücadelede izleyecekleri yol haritasını açıkladı. 
• 5-7 Kasım: Irak Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi Türkiye’yi ziyaret etti. 
• 10 Kasım: Mısır kökenli Ensar el-Makdis başta olmak üzere 5 örgüt IŞİD’e katılmıştır. 
• 13 Kasım: Ebu Bekir el-Bağdadi bir ses kaydı yayınlayarak hayatta olduğunu söylemiştir. 
• 20-22 Kasım: Başbakan Ahmet Davutoğlu ve beraberindeki kalabalık bir heyet Bağdat ve Erbil’i ziyaret etmiştir. 
• 2 Aralık: IKBY ve Merkezi Hükümet arasındaki petrol ve bütçe anlaşmazlıklarını sona erdiren anlaşma Bağdat’ta imzalandı. 
• 3 Aralık: İran hava kuvvetlerine ait bir F4 Fantom savaş uçağı Diyala şehrinde IŞİD mevzilerini bombalamıştır. 
• 21 Aralık: Irak Başbakanı Haydar el-Abadi Ankara’yı ziyaret etmiştir. 
• 28 Aralık: İranlı Tuğgeneral Hamid Tagawi Irak’ın Samarra şehrinde IŞİD’le savaşırken öldürülmüştür. 


DİPNOTLAR; 

1 Örgüt, ismini 2014 yılında İslam Devleti olarak değiştirse de, ulusal ve uluslararası kamuoyunda yaygın olarak IŞİD-ISIS olarak kullanıldığı için bu çalışmada da IŞİD ismi tercih edilmiştir. 

2 Fransız Charlie Hebdo dergisinin İslam karşıtı yayınlar yaptığı ve Peygamber efendimizin karikatürlerini yayınladığını gerekçe gösteren üç adet maskeli saldırgan, 7 Ocak 2015 tarihinde derginin Paris’teki ofisine saldırı düzenlemiş ve 12 kişiyi öldürmüştür. Bu saldırıyı protesto etmek üzere 50’ye yakın devlet ve hükümet başkanları Paris’e giderek Cumhuriyet Yürüyüşü’ne katılmışlardır. “Paris’te Charlie Hebdo saldırıları için dev yürüyüş”, Sabah, 11 Ocak 2015. 

3 Detaylı bilgi için bkz. https://www.iraqbodycount.org/database/ 

4 “Shia leader Muqtada Al-Sadr calls Al-Maliki a dictator”, MEM, 19 Şubat 2014. 

5 “Iraqi cleric Sadr retires from politics”, Al-Jazeera, 16 Şubat 2014. 

6 “Hakim warns about politicization of Iraqi army”, Al-Monitor, 18 Mart 2014. 

7 Ali Mamouri, “Sistani calls on Iraqi voters to ‘choose wisely’”, Al-Monitor, 15 Nisan 2014. 

8 “Haşimi Uyardı: Irak Yol Ayrımında”, Al-Jazeera Türk, 29 Nisan 2014. 

9 “Barzani: Bağımsız Kürt devletinin kuruluşu yakın”, Radikal, 10 Nisan 2014. 

10 “Iraq elections: Maliki’s State of Law ‘wins most seats’”, BBC, 19 Mayıs 2014. 

11 “Nouri al-Maliki, Iraq’s prime minister, emerges biggest election winner”, CBS, 19 Mayıs2014. 

12 Mamoon Alabbasi, “”Could Iraq’s elections help end the Anbar crisis?”, Middle East Eye, 29 Nisan 2014. 

13 2014 Irak Genel Seçim İlk Resmi Sonuçları, ORSAM, Erişim Tarihi:29 Ocak 2015. 

14 Hükümeti kurabilmek için kazanılması gereken milletvekilliği sayısı 165’tir. 

15 “Kurds boycott Iraq cabinet in anti-Maliki protest”, BBC, 10 Temmuz 2014. 

16 “Sistani de Maliki’yi eleştirdi”, Al-Jazeera Türk, 20 Haziran 2014. 

17 “Iraq parliament elects Salim Jabouri as speaker”, Al-Arabiya, 15 Temmuz 2014. 

18 “Irak’ın yeni cumhurbaşkanı Fuad Masum”, BBC, 24 Temmuz 2014. 

19 “Irak’ta hükümeti Abadi kuracak”, Sabah, 11 Ağustos 2014. 

20 “Irak’ta Şiilerden Maliki’ye alternatif başbakan adayı”, BBC, 11 Ağustos 2014. 

21 “Irak’ta ‘başbakan’ krizi”, NTV, 11 Ağustos 2014. / 

22 Reidar Visser, “The Iraqi Parliament Approves the Abbadi Cabinet”, Iraq and Gulf Analysis, 9 Eylül 2014. 

23 Reidar Visser, “Additional Ministers Approved for the Iraq Cabinet”, Iraq and Gulf Analysis, 18 Ekim 2014. 

24 “Süleymaniye’de memurlar işbaşı yapmadı”, Hürriyet, 10 Şubat 2014. 

25 “Kuzey Irak’ta memurlardan Maliki’ye maaş protestosu”, Dünya Bülteni, 09 Mart 2014. 

26 “Irak’ın petrol parası Halkbank’a”, Sabah, 30 Nisan 2014. 

27 “Bağdat ve Erbil petrol için el sıkıştı”, Hürriyet, 14 Kasım 2014. 

28 “Petrol anlaşması Bağdat-Erbil ilişkilerinde umut ışığı oldu”, Al-monitor, 05 Aralık 2014. 

29 Tim Arango, “Iraqi Government and Kurds Reach Deal to Share Oil Revenues”, The New York Times, 02 Aralık 2014. 

30 “Kerkük peşmerge güçlerinde”, TRT Haber, 12 Haziran 2014. 

31 Bilgay Duman, “Iraklı Sünnilerin Federalizm Tartışması”, ORSAM, 23 Aralık 2014. 

32 “Maliki Receives Warnings Against Cracking Down on Anbar Protesters”, Rudaw, 25 Aralık 2013. 

33 “Iraq: Government Attacking Fallujah Hospital”, Human Rights Watch, 27 Mayıs 2014. 

34 Mushreq Abbas, “Iraq: Four armed groups fighting in Fallujah”,Al-Monitor, 08 Ocak 2014. 

35 “Irak’ta hangi silahlı gruplar etkili”, AA, 17 Haziran 2014. 

36 Irak’ta savaşan Sünni gruplar hakkında daha detaylı bilgi için bkz. Can Acun, “Irak’ta İsyanın Haritası: Silahlı Gruplar”, SETA Perspektif, Sayı:55, Haziran 2014. 

37 “23 killed in clashes in Iraqi city of Samarra, health officials say”, CNN, 05 Haziran 2014. 

38 “Day of violence across Iraq leaves scores dead”, Al-Arabiya, 07 Haziran 2014. 

39 Kamal Namaa “Iran rejects U.S. action in Iraq, ISIL tightens Syria border grip”, Reuters, 22 Haziran 2014. 

40 Recep Tayyip Gürler ve Ömer Behram Özdemir, “ ‘Tevhid ve Cihad Örgütü’nden ‘İslam Devleti’ne”, SETA Perspektif, Sayı:60, Ağustos 2014, s.7. 

41 Takvahaber isimli haber sitesi Adnani’nin konuşmasının Türkçe tercümesini yayınlamıştır. Tam metin için bkz. “ Şeyh Adnani’nin Fetih Konuşması ”, 12 Haziran 2014. 
http://www.takvahaber.net/dunya/seyh-adnaninin-fetih-konusmasi-h8606.html 

42 “Sistani’den IŞİD’e karşı cihad emri”, AA, 13 Haziran 2014. 

43 “Overt Shi’a Militia Mobilization in Mixed Areas”, ISW, 17 Nisan 2014. 

44 Phillip Smyth, “Hizballah Cavalcade: From Najaf to Damascus and Onto Baghdad: Iraq’s Liwa Abu Fadl al-Abbas”, Jihadology, 18 Haziran 2014. 

45 Joel Wing, “Khorasani Brigade Another Iraq Militia That Returned Home From Syria To Fight The Insurgency”, Musings on Iraq, 1 Ocak 2015. 

46 Tirana Hassan, “The Gangs of Iraq”, Human Rights Watch, 04 Kasım 2014. 

47 “Absolute Impunity: Militia Rule in Iraq”, Amnesty International, Ekim, 2014. 

48 “Iraklı komutan ‘intikam’ saldırılarını doğruladı”, Al-Jazeera Türk, 02 Aralık 2014. 

49 “‘Irak’ta 2 buçuk milyon kişi evinden oldu’”, Al-Jazeera Türk, 04 Ocak 2015. 

50 “IRAQ: Challenges of forced displacement within Iraq”, Internal Displacement Monitoring Centre(IDMC), 2008, s.55 

51 Detay için bkz. https://www.iraqbodycount.org/database/, Erişim Tarihi: 22 Ocak 2015. 

52 “Country Analysis Brief”, U.S Energy Information Administration, 30 Ocak 2015, s. 1-20. 

53 “Fight for Northern Iraq Oil Assets Intensifies”, Energy Intelligence Group, 14 Ağustos 2014. 

54 “Oil Market Report,” International Energy Agency, 12 Ağustos 2014, s.19 ; “Oil Market Report,” Ekim 2014, s. 20. 

55 “Fight for Northern Iraq Oil Assets Intensifies”, Energy Intelligence Group, 14 Ağustos 2014. 

56 “Iraq produces record 4 million barrels per day of crude in December”, Reuters, 18 Ocak 2015; “Iraq produces record 4 million barrels per day of crude in December”, Al Arabiye News, 19 Ocak 2015. 

57 “Country Analysis Brief”, U.S Energy Information Administration, 30 Ocak 2015, s. 1-20. 

58 “Iraq Imports 1988-2015”, http://www.tradingeconomics.com/iraq/imports, 11 Şubat 2015. 

59 “ Sending troops back to Iraq is insanity ”, rt.com/op-edge/205479-us-strategyisis-troops-iraq/, 14 Kasım 2014; “ There And Back Again For U.S. Military In Iraq”, 
www.npr.org/blogs/parallels/2014/12/31/374071914/there-and-back-again-for-u-smilitary-in-iraq, 31 Aralık 2014 

60 “IŞİD, ABD’li gazeteci James Foley’nin ‘başını kesti’ “, BBC TÜRKÇE, 20 Ağustos 2014; “James Foley killing: US and UK try to identify Isis militant with British accent “, The Guardian, 20 Ağustos 2014; “ISIS video shows execution of US journalist Steven Sotloff”, MSNBC, 20 Ağustos 2014 

61 “President Obama: What makes us America”, 
http://www.cbsnews.com/news/president-obama-60-minutes/, 28 Eylül 2014; 

62 “Obama urges Iraq’s leaders to ‘solve their problems,’ reviewing US options”, Fox News, 13 Haziran 2014. 

63 “Obama To Send Up To 300 U.S. Military Advisers To Iraq”, ABC News, 19 Haziran 2014. 

64 “ABD Kuzey Irak’ta IŞİD’i vurdu”, Hürriyet, 8 Ağustos 2014; “Kürtler Musul Barajı’nı Geri aldı”, Milliyet, 17 Ağustos 2014. 

65 Dönemin ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, IŞİD tehdidini kendi gördüklerinden çok daha fazla olduğunu, Barack Obama da henüz net bir stratejilerinin olmadığını açıklamıştır. 

66 “US ‘increasingly convinced’ that Isis hostage Peter Kassig is dead”, The Guardian, 16 Kasım 2014. 

67 ‘ABD’nin Irak Politikası 2014’te Kökten Değişti”, Türkiye, 23 Aralık 2014. 

68 “Obama announces ‘core coalition’ to confront ISIS threat”, The Guardian, 6 Eylül 2014. 

69 “Trade in Goods with Iraq”, United States Census Bureau, 
https://www.census.gov/foreign-trade/balance/c5050.html, 26 Ocak 2015. 

70 “Trade in Goods with Iraq”, United States Census Bureau, 
https://www.census.gov/foreign-trade/balance/c5050.html, 26 Ocak 2015. 

71 “US-led coalition has weakened ISIS, Kerry says”, Asharq Al-Awsat, 3 Aralık 2014; 

72 “IŞİD’in ilerleyişi durduruldu”, Rudaw, 3 Aralık 2014; “IŞİD Irak’ta neredeyse Hırvatistan kadar toprağa sahip”, Radikal, 24 Ocak 2015. 

73 “Apparent Iran strikes on Islamic State ‘positive’ - John Kerry”, The Irish Times, 3 Aralık 2014. 

74 “Koalisyon IŞİD’e karşı ne kadar başarılı”, Al Jazeera Türk, 27 Kasım 2014. 

75 “Islamic State leader Abu Bakr al-Baghdadi’s close aide killed in US air strike”, The Telegraph, 9 Kasım 2014; “IŞİD Lideri Ebu Bekir Bağdadi Öldü Mü? Bağdadi’nin Ceset Fotoğrafı”, Milliyet, 8 Eylül 2014. 

76 “Koalisyon IŞİD’e karşı ne kadar başarılı”, Al Jazeera Türk, 27 Kasım 2014. 

77 “Egypt’s Ansar Beit al-Maqdis pledges allegiance to ISIS “, Alakhbar English, 10 Kasım 2014.“Egyptian militant group Ansar Beit al-Maqdis pledges allegiance to ISIS”, The Associated Press, 10 Kasım 2014. 

78 “Iran dramatically shifts Iraq policy to confront Islamic State”, Reuters, 2 Eylül 2014. 

79 “Why Iran has finally let go of Maliki”, BBC, 13 Ağustos 2014. 

80 “İran’dan Irak’a IŞİD’le mücadele desteği”, TRT Haber, 27 Aralık 2014. 

81 “Nemesis: The Shadowy Iranian Training Shia Militias in Iraq”, Newsweek, 27 Kasım 2014; “Nemesis: The Shadowy Iranian Training Shia Militias in Iraq”, 
Al Monitor, 6 Kasım 2014, 

82 83 “İranlı komutan IŞİD tarafından öldürüldü”, CNN TURK, 28 Aralık 2014; “IŞİD İranlı komutanı öldürdü”, Sabah, 11 Ocak 2015 

83 “Irak’ta 29 İran askeri öldürüldü”, Habertürk, 5 Ocak 2015. 

84 “Iran Attacked Islamıc State Forces in Iraq”, Wall Street Journal, 3 Aralık 2014; “Iranian air forces bombs ISIS targets Iraq, says Pentagon”, The Guardian, 3 Aralık 2014. 

85 “Ex-Oil Minister: Iran to Boost Gas Exports to Iraq to 50mln cbm”, Fars News Agency, 17 Ocak 2015. 

86 “Irak Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi’nin Ankara ziyareti”, Rudaw, 6 Kasım 2014; “Caferi: Irak petrolünü Türkiye’den Avrupa’ya taşıyacağız”, Al Jazeera Turk, 7 Kasım 2014. 

87 “Başbakan Davutoğlu: Irak’la Türkiye’nin tehditleri ortak”, Hürriyet, 20 Kasım 2014. 

88 “Davutoğlu Bağdat ve Erbil’de ‘özlem’ giderdi”, Al Jazeera Turk, 22 Kasım 2014. 

89 “Türk askerinin peşmergeyi eğittiği kamptan ilk görüntüler”, Milliyet, 22 Kasım 2014. 

90 “Davutoğlu ve İBadi’den ortak açıklama”, Sabah, 25 Aralık 2014; “İbadi: IŞİD’siz 14 kent daha var, yatırım yapın”, Al Jazeera Turk, 25 Aralık 2014. 

91 “Caferi’nin ziyareti sonrası Türkiye-Irak ilişkileri: Uzlaşı ve işbirliğine doğru”, Al Jazeera Turk, 8 Kasım 2014. 

92 “Ortadoğu uzmanı: IŞİD Ankara - Erbil ilişkisini vurdu ama yıkılmaz”,Rudaw, 10 Ekim 2014. 

93 “IŞİD’den Türk Konsolosluğu’na baskın, Sabah, 11 Haziran 2014; 

94 “ IŞİD saldırdığı gece yardım gönderdik ”, Sabah, 23 Kasım 2014; “ Türkiye, Kürdistan Bölgesi’ne yardım etti ama söyleyemiyorduk ’’, 
http://rojevakurdistan.org/ kuerdistan/16244-turkiye-kurdistan-bolgesi-ne-yardim-etti-ama-soyleyemiyorduk, 21 Kasım 2014 

95 “Dünya Medyası, Objektiflerini AFAD’ın Irak’taki Kamplarına Çevirdi”, 
https://www.afad.gov.tr/tr/HaberYazdir.aspx?ID=5&IcerikID=3274, 28 Ocak 2015. 

96 “Türkiye resti çekince YPG mecbur kaldı”, Sabah, 30 Ekim 2014. 

97 “Turkey, Iraq pledge more military cooperation in fight against Islamic State”, Reuters, 25 Aralık 2014. 

98 TÜİK’in resmi sitesinde Aralık 2014’e ait veriler henüz girilmediği için Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) vermiş olduğu rakamlar kullanılmıştır. Bkz: 
http://www.tim.org.tr/tr/ihracat-ihracat-rakamlari-tablolar.html. 

99 “Ülkelere Göre İthalat”, TÜİK, www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=625, 29 Ocak 2015. 



****