Tuzhurmatu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tuzhurmatu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Şubat 2020 Cuma

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Irak Ziyareti Işığında Türkiye-Irak İlişkileri BÖLÜM 2

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Irak Ziyareti Işığında Türkiye-Irak İlişkileri  BÖLÜM 2


Irak Hangi Şartlarda, Nasıl Parçalanabilir, 


1.b.2. Çatışmanın Büyümeden Durdurulması

Irak’ta yukarıdaki nedenlerden birisine bağlı olarak küçük çaplı bir iç çatışma yaşanabilir. Çatışmanın nedenleri ve boyutu ne olursa olsun, iç çatışmaların sürmesi dış ülkelerin özellikle de komşu ülkelerin tavırlarına bağlıdır. Örneğin, Irak ile Yugoslavya’yı birbirinden ayıran en önemli faktörlerden birisi Yugoslavya iç savaşı çıktığında çatışmanın yayılma etkilerini engelleyebilecek ve çatışmayı durdurabilecek kadar güçlü bölgesel hükümetler olmadığından çatışmanın
uzaması olmuştur. Dahası, Kosova’nın bağımsızlık çabaları da benzer bir nedenle başarıya ulaşabilmiştir. Oysa, Irak’a komşu olan ülkeler Balkanlardakiler’in aksine güçlü ve gerektiğinde askeri güç kullanabilecek bölgesel güçlerdir.
Bu ülkeler arasında tam bir strateji birliği olmamasına rağmen Irak’ın toprak bütünlüğünü koruma konusunda fikir birliği içinde oldukları söylenebilir. 

ABD Savunma Bakanı Panetta, geçtiğimiz Temmuz ayında Erbil’de KBY Başkanı Barzani’yle görüştü. ABD’nin Kürt bölgesinin geleceğiyle ilgili tutumu büyük merak konusu.

Bu nedenle, Irak’ın iç çatışmaya sürüklenmesi halinde bölge ülkelerinin doğrudan ya da dolaylı müdahaleleriyle çatışma ülkenin parçalanmasına neden olmadan durdurulabilir.

  Çatışmayı sürdürmek isteyen taraflar bölge ülkelerinin telkin, baskı veya tehditleriyle çatışmayı sürdürme iradelerini sona erdirebilirler. Ancak bu olasılık, Irak’a komşu ülkelerin olası bir iç çatışma durumunda dahi Irak’ın toprak bütünlüğünü koruma konusundaki işbirliğini devam ettireceği varsayımına dayanmaktadır. Bununla beraber, bu konuda özellikle İran’ın politikalarına
tam olarak güvenilmemesi gerekmektedir. İran, Basra Körfezi’nin kuzeyini kontrol etmek ve petrol sahası üzerinde oturan güçlü bir Şii müttefik elde etmek için Irak’ın parçalanmasının kaçınılmaz olduğunu düşündüğünde stratejik yaklaşımını değiştirebilir. Genellikle İran ve Irak Şiiliği arasındaki ayrım iki ayrı ve komşu Şii devletinin oluşması halinde aralarında bir rekabet olacağı varsayımını yaratmaktadır. Fakat, Irak’ta çatışma ve parçalanma kaçınılmaz hale gelirse İran muhtemelen bu ayrılığı kontrol etmek veya belli bir süre zarfında tölare etmek zorunda kalabilir. Bu nedenle ortaya çıkabilecek yeni Şii devletiyle düşmanca veya rekabete dayalı bir ilişki modeli geliştirmektense uzlaşı ve işbirliğine dayalı bir yolu tercih ederek yeni Şii devletini yanına çekmeyi stratejik olarak uygun görebilir.

Özellikle ortaya çıkacak Şii devletinin Suudi Arabistan başta olmak üzere Basra Körfezi’ndeki Sünni Arap devletlerinde yaratacağı Şii korkusu nedeniyle yeni Şii devletinin dışlanması ihtimalinin çok yüksek olması bu Şii devletinin de İran’a olan ihtiyacını artıracaktır. Bu bağlamda Irak’ın parçalanması halinde ortaya çıkabilecek yeni Şii Arap devletinin tek başına Sünni ve kendisine düşman Arap devletleriyle mücadele içine girmektense İran ile işbirliği yapması olasılığı yüksektir.

1.c. Kırılgan ve İstikrarsız Irak

Irak, bugün dahi batıdaki pek çok saygın kuruluş tarafından “kırılgan” olarak nitelenmektedir.
Ülkenin 2005-2008 yılları arasında süren iç çatışmadan parçalanmadan ve göreli olarak az hasarlı çıkmasına ve o zamandan bu yana şiddetten arındırılmaya çalışılmasına bakıldığında siyasi ve ekonomik açıdan daha iyi durumda olduğu söylenebilir.

Bununla birlikte, bu sürecin sağlam temellere dayanmadığı, eskiye dönüşün mümkün olduğu ve bu nedenle Irak’ta temkinli olunması gerekliliği savı birçok uzman tarafından da paylaşılmaktadır. Irak’ın kırılgan ve istikrarsız bir hale sürüklenmesi senaryosunu bugünkü durumdan ayıran en önemli hususlar şunlar olabilir:

(a) Siyasi sorunların diyalogla çözüleceğine ilişkin anlayışın tamamen sona ermesi,
(b) Ülkedeki siyasi tansiyonun yükselmesi ve potansiyel olarak görülen sorunların gerçeğe dönüşmesi,
(c) Bir süredir çözümü beklenen sorunların çözülmeyeceğine dair kanaatin yoğunlaşmasıdır.

Bu çerçevede bakıldığında, kırılgan ve istikrarsız bir Irak senaryosunun aslında iç savaş ve kaosa sürüklenmiş bir Irak’tan bir önceki aşama olduğu, bu sürecin ne kadar süreceğinin ise bilinemeyeceği söylenebilir. Bu sürecin uzunluğu hakkında kesin bir tahmin yapılamasa da çatışmanın şiddetine ve  Ortadoğu’nun içinde bulunduğu bölgesel dinamiklere göre 1-5 yıl boyunca devam edebileceği söylenebilir.

< Çatışmanın nedenleri ve boyutu ne olursa olsun, iç çatışmaların sürmesi dış ülkelerin özellikle de komşu ülkelerin tavırlarına bağlıdır. Irak’a komşu olan ülkeler arasında tam bir strateji birliği olmamasına rağmen Irak’ın toprak bütünlüğünü koruma konusunda fikir birliği içinde oldukları söylenebilir. >

Kırılgan ve istikrarsız bir Irak’ta:

(a) Yapılan yeni seçimler sonucunda kurulan hükümetin kanun çıkartamadığı, hükümetin işlevlerini yerine getiremediği, Meclis’in işlemediği, siyasal uzlaşıya varılamadığı, seçimlerin ve meclisin meşruiyetinin sorgulandığı hatta kabul edilmediği,

(b) Sünni Araplar ile Kürtler, Şii Araplar ile Sünni Araplar, hükümet güçleri ile peşmergeler, hükümet güçleri ile direnişçiler vb. aktörler arasında çatışmaların doğduğu, arttığı, ancak henüz sürecin hükümetin kontrolünün dışına çıkmadığı ve mevcut anayasal düzen içinde tarafların sorunlarına
çözüm aradıkları,

(c) Meclisin çalışamaması nedeniyle anayasa değişiklikleri sorununun bir türlü çözülemediği, Kerkük sorununun ağırlaştığı, Musul’daki gerginliğin tavana tırmandığı, Diyala’daki gruplar arasında tansiyonun yükseldiği,

(ç) Meclisin çalışmaması nedeniyle kendilerine verilen sözlerin tutulmamasına tepki duyan grupların siyasal süreçten uzaklaştığı, silahlı mücadeleye yoğun şekilde geri dönüş yaptığı bir siyasal ortam yaşanabilecektir.

Bugün, Irak’taki siyasi havanın devam etmesi, Haşimi Krizi’nin çözülememesi, şiddet olaylarının artması ve Maliki-Irakiye-Kürtler arasındaki restleşmenin bir hükümet krizine dönüşmesi halinde Irak’ın önündeki en muhtemel geleceğin yukarıdaki çatı çerçevesinde yaşanabileceği söylenebilir.

1.d. İç Savaş Durumu ve Kaos Ortamı

Bu senaryo kırılganlığın had safhaya vardığı, ülkenin parçalanmanın eşiğine geldiği bir ortamı nitelemektedir. Bu nedenle mevcut durum senaryosunun son halkasıdır. Ülkenin belli bir bölgesinde başlayan çatışmanın yayılması ya da eş zamanlı bazı çatışmaların başlamasıyla doğabilecek olan bu senaryonun dört şekilde sonuçlanması mümkündür:

<  İran, Basra Körfezi’nin kuzeyini kontrol etmek ve petrol sahası üzerinde oturan güçlü bir Şii müttefik elde etmek için Irak’ın parçalanmasının kaçınılmaz olduğunu düşündüğünde stratejik yaklaşımını değiştirebilir. >

- Ülke parçalanabilir,
- Merkezi hükümet üstünlüğünü sağlayıp otoritesini kabul ettirebilir.
- Merkez kaç güçler başarılı olmalarına rağmen ayrılığa gitmeyip yeni kazanımlar elde edebilir,
- Bölge devletleri ya da uluslar arası örgütler duruma el koyup Irak’ta yeni bir durum yaratabilirler.

Ülkeyi iç savaşa götürecek çatışmaların nasıl ve nereden başlayacağı konusunda kesin bir tahmin yapmak mümkün olmamasına rağmen bazı tahminlerde bulunulabilir: Irak’ı iç savaş durumuna getirecek olan çatışmaların iki merkezi olabilir: ülkenin kuzey ve orta kesimleri. Kuzey merkezli çatışmanın üç ana coğrafi merkezi olabilir: Musul, Kerkük ve Diyala. Musul’da son zamanlarda
Kürtlerle Sünni Araplar arasındaki anlaşmazlık zaten çatışmaya dönüşmüştür. Ancak bu sınırlı kalmaktadır. Hadba’nın hem 2009 Vilayet Meclisi hem de 2010 Genel Seçimi’nde bölgede kazandığı başarı Arapları cesaretlendirmiştir. 2010 seçimi öncesinde Musul Valisi Etil Nuceyfi Kürtlerin kontrolündeki bazı ilçelere sokulmayınca olaylar büyümüştür. Fakat seçimden sonra Nuceyfi’lerin
çatışmacı söylemi düşüşe geçmiştir. Bu nedenle, Musul mevcut dinamikler çerçevesinde çatışmayı başlatabilecek yerler arasında göreli olarak geri planda kalmaktadır.

    Kerkük ise potansiyel çatışma sahası özelliğini korumaktadır. Irak’ın küçük bir modeli olarak nitelenen Kerkük’te çatışmaların başlaması bu şehrin etnik ve mezhepsel yapısı nedeniyle yayılma potansiyeli taşımaktadır. Ancak, en karışık görünen bölge Diyala’dır. Irak’taki tüm çatışma alanlarını tek bir potada toplayan Diyala oldukça hassas bir konumdadır. Kürtlerin Hanekin’deki genişleme çabası, Irak ordusuyla peşmergeler arasındaki hamle savaşı, Şii-Sünni çatışmasının
sürmesi, El Kaideci grupların faaliyetleri, Türkmenler üzerindeki baskılar, milliyetçi Sünni Arapların Kürtleri bölgeden çıkarmak istemesi ve petrol rezervleri gibi en hassas olguları bir arada barındıran Diyala Irak’taki çatışmaların patlama noktası olabilir. Ancak, şu noktanın da altının çizilmesi
gerekmektedir: Kerkük’ten başlayacak bir çatışma hem coğrafi konumu hem de çatışmanın mahiyeti nedeniyle daha hızlı ve kolay yayılabilecektir.

   Bu nedenle, Diyala ve Musul’da çatışma yaşanması halinde bunların lokal olarak kalması ve söndürülebilmesi şansı varken Kerkük’te doğabilecek büyük çaplı bir çatışmayı dindirmek diğerlerine göre çok daha zor olacaktır.

Irak’ı iç savaşa götürecek olan ikinci bir seçenek ise Bağdat merkezlidir. Sünni ve Şii Araplar arasında ülke siyasetini kontrol etmekten kaynaklanan güç mücadelesinin tekrar 2006-2007 yıllarındaki gibi bir çatışmaya dönüşme olasılığı hafife alınmamalıdır. Bugün Irak’taki siyasi grupların çoğu “bir daha 2006-2007 yıllarına dönülmez” deseler de el altından kendilerini bir çatışmaya
hazırladıkları izlenimi doğmaktadır.

    Bir kez bu tür bir çatışma başladıktan sonra son derece kanlı ve uzun süreceğini tahmin etmek zor değildir. Ortadoğu’da önceki etnik ve mezhepsel çatışmalar dikkate alındığına savaşanların birbirleri arasındaki mücadelesinin bir süre sonra bölge ülkelerinin de yer aldığı bir vekaleten savaşa dönüştüğü görülmüştür. Bu durum, bazen savaşanların kendi iradesinin de ötesinde uzun
süren bir çatışma döngüsünün ortaya çıktığını göstermektedir. Ayrıntıları aşağıda ele alınacak olan bu olasılığın gerçekleşmesi halinde çatışanlar ancak parçalan ma halinde kazanımlarını  koruyamayacakları ve bölge ülkelerinin baskısıyla durumlarının daha da kötüleşeceği durumlarda  parçalanmadan uzak durmak isteyebileceklerdir.

Bu nedenle, parçalanma yoluyla Sünni Arap ülkelerinin kontrolüne girmek istemeyecek olan Sünni Araplar, güneydeki devletlerin tepkisini çekecek ve İran’a daha fazla yakınlaşma nedeniyle sıkışacak olan Şii Araplar ve İran-Türkiye - Suriye’nin yaratabileceği baskı nedeniyle yaşamanın çok zor olacağı ve yeni bir “Mahabad” olayıyla/senaryosuyla karşılaşabileceklerini düşünen Kürtler parçalanmaya gitmeyebilirler. Ancak, işler o noktaya geldikten sonra çatışmanın
grupların kendi tercihleri sonucunda parçalanma üretmemesi son derece düşük bir olasılıktır.

2.1. Mevcut Durumun Sona Ermesi: Parçalanmış Irak Senaryoları

Bölünme senaryosu büyük ölçüde yukarıda ele alınan ve iç savaşla birlikte yaşanacak bir kaos ortamının ürünü olabilecektir. Ancak, parçalanma durumunda dahi ülkenin nasıl ve hangi grupların kontrolünde parçalanacağı soru işaretleri yaratmaktadır. Irak’ın kaça bölüneceği büyük ölçüde kaos ortamını yaratacak çatışmaların hangi merkezden başlayacağına dayanacaktır. Merkezden
başlayacak parçalanma ülkenin üç veya daha fazla parçaya ayrılmasına yol açacakken, kuzeyden başlayacak bir kaos ortamı en azından ilk aşamada ülkenin ikiye bölünmesiyle sonuçlanabilir.

Bu durumda, ülkenin tamamında çatışmaların çıkması beklenmemelidir.

Çatışmaların kuzeyden başlaması durumunda (en azından başlangıçta) asıl çatışma sahalarının Sincar’dan başlayarak Musul’un kuzeyine uzanan hat, Kerkük ve Diyala’nın kuzey ve doğu bölgeleriyle  sınırlı olacağı söylenebilir. Anılan olasılık ve çatışma durumu aşağıdaki haritada kabaca gösterilmiştir. 
Bu noktada hatırlatılması gereken en önemli husus parçalanma senaryolarının tamamen kurgusal olduğunun ve aktörlerin olası davranışlarının tamamen mantıksal çıkarımlara dayandırıldığı dır. Ayrıca, aktörlerin davranışlarının aşağıdaki anlatılar gibi mekanik olmayacağı bilinmesine rağmen gelişmelerin gidişatına ilişkin kaba bir özet verebilmek için olası süreç mekanik bir tarzla ele alınmıştır.

İkiye Bölünmüş Irak ve Olası Çatışma Bölgelerine Ait Harita
* Bu haritada ülke, vilayet ve ilçe sınırları dışındaki işaretlemeler tahmini değerlere göre yapılmıştır.

     Irak’ın ikiye parçalanmasını tetikleyecek bir çatışma ortamı muhtemelen, ülkenin kuzeyinde bugün “tartışmalı bölgeler” olarak anılan ve çoğunlukla Kürtler ve Araplar arasında sorun oluşturan, ancak üzerinde Türkmenlerin de yaşadığı coğrafyada patlak verebilecektir. Ülkeyi ikiye bölecek bir atmosferin oluşması, Sünni Araplar ile Kürtler arasında Musul, Kerkük ve Selahattin vilayetlerinde meydana gelebilecek karşılıklı saldırılar, yoğun göç baskısı ve siyasi güçlerin birbirlerini yok sayıp diğerlerinin etki alanında güç uygulamaya çalışmasıyla ortaya çıkabileceği gibi; merkezi hükümet ile KBY arasında petrol yasası, Kerkük’ün statüsü, Irak ordusunun “tartışmalı bölgelere” konuşlanarak Kürtleri çıkarması ya da bütçeden Kürtlere ayrılan paranın büyük oranda azaltılmasıyla da yaşanabilir. Hangi nedenle olursa olsun, ülkeyi ikiye parçalanmaya götürecek
bir atmosferde asıl çatışan taraflar Kürtler ve Araplar olacaktır. Bu noktada asıl çatışma sahasının Musul, Kerkük, Tuzhurmatu ve Diyala’nın kuzeyi ve doğusu gibi Türkmenlerin yaşadığı bölgelerde cereyan etmesi olasılığı çok yüksektir.

    Bu nedenle, Türkmenlerin olası bir çatışma ortamında nasıl bir tavır alacağı son derece önemlidir.
Bugüne kadar Irak’ın toprak bütünlüğünün yanında olan Türkmenler, Irak’ın parçalanması olasılığının gerçeğe dönüşmesi halinde Araplarla birlikte hareket edebilirler. 
Ancak, bu durumda doğrudan bir çatışmanın tarafı haline gelerek büyük miktarlarda  kayıp verme olasılıkları bulunmaktadır. Öte yandan, ülkenin ikiye bölünmesi olasılığı Sünni ve Şii Araplar’ın birbirleriyle ve/veya kendi içlerindeki anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp, Sünni-Şii milliyetçi Arap grupları Kürtlerle çatışmaya itebilir. Böyle bir durumda Irak’ta merkezi hükümeti hangi grup kontrol ederse etsin Kürtlerle çatışmaya girebilecektir. Bu grup, normal
şartlarda kuzeydeki varlığı ve etkinliği az olan Dava Partisi ya da Sadr Hareketi bile olabilir. Bu Şii merkeziyetçi partilerden birisinin çatışmanın çıktığı dönemde iktidar olması ya da Bağdat’taki dengenin başat aktörü olması halinde Kürtlerle çatışması şaşırtıcı olmayacak, hatta büyük bir olasılık olabilecektir. Kürtler işgal sonrası elde ettikleri ağır silahlar, örgütlenme tecrübesi, gerilla savaşındaki deneyim ve saha bilgisi nedeniyle Araplarla baş edebilecek güçtedir. Ayrıca,
bu tür bir çatışmayı ne kadar uzun sürdürebilirlerse BM’nin veya diğer uluslararası örgütlerin duruma müdahale edebileceğini ve çatışmanın uzamasının kendi lehlerine olabileceğini düşünebilirler.

Bu nedenle, çatışmayı uluslararası platforma taşıyarak özellikle Batı’dan destek bulmak isteyeceklerdir. Buna ek olarak ABD veya bazı AB ülkelerinin desteği sayesinde çatışma sonrası dönemde bağımsızlığa ulaşmak isteyeceklerdir.

Buna karşılık Araplar ise bu sorunun Irak’ın iç işi olduğunun üzerinde durarak başka ülkeleri müdahale etmekten alıkoymak isteyeceklerdir.

Ancak, bu tür bir çatışmanın çıkması halinde çatışma sahasının bölge devletleri tarafından manipüle edilebilecek bir hale dönüşeceği ve saflaşmadan ziyade herkesin herkesle kozlarını paylaşacağı bir ortamın oluşacağı söylenebilir.

Bu noktada belirtilmesi gereken bir diğer husus dış güçlerin parçalanma olasılığı karşısında alacağı pozisyondur. Her ne kadar bölge ülkeleri, ABD, Avrupa ülkeleri, Rusya ve Çin gibi aktörler Irak’ın toprak bütünlüğünü savunduklarını ileri sürseler de ülkenin parçalanma noktasına geldiğinde tavır değiştirme olasılıkları güçlüdür. Bir kere, dış güçlerin bir arada ve eşgüdümlü olarak
Irak’ın parçalanmasını engellemek için askeri güç kullanacakları iddiası büyük bir olasılıkla bir söylemden ibarettir. Irak’ın parçalanmasından doğrudan ve hayati tehditler algılamayacak ülkelerin bu tür bir askeri harekata başvurmaktansa bekle gör politikası izlemesi; duruma göre pozisyon alarak çatışma sonrası duruma hazırlık yapması olasılığı daha yüksektir. Irak’ın parçalanmasından
en büyük zararı görebilecek olan ülkeler Türkiye, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan’dır.

Ürdün’ün müdahale etmeye yetecek bir askeri gücü yoktur. Suudi Arabistan da askeri harcamalara milyarlarca Dolar yatırmasına rağmen ne sınırları ötesinde harekât yapabilecek bir kapasiteye ne de buna uygun bir coğrafyaya sahiptir. Suriye ise içinde bulunduğu durum nedeniyle herhangi bir hamle yapacak durumda değildir. Bu durumda geriye hem askeri harekât gücüne hem
de büyük tehdit algılamasına sahip ülke olarak bir tek Türkiye kalmaktadır. 

Bu noktada ABD’nin tavrı ise son derece önemlidir. Çatışmanın başlamasından sonra ülkeden çıkmış ABD askerlerinin bölgeye davetini muhtemelen can kaybına uğramak istemeyen ABD ilk etapta sıcak karşılamayacaktır.

Ancak, ABD duruma müdahale etse bile araya tampon güç olarak yerleşecek bir barış gücü misyonuna  öncülük edecek, bu tür bir barış gücünün sonu ise muhtemelen Kosova’da olduğu gibi kuzeyde bir  Kürt devletinin kurulmasıyla sonuçlanacaktır.

< İran, ortaya çıkabilecek yeni Şii devletiyle düşmanca veya rekabete dayalı bir ilişki modeli geliştirmektense uzlaşı  ve işbirliğine dayalı bir yolu tercih ederek yeni Şii devletini yanına çekmeyi stratejik olarak uygun görebilir. >


Irak’ın ikiye bölünme olasılığını ortaya çıkaracak bir diğer durum ise çatışma olmadan tarafların kendi aralarında anlaşmasıdır. Bağdat’ın zayıflaması, kuzeydeki bölgesel yönetime müdahale edemeyecek kadar iç çalkantılarla karışması halinde bu tür bir ortam doğabilir. Ancak, Kürtler ile Araplar arasındaki sorunlu alanlarda Musul, Kerkük ve Diyala’daki petrol rezervleri ayrılığın
çatışma olmadan gerçekleşmesi olasılığını son derece düşürmektedir.


Üçe Bölünmüş Irak ve Olası Çatışma Bölgelerine Ait Harita.,
* Bu haritada ülke, vilayet ve ilçe sınırları dışındaki işaretlemeler tahmini değerlere göre yapılmıştır.

Çatışmaların merkezde başlaması ise ülkenin orta bölgelerinde yoğun çatışmaların yaşanmasıyla başlayıp, merkezi otoritenin zayıflamasından yararlanan Kürtlerin kuzeydeki faaliyetleri ile genişleyecektir. Bu durumda özellikle iki cephe arasında kalacak olan Sünni Arapların çatışmayı
kazanması olasılığı son derece zayıftır. Bu nedenle, çatışmanın daha kısa sürmesi ve daha kesin bir parçalanma süreciyle sonuçlanması beklenebilir.

Üçe veya daha çok bölgeye parçalanması senaryosunda çatışan tarafların en az üç gruptan olması beklenmekle birlikte özellikle Şiiler arasında yeni ayrışmaların olabileceği Sadrcı gruplar ile o dönemde iktidarda olması halinde Dava partisine bağlı birimler arasında güç ve iktidar mücadelesinin kanlı çatışmalara dönüşebileceği beklenebilir. Çatışmanın ana ekseni muhtemelen kuzeyde Sünni Araplar ile Kürtler arasında Musul, Kerkük, Diyala ve Selahattin’de, Sünni
ve Şii Araplar arasında ise Bağdat, Diyala, Babil, Kerbela, Anbar ve Vasit’te olabilecektir. Etnik ve mezhepsel savaşın birarada yaşanması muhtemelen gruplar arasında açık bir ittifak oluşmasını engelleyecek bu nedenle çatışan gruplar arasında karmaşık bir ittifaklar ya da ilişkiler ağı oluşabilecektir.

Bu tür bir senaryonun gerçekleşmesi halinde Türkmenlerin içinde bulunacağı durum da son derece  tehlikelidir. Türkmenler Kürtler ile Araplar arasındaki savaşın ortasında kalabileceği gibi aynı  zamanda kendi içlerindeki mezhepsel ayrım nedeniyle birbirlerine de düşebilirler.

Bu noktada hatırlatılması gereken son nokta ise dış güçlerinin tutumunun değerlendirilmesinin gerekliliğidir. 

Irak’ta parçalanma olasılığını doğuran bir çatışma ortamının doğması halinde
ABD ve İran’ın politikaları son derece önemli olacaktır. Pragmatik olan bu devletlerin kendilerine yandaş devletler yaratmak isteyeceklerinden çatışmanın taraflarına açık ya da örtülü destek vermeleridir. ABD’nin parçalanma kaçınılmaz hale geldiğinde çatışmanın diğer tarafı ABD karşıtlığı daha ağır basan Arap milliyetçileri ya da İran’a yakın Şii Araplar olacağından Kürtlerin yanında yer alacağı ve Kürt bölgesinin diğer devletler ve çatışan taraflardan korunması için
Türkiye’ye baskı yapmak isteyeceği söylenebilir.

Kurulacak bir Kürt devletinin Türkiye dışında bir ülke (ör. İran) aracılığıyla dünyaya bağlanması ABD için istenmeyecek bir senaryodur. Bu durum İsrail ve Avrupa ülkeleri için de geçerlidir.

Bu nedenle, parçalanma ortamını doğuracak bir iç çatışmanın meydana gelmesi halinde bu devletlerin Kürtlere destek vermesi ve Türkiye’ye de Kürtlere yardımcı olması konusunda telkinlerde bulunması beklenmeli; buna göre tedbirler alınmalıdır.

İran’ın tavrı ise ikircikli olacaktır. İran’ın kendisine yakın ve Basra havzasını kontrol edebilecek bir Şii devleti kurmak için çaba göstereceği söylenebilir. İran’ın etkinliği ve politikasının başarısı ise Iraklı Şiilerin diğer bölgesel güçler tarafından ne ölçüde kabul edilebilir ya da tehdit yaratan bir aktör olarak görüleceğine bağlıdır.

Sünni Araplarla çatışan Şiilerin Körfez ülkeleri ve Mısır tarafından desteklenmesi olasılığı yok denecek kadar azdır. Bu nedenle Iraklı Şiiler istemeseler bile İran’a doğru itilebilirler. 

Ortaya çıkabilecek yeni Şii Arap devleti tek başına ve kendisine düşman devletlerle mücadele içine girmektense İran ile işbirliği yapacaktır.
Resimde Başbakan Maliki, Tahran’da Rehber Hamaney ile görülüyor.


İran’ın Kürtler konusundaki tavrı da muhtemelen değişecektir. Olası bir Kürt devletinin Türkiye’nin veya ABD-İsrail ittifakının etkisinde kalmasını istemeyecek olan İran Kürtleri dışlamak yerine Sünni Araplarla çatışmasında destekleyebilir. Kürtler ile Şii Araplar arasında üçe bölünme senaryosunda doğrudan bir çatışma yaşanması olasılığı coğrafi nedenlerle düşük olduğundan İran’ın Şii Araplara vereceği destek ile Kürtlere vereceği destek arasında bir çelişki de olmayacaktır.
Bu nedenle, olası bir parçalanma durumu halinde Türkiye ile İran’ın işbirliği yaparak bölgedeki çatışmayı bastırması zayıf bir olasılıktır. Sünni Arap ülkelerinin ise Sünni Araplara maddi yardımda bulunarak çatışmayı mümkün olduğunca uzatıp, azami kazanımlar sağlamak isteyecekleri düşünülebilir. 

   Bu tür bir çatışmadan en çok zararlı çıkabilecek Sünni Arap devletleri Ürdün ve Suudi Arabistan’dır. Ürdün, ortada kalan Sünni Arapların kendi topraklarına eklemlenip Haşimi Hanedanlığı’nın sonunu getirmesinden haklı bir endişe duyacaktır. Ancak, İsrail de bu  senaryoya karşıdır. Çünkü, yanı başında büyük ve baş edilmesi kolay olmayan, düşman bir Ürdün devleti bulabilir. 

   Suudi Arabistan ise sınırında oluşacak Şii devleti nedeniyle hem İran karşısında güç kaybetmiş olacak hem de Suudi Arabistan’ın büyük petrol rezervlerinin bulunduğu bölgede oturan Şii azınlığı yönetmekte büyük güçlükler çekecektir. Bu varsayımlara dayanarak Irak’ta üçe veya daha çok parçaya bölünmeyi başlatacak olan bir çatışmanın başlaması halinde, bu çatışmanın bölge ülkeleri tarafından söndürülmesiyle, tersine alevlendirilmesi arasında çok ince bir çizgi olduğunun altı çizilmelidir.


IRAK’IN GELECEĞİNE DAİR SENARYOLAR 



IRAK’IN GELECEĞİNE DAİR SENARYOLAR



- Bu tabloda belirtilen parametrelere verilen yanıtlarda
- Çok iyi sütununun çoğunlukta olması mevcut durumun merkezi otoriteyi güçlendirecek şekilde devamını
- İyi sütununun çoğunlukta olması mevcut durumun devamını
- Orta sütununun çoğunlukta olması kırılgan ve hassas Irak senaryosunun oluşmasını
- Kötü sütununun çoğunlukta olması iç savaş ve kaos ortamına giden yolun açılmasını
- Çok kötü sütununun çoğunlukta olması parçalanmaya doğru gidilmesini gösterecektir.


***

11 Ekim 2017 Çarşamba

ÖLÜ DOĞAN BEBEK.., ORTADOĞU DAKİ BÖLGESEL GELİŞMELER


ORTADOĞU DAKİ BÖLGESEL GELİŞMELER 


Bilgay DUMAN 
ORTADOĞU DAKİ BÖLGESEL GELİŞMELER, 
ORSAM Araştırmacısı 




Ölü Doğan Bebek: 

Referandum Kararıve IKBY’nin Bağımsızlığı Türkiye ve ABD olmak üzere, bölgesel ve uluslararası güçlerden referandum kararına ilişkin tepkiler güçlü bir biçimde yükselmiş, Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliği  paydasında birleşilmiştir. Bu noktada IKBY, referandum kararı ve bağımsızlığının meşruiyeti açısından aradığı dış desteği mevcut durum itibariyle bulabilmiş değildir. 

Bununla birlikte her ne kadar IKBY, 2003 sorası Irak’ın en istikrarlı bölgesi olarak ifade  edilse de IKBY içerisindeki siyasal, ekonomik, idari ve sosyal problemlerin IKBY’nin bağımsızlığı açısından ciddi bir engel taşıdığı görülmektedir. 

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani, 7 Haziran 2017 tarihinde IKBY’deki siyasi partilerle bir araya gelerek uzun zamandır beklenen “bağımsızlık referan dumu” tarihini açıklayarak, yeni bir tartışma ve kriz sürecinin fitilini ateşlemiştir. 25 Eylül 2017 olarak belirlenen IKBY’nin bağımsızlığının oyla nacağı referandumun, IKBY’nin sınırları dışında bulunan ve tartışmalı bölgeler olarak ifade edilen Sincar, Kerkük, Tuzhurmatu, Hanekin gibi bölge lerde de yapılacağı açıklanmıştır. Her şeyden önce Irak Anayasası’na aykırı olan “bağımsızlık referan dumu” kararı hem Irak’ta hem de uluslararası bo yutta ciddi bir tepkiyle karşılaşmış durumdadır. 

Hatta IKBY partileri arasında dahi referandum ve bağımsızlığa ilişkin bir birliktelik sağlanabilmiş değildir. IKBY Parlamentosu’nda kota sandalyele 
ri dışında temsiliyete sahip olan 5 partiden (KDP, KYB, Gorran, Kürdistan İslami Birliği-Yekigirtu ve Kürdistan İslami Cemaati-Komal) 2’si (Gorran 
ve Komal), Mesut Barzani’nin 7 Haziran’da siyasi partilerle yaptığı toplantıyı boykot ederek katıl mamıştır. Bu anlamıyla referandum ve bağım 
sızlık yönünde alınan kararın “ölü doğduğunu” söylemek mümkündür. 

Bu noktada öncelikle alınan kararın zamanla masına dikkat çekmek yerinde olacaktır. Bilindiği gibi 2015 Ekim’inden bu yana Mesut Barzani’nin 
başkanlığına ilişkin tartışmalar nedeniyle IKBY’de ciddi bir siyasi kriz yaşanmakta, IKBY Parlamen tosu oturumu yapılamamaktadır. Bu kararla Me 
sut Barzani’nin Kasım 2017’de yapılması gereken IKBY Parlamentosu seçimleri öncesi avantaj sağlayarak seçmen tabanını konsolide etmeye ve üzerindeki baskıyı kırmaya çalışmaktadır. Bu nunla birlikte Mesut Barzani’nin Ortadoğu’da yaşanan Suriye ve Katar krizi başta olmak üzere bölgesel krizlerden faydalanarak bağımsızlık için fırsat kollamaya çalıştığı ve bu anlamıyla “sınır testi” yapmak istediği görülmektedir. Ancak refe randum yapılmadan dahi ortaya çıkan tepkilerin fazlalığı ve düzeyi dikkate alındığında IKBY’nin referandum ve bağımsızlık konusunda tekrar bir hesap içerisine girmesi yerinde olacaktır. Nitekim başta Türkiye ve ABD olmak üzere, bölgesel ve uluslararası güçlerden referandum kararına ilişkin tepkiler güçlü bir biçimde yükselmiş, Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliği paydasında birleşilmiştir. Bu noktada IKBY, referandum kararı ve bağımsızlığının meşruiyeti açısından aradığı dış desteği mevcut durum itibariyle bulabilmiş değildir. Bununla birlikte her ne kadar IKBY, 2003 sorası Irak’ın en istikrarlı bölgesi olarak ifade edilse de IKBY içerisindeki siyasal, ekonomik, idari ve sosyal problemlerin IKBY’nin bağımsızlığı açısından 
ciddi bir engel taşıdığı görülmektedir. Siyasi partiler arası uzlaşmazlığın yanı sıra, parti içi mücadelelerin de dikkate alınması gereken önemli bir husus olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte IKBY açısından en önemli problemlerden biri de ekonomik sıkıntılardır. Ayrıca, IKBY’nin içerisinde temsil ve idari yapılanma problemleri de devam etmektedir. 

Bu noktada belirtilen sıkıntıların ayrıntılı bir biçimde ele alınması, IKBY’nin bağımsızlığı konusunda etkilerinin değerlendirilmesi açısında faydalı olacaktır. 

Partiler arası siyasi mücadele: 2009’a kadar IKBY içerisinde farklı siyasi partiler faaliyet gösterse bile yönetimsel olarak etkin bir pozisyon almadıklarını söylemek mümkündür. Ancak 2009’dan sonra KYB’den ayrılarak kurulan Gorran’ın güçlü bir muhalefet partisi olarak ortaya çıkması ve KYB karşısında iyi bir rakip olmasıyla birlikte, Irak’taki Kürt siyasetinde yeni bir evreye girilmiş ve 2013’te yapılan genel seçimlerle birlikte, daha önceki hükümetlerden farklı olarak, IKBY’de çok partili bir hükümet kurulmuştur. Hükümeti kurma çalışmalarının neredeyse 9 ay gibi bir süre alması, bu süreçten sonra yaşananların bir habercisi olmuştur. Nitekim bu hükümetin kurulmasıyla KDP ve KYB arasındaki stratejik ittifak fiili olarak sona ererken, yeni anayasa çalışmaları ve IKBY’nin yönetim şekli tartışmaya açılmıştır. 

2013 Haziran’ında Mesut Barzani’nin başkanlık süresinin 2 sene uzatılmış olması sorunları çözmezken, 2015 yılında ciddi bir krize dönüşmüş, KDP dışındaki partiler (Gorran, KYB, Yekgirtu, Komala), Mesut Barzani’nin görev süresinin bir kez daha uzatılmasına karşı çıkarak, yeni bir bölge başkanının seçilmesinde ısrarcı davranmıştır. 

Bu konuda bir uzlaşıya varılamamış, daha sonra Gorran ve KYB’nin etkili olduğu Süleymaniye’de başlayan gösterilerin kanlı şiddet eylemlerine dönmesiyle IKBY’deki ortam gerilmiştir. KDP gösteriler nedeniyle Gorran’ı suçlarken, göstericilerin KDP’yi hedef alması sonrasında, Gorran üyesi IKBY Parlamento Başkanı Yusuf Muhammed 

Sadık’ın Erbil’e girişine izin verilmemiştir. Zira IKBY’nin bir bağımsızlık referandumu yapması için dahi yasal olarak IKBY Parlamentosu’nun toplanarak, referandum için bir yasa çıkartması gerekmektedir. Ancak halen IKBY Parlamentosu toplanabilmiş değildir. Referandum ve bağımsızlık kararına ilişkin bir gündemle IKBY Parlamentosu toplansa dahi, karara itiraz eden Gorran ve Komal üyelerinin toplantıya katılmaması muhtemeldir. Bununla birlikte Gorran ve Komal’la birlikte hareket edebilecek farklı grupların ortaya çıkabileceği dikkate alınmalıdır. Mevcut durum itibariyle partiler arasında sorunların çözülmesi için bir çaba olsa da bu sorunların kısa vadede çözülmesi mümkün gözükmemektedir. 

Partilerin iç problemleri: IKBY siyasetinin yürütücü gücü olarak ifade edebilecek üç parti (KDP, KYB ve Gorran) içerisinde de özellikle liderlik boyutunda 
problemlerin olduğunu söylemekmümkündür. Özellikle KYB içerisinde bu durum daha fazla hissedilirken, Gorran ve KDP içerisinde de zaman içerisinde problemler yaşanabileceğini söylemek yerinde olacaktır. KYB içerisinde Celal Talabani’nin rahatsızlığı sonrasında ortaya çıkan birleştirici lider eksikliği, KYB’nin siyasi etkisini sınırlamaktadır. 

Celal Talabani’nin rahatsızlanması sonrası aktif siyasi hayattan çekilmesinin KYB içerisinde bir lider boşluğu yarattığıbir gerçektir. Öte yandan Gorran 
lideri Nevşirvan Mustafa’nın, hayatını kaybetmesi sonrasında Gorran içerisindeki lider eksikliği de gün yüzüne çıkmıştır. Bu durum Gorran’ın geleceği açısında IKBY’deki varlığı için bir problem teşkil edebilecek niteliktedir. Bununla birlikte mevcut durum itibariyle Mesut Barzani’nin aktif siyasi hayat içerisinde olması KDP için sorun yaratmazken, KPD’nin gelecek liderliği için Mesut Barzani’nin oğlu Mesrur Barzani ve IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani arasında bir çekişmenin yaşanabileceği söylenmektedir. 

Yönetimsel problemler: IK-BY’de yaşanan partiler arası ve parti içi problemlerin yanı sıra yönetimsel problemlerin de ciddi bir problem yarattığını söylemek 
mümkündür. 1998’den sonra Irak’ın kuzeyinde oluşturulan KYB ve KDP’nin ayrı ayrı yönetim bölgeleri (Süleymaniye merkezli KYB, Erbil ve Duhok merkezli KDP), 2003’ten sonra IKBY olarak ortaya çıksa bile, kurumsal birleşmenin tam olarak sağlanamadığı söylenebilir. Özellikle peşmergeler, asayiş güçleri ve maliye konusunda IKBY içerisinde ikili yönetim devam etmekte, KDP ve KYB’nin askeri güçleri ve maliye idareleri parti mensuplarınca idare edilmektedir. Yani IKBY’nin askeri gücü olarak ortaya çıkan peşmergelerde iki başlı bir yapı bulunurken, KDP ve KYB’ye ait ayrı asayiş güçleri vardır. Bu da yönetimsel bir problem ortaya çıkarmakta, askeri gücü ya da mali kontrolü olmayan diğer partileri rahatsız etmektedir. 

Bununla birlikte, IKBY’nin yönetim şekli de tartışmaya açılmıştır. 

Özellikle bölge başkanının seçilmesi konusunda ciddi bir tartışma mevcuttur. KYB ve Gorran, IKBY’nin parlamenter bir sisteme sahip olması nedeniyle bölge başkanının parlamento tarafından seçilmesi konusunda ısrarcı olurken, KDP yeni bir başkan seçilse bile bunun halk tarafından seçilmesi konusunda görüş bildirmiştir. 

Bu durum IKBY’nin anayasa problemini de beraberinde getirmektedir. IKBY’nin resmi olarak kuruluşundan itibaren (2003’ten bu yana) 14 sene geçmiş olmasına rağmen halen bir anayasa yazamamış olması, IKBY’de yönetimsel problemler yaratmaktadır. 

Ekonomik Sorunlar: 2003 sonrası ciddi bir gelişmişlik seviyesine ulaşan IKBY, uzun süreden bu yana ekonomik problemlerle uğraşmaktadır. 2003 sonrası Bağdat’tan gönderilen bütçe konusunda sıkıntılar yaşayan ve bu sorunun halen çözemeyen IKBY, her ne kadar kendi çıkarttığı petrolü Irak merkezi hükümetten bağımsız olarak satsa da elde edilen gelirin IKBY’nin giderlerini karşılamadığı görülmektedir. Özellikle petrol fiyatlarının düşmesi sonrasında, IKBY’nin de elde ettiği gelirin azalmasıyla birlikte maaş ödemeleri, şirket ödemeleri ve genel hizmet problemleri ortaya çıkmıştır. Hatta IKBY, en son 2015’in Eylül ayı maaşlarını ödeyebilmiş, geri kalan ayların maaşları ödenememiştir. Halen IKBY’de kamu görevlileri ve memurların ancak dörtte bir maaşı ödenebilmektedir. IKBY’de yatırım yapan pek çok şirket de yaptıkları işlerin karşılığını alamadığı için IKBY’den çekilmiş ve pek çok iş yarım kalmıştır. Bununla birlikte ekonomik kriz nedeniyle, kamu hizmetlerin de tam olarak sağlanamamaktadır. 

Nitekim IKBY yetkilileri ekonomik krizin giderilmesi için ABD ve Avrupa Birliği’nden yardım talep etmektedir. 

Bağdat’la İlişkiler: IKBY ve Bağdat arasında, 2003’ten bu yana bütçe, peşmergeler, idari ve coğrafi bölgeler, petrol satışı gibi temel problemlerin neredeyse hiçbiri net olarak bir çözüme kavuşturulabilmiş değildir. IKBY, Bağdat’tan istediği yüzde 17’lik bütçeyi almakta zorluk çekerken, IKBY’nin Irak merkezi hükümetin bağımsız olarak sattığı petrol de sorun yaratmaktadır. Bununla birlikte IKBY’nin anayasal sınırları dışında (Erbil, Süleymaniye, Duhok) kalan başta Kerkük olmak üzere, Selahaddin, Musul ve Diyala’nın bir kısım topraklarının idari olarak Irak merkezi hükümetine bağlı olmasına rağmen IKBY tarafından kontrol ediliyor olması, IKBY ve Bağdat arasında problemler yaratmaktadır. IKBY’nin özellikle IŞİD’in Haziran 2014’te Irak’ın neredeyse üçte birinde hakimiyet sağlaması sonrasında, IŞİD’le mücadele kapsamında peşmergelerin Irak’ın kuzeyindeki pek çok bölgeyi IŞİD’den geri alarak kontrol etmesi sorunu büyütmektedir. 

Özellikle Kerkük Valisi Necmettin Kerim’in talimatıyla Kerkük Vilayet Meclisi’nin Kürt üyelerinin aldığı karar sonrasında IKBY bayrağının Kerkük’teki kamu 
binalarına asılması, Kerkük gibi tartışmalı vilayetlerdeki gerginliği arttırmaktadır. IKBY’nin resmi sınırları dışındaki topraklarda sağladığı hakimiyet, bu topraklarda 
yaşayan halk ve silahlı grupların tepkisine yol açmakta, etnik, dini, mezhepsel ve siyasi gerginlikler ve çatışmalar üretmektedir. IKBY’nin planlandığı referandumu 
kendi idari kontrolü dışındaki bölgelerde de yapması, çatışma ve gerginlikleri arttırabilecek niteliktedir. 

Görüldüğü üzere, IKBY’nin bağımsızlığı açısından, Irak’ta IŞİD’in varlığı, Suriye meselesindeki durum, Irak’ın iç yapısı, bölge devletlerinin tutumu ve Katar krizi 
gibi bölgesel gelişmeler, uluslararası aktörlerin IKBY’nin referandum kararı ve bağımsızlığına olumsuz yaklaşımı gibi birçok dışsal faktör dikkate alınmadan dahi, IKBY’nin halen içsel gelişimini tamamlamadığını söylemek yerinde olacaktır. IKBY’nin bir referandum yapsa bile, iç problemlerini gidermeden bağımsızlık ilan etmesi ve bu devletin tanınması yönünde bölgesel ve uluslararası bir destek bulması da zor görünmektedir. 

Bu nedenle IKBY’de ba-ğımsızlık referandumu yapılsa dahi bunun irade beyanından öteye gitmeyeceği aşikardır. IKBY’nin uluslararası desteğin yanı sıra, özellikle bölge ülkelerinin desteğini almadan atacağı her adım, IKBY içerisindeki ayrışmaların ve problemlerin derinleşmesine yol açabileceği gibi, hem Irak’ta hem de bölgede istikrarsızlığı körükleyebilecek niteliktedir. 

IKBY’nin bağımsızlığı meselesinin, etki alanından büyük bir etki yaratacağı dikkate alınarak, IKBY’nin 2003 sonrası elde ettiği kazanımları tersine çevirmeden hareket etmesi bölgesel istikrar açısın-dan önem taşıdığı gibi, Kürtlerin yıllardır elde ettiği kazanımların korunması için sağduyulu bir adım olacaktır. 



ORTADOĞU DAKİ BÖLGESEL GELİŞMELER, 
ORSAM Araştırmacısı 


***