28 Aralık 2016 Çarşamba

ENERJİ’SİNE KAVUŞAN KOMŞULUK TÜRKİYE- IRAK KÜRDİSTANI BÖLGESEL YÖNETİMİ İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2



ENERJİ’SİNE KAVUŞAN KOMŞULUK TÜRKİYE- IRAK KÜRDİSTANI BÖLGESEL YÖNETİMİ İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2 


  <Erbil’in imzaladığı enerji antlaşmaları Amerikan işgali sırasında uygulamaya konan Irak Anayasası’ndaki belirsizlik üzerine konumlanan ve pratiklerin şekillendirdiği bir de facto görüntü sergilemektedir.>

Bu durum, sadece geçici anayasa için değil, aynı zamanda geçici anayasaya aykırı olamayacağı belirtilen bölgesel yönetim yasaları için de geçerlidir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin gerek taslak anayasasının gerekse petrol yasasının merkezi yönetimle ortak hareket etme vurgusu bu bağlamda değerlendirilebilir. Petrol ve gaz konularında yasa düzlemindeki bu belirsizlikler Mayıs 2007’de Irak Anayasa Gözden Geçirme Komitesi tarafından önerilen bir değişiklikle, federal yönetimin yetkilerinin artırılması yoluyla giderilmeye çalışılsa da, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin muhalefeti nedeniyle, 27 Temmuz 2009’da yayımlanan nihai dokümanda bu doğrultuda bir değişiklik yapılamamıştır.14 

Sonuç olarak, yasanın son kararı herkese ama aynı zamanda hiç kimseye ait kılması sayesinde petrol ve doğalgaz konularında yasada dayanağı 
olan uygulamalar değil, aksine fait accompli (oldu bitti) uygulamalar Irak’ın kuzeyindeki petrol ve doğalgaz söz konusu olduğunda kuralın kendisine dönüşmüştür.

Bağdat yönetiminin karşı çıkmasına rağmen, Erbil uluslararası enerji firmalarıyla Üretim Paylaşım Sözleşmeleri imzalayarak bunların Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içinde kalan alanlarda enerji kaynakları arama faaliyetlerine izin vermektedir. Bu çalışmanın yapıldığı tarihte elli civarında olan bu antlaşmalar Bağdat tarafından illegal olarak tanımlansa da, enerji firmaları Erbil’in sunduğu, piyasanın çok üstünde kâr olanağı sayesinde bölgeye gelmekte ve arama faaliyetlerinde bulunmaktadır. Erbil uluslararası enerji firmalarına bölgede yapacakları faaliyet sonucu elde edilecek olan kazancın yüzde 20 civarında bir oranını önermektedir.15 Bu oran Bağdat yönetiminin enerji firmalarıyla imzaladığı teknik servis sözleşmeleri ile kıyaslandığında firmalara kolay reddedilmeyecek bir kâr olanağı sunmaktadır. 

Bu durumda Bağdat’ın yasalara göre uluslararası enerji firmaları ile kendisinin görüşme yapma hakkı olduğunu sıklıkla dile getirmesi ve Erbil’in yaptığı antlaşmaları geçersiz sayması pratikteki uygulamalar karşısında geçerliliğini yitirmektedir. Tam da bu nedenle Erbil’in imzaladığı enerji antlaşmaları Amerikan işgali sırasında uygulamaya konan Irak Anayasası’ndaki belirsizlik üzerine konumlanan ve pratiklerin şekillendirdiği bir de facto görüntü sergilemektedir. 

BAĞDAT’A UZAK, ERBİL’E YAKIN

Ankara Temmuz 2008’de Bağdat yönetimi ile Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Antlaşması’nı imzaladığında Irak’ta temel muhatabının Bağdat olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştu. Bu antlaşma Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nın kapasitesinin artırılması, Irak doğalgazının uluslararası pazarlara ulaştırılması gibi enerji konularını da içeriyor ve enerji konusunda da temel muhatabın Bağdat yönetimi olduğunu gösteriyordu. Üstelik Türkiye Erbil’in Kürdistan Bölgesel Yönetimi temelinde hızla Bağdat’tan kopmasını ve bağımsız bir Kürt devletine dönüşmesini engellemenin yolunun Erbil ve Bağdat’ın enerji yasaları üzerinden birbirlerine bağımlı kılınmasından geçtiğini düşünüyordu.16 

Bu doğrultuda 2006-2010 yılları arasında enerji konularında yapılmaya çalışılan yasal düzenlemelerde Ankara, Erbil ve Bağdat’ı benzer noktada buluşmaya ikna etme politikası izlemiştir. Örneğin, Temmuz 2008’de Bağdat ile ağırlıklı olarak enerji transferini kapsayan antlaşma Erbil’i enerji konusunda Bağdat ile eş güdümlü çalışmaya çağıran bir girişim olarak değerlendirilebilir. Yine Eylül 2010’da Ankara’nın Kürt liderleri rahatsız etmeyi de göze alarak Bağdat ile yaptığı bir antlaşmayla Kerkük -Yumurtalık petrol boru hattı süresinin 15 yıl daha uzatılmasını kabul etmesi bu politika ile yakından ilişkilidir.

2009 ve 2010 yıllarında yaşanan iki önemli gelişme ise Türkiye’nin Erbil ve Bağdat karşısında izlediği dengeli politikayı önemli ölçüde etkilemiş ve Ankara’yı 2011’de ABD’nin bölgeden çekilmesiyle birlikte iki farklı Irak politikası izlemeye zorlamıştır. 

Bunlardan ilki 2009 yılında Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içinde kalan topraklarda yüksek rezervli petrol ve doğalgaz kaynaklarının bulunması iken, ikincisi Ankara ve Bağdat arasındaki ilişkilerin 2010 yılı sonundan itibaren gerginleşmeye başlamasıdır. İlk gelişme Ankara ve Erbil arasındaki yakınlaşma nın maddi zeminini oluştururken, ikinci gelişme de siyaseten bu ilişkiye uygun bir ortam sağlamıştır. Enerji konusuna geçmeden önce ikinci dinamiğe, yani Ankara ve Bağdat arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine zemin hazırlayan gelişmelere değinmekte fayda var.

2003 ABD işgalinden sonra ciddi bir risk olarak ortaya çıkan Irak’ın etnik ve mezhepsel bölünme olasılığı konusunda hassas davranan Ankara, Irak’ta yapılan 2010 seçimlerinde siyasi bir risk alarak Şii kökenli bir isim olan İyad Allavi’nin başında olduğu el-Irakiye koalisyonunu destekledi. Türkiye’nin gözünde Irak milliyetçisi olan ve mezhepçi bir politika izlemeyen Allavi, otoriter yöntemlere başvurmaya başlayan ve mezhepçi bir dil kullanan Maliki’ye tercih edilebilirdi. Bu doğrultuda Ankara Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte hareket ederek Iraklı Sünnileri el-Irakiye koalisyonuna destek verme konusunda ikna etmeye çalıştı.17

Allavi’nin koalisyonunun seçimleri kazanmasına rağmen kendisine çok yakın oy alan Nuri el-Maliki’nin 22 Aralık 2010’da hükümeti kurması bir yıl sonrasında Ankara ve Bağdat arasında yaşanacak olan gerginliğin zeminini oluşturdu. Bu gerginliğin siyasete devşirilmesi ise ABD’nin Aralık 2011’de Irak’tan askerlerini çekmesiyle mümkün oldu ve gerginlik Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’nin Maliki yönetimi tarafından tutuklanmaya çalışılmasında ve daha sonra Haşimi’nin Türkiye’ye sığınmasında net bir şekilde gün yüzüne çıktı.

İlk gelişmeye, yani Ankara ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında enerji temelinde ilişkilerin başlamasının maddi zeminini oluşturan pratiğe geri dönersek daha önce de belirtildiği gibi 2009 yılı bir dönüm noktası olarak alınabilir. Gulf Keystone’un Şekhan’da 10 milyar varilin üzerinde bir petrol rezervi keşfettiğini açıklaması Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni dünya enerji piyasasının önemli aktörlerinden biri haline getirdi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 2013 itibariyle dünyadaki en büyük petrol yataklarına sahip ülkeler sıralamasında onuncu sıraya yükselmiş olması18, Erbil’i sadece enerji ihtiyacı bağlamında yakınlaşılan bir muhatap olmaktan çıkardı. Türkiye için Erbil bir taraftan enerjideki dışa 
bağımlılığı çeşitlendirebilecek bir kaynak olarak görülürken, diğer taraftan da Türkiye’yi enerji transfer merkezine dönüştürebilecek bir potansiyele 
sahip olması nedeniyle önem arz etmektedir. Bu iki stratejik öneminin yanı sıra Erbil Türkiye merkezli enerji firmaları için burada yatırım yaparak 
küresel enerji piyasasına girme noktasında da önemli bir zemin oluşturmaktadır.

Burada belirtmek gerekir ki, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin enerji piyasasına bu şekilde dâhil olması Ankara ve Erbil arasındaki yakınlaşmanın başlangıcı ya da kurucu zemini olarak değerlendirilemez. Aksine söz konusu enerji kaynaklarının keşfi 2008 yılından beri yakınlaşan iki aktör arasındaki karşılıklı bağımlılığı güçlendiren ve yakınlaşmayı maddi zemine oturtan bir dinamik işlevi görmüştür denilebilir.

OYUN DEĞİŞTİREN KART: ENERJİ

2007 yılında Bağdat’ın gittikçe merkezileşen bir politika izlemeye başlaması ve İran’ın Irak üzerindeki etkisini artırması Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni 
Türkiye’ye yakınlaştırırken, PKK’nın şiddet eylemlerine yeniden ivme kazandırması da Ankara’yı Erbil ile yakınlaşarak PKK’nın Kandil’deki 
mevcudiyetini sınırlandırma yönünde motive etti. 
Örneğin bu tarihlerde Ankara’yı yanına çekmek isteyen Erbil yönetimi Erbil ve Süleymaniye hava alanlarının yapımı gibi büyük inşaat ihalelerini Türk şirketlere verme yoluna gitti.19 

Kasım 2007’de Ankara ve Washington’un PKK’ya karşı ortak istihbarat antlaşması imzalamasıyla 1 Mart tezkeresinden itibaren gergin olan Türk-Amerikan ilişkileri önemli ölçüde yumuşadı ve bu yumuşamanın sağladığı uygun zemin ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki olan Iraklı Kürtlerin Ankara ile yakınlaşmasına olanak sağladı. 

Bütün bu gelişmelerin yanı sıra Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik politikalarında merkezi bir konum işgal eden Türkmenlerin 2005 seçimlerinde yüzden 1’den daha az oy alması Ankara’nın Türkmenlere dayalı politikasının sağlam bir zemini olmadığını ortaya koydu. Bu gelişmeden sonra dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Emre Taner’in başında olduğu bir grup yetkili üzerinden Iraklı Kürt yetkililerle direkt diyaloğa giren Türkiye, 2007’ye gelindiğinde bu görüşmelerde önemli bir aşama kaydetti.20

2007 yılı içinde cumhurbaşkanlığı seçim krizi, askerin bu krize e-muhtıra ile cevap vermesi, ardından gelen erken genel seçimler ekseninde yaşanan iç siyasal gerginlik ve artan PKK eylemleri Ankara ve Erbil arasında bir süredir başlayan yakınlaşmayı sekteye uğrattı. 2007 başında Kuzey Irak’taki Kürt liderlerle görüşebileceğini açıklayan Erdoğan,21 Temmuz ayına gelindiğinde “Bizim muhatabımız Irak’ın merkezi hükümetidir. Ben merkezi hükümetin cumhurbaşkanıyla da görüştüm, başbakanıyla da görüştüm. Bunun dışındaki bir kabile reisi ile ben görüşemem” ifadelerini kullanmıştır.22 

Daha sonra hükümetin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden gelen Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyon taleplerine de olumlu cevap vermesi ile 2007’nin sonu ve 2008’in başında geniş ölçekli bir askeri operasyon gerçekleştirildi. Öngörülen sonuçları (PKK’nın Kandil’deki gücünü tasfiye etme) verip vermediği tartışılan23 bu operasyonun hemen ardından ise hükümet 2007’nin ilk aylarında açıkladığı Erbil ile yakınlaşma politikasına kaldığı yerden devam etti ve operasyonun bitmesinden sadece bir hafta sonra 7 Mart 2008’de Celal Talabani Ankara’ya bir ziyaret gerçekleştirdi. 30 Nisan 2008’de o dönem başbakanın danışmanlığını yapan Ahmet Davutoğlu ve Irak Özel temsilcisi Murat Özçelik Erbil’e giderek Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani ile görüştü. Kısacası, 2008 yılında Ankara’nın Erbil politikası önemli ölçüde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 
kontrolünden çıkınca tarihte ilk kez taraflar arası ilişkiler resmi, direkt ve kurumsal mekanizmalar üzerinden yürütülen bir boyut kazandı.24

 < Yeni enerji kaynaklarının keşfi 2008 yılından beri yakınlaşan iki aktör arasındaki karşılıklı bağımlılığı güçlendiren ve yakınlaşmayı maddi zemine oturtan bir dinamik işlevi gördü. >

2009 yılından itibaren Kürt bölgesinin enerji piyasasına hızla dâhil olmaya başlaması politik değişime önemli bir maddi zemin sağlamış ve bu zemin Ankara ile Erbil’i daha da yakınlaştırdı. Türkiye 2000’lerin ilk on yılı boyunca enerji politikasını üç ayaklı bir strateji üzerine kurmuştu. 

Bunun ilk ayağı Türkiye’nin artan enerji ihtiyacını en uygun fiyatla karşılamaktan oluşmaktadır. IMF verilerine göre 2000 yılında 226 milyar dolar olan Gayrisafi Milli Hâsılası (GSMH) 2012 yılında 794 milyar dolara kadar çıkan Türkiye, gittikçe artan bir enerji ihtiyacı ile karşı karşıya kalmıştır.25 Örneğin 2001 yılında 16 milyar metreküp olan Türkiye’nin doğalgaz tüketimi, 2011 yılında 46,3 milyar metre küpe kadar yükselmiştir.26 Türkiye’nin doğalgazda yüzde 98 oranında dışarıya bağımlı olduğu göz önüne alınırsa ucuz ve güvenli bir enerji temini dış politikanın en önemli amaçlarından birine dönüşmüştür. 

İkinci ayağı enerji ihtiyacının sağlandığı kaynakların çeşitlendirilmesi ve böylelikle Türkiye’nin tek bir ülkeye bağımlı olmaktan çıkarılması oluşturmak tadır. Örneğin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yayımladığı 2008 verilerine bakıldığında Türkiye doğalgazın yüzde 65 civarında kısmını Rusya’dan satın almıştır.27 


14. Zedalis, “The role provincial governmental units”, s. 322.

15. Bkz. Ben van Heuvelen, “A Fragile Constructon: Erbil, Ankara, Baghdad: The Energy Potential of Iraq’s Kurdistan Region”, energlobe.eu, 28 Ocak 2014.

16. International Crisis Group, “Iraq’s Secular Opposition”, s. 17.

17. International Crisis Group, “Iraq’s Secular Opposition: The Rise and Decline of al-Iraqiya”, no. 127, (1 Temmuz 2012), s. 10. ; 
Mesut Özcan, “Türkiye’nin Irak Politikası 2010”, Burhanettin Duran, Kemal İnat ve Mesut Özcan (ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 
2010, (SETA Yayınları, Ankara: 2011), ss. 141-2.

18. “Petropolitics: Kurdistan’s Oil Ambitions”, Bloomberg, 14 Kasım 2013.

19. Soner Çağaptay ve Tyler Evans, “Turkey’s Changing Relations with Iraq: Kurdistan Up, Baghdad Down”, Washington Institute for Near East Policy, no. 122 
(Kasım 2012), s. 1.

20. Henri Barkey, “Turkey’s New Engagement in Iraq: Embracing Iraqi Kurdistan”, United States Institute of Peace, Special Report, no. 237 (Mayıs 2010), s. 5-6.

21. Ferai Tınç, “Kürt hükümeti ile yakınlaşırız”, Hürriyet, 15 Şubat 2007.

22. “Erdoğan, “Barzani’yi ima ederek konuştu: Kabile reisleriyle görüşmem”, Milliyet, 7 Haziran 2007.

23. Selcan Hacaoğlu, “Turkey May Launch New Incursion in Iraq”, The Washington Post, 3 Mart 2008.

24. Marianna Charountaki, “Turkish Foreign Policy and the Kurdistan Regional Government”, Perceptions, c. 17, no. 4 (Kış 2012), s. 191.

25. Simone Tagliapietra, “Turkey as a Regional Natural Gas Hub: Myth or Reality? An Analysis of the Regional Gas Market Outlook, 
Beyond the Mainstream Rhetoric”, Fondazione Eni Enrico Mattei Working Paper (Şubat 2014), s. 4

26. Rakamlar BP Statistical Review of World Energy’nin Hairan 2012 istatistiklerinden alınmıştır, Bkz. 
http://www.bp.com/ 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder