28 Aralık 2016 Çarşamba

ENERJİ’SİNE KAVUŞAN KOMŞULUK TÜRKİYE- IRAK KÜRDİSTANI BÖLGESEL YÖNETİMİ İLİŞKİLERİ BÖLÜM 1




‘ENERJİ’SİNE KAVUŞAN KOMŞULUK TÜRKİYE-IRAK KÜRDİSTANI BÖLGESEL YÖNETİMİ İLİŞKİLERİ, BÖLÜM 1 


ALI BALCI
ANALİZ 
HAZİRAN 2014 SAYI: 97





















Bu yayının tüm hakları SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’na aittir. SETA’nın izni olmaksızın yayının tümünün veya bir kısmının elektronik veya mekanik (fotokopi, kayıt ve bilgi depolama, vd.) yollarla basımı, yayını, çoğaltılması veya dağıtımı yapılamaz. Kaynak göstermek suretiyle alıntı  yapılabilir.

Tasarım ve Kapak: : M. Fuat Er
Uygulama : Ümare Yazar
Kapak Fotoğrafı : AA
Baskı : Turkuvaz Matbaacılık Yayıncılık A.Ş., İstanbul
SETA | SİYASET, EKONOMİ VE TOPLUM ARAŞTIRMALARI VAKFI
Nenehatun Caddesi No: 66 GOP Çankaya 06700 Ankara TÜRKİYE
Tel:+90 312.551 21 00 | Faks :+90 312.551 21 90
www.setav.org | info@setav.org | @setavakfi

SETA | İstanbul
Defterdar Mh. Savaklar Cd. Ayvansaray Kavşağı No: 41-43
Eyüp İstanbul TÜRKİYE
Tel: +90 212 395 11 00 | Faks: +90 212 395 11 11

SETA | Washington D.C. Office
1025 Connecticut Avenue, N.W., Suite 1106 
Washington, D.C., 20036 USA
Tel: 202-223-9885 | Faks: 202-223-6099
www.setadc.org | info@setadc.org | @setadc

SETA | Kahire
21 Fahmi Street Bab al Luq Abdeen Flat No 19 Cairo MISIR
Tel: 00202 279 56866 | 00202 279 56985 | @setakahire

‘ ENERJİ’SİNE KAVUŞAN KOMŞULUK: TÜRKIYE- IRAK KÜRDİSTANI BÖLGESEL YÖNETİMİ İLIŞKİLERİ 

İÇİNDEKİLER

ÖZET 7
GİRİŞ 8
TARİHSEL ARKAPLAN 8
KÜRDİSTAN PETROLÜ 11
ANAYASA YA DA FAİT ACCOMPLİ 13
BAĞDAT’A UZAK, ERBİL’E YAKIN 14
OYUN DEĞİŞTİREN KART: ENERJİ 16
TÜRK FİRMALARININ ENERJİ DANSI 20
PETROL PARASI VE HALKBANK 22
ABD VE DİĞER GÜÇLER 23
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME 25

YAZARLAR HAKKINDA
Ali BALCI

Lisans derecesini 2002 yılında Uludağ Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra Sakarya Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölu¨mu¨’nde sırasıyla 2004 ve 2010 yıllarında yuksek lisans ve doktorasını bitirmiştir. 2011-2012 yıllarında The University of Manchester’da doktora sonrası araştırmalarda bulunan Balcı, Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde görev yapmaktadır. Balcı, lisans düzeyinde Türkiye Dış Politikası ve Uluslararası İlişkilere Giriş derslerinin yanı sıra lisansüstü düzeyde Ortadoğu’da Kürtler, Postkolonyal Çalışmalar 
ve Türk Dış Politikasına Teorik Yaklaşımlar gibi dersler vermektedir. Yayınlanmış kitapları şu şekildedir: Şaban Kardaş ile (Der.), Uluslararası İlişkilere Giriş: Tarih, Teori, Kavram ve Uygulamalar, (İstanbul: Küre Yayınları), Türkiye Dış Politikası: İlkeler, Aktörler, Uygulamalar, (İstanbul: Etkileşim Yayınları), Türkiye’de Militarist Devlet Söylemi, (Ankara: Kadim Yayınları).


ÖZET

1980’li ve 90’lı yıllar boyunca Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik ilgisi, PKK’nın bölgede konuşlanması nedeniyle, PKK ile mücadele ekseninde şekillendi. 2000’lerin ikinci yarısında Kuzey Irak’taki Kürt grupların otonom bir yapıya kavuşması ve ardından bölgede önemli miktarda petrol ve doğalgaz kaynaklarının keşfi Ankara’nın bölgeye yönelik politikasına yeni bir boyut kattı. Özellikle 2010’lu yıllarla birlikte enerji konusu Türkiye’nin Bölgesel Kürt Yönetimi ile ilişkilerinde temel dinamik haline dönüştü. Bu çalışma, Ankara ve Erbil arasındaki ilişkilerde yeni bir parametre olarak devreye giren ve Türkiye’nin sadece Ortadoğu politikasını değil aynı zamanda iç siyasetini de etkileyen enerji ilişkilerini analiz etmeye çalışacaktır. 

GİRİŞ

Türkiye ve Kuzey Irak (bugün Kürdistan Bölgesel Yönetimi) arasındaki ilişkiler temelde Bağdat üzerinden yürütülen bir ilişki olduğu gibi bu ilişkinin içeriğini de büyük ölçüde PKK ile mücadele oluşturdu. Fakat özellikle 2007 yılından itibaren Türkiye, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile doğrudan bir ilişki kurmaya başladı ve bu tarihten sonra enerji konuları bu ilişkinin içeriğini oluşturmada yer yer PKK ile mücadelenin de önüne geçti. 

2013 yılından itibaren başlayan Barış Süreci ile birlikte PKK’nın ateşkes ilan etmesinin ardından Ankara ve Erbil arasındaki ilişkilerin içeriğini oluşturan temel unsur enerji oldu. Bunda Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 2000’lerin ikinci yarısı itibariyle enerji piyasasında önemli bir aktöre dönüşmesi etkili olsa da, Ankara için artan enerji ihtiyacını karşılamak, ucuz enerji kaynaklarına ulaşmak, enerji kaynaklarını çeşitlendirerek bağımlığını azaltmak ve enerji transfer merkezine dönüşerek bölgesel etkinliğini artırmak gibi motivasyonlar belirleyiciydi. Erbil için ise bir taraftan Bağdat’a olan ekonomik ve siyasi bağımlılığı azaltmak diğer taraftan da merkezi yönetim yasalarının öngördüğü üzere enerji gelirlerinden 
gelecek yüzde 17’lik payın da ötesine geçerek ekonomik refahı artırmak gibi düşünceler etkiliydi. 

Bütün bu motivasyonların bir araya gelmesine 2011 yılından itibaren Türkiye’nin merkezi Irak yönetimi ile gerginleşen ilişkileri eklenince Ankara ve Erbil arasında enerji konusunda hızlı ve etkin bir yakınlaşma başladı.

1980’li yıllarda PKK bağlamında Kuzey Irak’taki Kürt gruplar ile direkt iletişim kuran Ankara, 1990’larda 1991 Körfez Savaşı nedeniyle Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının kapatılması sonucu Kuzey Irak’tan Türkiye’ye yönelik başlayan tankerlerle petrol ihracı üzerinden yeni bir ilişki biçimi geliştirmeye başladı. Fakat bu ilişkiler Türkiye bağlamında Kuzey Irak’taki Kürt oluşumlara belirli bir meşruiyet sağlasa da, 2000’lerin ortalarına kadar sağlam bir zemine oturmamış, inişli çıkışlı bir seyir izledi. Bu inişli çıkışlı ilişkinin istikrarlı bir aşamaya taşınmasında Türkiye’deki siyasal yapıda yaşanan değişimin (güvenlik odaklı bir Kürt siyaseti izleyen askerin dış politika yapımında etkisini kaybetmesinin) etkisi kadar, söz konusu ilişkinin maddi zeminini teşkil eden enerjinin devreye girmesi de belirleyici oldu. 

Bu analiz enerjinin Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi ilişkilerindeki rolü ve etkisine odaklanacak, taraflar arasındaki ilişkinin diğer boyutlarına enerji konusu ile ilgileri oldukları sürece değinecektir. Kısa bir tarihsel arka plan bilgisinden sonra Kürdistan petrolünün nasıl enerji piyasasında etkin bir unsur olarak devreye girdiği anlatılacak, ardından söz konusu petrole ilişkin yasal düzenlemelere yer verilecektir. Daha sonra Türkiye’nin Irak’ın bütünlüğü ısrarının nasıl iki Irak politikasına doğru dönüştüğüne ilişkin bir değerlendirme yapılacak ve bunun enerji tartışmalarının pratiğe dönmeye başladığı 2012 yılı ve sonrasındaki yansımalarına bakılacaktır.

TARİHSEL ARKAPLAN





Türkiye için ayrı bir Kuzey Irak politikası, 1980’lerde PKK’nın bu bölgeyi bir geri çekilme alanı olarak kullanmaya başlaması ile birlikte söz konusu oldu. 
Türkiye bir taraftan Kandil ve civarında üslenen PKK militanlarına yönelik operasyonlar düzenleyerek bölgede askeri anlamda aktif olurken, diğer taraftan da PKK ile mücadele bağlamında burada etkin olan Kürt gruplarla temasa geçerek diplomatik zeminde de bölge ile etkileşim kurmaya başladı. Fakat 1980’li yıllardaki politika büyük ölçüde merkezi Irak hükümeti ile yapılan resmi antlaşmalar ekseninde yürütülürken, 1990’lı yıllara gelindiğinde bu durum değişti. Irak merkezi yönetimi, Şubat 1983’te imzalanan ve Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarına izin veren Sınır Güvenliği ve İşbirliği Antlaşması’nı 1988’de Türkiye’nin çatışmalardan kaçarak kendisine sığınan Iraklı Kürtlere yönelik sıcak takip operasyonuna izin vermemesi üzerine iptal etti. Böylelikle bir taraftan Türkiye’nin Kuzey Irak’ta PKK’ya yönelik yaptığı sınır ötesi operasyonlar 
hukuki zeminini kaybederken, diğer taraftan da merkezi Irak yönetimi ile ilişkilerin gerginleşmesi nedeniyle Türkiye merkezi yönetimden bağımsız 
bir Kuzey Irak politikası izlemeye başladı.

1991 Körfez Savaşı’nın ardından merkezi Irak yönetiminin Kürtlere yönelik operasyonlarını engellemek isteyen ABD ve koalisyon güçleri, Birleşmiş Milletler’den çıkardıkları bir kararla Irak’ta 36. enlemin kuzeyinde kalan bölgeyi uçuşa yasak bölge ilan etti ve böylelikle Kuzey Irak’ta merkezden otonom bir Kürt bölgesi ortaya çıktı. Daha sonra 1992 yılında Kuzey Irak’ta etkin siyasal hareketlerin bir parlamento oluşturması ve aynı yıl seçimlere giderek bir hükümet kurması burada de facto bir Kürt devletinin oluşmasına imkân sağladı.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin önemli aktörlerinden KDP 1987’de, KYB ise Körfez Savaşı ile birlikte PKK’ya verdikleri desteği çekti ve Türkiye’nin 
yanında yeni bir politik çizgi izlemeye başladı. Irak Kürtlerini temsil eden bu iki önemli hareketin Türkiye lehine bir tercihte bulunması Ankara’nın bu iki hareketle işbirliği yoluyla PKK’yı zayıflatma politikası ile paralel gelişti. 1990’lı yıllar boyunca ciddi sorunlara rağmen bu politika işledi ve Türkiye ile Irak Kürtlerini temsil eden hareketler arasında de facto bir tanımanın üzerine inşa edilmiş yeni bir ilişki başladı. Fakat bu ilişkiye rağmen Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünün kırmızı çizgisi olduğunu sıklıkla belirtmiş ve olası bir Kürt devletine izin vermeyeceğini açıkça ilan etmiştir.

2003 yılında ABD Irak’a ikinci kez müdahale edince Türkiye bir kez daha Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasının kırmızı çizgisi olduğunu açıkladı ve organize ettiği Irak’a Komşu Ülkeler Toplantısı platformu ile bu politikasını kurumsal bir zemine taşıdı. 1 Mart 2003’te ABD’nin Irak işgali sırasında Türkiye topraklarını kullanmasına izin veren tezkere TBMM’de reddedilince Türkiye Irak’ın savaş sonrasında yeniden yapılanması sürecinde etkin rol üstlenme imkânını önemli ölçüde kaybetti. Buna karşılık ABD’ye işgal sırasında en önemli desteği veren Irak Kürtleri Washington’un ülkedeki en önemli müttefiki haline geldi. 2003 Irak işgalinin bu iki pratik sonucu Kuzey Irak’taki Kürt yapılanmasını 
önemli ölçüde etkiledi ve 8 Mart 2004’te çıkarılan Geçici Dönem Yasası ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi kuruldu. Ocak 2005’te yapılan Irak Parlamentosu seçimlerinde Kürtler oyların yüzde 26’sını alarak merkezi hükümet üzerinde de nüfuz sahibi oldu. Dolayısıyla Türkiye 2007 yılının sonunda ABD ile yaptığı görüşmeler sonucunda bölgeye yeniden döndüğünde kurumsallaşmasını önemli ölçüde tamamlamış Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile karşı karşıyaydı.

2007 yılı Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilişkileri direkt etkilemesi bağlamında Türkiye iç siyasetinde de bir kırılmanın yaşandığı önemli bir yıl oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) dış politikayı belirlemedeki etkinliği 2000’lerin başından itibaren tedrici bir şekilde azalmış olsa da, Kuzey Irak konusunda TSK karar verme konusunda ağırlığını devam ettirmekteydi. Hükümetin uzun süren itirazına rağmen 2007 sonu ve 2008 başında gerçekleşen Kuzey Irak’a yönelik sınır ötesi operasyon askerin PKK’nın etkinliğini kırma vaadi bağlamında bir sonuç getirmeyince Ankara’nın Erbil’e yönelik politikasındaki psikolojik üstünlük hükümete geçti. 2008’in başında yaşanan bu geçiş, dış politika ve jeopolitik algılamada yaşanan ve Türkiye siyaseti çalışanların Kemalist dünya algısından medeniyetçi dünya algısına geçiş olarak tanımladığı daha geniş ölçekli bir kırılmanın çıktısı olarak da okunabilir. 

Nitekim güvenlik odaklı bir dış politika yerine, yakın coğrafi çevre ile ekonomik entegrasyon ve karşılıklı bağımlılığı önceleyen iktidardaki AK Parti hükümeti hızla Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilişkileri geliştirmeye başladı, hatta 24 Nisan 2008’de Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan bir kararla tüm Iraklı grup ve aktörlerle ilişki kurmanın Türkiye’nin çıkarına olduğu belirtildi. 

< TSK’nın dış politikayı belirlemedeki etkinliğinin azalmasıyla birlikte yakın coğrafyayla ekonomik entegrasyonu önceleyen AK Parti hükümeti hızla Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilişkileri geliştirmeye başladı.>

Bu karardan kısa bir süre sonra da dönemin Başbakan Danışmanı Ahmet Davutoğlu 30 Nisan’da Erbil’e giderek burada Kürdistan Bölgesel Yönetimi 
Başbakanı Neçirvan Barzani ile görüştü.

IRAK KÜRDİSTANI PETROLÜ

Enerjide kömürden petrole geçilmesiyle birlikte 1900’lerin başında dönemin büyük güçleri olan İngiltere, Almanya ve Fransa Irak’ın kuzeyindeki petrol rezervleri ile ilgilenmeye başlamışlardı. Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçları dengeleri önemli ölçüde değiştirmiş ve İngiltere Irak üzerinde etkinliği tekeline almıştı. İngiltere’nin kontrolü altında 1927’de Kerkük bölgesinde keşfedilen petrol rezervleri başlangıçta Hayfa limanına kadar ulaşan boru hatlarıyla dışarıya ihraç edilse de, 1948 Arap İsrail Savaşı ile birlikte bu boru hattının işleyişi durmuştu.

Yine aynı tarihlerde Irak’ın güneyinde keşfedilen geniş petrol rezervleri Basra limanı üzerinden kolay bir şekilde petrol ihraç etme imkânı sağlayınca Irak’ın kuzeyi uzun bir süre petrol ve petrol ihracı konularında ikinci plana düştü. 

1961 yılında Irak’ın petrol şirketlerini millileştirmesi ve daha sonra Kerkük petrol yataklarını ihracata dâhil etme bağlamında 1973’te Ankara ve Bağdat arasında imzalanan anlaşma doğrultusunda inşa edilen Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı Kerkük’ü yeniden petrol konusunda merkeze taşısa da Kürtlerin ağırlıkta yaşadığı kuzey bölgeleri enerji politikalarının dışında kalmaya devam etti. Dünyada artan enerji ihtiyacı ve Kuzey Irak bölgesinin göreli olarak istikrarlı bir yapıya dönüşmeye başlaması 2000’li yıllarla birlikte büyük petrol şirketlerinin ilgisini bu bölgeye çekti.

ABD’nin Irak işgalinin hemen ardından Türkiye kökenli bir firma olan Genel Enerji (2002’den itibaren) ile Kanada-İsveç ortaklığı Addax Petroleum’un Tak Tak ve Norveç petrol şirketi DNO’nun da (2004’ten itibaren) Tawke bölgesinde yürüttükleri enerji faaliyetleri kapsamında Irak’ın kuzeyi enerji piyasasının dikkatini çekmeye başladı. Bu firmaların Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni muhatap alması Bağdat’ı rahatsız etse de, söz konusu gelişme bölgede yeni enerji kaynaklarının keşfi sürecini sekteye uğratmamıştır. 2007 yılında Birleşik Arap Emirlikleri kökenli Dana Gas, Kanada şirketi Western Sands and Heritage Oil ve İngiliz Sterling Energy gibi enerji şirketleri Kürt yönetimi ile görüşmeye ve bölgede faaliyetlerde bulunmaya başladı. Yine aynı yıl ABD kökenli Hunt Oil Company ile başlayan Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve petrol şirketleri arasındaki antlaşma Fransız Perenco, Hindistan kökenli Reliance Oil, Alman OMV Petroleum Exploration, İngiliz Gulf Keystone ve daha başka birçok firma ile devam etti. 2007 yılının sonuna gelindiğinde bu antlaşmaların Irak Anayasası ile çelişmediğini vurgulayan Kürdistan Bölgesel Yönetimi, yirmi civarında uluslararası firma ile enerji konularında antlaşma imzalandığını duyurdu.

Tartışmalı Kerkük petrolü bir kenara bırakılırsa bu tarihlerde (2009 yılına kadar) Kürdistan Bölgesel Yönetimi ağırlıklı olarak Norveçli DNO’nun işlettiği Tawke petrol sahasını kontrol etmekteydi. Daha çok yerel tüketim ve kamyonlar vasıtasıyla ihraç için petrol üretilen bu bölgede legal bir zemin bulunabilirse üretimin daha da artırılabileceği olasılığı Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni meşgul eden temel konuların başında gelmekteydi. Bir taraftan Bağdat’a yönelik ekonomik bağımlılığını azaltmak isteyen, diğer taraftan da merkezi yönetimden 
gelen yüzde 17’lik payı yeterli görmeyip ekonomik gelirini artırmayı amaçlayan Erbil, Bağdat’ı karşısına almayı göze alarak çeşitli uluslararası 
petrol şirketleri ile görüşmeler yapmaya başladı.

 Fakat bu şirketlerin bölgede gerekli yatırımı yapabilmesi, çıkarılan petrol ve doğalgazın ihraç edilme imkânına bağımlı olduğu için Erbil alternatif 
enerji transfer olanakları için Türkiye ile yakınlaşma çabalarına girişti. 

IRAK KÜRDISTAN BÖLGESEL YÖNETIMI ENERJI RAKAMLARI (2013)

Petrol Rezervi                     45 milyar varil

Doğalgaz Rezervi                 2,8-5,6 trilyon metre küp 

Petrol ve Doğalgaz Yatırımı  15-20 milyar dolar

Petrol ve Gaz Sahaları          57

2013 Petrol Üretimi           300,000 varil/gün




Kaynak: 
Kurdistan Review, Invest in Group, İstanbul: Express Basımevi,  2014

Bu iki ayaklı politikanın sürdürülmesini üstlenen isim ise Mayıs 2006 tarihinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Doğal Kaynaklar Bakanı olarak atanan Ashti Hawrami’ydi. Nitekim Hawrami’nin ilk işlerinden biri Erbil’e petrol ve doğalgaz konusunda Bağdat’tan bağımsız bir şekilde hareket etme imkânı sağlayacak olan Petrol ve Doğalgaz Yasası’nın 6 Ağustos 2007’de Kürt parlamentosundan geçirilmesi oldu. Bu yasa daha sonra yabancı enerji şirketleri ile yapılacak görüşmelerin ve enerji ihracı noktasında atılan adımların meşru zemini olarak işlev görecekti.1 

Küçük ölçekli enerji şirketlerini bölgeye çekebilen Kürdistan Bölgesel Yönetimi 2009 yılına kadar büyük enerji şirketleri ile bir antlaşma yapmayı başaramadı.2 Erbil yönetimi büyük firmaların bölgeye gelmesiyle Bağdat karşısında daha bağımsız hareket etme imkânına kavuşacağını düşünüyordu ve bu doğrultuda bir politikanın imkânlarını kovalıyordu.3 

   Büyük firmalar ise gerek Bağdat ve Erbil arasında yaşanan enerji konusundaki belirsizlik gerekse Kerkük dışında büyük petrol ve doğalgaz yataklarının bulunamamış olması nedeniyle bu tarihlerde Irak’ın kuzeyine yatırım yapma konusunda çekimserdiler.4 Üstelik enerji konusunda Bağdat’a olan bağımlılığından kurtulacak olan bir Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık olasılığını artıracağından çekinen bazı Türk yetkililer de henüz bu tarihlerde alternatif petrol ve doğalgaz ihracı konusunda tek alternatif olan Türkiye topraklarını Erbil’e açma konusunda isteksizdiler.5 Dolayısıyla gerek enerji transferi konusunda yaşanabilecek zorluklar, gerekse yeterince büyük enerji yataklarının keşfedilmemiş olması büyük firmaların bölgeye gelmesini engelledi.

Bütün bunlarla birlikte Gulf Keystone’un Ağustos 2009’da kuzeyde, Türkiye sınırına yakın Şekhan’da keşfettiği büyük petrol rezervi bir dönüm noktası oldu ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni enerji piyasasının en önemli aktörlerinden biri haline getirdi.6 Söz konusu rezerv en iyimser tahminle 15 milyar, en kötümser tahminle de 12,4 milyar varil olarak tahmin edilmektedir. Irak’ta bulunan diğer petrol kaynaklarının, örneğin Kerkük’ün yaklaşık 7-10 milyar varil, Basra Körfezi’nin 20 milyar varillik petrol rezervine sahip olduğu düşünülürse Şekhan’daki keşfin önemi daha iyi anlaşılabilir. Yeni keşiflerle birlikte tartışmalı bölgelerin de dâhil olduğu Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne ait bölgede 45 milyar varil petrol ve 100-200 milyar metre küp doğalgaz rezervi olduğu tahmin edilmektedir.7 

Gulf Keystone’un yaptığı bu keşif ExxonMobil, Chevron, Gazprom Neft ve Total gibi başka büyük petrol şirketlerinin de bölgeye olan ilgisini artırdı ve bu şirketler de 2011 ve 2012 yıllarında Erbil ile çeşitli antlaşmalar imzaladı.8 Bunlardan ExxonMobil, Ekim 2011’de Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile antlaştı ve böylelikle Kürt petrolü piyasasına giren ilk büyük uluslararası petrol şirketi oldu.

2007’den itibaren izlenen siyaset sonuç verdi: bir taraftan Erbil yönetimi kendi sınırları içinde bulunan enerji alanlarında kontrolü sağlarken diğer taraftan da tartışmalı bölgeleri buradaki enerji kaynakları ile ilgili yabancı firmalarla sözleşme yapmak yoluyla kendisine bağladı.9 Örneğin ExxonMobil’in Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile yaptığı sözleşme çerçevesinde Kerkük bölgesinde faaliyetlerde bulunması Erbil’in (2003 yılında ABD tarafından oluşturulan ve Musul ile Kerkük’ü Kürt bölgesinin dışında bırakan) Yeşil Hattın güneybatısında kalan tartışmalı bölgelerdeki etkinliğini artırması bağlamında değerlendirilebilir.

ANAYASA YA DA FAİT ACCOMPLİ

Irak Geçiş Dönemi Hükümeti 2005 yılında bir anayasa komisyonu oluşturdu ve bu komisyon tarafından hazırlanan anayasa taslağı 15 Ekim 2005 tarihinde yapılan referandum ile kabul edildi. Söz konusu anayasanın 110. maddesinin ilk kısmı “federal hükümet, hâlihazırda çıkarılan petrol ve gaz rezervlerini, üretici bölge ve eyaletlerin hükümetleriyle işbirliği içinde kontrol eder” ifadesini kullanırken, ikinci kısmı da federal hükümet ile üretici bölge ve eyaletlerin hükümetleri, petrol ve gaz zenginliği… [için] gerekli stratejik politikaları geliştirir” şeklinde bir hüküm içermektedir.10 Bu ifadelerden hareketle Geçici Anayasa’nın Petrol ve gaz konusunda Bağdat yönetimini temel aktörlerden biri kıldığı fakat mutlak bir yetkiyle donatmadığı söylenebilir. 

Öte yandan Kürdistan Bölgesel Yönetimi taslak anayasasının 74. maddesi petrol ve gaz kaynakları için gerekli stratejik politikaların geliştirilmesi konusunda federal hükümetle işbirliği içerisinde çalışılacağını belirtmenin yanı sıra “bölgenin doğal kaynaklarına ilişkin tüm konularda Kürdistan Parlamentosu’nun onayının alınması” gerektiğini belirtmektedir.11 6 Ağustos 2007’de Kürdistan Parlamentosu tarafından onaylanan Petrol ve Doğalgaz Yasası’nın 3. maddesi de federal hükümet ile ortaklığa vurgu yapmasına rağmen, bölgesel yönetimin petrol ile ilgili tüm düzenlemeleri yapmaya yetkili olduğunu ifade etmektedir.12

Yasal metinlere genel olarak bakıldığında geçici Irak Anayasası’nda Bağdat’a petrol ve doğalgaz konularında mutlak olmasa da lider bir konum tahsis edildiği, fakat Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin gerek taslak anayasasında gerekse petrol yasasında Bağdat ile ortak çalışma vurgusuna rağmen Erbil’e lider bir konum verildiği görülmektedir.13 Fakat bu lider konum, nihai karar verme yetkisi, diğer bir ifadeyle son sözü söyleme gücü anlamında değil, ortak alınacak bir kararda onayı aranan bir konumda olunması şeklinde okunabilir. 

1. International Crisis Group, “Oil for Soil”, s. 17

2. Eylül 2008 tarihinde Bölgede şu petrol firmaları faaliyette bulunuyordu; 

DNO (Norveç), 
Addax Petroleum (Kanada/İsviçre), 
Genel Enerji (Türkiye), 
Western Zagros (Kanada), 
Pet Oil (Türkiye), 
Prime Natural Resources (ABD), 
Oil Search (Avsutralya), Crescent 
Petrolium (Birleşik Arap Emirlikleri), 
Dana Gas (Birleşik Arap Emirlikleri), 
Norbest (Rusya), 
OMW Petroleum Exproration (Avusturya), 
Hunt Oil (ABD), 
Hillwood International Energy (ABD), 
Prenco (Fransa), 
Aspect Energy (ABD), 
Gulf Keystone Petroleum (İngiltere), 
Texas Keystone (ABD), 
Kalegran/MOL (Macaristan), 
Reliance Energy (Hindistan), 
Heritage Oil and Gas (Kanada), 
Sterling Energy International (ABD), 
Niko Resources (Kanada), 
Vast Exploration (Kanada), 
Groundstar Resources (Kanada), 
Korea National Oil Corporation (Güney Kore) ve 
Talisman Energy (Kanada). 
Bkz., International Crisis Group, “Oil for Soil”, s. 17.

3. International Crisis Group, “Oil for Soil”, s. 18.

4. Neil King, “Wildcatters Plunge Into North Iraq ‘Easy Oil’ in Kurdistan Spurs Westerners to Brave the Risks”, The Wall Street Journal, 9 Temmuz 2008. 

5. International Crisis Group, “Oil for Soil”, s. 19.

6. Şirketin resmi web sayfasındaki açıklama için bkz. http://www.gulfkeystone.com/Discovery.aspx 

7. Sylvia Pfeifer, “Exxon signs Kurd exploration contracts”, Financial Times, 10 Kasım 2011.

8. Balcı, “Türkiye’nin Irak Politikası 2012”, s. 127.

9. International Crisis Group, “Iraq and the Kurds: The High-Stakes Hydrocarbons Gambit”, no. 120 (19 Nisan 2012), s. 5.

10. “Irak Anayasası (Taslak Metin)”, Serbesti, Sayı: 22, s. 47.

11. Ekim 2008’de kabul edilen Kürdistan Bölgesel Yönetimi taslak anayasa metni İngilizce çevirisi için bkz. 
http://content.lib.utah.edu/utils/getfile/collection/qip/id/276/filename/277.pdf.

12. Yasanın Arapça ve İngilizce metni için bkz. 
http://www.krg.org/a/d.aspx?l=12&r=107&a=20267&s=030000.

13. Rex J. Zedalis, “The role provincial governmental units can play regarding oil and gas development agreements in the Kurdish 
North: Allocation of Iraqi constitutional power”, The Journal of World Energy Law & Business, c. 6, n. 4 (2013), s. 317-321; Zedalis, 
The Legal Dimensions of Oil and Gas in Iraq.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder