YÖNETİMİ İLİŞKİLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YÖNETİMİ İLİŞKİLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Aralık 2016 Çarşamba

ENERJİ’SİNE KAVUŞAN KOMŞULUK TÜRKİYE- IRAK KÜRDİSTANI BÖLGESEL YÖNETİMİ İLİŞKİLERİ BÖLÜM 4



ENERJİ’SİNE KAVUŞAN KOMŞULUK TÜRKİYE- IRAK KÜRDİSTANI BÖLGESEL YÖNETİMİ İLİŞKİLERİ BÖLÜM 4 

Kürdistan Bölgesel Yönetimi kontrolündeki enerji piyasasına en son dâhil olan Türkiye kökenli şirket ise Siyah kalem oldu. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu 12 Eylül 2013’te Siyah kalem Doğal gaz İthalat İhracat ve Ticaret A.Ş.’nin başvurusunu kabul ederek, Kuzey Irak’tan 26 yıllığına gaz ithalatı yapması için yetki vermesiyle gündeme gelen firma uzun bir süre Irak merkezi yönetiminden alım-satım sözleşmesi alamadığı için bekletiliyordu. Bu sözleşmeyi almamasına rağmen, Siyah kalem firmasına 2014 yılı için 0,7 milyar m3, 2015 için 1,5 milyar m3, 2016 için 2,5 milyar m3 ve 2017-2033 yılları için 3 milyar m3 doğal gaz ithalatı izni verilmesi söz konusu firmayı enerji piyasasının en güçlü aktörlerinden birisi haline getirdi.52 Siyah kalem’in Ankara ve Erbil arasındaki enerji ilişkilerinde Türkiye ayağını üstlenmesi Kuzey Irak’ta faaliyet gösteren Turkish Energy Company’nin Kürdistan doğal gazını Türkiye’ye getirme konusunda önemli bir aşama kaydettiğini de ortaya koydu. Mart 2013’te Erbil 
ve Ankara arasında yapılan anlaşmayla Turkish Energy Company’nin Kuzey Irak’taki 13 farklı enerji sahasında petrol ve doğalgaz çıkarma izni almış olması53 ve çıkarılan enerjinin Türkiye’ye ulaştırılması ayağının hayata geçirilmesi Ankara’nın Kuzey Irak enerji piyasasındaki pozisyonunu önemli ölçüde güçlendirdi.

Kürt petrolü ekseninde gündeme gelen bir başka Türkiye kökenli firma ise Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Türkiye üzerinden tankerle petrol ihracatına aracılık eden Powertrans’tır.54 

2012’den itibaren Kürt petrolünü Türkiye üzerinden dünya piyasasına ulaştıran bu şirket ilk aşamada petrolün büyük bir kısmını İtalya’nın Trieste kentine 
ve oradan da Fransa, Almanya, Hollanda ve Latin Amerika’ya transfer etmekteydi.55 Ekim 2012’de Trafigura ve Vitol gibi iki büyük petrol şirketinin Bölgesel Kürt Yönetimi ile yaptığı anlaşma kapsamında (Bağdat bu iki şirkete petrol ihracatı bağlamında önemli ölçüde bağımlı olduğu için bir nevi bypass edilmişti) taşıma işini üstlenen Powertrans’ın bu nedenle Kürt bölgesinde direkt bir inisiyatif aldığını söylemek zordur. 

PETROL PARASI VE HALKBANK

Ankara ve Erbil arasında yürütülen enerji transferi konusundaki görüşmelerde en dikkat çekici olan ayrıntılardan biri de Türkiye üzerinden ihraç edilen petrol gelirinin nereye yatırılacağı konusuydu. Buna göre, petrol bedeli Halkbank’a yatacak ve dekontlar düzenli olarak Bağdat ve Erbil’e gönderilecekti. Dolayısıyla, Irak Anayasası’nda öngörülen Irak petrol gelirinin yüzde 83’ünün merkezi yönetime yüzde 17’sinin de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne aktarılması Halkbank üzerinden sağlanacaktı.56 

Halkbank daha önce de İran’a yönelik ABD tarafından konulan ambargonun delinmesinde kurum olarak merkezi bir işlev görmüştü ve aynı zamanda Hindistan’ın İran ile yaptığı petrol ticaretinde aracı kurum olarak da devreye girmişti. Örneğin 2011 yılı içinde Hindistan 1,4 milyar dolarlık ödemeyi İran’a Halkbank üzerinden yaptığını açıklamıştı.57 

Bu ve benzeri adımlar ABD’nin Halkbank’a açık bir tavır almasına neden olmuş ve Wikileaks ile ortaya çıkan bir belgeye göre, ABD Hazine Bakanlığı Müsteşarı David Cohen Ekim 2009’da Halkbank yetkilileri ile görüşerek İran’a yönelik ambargonun delinmemesi konusunda uyarılarda bulundu.58 Daha sonra çeşitli vesilelerle ABD tarafından uyarılan Halkbank bu politikasını değiştirmeyince bu uyarılar politik bir karşılık da bulmaya başladı.59 Örneğin Nisan 2013’te ABD’de 47 vekilin desteğiyle “İran’ın uluslararası yaptırımları aşmak için beş yurtdışı ofisi ve Tahran’da da bir temsilciliği olan Halkbank’a yatırdığı mevduat üzerinden altını kullandığı yönündeki endişe” açık bir şekilde dile getirildi.60

Petrol gelirinin Halkbank’a yatırılması konusuna ilk ciddi itiraz Bağdat’tan geldi ve Bağdat Yönetimi Kürdistan petrollerinden elde edilecek tüm gelirin Kuveyt’e ödenen tazminat gerekçe gösterilerek New York’taki bir bankaya yatırılması gerektiğini dile getirdi.61 

17 Aralık 2013’te Halkbank Müdürü’nün rüşvet suçlaması ile gözaltına alınması bu tartışmalara yeni bir boyut ekledi ve Erbil bu durumda 2003 yılında 
Birleşmiş Milletler tarafından ABD’nin New York kentindeki JP Morgan Bankası’nda açılan Irak Kalkındırma Fonu hesabına yatırılma seçeneği üzerinde yoğunlaştı. 

 <  İran’a yönelik ABD tarafından konulan ambargonun delinmesinde merkezi bir rol oynayan Halkbank’ın ismi petrol gelirinin transferi konusunda da öne çıktı. >

25 Aralık’ta Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani ile Irak Başbakanı Nuri el-Maliki’nin Bağdat’ta yaptığı görüşmede petrol sevkiyatı konusunda anlaşma sağlandığının bildirilmesinden kısa bir süre sonra petrol gelirlerinin JP Morgan Bankası’na yatırılacağı basına yansıdı.62 Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar 
Bakanı Taner Yıldız bir açıklama yaparak Halkbank’ın “içinden geçtiği durumun süreci etkilemeyeceğini” belirtse de,63 Ankara ve Erbil arasında yapılan görüşmelerin en önemli ayağından birisi olan yıllık 26 milyar dolarlık para akışının Türkiye üzerinden gerçekleşme olasılığı ciddi ölçüde zarar gördü.

Bu gelişmeye rağmen Erbil yönetimi “Bağdat kontrolündeki hesaba paranın gitmesi” konusunda isteksiz olduğunu dile getirmeye devam etti.64 
Hatta konuya ilişkin basında çıkan haberlerde Erbil ve Bağdat’ın Türkiye üzerinden Kürt petrolünün transferi konusunda önemli ölçüde anlaştıkları, fakat anlaşmanın önündeki temel sorunun “gelirin yatacağı banka ve ticareti yapacak petrol şirketi” konusu olduğu belirtildi.65 

Ankara ve Erbil petrol gelirinin Halkbank’a yatırılıp buradan taraflara dağıtılması konusunda anlaşırken, Bağdat yönetimi ise gelirin ABD’de bir fonda toplanıp dağıtılması konusunda ısrarlarına devam etti.66 Bu tartışmalar devam ederken 90 milyon dolarlık bir gelirin Halkbank’a yatırıldığına ilişkin haberler basına yansısa da, Taner Yıldız bu iddiaların doğru olmadığını, Erbil ve Bağdat arasında gelirin yatırılacağı banka konusunda görüşmelerin devam ettiğini belirtti.67 

Dolayısıyla Ankara tarafı gelirin Halkbank’ta tutulması konusunda ısrarcı olmasına ve bu noktada Erbil’i de ikna etmesine rağmen, bu çalışmanın 
yazıldığı tarihlerde henüz bu konuda somut bir adım atılmış değildir. 

ABD VE DİĞER GÜÇLER

2003 Irak işgali sırasında ABD’ye en önemli desteği veren bölgedeki Kürt gruplar işgal sonrası Washington’un en önemli müttefiki haline gelmiş ve ABD’nin, Saddam sonrası Irak’ı yeniden yapılandırma politikasında öncü bir rol üstlenmişlerdi. Fakat bu gelişme ABD’nin bir taraftan Irak’ın bütünlüğünü sağlama diğer taraftan da bölgedeki müttefiki olan Türkiye’yi rahatsız etmeme temelindeki iki ayaklı politikasını tehlikeye atmıştı.68 

Bu çelişki gibi görünen durumdan bir çıkış stratejisi olarak Washington, 2007’den itibaren Ankara ve Erbil arasında yakınlaşmayı teşvik ederek69 hem Türkiye’yi rahatsız eden durumu tersine çevirmeyi hem de Irak’ın bütünlüğü konusunda ısrarcı olan Ankara’yı Irak siyasetinin merkezine çekmek yoluyla olası bir bölünmeyi engellemeye çalıştı. Fakat bu politika Ankara ve Bağdat arasındaki ilişkilerin olumlu bir düzlemde ilerlemesine bağımlı olan bir stratejiydi. 2010’dan itibaren Ankara ve Bağdat ilişkilerinin gerginleşmeye başlaması ve bunun karşılığında Ankara’nın Erbil ile yakın bir işbirliği politikası izlemeye başlaması Washington’u politika değişikliğine zorladı. Ankara’yı Erbil ile yakın bir politika izleme konusunda destekleyen Washington yönetimi, bu kez söz konusu ilişkinin geldiği boyuttan rahatsız olmaya başladı ve Bağdat’ın denkleme katılması yönünde bir politika izlemeye yöneldi.

Ankara ve Erbil arasında enerji temelinde yaşanan yakınlaşma sürecine ABD’nin bakışını belirleyen temel dinamiklerin başında, bu yakınlaşmanın Erbil ve Bağdat arasındaki ilişkileri nasıl etkileyeceği sorusu gelmektedir. Üstelik Erbil ve Ankara arasında enerjinin transferi konusunda bir anlaşma sağlanması, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ABD’ye olan bağımlılığını en azından ekonomik düzlemde önemli ölçüde azaltma potansiyeli de içermektedir. Amerikalı karar vericilere göre, Ankara ve Erbil arasındaki yakınlaşma Irak’ın parçalanmasına kadar gidebilecek bir süreci tetikleme potansiyeline sahip olduğu için Irak’ın bütünlüğü aleyhine olan bu sarmalın durdurulması Türkiye’nin enerji konusunda politikasını gözden geçirmesine bağlıdır.70 İlk olarak Aralık 2012’de, Ankara enerji antlaşmaları temelinde Erbil ile yakınlaşmaya başlayınca, Washington bu yakınlaşmanın Irak’ı dağılmaya götürecek ve aynı zamanda Bağdat’ı İran’la yakınlaşmaya itecek riskli bir adım olduğu fikrinden hareketle Türkiye’yi eleştirmiştir.71 

Washington’dan gelen bu bağlamdaki eleştiriler üzerine Türkiye ExxonMobile gibi ABD’li enerji firmalarının Erbil ile yaptığı anlaşmaları öne sürerek benzer antlaşmaları yapmanın bir problem olmadığını ileri sürdü. Örneğin Erdoğan Nisan 2013’te yaptığı bir açıklamada Washington’un Ankara ve Erbil arasındaki ilişkilere karışmamasını istedi ve bu ilişkilerin tıpkı diğer ülkelerin Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile olan ilişkilerinden farklı olmadığını belirtti.72 2014’e gelindiğinde ise ABD’nin bu tutumunu kararlı bir şekilde sürdürmediği söylenebilir. Nitekim Reuters Haber Ajansı ABD ve İsrail’in Powertrans’ın tankerlerle Mersin ve Dörtyol limanlarına transfer ettiği Kürt petrolünü satın almaya başladıkları konusunda bir haber geçti.73 Buna göre, Bağdat’tan bağımsız Kürt petrolünün satışına karşı çıkan ve Ankara’yı bu temelde eleştiren 
ABD söz konusu petrolün müşterisi oldu.

Avrupa için ise Rus doğalgazına olan bağımlılığını azaltma politikası bağlamında Kürt doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa pazarına ulaştırılması önem arz ediyor. Rusya’ya bağımlılığın azaltılması noktasında devreye sokulan en önemli proje olan Nabucco, Hazar gazının sürdürülebilir miktarda olmaması, TANAP (Trans Anadolu Doğalgaz Hattı) gibi Türkiye’nin ortaya attığı alternatif projeler ve projeyi yürütecek şirketlerin zamanla projeden soğumaları gibi nedenlerle uzun bir süre askıya alındı. Kürt doğalgazının Nabucco’nun hayata geçmesini engelleyen ilk nedeni ortadan kaldıracağı ve projeye sürdürülebilir miktarda doğalgaz sağlanmasına imkân vereceği söylenebilir.74 Öte yandan, Rusya petrolünün yüzde 80’i başta Almanya ve Hollanda olmak üzere Avrupa ülkelerine giderken, doğalgazın yüzde 76’sı da yine Avrupa ülkelerine ihraç edilmektedir.75 






KANITLANMIŞ DOĞALGAZ REZERVLERİ



10 
15 
20 
25 
30 
35 
40 
45 
50 

Rusya 
İran 
Katar 
Türkmenistan 
ABD 
Suudi Arabistan 
Birleik Arap Em. 

trilyon metre küp 
Kaynak:
http://www.eia.gov/naturalgas/


Avrupa’nın Rus enerji kaynaklarına yönelik bu yüksek orandaki bağımlılığı 2014’ün başında patlak veren Ukrayna/Kırım krizinde bir kez daha gündeme geldi. Avrupa’nın Rusya enerjisine önemli ölçüde bağımlı olmasının, Batı’nın Ukrayna müdahalesine tepki olarak Moskova’ya yönelik olası ekonomik yaptırımları önündeki en önemli engel olduğu göz önüne alındığında, Avrupa için alternatif enerji kaynakları ciddi bir alternatif olarak yeniden tartışılmaya başlandı. 

ABD ve Rusya arasında Soğuk Savaştan sonra en ciddi gerilimlerden biri Ukrayna ekseninde yaşanırken, Rusya’nın en büyük enerji şirketlerinden 
biri OAO Rosneft (ROSN), ExxonMobil ile Kuzey Irak’taki enerji sahasına yönelik lisans alabilmek için Mart 2014’ten itibaren görüşmelere başladı.76 Bu da, bir taraftan Batı’nın Rusya enerji sektörüne olası bir yaptırıma gitmesinin zorluğunu gösterirken diğer taraftan da Rusya’nın enerji piyasasındaki etkinliğine alternatif olabilecek alanlarda da rekabet gücünü artırma politikası izlediğini ortaya koymaktadır. Üstelik dünyanın en geniş kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin Rusya’da bulunduğu (44,4 trilyon m3) ve Avrupa’nın da enerji açığını kısa ve orta vadede çözme imkânı olmadığı göz önüne alınırsa Kürt doğalgaz ve petrolünün Rusya’yı ikame edebilecek bir alternatif gibi durmadığı söylenebilir. Bu nedenle Rusya’yı Avrupa enerji piyasasında dengelemenin “en makul” yolu, dünyanın en geniş ikinci doğalgaz rezervine sahip İran’ı (33,1 trilyon m3) Avrupa enerji pazarına entegre etmek gibi durmaktadır. Dolayısıyla 2013 yılından itibaren Batı’nın Tahran yönetimi ile nükleer müzakerelerde bir orta 
yolda buluşmaya başlaması bu politika değişikliğinin bir işareti olarak okunabilir. 

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Ankara ve Erbil arasındaki ilişkilerde enerji konularının merkeze taşınması taraflar arasında karşılıklı bağımlılık üretmesi nedeniyle ilk bakışta kısa ve orta vadede olumlu bir gelecek görüntüsü çiziyor. Fakat henüz yeni gelişen bu dinamiğin sürdürülebilmesi birçok farklı unsura bağımlı olduğundan Ankara-Erbil ilişkilerinin nasıl bir seyir izleyeceğine dair yapılacak yorumlar tartışmaya açıktır. 





İlk olarak ekonomik karşılıklı bağımlılığın asimetrik bir bağımlılık olduğu söylenebilir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Türkiye’nin artan enerji ihtiyacına ve Ankara’nın enerji havzası olma politikasına önemli bir girdi sağlarken, Bağdat ile yaşadığı gerginlik dolayısıyla enerji ihracatı konusunda Türkiye’ye bağımlı bir görüntü sergilemektedir. 

Ankara olası bir gerginliği Erbil ile karşılaştırıldığında Rusya, Azerbaycan ve İran gibi farklı enerji tedarikçileri nedeniyle daha az kayıpla kapama imkânına sahipken, Erbil ise bir gerginlik durumunda alternatif noktasında zengin bir seçeneğe sahip gözükmemektedir.77 Dolayısıyla dengeli olmayan bu karşılıklı bağımlılığın sürdürülebilirliği ikili ilişkileri önemli ölçüde etkileme potansiyeline sahiptir.

İkinci olarak Bağdat’ın olası bir Ankara-Erbil anlaşması karşısında nasıl hareket edeceği sürecin devamını etkileyecektir. 

Örneğin, Kürt petrolünün Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara ulaştırılması tartışmasının yoğun olarak yaşandığı 2012 yılında Bağdat 25 milyar dolarlık 
dört farklı projede ortaklığı olan TPAO’nun güneydeki petrol sahalarında petrol arama kontratını iptal etmiştir.78 Fakat bu adım Erbil’de Türk firmaların önemli avantajlar elde ettiği düşünüldüğünde ikame edilebilecek gibi durmaktadır. 

Bağdat yönetiminin İran, ABD ve Suriye gibi aktörlerle olan ilişkisi ciddi şekilde Ankara’nın Erbil politikasını şekillendirme potansiyeli taşımaktadır. Bu potansiyel e rağmen Bağdat ve Ankara arasındaki gerginliğin önemli ölçüde liderler düzleminde (Erdoğan ve Maliki) yaşandığı göz önüne alınırsa, 30 Nisan 2014’te yapılan Irak seçimlerinin bu makale yazıldığı sırada öngörülen sonuçları Ankara-Erbil-Bağdat ilişkilerini büyük ölçüde şekillendirecektir. Erken öngörülere göre79 seçimlerin Irak’ta hükümeti kuracak şekilde belirli bir partinin başarısı ile sonuçlanmamış olması Erbil’in enerji politikasını hükümet pazarlıklarının önemli konularından birine dönüştürebilecektir

Üçüncüsü, Erbil ve Ankara arasında enerji görüşmelerinin temelde Barzani ve partisi üzerinden yürüdüğü dikkate alındığında bölgedeki diğer Kürt muhalif hareketlerin tavrı ve olası bir iktidar değişiminin süreci nasıl etkileyeceği önemli sorular olarak kenarda durmaktadır. Irak Kürdistan’ında ikinci güçlü siyasal hareket görüntüsü veren Goran Hareketi çeşitli vesilelerle Kürdistan hükümetinin Bağdat hükümetini bilgilendirmeden petrolü doğrudan Türkiye’ye göndermeye yönelik siyasetini kabul etmediğini açıkladı.80 

Dördüncü olarak Türkiye’de 2013’te başlatılan barış süreci ve bu bağlamda PKK’nın çizgisinin nasıl bir seyir alacağı da Ankara-Erbil Enerji yakınlaşmasını etkileme potansiyeline sahiptir. 

Türkiye sınırları içinde PKK şiddetinin yeninden başlaması olasılığı, PKK kamplarının Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içinde kalmaya devam etmesi nedeniyle Barzani’yi zor durumda bırakabilir.

Beşincisi, İran’ın 2013’ün ikinci yarısı ile birlikte başlayan Batı ile yakınlaşma politikasının bölge dinamiklerini nasıl etkileyeceği belirsizliğini koruyor. Örneğin, 2013 öncesinde Irak’ta merkezi yönetimi Şii temelinde destekleyen ve Batı ile sorunlu bir İran, Iraklı Kürtler için NATO üyesi ve AB’ye aday bir Türkiye karşısında tercih edilebilir bir seçenek değildi. Buna karşılık Batı ile sorunlarını önemli ölçüde çözmüş bir İran, Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını çözebilecek bir potansiyele de sahiptir. Dolayısıyla Batı ile görüşme masasına oturan bir İran, Erbil yönetiminin de dikkatini çekmiş ve Erbil 2014’te Tahran ile enerji konularında bazı antlaşmalar imzalamaya başlamıştır.81 

Son olarak, Suriye Kürtleri ve buradaki PYD hareketinin nasıl bir çizgiye kayacağı tartışması da belirsizliğini koruyor. Dolayısıyla Suriye’deki merkezi hükümete karşı grupların ve özellikle Kürt hareketinin nasıl bir seyir izleyeceği Erbil-Ankara arasındaki ilişkileri etkileme gücüne sahiptir.

1980’li ve 90’lı yıllar boyunca Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik ilgisi, PKK’nın bölgede konuşlanması nedeniyle, PKK ile mücadele ekseninde şekillendi. 
2000’lerin ikinci yarısında Kuzey Irak’taki Kürt grupların otonom bir yapıya kavuşması ve ardından bölgede önemli miktarda petrol ve doğal gaz kaynaklarının keşfi Ankara’nın bölgeye yönelik politikasına yeni bir boyut kattı. Özellikle 2010’lu yıllarla birlikte enerji konusu Türkiye’nin Bölgesel Kürt Yönetimi ile ilişkilerinde temel dinamik haline dönüştü. Bu çalışma, Ankara ve Erbil arasındaki ilişkilerde yeni bir parametre olarak devreye giren ve Türkiye’nin sadece Ortadoğu politikasını değil aynı zamanda iç siyasetini de etkileyen enerji ilişkilerini analiz etmeye çalışacaktır.


51. “Genel Energy’ye Kuzey Irak piyangosu”, Sabah, 10 Nisan 2013.

52. “Kuzey Irak gazı Siyahkalem’e”, Hürriyet, 14 Eylül 2014.

53. “K.Irak petrolü TEC’le aranacak”, Hürriyet, 16 Kasım 2013.

54. Şirket hakkında bkz. http://www.powertrans.com.tr/ 

55. “Kuzey Irak petrolü Türkiye üzerinden satılmaya başladı”, haber7.com, 1 Ocak 2014

56. “Kürt petrolü aktı, akacak”, Hürriyet, 4 Aralık 2013.

57. “Hindistan, İran’a petrol borcunu Halkbank’tan ödedi”, Hürriyet, 10 Ağustos 2011.

58. “Treasury Official on Fight Against Terrorist Financing”, 4 December 2009, Wikileaks, 
https://www.wikileaks.org/plusd/cables/09ANKARA1725_a.html.

59. Bu konuda kapsamlı bir rapor için bkz. Seda Kırdar, “ABD’nin İran’a Uyguladığı Altın Yaptırımı ve Olası Sonuçları”, Türkiye Ekonomi 
Politikaları Araştırma Vakfı, (Nisan 2013).

60. Tolga Tanış, “ABD’li vekiller Halkbank’a yaptırım istedi”, Hürriyet, 21 Nisan 2013.

61. Cengiz Çandar, “Kürdistan petrolleri ve Türkiye’nin Tercihleri”, Radikal, 15 Aralık 2013.

62. “Irak’tan flaş iddia: ‘Paralar Halkbank’ta toplanmayacak’”, Hürriyet, 28 Aralık 2013 ; “11,5 milyar $’lık Halk tezgâhı”, Sabah, 28 Aralık 2013.

63. “Kürt petrolü için yeni adres Halkbank”, Hürriyet, 28 Aralık 2013 ; “Ali Babacan: Kuzey Irak petrolleri için de Halkbank’ı kullanacağız”, t24, 8 Ocak 2014.

64. “Yoluna Bağdat’sız devam edebilir”, Hürriyet, 4 Ocak 2014.

65. Mehmet Nayır, “Türkiye Halkbank’ta direniyor”, Sabah, 9 Mart 2014.

66. “Kürt petrolü masaya yatırıldı”, Hürriyet, 17 Nisan 2014.

67. “Turkish energy minister denies selling Kurdish oil without Baghdad’s consent”, Hurriyet Daily News, 17 Şubat 2014

68. Ofra Bengio, “Ankara, Erbil, Baghdad: Relations Fraught with Dilemmas”, Ortadoğu Etütleri, c. 5, no. 1 (2010), s. 79.

69. Bu konuda Mayıs 2008 tarihli Wikileaks’te yayınlanan bir belge için bkz. “Scenesetter for Nechirvan Barzani’s Visit to Washington, Mayıs 20-21”, 
http://wikileaks.org/cable/2008/05/08BAGHDAD1526.html 

70. Massimo Morelli ve Costantino Pischedda, “The Turkey-KRG Energy Partnership: Assessing Its Implications”, Middle East Policy, 
c. 21, no.1 (2014), s. 107; Bu doğrultuda ABD medyasında çıkan iki yazı için bakınız. Ben van Heuvelen, “Iraq’s Kurdish Region Pursues 
Ties with Turkey - for Energy Revenue and Independence”, The Washington Post, 9 Kasım 2013; Tim Arango ve Clifford Krauss, 
“Kurds’ Oil Deals With Turkey Raise Fears of Fissures in Iraq”, The New York Times, 2 Aralık 2013.

71. Ben van Heuvelen, “Turkey weighs pivotal oil deal with Iraqi Kurdistan”, The Washington Post, 11 Aralık 2012.

72. Wladimir van Wilgenburg, “Erdogan Rebuts US Administration Over Oil Deals”, rudaw.net, 19 Nisan 2013.

73. “Israel, U.S. import disputed oil from Iraqi Kurdistan”, Reuters, 15 Mayıs 2014

74. Elliott ve Beryl, “Natural Gas Development in Kurdistan”, s. 43 ve 45.

75. “U.S. Energy Information Administration, Russia: Overview”, eia.gov, 12 Mart 2014. 

76. “Rosneft Said to Discuss Taking Stake in Exxon Kurdish Blocks”, Bloomberg, 26 Mart 2014.

77. Üstelik Erbil ve Ankara arasındaki ekonomik bağımlılık enerji alanıyla sınırlı değildir. Örneğin 2013 verilerine göre Kürdistan Bölgesel Yönetimi içinde faaliyet gösteren yabancı menşeili firmaların 1500’ünü diğer bir ifadeyle yüzde 65’ini Türk firmaları oluşturmaktadır. Yine Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde satılan ürünlerin yaklaşık yüzde 80’i Türkiye’den gelirken, 2013 yılında Türk firmalar 
inşaat sektöründe 4,3 milyar dolarlık bir yatırım gerçekleştirmişlerdir. Bu ekonomik ilişkiler dış ticaret hacmine de yansımış ve 2009 yılında 4 milyar dolar olan dış ticaret hacmi çok kısa bir süre içinde 2013’de üç kat aratarak (petrol ve gaz ticareti hariç) 12 milyar dolara kadar yükselmiştir. Invest in Group, Kurdistan Review, (Express Basımevi, İstanbul: 2014), s. 47 ve 63; Cağaptay ve Evans, “Turkey’s Changing Relations with Iraq”, s. 9.

78. Balcı, “Türkiye’nin Irak Politikası 2012”, a.g.m., s. 126

79. Örneğin, Verda Özer, “Iraq Elections and Turkey”, Hurriyet Daily News, 3 Mayıs 2014; “Unresolved Iraqi Election Affects Turkey’s 
Relations with Baghdad, KRG”, Daily Sabah, 2 Mart 2014.

80. “Goran, Petrol Anlaşmasına Karşı” kurdistan-post.eu, 30 Kasım 2013.

81. “IKBY ile İran arasında enerji anlaşması imzalandı”, Hürriyet, 27 Nisan 2014.

ANKARA • İSTANBUL • WASHINGTON D.C. • KAHİRE 
www.setav.org


***

ENERJİ’SİNE KAVUŞAN KOMŞULUK TÜRKİYE- IRAK KÜRDİSTANI BÖLGESEL YÖNETİMİ İLİŞKİLERİ BÖLÜM 3



ENERJİ’SİNE KAVUŞAN KOMŞULUK TÜRKİYE- IRAK KÜRDİSTANI BÖLGESEL YÖNETİMİ İLİŞKİLERİ BÖLÜM 3


 < Azeri doğalgazının devreye girmesi ile bu oranda azalma yaşansa da, Türkiye doğalgaz konusunda Rusya’ya önemli ölçüde bağımlı bir görüntü sergilemektedir. >

Üçüncü olarak da, Ankara bölgesel ve küresel etkinliğini artırma bağlamında enerji zengini Ortadoğu ve Orta Asya ile enerji açığı bulunan gelişmiş Avrupa’yı birbirine bağlayan bir enerji aktarım merkezine dönüşme politikası izlemektedir. Ankara’nın bu üç ayaklı politikası 2009 sonrası dönemde önemli petrol ve doğal gaz rezervleri keşfedilen Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni Türkiye dış politikasının ilgi alanına dâhil etmiştir. 

Daha sonra Dışişleri Bakanlığı görevini üstelenen Davutoğlu’nun Ekim 2009’da Erbil’e yaptığı ziyaret Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi ilişkileri bağlamın da bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Ziyaret sırasında Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ile birlikte düzenledikleri basın toplantısında Davutoğlu Türkiye’nin Erbil için Batı’ya açılan bir köprü, Erbil’in de Türkiye’nin Körfez bölgesine açılan kapısı olabileceğini vurguladı.28 Erbil’in Batı pazarına açılması bağlamında Türkiye’nin gördüğü bu kritik işlev, ziyaretin öncesinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı üzerinden petrol ihraç etmeye başlaması ile birlikte enerji bağlamında pratik bir düzleme de taşındı. 

Mayıs 2009’da Taq Taq ve Tawke petrol sahalarında çıkarılan 100 bin varillik petrolün Bağdat’ın kontrolünde olan Kerkük-Yumurtalık boru hattı üzerinden uluslararası piyasalara ulaştırılması konusunda anlaşıldı. Anlaşmaya göre, söz konusu petrol ihracından elde edilen gelirin yüzde 88’i Bağdat yönetimine giderken bu kısmın yüzde 17’si Erbil yönetimine kalıyor, toplamın yüzde 12’lik kısmı da enerji firmalarına gidiyordu.29 

Fakat bu anlaşma sisteminde Türkiye Erbil için dolaylı bir öneme sahipti. Yani ancak Bağdat ile anlaşmış bir Erbil söz konusu olduğunda Ankara, uluslararası pazara ulaşma konusunda kritik bir “köprü” işlevi üstlenebilirdi.

2011 yılında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Erbil ziyareti ilişkilerde bir başka dönüm noktasını teşkil etmenin yanı sıra Kürdistan Bölgesel Yönetimi Doğal Kaynaklar Bakanı Aşti Hawrami’nin Erdoğan ile görüşmesi Ankara’nın Erbil’e yönelik enerji ilgisinde bir kırılma noktası olarak değerlendirilebilir.30 Bu tarihte olası bir enerji görüşmesinin Irak’ın bütünlüğü konusunda hassas olan ABD yönetimini rahatsız edebileceğini düşünen Ankara, ExxonMobil’in Ekim 2011’de Erbil ile enerji antlaşmaları imzalamasının ardından bu çekincesinden de kurtulmuştur. Dolayısıyla 2012 yılına gelindiğinde Bağdat-Erbil-Ankara üçgenindeki enerji bağlamında yaşanan gelişmeler önemli ölçüde değişmeye başladı. Bu değişim Türkiye’nin Erbil ve Batı arasında enerji bağlamında oynadığı dolaylı köprü rolünü de değiştirdi ve Türkiye’yi doğrudan bir köprü konumuna 
taşıyacak olan tartışmaları beraberinde getirdi. Bu çerçevede Bağdat yönetimi Erbil’in petrol şirketleri ile yaptığı antlaşmaların yasal olmadığını, 
özellikle Aralık 2011’de ABD’nin ülkeden çekilmesiyle birlikte daha yüksek bir sesle dile getirmeye başladı.

Diğer taraftan bölgedeki en büyük enerji şirketi olan Genel Enerji Plc başta olmak üzere diğer şirketler Kerkük-Yumurtalık boru hattı yerine Kuzey Irak ve Türkiye arasında doğrudan bir boru hattı inşa edilmesi yönünde bir adım atılması için Erbil üzerinde lobi faaliyetine girişti. 

Tam da böylesi bir ortamda Nisan 2012’de Bağdat yönetimi Kürt bölgesinde çalışan uluslararası petrol operatörlerinin ihracat gelirlerinden kaynaklanan 1,5 milyar dolarlık ödemesini askıya alırken, Erbil de boru hatlarından petrol ihracatını durdurdu.31 

Dört aylık bir aradan sonra Ağustos ayının sonunda taraflar bir uzlaşmaya vararak petrol sevkiyatını yeniden başlatmasına rağmen, bu gelişmelerin 
önemli etkileri oldu. İlk olarak, gelirlerini garanti altına almak isteyen enerji şirketleri Erbil’i alternatif ihraç yolları bulma konusunda sıkıştırmaya başladı. İkincisi otonom bir yapı isteyen Erbil, boru hatları üzerinden merkezi Irak yönetimine olan bağımlılığını alternatif ihraç yolları bularak azaltmak istedi.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırlarında faaliyet gösteren enerji firmaları ile Erbil’in aynı çizgide buluşmasına Ankara’nın ucuz enerji bulma, Rusya ve İran’a enerji alanında yaşanan bağımlılığı azaltma ve bölge için enerji transfer merkezine dönüşme politikaları eklenince Türkiye alternatif bir ihraç hedefi ve güzergâhı olarak devreye girdi. Rusya ve diğer ülkelerle yapılan doğalgaz antlaşmalarının gelecek birkaç yıl içinde yenilenmesi söz konusu olduğu için Kürt doğalgazı Ankara için güçlü bir alternatif olarak ortaya çıktı. Üstelik Türkiye’nin tek başına Erbil’in ihracat talebini karşılayacak bir tüketim potansiyeli de sunması,32 Kürdistan Bölgesel Yönetimi içinde faaliyet gösteren doğalgaz firmalarını da, böylesi bir olasılık karşısında motive etmektedir. 

Doğalgazın bu kritik konumu Ankara ve Erbil arasında Bağdat’tan bağımsız doğrudan bir boru hattının döşenmesi düşüncesinde de devreye girdi ve petrol boru hattının yanı sıra doğalgaz boru hattının da inşası gündeme geldi. Bu konuda ilk somut adım dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın 21 Mayıs 2012’de Erbil’e gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında doğrudan bir boru hattının inşa edileceğinin açıklanması oldu.

Bütün bu gelişmelere rağmen Ankara Erbil ile görüşmeler dışında yapılacak antlaşmaları devlet düzeyinde gerçekleştirmek yerine bu amaçla kurulmuş firmalar üzerinden yürütmeyi tercih etti.

Bu doğrultuda daha önce Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) bağlı olan, fakat daha sonra 2013 yılında bakanlar kurulu kararı ile BOTAŞ’a bağlanan33 Turkish Petroleum International Company Kuzey Irak bölgesinde yürüteceği petrol ve gaz operasyonları için Fransa’nın kuzeyinde Birleşik Krallığa bağlı Jersey’de 12 Ekim 2012 tarihinde Salus Energy Company adında bir şirket kurdu. Bu şirket üzerinden Erbil yönetimi ile enerji antlaşmaları imzalandı.34 Fakat “Salus” Latincede “kurtuluş” anlamına geldiğinden ve bu isim Erbil’in otonom hareket etmesi konusunda hassas olan Bağdat yönetimi tarafından yanlış anlaşılabileceğinden şirketin adı 31 Temmuz 2013’te “Turkish Energy Company” olarak değiştirildi. Salus şirketi üzerinden yürütülen görüşmelerin sonucunda Ankara ve Erbil arasında 25 Mart 2013 tarihinde Kürdistan Bölgesel 
Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin Ankara ziyareti sırasında “Türkiye tarihinde yapılan en iyi enerji anlaşmalarından biri” olarak değerlendirilen bir enerji antlaşması imzalandı.35 

Ankara’nın direkt olarak Erbil ile girdiği enerji ilişkisinin yanı sıra bu tarihlerde uluslararası enerji firmalarının da enerji transferini kolaylaştıracak yeni boru hattı inşasına yönelik baskıları artmaya başladı. Örneğin, 15 Şubat 2013’te ExxonMobil’in Kuzey Irak’taki petrol sahalarında sondaj yapacağını açıklaması çıkarılan petrolün uluslararası piyasalara nasıl ulaştırılacağı sorununu beraberinde getirdi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin merkezi yönetimden bağımsız kullanabileceği bir petrol ve doğalgaz boru hattının bulunmaması Türkiye üzerinden inşa edilecek yeni bir boru hattını tartışmaya açtı.

2013 yılında, yukarıdaki gelişmelerden dolayı Erbil ve Ankara arasında görüşmeler direkt enerji nakil boru hatlarının inşası etrafında dönmeye 
başladı. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye arasında direkt bir enerji boru hattının inşa edilmesi ilk kez Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyareti sırasında Mayıs 2012’de gündeme gelmişti.36 Bu tarihten sonra Erbil çeşitli vesilelerle boru hattı inşa planlarından bahsetse de, Ankara bu konuda sessiz kalmayı tercih etmiştir. 

Söz konusu projenin ilk kez açık bir şekilde dile getirilmesi Kürdistan Bölgesel Yönetimi Doğal Kaynaklar Bakanı Aşti Hawrami’nin Haziran 2013’te Erbil’de gerçekleşen enerji konferansında yaptığı açıklamalar ile oldu. Hawrami, Türkiye’ye petrol taşıyacak boru hattının 2013 Eylül’ünde tamamlanacağını ve 2016’da ise Türkiye’ye gaz ihracatına başlanacağını duyurdu.37 

Bu tarihten sonra Bağdat yönetiminin rahatsızlığını gidermek üzere Kürdistan Bölgesel Yönetimi liderleri çeşitli girişimlerde bulunsa da, Bağdat’ı ikna etmek kolay olmadı. Henüz Bağdat ikna edilmemişken, Ekim 2013’te Hawrami bir açıklama daha yaparak Bağdat’ta bağımsız ikinci bir alternatif petrol boru hattının Türkiye ve Kürt bölgesi arasında inşa edileceğini; günde 500.000 varillik kapasiteye sahip olan bu hat sayesinde Erbil’in günde 1 milyon varil ihraç kapasitesine ulaşma hedefini gerçekleştirebileceğini açıkladı. 2013’ün son günlerinde daha da sıklaşan diplomasi trafiği bağlamında Türkiye’den Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da Bağdat’a ziyaret gerçekleştirdi.38 Bağdat bütünüyle ikna edilmese de, Kürdistan Bölgesel Yönetimi petrolünün Türkiye’ye akmaya ve Ceyhan’da depolanmaya başlandığına ilişkin haberler 2013’ün Aralık ayında gazetelerde yer almaya başladı.39

  <Türkiye, Kürt petrolünün transferiyle ilgili Bağdat’ın ikna edildiği bir çözümde ısrarcı.>

2014 yılına girildiğinde, petrol boru hattı inşası konusundaki tartışmalar yerini Ankara, Bağdat ve Erbil arasında bu boru hattından petrol satışına izin verilip verilmeyeceği tartışmalarına bıraktı. Ocak 2014’te Irak Başbakan Yardımcısı Hüseyin Şehristani’nin, “Kürt hükümeti, (Bağdat ile) anlaşmadan (Türkiye’ye) petrol satışı yapmama sözü verdi” açıklaması Irak Kürdistan Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani tarafından doğrulanmasa da, Türkiye’de depolanan Kürt petrolünün satışı sorunu çözülemedi. 2014 Mart ayı içinde Erbil ve Bağdat arasındaki görüşmeler kısmen sonuç verdi ve Kürt Bölgesel Yönetimi çıkardığı petrolün dörtte birini belirli bir süre boyunca “iyi niyet jesti” olarak Irak milli petrol şirketi üzerinden satma teklifinde bulundu.40 

Kısacası 2014 yılına gelindiğinde Kürt petrolünün Türkiye’ye boru hatlarıyla transferi konusunda önemli bir aşama kaydedildi ve bu çalışmanın kaleme alındığı tarihlerde (Mayıs 2014) 
Türkiye’de depolanan petrolün dünya piyasasına satılabilmesi konusunda görüşmeler devam etmekteydi. Mayıs ayı içinde Türkiye’deki depolarda 
2,5 milyon varil petrol stoklandığı açıklansa da, Ankara ne bu petrolü iç piyasada kullanıma sokmuş ne de bunun dışarıya pazarlandığını açıkladı. 

Bunun en önemli nedeni Taner Yılmaz’ın şu açıklamasında net bir şekilde görülebilir: “Şu anda Tüpraş, Kuzey Irak petrolüyle alakalı herhangi 
bir talebinin olmadığını söyledi. Türkiye, en yüksek ham petrol tedarikini yaklaşık 6 milyon tonla Irak’tan yapıyor. Irak bizim için önemli, biz de Irak 
için önemliyiz”.41 Söz konusu ifade petrolün Türkiye’deki depolara stoklandığı böylesi bir aşamada dahi Ankara’nın Bağdat’ın ikna edildiği bir çözümde 
ısrarcı olduğu söylenebilir.

TÜRK FİRMALARININ ENERJİ DANSI

Irak Kürdistan’ına en erken giren enerji şirketi olan Çukurova Holding’e ait Genel Enerji42 2002’den itibaren hızla artırdığı yatırımlarıyla on yıl içinde bölgenin en aktif ve etkin şirketlerinden birine dönüşmüştür. Günde 120 bin varil üretim kapasitesine sahip olan ve 2014 itibariyle 200 bin varil kapasiteye çıkarılması hedeflenen Tak Tak petrol bölgesinde etkin olan Genel Enerji, 2011’de yüzde 50 ortaklı üzerinden eski BP yöneticisi olan Tony Hayward’ın başında olduğu İngiliz Vallares PLC ile birleşerek enerji piyasasındaki etkinliğini daha da güçlendirmiştir.43 Bina Bavi, Ber Bahr, Miran, Tavke ve Dohuk gibi bölgelerde de petrol ve doğalgaz yatırımlarında bulunan şirket bu bölgelerdeki paylarını da 
hızla artırma yönünde bir politika izlemektedir. Örneğin, Ağustos 2012’de Heritage Oil’in Kuzey Irak’ta bulunan ve doğal gaz kaynaklarını barındıran 
Miran sahasındaki yüzde 26’lık hissesini 156 milyon dolara satın almış ve böylelikle Miran’daki hissesini yüzde 25’ten 51’e kadar çıkarmıştır.44 
Daha sonra başka satın almalar da gerçekleştiren Genel Enerji Miran’daki bütün hakları kendisinde toplamıştır.45 Yine yaklaşık 3 trilyon metreküp civarında 
doğal gaz rezervine sahip olduğu 46 belirtilen Kuzey Irak bölgesinde doğalgaz yatırımlarına ağırlık veren Genel Enerji, Türkiye’nin artan doğalgaz ihtiyacı ve doğal gaz kaynaklarını çeşitlendirme politikası paralelinde Ankara’yı öncelikli muhatap olarak almıştır. 

Bu doğrultuda 2016 sonunda işlemesi planlanan doğal gaz enerji hatlarından ilk olarak Genel Enerji PLC’nin Miran ve Bina Bavi sahalarından gelen doğal gazın 
geçeceği basına yansıdı.47 




GENEL ENERJI PLC’NIN ENERJI BÖLGESI SAHIPLIK ORANLARI (2013)

Taq Taq     % 44

Tawke       % 25

Dohuk       % 40

Miran        % 75

Bina Bawi  % 44

Chia Surkh % 60

Ber Behr    % 40

Kaynak: http://www.genelenergy.com/


Genel Enerji ile aynı dönemde Kürt bölgesindeki enerji piyasasına dâhil olan48 Ankara merkezli Pet Holding Şirketler Grubu bünyesinde faaliyet gösteren Petoil, ilk kez 2006 yılında Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içinde petrol çıkarmaya başladıklarını duyurmuştu.49 Ağırlıklı olarak Şakal sahasında faaliyetlerini sürdüren Petoil, yine kendisine ait olan A&T Petrol Limited Şirketi üzerinden bir süre Bina Bavi sahasında da faaliyetlerde bulundu; fakat 2012 yılında burayı Genel Enerji’ye devretti.50 Genel Enerji ile ortak girişimlerde bulunan Petoil yüzde 20 ortaklığının bulunduğu Chia Surkh bölgesinde (yüzde 60 Genel Enerji’ye ait) 2013 yılında zengin petrol yatakları bulunduğunu açıkladı.51 Bu özel şirketlerin yanı sıra Ekim 2012’de Salus Energy Company adıyla kurulan ve daha sonra Temmuz 2013’te Turkish Energy Company adını alan devlete ait 
enerji şirketi de Kürdistan doğal gaz ve petrolünde ciddi bir aktör olarak devreye girdi. 

27. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, “The Republic of Turkey Ministry of Energy and Natural Resources Strategic Plan (2010-2014)”, s. 26, 
http://www.enerji.gov.tr 

28. “President Barzani, Turkey’s Foreign Minister Davutoğlu hold historic meetings, announce plans to open consulate”, krg.org, 31 Ekim 2009.

29. Şaban Kardaş, “The Kurdistan Regional Government Launches Oil Exports through Turkey”, Eurasian Daily Monitor, c. 6, no.105 (2 Haziran 2009).

30. Ben Van Heuvelen, “A Fragile Constructon”.

31. Balcı, “Türkiye’nin Irak Politikası 2012”, s. 128.

32. Stephen A Elliott ve Louis B. Beryl , “Natural Gas Development in Kurdistan: A Financial Assessment”, Belfer Center for Science 
and International Affairs Report, Ağustos 2012, s. 42. 

33. “500 milyon dolarlık şirket Botaş’a eklendi”, Hürriyet, 22 Ocak 2013. 

34. “İşte Türkiye’nin Kuzey Irak’taki petrol sahası!”, Haber Türk, 21 Aralık 2013

35. “Erbil ile tarihe geçecek anlaşma”, Hürriyet, 26 Mart 2013.

36. Cengiz Çandar, “İşin İçine Kürdistan Petrolü girerse”, Radikal, 26 Mayıs 2012.

37. “ Ucuz Gaz Müjdesi ”, Hürriyet, 20 Haziran 2013.

38. Erdal Sağlam, “Enerji Bakanı Yıldız’ın daha çok uçması gerekecek”, Hürriyet, 3 Aralık 2013.

39. “Kürt petrolüne Bağdat hamlesi”, Hürriyet, 27 Aralık 2013.

40. “İşte Kürt petrolü!”, Hürriyet, 25 Mart 2014.

41. “Kuzey Irak petrolü depoları doldurdu”, Hürriyet, 14 Mayıs 2014

42. Şirket hakkında kendi web sayfasından detaylı bilgi edinilebilir, 
http://www.genelenergy.com/

43. Agustino Fontevecchia, “Tony Hayward’s Revenge: Ex-BP CEO to Head Iraq Oil Venture”, Forbes, 7 Eylül 2011.

44. Balcı, “Türkiye’nin Irak Politikası 2012”, s. 130

45. 23 Şubat 2014’te Kürdistan Bölgesel Yönetimi Miran’da faaliyet göstermek isteyince Genel Enerji bu sahanın yüzde 25’ini Erbil’e bırakmış ve payı 
yüzde 75’e düşmüştür.

46. Emre İşeri ve Oğuz Dilek, “The Nexus of Turkey’s Energy And Foreign Policy With Iraqi Kurdish Oil: The Iranian Connection”, 
Ortadoğu Analiz, c. 5, no. 50 (2013), s. 30.

47. “Kuzey Irak ile tarihi anlaşmalar tamam”, Hürriyet, 6 Kasım 2013.

48. Sabrina Tavernise ve Neela Banerjee, “Kurdish Group Takes Autonomous Role in Iraq Oil Projects”, The New York Times, 15 Mayıs 2003.

49. “Ölümden döndü, pes etmedi Kuzey Irak’ta petrol çıkardı”, Hürriyet, 19 Temmuz 2006.

50. Bu şirket hakkında detaylı bilgilere kendi web sayfasından ulaşılabilir, 
http://www.petoil.com.tr/

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



****

ENERJİ’SİNE KAVUŞAN KOMŞULUK TÜRKİYE- IRAK KÜRDİSTANI BÖLGESEL YÖNETİMİ İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2



ENERJİ’SİNE KAVUŞAN KOMŞULUK TÜRKİYE- IRAK KÜRDİSTANI BÖLGESEL YÖNETİMİ İLİŞKİLERİ BÖLÜM 2 


  <Erbil’in imzaladığı enerji antlaşmaları Amerikan işgali sırasında uygulamaya konan Irak Anayasası’ndaki belirsizlik üzerine konumlanan ve pratiklerin şekillendirdiği bir de facto görüntü sergilemektedir.>

Bu durum, sadece geçici anayasa için değil, aynı zamanda geçici anayasaya aykırı olamayacağı belirtilen bölgesel yönetim yasaları için de geçerlidir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin gerek taslak anayasasının gerekse petrol yasasının merkezi yönetimle ortak hareket etme vurgusu bu bağlamda değerlendirilebilir. Petrol ve gaz konularında yasa düzlemindeki bu belirsizlikler Mayıs 2007’de Irak Anayasa Gözden Geçirme Komitesi tarafından önerilen bir değişiklikle, federal yönetimin yetkilerinin artırılması yoluyla giderilmeye çalışılsa da, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin muhalefeti nedeniyle, 27 Temmuz 2009’da yayımlanan nihai dokümanda bu doğrultuda bir değişiklik yapılamamıştır.14 

Sonuç olarak, yasanın son kararı herkese ama aynı zamanda hiç kimseye ait kılması sayesinde petrol ve doğalgaz konularında yasada dayanağı 
olan uygulamalar değil, aksine fait accompli (oldu bitti) uygulamalar Irak’ın kuzeyindeki petrol ve doğalgaz söz konusu olduğunda kuralın kendisine dönüşmüştür.

Bağdat yönetiminin karşı çıkmasına rağmen, Erbil uluslararası enerji firmalarıyla Üretim Paylaşım Sözleşmeleri imzalayarak bunların Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içinde kalan alanlarda enerji kaynakları arama faaliyetlerine izin vermektedir. Bu çalışmanın yapıldığı tarihte elli civarında olan bu antlaşmalar Bağdat tarafından illegal olarak tanımlansa da, enerji firmaları Erbil’in sunduğu, piyasanın çok üstünde kâr olanağı sayesinde bölgeye gelmekte ve arama faaliyetlerinde bulunmaktadır. Erbil uluslararası enerji firmalarına bölgede yapacakları faaliyet sonucu elde edilecek olan kazancın yüzde 20 civarında bir oranını önermektedir.15 Bu oran Bağdat yönetiminin enerji firmalarıyla imzaladığı teknik servis sözleşmeleri ile kıyaslandığında firmalara kolay reddedilmeyecek bir kâr olanağı sunmaktadır. 

Bu durumda Bağdat’ın yasalara göre uluslararası enerji firmaları ile kendisinin görüşme yapma hakkı olduğunu sıklıkla dile getirmesi ve Erbil’in yaptığı antlaşmaları geçersiz sayması pratikteki uygulamalar karşısında geçerliliğini yitirmektedir. Tam da bu nedenle Erbil’in imzaladığı enerji antlaşmaları Amerikan işgali sırasında uygulamaya konan Irak Anayasası’ndaki belirsizlik üzerine konumlanan ve pratiklerin şekillendirdiği bir de facto görüntü sergilemektedir. 

BAĞDAT’A UZAK, ERBİL’E YAKIN

Ankara Temmuz 2008’de Bağdat yönetimi ile Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Antlaşması’nı imzaladığında Irak’ta temel muhatabının Bağdat olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştu. Bu antlaşma Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nın kapasitesinin artırılması, Irak doğalgazının uluslararası pazarlara ulaştırılması gibi enerji konularını da içeriyor ve enerji konusunda da temel muhatabın Bağdat yönetimi olduğunu gösteriyordu. Üstelik Türkiye Erbil’in Kürdistan Bölgesel Yönetimi temelinde hızla Bağdat’tan kopmasını ve bağımsız bir Kürt devletine dönüşmesini engellemenin yolunun Erbil ve Bağdat’ın enerji yasaları üzerinden birbirlerine bağımlı kılınmasından geçtiğini düşünüyordu.16 

Bu doğrultuda 2006-2010 yılları arasında enerji konularında yapılmaya çalışılan yasal düzenlemelerde Ankara, Erbil ve Bağdat’ı benzer noktada buluşmaya ikna etme politikası izlemiştir. Örneğin, Temmuz 2008’de Bağdat ile ağırlıklı olarak enerji transferini kapsayan antlaşma Erbil’i enerji konusunda Bağdat ile eş güdümlü çalışmaya çağıran bir girişim olarak değerlendirilebilir. Yine Eylül 2010’da Ankara’nın Kürt liderleri rahatsız etmeyi de göze alarak Bağdat ile yaptığı bir antlaşmayla Kerkük -Yumurtalık petrol boru hattı süresinin 15 yıl daha uzatılmasını kabul etmesi bu politika ile yakından ilişkilidir.

2009 ve 2010 yıllarında yaşanan iki önemli gelişme ise Türkiye’nin Erbil ve Bağdat karşısında izlediği dengeli politikayı önemli ölçüde etkilemiş ve Ankara’yı 2011’de ABD’nin bölgeden çekilmesiyle birlikte iki farklı Irak politikası izlemeye zorlamıştır. 

Bunlardan ilki 2009 yılında Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içinde kalan topraklarda yüksek rezervli petrol ve doğalgaz kaynaklarının bulunması iken, ikincisi Ankara ve Bağdat arasındaki ilişkilerin 2010 yılı sonundan itibaren gerginleşmeye başlamasıdır. İlk gelişme Ankara ve Erbil arasındaki yakınlaşma nın maddi zeminini oluştururken, ikinci gelişme de siyaseten bu ilişkiye uygun bir ortam sağlamıştır. Enerji konusuna geçmeden önce ikinci dinamiğe, yani Ankara ve Bağdat arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine zemin hazırlayan gelişmelere değinmekte fayda var.

2003 ABD işgalinden sonra ciddi bir risk olarak ortaya çıkan Irak’ın etnik ve mezhepsel bölünme olasılığı konusunda hassas davranan Ankara, Irak’ta yapılan 2010 seçimlerinde siyasi bir risk alarak Şii kökenli bir isim olan İyad Allavi’nin başında olduğu el-Irakiye koalisyonunu destekledi. Türkiye’nin gözünde Irak milliyetçisi olan ve mezhepçi bir politika izlemeyen Allavi, otoriter yöntemlere başvurmaya başlayan ve mezhepçi bir dil kullanan Maliki’ye tercih edilebilirdi. Bu doğrultuda Ankara Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte hareket ederek Iraklı Sünnileri el-Irakiye koalisyonuna destek verme konusunda ikna etmeye çalıştı.17

Allavi’nin koalisyonunun seçimleri kazanmasına rağmen kendisine çok yakın oy alan Nuri el-Maliki’nin 22 Aralık 2010’da hükümeti kurması bir yıl sonrasında Ankara ve Bağdat arasında yaşanacak olan gerginliğin zeminini oluşturdu. Bu gerginliğin siyasete devşirilmesi ise ABD’nin Aralık 2011’de Irak’tan askerlerini çekmesiyle mümkün oldu ve gerginlik Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’nin Maliki yönetimi tarafından tutuklanmaya çalışılmasında ve daha sonra Haşimi’nin Türkiye’ye sığınmasında net bir şekilde gün yüzüne çıktı.

İlk gelişmeye, yani Ankara ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasında enerji temelinde ilişkilerin başlamasının maddi zeminini oluşturan pratiğe geri dönersek daha önce de belirtildiği gibi 2009 yılı bir dönüm noktası olarak alınabilir. Gulf Keystone’un Şekhan’da 10 milyar varilin üzerinde bir petrol rezervi keşfettiğini açıklaması Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni dünya enerji piyasasının önemli aktörlerinden biri haline getirdi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 2013 itibariyle dünyadaki en büyük petrol yataklarına sahip ülkeler sıralamasında onuncu sıraya yükselmiş olması18, Erbil’i sadece enerji ihtiyacı bağlamında yakınlaşılan bir muhatap olmaktan çıkardı. Türkiye için Erbil bir taraftan enerjideki dışa 
bağımlılığı çeşitlendirebilecek bir kaynak olarak görülürken, diğer taraftan da Türkiye’yi enerji transfer merkezine dönüştürebilecek bir potansiyele 
sahip olması nedeniyle önem arz etmektedir. Bu iki stratejik öneminin yanı sıra Erbil Türkiye merkezli enerji firmaları için burada yatırım yaparak 
küresel enerji piyasasına girme noktasında da önemli bir zemin oluşturmaktadır.

Burada belirtmek gerekir ki, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin enerji piyasasına bu şekilde dâhil olması Ankara ve Erbil arasındaki yakınlaşmanın başlangıcı ya da kurucu zemini olarak değerlendirilemez. Aksine söz konusu enerji kaynaklarının keşfi 2008 yılından beri yakınlaşan iki aktör arasındaki karşılıklı bağımlılığı güçlendiren ve yakınlaşmayı maddi zemine oturtan bir dinamik işlevi görmüştür denilebilir.

OYUN DEĞİŞTİREN KART: ENERJİ

2007 yılında Bağdat’ın gittikçe merkezileşen bir politika izlemeye başlaması ve İran’ın Irak üzerindeki etkisini artırması Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni 
Türkiye’ye yakınlaştırırken, PKK’nın şiddet eylemlerine yeniden ivme kazandırması da Ankara’yı Erbil ile yakınlaşarak PKK’nın Kandil’deki 
mevcudiyetini sınırlandırma yönünde motive etti. 
Örneğin bu tarihlerde Ankara’yı yanına çekmek isteyen Erbil yönetimi Erbil ve Süleymaniye hava alanlarının yapımı gibi büyük inşaat ihalelerini Türk şirketlere verme yoluna gitti.19 

Kasım 2007’de Ankara ve Washington’un PKK’ya karşı ortak istihbarat antlaşması imzalamasıyla 1 Mart tezkeresinden itibaren gergin olan Türk-Amerikan ilişkileri önemli ölçüde yumuşadı ve bu yumuşamanın sağladığı uygun zemin ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki olan Iraklı Kürtlerin Ankara ile yakınlaşmasına olanak sağladı. 

Bütün bu gelişmelerin yanı sıra Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik politikalarında merkezi bir konum işgal eden Türkmenlerin 2005 seçimlerinde yüzden 1’den daha az oy alması Ankara’nın Türkmenlere dayalı politikasının sağlam bir zemini olmadığını ortaya koydu. Bu gelişmeden sonra dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Emre Taner’in başında olduğu bir grup yetkili üzerinden Iraklı Kürt yetkililerle direkt diyaloğa giren Türkiye, 2007’ye gelindiğinde bu görüşmelerde önemli bir aşama kaydetti.20

2007 yılı içinde cumhurbaşkanlığı seçim krizi, askerin bu krize e-muhtıra ile cevap vermesi, ardından gelen erken genel seçimler ekseninde yaşanan iç siyasal gerginlik ve artan PKK eylemleri Ankara ve Erbil arasında bir süredir başlayan yakınlaşmayı sekteye uğrattı. 2007 başında Kuzey Irak’taki Kürt liderlerle görüşebileceğini açıklayan Erdoğan,21 Temmuz ayına gelindiğinde “Bizim muhatabımız Irak’ın merkezi hükümetidir. Ben merkezi hükümetin cumhurbaşkanıyla da görüştüm, başbakanıyla da görüştüm. Bunun dışındaki bir kabile reisi ile ben görüşemem” ifadelerini kullanmıştır.22 

Daha sonra hükümetin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden gelen Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyon taleplerine de olumlu cevap vermesi ile 2007’nin sonu ve 2008’in başında geniş ölçekli bir askeri operasyon gerçekleştirildi. Öngörülen sonuçları (PKK’nın Kandil’deki gücünü tasfiye etme) verip vermediği tartışılan23 bu operasyonun hemen ardından ise hükümet 2007’nin ilk aylarında açıkladığı Erbil ile yakınlaşma politikasına kaldığı yerden devam etti ve operasyonun bitmesinden sadece bir hafta sonra 7 Mart 2008’de Celal Talabani Ankara’ya bir ziyaret gerçekleştirdi. 30 Nisan 2008’de o dönem başbakanın danışmanlığını yapan Ahmet Davutoğlu ve Irak Özel temsilcisi Murat Özçelik Erbil’e giderek Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani ile görüştü. Kısacası, 2008 yılında Ankara’nın Erbil politikası önemli ölçüde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 
kontrolünden çıkınca tarihte ilk kez taraflar arası ilişkiler resmi, direkt ve kurumsal mekanizmalar üzerinden yürütülen bir boyut kazandı.24

 < Yeni enerji kaynaklarının keşfi 2008 yılından beri yakınlaşan iki aktör arasındaki karşılıklı bağımlılığı güçlendiren ve yakınlaşmayı maddi zemine oturtan bir dinamik işlevi gördü. >

2009 yılından itibaren Kürt bölgesinin enerji piyasasına hızla dâhil olmaya başlaması politik değişime önemli bir maddi zemin sağlamış ve bu zemin Ankara ile Erbil’i daha da yakınlaştırdı. Türkiye 2000’lerin ilk on yılı boyunca enerji politikasını üç ayaklı bir strateji üzerine kurmuştu. 

Bunun ilk ayağı Türkiye’nin artan enerji ihtiyacını en uygun fiyatla karşılamaktan oluşmaktadır. IMF verilerine göre 2000 yılında 226 milyar dolar olan Gayrisafi Milli Hâsılası (GSMH) 2012 yılında 794 milyar dolara kadar çıkan Türkiye, gittikçe artan bir enerji ihtiyacı ile karşı karşıya kalmıştır.25 Örneğin 2001 yılında 16 milyar metreküp olan Türkiye’nin doğalgaz tüketimi, 2011 yılında 46,3 milyar metre küpe kadar yükselmiştir.26 Türkiye’nin doğalgazda yüzde 98 oranında dışarıya bağımlı olduğu göz önüne alınırsa ucuz ve güvenli bir enerji temini dış politikanın en önemli amaçlarından birine dönüşmüştür. 

İkinci ayağı enerji ihtiyacının sağlandığı kaynakların çeşitlendirilmesi ve böylelikle Türkiye’nin tek bir ülkeye bağımlı olmaktan çıkarılması oluşturmak tadır. Örneğin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yayımladığı 2008 verilerine bakıldığında Türkiye doğalgazın yüzde 65 civarında kısmını Rusya’dan satın almıştır.27 


14. Zedalis, “The role provincial governmental units”, s. 322.

15. Bkz. Ben van Heuvelen, “A Fragile Constructon: Erbil, Ankara, Baghdad: The Energy Potential of Iraq’s Kurdistan Region”, energlobe.eu, 28 Ocak 2014.

16. International Crisis Group, “Iraq’s Secular Opposition”, s. 17.

17. International Crisis Group, “Iraq’s Secular Opposition: The Rise and Decline of al-Iraqiya”, no. 127, (1 Temmuz 2012), s. 10. ; 
Mesut Özcan, “Türkiye’nin Irak Politikası 2010”, Burhanettin Duran, Kemal İnat ve Mesut Özcan (ed.), Türk Dış Politikası Yıllığı 
2010, (SETA Yayınları, Ankara: 2011), ss. 141-2.

18. “Petropolitics: Kurdistan’s Oil Ambitions”, Bloomberg, 14 Kasım 2013.

19. Soner Çağaptay ve Tyler Evans, “Turkey’s Changing Relations with Iraq: Kurdistan Up, Baghdad Down”, Washington Institute for Near East Policy, no. 122 
(Kasım 2012), s. 1.

20. Henri Barkey, “Turkey’s New Engagement in Iraq: Embracing Iraqi Kurdistan”, United States Institute of Peace, Special Report, no. 237 (Mayıs 2010), s. 5-6.

21. Ferai Tınç, “Kürt hükümeti ile yakınlaşırız”, Hürriyet, 15 Şubat 2007.

22. “Erdoğan, “Barzani’yi ima ederek konuştu: Kabile reisleriyle görüşmem”, Milliyet, 7 Haziran 2007.

23. Selcan Hacaoğlu, “Turkey May Launch New Incursion in Iraq”, The Washington Post, 3 Mart 2008.

24. Marianna Charountaki, “Turkish Foreign Policy and the Kurdistan Regional Government”, Perceptions, c. 17, no. 4 (Kış 2012), s. 191.

25. Simone Tagliapietra, “Turkey as a Regional Natural Gas Hub: Myth or Reality? An Analysis of the Regional Gas Market Outlook, 
Beyond the Mainstream Rhetoric”, Fondazione Eni Enrico Mattei Working Paper (Şubat 2014), s. 4

26. Rakamlar BP Statistical Review of World Energy’nin Hairan 2012 istatistiklerinden alınmıştır, Bkz. 
http://www.bp.com/ 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


****