18 Aralık 2016 Pazar

BİLGE KAĞAN’IN 1300 SENE ÖNCESİNDEN TÜRK MİLLETİ’NE VASİYETİ



BİLGE KAĞAN’IN 1300 SENE ÖNCESİNDEN TÜRK MİLLETİ’NE VASİYETİ 


Ben, Göğe benzer Tanrı tarafından mevcut olmuş/yaratılmış Türk Bilge Kağan. Bu zamanda Taht’a oturdum. Sözümü baştan sona işit! 

Önce Küçük erkek kardeş, Yeğenlerim, Oğullarım, bütün soyum, Milletim; Sağdaki/Güney Şadapıt Beyler, soldaki/Kuzey/Tarkanlar, Buyruk Beyleri, Otuz Tatar, Dokuz Oğuz Beyleri, Birleşik Türk Milleti! Bu sözümü iyice işit, sağlamca dinle: 

İleri/Doğu gün doğusuna, beri/Güney/ gün ortasına, geri/Batı gün batısına, yukarı/Kuzey gece ortasına kadar, bunun içindeki Millet bana tâbidir. Bunca milleti hep düzene koydum. Onlar şimdi hiç de kötü durumda değiller. Türk Kağan’ı Ötüken’de oturursa İl’de sıkıntı olmaz. Doğuda Şantung Ovası’na kadar ordu sevk ettim. Deniz’e ulaşmamıza az kaldı. Güney’de Dokuz Ersin’e kadar ordu sevk ettim. Tibet’e ulaşmama az kaldı. Batı’da İnci nehrini geçerek Demir Kapı’ya kadar ordu sevk ettim. Kuzey’de Yir Bayurku yerine kadar ordu sevk ettim. Bunca yerlere kadar Türk Milleti’ni yürüttüm. Ötüken ormanından iyisi hiç yokmuş. İl tutacak yer Ötüken imiş. Bu yerde oturup Çin Milleti ile ilişkileri düzelttim. Şimdi onlar bize altını, gümüşü, ipeği, ipekli kumaşı bolca 
veriyorlar. 

Çin Milleti’nin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp, uzak milleti öylece kendilerine yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi ve bilgili kişileri, iyi ve cesur kişileri ilerletmezmiş. 

Bir insan yanılsa, kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz imiş. Çinlilerin tatlı sözüne, ipek kumaşına aldanıp Ey Türk Milleti, öldün; Türk Milleti öleceksin! Güneyde Çogay Ormanı’na, Tögültün Ovası’na konayım dersen, Türk Milleti, öleceksin! Orada kötü niyetli kişi şöyle öğretiyormuş: “Uzak ise kötü hediyeler verir, yakın ise iyi hediyeler verir.” Deyip öyle akıl verirler imiş. Akılsız kişi o sözü alıp, yakına varıp çok sayıda öldün! O yere doğru gidersen Türk Milleti, öleceksin! 

Ötüken ülkesine oturup/buradan kervan, kafile gönderirsen hiçbir sıkıntın olmaz. Ötüken’de oturursan sonsuza kadar devlet sahibi olup hükmedersin. 
Türk Milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin, acıksan tokluk düşünmezsin. Bir doysan acıkacağını düşünmezsin. Öyle olduğun için seni besleyip 
doyurmuş olan Kağan’ının sözünü almadan her yere gittin. Oralarda hep mahvoldun ve yok edildin. Oralarda geri kalanınla, her yere zayıflayarak 
ölerek yürüyordun. 

Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için Kağan olarak Taht’a oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep derleyip topladım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok yaptım. Yoksa bu sözlerimde yalan var mı? 

Türk Beyleri, Milleti, bunu işitin! 

Türk Milleti’ni diriltip nasıl devlet sahibi olacağını buraya hak ettim/ vurdum. Yanılıp nasıl öleceğini yine buraya hak ettim/vurdum-yazdım. 
Her ne sözüm var ise bu ebedi taşa vurdum. Ona bakarak bu sözleri öğrenin. 

Ey şimdiki Türk Milleti, Beyleri, bu zamanda bana itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız? 

Babam Kağan, amcam Kağan tahta oturduklarında dört taraftaki milleti defalarca tanzim etmiş, düzene sokmuşlar. Tanrı lûtfettiği için tahta 
oturduğumda dört taraftaki milleti düzene soktum ve tanzim ettim. Başlılara baş eğdirdim, dizlilere diz çöktürdüm. Üstte Gök Tanrı, altta yeryüzüne bahşettiği için gözle görülmeyen, kulakla işitilmeyen milletimi ileride gün doğusuna, güneyde gün ortasına, geride gün batısına, kuzeyde de gece ortasına kadar uzanan geniş topraklarım üzerinde yerleştirdim. Sarı altınlarını, beyaz gümüşlerini, kenarlı ipek kumaşlarını, kokulu ipeklilerini, has atlarını, aygırlarını, kara samurlarını, gök sincaplarını Türklerime ve milletime kazanıverdim. 
Kedersiz kıldım. 

Türk Beylerim, Türk Milletim! 

Kağanından, Beylerinden, Vatan’ından, suyundan ayrılmazsan, Türk Milleti iyilik göreceksin, evine gireceksin, dertsiz olacaksın... Taş yontturdum, gönüldeki sözümü bu taşa vurdurdum. 

Ben, Göğe benzer, Tanrının yarattığı Türk Bilge Kağan! 

İşte benim sözüm: Kağan oturduğumda ölecekmiş gibi düşünceli olan Türk Beyleri, Milleti sevinip, yere eğilmiş gözleri yukarı baktı. Bu zamanda kendim oturup, bunca değerli töreyi/yasayı dört taraftaki kavme vazettim. 

Üste Mavi Gök, Alta Yağız Yer Yaratıldığında, ikisi arasında insan oğulları yaratılmış. İnsan oğullarının üzerine de atalarım dedelerim Bumin Kağan, İstemi Kağan tahta oturmuş. Tahta oturarak Türk Milletinin ilini, töresini yönetivermiş, 
düzenleyivermiş. 

Dört taraf hep düşman imiş. Ordular sevk ederek dört taraftaki milleti alıp, hep tâbi kılmış. 

Başlılara baş eğdirmiş, dizlilere diz çöktürmüş. Doğuda Kingan/ Kadırkan ormanına/dağlarına kadar. Batıda Demir Kapı’ya kadar milleti yerleştirmiş. İkisi arasına da pek örgütsüz ve düzensiz yaşayan Gök Türkleri düzene sokarak öylece hükmederler imiş. Onlar bilgili Kağanlar imiş, yiğit Kağanlar imiş, cesur Kağanlar imiş. Buyrukları altındaki kumandanları da bilgili imişler tabii. Beyleri de Milleti de doğru imiş. 

Onun için Devleti öylece yönetmişler tabii. İli tutup töreyi düzenlemişler. Sonra kendileri vefat etmişler. Cenaze törenlerine yascı, ağlayıcı olarak, doğuda gün doğusundan Böklü Çöllü halk, Çinliler, Tibetliler, Avarlar, Bizanslılar, Kırgızlar, Üç Kurıkanlar, Otuz Tatarlar, Kıtaylar, Tatabılar... 
Bunca millet gelerek ağlamışlar, yas tutmuşlar. Onlar öyle ünlü Kağanlar imiş. Ondan sonra kardeşleri Kağan olmuşlar şüphesiz. Ondan sonra oğulları Kağan olmuşlar tabii. Ondan sonra küçük kardeşi büyük kardeşi gibi yaratılmamış şüphesiz. Oğulları babaları gibi yaratılmamış tabii. 
Bilgisiz/akılsız Kağan Taht’a oturmuştur şüphesiz. Onların buyrukçu kumandanları da bilgisizmiş tabii, kötü imişler tabii. Beyleri, milleti 
itaatkâr/uyumlu olmadığı için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için Beylerle milleti karşılıklı kışkırttığı için, Türk Milleti kurduğu Devleti elden çıkarı vermiş. Taht’a oturttuğu Kağanını kaybedivermiş. 

Bu yüzden Türk Milleti, Çin milletine Beylik erkek evladını kul yaptı. Hanım olmaya layık kız evladını cariye yaptı. Türk Beyleri Türk adını bıraktı. Çinlilerin hizmetindeki Türk beyleri Çin unvanları alarak Çin Kağanına tabii olmuşlar, elli yıl hizmet etmişler. 

Türk Milleti şöyle demiş: “İlli/devletli bir millet idim, ilim/ devletim şimdi hani? Kime il kazandırıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, Kağanım hani? Hangi Kağana hizmet ediyorum” der imiş. 

Türk Milleti yok olmak üzereymiş. Üstte Yüce Tanrı, Türk Milleti yok olmasın diye, Millet olsun diye, babam İlteriş Kağanı, annem İlbilge Hatunu yükseltip kaldırmıştır. Babam Kağan on yedi erle başkaldırıp dışarı çıkmış. İlteriş Kutluk “Başkaldırıyor” diye haber alıp şehirdekiler dağa çıkmış. Dağdakiler şehre inmiş. Derlenip toplanıp yetmiş kişi/er olmuşlar. Tanrı kuvvet verdiği için, babam Kağan’ın askeri kurt gibi imiş, düşmanları koyun gibi imiş. Doğuya ve batıya sefer edip/adam toplamış, yığmış. Hepsi yedi yüz kişi/er olmuşlar. Yedi yüz er olup ilsiz/devletsiz, Kağansız kalmış Milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, Türk Töresini bırakmış Türk milletini ecdadımın töresince (yeniden) var etmiş, 
eğitmiş. Tölis, Tarduş halklarını orda tanzim etmiş. 

Güneyde Çin milleti düşman imiş, kuzeyde Baz Kağan, Dokuz Oğuz halkı, düşman imiş, Kırgızlar, Kurıkanlar, Otuz Tatarlar, Kıtaylar ve Tatabılar 
hep bize düşman imiş. Babam Kağan yedi kez ordu sevk etmiş. Yirmi kez savaş yapmış. Tanrı lütfettiği için illiyi ilsizletmiş, Kağanlıyı kağansız bırakmış. Düşmanları bağımlı kılmış, dizlilere diz çöktürmüş, başlılara baş eğdirmiş. Babam Kağan öylece İli/devleti kurup, töreyi koyup vefat etmiş. 

Babam Kağan vefat ettiğinde ben sekiz yaşımda kaldım. O zaman ki töreye göre amcam Kağan olarak Taht’a oturdu. Taht’a oturup Türk Milletini yeniden düzenledi, yeniden besleyip doyurdu. Yoksulu zengin kıldı. Azı çok kıldı. 

Amcam Kağan Taht’a oturduğunda ben prens gücünde idim. Tanrı öyle buyurduğu için on dört yaşımda Tarduş halkı üzerine Şad oturdum. 

Amcam Kağan ile doğuda Yeşil Nehre/Sarı Irmak ve Şantung ovasına kadar sefer ettik. Batıda Demir Kapıya kadar sefer ettik. Köğmen/ dağlarının ötesinde Kırgız ülkesine kadar sefer ettik. Toplam yirmi beş defa sefer ettik. On üç kez savaştık. İlliyi İlsizleştirdik, kağanlıyı kağansızlaştırdık. Dizlilere diz çöktürdük. Başlıya baş eğdirdik. Türgiş Kağanı Türküm, Milletim idi. Bilgisizliği yüzünden, bize karşı yanlış hareket ettiğinden, kağanları öldü, kumandanları ve beyleri de öldü. On-Ok kavmi ıstırap gördü. Atalarımızın, dedelerimizin zapt etmiş olduğu 
topraklar ve sular sahipsiz kalmasın diye Az milletini tanzim ve tertip edip Bars Bey’e Kağan ünvanını burada ona biz verdik. Eş olarak da kız kardeşim konçuyu/prensesi verdik. Buna rağmen kendisi ihanet etti. Sonuç olarak Az’ların Kağanları öldü. Halkı da cariye, kul oldu. 
Köğmenin yeri, suyu sahipsiz kalmasın diye Az ve Kırgız halkını nizama ve düzene sokup geldik. 

Savaştık... ilini yeniden geri verdik. 

Doğuda Kingan/Kadırkan ormanını/dağlarını aşarak milleti öylece kondurduk/ yerleştirdik. 


Batıda Kengü Tarbana kadar Türk Milletini öylece yerleştirdik, öylece düzene koyduk. O zaman da kul kullu, cariye cariyeli olmuştu. Küçük 
kardeş büyük kardeşi bilmezdi, Oğlu babasını bilmezdi. Öyle kazanılmış, öyle gelişmiş, düzene konulmuş ilimiz/devletimiz, töremiz vardı. 

Ey Türk, Oğuz Beyleri, Milleti işitin! 

Üstte Gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe Ey Türk Milleti, İlini/ devletini, töreni kim yıkıp bozabilirdi? 

Türk Milleti, bu huyundan vazgeç, pişman ol! İtaatsizliğin yüzünden seni besleyip doyurmuş olan Kağnına, hür ve bağımsız devletine karşı kendin 
ihanet ettin ve nifak soktun. Silahlı düşman nereden gelip seni bozguna uğrattı, sürüp dağıttı? Mızraklı düşman nereden gelerek seni yerinden 
yurdundan sürüp kaçırttı? 

Kutsal Ötüken Milleti! 

Sen kendin, yerini yurdunu bırakıp gittin! Doğuya gidenleriniz gittiniz! Gittiğiniz yerlerde kazancınız şu oldu: kanınız ırmaklar gibi aktı, kemikleriniz dağlar gibi yığıldı; Bey olacak erkek evladını köle yaptın. O bilgisizliğin yüzünden, kötülüğün yüzünden, amcam Kağan vefat etti. 

Türk Milletinin adı sanı yok olmasın diye Babam Kağanı, Annem Hatunu yücelten Tanrı, onlara il/devlet veren Tanrı Türk Milletinin adı sanı yok olmasın diye beni O Tanrı, Kağan olarak Taht’a oturttu. Ben zengin ve varlıklı bir Millet üzerine hükümdar olmadım. Karnı aç, sırtı çıplak; yoksul ve perişan bir millet üzerine hükümdar oldum. Tigin iki şad ve küçük kardeşim Kül Tigin ile konuşup anlaştık. Babamızın ve amcamızın kazanmış oldukları milletin adı sana yok olmasın diye Türk Milleti için gece uyumadım, oturmadım; kardeşim Kül Tigin ile iki şad ile ölesiye yitesiye çalıştım. Öylece çalışıp bütün milleti ateş ile su gibi birbirine düşman kılmadım. Ben kendim Kağan olarak Taht’a oturduğumda her 
yere gitmiş olan millet, yaya olarak, çıplak olarak, öle yite dönüp geldi. Milleti, besleyim, doyurayım diye kuzeyde Oğuz halkına doğru, doğuda Kıtay, Tatabı kavmine doğru; güneyde Çin’e doğru on iki defa ordu sevk ettim, savaştım. Ondan sonra Tanrı öyle buyurduğu için, bahtım ve talihim olduğu için, ölecek milleti diriltip doyurdum. Çıplak halkı giyimli kıldım, fakir milleti zengin kıldım, az milleti çok kıldım. Güçlü devleti olandan, güçlü hakanı olandan daha iyi kıldım. Dört bucaktaki milleti hep kendime tâbi kıldım. Türk Milletini düşmansız kıldım. Hepsi bana tabi oldu. 

Karluk Milleti sıkıntısız, hür ve serbest iken, düşman oldu. Dokuz Oğuz benim milletim idi. Gök ile yer bulandığı için, ödüne kıskançlık değdiği için bize düşman oldular. Bir yılda dört defa savaştım. Tanrı bahşettiği için, ben çalışıp kazandığım için Türk Milleti kazanmıştır. Ben erkek kardeşimle beraber böyle önderlik edip çalışmasam ve kazanmasam Türk Milleti ölecekti, yok olacaktı. 

Türk Beyleri, Milleti, böyle düşünün, böyle bilin! 

BİLGE KAĞAN 
GÖKTÜRK DEVLETİ KAĞANI 
ORHUN YAZITLARI (BENGÜ TAŞI) 
(www.millidusunce.org ve www.iktidarmuhalefet.com) 




*****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder