10 Ocak 2019 Perşembe

1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 6

1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 6



II. BÖLÜM: ÇOK PARTİLİ YAŞAMA GEÇİŞ SÜRECİNDE AYDIN İLİNDE SOSYO-EKONOMİK YAŞAM VE SİYASET 

2.1. ÇOK PARTİLİ YAŞAMA GEÇİŞ SÜRECİNDE AYDIN  İLİNİN SOSYAL ve EKONOMİK YAPISI 

2.1.1. Aydın İlinin Konumu 

Aydın ili yaklasık olarak 37 derece 48. dakika ve 37 derece 52 dakika kuzey 
enlemleri; 27 derece 46 dakika ve 27 derece 54 dakika dogu boylarımın kesistigi yerde, Ege Bölgesi’nin Batı Anadolu Bölümü’nde, Büyük Menderes Havzası’nın orta kesiminde yer almaktadır.114 Aydın söz konusu konumundan dolayı tarihte pek çok uygarlıga besiklik etmis bir ildir. 

II. Dünya Savası sırasında Türkiye’de sosyal ve ekonomik sartlar ciddi biçimde 
agırlasmıstır. Kitleleri rahatsız eden ve mevcut iktidardan uzaklastıran bu durum, II. Dünya Savası’nın bitmesiyle iyilesmeye yüz tutmus ve bütün parametrelerde hızlı bir iyilesme görülmüstür. Ancak II. Dünya Savası yıllarında yasanan sıkıntıların derinligi, bu savastan hemen sonra çok partili yasama geçilmis olması halkın yeni kurulan partilere ümit baglamasına neden olmustur. 1950 seçimlerinde ülkemizde iktidar degisikligi yasanmıstır. O dönemin Aydınlı yazarlarından Samim Kocagöz, su tespitte bulunmustur: “CHP, güzel isler yapmaya baslamıstır. Ancak bu saatten sonra asla oy alamayacaktır.”115 

2.1.2. Aydın İlinin Nüfusu ve Seçmen Durumu 




Tablo 2.1: Aydın Nüfusu Aydın İl Nüfusu116 


II. Dünya Savası Türkiye nüfus artısını durma noktasına getirmistir. Bu durum 
Aydın ili içinde geçerlidir. Aydın Merkez lçe’nin 1940 yılında nüfusu 17.732’dir. 1945 
geldigimizde nüfusu, 772 artarak 18.504 olmustur. Bu, %08,5’lik bir atıs oranıdır. İl 
genel nüfusu 1940 yılında 281.784 iken 1945’e geldigimizde 294.407’ye çıkmıstır. 
Nüfus artıs oranı ise %0.87’dir.117 

II. Dünya Savası’nın bitmesiyle yasanan sıkıntılar yavas bir sekilde ortadan kalkmıstır. Her alanda yasanan nispi iyilesme Aydın ilinin 
nüfusunu olumlu etkilemistir. Aydın ilinde ölümler azalmıs, dogum, evlenme gibi 
olaylar artmıstır. Yine baska illerden Aydın’a yapılan nüfus nakillerinin yüksekligi 
Aydın ilinin göç aldıgının ispatıdır. 




Tablo 2.2: Dogum ve Ölüm Oranı AYDIN Merkez İlçe118 

1945 yılından itibaren Aydın ilinde artıs gösteren evlilik oranları sürekli artıs göstererek 1947 senesinde daha önceki yıllara göre rekor seviyeye ulasmıstır.119 Bunda ekonomik sorunların çözülmeye baslanması ve II. Dünya Savası nedeniyle askere alınan gençlerin terhis olarak memleketlerine dönmesi etkili olmustur. 




Tablo 2.3: Nüfusun Niteligi Aydın’da Nüfusun Niteligi ve Hareketi120 

1948 yılının daha ilk altı ayında Aydın Nüfus Müdürlügü’ne yapılan yeni kayıt 
sayısı, dogum gibi parametrelerde bir önceki yılın toplamına yaklasılmıstır.121 Bu iyiye gidis sürekli bir sekilde devam etmistir. 

II. Dünya Savası öncesi Aydın nüfusunun çogu vasıfsızdır. Bu nedenle kent 
ekonomisine olumlu katkı saglamak için 1946’lı yıllarda Denizli yöresinden 
dokumacılık konusunda ustalasmıs 80 kadar aile getirilip Aydın’a yerlestirilmis tir.122 Yine günümüzde bu ailelerin devamı olan pek çok aile kentin sosyal ve ekonomik yapısında etkili olmaktadır. 

Aydın ilinde II. Dünya Savası sonrası dönemde nüfus artıs oranı yüksek 
çıkmıstır. Aydın merkez ilçede 1945 yılına geldigimizde 18.504 kisi yasamaktadır. 1950’ye gelindiginde bu nüfus 1.657 kisi aratarak 20.161 kisi olmustur. Bu %17,1’lik artıs oranıdır. Aydın ilinin 1945 yılı genel nüfusu ise 294.407 kisi iken 1950 yılında 335.663’e çıkmıstır. Nüfus artıs oranı ise %26,2’dir.123 

II. Dünya Savası sonrası’nda 

Türkiye nüfusu da artıs göstermistir. Aydın’daki nüfus artısı ise Türkiye ortalamasının biraz üzerinde gerçeklesmistir. 

1945 yılından sonra hızla artıs egilimine giren Aydın nüfusu, ildeki seçmen 
sayısının artısını saglamıstır. Dolayısıyla seçimlerde oy kullanılan sandık sayıları da artmıstır. nceledigimiz dönemde 4 yılda bir yapılan genel seçimlere katılan seçmen sayısını karsılastıracak olursak: 




Tablo 2.4: Nüfusun Niteligi 

2.1.3. Aydın’da İdari Yapı 

Devlet hizmetlerinin daha iyi görülebilmesi için zaman zaman Aydın ilinin idari 
yapısında degisiklik yapılmıstır. Çok partili yasama geçis sürecinin baslarında Aydın’a baglı 6 ilçe vardı. Bu ilçeler Aydın Merkez, Bozdogan, Çine, Karacasu, Nazilli ve Söke’dir. Çok partili yasama geçis sürecinde nüfus açısından bu ilçelerin en büyükleri sırayla Aydın Merkez, Nazilli ve Söke olmustur.125 İnceledigimiz 1946-1950 yılları arası Aydın il sınırlarının kendi içinde degistigi bir dönemdir. Örnegin 1946 yılında Koçarlı ilçe haline getirilmistir. ki yıl sonra ise merkeze baglı bir bucak olan Germencik ilçe yapılmıstır. Böylece çok partili yasama geçis sürecinin sonunda Aydın’a baglı ilçe sayısı sekize çıkmıstır. 1950 genel seçimlerinden sonra Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte Aydın ilinin sınırları içte degismeye devam ettigi gibi dısa dogruda degismistir. Örnegin Nazilli’ye baglı Kuyucak Bucagı’nın 1953 yılında ilçe haline getirilmesiyle ilin ilçe sayısı 9’a çıkmıstır.126 1957 yılında Yenipazar, 1958’de Sultanhisar ilçe yapılmıstır. zmir’e baglı Kusadası, 1957 yılında Aydın’a baglı bir ilçe 
haline getirilmistir.127 Böylece çok partili yasama geçis sürecinde ve bu sürecin 
devamında Aydın, idari yapılanma açısından çok büyük degisimler yasamıstır. 
İdare bölünme ya da yapılanma bir ilin gelismesinde önemli bir fonksiyondur. 
Örnegin Ankara’nın gelisimi baskent olusuna baglıdır. Bu her zaman aynı etkiyi 
dogurmamaktadır. Bu böyle olsaydı Koçarlı, ilçe olduktan sonra çoktan gelisip bir kent haline dönüsebilirdi. Ancak bu gerçeklesmemistir.128 Koçarlı’nın ilçe haline 
getirilmesiyle burada yasayan vatandaslar, sadece tapu, nüfus vb. islerini görmek için Aydın kent merkezine gitmekten kurtulmuslardır. 

Köylerin bucak; bucakların ilçe; ilçelerin il olmasında vatandasların bununla 
ilgili talepleri oldukça etkili olabilmektedir. Bu açıdan Aydın ilinin idare 
yapılanmasının en çok degistigi dönemin çok partili yasama geçisle birlikte görülmesi insana sasırtıcı gelmemektedir. 1946 yılı CHP İnebolu köy, Bozdogan ilçe ve Aydın il kongrelerinde İnebolu’nun belde haline getirilmesi istenmistir. İlgili istek CHP Genel Sekreterligi ve İçisleri Bakanlıgı’na geregi yapılması için bildirilmistir.129 Bu istek daha sonra yerine getirilmistir. 03.12.1948 tarihinde yapılan Cumhuriyet Halk Partisi Aydın il kongresinde Kösk’ün ilçe; Basçayır Köyü’nün buraya baglı bir belde haline getirilmesi istenmistir.130 Daha sonra Basçayır’ın belde haline getirilmesi talebi İçisleri Bakanlıgı’na yazılı olarak da iletilmistir.131 Türkiye 1950 genel seçimlerine giderken Aydın milletvekilleri Basçayır köyünü ziyaret etmisler ve bu ziyaret sırasında Basçayırlılar, köylerinin belde haline getirilme talebini vekillere de iletmislerdir.132 
1950 seçimlerine çok az bir süre kala dile getirilen Basçayırlıların bu talebi CHP iktidarı tarafından yerine getirilememistir. Aynı dönemde devlet hizmetlerden daha etkin ve hızlı yararlanmak isteyen Kuyucak halkı beldelerinin ilçe haline getirilmesi için hükümetten talepte bulunmuslardır.133 Demokrat Parti iktidarı döneminde Kuyucak ilçe haline getirilmistir. 

Çok partili yasama geçis sürecinde Aydın’da ilçe haline getirilen yerlesim 
yerlerinde önemli degisimler yasanmıstır. Germencik, ilçe olmasıyla birlikte elektrige kavusmustur. Yatırım, Germencik’in on yıllık gelisme durumuna göre yapılmıstır.(*) Germencik kent merkeziyle istasyon arasında çok büyük bir incir bahçesi vardı. Sehir buraya dogru yayılma egilimi gösterdigi için bu bahçe kamulastırılmıstır. Hazırlanan imar planına göre bu bölge iskana açılmıstır. Belediye kentin gelisme gösteren bu kısmı için de 50.000 liralık elektrik yatırımı yapmıstır. stasyona kadar getirilen suyun sehre dagıtılması için yatırımlar bu süre içerisinde devam etmistir. Germencik’in ilçe haline getirilmesiyle burada yeni ve modern mahalleler olusturulmustur. Belediye Baskanı Neset Zincirci ve Kaymakam Vekili Mustafa Gönül arasındaki isbirligi ve esgüdümün gayet iyi oldugu görülmüstür.134 Aynı zamanda bu kent siyasi partilerin ve 

Mal sahibi ile belediye arasında anlasmazlık çıkmıstır. İstimlâk bedeli daha sonra 15.000 liraya çıkartılmıstır. Bu fiyat bürokratların gözde mekânı haline gelmistir. 1950 genel seçimlerine yaklasık 1 yıl kala Ortaklar, Germencik’e baglı bir belde haline getirilmistir. lgili kararname çıktıktan hemen sonra burada belediye teskilatı kurmak için gerekli çalısmalara baslanmıstır.135 
Buranın belde haline getirilmesi bu çevredeki kalkınma hamlelerini ateslemistir. 
Özellikle egitim kalkınmasına büyük önem verilmistir. Germencik kaymakamlıgı 
öncülügünde Moralı, Üzümlü, Uzunkum köylerine ait ortak bir okul ile buna baglı 
ögretmen lojmanının açılısı yapılmıstır. Bu hizmetlere köylüler de katkı saglamıstır. Naipli, Moralı köylerinde de okul binaları, camiler ve ögretmen lojmanlarının yakında açılacagı dönemin basınına yansıyan gelismelerdir.136 

Ulasım ve ticaret yollarının uzagında kalması nedeniyle Koçarlı’nın ilçe haline 
getirilmesi, gelisimine çok büyük etki yapmamıstır. Ancak bir takım olumlu 
gelismelerin oldugu da yadsınamaz. Koçarlı’nın ilçe olmasıyla birlikte 3 yıl içerisinde ortaya çıkan gelismeler söyledir: 


1-Nüfusu 1800’den 3000 bine çıkmıstır. 
2–450 olan hane sayısı 600’e ulasmıstır. 
3-Arsa bedellerinin metrekare fiyatı ortalama 1 lira iken 5–6 liraya yükselmistir. 
4-Koçarlı ilçe olmadan önce 20.000 liralık bütçeye sahipken 1949’a geldigimizde bu bütçe belediyenin sarfı nazarında 70.000 liraya çıkmıstır. 
5- lçenin elektrik sorununun halledilmesi için 300.000 liralık yatırım yapılmıstır.1950 senesinde Koçarlı’nın elektrige kavusması beklenmektedir. 
6-Saf içme suyu kaynaklarına sahip Koçarlı’da artan nüfusa karsın su kaynaklarının daha rasyonel kullanılabilmesi için yatırımlar yapılmıstır. 
7-Koçarlı’da yapılan yatırımlar sonucunda Koçarlı pamugu, Liverpol pamuk borsasında bir nama sahip olmustur. Pamuk Satıs Kooperatifi öncülügünde yaptırılan üç sulama tesisiyle 1500 dönüm tarlanın sulanması saglanmıstır. Böylece pamuk üretim miktarı 1,5 kat artmıstır. Çigitli pamuk üretimi 3,5 milyon kiloya yaklasmıstır. 
8-Koçarlı’da zeytin ve pamuk isleyen bir fabrika varken, özel sahıslarca açılan iki fabrikayla bu sayı üçe çıkmıstır. da mal sahibini razı etmemistir. Durumun mahkemeye intikalini istemeyen belediye 20.500 liraya mal sahibinin rızasıyla bölgeyi istimlâk etmistir. 
9-Koçarlı’nın kalkınmasına olumlu katkı yapması amacıyla kentin bürokratları 
tarafından Koçarlı Hayırlar Dernegi kurulmustur. Bu dernegin yaptıgı çalısmalar 
sonucunda Koçarlı’da açılacak bir ortaokul binasının temelleri atılmıstır. 
10-Koçarlı, merkezi hükümetten Koçarlı- ncirliova arasındaki yolun ıslah edilmesi, Menderes üzerinde yer alan yangın gibi degisik nedenlerle sürekli yıkılan ahsap köprünün betonarme olarak yapılması ve Çakırbeyli üzerinden giden Koçarlı-Çine yolunun ıslah edilmesini istemistir. Ulasım sorunlarının çözülmesi kente önemli katkı saglayacaktır. 
11-Koçarlı’nın ilçe olması buradaki vatandaslar için yeterli gelmemistir. lçeye baglı Çesme, Cincin gibi köylerin de belde haline getirilmesi istenmistir.137 
Çok partili yasama geçis sürecinde Aydın idare yapısında çok önemli 
degisiklikler olmus ve bu süreç Aydın’da devlet hizmetlerinin yürütülmesine olumlu saglamıstır.

2.1.4. Aydın ili Ekonomisi 

II. Dünya Savası sırasında Türk devlet yöneticileri Türkiye’yi ne pahasına olursa 
olsun savas dısında tutmaya çalısmıslardır. Onlar, Osmanlı Devleti’nin yıkılıp, Anadolu topraklarının isgaline yol açan I. Dünya Savası trajedisinin tekrarına izin vermemislerdir. Ancak II. Dünya Savası’nın büyük riski ve Türkiye’yi de içine alabilme ihtimali Türkiye’yi seferberlik durumuna geçirmistir. Bu yüzden bozulan iktisadi dengeler Türkiye’nin ekonomi politikasının sertlesmesine neden olmustur. Savas içerisinde çıkartılan kanunlar, olaganüstü sartlar nedeniyle sosyal yapıyı ve iktisadi yasamı ciddi bir biçimde sarsmıstır.138 

II. Dünya Savası nedeniyle Türkiye’de vergi oranlarında asırı bir artıs olmustur. 
Varlık ve Toprak Mahsulleri vergisi bu dönemde ihdas edilmistir. Kimin ne kadar vergi ödeyecegi, kurulan komisyonların yada bu konuyla görevlendirilmis memurların takdirine bırakılmıstır. II. Dünya Savası’nın bitimiyle bu tip vergilerin bir kısmı kaldırılmıstır. Ancak uygulamaların savasın biter bitmez sona erdigini söylemek dogru degildir. Genelde atlı olarak köylünün tarlasına gelen memur göz kararıyla oradan çıkabilecek mahsulü hesapladıktan sonra, tahakkuk edecek vergiyi hesaplayarak yükümlüye bildirmistir. Köylü hesaplanan vergiye itiraz edince çogu kez köylüye, memura hakaret muamelesi yapılmıstır. Zaman zaman köylünün ürettigi deger, hesaplanan vergi miktarının altında kalmıstır. Bunun üzerine köylü baska yerden ödünç tahıl tedarikine giderek ofise vergi borcunu ödemistir. Bu vergiyi bizatihi köylünün ofise kendisinin getirmesi gerekmistir. Öküz arabalarıyla ürününü teslime gelen köylü, kimi zaman aynı gün içinde mahsulünü ofise teslim edememis, bu nedenle öküzünü aksam hana baglamıs ve böylece ayrı bir maddi külfetle karsı karsıya kalmıstır139. 

Varlık Vergisi uygulaması söz konusu döneme damgasını vurmustur. Vergisini 
ödeyemeyenler, Erzurum Askale’ye gönderilerek burada devlet adına çalıstırılmıstır. 
Devlet bu vergiden amaçlanan tahsilâtı yapamamıs ve bu vergi uygulaması pek çok olumsuz sonuç dogurmustur. Vergi 15 Mart 1945 tarihinde yürürlükten kaldırılmıs, kalan vergi borçları da silinmistir.140 O günkü Varlık Vergisi yükümlüsü Aydınlı ailenin bir bireyi, bu vergi hesaplanırken adaletli davranılmadıgını söylemistir. Ancak bu verginin uygulanısı sırasında Aydın’da, İstanbul’a göre çok daha az sorun yasandıgını; çünkü stanbul’da bulunan azınlıkların savas nedeniyle büyük sermaye edindiklerini, bu nedenle bunlara büyük vergi yükü düstügünü belirtmistir.141 

Kırsal kesimde yasayanlar için II. Dünya Savası’nın sosyal ve ekonomik 
kosulları daha agır sonuçlar dogurmustur. Köy Kanunu geregince köy hizmetleri için ihtiyar heyetlerince takdir edilen salmalar, matrahsız oldugundan köylüye çok agır gelmistir. Özellikle kendisi baska yerde oturup o köyde gayrimenkulu bulunanlar için, konulan salmalarda hiçbir fark gözetilmemistir. Salmalarda adalet ilkesi yerine esitlik ilkesinin uygulanısı nedeniyle büyük toprak sahibi çiftçilerle aynı miktar salma ödeyen fakir köylü çok büyük zararlar görmüstür. lgili kanununda vergide adalet ilkesine uygun düzenleme yapılması istenmistir. II. Dünya Savası yıllarında köy esnafları için uygulanan kazanç vergileri çok nispetsiz ve agır olmustur. 

1939 yılına gelindiginde Çine Akçaova bucagında 50’den fazla dokuma tezgâhı 
bulunuyordu. Karacasu halkının %90’ı dokumacılık yaparak geçimini saglamakta, yine bu ilçeye baglı köylerde yüzlerce kisi dokumacılıkla ugrasmaktaydı. statistiklere göre Aydın merkez ilçede de dokumacılık yapan aile sayısı oldukça fazla idi. Bu aileler, II. 

Dünya Savası’nın olumsuz sonucu olarak ortaya çıkan buhranlı günlerde dokuyacak iplik bulamamıslardır. Kimi aileler, karaborsadan kendilerini zorlayarak iplik temin edebilmistir. Ancak yüzlerce aile geçim sıkıntısı içine düsmüstür. Orman Kanunu da çok sert idi. Bu yüzden piyasada sık sık kereste, mangal kömürü sıkıntısı yasanmıstır.142 
Devlet savas sırasında temel tarım ürünlerine el koymus ve kimi temel gereksinimlerin ticaretini yasaklamıstır. Bu yüzden inhisar (istif ve tekelcilik), hayat pahallılıgı ve karaborsa en önemli sorun olmustur. Tek parti yönetimi savas bitiminde ise mevcut sert ekonomik önlemlerden birdenbire vazgeçememistir. II. Dünya Savası’nın bitimini takip eden günlerde halk bir süre daha, temel ihtiyaç maddelerini tedarik etmede zorluk çekmistir. Örnegin ekmegin bir süre daha karneyle dagıtılmasına devam edilmistir. 
nsanlar kimi zaman elindeki karneye ragmen ekmek bulmakta zorlanmıstır.143 Diger temel ihtiyaç maddeleri için de sıkıntı çekilmistir. Örnegin iki hafta boyunca Kuyucak’ta kibrit bulanamamıstır. O günlerde gazeteler Tekel İdaresi’nin dikkatini bu konuya çekmek için günlerce yayın yapmıstır.144 Akaryakıt ticareti serbest bırakıldıgı halde uzun süre Nazilli’de gazyagı sıkıntısı çekilmis ve bu mamul karaborsada satılmıstır.145 Aynı sekilde Sultanhisar ve köylerine 2 ay boyunca gazyagı ulasmamıstır. 

Gazyagı karaborsada satılmıstır. Kentin ileri gelenleri 150–200 kurusa karaborsadan gazyagı temin edebilmistir. Kaput bezi ve Sümerbank manifatura malzemeleri bucaga gelmemistir. Vatandas giyim ve giyim malzemesi tedarikinde güçlük çekmistir.146 Nazilli’de dokuma fabrikası oldugu halde Aydın iline baglı ilçe ve köylerde uzun süre piyasada kefen bezi bulunamamıstır.147 Sert geçen kısa ragmen tüm Türkiye’de oldugu gibi zaman zaman Aydın’da da odun ve kömür sıkıntısı bas göstermistir.148 Alınan sert ekonomik önlemler, bazı yolsuzluk ve kanunsuzlukları da beraberinde getirmistir. Aydın’da Milli Koruma Kanunu’na muhalefet, ihtikâr ve karaborsacılık iddiasıyla onlarca dava açılmıstır. Bunlardan en önemlisi Nazilli Basma Fabrikası Müdürü, Fabrika Ticaret Sefi ve Muhasebe Memuru’nun Milli Koruma Kanunu’na muhalefetten tutuklanması idi. Mahkemede savcılık tarafından bu kisilerin, Nazilli’de brahim Yavasoglu adlı manifaturacıya yüksek fiyatla kumas sattıkları iddia edilmistir.149 Mahkeme heyeti sanıkların her birisini 200 lira kefaletle tutuksuz olarak 
yargılanmalarına karar vermistir.150 Görülen davada sanıkların açık menfaat temin etmedigi, sadece fabrika malını fabrika isletmesini düsünerek açık artırma usulüyle sattıklarını, böylelikle ihtikâr yaptıkları, bu nedenle Milli Koruma Kanunu’na muhalefet ettikleri karara baglanmıstır.151 

Tek parti yönetimi, II. Dünya Savası boyunca uygulamıs oldugu sıkı ekonomik 
politikaları savas bitimiyle yumusatmaya baslamıstır. Bunun sonucunda piyasalar rahatlatmıs, karaborsacılık ve inhisarcılık zamanla gücünü yitirmistir. Türk halkının pek alısık olmadıgı bir biçimde çarsıda, pazarda kimi zaman fiyatlar düsmüstür.152 Özellikle zahire fiyatlarının düsmesi halkı sevindirmistir.153 Çok partili yasama geçme sürecinde Aydın ilinde ekonomik faaliyetlerde bir iyilesme yasanmıstır. Karacasu dokumacıları kendilerine verilen iplik miktarının az olmasından sikâyetçi olmakla beraber bilânçolarıyla düzelen bir ekonominin isaretlerini vermislerdir.154 
Aydın’da 2007 yılında da faal olan Sahnalı linyit ocagının 1946’lı yıllarda 
fizibilite çalısması yapılmıs ve yılda 3–4 bin ton kömür çıkartılabilecek ölçekte rezerve sahip oldugu hesaplanmıstır. lde madencigin gelistirilmesi için hükümet, bu konuyla ilgili tesvik kararı almıstır.155 




Tablo 2.5: Madencilik/Linyit 

Oduna dayalı ısıtma biçimi görülen Aydın’da özellikle linyit üretimi ve tüketimi 
bölgedeki orman yataklarını yok olmaktan kurtarmıstır. 1949 senesi itibariyle Aydın’da imtiyazlı 3 linyit, 2 zımpara tası ocagı vardır. lde altın, gümüs, bakır, kursun, simli kursun, çinko, krom, antumuan, arsenik, traminet, amyant, bizmut, magnezyum, karbonat, gibi madenlerin de aranması için gerekli Türk hükümeti tarafından ruhsatlar verilmistir. lgili bakanlıklar, her türlü madenciligin memlekette gelisebilmesi için bürokratik islemleri azaltmıstır.156 


Tablo 2.6: Maden İsleme Ruhsat Sayısı 

Aydın İlinde Maden İsletme ve Çıkarma İçin Verilen Ruhsatname Sayısı157 
Milli Aydın, Ziraat ve Osmanlı Bankalarının dısında bankacılık sektöründe 
gelisimin bir göstergesi olarak 1949 yılında İs Bankası’nın Aydın’da bir subesinin 
açılması planlanmıstır. Banka hizmet binası yapımına bu dönemde baslanmıstır.158 
Söke’de eski yıllardan beri İngilizlere ait bir meyan kökü fabrikası vardı. Fabrikada XX. yüzyılın ilk çeyregindeki kadar bir verimlilik yasanmasa da bu isletme bölgeye ekonomik bir canlılık kazandırmaya yetiyordu.159 Aydın ilinde üretilen pamuk, Nazilli Basma Fabrikası sayesinde yerinde degerlendirilebilmiş tir. Bu nedenle tarım ürünlerinin ihracatıyla ilgili uygulamalar Nazilli Pamuk Satıs Kooperatifi’ni, İzmir Kooperatifi’nden ayrılma noktasına getirmistir. Pamugu yerinde degerlendirilen Nazillili üreticiler, İzmir Kooperatifi’nin sadece sırtlarına yük oldugunu düsünmüslerdir.160 

Asagıda verilecek döküm, Aydın ilindeki isyeri adedindeki artısı ortaya 
koymaktadır. Ancak toptan is yapan ticarethanelerin azlıgı savas sonrası ekonomide kıpırdanmaya ragmen Aydın ilinde ticari yasamın henüz tam canlanamadıgını bize göstermektedir. 




Tablo 2.7: Aydın Merkez İlçe İsyeri Sayısı 

Tablo 2.8: Aydın İl Geneli İsyeri Sayısı 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

114 Ugur, A. (2003) Aydın Sehir Cografyası, s.5. 
115 Demokrat İzmir, 28 Haziran 1949. 
116 Yurt Ansiklopedisi, II. Cilt, Aydın Maddesi, s. 977-978. Bkz. Aydın 1967 Yıllıgı, s.69-75. 
117 DİE (TÜİK), Genel Nüfus Sayımı Sonuçları (1945). 
118 Anadolu, 27 Ocak 1947. 
119 Anadolu, 21 Ocak 1948 
120 Anadolu, 28 Ocak 1948 
121 Anadolu, 23 Temmuz 1948. 
122 Ugur, A. agt., s.83 Bu ailelerin kent ekonomisine katkıları muhakkaktır. Bu aileler daha sonra Aydın’ın en zengin ailelerini olusturmustur. Bunlardan bir tanesi Sahinler ailesiydi. 
123 DİE (TÜİK) Genel Nüfus Sayımı Sonuçları (1950). 
124 Anadolu, 8 Mayıs 1950. 
125 Aydın İl Yıllıgı 1967, s.70-71. 
126 Aydın İstatistigi (2001), İçisleri Bakanlıgı Mahalli İdareler Müdürlügü. 
127 Aydın l Yıllıgı 1967, s.35-49. 
128 Abdullah Ugur, agt., s.168. 
129 BCA, 490.01/233.918.2. 
130 CHP Aydın İl Kongresi (03.12.1948), 1948 CHP Basımevi, Aydın s:6. 
131 Anadolu, 7 Mayıs 1948. Basçayır köyü 300 hanelidir. 1000 nüfusu vardır. Bu köyün çevresinde 12 köyün de kurulacak bu beldeye baglanması istenmistir. 
132 Anadolu, 29 Eylül 1949. 
133 Anadolu, 13 Ocak 1950. Kuyucak’ta ciddi içme suyu sıkıntısı vardır. çme suyuna baglı olarak kasabada hastalıklar bas göstermektedir. Kasabaya 10 km uzaklıkta Karınca dagında bir memba suyu bulunmustur. Ankara’dan mühendis çagrılarak ilgili proje hazırlanıp ller Bankası ve hükümet nezdinde girisimde bulunulmustur. Yine kasaba elektrige kavusmak da istemektedir. Kasabaya baglı 32 köy vardır. Merkez nüfusu ise 2300’dür. Kuyucaklılar, beldelerinin ilçe haline getirilmesiyle söz konusu taleplerinin daha hızlı bir sekilde yerine getirilecegini düsünmüstür. 
(* ) Belediye, elektrik motorları için 88.000 lira harcama yapmıstır. Bu, giderlerin çogu, borçlanma yoluyla karsılanmıstır. Yedek elektrik motorları dahi satın alınmıstır. Elektrik 60 kilovat güçle sehre verilmistir. 
200 olan elektrik abonesi sayısı 300’ü bulmustur. Ancak istasyona kadar getirilen elektrik Devlet Demir Yolları tarafından masrafı karsılanmadıgı için istasyona baglanamamıstır. Bu yüzden Germencik istasyonu aksamları zifiri karanlık içinde kalmıstır. Bu durum yolcuları çok zor durumda bırakmıstır. 
Yolcular trenlere zorlukla binip inmistir. Yine istasyona elektrik verilemedigi için, bu hattın devamı olan istasyonun öte yakasındaki mahalleye de elektrik iletilememistir. Germencik elektrik projesini genç bir mühendis olan Orhan Baykent yapmıstır(Anadolu, 11 Ocak 1948). 
134 Anadolu, 11 Ocak 1948. Bahçenin istimlâk bedeli 8.000 lira olarak belirlenmistir. 
135 Anadolu, 5 Ocak 1949. 
136 Anadolu, 19 Ocak 1949. 
137 Anadolu, 7 Aralık 1949. 
138 Günes, G.(2002) Türkiye’de Savas Ekonomisi ve Toplumsal Yasama Etkileri, s.615. 
139 Özden Kadir, 1932 Bozdogan Güvendik köyü dogumlu. 
140 Lewis B. age. s.299. 
141 Göçen Mehmet,1930 Mugla Kavaklıdere dogumlu. 
142 BCA, 490.01/233.918.2. 
143 Demokrat İzmir, 6 Temmuz 1946. 
144 Demokrat İzmir, 26 Haziran 1946. 
145 Demokrat İzmir, 5 Ocak 1946. 
146 Demokrat İzmir, 6 Kasım 1947 
147 Demokrat İzmir, 23 Mayıs 1947. 
148 Anadolu, 9 Şubat 1947. 
149 Anadolu, 2 Mart 1946. 
150 Anadolu, 5 Mart 1946. 
151 Anadolu, 19 Mart 1946. 
152 Anadolu, 4 Mayıs 1947. 
153 Anadolu, 25 Mayıs 1947. 
154 Anadolu, 17 Şubat 1946. 
155 Anadolu, 1 Nisan 1947. 
156 Anadolu, 22 Nisan 1949. 
157 Anadolu, 5 Mart 1950. 
158 Demokrat İzmir, 10 Nisan 1949. 
159 Demokrat İzmir, 3 Temmuz 1949. 
160 Anadolu, 10 Mart 1946. 
161 DİE (1980), Genel Sanayi İsyerleri Sayımı. 

7 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 5

1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 5


1.3.3. Demokrat Parti’nin Kurulması 

Çok partili yasama geçis tarihi olan 1945 yılına kadar CHP içinde gizli bir 
muhalefetin varlıgı söz konusudur. Nitekim Demokrat Parti ileri gelenlerinin pek 
çogunun eski Serbest Fırkalı olusu bu savı güçlendirmektedir. II. Dünya Savası 
sonucunda uygun ortam olusunca bu muhalefet hemen açıga çıkmıstır. CHP, dıs 
dünyanın ve iç dinamiklerin etkisiyle çok partili yasama geçiste basta oldukça istekli davranmıstır. Bu nedenle 17 Ekim 1945’te yapılacak ara seçimlerde bagımsız adayların seçilebilmesi için bazı yerlerde aday göstermemis, aynı zamanda parti içindeki muhalefeti, ayrı bir parti olusturmaları için dıslamıstır. Ancak CHP içindeki muhaliflerden önce, Nuri Demirag tarafından Milli Kalkınma Partisi kurulmustur. 1945 yılında kurulan Milli Kalkınma Partisi’ni 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’nin kurulusu izlemis ve böylece Türkiye’da çok partili yasama geçilmistir.88 Çok partili yasama geçis sürecinde irili ufaklı pek çok parti kurulmustur. Ancak bu partilerden hiçbiri Demokrat Parti kadar etkili olamamıstır.(*) 
(*) Yaptıgımız çalısmada çok partili yasama geçis sürecinde CHP, DP, MP dısında diger partilerin Aydın’da teskilatlanamadıklarını gördük. 


Zürcher’e göre; Türkiye, Mustafa Kemal önderliginde subayların basa çektigi 
bürokratlar, kentlerdeki Müslüman tüccarlar ve kırsaldaki büyük toprak sahiplerinin koalisyonuyla kurulmustur. Ancak II. Dünya Savası, bu koalisyonun temel taslarını yerinden oynatmıstır. Savasın getirdigi enflasyonist baskı memurların alım gücünü ciddi sekilde düsürmüstür. Bu, bürokrasi tasının yerinden oynaması demektir. Varlık Vergisi ise burjuva sınıfı olarak nitelendirilebilecek tüccarları iktidara karsı sogutmustur. 

Nüfusun büyük çogunlugunu olusturan köylüler sefalete düsmüstür. Büyük toprak sahipleri bu koalisyonun en büyük taslarından birisidir. Fakat hükümetin, II. Dünya Savası sırasında toprak ürünlerini kendi önceligiyle fiyatlandırması, Toprak Mahsulleri Vergisi ve 1945 yılının basında getirilen Toprak Reformu yasa tasarısının TBMM’den geçirilip uygulanmak istenmesi büyük toprak sahiplerini CHP’den uzaklastırmıstır.89 CHP’ye karsı ilk ciddi muhalefet yine CHP’den kopup gelen bir topluluk tarafından olusturulmustur. Kimilerine göre çok partili yasama geçiste egemen sınıfların, iktidar tarafından rahatsız edilmesi etkili olmustur. Meclis’e sevk edilen Toprak Reformu yasa tasarısından hemen sonra CHP’ye karsı etkin bir muhalefetin ortaya çıkması buna bir örnek olusturmaktadır. Rahatı kaçırılan egemen sınıflar iktidar degisimi istemistir. Bu egemen sınıfların CHP’ye karsı dayanacakları tek mesru zemin ise II. Dünya Savası sırasında tek parti tarafından uygulanan sosyal-ekonomik politikalar sonucunda iyice 
yılmıs olan halk kesimidir.90 

Toprak reformu Türkiye’de hür ve müstakil bir toplum dokusu olusturmak için 
Cumhuriyet’in ilanından beri düsünülmüstür. Ancak bu fikir uzun bir süre hayata 
geçirilememistir. Çünkü büyük toprak sahiplerinin pek çogu Milli Mücadele’ye destek vermistir. Savastan hemen sonra toprak reformunu girismek onları cezalandırmak olacaktır. Yine böyle bir girisim, inkılâpları daha gerçeklestirme asamasında büyük ekonomik güce sahip bu kesimleri inkılâp hareketlerinin karsısına alacaktır.91 Sonuç olarak uzun süreden beri bekletilen Toprak Reformu yasa tasarısı Meclis’e 1945 yılının Ocak ayında geldiginde CHP içinde kutuplasma olmustur. CHP içindeki sertlik yanlıları bu kanunla Türkiye’yi bagımsız mülk sahibi köylülerin bulundugu cumhuriyete dönüstürmek isteyerek büyük toprak sahibi ile savas zenginlerinin devlet içindeki güçlerini kırmak istemislerdir. Öbür yandan Meclisteki büyük toprak sahibi temsilcileri bu kanun tasarısının mülkiyet hakkına bir tecavüz oldugunu ve aynı zamanda toprakların bölünmesiyle üretim miktarının düsecegini iddia etmislerdir.92 

Adnan Menderes, Toprak Reformu Yasa Tasarısı Meclis’te görüsülürken yaptıgı 
konusmalarla dikkatleri üzerine çekmistir. 1945 yılında bütçe görüsmelerinde ve 
Saraçoglu Hükümeti’nin güvenoyu yoklamasında ret oyu veren bes kisi, Toprak 
Reformu yasa tasarısı görüsülürken bir kez daha ortaya çıkmıstır. Bu kisiler, Aydın Milletvekili Adnan Menderes, çel Milletvekili Refik Koraltan, İzmir Milletvekili Celal Bayar, Kars Milletvekili Fuat Köprülü ve Eskisehir Milletvekili Emin Sazak’tır.93 Bu kisilerin muhalefetine ragmen Toprak Reformu yasa tasarısı, 11 Haziran 1945 tarihinde Meclis’te kabul edilerek kanunlasmıstır. Toprak Reformu yasa tasarısı ve bütçe görüsmeleri muhalefetin öncülerinin ortaya çıkmasını saglamıstır.94 Muhalifler, Toprak Kanunu çıkmıs olmasına ragmen hızlarını kesmemistir. Muhaliflerden Adnan Menderes, Refik Koraltan, Celal Bayar ve Fuat Köprülü CHP Meclis Grup Baskanlıgı’na yazılı bir önerge sunmustur. Bu önerge söz konusu dört milletvekilinin imzasını tasıdıgı için ‘Dörtlü Takrir’ olarak anılmıstır. Bu önergede halkın, anayasa ile teminat altına alınmıs demokratik hak ve özgürlüklerini kullanmasının önündeki engellerin kaldırılması istenmistir. Bu önerge, parti kurultayında görüsülmesi gerektigi  gerekçesiyle CHP’nin ilgili kurulu tarafından ret edilmistir. Muhalifler elestirilerini gazetelerde çıkan yazılarıyla sürdürmüstür. Bunun üzerine, Dörtlü Takrir’i verenlerden önce Adnan Menderes ve Fuat Köprülü95, ardından Refik Koraltan CHP’den ihraç edilmistir. Adnan Menderes ve Refik Koraltan’ın partiden ihracı kamuoyunda çok büyük bir yankı uyandırmıstır. Çünkü bu iki kisi, partiden ihraç edilen ilk milletvekilleri olmuslardır. Bu süreçten çok az bir zaman sonra Celal Bayar 28 Eylül 1945 tarihinde önce milletvekilliginden, 2 Aralık 1945’te ise CHP üyeliginden istifa etmistir. Bu süreçte basında muhalif ve iktidar yanlısı olmak üzere keskin bir ayrısma olmustur. 

Ulusal basından Vatan ve Tan gazeteleri muhalefeti desteklerken, Aksam ve Ulus gazeteleri iktidarı desteklemistir. Aynı ayrısma zmir basınında da görülmüstür. Anadolu gazetesi, hükümet yanlısı yayın yaparken, Demokrat İzmir gazetesi muhalefetin adeta sözcülügünü yapmıstır. 

Muhaliflerin ayrı bir parti kuracagı önce basında konusulmaya baslanmıstır. 
Celal Bayar da yaptıgı açıklamalarla yeni bir parti kurma niyetinde olduklarını, bununla ilgili hazırlıkların sürdügünü söylemistir.96 Bu açıklamalardan yaklasık bir ay sonra 2 Ocak 1946 tarihinde Demokrat Parti’nin kuruldugu resmen ilan edilmistir. 

Tüzük ve Programı 

DP’nin program ve tüzügü 7 Ocak 1947 tarihinde hükümete sunulmustur. Aynı 
günde ilgili makamlarca onaylanmıstır. Parti tüzügüne göre DP genel idare kurulu üyelik görevlerini, büyük kongreye kadar parti kurucuları üslenecektir. Kurucular kendi aralarında yaptıkları toplantıda geçici olarak parti baskanlıgına Celal Bayar’ı seçmistir. 

Tüzüge göre parti iki yılda bir olagan genel kurul yapmak zorundadır. 
Parti yapısı içinde en yetkili birim, genel idare kuruludur. Parti, merkez, il, ilçe, 
bucak ve ocak kademelerinden olusturulacaktır. Partinin mahalle ve köy teskilatları, ocak teskilatı olarak nitelendirilmistir. Parti merkezi Genel Baskan, Genel dare Kurulu ve Merkez Haysiyet Divanı’ndan olusturulmustur. Bu üç birimin üyeleri kongre seçimleriyle belirlenecektir. Parti il, ilçe, bucak, ocak diye adlandırılan tasra teskilatları yılda bir kez kongre yapmak zorundadır. Bu teskilatlar, 3 ile 7 üyelik idare kurullarına sahip olacaklardır. Her idare kurulunda 1 baskan, bir yazman ve bir muhasip bulunmak zorundadır.(*) 
(*) DP Tüzügü’nün İlk Beş Maddesi: 

İsim ve Maksat 

Madde 1- Demokrat Parti, Cemiyetler Kanunu’na göre kurulmus bir siyasi cemiyettir. Merkezi Ankara’dadır. 
Madde 2- Partinin maksadı, programında yazılı esasları gerçeklestirmek için, kanunun verdigi haklar ve tüzügü hükümleri dairesinde çalısmaktır. 

Üyeler 
Madde 3- Demokrat Parti’ye: 

a- Milli Mücadele’ye aykırı harekette bulunmamıs, 
b- Türk milletinin birlik ve istiklalini parçalamaya hedef tutan ideolojilere sapmamıs, 

DP’nin programı 85 maddeden olusturulmustur.(**) Programının birinci 
maddesinde partinin kurulus amacını söyle belirtilmistir: "Siyasi hayatımızın, birbirine karsılıklı saygı gösteren partilerle idaresi lüzumuna inanan Demokrat Parti, Türkiye Cumhuriyeti’nde demokrasinin genis ve ileri bir anlayısla gerçeklesmesine ve umumi siyasetin demokratik bir görüs ve zihniyetle yürütülmesine hizmet maksadıyla kurulmustur". Programda partinin liberal bir ekonomik anlayıs yürütecegi ifade edilmistir. Ancak devletçilik olgusu tamamen reddedilmemistir. Üniversitelerin bilimsel ve idari özerkliklerinin olması gerektigi savunulmus, Türk toplumunun aile ve mülkiyet esasına dayalı oldugu belirtilmistir. Programda dolaylı vergilerin oranının bütçe gelirlerinde düsürülmesi; bunun yerine vasıtasız vergi gelirlerinin artırılması gerektigi 
ifade edilmistir. Tek dereceli ve serbest seçim öngörülmüstür.97 DP programında dag gibi her geçen gün büyüyen ekonomik sorunların nasıl çözüleceginden ise söz 
edilmemistir. 

c- Agır hapis veya seref veya haysiyet kırıcı bir suç yüzünden hapis cezası ile mahkum olmamıs, hacir altına alınmamıs ve halkça kötü tanınmamıs, 
ç- Türk kültürünü ve Parti’nin prensiplerini kabul etmis olan kadın ve erkek yirmi iki yasını bitiren, her Türk girebilir. 
Madde 4- Üçüncü maddedeki vasıf ve sartlara haiz olup da partiye girmek isteyen her vatandas, Parti’de kayıtlı iki arkadas tarafından girecegi yerin Ocagına tanıtılır. Kendisi de parti program ve tüzügünü kabul ettigine dair bir taahhütname verir. 

Parti Teskilatı 

Madde 5- Parti teskilatı sunlardır: 
a- Büyük Kongre 
b- Merkez Genel dare Kurulu 
c- Merkez Haysiyet Divanı ve İl Haysiyet Divanları 
ç- Köy, mahalle, bucak, ilçe ve il idare kurulları. 
(**) Demokrat Parti Programı’nın İlk Bes Maddesi: 

I- Umumi Prensipler 

Madde 1- (Yukarıda metin içerisinde ifade edildi.) 
Madde 2- Partimiz, demokrasi esaslarına en uygun devlet seklinin Cumhuriyet olduguna kanidir. 
Madde 3- Partimiz, demokrasiyi, milli menfaate ve insanlık haysiyetine en uygun prensip olarak tanır ve Türk milletinin siyasi olgunluguna inanır. 
Madde 4-Genis ve ileri manasıyla demokrasi, bütün devlet faaliyetlerinde milli iradeyi ve halkın menfaatini hâkim kılmak, yurttasların ferdi ve içtimai bütün hak ve hürriyetlerine sahip olmasını gerçeklestirmek, yurttaslar arasında hukuk esitligini, karsılıklı sevgi ve saygıyı ve iktisadi menfaatlerde ahengi saglamaktır. 

Madde 5- Aile ve mülkiyet esasına dayanan Türk cemiyetinde, içtimai adalet ve insani tesanüt prensiplerinin milli vicdanda köklesmesi ve tatbikatta genis yer bulması için çalısmayı vazife biliriz. İnsanlık haysiyetinin korunması için, çalısmak isteyen her issiz yurttasa is bulunması; ihtiyarlık, hastalık ve sakatlık gibi hallerde yurttasların yardım görmelerini demokrat bir cemiyetin baslıca hedeflerinden sayarız. 
Demokrat Parti’nin Tüzük ve Programının tam metni için bkz. Bal, D. (2001) agt., Demokrat Parti Tüzük ve Programı (1946), 

DP programı, CHP programıyla derin bir farklılık göstermemistir. Örnegin DP, 
tıpkı CHP gibi Atatürk ilkelerine sahip çıkacagını duyurmustur.98 II. Dünya Savası sonrası, CHP iktidarının özellikle uyguladıgı dıs politika DP’nin dıs politika 
prensiplerine benzedigi görülmüstür. 1946 yılının Kasım ayında Amerikan Donanma Filosu’nun zmir Limanı’nı ziyareti sırasında hem CHP yanlısı hem de DP yanlısı gazeteler, günlerce bu konuyla ilgili duyulan sevinci mansetlerine tasımıslardır.99 II. Dünya Savası sonrası CHP iktidarının uygulamaya koydugu dıs politika çizgisini daha sonra DP iktidarı da devam ettirmistir.100 II. Dünya Savası sonucunda Türkiye yeni ittifaklar yapmak zorunda kalmıstır. ABD tarafından yapılan Marshall yardımı CHP iktidarı zamanında baslamıstır. Yeni ittifakların izlerini, yerel bölgelerde de görmek mümkün olmustur. Aydın’da lise talebeleri 1949 yılında bir cografya sergisi açmıstır. 

Bu sergide Amerikan tarım modelleri anlatılmıstır. Sergiye, Amerikan Ticaret ve Tarım Bakanı’nın resimleri konmustur. Sergide sunulan pek çok materyalinin Amerika’dan getirildigi söylenmistir.101 Sergi açılısında Aydın Valisi ve ABD İzmir Konsolosu hazır bulunmuslardır.102 

DP, Halk Partisi’nin devamı olmamakla beraber bu partinin pek çok 
uygulamasının CHP gelenegine dayandıgı söylenebilir. Bu partiyi kuranların uzun yıllar CHP kadrolarında çalıstıkları hatırlanmalıdır. Bu açıdan su tespit yerinde olacaktır: DP, iktidara geldikten kısa bir zaman sonra muhalefete karsı baskıcı tutuma yönelmistir. Emre Kongar’a göre; “Menderes yönetiminin tek parti dönemine öykünen bu uygulamalara yönelmesinin nedeni, partinin kurucularının ve önderlerinin tek parti dönemindeki deneyimlerle yetismis siyaset adamları olmasıdır.”103 

Teşkilatlanması 

DP ilk il teskilatını Zühtü Velibese’nin baskanlıgında 31 Ocak 1946’da 
Ankara’da, ikinci il teskilatını ise Etem Menderes baskanlıgında Aydın’da kurmustur.104 

Batı illerinin 1946-1950 yılları arasındaki sosyal ve siyasal konumlarından dolayı 
Demokrat Parti bu illerde daha kolay ve hızlı teskilatlanabilmistir. Bunda DP 
kurucularının bu bölgelerde tanınıyor olmasının da etkisi olmustur. Örnegin, Celal Bayar Milli Mücadele döneminde Batı Anadolu’da Kuva-yı Milliye birliklerinde etkili bir biçimde görev aldıgından buralarda bilinmektedir. “DP’ye üye olabilmek için, CHP’de oldugu gibi ‘Milli Mücadele’ye aykırı harekette bulunmamıs’ ve 22 yasına girmis olmak sartları getirilmistir.105 

1930 yılında SCF’nin ülke genelinde kısa zamanda örgütlenmesindeki basarısında “tek parti yönetiminin ve Halk Fırkası’nın bazı uygulamalarının toplumda uyandırdıgı tepkiler etkili olmustur.106 DP de ülke genelinde kısa sürede örgütlenmistir. Çünkü 1946 yılına gelindiginde Türkiye, II. Dünya Savası nedeniyle daha agır kosullardan geçmistir. DP böyle bir zeminde dogmus ve örgütlenmistir. Bu yönüyle serbest Fırka’nın dogusu ve ortaya çıkıyla benzer özellikler tasımıstır. 

1.3.4. Demokrat Parti’nin Kurulması’nın Olusturdugu Tepkiler ve Çok Partili 

Yasama Geçisin CHP Üzerinde Yarattıgı Etkileri 

DP’nin kurulması ülke içinde ve dıs dünyada olumlu etki uyandırmıstır. Muhalefet yanlısı basın bu olayı büyük bir sevinç ve coskuyla karsılarken, iktidar yanlısı gazetelerin bu olayı sogukkanlı bir sekilde haber yaptıgı görülmüstür.107 DP’nin kurulusu sırasında CHP ile DP arasında bir dostluk havası oldugu görülmüstür. Bu nedenle çisleri Bakanı, idare amirlerini siyasi partiler karsısında tarafsız kalmaları konusunda uyaran bir genelge yayımlamıstır. 12–13 Nisan 1946 tarihlerinde Adnan Menderes’in Nazilli’yi ziyaretleri sırasında DP toplantılarına CHP’li parti yöneticileri ve ilçe belediye baskanı da katılmıstır. Toplantılar memnuniyet verici bir ortamda geçmistir.108 DP’nin güçlenmesine karsılık CHP, DP’ye karsı sert tutum takınmaya baslamıstır. Bu tutum özellikle Recep Peker hükümeti zamanında iyice belirginlesmistir. Sıkıyönetim yasaları nedeniyle aynı hükümet döneminde zmir’de çıkan gazetelerde siyasi haberler azalmıstır. İfade edilen düsünceler önceki dönemlere göre daha dikkatli kaleme alınmaya baslanmıstır. Adnan Menderes’in DP’nin kurulması asamasında CHP’nin kendilerine sartlar ileri sürdügünü iddia etmesi bu açıdan ilginçtir. 

Adnan Menderes bu sartların ne oldugunu 17 Temmuz 1946 günü, milletvekili 
seçimlerinden dört gün önce düzenlenen DP Aydın mitinginde açıkça ifade etmistir: 

Buna göre DP, 

1-Dogu ve sınır illerinde teskilat kurmayacak, köylere asla uzanmayacak ve hatta fikir cereyanı müsait diye kabul edilen vilayetlerin dısında teskilat kurmayacak; 
2-Teker teker, seçe seçe ancak sınırlı sayıda üye kaydetmekle yetinecek; 
3-Halk Partisi’ne karsı hiç olmazsa 40–50 sene iktidara gelme iddiasında 
bulunmayacaktır.109 

Demokrat Parti’nin kurulmasının CHP üzerinde meydana getirdigi etkileri 
anlamak için bu partinin biraz geçmisine bakmak gerekir. Atatürk’ün ölümünden hemen sonra TBMM Baskanı Abdülhalik Renda, Meclisi 11 Kasım 1938 günü toplantıya çagırmıstır. Meclisteki oylamadan sonra smet nönü 348 oyla Cumhurbaskanlıgına seçilmistir. Böylece smet nönü, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaskanı olmustur. nönü, bu seçimden sonra Cumhurbaskanlıgın  da, Atatürk’ten sonra en uzun süre kalacak kisi olacaktır. CHP’nin 26 Aralık 1938 tarihinde toplanan I. Olaganüstü Kurultayı, nönü’nün tartısmasız ve sarsılmaz iktidarının belgeledigi bir toplantı olmustur. Bu kurultayda nönü ‘CHP’nin degismez genel baskanı ve Milli Sef ilan edilmistir.110 smet nönü, böylece Atatürk’te bile bulunmayan bir sıfat ve yetkiyle yeni bir dönem baslatmıstır. Olaganüstü CHP kurultayı, partinin otoriter yapısını güçlendirmistir.111 Ancak çok partili yasama geçis ve Demokrat Parti’nin kurulusu, CHP’de yapısal ve düsünsel bir takım degisikliklere neden olmustur. Bunlardan en önemlisi DP kurulduktan sonra CHP, 10 Mayıs 1946 tarihinde II. Olaganüstü Kurultayı’nı yapmak durumunda kalması ve bu kurultayda nönü’ye atfen verilen Milli 
Sef ve degismez genel baskanlık unvanlarının kaldırılmasıdır. Söz konusu kurultayda genel baskanların kurultayca belirlenmesine karar verilmis ve 1938 yılında CHP içinde olusturulan, muhalefet partilerinin kurulmasıyla bu islevsiz hale gelen ‘Müstakiller Gurubu’ kaldırılmıstır. 

CHP iktidarı, DP’nin güçlenmesiyle birlikte bazı politikalarında degisiklige 
gitmistir. Bu, komünizm tehlikesinin önlenebilmesi adına özellikle din sahasında 
belirgin olarak ortaya çıkmıstır. Bu dönemde dinsel alanda, daha önceki tutumların aksine tesvik edici yasalar çıkartılmıstır. Milli Egitim Bakanlıgı, ilkokul 4 ve 5. sınıflarda din derslerinin okutulmasına karar vermistir. lgili genelge geregi yapılması üzerine tüm valiliklere gönderilmistir. Din dersleri zorunlu olmayacaktır. Aile isterse çocuguna din dersi aldırabilecektir. Bu dersler sınıf geçmede etkili olamayacaktır. 
İmam-hatip yetistirme kurslarının açabilecegine dair kanun çıkarılmıstır.112 Çetin Yetkin’e göre; çok partili yasama geçis sürecinde CHP bünyesinde barındırdıgı sag kanattan daha fazla kopmaları ve bunların DP’ye geçmelerini engellemek için inkılâpçı yapısından büyük ölçüde taviz vermistir. Aynı kaygı ile Köy Enstitüleri yıpratılmıs ve Toprak Reformu Kanunu uygulanmamıstır. Sovyet Rusya tehdidine karsı dıs politikada rotasını ABD’ye çeviren hükümet Amerikan emperyalizmin farkına varmamıstır. Degisim o denli hızlı ve yaygındır ki çok partili yasama geçis sürecinde yürütülen politikaları Çetin Yetkin çok sert bir sekilde elestirerek, karsı devrim olarak nitelendirmiştir.113 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

83 Gologlu, M. (1982) Demokrasiye Geçis(1946-1950), s.36. 
84 Toker M. (1998) Tek Parti’den Çok Parti’ye, s.90. 
85 Yesil A. (2001), Türkiye’de Çok Partili Siyasi Hayata Geçis, s.58. 
86 Çolak F. (1995) Demokrat Parti’nin İzmir’de Kurulusu (1946-1950), s.35. 
87 Akandere O. age. s.410. 
88 Kabasakal, M. (1991) Türkiye’de Siyasal Parti Örgütlenmesi (1908-1960), s. 137. 
89 Zürcher,Erik J. (1996) Modernlesen Türkiye’nin Tarihi, s.301. 
90 Erogul, C. age., s.4. 
91 Avcıoglu, D. age., s.353. 
92 Ahmad F. (1999) Modern Türkiye’nin Olusumu, s.126. 
93 TBMM, ZC. D.7, c.17,T.2(29.5.1945),65. birlesim. 
94 Bal, D. (2001) Demokrat Parti’nin Kurulus Çalısmaları ve Çok Partili Siyasi Hayata Katkıları (1939– 1950), s.66. 
95 Anadolu, 22 Eylül 1945. 
96 Anadolu, 3 Aralık 1945. 
97 Erogul, C. age. s.13-14. 
98 Çolak, F. agt., s.42. 
99 Konuyla ilgili bkz. Anadolu, 23 Kasım 1946. Anadolu, 24 Kasım 1946. Anadolu, 26 Kasım 1946. Anadolu, 27 Kasım 1946. 
100 Demokrat İzmir, 26 Kasım 1950. 
101 Demokrat İzmir, 1 Aralık 1949. 
102 Anadolu, 4 Aralık 1949. 
103 Kongar, E. (1977) İmparatorluk’tan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, s.160. 
104 Burçak, Rıfkı S. (1979) Türkiye’de Demokrasiye Geçis (1945–1950), s.64. 
105 Demokrat Parti Tüzük ve Programı (1946), bkz. madde:3. 
106 Basar, Ahmet H. (1981), Atatürk’le Üç Ay ve 1930’dan sonra Türkiye, s.6–8. 
107 Anadolu, 8 Ocak 1946. 
108 Demokrat İzmir, 13 Nisan 1946. 
109 Adnan Menderes’in Konusmaları ve Demeçleri-Makaleleri (1991), Demokratlar Kulübü yayınları 3, C.1. Ankara, s.93. 
110 Döndü Bal, agt. s.3-5. 
111 Tunaya, Tarık Z. age., s.572. 
112 Demokrat İzmir, 2 Subat 1949. 
113 Yetkin, Ç. (2003) Karsı Devrim/1945-1950, s.607-614. 


6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 4

1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 4



1.2.2. Türkiye’de Çok Partili Yasama Geçisin İç Nedenleri 


Türkiye Cumhuriyeti, kaynakları talan edilmis Osmanlı mirası üzerine 
kurulmustur. Sehirleri yakılıp yıkılmıs bir ülkede kalkınmayı saglamak güç olmustur. Aynı zamanda Kurtulus Savası bittiginde Türkiye’nin devraldıgı insan kaynagının çok nitelikli oldugu söylenemez. Anadolu kalkınması’nın motor gücü olacak aydın insanlar savaslarda yitirilmistir. Bütün bunlardan dolayı Türkiye, I. Dünya Savası ve Anadolu’nun isgalinin getirdigi yıkımların etkisini ortadan kaldırmak için mücadele ederken dıs dünyada ansızın ortaya çıkan gelismelerden derhal etkilenmistir. Örnegin Kurtulus Savası’ndan sadece 7 yıl sonra ortaya çıkan 1929 yılı dünya ekonomik buhranı Türkiye’yi her yönüyle sarsmıstır. Yine 1939 yılında baslayan II. Dünya Savası, Türkiye’nin bu savasa katılmamasına ragmen ülkenin ekonomik, siyasal ve sosyal bütün iç dinamiklerini derinden etkilemistir. 

Sevket Süreyya Aydemir’e göre; Türkiye, kinci Dünya Savası’na hazırlıksız 
yakalanmıstır. Ülkemizde, tarımda teskilatlanma eksigi, ilkellik, verimsizlik ulastırma konusundaki birçok yetersizlikler kendisini savas yıllarında ciddi bir biçimde hissettirmistir. Yollar ve ulastırma vasıtalarının çok az oldugu ve ilkelligi savas yıllarında apaçık ortaya çıkmıstır. Ülkenin sıkıntılarını hafifletecek milli stokların ve stoklama yapılabilecek depolama tesislerinin olmadıgı görülmüs tür.56 Bu yüzden savas yıllarında ülkemizde açlık, kıtlık ve sefalet çok kısa bir sürede yaygın ve etkili sekilde kendisini hissettirmistir. Ülkenin zor durumunu açıklayacak somut örneklerden bir tanesi de ekmegin karneyle dagıtılmasıdır. 1942 yılında ekmek üretimi 7 yasından büyükler için kisi basına günlük 175 grama kadar düsmüstür. Evlerde ekmek kavgaları baslamıstır.57 

Ekmek ununun içine çavdar, mısır, bakla unları da karıstırıldıgı günler 
olmustur. Çok nadirde olsa kimi yerlerde ekmegin içene küspe karıstırıldıgı da 
görülmüstür. Kimi isçi ve memur aileleri ekmek ve diger temel ihtiyaçlarını 
karsılayabilmek için evlerindeki esyaları satmıslardır. Ekmek dagıtım islerinde kimi zaman usulsüzlük yapılmıstır.58 Karne ile ekmek dagıtımından en az etkilenen subay aileleri, üst düzey bürokratlar ile zenginler olmustur. Bu yüzden kamu vicdanı yaralanmıs ve genis kitlelerin adalete inançları ve iktidara olan güvenleri zedelenmistir. 

Tek parti yönetim kadrolarının ve ülkenin savasın olusturacagı ekonomik 
zorluklara hazır olmadıgı savas sırasında ortaya konan uygulamalarla anlasılmıstır. II. Dünya Savası’nın baslamasıyla gençler askere alınmıstır. Bu nedenle ülkede tahıl üretiminde %50’lilere varan düsüsler yasanmıstır.59 Büyük bir ordunun beslenmesi ciddi sorun olarak Türkiye’nin önüne çıkmıstır. ktidar, savunma giderleri arttıkça daha fazla paraya ihtiyaç hissetmistir. Devlet alternatif gelir kaynakları yaratamadıgı için halkın sırtına onun tasıyamayacagı vergi yükleri bindirmistir. Ülkede, vergisini ödeyemedigi için agır cezalar çarptırılanların, insan onuruna yakısmayan muamele görenlerin sayıları her geçen gün artmıstır. Toplumun farklı kesimleri arasındaki uçurumun her geçen gün daha da derinlestigi görülmüstür.60 Ne kadar artırılmıs olsa da II. Dünya Savası sırasında devlet, giderlerini vergi gelirleriyle saglayamamıstır. Bunun 
üzerine Merkez Bankası sürekli para sürümüne basvurmustur. Bu durum toplumda enflasyonist baskı olusturmustur. 1939–1945 yılları arasında Türkiye’de en yaygın olarak kullanılan ve isitilen sözler karaborsa, vurgunculuk, karne, istifçilik olmustur.61 Savas yıllarında devletin takip ettigi mali politikaların bir sonucu olarak halkın temel ihtiyaç maddelerinden ekmek, seker gibi ürünlerdeki fiyat artısları ortalama %400- 500’lere ulasmıstır.62 Ekmegin kilosu 1938’de 0,05 kurus iken 1943 senesine gelindiginde 38,67 kurusa; 1938’de 28 kurusa satılan sekerin kilosu 1943’e gelindiginde 338 kurusa çıkmıstır.63 Hayat pahallılıgı çok ciddi bir sorun olmustur. Süreç sonunda mevcut ekonomik sorunları çözmek için 7 Eylül 1946 tarihinde Türk lirası, liberal ekonomiye geçis adına Cumhuriyet tarihinde ilk defa devalüe edilmistir.64 

Dolar kurunun 1,30 liradan 2,80 liraya çıkarılması sonucu Türk lirası % 115,4 oranında deger kaybetmistir. Ancak bu karar ekonomik sorunların çözülmesinde yetersiz kalmıstır. 

Tek parti iktidarı II. Dünya Savası’nın sıkıntılarını yok etmek için Milli 
Korunma Kanunu, Varlık Vergisi, sıkı yönetim uygulaması gibi tedbirlere 
basvurmustur. Ancak bu uygulamalar vatandasta bir yılgınlık olusturmus ve vatandasın iktidara karsı olan güvenini önce azaltmıs zamanla ortadan kaldırmıstır.65 Milli Korunma Kanunu’yla, isçilerin is yerlerini mazeretsiz terk etmeleri yasaklanıp isçilere zorunlu çalısma yükümlülügü getirilmistir. Hafta sonu tatilleri kaldırılmıstır. Bu kanuna dayandırılarak hazırlanan kararnamede idare mekanizmasına darphane, damga matbaası, iplik fabrikalarındaki isçilere 3 saate kadar fazla mesai yaptırtma izni çıkmıstır.66 Çiftçilerin, devlet çiftliklerinde; ocaklara yakın köylerin maden ocaklarında ihtiyaç duyuldugunda ücretli çalısma zorunlulugu getirilmistir. Çalısmak istemeyenlere, çalısırken kaçanlara agır cezai yaptırımlar uygulanmıstır.67 Devletin bu yıllarda öküze ihtiyacı olmustur. Ancak üretime zarar vermemek adına büyük çiftliklerin öküzlerine el konmamıstır Bunun yerine 40 dönümden az arazisi olan köylü, öküzlerini devlete verme mecburiyetine tabi tutulmustur. Bunun sonucu olarak sanayilesmemis toplumda, köylünün elinden üretim vasıtası alınmıs ve küçük çiftçi üretimden uzaklasarak yoksullasmıstır.68 

Ülke ekonomik sıkıntıların yanında ciddi saglık sorunlarıyla da ugrasmak 
zorunda kalmıstır. Bu dönemde salgın hastalıkların önüne geçilememistir. Halk, bir kutu ilaç için el ayak öper hale gelmistir.69 Sıtma ve verem memleketin üzerine karabasan gibi çökmüstür. Yaklasık 18 milyon nüfusa sahip Türkiye’de II. Dünya Savası sırasında ve bunu takip eden yıllarda senede ortalama 40 bin kisi veremden hayatını kaybetmistir. Savas bitiminde stanbul’da veremle savas kongresi toplanmıs ve kongrede verem sorunun bir ülke meselesi olarak ele alınmasına karar verilmistir. Ülkede 46 tane veremle savas dernegi açılmıstır. Ancak sorun çok büyük oldugundan bu dava büyük hizmetler beklemistir.70 Bu yüzden savas sonrası alınan önlemler sorunların hızla ortadan kalkmasını saglayamamıstır. 

Türkiye’de 1938 yılının altıncı ayında çıkartılan Matbuat Kanunu’yla gazete 
çıkartmak valilerin iznine bırakılmıs ve iyice zorlastırılmıstır. Aynı zamanda devlete büyük miktarda teminat parası yatıramayanlar gazete çıkartamamıslardır.71 Memlekette savasın getirdigi her türlü sıkıntı hüküm sürerken, sıkıntıların tercümanlıgını yapan basın üzerinde olusturulan sansür, muhalif sesleri kısmıstır.72 Bakanların sözüyle gazetelerin nesriyatına son verilebilmistir. Basın, ülkede savastan kaynaklanan gazete kâgıdı sıkıntısıyla ayrıca mücadele etmek zorunda kalmıstır. O dönemde büyük gazetelerin sahibi aynı zamanda CHP milletvekilidir. Çünkü söz konusu dönemde muhalif bir gazetenin yasaması mümkün olmamıstır. Ülke sıkıyönetimle idare edilmistir.73 II. Dünya Savası bittikten sonra da sıkıyönetimin kaldırılması konusunda 
hükümet isteksiz davranmıstır. Savas yıllarında CHP bütün muhalefeti susturmus ve siyasi, sosyal ve iktisadi alanda bütün memleketi tam bir kontrol altına almıstır. 

II. Dünya Savası sırasında karaborsa faaliyetleri nedeniyle zenginlesen belli bir 
kesim, kendilerine karsı iktidarın bir müdahalesinden çekinmistir. Köylüler ise 
jandarma baskısından sikâyetçi olmus, sabit gelirli memurlar ise harp yıllarında artan enflasyon nedeniyle zor duruma düsmüstür. Azınlıklar, savas sırasında kendilerine karsı konulan Varlık Vergisi’ni unutmamıslardır. Hemen hemen toplumun her kesiminde çok partili yasama geçis konusunda bir beklentisi olusmustur. En önemlisi II. Dünya Savası nedeniyle genis halk kitlelerinde yaygın bir bıkkınlık meydana gelmistir. Yine bu çerçevede CHP’nin, kendisinin uzun yıllar iktidarda kalmıs olmasının vermis oldugu bir yıpranmıslıgından da söz etmek gerekir. 

1.3. PARTİLERİN KURULUŞU ve ÇOK PARTİLİ YASAMA GEÇİŞ 

1.3.1. Çok Partili Yasama Geçisin Hukuki Alt Yapısı 

Cemiyet kurma hürriyeti 1924 Anayasası’nda kabul edilmistir(madde 70). 
Ancak bu anayasada siyasi partiler konusunda bir belirsizlik vardır. Yürürlükte tek parti iktidarı olmasına ragmen bu anayasada birden daha fazla parti kurulamaz seklinde bir hüküm de yoktu.74 “Siyasi partilerin tabi oldukları hukuki durum, Cemiyetler Kanunu olmustur. Bu kanun içinde de siyasi partilerin yapısı, amaç ve faaliyetleri için ayrı düzenleme yoktur. Cemiyet Kanunu’nun yasak olan hükümleri dısında Türkiye her türlü dernek faaliyetlerini bu anayasa ile serbest bırakmıstır. Çok partili yasama geçis de bu hukuki çerçevede içinde ortaya çıkmıstır.”75 

1924 Anayasası’nda yer alan belirsizliklere ragmen çok partili yasama geçiste 
ciddi engellemeler ortaya çıkarılmamıstır. Bu anayasa ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası ortaya çıkabilmistir. Yine 1946 yılında ortaya çıkan çok partili yasama geçis süreci bu anayasa ile mümkün olabilmistir.76 Çok partili yasama geçme kararı alındıktan sonra, bu kararın gerektirdigi hukuki düzenleme 5 Haziran 1946 tarihli 4119 sayılı yasayla yapılmıstır.77 

1.3.2. II. Dünya Savası Sonrası İlk Muhalefet Hareketi Milli Kalkınma Partisi’nin Kurulması 

Milli Kalkınma Partisi, 18 Temmuz 1945’te Nuri Demirag önderliginde 
kurulmustur.78 Diger önemli kurucuları ise Cevat Rıfat Atılhan ve Hüseyin Avni 
Ulas’tır.79 Bu parti baslangıçta “Devletçilik” ilkesini ekonomik uygulamalarda 
reddetmemis, bunun yanında, partinin sosyal menfaatleri tehdit etmeme sartıyla özel tesebbüse yer verecegini duyurmustur.80 Ancak 1946 yılında yapılan belediye seçimlerinde Milli Kalkınma Partisi propaganda çalısmalarında devletçilige karsı çıktıgını belirtmistir.81 Parti, Türkiye ile Rusya’nın iliskilerinin bozuldugu ve Türkiye’nin Batı yanında yer almak istedigi bir dönemde CHP’yi dıs politikada Rusya yanlısı olmakla suçlamıstır. Buna benzer pek çok çeliskili düsünceyi yada tutumu Milli Kalkınma Partisi’nin bünyesinde görmek mümkün olmustur. Bu partiyi kuranlar, dıs politikada ‘Sark Federasyonu ve slam Birligi’ tezini savunmustur.82 Milli Kalkınma Partisi, Nuri Demirag önderliginde iktisattan egitime, oradan dıs politikaya kadar her alanda önemli görüsler ileri sürmüstür. Ancak bu düsüncelerini düzenlenen kuzu ziyafetleriyle ve basın kanalıyla yaymak istemesinden bu parti kamuoyunda pek samimi 
bulunmamıstır.83 Bu parti meclis dısından birileri tarafından kurulmus84 ve yukarıda anlatılan diger nedenlerden dolayı kendine sosyal bir taban bulamamıstır. 

Cumhuriyet Halk Partisi, meclis içinden kendisine yönelen muhalefeti daha çok 
dikkate almıs ve Milli Kalkınma Partisi’nin halkın teveccühünden uzak bir teskilat 
oldugunu bildigi için bu partiye ciddi bir tepki göstermemistir. Bu durum, bu partinin halk nezdindeki itibarına olumlu katkı saglamamıstır. Milli Kalkınma Partisi’nin kısa zamanda iktidar adayı bir muhalefet partisi olamayacagı anlasılmıstır.85 

Milli Kalkınma Partisi’nin kurulmasıyla Türkiye’de CHP dısında bir parti de 
kurulabilir düsüncesi ortaya çıkmıs ve bu düsünce zamanla toplumda yerlesmistir.86 Bu açıdan Milli Kalkınma Partisi’nin kurulması, Demokrat Parti’nin kurulmasının önünü açmıstır diyebiliriz. Milli Kalkınma Partisi’nin CHP karsısında kurulan ilk muhalefet partisi olması dısında bir önemi ve etkisi olmamıstır.87 

Bu partinin Aydın teskilatı ya da Aydın’daki faaliyetleriyle ilgili yaptıgım çalısmalarda herhangi bir kayda rastlayamadım. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

55 Eroglul C. age., s.2. 
56 Aydemir, Sevket S. (1968) II. Adam/1938–1950, c.2, s. 23. 
57 Gologlu, M.(1974), Milli Sef Dönemi(1939-1945), s.401-402. 
58 Düstur, Tertip 3, c.XXIII, s.150. Resmi Gazete s. 5010(19.01.1942), k.s.247, kn.2/17141,(13.01.1942). 
59 Boratav, K. (1982), Türkiye’de Devletçilik, s.217. 
60 Karpat, K. age., s. 82–83. 
61 Boratav, K. age., s. 320. 
62 Akandere, O. (1998) Milli Sef Dönemi Çok Partili Hayata geçiste Rol Oynayan İç ve Dıs Tesirler (1938-1945), s.153. 
63 Koçak C. age. s.363. 
64 Avcıoglu, D. (1987) Türkiye’nin Düzeni, I. Kitap, s. 568. 
65 Karpat K. age., s.95. 
66 Yetkin, Ç. (1983) Türkiye’de Tek Parti Yönetimi(1930–1945), s.250. 
67 Avcıoglu, D. age., s.471. 
68 TBMM, ZC, D.6, C.8, I.1(18.01.1940). 
69 Aksam, 6 Şubat 1946. 
70 Anadolu, 5 Ocak 1948. 
71 TBMM ZC, D.5, C.26, I.3(28.06.1938). 
72 Toker, M. (1998) Demokrasimizin smet Pasa’lı Yılları Tek Partiden Çok Partiye 1944-1950, s.21 
73 Koçak, C. age. s.511. 
74 Kili, S. (1982) Türk Anayasaları, s.58. 
75 Tunaya, Tarık Z. age. s.541-550. 
76 Bayazıt, M. T. (1992) zmir Basınında Demokrasi Mücadelesi(1923-1950), s. 9-10. 
77 Teziç E. age., s.28-30. 
78 Haytoglu, E. (1992), Milli Kalkınma Partisi Kurucusu Nuri Demirag’ın Hayatı ve Projeleri, s.257-264. 
79 Vatan , 25 Temmuz 1945. 
80 Sencer M. (1971) Türkiye’de Partilerin Sosyal Temelleri s.200. 
81 Haytoglu, E.(1990) Milli Kalkınma Partisi ve Siyasi Hayatı, s. 155. 
82 Teziç, E. (1976) Yüz Soruda Siyasi Partiler, s.253.


5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 3


1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 3



Atatürk’ün Vefatından önce inönü basbakanlıktan ayrılmıstır. Yerine Celal Bayar 
göreve gelmistir. Bayar, Atatürk’ün son Basbakan’ı olmustur. Atatürk’ün ölümünden sonra Atatürk’e yakın olan çisleri Bakanı Sükrü Kaya, Cumhurbaskanlıgı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak gibi kisiler nönü’nün tekrar devletin basına gelmemesi için büyük çaba sarf etmistir. Örnegin Dısisleri Bakanı Tevfik Rüstü Aras İnönü’yü Washington Büyük Elçiligi’ne atamaya çalıstıysa da bunda basarılı olamamıstır.27 Bunu basaramayan muhalifler, çogunlugu İnönü taraftarı olan meclisi seçime götürerek, yeni bir meclis olusumu ve bu meclisteki nönü taraftarlarının tasfiyesini denemis ancak bir 
kez daha basarısız olmuslardır.28 Muhalifler Atatürk’ün makamına Fevzi Çakmak’ın daha layık oldugunu, onun birlestirici gücüne inandıklarını söylemislerdir.29 

Cumhurbaskanlıgı seçiminde, Celal Bayar sessiz kalmıstır. İnönü, Cumhurbaskanı olduktan sonra yeni hükümet kurma görevini tekrar Bayar’a vermistir. Ancak nönü, cumhurbaskanlıgı seçimi öncesinde aleyhinde çalısma yapan çisleri Bakanı Sükrü Kaya ve Dısisleri Bakanı Tevfik Rüstü Aras’ı yeni kabinede görmek istememistir. Bayar da Cumhurbaskanı’nın görüsüne uyarak bu bakanlara yeni kabinede görev vermemistir.30 İnönü’nün Cumhurbaskanı seçilmesiyle Türkiye’de yeni bir dönem baslamıstır. İnönü, 11 Kasım 1938’den 1950 yılı seçimlerine kadar kesintisiz bir sekilde Cumhurbaskanlıgı yapmıs ve ülkenin idaresini elinde bulundurmustur. Bu süreçte İsmet İnönü, ‘Partinin daimi baskanı ve devletin sembolü olarak yüceltilmistir.’31 İnönü’nün, döneminde ulusal birligin saglanmasını temel amaç edindigini uzlasmacı bir siyaset yürütmeye çalıstıgını söylemek mümkündür. Yalnız Atatürk’ün silah arkadasları degil o dönemin muhalifleri de mecliste yer bulmustur. Adnan Adıvar 
ile Halide Adıvar’ın 1939’da yurda dönmesi ve Adnan Adıvar’ın milletvekili seçilmesi buna örnek gösterilebilir. Kazım Karabekir, Hüseyin Cahit Yalçın, Hasan Rıza Soyak ve Rauf Orbay’ın Meclis’te yeniden yer alması hep bu siyasetin bir sonucudur.32 Ancak daha sonra II. Dünya Savası’nın olagan üstü kosulları nedeniyle demokratiklesme çabaları durmus, mevcut durumdan geriye gidis süreci baslamıstır. 

1.2. ÇOK PARTİLİ YASAMA GEÇİŞİN NEDENLERİ 

1.2.1. Türkiye’de Çok Partili Yasama Geçisin Dıs Nedenleri (1939-1945) 
I. Dünya Savası’nın dogurdugu sonuçlar Avrupa’da asırı milliyetçiligin 
yükselmesine neden olmustur. Bu durum özellikle savas maglubu ülkelerde açık bir biçimde kendisini hissettirmistir. Versay Antlasması’nın getirmis oldugu agır 
yükümlülükler altında ezilen Almanya buna örnektir. I. Dünya Savası’nda kazanan blokta yer almasına ragmen umdugunu elde edemeyen talya sovenizmin yükseldigi diger bir ülke olmustur. Bu iki devletin durumu, pek çok ülkede benzer rejimlerin kurulmasının önünü açmıs yada diger ülke rejimlerini bir sekilde etkilemistir. Örnegin Almanya’da Hitler, Führer unvanını kullanmıstır. Türkiye’de ise Atatürk’ün vefatıyla beraber Cumhuriyet Halk Partisi Genel baskanlıgına seçilen İsmet İnönü “Degismez Genel Baskan” ve “Milli Sef” unvanlarını almıstır. Kimilerine göre İsmet İnönü, II. Dünya Savası sırasında ihtiyaç hissedilen milli birligi, Milli Sef kavramını kullanarak saglamayı düsünmüstür.33 Ancak Avrupa’nın totaliter rejimlerinden etkilenildigi 
muhakkaktır.34 Yine Milli Şef döneminde Atatürkçü dıs politika anlayısından kopmalar olmustur. Atatürk döneminin en uzun Dısisleri Bakanlıgı görevinde bulunmus, deneyimli devlet adamı Tevfik Rüstü Aras’ın bu görevden alınıp yerine Sükrü Saraçoglu’nun getirilmesi bunun en önemli göstergesidir.35 
İngiltere, I. Dünya Savası sırasında Türkiye’nin tehdit algılamasının merkezinde 
yer almıstır. Cumhuriyet ilan edildikten sonra Musul sorunu nedeniyle bu tehdit 
algılaması bir süre daha böyle devam etmistir. talya’nın Akdeniz’deki faaliyetleri, Habesistan’a saldırması Türkiye’nin, İtalya’yı varlıgına yönelmis bir tehdit olarak görmesine yol açmıstır. Yine yayılmacı Almanya, Türkiye tarafından tehdit olarak algılanan diger bir unsur olmustur. Türkiye artan tehdide karsı Sadabat ve Balkan Paktları’nın kurulmasında öncülük etmistir. Ancak Atatürk döneminde kurulan bu ittifaklar, Milli Sef döneminde Avrupa’nın kendi içinde yasadıgı çeliskileri iyi okuyamayan Türkiye’nin dıs politikada ortaya koymus oldugu acelecilikler nedeniyle islevsiz kalmıstır.36 

II. Dünya Savası bütün siddetiyle devam ederken ngiltere, Türkiye’nin 
Almanların hava bombardımanına karsı savunmasız olduguna bakmaksızın savasa girmesini istemistir. Ancak Türkiye savasa girecek teknik donanıma sahip degildir. Türkiye’nin savasa girmesini çabuklastırmak için ngiltere, Mısır yoluyla Türkiye’ye tank vb. savas araçları gönderilmesini ve Türkiye’de insa edilmekte olan hava üslerinin bir an önce bitirilmesini planlamıstır. Rusya Devlet Baskanı Stalin ve ABD Baskanı Roosevelt, İngiliz Basbakanı Churchill’le aynı görüste olduklarını 1941 yılında açıklamıslardır.37 İngiltere’nin verdigi onca garantilere ragmen Yunanistan Almanlar tarafından isgal edilmistir. Bu nedenle Türkiye, müttefikler tarafından sartlar yerine getirilmedigi sürece savasa girmeyecegini duyurmustur. 

II. Dünya Savası’nın baslamasıyla Almanya çok kısa bir sürede Fransa’yı isgal 
etmistir. Savasın baslarında Alman-Rus saldırmazlık antlasması imzalanmıstır. Bu nedenle savas İngiltere ile Almanya arasında geçecektir. Tam bu noktada Türkiye’nin önemi bir kez daha ortaya çıkmıstır. Almanya, Türkiye’ye kendi yanında savasa girmesi konusunda baskı yapmaya baslamıstır. Çünkü ada devleti olan ngiltere’yi isgal edemeyen Almanya, Bogazlar kanalıyla kendi amaçları için gizli tehdit olarak gördügü Sovyet Rusya üzerinde baskı kurabilecek ve Anadolu üzerinden ngiliz ve Fransız denetiminde olan Ortadogu bölgesine sarkabilecektir. Savasın baslarında tek devlet, tek millet fikriyle hareket eden Almanya’nın Avusturya’yı isgalini Türkiye anlayısla karsılamıstır. Ancak Almanya isgal alanlarını doguya dogru yaymaya baslayınca Türkiye endiseye kapılmıs ve Trakya’da Alman tehdidine karsı önemli bir askeri yıgınak yapmıstır. 1939 yılından beri ngiltere’yle sıcak iliskiler kurmaya çalısan Türkiye bir kez daha rotasını bu ülkeye çevirmistir. Ancak ekonomik iliskiler nedeniyle Almanya’ya karsı da açık bir tavır alamamıstır. Aynı zamanda Türkiye, Almanya’yı 
kızdırmak istememistir. Türkiye Almanya’nın lehinde olan tutumunu II. Dünya 
Savası’nın sonuna kadar sürdürmüstür.38 Savasın seyri Türkiye’yi Ortadogu ve 
Balkanlar’ın kilit devleti haline geline getirmistir. Almanya ise Türkiye’ye saldırma planlarından son anda vazgeçmistir. Almanlar, öncelikle Rusların etkisiz hale getirilmesi gerektigine inanmıstır.39 18 Haziran 1941 tarihinde Türkiye ile Almanya arasında Dostluk ve Saldırmazlık Antlasması imzalanmıstır. Bu antlasmayla güney kesimini güvenlik altına alan Almanya, Rusya’ya saldırmıstır. Türkiye’nin böyle bir antlasmaya imza koymasına İngiltere ve ABD çok sert tepki göstermistir.40 Türkiye’nin bu tavrı II. Dünya Savası sonrası kendi varlıgına yönelecek Rus tehdidini de sekillendirmistir. 

Türkiye Cumhuriyeti için en ideal çözüm, İngiliz ve Almanların aralarındaki 
savası durdurmaları ve isbirligi yaparak Rusya’nın güçlenmesini engellemeleridir. II. Dünya Savası’nın en sıcak döneminde Türkiye, Almanların Anadolu’ya saldırmalarına neden olacak her türlü davranıstan uzak durmustur. Çünkü istilaya ugramıs Türkiye’nin Kızıl Ordu(Rus ordusu) tarafından kurtarılısı Türkiye açısından daha vahim sonuçlar dogurabilirdi. 1945 yılından sonra ortaya çıkacak gelismeler Türk devlet adamlarının bu tezlerindeki haklılıgını ortaya koymustur. 41  Asırılıklar Çagı olarak adlandırılan 1920–1945 yılları arası Türkiye’nin tehdit 
algılaması daha çok Avrupa merkezlidir. II. Dünya Savası sonuçları itibariyle 
Türkiye’nin tehdit algılamasını degistirmistir. I. Dünya Savası sırasında Çarlık rejiminin yıkılmasıyla Türkiye ile Rusya arasında baslayan iyi iliskiler II. Dünya Savası sonucunda tamamen seyir degistirmis ve Sovyet Rusya, Türk hükümeti tarafından 1 numaralı tehdit olarak algılanmaya baslanmıstır. Türkiye’nin tehdit algılaması Batı ve Güney Avrupa ekseninden çıkıp Dogu Avrupa eksenine oturmustur. II. Dünya Savası’yla birlikte Avrupa’daki totaliter rejimlerin yıkılması ve Sovyet Rusya’nın savastan güçlenerek çıkması Türkiye’nin iç ve dıs siyasetini derinden etkilenmis ve Türkiye çok partili yasama bu süreçte geçmistir. 

1943 senesinin Agustos ayında rejim degisikligi yasayan talya savastan 
çekilmistir. Akdeniz’de İtalya baskısından kurtulan ngiltere, Türkiye’ye daha az ihtiyaç hissetmistir Ancak İngilizler, Almanlarla yaptıkları Rodos Savası’nı kaybetmistir. Ege Adaları’nın Almanların eline geçmesiyle birlikte İngilizler yine zor duruma düsmüstür. Bunun üzerine İngiltere, Ege Adaları’nı bombalayabilmek için İngiliz uçaklarının Türkiye’de insa edilecek üslerden kalkmalarını istemistir. Türkiye bu öneriyi fiilen savasa girme seklinde degerlendirmis ve reddetmistir.42 Ancak Almanya’nın Kuzey Afrika ve Sovyetler Birligi cephelerindeki savasları kaybetmesi sonucu Türkiye üzerindeki Almanya baskısı ortadan kalkmıstır. Almanya bu asamadan sonra Türkiye’nin savasta tarafsız kalması için çaba göstermistir. Türkiye savas boyunca Almanya’ya krom satısında bulunmustur. Hatta Almanya’nın savas içerisinde durumu kötülesmesine ragmen Türkiye, Almanya’ya silah sanayi için oldukça önemli olan krom ihracatının miktarını artırmıstır.43 Buna tepki duyan ABD, Türkiye’ye yapmıs oldugu silah yardımını durdurmustur. Gelen tepkiler nedeniyle Türkiye Almanya’ya yapılan 
krom ihracını durdurmasına ragmen, Almanya ile iliskilerini bir sürede daha devam ettirmistir. Bogazlardan savas gemilerinin geçmemesi gerekirken Almanya bazı savas gemilerini ticaret gemisi süsü vererek Bogazlardan Karadeniz’e geçirmistir. Bu durum Rusya’yı çok öfkelendirmistir. Bütün bu gelismelerin akabinde ngiltere, Türkiye’den bir kez daha Almanya’yla olan iliskilerini kesmesini istemistir. Almanya’nın askeri durumun iyice kötülesmesinin etkisiyle Türkiye, İngiltere’nin bu önerisini kabul etmistir. Müttefikler Türkiye’nin bu tutumunu olumlu bulurken, Rusya Türkiye’nin böyle bir öneriyi kabul etmede geç kaldıgını söyleyerek kendisinin Türkiye’yle ilgili bagımsız bir politika yürütecegini duyurmustur.44 Böylece Türkiye’nin endise duydugu ve ileride Türkiye’nin iç ve dıs politikasının yeniden sekillenmesine yol açacak Rus tehdidi, kendini göstermeye baslamıstır. 

Türkiye Almanya’yla diplomatik iliskilerini keserken ABD’den savas sonrasında 
müttefik muamelesi görecegi konusunda garanti almıstır. Türk hükümeti 4 Agustos 1944’te 1000’den daha fazla personel sayısı bulunan ingiliz radar birligini Türkiye’ye kabul etmistir. Aynı yıl içerisinde ngiltere Balkanlar’da Alman etkinligini kırmak için Yunanistan’a asker çıkarmıstır. Türkiye, bu durumu memnuniyetle karsılamıstır. Çünkü Türkiye’nin en büyük korkusu Alman isgalinden kurtarılan Balkanlar’ın Rus kontrolüne geçmesiydi. Türkiye’ye göre, İngilizlerin Balkanlar’a asker çıkarması Rusya’nın Balkanlardaki faaliyetlerini engelleyecektir. 

Almanların, Ege Adaları’nı bosaltırken On İki Ada’yı Türkiye’ye devretme 
önerisine İngilizler karsı çıkmıstır. Türk hükümeti de Rusya’ya karsı müttefik olarak görmeye basladıgı ngiltere ve ABD’yi karsısına almamak için Almanların bu önerisine soguk bakmıstır. Yalta Konferansı’nda ABD Baskanı Roosevelt, İngiltere Basbakanı Churchill Türkiye’nin Birlesmis Milletler’in kurulma çabalarına katılmasını istemistir. SSCB Baskanı Stalin ise bu öneriyi soguk karsılamakla beraber kabul etmek zorunda kalmıstır.45 Yalta Konferansı’ndan sonra İngiltere, Türkiye’ye, Müttefikler arasında San Francisco’da bir konferans toplanacagı açıklayarak Türkiye’nin bu konferansa katılabilmesi için Almanya’ya savas ilan etmesi gerektigini bir muhtırayla bildirmistir. 

Türkiye bunun üzerine önce Japonya’ya hemen ardından da Almanya’ya 1945 yılının baslarında savas ilan etmistir. Böylece Türkiye, San Francisco Konferansı’na davet edilmis ve Birlesmis Milletler’in kurucu üyeleri arasına katılmıstır. ABD’nin Sovyet yayılmacılıgına karsı tavrı da Türkiye’yi ABD’nin yanına itmistir. 

1945 yılı Mart ayında SSCB, Ankara’ya bir nota vererek 17 Aralık 1925 tarihli 
Türk-Sovyet Tarafsızlık Antlasması’nı tek taraflı olarak feshettigini bildirmistir. Gelisen olaylar karsısında Türk Dısisleri Bakanı Selim Sarper Moskova’ya gitmistir. Burada Sovyet Dısisleri Bakanı Molotov’la yapılan görüsmede Molotov, Bogazlarda Sovyetlere üs verilmesini ve Sovyet-Türk sınırının yeniden gözden geçirilmesini Türkiye’den istemistir. Tiflis’te çıkan bir gazetede iki Gürcü Profesör, Kars, Ardahan, Artvin, Oltu, İspir, Bayburt, Gümüshane, Giresun üzerinde haklarının oldugunu iddia etmistir. Sovyetler Birligi, Türkiye’nin hem bagımsızlık ve egemenligine hem de toprak bütünlügüne yönelen istekler ileri sürmüstür. 1946 yılında Türkiye, tarihinin en buhranlı zamanını yasamıstır.46 Bütün bunlardan dolayı Türkiye, Sovyet tehdidine karsı Batı dünyasında kendisine yer aramaya baslamıs ve ABD’ye yanasmıstır.47 Rusya’nın bu 
isteklerine baslangıçta ngiltere ve ABD olumlu yaklasmıstır. Bu durum Türkiye’yi iyice endiselendirmistir. Türkiye bunun üzerine bir yandan güvenlik endisesiyle diplomatik girisimlerle, demokratik dünya’nın yanında yer almaya çalısırken, diger yandan rejimini bu ulusların rejimine benzetmeye çalısmıstır. 
Savas bitmesine ragmen ordusunu, Sovyet tehdidinden dolayı terhis edemeyen 
Türkiye bütçe açıklarıyla bas edememistir. Bunun sonucunda ilk kez Türkiye tarafından dıs borç istenmistir. Borç istenen ülke ise ABD olmustur. Yine ABD tarafından Türkiye’nin kendisinin talebi sonucu Marshall Planı kapsamına alınması Türkiye’yi Batı’ya bagımlı hale getirmistir.48 1945 yılına gelindiginde demokratiklesme çabalarının, Amerika’nın Türkiye’ye yapacagı yardımlar üzerinde olumlu etki yapacagına inanılmıstır. Türkiye, demokratiklesme sinyallerini ilk kez 1945 yılında Birlesmis Milletler Anayasası’nı imzalarken vermistir. Dısisleri Bakanı Hasan Saka 1945 yılında Reuters Haber Ajansı’na yaptıgı açıklamada Türkiye’nin demokrasi yolunda ilerleyecegini belirtmistir. Bundan birkaç gün sonra Cumhurbaskanı İsmet İnönü, 19 Mayıs kutlamaları münasebetiyle yaptıgı konusmada aynı mesajı vermistir.49 12 Temmuz 1947’de Amerikan-Türk Yardım Anlasması imzalandıgı gün, Cumhurbaskanı İsmet İnönü tarafından muhalefetle iktidar arasındaki gerginligin giderilmesini amaçlayan 12 Temmuz Beyannamesi’nin yayımlanmıs olması tesadüf olmamıstır. 

II. Dünya Savası sonrasında Sovyetler Birligi, çesitli baskı ve oyunlarla bir 
taraftan İran üzerinden Basra ve Hint Okyanusu’na; diger taraftan Yunanistan ve Türkiye üzerinden Dogu Akdeniz’e inmek için çaba harcamaya baslamıstır.50 Bundan dolayı 1945 yılı sonrası ABD ve SSCB arasında sürekli bir gerilim yasanmıstır. 1945– 1960 yılları arasında yasanan bu süreç, ‘Soguk Savas Dönemi’ olarak adlandırılmıstır.51 

Türkiye’de demokratiklesme hareketleri bu süreçte gelisme göstermistir. 
II. Dünya Savası sonucunda dünyada yeni bir düzen kurulmustur. Savas sonucu 
iki totaliter rejim yıkılmıs ve Sovyetler güçlenmistir.52 1945 yılı sonu itibariyle 
Amerikan basını yeni bir dünya savasından söz etmistir.53 Churchill 26 Mayıs’ta verdigi nutukta Sovyetlere karsı açıkça cephe aldıgını ortaya koymustur.54 1945 yılı sadece yeni blokları dogurmamıstır. Bu dönem, III. dünya ülkelerinin hızla uyanısına sahne olmustur. Suriye, Fransa’ya baskaldırırken, Mısır ngiltere’ye karsı isyan etmistir. Bu hareketler birden bire basarıya ulasamasa da milli kurtulus savasları önüne geçilmez hızla yayılmıs ve gelismistir. Asya patlamaya hazır kazan haline gelmistir. Japonya, atom bombalarıyla zapt edilemeyecek derecede bir degisimin içerisine girmistir. Yarım milyarlık nüfusa sahip Çin’de çok büyük bir iç isyan çıkmıstır. Yasanan iç savas sonucunda Çin’de komünist bir rejim kurulmus ve Çin dünya kuvvetler dengesini bozabilecek yeni bir güç haline gelmistir.55 İste Türkiye böyle bir süreçte çok partili yasama geçmistir. Demokrat Parti de tam bu düzenin ürünü olmustur. ABD baskısı, Türkiye’nin savastan sonra San Francisco Konferansı’na katılma garantisi alma arzusu,  savası çok partili rejimlerin kazanması ve Türkiye’ye yönelen SSCB tehdidi Türkiye’de II. Dünya Savası sonrası çok partili yasama geçiste etkili olmus baslıca dıs faktörler arasında sayılabilir.


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

27 Koçak, C.(1996), Türkiye’de Milli Sef Dönemi, c. I, s.121. 
28 İnönü İ, age. s.121. 
29 Soyak, Hasan R. (1973), Atatürk’ten Hatıralar, c. 2, s.758–759. 
30 Koçak C., age., s.147. 
31 Karpat, K. (1976) Türk Demokrasi Tarihi, s. 82–83. 
32 Turan, S. (2000), İnönü’nün Yasamı Dönemi ve Kisiligi, s.137. 
33 Giritlioglu, F.(1965) Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin Mevkii, s.140. 
34 Yetkin, Ç. (1983), Türkiye’de Tek Parti Yönetimi(1930-1945), s.159. 
35 Aras, Tevfik R. (1968), Görüslerim, II. Kitap, s.2. 
36 Soyak, Hasan R., age., s. 527. 
37 Gönlübal M., Sar C. (1974) Olaylarla Türk Dıs Politikası, s.175-178. 
38 Özgüldür, Y.(1993), Türk Alman İliskileri (1923-1954), s.141. 
39 Deringil, S. (1994) Denge Oyunu s.131-135. 
40 Yetkin, Ç., age. s.231. 
41 Erkin, Feridun C. (1980) Dısislerinde 34 Yıl Anılar Yorumlar, c.I, s.135-139. 
42 Erkin, Feridun C., age., s.212–215. 
43 Özgüldür, Y., age., s.158. 
44 Esmer Ahmet S., Sander O. (1974), Olaylarla Dıs Politika(1919–1973), s.195–197. 
45 Erkin, Feridun C. (1968), Türk-Sovyet liskileri ve Bogazlar Meselesi, s.244. 
46 Armaoglu, F. (2001) 20 Yüzyıl Siyasi Tarihi(1914–1995), s.426. 
47 Topuz, H. , age., s.182
48 Gönlübol, M., Ülman, A. H.(1996) Türk Dış Politikası’nın Yirmi Yılı, s.156. 
49 Karpat, K. age., s.128. 
50 Armaoglu, F. age., s. 424. 
51 Armaoglu F. age., s. 416. 
52 Eroglul, C. (1970) Demokrat Parti: Tarihi ve İdeolojisi, s.1. 
53 Cumhuriyet, 16 Mayıs 1945. 
54 Cumhuriyet, 27 Mayıs 1945. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 2

1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 2



I. BÖLÜM: TÜRKİYE’DE ÇOK PARTİLİ YASAMA GEÇİŞ SÜRECİ 

1.1. 1946 YILINA GELİNCEYE KADAR TÜRKİYE’DE SİYASİ YAŞAM 

Demokrasi kavramı, Türkiye’de, ülkemizin Batıyla iliskilerinin devinimi 
sonucunda ortaya çıkmıstır. II. Dünya Savası sonucu ortaya çıkan Batı’daki tablo Türk siyasi yasamının yeniden sekillenmesinde ciddi anlamda etkili olmustur. Ancak “Cumhuriyet devresi Türk siyasi tarihinde görülen hâkim temayüllerin, Batı’dan oldugu kadar kendi toplumumuzun tabii geçmisinden kaynaklanan geleneklerle güçlü irtibat noktaları vardır”.1 Bu açıdan demokrasi tarihimizde hangi dönemi ele alırsak alalım bir önceki döneme bakmamız konunun ya da sorunun net sekilde ortaya çıkması için zorunlu görünmektedir. Bu nedenlerle asıl konumuz olan 1946–1950 yılları arasında Aydın’da siyasal yasamı ele almadan önce Türk Demokrasi tarihini özetlemek yararlı olacaktır. 

Osmanlı Devleti, Yeni Çag’da Avrupa’da meydana gelen gelismelerin niteligini 
uzun süre anlayamamıstır. Osmanlı ordularının Avrupa orduları karsısında sürekli yenilmesi ve bu yenilgilerin pesinden yasanan toprak kayıpları ve diger sorunların nedenlerini Osmanlı devlet yöneticileri uzun süre geleneksel devlet anlayısından uzaklasma olarak algılamıslardır. Bu nedenle ıslahat çabaları askeri ve mali alanla sınırlı kalmıstır. Sömürgeci Avrupa devletleri Osmanlı Devleti’nin varlıgını tehdit ettikçe Osmanlı Devleti kendi bünyesinde degisim sürecine girmis ve iç dinamiklerin etkisiyle bu degisim kendine özgü bir nitelik kazanmıstır. 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı’yla, ıslahat hareketleri hayatın tüm safhalarını kusatıcı bir mahiyet almıstır. Bu fermanla padisah yetkilerinden feragat etmistir. Osmanlı ülkesinde yasayanların can, mal, ırz-namus dokunulmazlıgı garanti edilmistir. Yine bu fermanla vergi toplamada 
adalet ilkesine uyulacagı taahhüt edilmis ve askerlik yapma yükümlülügü toplumun tüm kesimlerine yayılarak askerlik süresi sınırlandırılmıstır. 1856 yılında yapılan Paris Antlasması’yla ngiltere ve Fransa tarafından Osmanlı Devleti, bir Avrupa devleti varsayılmış ve Osmanlı’nın Avrupa hukukundan yararlanabilecegi gündeme getirilmistir. 

Tanzimat’ın uygulanma garantisi Avrupa devletlerine ve ilahi güce havale 
edilmistir.2 Kimi yazarlar, Tanzimat’ın sadece Osmanlı’yı idare eden pasaların can ve mal güvenligini sagladıgını ve Avrupalı devletlerin etkisiyle ilan edildigini 
söylemektedir.3 Tanzimat’ı ilan ettiren güç millet olmadıgı gibi, bu fermanın uygulanma garantisi de millete dayandırılmamıstır. Tanzimat’la tanınan haklar padisah tarafından reayaya bir lütuf olarak verilmistir. Ancak Tanzimat hareketleri, mesrutiyet düzeni isteyen ve bu ugurda mücadele etmeye hazır bir neslin yetismesini saglamıstır. Tanzimat Dönemi’nde Osmanlı Devleti, Avrupa’ya ögrenci göndermistir. Bu ögrenciler, Avrupa’da mesruti krallıkları görmüs ve Osmanlı Devleti’nin yıkılısını önlemek için mesrutiyet sisteminin Osmanlı’ya getirilmesinin sart oldugunu düsünmüslerdir.4 Osmanlılık fikrini, topluma yaymaya çalısmıslardır. Onlara göre yapılacak bir seçimle Osmanlı halkının her kesiminden belirlenen üyelerden olusmus bir meclis açılmalıydı. Bu düsünceyi gerçeklestirebilmek için Genç Osmanlılar’ın çabalarıyla Sultan Abdülaziz tahttan indirilmis, yerine II. Abdülhamit geçirilmistir. 

23 Aralık 1876 tarihinde ngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya ve talya 
gibi devletlerin katıldıgı ve Osmanlı Devleti’nin kaderinin belirlenecegi istanbul’da bir konferans toplanmıstır. Konferansta özellikle Rusya’nın Osmanlı içerisinde yasamakta olan azınlıklarla ilgili istek ve emellerini engellemek isteyen Osmanlı yönetimi, konferansın toplanacagı sabah Türk tarihinin ilk anayasa örnegi olan Kanun-ı Esasi’yi ilan etmistir. Konferansta Avrupalı devletlerin azınlıklar konusunda ayrıcalık istemeleri durumunda Osmanlı Devleti bunun olanaksız oldugunu ifade edecek ve Kanun-ı Esasi’ye göre bütün Osmanlı tebaasının birbirine esit oldugu tezini ileri sürecektir. Yine Tanzimat ve Islahat Fermanlarında Osmanlı tebaasına tanınan bireysel özgürlüklere saygı, yönetimde keyfiligin önlenmesi, haklarda ve ödevlerde esitlik, kamu hizmetlerine 
serbestçe girebilme konuları anayasada tekrar edilmistir. Osmanlı Devleti, Kanun-ı Esasi’yle Avrupa devletleriyle karsılastırılabilecek bir rejimle donanmıstır.5 

Kanun-ı Esasi’nin ilanıyla birlikte Osmanlı topraklarında seçimler yapılmıstır. 
Anayasa 25 yasını doldurmus kisilerin seçme, 35 yasını doldurmus kisilerin seçilme hakkının oldugunu söylemistir. Yemen’den Balkanlar’a kadar uzanan genişlikte topraklara sahip olan Osmanlı’da seçimler haliyle güç olmustur. 18 Mart 1877’de Osmanlı’nın ilk meclisi Meclis-i Mebusan İstanbul’da açılmıstır. Siyasi parti kimligi olmadıgı için meclis, basta birlik görüntüsü vermemistir.6 Kanun-ı Esasi Osmanlı Devleti’nin monarsik ve teokratik yapısını degistirememis tir.7 Baslangıçta Padisaha sadakat görüntüsü veren meclis daha sonra azınlık sorunlarını konusmaya baslayınca 93 Harbi’nin etkisiyle padisah ve hükümete karsı agır elestiriler yöneltmeye baslamıstır. 
Padisah II. Abdülhamit Kanun-i Esasi’nin kendisine vermis oldugu yetkiyle Mebusan Meclisi’ni feshetmistir. Meclis-i Mebusan bir yıl gibi kısa bir süre açık kalabilmistir. Ancak hükümet degisikligine neden olacak kadar sert muhalefet yapmıstır. 

II. Abdülhamit, Mebusan Meclisi’ni dagıttıktan sonra ülkede istikrarı saglama 
adına basın özgürlügünü ortadan kaldırmıstır. Ancak aynı padisah dönemi, egitim ve kültürde atılım dönemi olmustur. Bu atılımların temel amacı, ülkeyi Avrupa devletlerinin tehditlerine karsı korumaktır. Bu dönemde Osmanlı’da pek çok teknik okul açılmıstır.8 Burada okuyan ögrenciler ise bu teknik bilgilerin arka planında yatmakta olan Avrupa düsüncesini kavramakta gecikmemistir. II. Abdülhamit’in istibdadına karsı muhalefet hareketi bu okullarda baslamıstır.9 1889’da İttihad-ı Osmanî adıyla İstanbul’da bir cemiyet kurulmustur. II. Abdülhamit’in baskı siyasetinden dolayı bu cemiyet daha çok yurt dısında faaliyet göstermistir. Cemiyet daha sonra Terakki ve İttihat, Tesebbüs-ü Sahsiyet ve Adem-i Merkeziyet adıyla iki gruba ayrılmıstır. 

Tesebbüs-ü Sahsiyet ve Adem-i Merkeziyet gurubunun bası Prens Sabahattin, II. Abdülhamit’i devirme planlarında yabancı devletlerin ve Osmanlı ordusunun destegine kesin karsı çıkmıstır. İttihat ve Terakki ise “sivil- asker-aydın” isbirligini savunmustur. İttihat ve Terakki’nin baskısıyla Padisah II. Abdülhamit, anayasayı ikinci kez yürürlüge koymak zorunda kalmıstır. II. Mesrutiyet Dönemi’nde Osmanlı Devleti’nde siyasi parti bollugu yasanmıstır.10 Bunlardan en güçlüleri ttihat ve Terakki Cemiyeti ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası’dır.11 Yine olaganüstü kosullar altında bulunan ülkede siyasi istikrar saglanamamıstır. 1908–1918 yılları arasında yirmi iki hükümet isbasına gelmistir. Her hükümete ortalama bes ay ömür düsmüstür. Osmanlıların I. Dünya Savası’nı kaybetmesi üzerine İttihat ve Terakki 1918 yılında iktidarı bırakmıs ve Talat ve Enver Pasa gibi İttihat ve Terakki’nin ileri gelenleri yurt dısına çıkmıştır. 

İttihatçıların tekrar yurt içinde etkin olma çabaları ise başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 

Cumhuriyet döneminde ülkenin siyasi yasamında söz sahibi olanların çogunlugu 
bir zamanlar İttihat Terakki Cemiyeti üyesiydi. Bu yüzden ttihat ve Terakki 
Cemiyeti’ni kimlik açısından burada kısa bir sekilde analiz etmek yararlı olacaktır. İttihat ve Terakki mensuplarının geneli Türk ve Türkçüdür. Gençtirler ve bürokrasinin içinden gelmislerdir. Mektepli ve burjuva zihniyetine sahiplerdir. ttihat ve Terakki Cemiyeti baslangıçta gizli bir ihtilal örgütü olarak ortaya çıkmıstır. Bu durumda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyelerinin çogunlukla gençlerden olusması olagandır. Zira gençler her yerde genellikle daha sabırsız, daha atak ve tehlikeleri göze almaya hazırdır. İttihat ve Terakki mensuplarının genelde memur ya da subay veya bu görevlere aday oldukları görülmüstür. Osmanlı’da serbest meslek sahibi az oldugu için bunların ittihat ve Terakki içindeki oranı da oldukça düsüktür. İttihat ve Terakki mensupları Batı 
modelinde kurulmus okullardan mezun olmustur ya da bu kurumların ögrencisi dir. Onlar az çok Avrupai bir dünya görüsüne sahip kisilerdir. 
Bu nedenle kendilerine mektepli denmistir. Bu kisiler Avrupa’nın hemen her alanda üstün olduguna ve Osmanlı kurtulacaksa önemli ölçüde Osmanlı’nın Avrupa’ya benzemesi gerektigine inanmıslardır. Devletin ve yönetimin yalnızca padisahın ya da bazı pasaların keyif ve isteklerine göre ayakta durmaması, kurumlasmıs yani nesnel niteliklere göre halka hizmet sunma amacına yönelmesi gerektiginin az buçuk farkındadırlar. Onlara göre bir 
kisi yükselecekse padisahın keyfi ve lütfü ile degil isinin ehli olması ile yükselmelidir. 
İttihat ve Terakki mensupları memur oldukları halde kafaca burjuvazidirler. Onların burjuva zihniyeti mektepliligin bir sonucudur. Onlar, memleketi kurtarmak için Avrupai bir burjuva toplumu insa edilmesi ve feodal toplum düzenine son verilmesi gerektigine inanmışlardır.12 

Anadolu, Mondros Ateskesi sonucunda isgal edilmistir. sgallere karsı baslatılan 
direnisin temel amacı milli egemenlige dayanan, kayıtsız sartsız, bagımsız bir Türk devleti kurmak olmustur.13 Olaganüstü kosullara ragmen, kongreler yapılmıs ve İstanbul’da Mebusan Meclisi’nin tekrar toplanması saglanmıstır. Meclis, bagımsızlıgımızı hedefleyen Misak-ı Milli kararlarını alınca stanbul’u isgal eden tilaf devletleri tarafından dagıtılmıstır. Bunun üzerine 23 Nisan 1923’te Ankara’da TBMM açılmıstır. Mustafa Kemal Atatürk TBMM açıldıktan hemen sonra 24 Nisan 1920’de Meclis’e verdigi önergede “Geçici hükümet baskanı seçmek ya da padisah vekili atamak dogru degildir.” demistir. Buna gelecek tepkileri azaltmak için de padisah ve halifeligin durumu ileride TBMM tarafından belirlenecegini belirtmistir. Böylece bu makamların kaderi TBMM’ye bırakılmıstır. 

I. TBMM yasama, yargı, yürütme erklerini bünyesinde toplamıstır. Kurucu 
meclis fonksiyonu üstlenmis ve olaganüstü kosullarda görev yapmıstır. TBMM’nin açılması ve üyelerinin seçimle belirlenmesi, ülkenin savas kosullarında olmasına ragmen Kurtulus Savası’nı yürüten elit tabakanın milli egemenlige ve 
demokratiklesmeye ne denli önem verdiklerini göstermistir. I. TBMM, birbirinden oldukça farklı siyasi kimlige sahip kisilerden olusmustur.14 Bu kisiler, vatanın kurtulusu fikri etrafında birlesmistir. Yine Kurtulus Savası’nı yürüten elit tabaka baslangıçta TBMM’deki bu birlikteligi parçalayacak politikalardan büyük bir özenle kaçınmıştır. 

Ancak savasın sonuna dogru TBMM üyelerinin siyasi kimlikleri ön plana çıkmaya 
baslamıstır. TBMM’de guruplasmalar görülmüstür. Süreç sonucunda Anadolu ve 
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Cumhuriyet Halk Fırkası’na dönüştürülmüş tür. 
Bu dönüşümden sonra CHF’den ayrısma ve kopmalar olmustur. Ancak bu parti, ülkenin kontrolünü tek basına alarak 1946 yılına kadar ülkeyi yönetmis ve yapılan inkılâpların banisi olmustur. 

1923–1946 yılları arasında kalan sürece CHP iktidarının hüküm sürdügü tek 
partili yıllar denilmektedir. 1924-1925’te Terakkiperver Fırkası, 1930’da Serbest 
Cumhuriyet Fırkası deneyimleriyle iki kez kesilmis olsa da bu yıllarda tek partinin ülke yönetimine hâkim oldugu ve bu parti egemenliginin tüm siyasal etkinlikleri kapsayacak sekilde oldugu görülmüstür.15 Terakkiperver Fırkası, Gazi’nin yakın silah arkadasları ve Meclis’e karsı birlesen eski ttihatçılar tarafından kurulmustur.16 Terakkiperver Fırkası’nın Baskanı Kazım Karabekir, 2. Baskanı Rauf Orbay ve Adnan Adıvar’dı. 

Türkiye Cumhuriyeti’nde İlk Teskilatlı Muhalefet Hareketi: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası. 

Ali Fuat Cebesoy ise parti yönetiminde yer alan diger bir güçlü isim olmustur.17 Bu yüzden Terakkiperver Fırkası baslangıçta güçlü bir muhalefet partisi görüntüsü vermistir. Bu partinin etkisiyle İsmet Pasa 20 Kasım 1924 tarihinde basbakanlıktan ayrılmıstır. Yerine Fethi Okyar getirilmistir. Terakkiperver Fırkası, dine karsı daha ılımlı politika izleyecegine duyurmustur. Bundan cesaret alan rejim karsıtları Terakkiperver Fırkası bünyesinde yuvalanmaya baslamıstır. Dogu Anadolu Bölgesi’nde Musul sorunu nedeniyle, ngiliz kıskırtmasıyla çıkan Seyh Sait İsyanı Terakkiperver Fırkası’nın sonu olmustur. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın programında yer alan din ile ilgili hükümler Cumhuriyet Halk Fırkası tarafından din istismarı ve irtica olarak degerlendirilmistir.18 Bu gerekçeyle Terakkiperver Partisi kapatılmıs ve yöneticileri siyaset dünyasından uzaklastırılmıstır. Elbette ülke bütünlügünü tehdit eden Seyh Sait İsyanı’yla Terakkiperver Fırkası kurucularının direk ilgisi olmamıstır. Ancak yeni rejim 
henüz saglam temellere oturtulmamıstır. Bu nedenle Mustafa Kemal ve arkadasları Cumhuriyet’i tehlikeye sokacak her türlü davranısa karsı büyük bir duyarlılık göstermislerdir. Seyh Sait syanı’nın bastırılması ve ülkede tekrar sükûnetin saglanması için 4 Mart 1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu kabul edilmistir. Bu kanunla hükümete olaganüstü yetkiler tanınmıstır. Çok kısa bir zaman sonra İstiklal Mahkemeleri tekrar devreye sokulmustur. Bu yasaya dayanarak hükümetin yapmıs oldugu uygulamalar sonucunda Türk siyasi yasamı uzun süren bir sessizlik dönemine girmistir. 

Atatürk, 1930’lara gelindiginde tek parti iktidarının getirdigi sıkıntı ve 
hosnutsuzlukları ortadan kaldırmak istemistir. İktidara karsı hosnutsuzlukları 
giderebilmenin iki yolu vardı. Bunlardan birisi ya tam bir baskı rejimine geçmek ya da sıkıntıların dile getirilebildigi denetlenebilir bir muhalefete izin vermekti. Mustafa Kemal Atatürk ikinci yolu tercih etmistir.19 Bunun için arkadası Fethi Okyar’ı yeni bir parti kurma konusunda tesvik etmistir. Bu partinin kurulması kamuoyunda ilgiyle izlenmistir. İstanbul’da yayımlanan Yarın gazetesi CHP’ye karsı sert elestiriler yöneltmistir. İzmir’de ise Hizmet, Halkın Sesi, Yeni Asır gazeteleri iktidar partisine karsı Serbest Cumhuriyet Fırkası’ndan yana tavır almıstır. Hizmet gazetesi iktidar partisine karsı “İflas ettiniz siz ismen mevcut, cismen namevcutsunuz” diye haykırmıstır.20 1929 yılı Dünya ekonomik buhranının ülke içinde dogurdugu sıkıntılar CHP’ye karsı artan tepkinin en önemli sebebiydi. Gelismeler karsısında iktidar partisini endiselenmistir. Meclis’te muhalif gazetelerin susturulmasıyla ilgili ciddi tartısmalar yasanmıstır. Bu tartısmalarda smet nönü basın özgürlügünün çagın geregi oldugunu 
ancak kötüye kullanılmaması gerektigini söyleyerek ılımlı bir politika sergilemistir. 

Ancak sertlik yanlıları, halkı mevcut yönetim tarzından, Türk Devrimi ve 
sonuçlarından, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlardan, anayasanın sagladıgı hak ve 
özgürlüklerden sogutacak yayım yapan gazetelerin süresiz olarak kapatmaya varan bir öneriyi meclise sunmustur. Öneriye imza koyanlar arasında Celal Bayar da vardı.21 
Fethi Okyar’ın İzmir’e gelisinde yasanan olaylar, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kısa zamanda ülkenin pek çok yerinde teskilatlanabilmesi, yapılan belediye seçimlerindeki basarısı, büyük halk kitlelerinin CHF iktidarına karsı memnuniyetsizligini ve SCF’nin çok güçlü bir iktidar adayı oldugunu göstermistir. Bunu fark eden CHF tahammülsüzlük göstererek SCF’nin tasfiyesine çalısmıstır.22 CHF taraftarları SCF’nin gericilerin, basın ve yenilik aleyhtarı kimselerin yuvası haline geldigini söyleyerek Mustafa Kemal Atatürk’ün partiler karsısında tarafsızlıgı bozup kendi öz partisi CHP’ye sahip çıkması gerektigini söylemislerdir. Gerilen ortam nedeniyle Fethi Okyar, 18 Aralık 1930 tarihinde partisini tasfiye ettigini açıklamıstır. 

SCF 100 gün bile yasayamadan ortadan kalkmıstır.23 Serbest Fırka tecrübesiyle birlikte CHF pek çok yapısal düzenlemeye gitmis ve tasra teskilatlarının pek çogunu yenilemistir. SCF’nin çalısmalarında Türk Ocakları etkin rol oynamıstır. CHF’ye göre Türk Ocakları artık gizli bir parti potansiyeline sahiptir.24 

İleride ikinci bir SCF olayı yasanmaması için bu ocaklar kapatılmıstır. 25 

Bunun yerine Halkevleri kurulmustur. Türk Ocakları’nın yanında pek çok dernek de kapatılmıs veya kendisini feshetme zorunlulugunda bırakılmıstır.26 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 Yeşil, A. (2001) Türkiye’de Çok Partili Siyasi Hayata Geçis, s.1.
2 Aksin, S. (1995) Osmanlı Devleti Tarihi(1600–1908), 3. c., s.125.
3 Mardin, S. (1983) Tabakalasmanın Tarihsel Belirleyicileri; Türkiye’de Toplumsal Sınıf ve Sınıf Bilinci,s.22.
4 Aybars Ergün (2000) Atatürkçülük ve Modernlesme, s.71.
5 Dumont, P. (1995) Osmanlı İmparatorlugu Tarihi II, s.135.
6 Armagan S. (1978) Memleketimizde lk Parlamento Seçimleri, s. 153-155. 
7 Aybars Ergün, age. s.73. 
8 Lewis B. (1984), Modern Türkiye’nin Dogusu, s. 179. 
9 Göçek, Fatma M. (1999) Burjuvazinin Yükselisi İmparatorlugun Çöküsü, s. 107-108. 
10 Tunaya Tarık Z. (1952) Türkiye’de Siyasi Partiler, s. 233-358. 
11 Akkerman C. (1950) Demokrasi ve Türkiye’de Siyasi Partiler Hakkında Kısa Notlar, s.26. 
12 Aksin, S. age., s.184. 
13 Atatürk, Mustafa K. (2005) Nutuk, s.14. 
14 Kili, S.(1983) Atatürk Devrimi Bir Çagdaslastırma Modeli, s.96. Daha ayrıntılı bilgi için bkz. İhsan Günes, I.TBMM. 
15 Tunaya Tarık Z. age., s. 756. 
16 Tunaya age., s.606-622, Teziç, E. (1976) Siyasi Partiler, Partilerin Hukuki Rejimi ve Türkiye’de Partiler, s. 243-244. 
    Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası hakkında genis bilgi için bkz. Yesil A. (2002) 
17 İnönü, İ. (1987) Hatıralar, c.II, s.194. 
18 Zurcker, Eric J. (1992) Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, s. 120-121. 
19 Agaoglu, S. (1993) Serbest Fırka Hatıraları, s.1-29. Yetkin, Ç. (1997) Atatürk’ün Basarısız Demokrasi 
    Devrimi Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı, s.29-39. 
20 Hizmet, 8 Eylül 1930. 
21 Topuz, H. (2003), Türk Basın Tarihi, s.155-158. 
22 Okyar, O. - Seyitdanlıoglu M. (1999), “Fethi Okyar’ın Anıları” s.72. 
23 Okyar, age. s.151–153. 
24 Deniz A. (2002) Kapanıs Sürecinde Türk Ocakları, s. 29. Daha ayrıntılı bilgi için bk: Üstel F. (2004). İmparatorluktan Ulus-Devlete Türk Milliyetçiligi: Türk Ocakları 1912-1931. 
25 Yetkin, Ç. (1983), Türkiye’de Tek Parti Dönemi 1930–1945, s. 63. Türk Ocakları’nın Turancı egilimler  göstermesi Rusya’yı rahatsız etmistir. Bu rahatsızlıgı Rusya, Türk hükümetine açık bir şekilde dile getirmiştir. Türk Ocakları’nın kapatılmasında kuskusuz bunun da etkisi olmustur. 
26 Uyar, H. (1999), Tek Parti Dönemi ve CHP, s. 321. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***