Milli Şef etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Milli Şef etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2019 Perşembe

1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 3


1946-1950 YILLARI ARASINDA AYDIN’DA SİYASAL YAŞAM BÖLÜM 3



Atatürk’ün Vefatından önce inönü basbakanlıktan ayrılmıstır. Yerine Celal Bayar 
göreve gelmistir. Bayar, Atatürk’ün son Basbakan’ı olmustur. Atatürk’ün ölümünden sonra Atatürk’e yakın olan çisleri Bakanı Sükrü Kaya, Cumhurbaskanlıgı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak gibi kisiler nönü’nün tekrar devletin basına gelmemesi için büyük çaba sarf etmistir. Örnegin Dısisleri Bakanı Tevfik Rüstü Aras İnönü’yü Washington Büyük Elçiligi’ne atamaya çalıstıysa da bunda basarılı olamamıstır.27 Bunu basaramayan muhalifler, çogunlugu İnönü taraftarı olan meclisi seçime götürerek, yeni bir meclis olusumu ve bu meclisteki nönü taraftarlarının tasfiyesini denemis ancak bir 
kez daha basarısız olmuslardır.28 Muhalifler Atatürk’ün makamına Fevzi Çakmak’ın daha layık oldugunu, onun birlestirici gücüne inandıklarını söylemislerdir.29 

Cumhurbaskanlıgı seçiminde, Celal Bayar sessiz kalmıstır. İnönü, Cumhurbaskanı olduktan sonra yeni hükümet kurma görevini tekrar Bayar’a vermistir. Ancak nönü, cumhurbaskanlıgı seçimi öncesinde aleyhinde çalısma yapan çisleri Bakanı Sükrü Kaya ve Dısisleri Bakanı Tevfik Rüstü Aras’ı yeni kabinede görmek istememistir. Bayar da Cumhurbaskanı’nın görüsüne uyarak bu bakanlara yeni kabinede görev vermemistir.30 İnönü’nün Cumhurbaskanı seçilmesiyle Türkiye’de yeni bir dönem baslamıstır. İnönü, 11 Kasım 1938’den 1950 yılı seçimlerine kadar kesintisiz bir sekilde Cumhurbaskanlıgı yapmıs ve ülkenin idaresini elinde bulundurmustur. Bu süreçte İsmet İnönü, ‘Partinin daimi baskanı ve devletin sembolü olarak yüceltilmistir.’31 İnönü’nün, döneminde ulusal birligin saglanmasını temel amaç edindigini uzlasmacı bir siyaset yürütmeye çalıstıgını söylemek mümkündür. Yalnız Atatürk’ün silah arkadasları degil o dönemin muhalifleri de mecliste yer bulmustur. Adnan Adıvar 
ile Halide Adıvar’ın 1939’da yurda dönmesi ve Adnan Adıvar’ın milletvekili seçilmesi buna örnek gösterilebilir. Kazım Karabekir, Hüseyin Cahit Yalçın, Hasan Rıza Soyak ve Rauf Orbay’ın Meclis’te yeniden yer alması hep bu siyasetin bir sonucudur.32 Ancak daha sonra II. Dünya Savası’nın olagan üstü kosulları nedeniyle demokratiklesme çabaları durmus, mevcut durumdan geriye gidis süreci baslamıstır. 

1.2. ÇOK PARTİLİ YASAMA GEÇİŞİN NEDENLERİ 

1.2.1. Türkiye’de Çok Partili Yasama Geçisin Dıs Nedenleri (1939-1945) 
I. Dünya Savası’nın dogurdugu sonuçlar Avrupa’da asırı milliyetçiligin 
yükselmesine neden olmustur. Bu durum özellikle savas maglubu ülkelerde açık bir biçimde kendisini hissettirmistir. Versay Antlasması’nın getirmis oldugu agır 
yükümlülükler altında ezilen Almanya buna örnektir. I. Dünya Savası’nda kazanan blokta yer almasına ragmen umdugunu elde edemeyen talya sovenizmin yükseldigi diger bir ülke olmustur. Bu iki devletin durumu, pek çok ülkede benzer rejimlerin kurulmasının önünü açmıs yada diger ülke rejimlerini bir sekilde etkilemistir. Örnegin Almanya’da Hitler, Führer unvanını kullanmıstır. Türkiye’de ise Atatürk’ün vefatıyla beraber Cumhuriyet Halk Partisi Genel baskanlıgına seçilen İsmet İnönü “Degismez Genel Baskan” ve “Milli Sef” unvanlarını almıstır. Kimilerine göre İsmet İnönü, II. Dünya Savası sırasında ihtiyaç hissedilen milli birligi, Milli Sef kavramını kullanarak saglamayı düsünmüstür.33 Ancak Avrupa’nın totaliter rejimlerinden etkilenildigi 
muhakkaktır.34 Yine Milli Şef döneminde Atatürkçü dıs politika anlayısından kopmalar olmustur. Atatürk döneminin en uzun Dısisleri Bakanlıgı görevinde bulunmus, deneyimli devlet adamı Tevfik Rüstü Aras’ın bu görevden alınıp yerine Sükrü Saraçoglu’nun getirilmesi bunun en önemli göstergesidir.35 
İngiltere, I. Dünya Savası sırasında Türkiye’nin tehdit algılamasının merkezinde 
yer almıstır. Cumhuriyet ilan edildikten sonra Musul sorunu nedeniyle bu tehdit 
algılaması bir süre daha böyle devam etmistir. talya’nın Akdeniz’deki faaliyetleri, Habesistan’a saldırması Türkiye’nin, İtalya’yı varlıgına yönelmis bir tehdit olarak görmesine yol açmıstır. Yine yayılmacı Almanya, Türkiye tarafından tehdit olarak algılanan diger bir unsur olmustur. Türkiye artan tehdide karsı Sadabat ve Balkan Paktları’nın kurulmasında öncülük etmistir. Ancak Atatürk döneminde kurulan bu ittifaklar, Milli Sef döneminde Avrupa’nın kendi içinde yasadıgı çeliskileri iyi okuyamayan Türkiye’nin dıs politikada ortaya koymus oldugu acelecilikler nedeniyle islevsiz kalmıstır.36 

II. Dünya Savası bütün siddetiyle devam ederken ngiltere, Türkiye’nin 
Almanların hava bombardımanına karsı savunmasız olduguna bakmaksızın savasa girmesini istemistir. Ancak Türkiye savasa girecek teknik donanıma sahip degildir. Türkiye’nin savasa girmesini çabuklastırmak için ngiltere, Mısır yoluyla Türkiye’ye tank vb. savas araçları gönderilmesini ve Türkiye’de insa edilmekte olan hava üslerinin bir an önce bitirilmesini planlamıstır. Rusya Devlet Baskanı Stalin ve ABD Baskanı Roosevelt, İngiliz Basbakanı Churchill’le aynı görüste olduklarını 1941 yılında açıklamıslardır.37 İngiltere’nin verdigi onca garantilere ragmen Yunanistan Almanlar tarafından isgal edilmistir. Bu nedenle Türkiye, müttefikler tarafından sartlar yerine getirilmedigi sürece savasa girmeyecegini duyurmustur. 

II. Dünya Savası’nın baslamasıyla Almanya çok kısa bir sürede Fransa’yı isgal 
etmistir. Savasın baslarında Alman-Rus saldırmazlık antlasması imzalanmıstır. Bu nedenle savas İngiltere ile Almanya arasında geçecektir. Tam bu noktada Türkiye’nin önemi bir kez daha ortaya çıkmıstır. Almanya, Türkiye’ye kendi yanında savasa girmesi konusunda baskı yapmaya baslamıstır. Çünkü ada devleti olan ngiltere’yi isgal edemeyen Almanya, Bogazlar kanalıyla kendi amaçları için gizli tehdit olarak gördügü Sovyet Rusya üzerinde baskı kurabilecek ve Anadolu üzerinden ngiliz ve Fransız denetiminde olan Ortadogu bölgesine sarkabilecektir. Savasın baslarında tek devlet, tek millet fikriyle hareket eden Almanya’nın Avusturya’yı isgalini Türkiye anlayısla karsılamıstır. Ancak Almanya isgal alanlarını doguya dogru yaymaya baslayınca Türkiye endiseye kapılmıs ve Trakya’da Alman tehdidine karsı önemli bir askeri yıgınak yapmıstır. 1939 yılından beri ngiltere’yle sıcak iliskiler kurmaya çalısan Türkiye bir kez daha rotasını bu ülkeye çevirmistir. Ancak ekonomik iliskiler nedeniyle Almanya’ya karsı da açık bir tavır alamamıstır. Aynı zamanda Türkiye, Almanya’yı 
kızdırmak istememistir. Türkiye Almanya’nın lehinde olan tutumunu II. Dünya 
Savası’nın sonuna kadar sürdürmüstür.38 Savasın seyri Türkiye’yi Ortadogu ve 
Balkanlar’ın kilit devleti haline geline getirmistir. Almanya ise Türkiye’ye saldırma planlarından son anda vazgeçmistir. Almanlar, öncelikle Rusların etkisiz hale getirilmesi gerektigine inanmıstır.39 18 Haziran 1941 tarihinde Türkiye ile Almanya arasında Dostluk ve Saldırmazlık Antlasması imzalanmıstır. Bu antlasmayla güney kesimini güvenlik altına alan Almanya, Rusya’ya saldırmıstır. Türkiye’nin böyle bir antlasmaya imza koymasına İngiltere ve ABD çok sert tepki göstermistir.40 Türkiye’nin bu tavrı II. Dünya Savası sonrası kendi varlıgına yönelecek Rus tehdidini de sekillendirmistir. 

Türkiye Cumhuriyeti için en ideal çözüm, İngiliz ve Almanların aralarındaki 
savası durdurmaları ve isbirligi yaparak Rusya’nın güçlenmesini engellemeleridir. II. Dünya Savası’nın en sıcak döneminde Türkiye, Almanların Anadolu’ya saldırmalarına neden olacak her türlü davranıstan uzak durmustur. Çünkü istilaya ugramıs Türkiye’nin Kızıl Ordu(Rus ordusu) tarafından kurtarılısı Türkiye açısından daha vahim sonuçlar dogurabilirdi. 1945 yılından sonra ortaya çıkacak gelismeler Türk devlet adamlarının bu tezlerindeki haklılıgını ortaya koymustur. 41  Asırılıklar Çagı olarak adlandırılan 1920–1945 yılları arası Türkiye’nin tehdit 
algılaması daha çok Avrupa merkezlidir. II. Dünya Savası sonuçları itibariyle 
Türkiye’nin tehdit algılamasını degistirmistir. I. Dünya Savası sırasında Çarlık rejiminin yıkılmasıyla Türkiye ile Rusya arasında baslayan iyi iliskiler II. Dünya Savası sonucunda tamamen seyir degistirmis ve Sovyet Rusya, Türk hükümeti tarafından 1 numaralı tehdit olarak algılanmaya baslanmıstır. Türkiye’nin tehdit algılaması Batı ve Güney Avrupa ekseninden çıkıp Dogu Avrupa eksenine oturmustur. II. Dünya Savası’yla birlikte Avrupa’daki totaliter rejimlerin yıkılması ve Sovyet Rusya’nın savastan güçlenerek çıkması Türkiye’nin iç ve dıs siyasetini derinden etkilenmis ve Türkiye çok partili yasama bu süreçte geçmistir. 

1943 senesinin Agustos ayında rejim degisikligi yasayan talya savastan 
çekilmistir. Akdeniz’de İtalya baskısından kurtulan ngiltere, Türkiye’ye daha az ihtiyaç hissetmistir Ancak İngilizler, Almanlarla yaptıkları Rodos Savası’nı kaybetmistir. Ege Adaları’nın Almanların eline geçmesiyle birlikte İngilizler yine zor duruma düsmüstür. Bunun üzerine İngiltere, Ege Adaları’nı bombalayabilmek için İngiliz uçaklarının Türkiye’de insa edilecek üslerden kalkmalarını istemistir. Türkiye bu öneriyi fiilen savasa girme seklinde degerlendirmis ve reddetmistir.42 Ancak Almanya’nın Kuzey Afrika ve Sovyetler Birligi cephelerindeki savasları kaybetmesi sonucu Türkiye üzerindeki Almanya baskısı ortadan kalkmıstır. Almanya bu asamadan sonra Türkiye’nin savasta tarafsız kalması için çaba göstermistir. Türkiye savas boyunca Almanya’ya krom satısında bulunmustur. Hatta Almanya’nın savas içerisinde durumu kötülesmesine ragmen Türkiye, Almanya’ya silah sanayi için oldukça önemli olan krom ihracatının miktarını artırmıstır.43 Buna tepki duyan ABD, Türkiye’ye yapmıs oldugu silah yardımını durdurmustur. Gelen tepkiler nedeniyle Türkiye Almanya’ya yapılan 
krom ihracını durdurmasına ragmen, Almanya ile iliskilerini bir sürede daha devam ettirmistir. Bogazlardan savas gemilerinin geçmemesi gerekirken Almanya bazı savas gemilerini ticaret gemisi süsü vererek Bogazlardan Karadeniz’e geçirmistir. Bu durum Rusya’yı çok öfkelendirmistir. Bütün bu gelismelerin akabinde ngiltere, Türkiye’den bir kez daha Almanya’yla olan iliskilerini kesmesini istemistir. Almanya’nın askeri durumun iyice kötülesmesinin etkisiyle Türkiye, İngiltere’nin bu önerisini kabul etmistir. Müttefikler Türkiye’nin bu tutumunu olumlu bulurken, Rusya Türkiye’nin böyle bir öneriyi kabul etmede geç kaldıgını söyleyerek kendisinin Türkiye’yle ilgili bagımsız bir politika yürütecegini duyurmustur.44 Böylece Türkiye’nin endise duydugu ve ileride Türkiye’nin iç ve dıs politikasının yeniden sekillenmesine yol açacak Rus tehdidi, kendini göstermeye baslamıstır. 

Türkiye Almanya’yla diplomatik iliskilerini keserken ABD’den savas sonrasında 
müttefik muamelesi görecegi konusunda garanti almıstır. Türk hükümeti 4 Agustos 1944’te 1000’den daha fazla personel sayısı bulunan ingiliz radar birligini Türkiye’ye kabul etmistir. Aynı yıl içerisinde ngiltere Balkanlar’da Alman etkinligini kırmak için Yunanistan’a asker çıkarmıstır. Türkiye, bu durumu memnuniyetle karsılamıstır. Çünkü Türkiye’nin en büyük korkusu Alman isgalinden kurtarılan Balkanlar’ın Rus kontrolüne geçmesiydi. Türkiye’ye göre, İngilizlerin Balkanlar’a asker çıkarması Rusya’nın Balkanlardaki faaliyetlerini engelleyecektir. 

Almanların, Ege Adaları’nı bosaltırken On İki Ada’yı Türkiye’ye devretme 
önerisine İngilizler karsı çıkmıstır. Türk hükümeti de Rusya’ya karsı müttefik olarak görmeye basladıgı ngiltere ve ABD’yi karsısına almamak için Almanların bu önerisine soguk bakmıstır. Yalta Konferansı’nda ABD Baskanı Roosevelt, İngiltere Basbakanı Churchill Türkiye’nin Birlesmis Milletler’in kurulma çabalarına katılmasını istemistir. SSCB Baskanı Stalin ise bu öneriyi soguk karsılamakla beraber kabul etmek zorunda kalmıstır.45 Yalta Konferansı’ndan sonra İngiltere, Türkiye’ye, Müttefikler arasında San Francisco’da bir konferans toplanacagı açıklayarak Türkiye’nin bu konferansa katılabilmesi için Almanya’ya savas ilan etmesi gerektigini bir muhtırayla bildirmistir. 

Türkiye bunun üzerine önce Japonya’ya hemen ardından da Almanya’ya 1945 yılının baslarında savas ilan etmistir. Böylece Türkiye, San Francisco Konferansı’na davet edilmis ve Birlesmis Milletler’in kurucu üyeleri arasına katılmıstır. ABD’nin Sovyet yayılmacılıgına karsı tavrı da Türkiye’yi ABD’nin yanına itmistir. 

1945 yılı Mart ayında SSCB, Ankara’ya bir nota vererek 17 Aralık 1925 tarihli 
Türk-Sovyet Tarafsızlık Antlasması’nı tek taraflı olarak feshettigini bildirmistir. Gelisen olaylar karsısında Türk Dısisleri Bakanı Selim Sarper Moskova’ya gitmistir. Burada Sovyet Dısisleri Bakanı Molotov’la yapılan görüsmede Molotov, Bogazlarda Sovyetlere üs verilmesini ve Sovyet-Türk sınırının yeniden gözden geçirilmesini Türkiye’den istemistir. Tiflis’te çıkan bir gazetede iki Gürcü Profesör, Kars, Ardahan, Artvin, Oltu, İspir, Bayburt, Gümüshane, Giresun üzerinde haklarının oldugunu iddia etmistir. Sovyetler Birligi, Türkiye’nin hem bagımsızlık ve egemenligine hem de toprak bütünlügüne yönelen istekler ileri sürmüstür. 1946 yılında Türkiye, tarihinin en buhranlı zamanını yasamıstır.46 Bütün bunlardan dolayı Türkiye, Sovyet tehdidine karsı Batı dünyasında kendisine yer aramaya baslamıs ve ABD’ye yanasmıstır.47 Rusya’nın bu 
isteklerine baslangıçta ngiltere ve ABD olumlu yaklasmıstır. Bu durum Türkiye’yi iyice endiselendirmistir. Türkiye bunun üzerine bir yandan güvenlik endisesiyle diplomatik girisimlerle, demokratik dünya’nın yanında yer almaya çalısırken, diger yandan rejimini bu ulusların rejimine benzetmeye çalısmıstır. 
Savas bitmesine ragmen ordusunu, Sovyet tehdidinden dolayı terhis edemeyen 
Türkiye bütçe açıklarıyla bas edememistir. Bunun sonucunda ilk kez Türkiye tarafından dıs borç istenmistir. Borç istenen ülke ise ABD olmustur. Yine ABD tarafından Türkiye’nin kendisinin talebi sonucu Marshall Planı kapsamına alınması Türkiye’yi Batı’ya bagımlı hale getirmistir.48 1945 yılına gelindiginde demokratiklesme çabalarının, Amerika’nın Türkiye’ye yapacagı yardımlar üzerinde olumlu etki yapacagına inanılmıstır. Türkiye, demokratiklesme sinyallerini ilk kez 1945 yılında Birlesmis Milletler Anayasası’nı imzalarken vermistir. Dısisleri Bakanı Hasan Saka 1945 yılında Reuters Haber Ajansı’na yaptıgı açıklamada Türkiye’nin demokrasi yolunda ilerleyecegini belirtmistir. Bundan birkaç gün sonra Cumhurbaskanı İsmet İnönü, 19 Mayıs kutlamaları münasebetiyle yaptıgı konusmada aynı mesajı vermistir.49 12 Temmuz 1947’de Amerikan-Türk Yardım Anlasması imzalandıgı gün, Cumhurbaskanı İsmet İnönü tarafından muhalefetle iktidar arasındaki gerginligin giderilmesini amaçlayan 12 Temmuz Beyannamesi’nin yayımlanmıs olması tesadüf olmamıstır. 

II. Dünya Savası sonrasında Sovyetler Birligi, çesitli baskı ve oyunlarla bir 
taraftan İran üzerinden Basra ve Hint Okyanusu’na; diger taraftan Yunanistan ve Türkiye üzerinden Dogu Akdeniz’e inmek için çaba harcamaya baslamıstır.50 Bundan dolayı 1945 yılı sonrası ABD ve SSCB arasında sürekli bir gerilim yasanmıstır. 1945– 1960 yılları arasında yasanan bu süreç, ‘Soguk Savas Dönemi’ olarak adlandırılmıstır.51 

Türkiye’de demokratiklesme hareketleri bu süreçte gelisme göstermistir. 
II. Dünya Savası sonucunda dünyada yeni bir düzen kurulmustur. Savas sonucu 
iki totaliter rejim yıkılmıs ve Sovyetler güçlenmistir.52 1945 yılı sonu itibariyle 
Amerikan basını yeni bir dünya savasından söz etmistir.53 Churchill 26 Mayıs’ta verdigi nutukta Sovyetlere karsı açıkça cephe aldıgını ortaya koymustur.54 1945 yılı sadece yeni blokları dogurmamıstır. Bu dönem, III. dünya ülkelerinin hızla uyanısına sahne olmustur. Suriye, Fransa’ya baskaldırırken, Mısır ngiltere’ye karsı isyan etmistir. Bu hareketler birden bire basarıya ulasamasa da milli kurtulus savasları önüne geçilmez hızla yayılmıs ve gelismistir. Asya patlamaya hazır kazan haline gelmistir. Japonya, atom bombalarıyla zapt edilemeyecek derecede bir degisimin içerisine girmistir. Yarım milyarlık nüfusa sahip Çin’de çok büyük bir iç isyan çıkmıstır. Yasanan iç savas sonucunda Çin’de komünist bir rejim kurulmus ve Çin dünya kuvvetler dengesini bozabilecek yeni bir güç haline gelmistir.55 İste Türkiye böyle bir süreçte çok partili yasama geçmistir. Demokrat Parti de tam bu düzenin ürünü olmustur. ABD baskısı, Türkiye’nin savastan sonra San Francisco Konferansı’na katılma garantisi alma arzusu,  savası çok partili rejimlerin kazanması ve Türkiye’ye yönelen SSCB tehdidi Türkiye’de II. Dünya Savası sonrası çok partili yasama geçiste etkili olmus baslıca dıs faktörler arasında sayılabilir.


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

27 Koçak, C.(1996), Türkiye’de Milli Sef Dönemi, c. I, s.121. 
28 İnönü İ, age. s.121. 
29 Soyak, Hasan R. (1973), Atatürk’ten Hatıralar, c. 2, s.758–759. 
30 Koçak C., age., s.147. 
31 Karpat, K. (1976) Türk Demokrasi Tarihi, s. 82–83. 
32 Turan, S. (2000), İnönü’nün Yasamı Dönemi ve Kisiligi, s.137. 
33 Giritlioglu, F.(1965) Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin Mevkii, s.140. 
34 Yetkin, Ç. (1983), Türkiye’de Tek Parti Yönetimi(1930-1945), s.159. 
35 Aras, Tevfik R. (1968), Görüslerim, II. Kitap, s.2. 
36 Soyak, Hasan R., age., s. 527. 
37 Gönlübal M., Sar C. (1974) Olaylarla Türk Dıs Politikası, s.175-178. 
38 Özgüldür, Y.(1993), Türk Alman İliskileri (1923-1954), s.141. 
39 Deringil, S. (1994) Denge Oyunu s.131-135. 
40 Yetkin, Ç., age. s.231. 
41 Erkin, Feridun C. (1980) Dısislerinde 34 Yıl Anılar Yorumlar, c.I, s.135-139. 
42 Erkin, Feridun C., age., s.212–215. 
43 Özgüldür, Y., age., s.158. 
44 Esmer Ahmet S., Sander O. (1974), Olaylarla Dıs Politika(1919–1973), s.195–197. 
45 Erkin, Feridun C. (1968), Türk-Sovyet liskileri ve Bogazlar Meselesi, s.244. 
46 Armaoglu, F. (2001) 20 Yüzyıl Siyasi Tarihi(1914–1995), s.426. 
47 Topuz, H. , age., s.182
48 Gönlübol, M., Ülman, A. H.(1996) Türk Dış Politikası’nın Yirmi Yılı, s.156. 
49 Karpat, K. age., s.128. 
50 Armaoglu, F. age., s. 424. 
51 Armaoglu F. age., s. 416. 
52 Eroglul, C. (1970) Demokrat Parti: Tarihi ve İdeolojisi, s.1. 
53 Cumhuriyet, 16 Mayıs 1945. 
54 Cumhuriyet, 27 Mayıs 1945. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

31 Temmuz 2017 Pazartesi

1946 Seçimleri ve DP’nin Muhalefet Süreci BÖLÜM 2

1946 Seçimleri ve DP’nin Muhalefet Süreci  
BÖLÜM 2

CHP’lilerden sadece İnönü yurt gezilerine ve toplantılarına gitmemiştir. CHP’li bakanlar, milletvekilleri ve milletvekili adayları birçok yerde halkın ayağına kadar gitmiş, mitinglerle, toplantılarla ve radyo konuşmaları ile halktan oy istemişlerdir. Çünkü, bu ülkede tarihi bir genel seçim olacaktır. Başta Başbakan Şemsettin Günaltay olmak üzere, Tarım Bakanı Cavit Oral, CHP Genel Başkan Vekili Hilmi Uran, Çalışma Bakanı Reşat Şemsettin Sirer, Devlet Bakanı Cemil Sait Barlas, Bayındırlık Bakanı Şevket Adalan, CHP Genel Sekreter Yardımcısı 
Cevat Dursunoğlu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nihat Erim gibi birçok CHP ileri geleni yurt gezileri, toplantıları, radyo konuşmaları ile yoğun seçim çalışmaları içerisinde olmuşlardır. 

Mitinglerde ve toplantılarda CHP’nin ileri gelenleri tarafından muhalefetin ayrımlaştıran tarzı eleştirilmiş, CHP’nin ise ne kadar hoşgörülü olduğu, aşağıda Ulus gazetesinde yayınlanan haberlerde de görüleceği üzere, vurgulanmıştır: 
CHP Genel Başkan Vekili Hilmi Uran: “Bu memlekette ve bu rejimde bütün istekler hatta bütün ihtiraslar millet iradesini ifade eden kanunlar çerçevesi içinde yürürler ve onun dışına cıkınca ya susarlar yahut susturulurlar’’,  “Ne iğfal ne tahrik ne tehdit bizim bugünde dünde iltifat etmediğimiz ve davamızın samimi inancı içinde iltifat etmeye de asla lüzum hissetmediğimiz vasıtalardır.” 

Kemal Satır (Ulaştırma Bakanı): “İnsafsız bir muhalefetin terbiye hudutlarını aşan iftira ve istinatlarına aynı şekilde cevap vermemeyi bir memleket vazifesi sayıyoruz. Biz memlekette huzur ve sükûnu temine ve vatandaşlar arasında karşılıklı sevgi hislerinin artmasına çalışıyoruz…” 

Şevket Adalan (Bayındırlık Bakanı): “Huzur ve sükûn bozan her fikir milletçe geri çevrilmektedir.” Cemil Sait Barlas (Devlet Bakanı): “Bizim kan dökme ile elde ettiğimiz inkılâpları tehlikeye düşürecek propagandalar yaptılar. Askerlik kalkacak dediler, eski harfler dönecek dediler. Muhalefetin şuurlu insanlarından 1950 seçimlerinde bu yola gitmeyecekleri hususunda şimdiden ahdu peyman etmelerini beklemekteyim…” Ülkenin ilk kez yaşadığı böylesi hareketli bir seçim döneminde artık halkı etkilemek, yönlendirmek çok önemlidir. Bunun o dönem için en etkili yöntemlerinden biri de gazetelerdir. Partilerin gazetelerle sağladığı bu gücü yönlendiren ve makaleleriyle halkı etkileyen önemli yazarlar, CHP’nin vazgeçilmezleri olmuştur. Bunlara örnek olarak Ulus gazetesinde başyazar olan Hüseyin Cahit Yalçın ve Peyami Safa gibi yazarlar gösterilebilir. 

Peyami Safa bir makalesinde muhalefeti şöyle eleştirmektedir: Milli husumet andının kardeş kavgası çıkarmak için değil rey hırsızlığına mani olmak için hazırlandığını iddia ediyorlar. Türkiye’de hiçbir namuslu emniyet ve adalet mercii yokmuş gibi bunlar kendi başlarına bir sandık polisi ve adliyesi mi kuracaklar?... 

8 Mayıs 1950’de ise “Niçin mi Halk Partisi?” isimli makalesinde Peyami Safa, halkın neden CHP’ne oy vermesi gerektiğini değerlendirmiştir: 
Çünkü: CHP iktidarının yıkılmasını bütün muhalif partilerimizden daha fazla 
isteyen kapıdaki düşman, gözünü anahtar deliğine uydurmuş aramızdaki 
çekişmeyi seyrediyor ve 14 Mayıs günü sandıklarımızdan çıkacağını umduğu 
yıkılış müjdesini bekliyor. Onu sevindirmemek lazım. Yarın bugünkünden fazla 
muhtaç olacağımız milli birliği ve yoğunluğu temelinden sarsacak bir değişiklikten sakınmamız lazım. Üçüncü bir dünya harbinin mümkün olduğu ve barışın muhakkak olmadığı bu karanlık ve sallantılı günlerde hiçbir iktidar stajı ve denemesi olmayan toy partilerce devlet binasını bir prova salonu gibi teslim 
etmemek lazım…354 

Sonuç olarak CHP’nin seçim çalışmaları 1946’dakine göre daha etkindi. CHP, geçmiş kampanyalara oranla daha olumlu bir hava sergilemiştir. Diğer muhalif partiler gibi, vatandaşlarla birebir yakınlaşmaya çalışılmış, bütün kadrosuyla halkın ayağına gitmiştir. CHP seçimler için parti geleneğinden tavizler vermiştir. İlköğretime din derslerinin konulması, İmam Hatip kurslarının açılması ve türbelerin yeniden ziyarete açılması gibi düzenlemelere gitmesi akıllarda soru işareti bırakmıştır. Başbakan Yardımcısı Nihat Erim’e bu gidişatı soran 
Nadir Nadi şu cevabı almıştır: “Şimdi seçim kampanyasına girmek üzereyiz. Bu sırada devrim ilkelerini ele almak seçim taktiği bakımından doğru olmaz. Atatürk’ün kurduğu CHP elbette yürekten devrimlere bağlıdır. Bir kere şu seçimleri kazanalım, o zaman bütün gücümüzle büyük esere sarılacağız. Vatandaşın bizi desteklediği anlaşıldıktan sonra devrimleri daha 
büyük bir güvenle koruyacağımıza inanmaz mısınız”.355 

Toprak Reformu da bu arada kabul edilmiştir. Ancak reformun en temel noktaları metinden çıkarılmıştır. Bu yasa, özellikle seçim zamanında köylerde nüfuzlu olan toprak sahiplerine, CHP’nin tanıdığı bir ayrıcalık olarak nitelendirilmiştir. 

CHP’nin seçim çalışmaları boyunca öne sürdüğü çeşitli propaganda araçları şunlar olmuştur: “Cumhuriyeti biz kurduk, ülkeyi düşmanlardan biz kurtardık. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayın. DP, ülkeyi birbirine düşürmeye çalışıyor, hizipleşme yaratıyor. Köyler zenginleştirilecektir. Deneme zamanında değiliz”. Tüm bu söylemlerle ülkede mitingler düzenlemiş, halkın sevgisini tekrar kazanmaya çalışmıştır. 9 Mayıs 1950’de DP seçim beyan namesini açıklarken, 10 Mayıs’ta İnönü İstanbul'da Taksim Meydanında son konuşmasını yapmıştır. Celal Bayar ise Güneydoğu Anadolu'da bulunmuştur. 

Yeni Seçim Kanunu bütün ülkede hiç kimsenin şikayetine yer vermeyecek şekilde uygulanmıştır. Celal Bayar’ın İzmir’e geleceği haberi tüm İzmir’de heyecanla karşılanmıştır. Bursa’dan İzmir’e geçen Bayar, yol boyunca DP’li halkın ilgisiyle karşılaşmış bazı yerlerde küçük konuşmalar yapmıştır. 10 Mayıs sabahı birçok İzmirli Celal Bayar’ın konuşma yapacağı Cumhuriyet Meydanı’na toplanmaya başlamıştır. Yeni Asır’ın bir muhabirinin görüşüne göre, 
kalabalık, İnönü’nün topladığı kalabalığın üç katıdır.356 

Bayar, Cumhuriyet Meydanı’nı dolduran kalabalığa karşı uzun bir konuşma yapmış ve CHP’lilerin kendilerini sürekli olarak huzur bozmakla itham etmelerine değinmiştir: Biz her zaman olduğu gibi milletimizin asil ruhuna ve memlekette yalnız huzur ve sükûnun selâmet temin edeceği kanaatinde bulunduğuna inanmaktayız. Biz memleketimizi her şeyden fazla sevdiğimiz için memlekette istikrarı, sükûn ve huzuru bizzat müdafaa etmek azmindeyiz. Ama haksızlık edenlere karşı "haksızsınız" demeği de vicdan borcu, mukaddes vazife bileceğiz. …Hâkimiyet ve millî irade ebedî olacaktır. Çünkü Türk milletinin saadetini başlı başına temin eden bir kaziyedir. Yaşasın Türk milleti.357 

DP seçim propagandası boyunca CHP’ye yüklenmiştir. Ancak gizliden gizliye de Parti ile bürokrasiyi ayırarak bürokrasiye daha az baskı uygulamaya başlamıştır. Çünkü kendisine cephe almış bir bürokrasinin, seçim sonuçlarını olumsuz etki etmesinden endişe etmiştir. Bununla birlikte bürokrasinin, DP’nin iktidara gelmesi durumunda, Partinin programı üzerinde bir fren oluşturacağı düşünülmektedir. Bu nedenle bürokrasi kazanılmalıdır. Bu nedenle ‘devr-i sabık yaratmayacağız’ sözü bürokrasi açısından önemlidir. CHP’nin geçmişle ilgili yaptıkları hatalar bürokrasiden sorulmayacaktır. Demokratlar seçim beyannamesinde, bir iktidar değişikliği halinde ülkede maddi ve ruhi hiçbir sarsıntıya meydan vermeyeceklerini açıklamışlardır: “Hiçbir vatandaş, hiçbir sınıf veya zümre iktidar değişmesinden zerre kadar yıkıntıya maruz kalmayacak aksine olarak, memleket, millet iradesine ve fikirlere dayanan bir iradenin nimetlerinden faydalanmaya başlayacaklardır”358. Bu hem bürokratlar için hem de halk için bir güvencedir. 

Bu iki partinin yanında seçimlere katılan Millet Partisi (MP), kurulduğu günden itibaren hem CHP’ye, hem de ayrıldığı DP’ye ağır eleştirilerde bulunmuştur. 
CHP’nin din ve laiklik anlayışına karşı çıkan parti DP’yi muvazaalı parti olmakla suçlayıp gerçek muhalefeti kendisinin yaptığını ileri sürümüştür. 

MP 1949’da meclisteki Müstakil Demokrat Grubu ile Öz Demokratlar Partisi’nin katılımıyla güçlense de pek fazla etkinlik oluşturamamıştır. 

Parti’nin en büyük kozu Mareşal Fevzi Çakmak’tır. Ancak Çakmak, seçimlerden önce vefat etmiştir. Yerine eşi İstanbul’dan aday olarak gösterilse de 
seçilememiş tir. Millet Partisi’nin propagandasında genel olarak Milli Şef’e yönelttikleri eleştiriler ağırlık kazanmıştır. Partinin programında demokratik bir 
yönetim kurulması, Altı Ok’un Anayasa’dan çıkarılması, kişi özgürlüklerinin genişletilmesi, genel bir kalkınma programının hazırlanması ve liberal bir 
iktisat politikası izlenmesi gibi düşünceler ve görüşler yer almıştır. Bunların yanı sıra parti, cumhurbaşkanının tek dönem için seçilmesi ve çift meclis 
sistemine geçilmesini de savunmuştur.359 

Nihayet propaganda süresi bitmiş, 
14 Mayıs 1950'de artık söz seçmene geçmiştir.  

325 Cumhuriyet, 31.5.1946. 
326 Cumhuriyet, 13.6.1946. 
327 Cumhuriyet, 19.7.1946. 
328 Alkan, a.g.e., s. 53–54. 
329 Eroğul, “Çok Partili…”, s. 116. 
330 Cumhuriyet, 2.4.1947. 
331 Vatan, 12.1.1947. 
332 Cumhuriyet, 13.7.1947. 
333 Bu sürecin, basın açısından tam anlamıyla trajedi olduğu görülüyor. 
İlk kapatılan gazete ve dergiler, Tevhid–i Efkâr, İstiklâl, Son Telgraf, Aydınlık, 
Orak Çekiç ve Sebilürreşat’dı. Şeyh Sait İsyanını dolaylı olarak kışkırttıkları gerekçesiyle tutuklanan bazı gazeteciler ise şunlardı: Eşref Edip, Velid Ebüzziya, 
Abdulkadir Kemali (Öğütçü), Fevzi Lütfi (Karaosmanoğlu), Sadri Ethem (Ertem), İlhami Safa, Gündüz Nadir, Ahmet Emin (Yalman), Ahmet Şükrü (Esmer), 
Suphi Nuri (İleri), İsmail Müştak (Mayakon). Bkz. Mete Tunçay, T.C.’nde Tek–Parti Yönetiminin Kurulması (1923–1931), İstanbul: Cem Yayınevi, 1992, ss.142–143. 
334 Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 1989, s.273 vd. 
335 Alpay Kabacalı, Türk Basınında Demokrasi, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1999, s.142 vd. 
336 Ahmet Yeşil, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2001, s.54 vd. 
337 Takririn tam metni için bkz. Yeşil, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, ss.189–192. 
338 Kemal Karpat, Türk Demokrasi Tarihi (Sosyal, Ekonomik, Kültürel Temeller), İstanbul, AFA Yayıncılık, 1996, s.154 vd. 
339 Hıfzı Topuz, 100 Soruda Türk Basın Tarihi, İstanbul, Gerçek Yayınevi,1973, s.172. 
340 Ulus, 14.2.1950. 
341 Cumhuriyet, 1.5.1950. 
342 Cumhuriyet, 13.1.1950; Vatan, 14.1.1950. 
343 Cumhuriyet, 16.1.1950. 
344 Ulus, 19.1.1950. 
345 Cumhuriyet, 28.1.1950 
346 Cumhuriyet, 30.1.1950; Ulus, 25.3.1950. 
347 Cumhuriyet, 29.5.1950. 
348 Cumhuriyet, 25.5.1950. 
349 Cumhuriyet, 27.5.1950. 
350 Ulus, 28.3.1950. 
351 Ulus, 26.3.1950. 
352 Ulus, 11.5.1950. 
353 Ulus, 7.5.1950. 
354 Ulus, 8.5.1950. 
355 Nadi, Nadir, Perde Aralığından, 3. Baskı, İstanbul Çağdaş Yayınları, 1979, s. 357. 
356 Yeni Asır, 10.5.1950. 
357 Zafer, 10.5.1950. 
358 Cumhuriyet, 9 .5. 1950. 
359 Daha geniş bilgi için bkz: Mithat, Atabay, Çok Partili Dönemde Bir Muhalefet Partisi: Millet Partisi (20 Temmuz 1948-27 Ocak 1954), Ankara Üniversitesi 
Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1991. 


***

1946 Seçimleri ve DP’nin Muhalefet Süreci BÖLÜM 1


1946  SEÇİMLERİ VE DP NİN MUHALEFET SÜRECİ


SAYFA 208


1946 Seçimleri ve DP’nin Muhalefet Süreci 

İdeolojik olarak CHP’den farklı olmayan DP, daha az merkeziyetçi ve daha az bürokratik bir devlet öngörmüştür. Yine de bu model, İnönü’nün hesaplarına 
tümüyle uygun bir gelişim de göstermemiştir. Gerçi model, tüm solu ve meşru olmayan sağı oyun dışında tutmada, kendisinden bekleneni vermiştir. 
Ancak, muhalefetin beklenenden çok daha hızlı gelişmesi, yönetimin birçok umudunu da yıkmıştır. DP kurulur kurulmaz, basının, iş çevrelerinin, 
aydınların ve geniş halk kitlelerinin desteğini hızla kazanarak, tüm yurtta yayılmıştır. 

Bu gelişimi yavaşlatmak için, CHP iki tür önleme başvurmuştur. Birinci türün amacı, halkın teveccühünü kazanıp DP’ye kaymayı durdurmaktır. 

Örneğin, Haziran 1946’da tek dereceli seçim usulü kabul edilmiş 325, yine Haziran’da basın yasasının hükümete gazete kapatma yetkisi veren hükmü kaldırılmış, üniversiteye özerklik tanınmıştır.326 

İkinci tür önlemin amacı ise muhalefetin güçlenmesini engellemektir. 
Bu tür önlemler içinde en göze batanı, 1947’de yapılması gereken genel seçimlerin aniden bir yıl öncesine alınması, böylece, henüz altı aylık 
geçmişi olan muhalefetin doğru dürüst örgütlenmesine fırsat bırakılmamasıdır. Bununla birlikte 21 Temmuz 1946 genel seçimleri, tam bir baskı içinde 
geçmiştir. Seçimlerden önce 6 Haziran 1946’da hükümetin hazırladığı yeni bir seçim kanunu yayınlanmıştır. Artık seçimler tek dereceli ama yine çoğunluk esasına göre yapılacaktır. Türk siyasal yaşamında 1876 yılından beri uygulanan iki dereceli seçim sistemi terk edilmiştir. Basit çoğunluk esasına dayanan seçim sistemi 1960’a kadar siyasal bunalımın kaynaklarından biri olacaktır. DP erken seçim için tam hazırlıklı değildir. 

Kurulalı henüz 6 ay olmuştur. 

Kısa bir tereddütten sonra seçime girmeye karar verilmiş ve yoğun bir seçim kampanyası başlatılmıştır. Demokratların yaptığı mitinglere büyük kalabalıklar 
katılmaya başlamıştır. Bu durum, DP’ye yönelik baskıyı da beraberinde getirmiştir. Bazı DP’li yöneticiler yaralanmıştır. Ama en vahimi Adnan Menderes’in kâhyasının öldürülmesi olayıdır.327 

1946 yılındaki ilk çok partili seçimlerde ilk kez bir siyasal rekabet yaşanmıştır. Seçimler büyük bir heyecan içinde yapılmıştır. 

DP 465 milletvekilliği için 273 aday göstermiş, bunun da ancak 62’si seçilebilmiştir. Ancak daha oy verme sırasında itirazlar başlamıştır. DP’nin seçim 
öncesinde ve sonrasında en çok eleştirdiği konu, seçim yasasının antidemokratik hükümleridir. Seçimlerin ardından da usulsüzlük yapıldığını öne sürerek 
eleştiri dozunu arttırmıştır. Bu amaçla İstanbul başta olmak üzere Bursa, Balıkesir, Adana, Konya ve Ankara’da büyük mitingler yapılmıştır. 

Seçim sonuçlarına itiraz edilmişse de bir sonuç çıkmamıştır. Gerçekten de Türkiye’nin birçok yerinde seçime hile karışmış ve usulsüzlükler yapılmıştır. 
Bu süreçte yapıldığı iddia edilen usulsüzlükler nedeniyle 1946 seçimleri “ Hileli Seçimler ” olarak anılacaktır. DP, seçim ve yargı güvencesinin sağlanmadığını, hükümet ile memurların tarafsız kalmadığını ve seçimlerin CHP’nin baskı ve müdahalesi altında geçtiğini ısrarla vurgulamıştır. CHP ise DP’yi halkı ayaklanmaya kışkırtmakla suçlamıştır. 

Sonbaharda yapılan il genel meclisi üyelik seçimi de benzer bir hava da geçmiş, gerilim tırmanmıştır. 

Türkiye alışık olmadığı muhalefetle tanışmış, parlamentoda sert tartışmalar yapılmıştır. 

Çok partili siyasal yaşam üzerinden henüz bir yıl geçmiş olmasına rağmen Hürriyet Misakı ile başlayıp 12 Temmuz Beyannamesi ile sona eren ilk ciddi siyasal kriz patlak vermiştir. CHP hükümeti, bu kriz sonrasında DP’yi gayrı meşru ilan etme noktasına kadar gelmiştir.328 

İşte bu aşamada DP’nin takındığı tutum, Türkiye’de, sınırlı da olsa çok partili demokrasinin yerleşmesi bakımından, son derece önemli olmuştur. 
DP, meşruiyet sınırlarının dışına çıkmamaya özen göstermekle birlikte, bu sınırlar içinde olabilecek en cesur muhalefeti kararlılıkla sürdürmüştür. 
DP’nin baskıya karşı en etkili aracı, on binlerce insanın toplandığı büyük meydan gösterileri olmuştur. Türk siyasal yaşamında bunun ne denli büyük bir yenilik 
olduğu açıktır. 329 

DP’nin demokrasi mücadelesi, ilk önemli sonucunu 10–11 Mayıs 1946’da vermiştir: CHP’nin Olağanüstü Kurultayında parti tüzüğünde yer alan “ Milli Şef ” ifadesi kaldırılmış ve Değişmez Başkan ” yerine “Genel Başkan”ın seçimle gelmesi esası kabul edilmiştir. Mücadelenin ikinci önemli sonucu, 5 Haziran’da tek dereceli seçim kanunun kabul edilmesidir. Ertesi yıl Recep Peker’in 1 Nisan’da İstiklal Mahkemeleri’nin henüz kaldırılmamış olduğunu hatırlatan tehdidi bir yana bırakılırsa,330 demokratik gelişme açısından daha ümit vericidir. DP’nin (7–11 Ocak 1947 tarihinde yapılan) Büyük Kongresinde Hürriyet 
Misakı karar altına alınmıştır. Buna göre, demokratikleşmenin tam ve gerçek anlamda sağlanabilmesi için: 

a) Anti Demokratik kanunların kaldırılması, 
b) Seçimlerin yargı denetimi altında yapılması, 
c) Cumhurbaşkanlığı ile parti başkanlığının ayrılması gerekmektedir.331 

Bu karar 7 ay sonra kısmen etkisini göstererek, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 12 Temmuz 1947’de, “12 Temmuz Beyannamesi” olarak anılan bir bildiri yayınlamak zorunda kalmıştır.332 
İnönü yayınladığı bildiri ile tarafları sükunete davet etmiş, çatışmayı uzlaşmaya, kavgayı barışa çevirmiştir. Seçimle oluşan parlamentodaki muhalefet partisi olan DP’nin meşru olduğunu ısrarla belirtmiştir. Çok partili demokrasinin yürüyeceğini vurgulaması ise Türkiye’yi rahatlatmıştır. Böylece çok partili siyasal yaşama geçişte son derece önemli bir rol oynayan İsmet İnönü, ilk krizin de atlatılmasını sağlamıştır. 

CHP 1950’ye kadar geçen dönem içinde ılımlı politikalar takip etmeye çalışmıştır. 

Bürokratların tarafsızlaştırılması, gizli oy açık sayım gibi demokratikleşmeler sağlanmıştır. 

Recep Peker yönetimindeki uzlaşmaz, katı, merkeziyetçi hükümetin yerine Hasan Saka ve Şemsettin Günaltay gibi ılımlılardan kurulu hükümetler getirilmiştir. 
Sonuç olarak 1945-50 arası dönemde siyasi aktörlerin bilinçaltına yerleşen “biz” ve “öteki” kavramları daha da belirginleşmiştir. Çok partili bir sistemin işleyebilmesi için gerekli olan kurumsal düzenlemelerin yapılmamış olması, 1950’de iktidarın el değiştirmesinin nedenlerinden birisi olmuştur. Ayrıca 1950 sonrası iktidar-muhalefet arası ilişkilerin işleyişinde ortaya çıkan sorunlara bu beş yıllık dönemde yaşanan olumsuzluklar da etki etmiştir. 


2. Türkiye’nin Demokrat Partili Yılları 1950 Seçimleri ve DP’nin İktidara Gelişi Seçim Öncesinde Basının Tutumu 

Bu dönemde son derece kısıtlı bir basın hürriyeti söz konusudur. Özellikle 1925 sonrasında Takrir-i Sükûn Kanunuyla,333 rejim otoriter bir karakter kazanmış, neyin yazılıp neyin yazılamayacağı noktasında Matbuat Umum Müdürlüğünden yapılan telkinler katı yaptırımlara bağlanmıştır.334 1930’un sonlarında girişilen çok partili hayata geçiş denemesinin başarısızlıkla sonuçlanması, yeni kurulan parti etrafında yayın yapan gazetelerin de basın camiasından çekilmesine neden olmuş ve rejim yeniden tek partili otoriter idarenin altında tek sesli karakterine dönmüştür.335 

Türkiye Atatürk’ün vefatının hemen ardından kendini birdenbire yeni bir dünya savaşının eşiğinde bulmuştur. Bir yıl sonra sıcak çatışmaya dönüşen milletlerarası ihtilaf, tam altı seneboyunca harbe girip girmeme noktasındaki tereddütlü bekleyişin de etkisiyle çok partili rejime geçişi, ancak harbin demokratik (SSCB hariç) cephe tarafından kazanılması neticesinde dış dinamiklerin dayattığı bir sürpriz olarak mümkün kılmıştır.336 
Basının, Dörtlü Takrir nedeniyle Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü isimlerini sütunlarına yerleştirip bu kişilerden sempatiyle bahsetmesi DP-Basın ilişkisinin başlangıcı sayılabilir.337 Kamuoyunda sol çevreler olarak bilinen pek çok ismin bu evrede DP ile olan samimi yakınlığının, bir müddet sonra CHP’liler tarafından DP’nin komünizmle işbirliği içinde olduğuna yönelik suçlamalar yapmalarına neden olduğu düşünüldüğünde, ellili yıllarda, rollerin nasıl değişmiş olduğu açıkça görülebilir.338 

Zaten ellili yıllarda basının büyük bir kısmı da DP’nin, 1946–1950 arasındaki vaatlerini yerine getirmediği suçlamalarıyla muhalefete geçtiklerini ifade edeceklerdir. 

27 Mayıs’a giden süreci iyi anlamak için demokrasi tarihinin miladı sayılan 14 Mayıs 1950 seçim sürecini iyi analiz etmek gerekmektedir. O dönemin basını incelendiğinde göze çarpan ilk şey gazetelerin tarafsız bir tutum izlemediğidir. İncelenen gazeteler açısından bakıldığında, her gazetenin kendisine yakın hissettiği ya da zaten o partinin yayın organı olduğu için doğal taraftar olduğu göze batan bir gerçektir. Bu yüzden kendine taraftar gazeteler bulmak ya da 
kurmak partiler için önemli bir seçim malzemesi olacaktır. 

DP’nin belki de en büyük seçim aracı basın olmuştur. Kuruluşundan itibaren hakkında her gün olumlu yazılar, makaleler yayınlayan gazeteler, halkın DP’ye yönelmesinde önemli bir etki göstermişlerdir. Özellikle Ahmet Emin Yalman’ın başyazarlığını yaptığı Vatan Gazetesinde, DP’yi tanıtmak ve halka benimsetmek adına ümit verici başmakaleler yazılmış ve halka güven aşılanmıştır. Parti kurulduğunda parti programını birçok yönden tahlil eden Yalman, objektif 
olmaya çalışsa da DP’nin yanında olduğunu göstermiştir. Bunun yanı sıra partinin kurulduğu günlerde Celal Bayar’ın torunlarıyla çekilmiş bir resmini kullanan Vatan Gazetesi, Celal Bayar’ın siyasetçi yönüyle birlikte aile yapısının da kuvvetli olduğunu göstermeye çalışmıştır. 

Bir başka yöntem ise Celal Bayar’ın Atatürk’le çekilmiş resimlerini koymak ve Atatürk’le anılarını yayınlamaktır. Vatan ve Yeni Asır gazetelerinin sıklıkla izlediği bu yöntemler, her ne kadar o günlerde kullanılan bir propaganda şekli olarak görülmese de, halk üzerinde olumlu etkiler meydana getirmiştir. Vatan’ın yanında Tasvir de DP tarafında olmuştur.339 
Dönemin gazeteleri incelendiğinde hemen her gün DP ile ilgili bir yazı veya bir haber bulmak mümkündür. DP’liler buna ayrı bir önem vermişler, başta Celal Bayar olmak üzere bütün kurucular çeşitli sebeplerden dolayı demeç verip, bu demeçlerin gazetelerin birinci sayfasından gösterilmesi için çalışmışlardır. DP gelişimini sağlamak için basının desteğine ihtiyaç duymuş ve bunun öneminin farkına varmıştır. O dönem içinde en etkili reklam, basındır. Gazete, hemen her eve girmese de halk ile siyasi partilerin iletişim aracı haline gelmiştir. 1950 Seçimleri’nden önce Türkiye’de yeni bir gelişme daha yaşanmıştır. 16 Şubat 
1950 itibariyle seçim konuşmaları ilk kez radyodan yayınlanmıştır. Yapılan düzenleme ile radyolarda yapılacak propaganda süresi belirlenmiş, konuşmalar seçimlerden 10 gün önce başlamış 3 gün kala ise son bulmuştur. Partilerin konuşma zamanı ve sırası için kura çekilmiştir. 

CHP’nin seçim çalışmaları döneminde en önemli propaganda aracı, aynı zamanda partinin sesi olan Ulus gazetesi olmuştur. Ulus gazetesi bir yandan partinin faaliyetlerini takip edip halka aktarırken; bir yandan da muhalefeti eleştiren yayınlar yapmıştır. Özellikle DP’lilerin iddia edilen açıklamalarına yönelik haberler yaparak, CHP’ye teveccühün artırılmasına çalışmıştır. Mesela 14 Şubat 1950’de yayınladığı bir haberi şu şekildedir: Seçimde hile yapan DP’li tutuldu. Edremit’in Camcı Köyünde yapılan muhtar seçimine DP’liler hile karıştırmış, İsmail Çelik adında bir demokrat, sandığa fazla rey atarken suçüstü yakalanmıştır. Bu müessif hadiseyi müteakip köy halkından bazıları DP’den istifa ederek CHP’ye yazılmışlardır. Bu vatandaşlar Demokratların yarattığı baskı altında ve hileli bir şekilde cereyan eden bu seçimin iptal edilerek yeniden seçim yapılması hususunda… DP’nin yeni bir taktiği: Propagandacıları dükkân dükkân, ev ev dolaşarak şekerin vesikaya bineceğini söylüyorlarmış…340 

Ulus gazetesi yukarıdaki örneklerde olduğu gibi CHP’yi desteklemeyi teşvik edeni, muhalefeti ise yeren haberlerle gündem oluşturmaya çalışmıştır. Aynı zamanda CHP’nin ocakları, toplantıları, kongreleri adım adım takip edilmiş, CHP’nin saflarına geçenler manşetten duyurulmuştur. 

1950 Seçimleri için propagandalar, Mayıs ayından itibaren başlamıştır.341 Daha köyler elektrik enerjisiyle tanışmamışken köylüler, siyasi söylemin değişmesinde önemli bir payı olan transistorlu radyoyla tanışmışlardır. Radyo sayesinde politikacılar okuma yazma bilmeyen seçmenlerine doğrudan doğruya ulaşabilmiş, bu seçmenler de seçim sürecine etkin biçimde katılmışlardır. 
Bu dönemde Türkiye’de radyo sayısında büyük bir artış olmuştur. Dönemin 
gazeteleri yarım boy Amerikan radyolarının reklamları ile dolarken, Türk halkı yavaş yavaş siyasi hayata, dinleyici olarak da olsa, adım atmaya başlamıştır. 
Basının partilere yönelik yürüttükleri propaganda çalışmaları, seçim öncesinde parti listelerine yansımıştır. CHP listesinde de, DP listesinde de bazı gazete sahipleri, başyazarlar ve yazarlar yerlerini almışlardır. CHP’de yer alanların sayısı daha fazladır. Örneğin, Ulus Gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın, Ulus’un eski başyazarı Falih Rıfkı Atay, Son Telgraf’ın sahibi ve başyazarı Etem İzzet Benice, Vakit’in sahiplerinden Hakkı Tarık Us aynı zamanda milletvekiliydiler. Bu kişiler yeniden aday gösterilmişlerdir. Bu kişilere Cumhuriyet Gazetesi’nin yöneticisi Cevat Fehmi Başkut ile yazar Burhan Felek de eklenmiştir. Ayrıca karikatür dergisi Akbaba’nın iki “sahibi ve başyazarı” da bir önceki dönemdeki gibi, CHP listesinde yer almıştır: Orhan Seyfi Orhon ve Yusuf Ziya Ortaç. Onlara, sağcılığıyla tanınmış olmakla birlikte, son sıralarda Ulus yazarları arasına giren Peyami Safa da yeni bir CHP’li olarak katılmıştır. 

DP’de ise Tasvir başyazarı Cihat Baban ile Son Posta sahibi Selim Ragıp Emeç ve -bağımsız olarak- Cumhuriyet Gazetesi sahibi Nadir Nadi vardır. Çünkü DP bu seçimde de bazı adayların yanına parantez içinde bağımsız sıfatı eklemiştir. Bunun anlamı şudur: DP onları, partiye katılmamış olmalarına rağmen memlekete hizmet etme yeteneklerini göz önünde tutarak listesine almıştır. Onlarda bunu kabul ederek DP’yi onurlandırmışlardır. Bunlar arasında CHP’den son anda ayrılan Ali Fuat Cebesoy, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Sinan 
Tekelioğlu da vardır. Ancak birisi daha vardır ki o da CHP tarafından tarafsızlığına güvenilerek Seçim Kanununu hazırlayan komisyonun başına getirilmiş olan Yargıtay Başkanı Halil Özyürük’tür. 

Seçim Öncesinde Ülkedeki Siyasi Durum ;

1950 seçimlerinden önce, DP programının 20. maddesine göre yılda iki kez yapılan istişare toplantısı, 7-9 Ocak tarihleri arasında Ankara’da 153 delegenin katılımıyla gerçekleşmiştir. İstişare sonucunda yayınlanan tebliğde DP, iktidarı seçim sistemi konusunda uyarmış (o zaman seçim kanunu kesinleşmemiştir) ve bu durumun düzenlenmemesi halinde seçimlere girmeyebileceklerini açıklamışlardır: Umumi seçimlere doğru gittiğimiz şu sırada iktidarın haksız ve yersiz bir tecavüz ve tehdit politikası tatbikine kalkışmasını memleket hesabına çok zararlı gördüğünü açıklamak zorundadır. Seçimlerde böyle bir tehdit veya baskı havası içinde gitmeyi kendi hesabına muvaffakiyetli netice verecek bir usul zanneden iktidarın şimdiden bilmesi ve düşünmesi icap eder ki DP memleket hesabına çok ağır ve felaketli neticeler yaratabilecek böyle bir vaziyette vatanın selameti namına umumi seçimlere girmemek kararını vermek zorunda kalabilir. Yahut kötü ve hileli bir seçim neticesinde teşekkül edecek meclise iştirakten istinkâfı (çekince) tek memleket menfaatine daha uygun bulabilir. İşte iktidar mevkiinde bulunanların bütün bu ihtimalleri şimdiden göz önünde bulundurmaları ve dar düşüncelere küçük hesaplara kapılarak memleketi fena akıbetlere götürecek bir hareket hattı takibinden ihtiraz etmeleri lazımdır kanaatindeyiz.342 DP bu söylemiyle bir anlamda Milli Teminat Andı’nı tekrarlamıştır. Bu tebliğe cevap Nihat Erim’den gelmiştir: “Milletin temsil vazifesinden, şu parti kaçarsa onun yerini başka bir parti elbette alacaktır”.343 CHP ile DP arasındaki bu karşılıklı sözlü atışmalar seçimlere kadar devam edecektir. Ulus Gazetesi ise bu tebliğin partiyi bölünme aşamasına getirdiğini, seçime girilmemesi halinde bazı DP’lilerin partiden ayrılacağını yazmıştır.344 
Seçim Kanunu henüz Meclisten çıkmadan ve henüz seçim tarihi belirlenmeden, Ocak ayı sonunda önce DP345, iki gün sonra da CHP seçim kampanyalarına başlamışlardır. Başbakan ise, seçimlerde huzur ve sükûneti bozacak, ülkenin asayişini tehlikeye düşürecek hiçbir harekete izin vermeyeceğini, bunu bir vatan borcu olarak gördüğünü söylemiştir. Her iki parti de seçim kampanyasına, çok önem verdikleri Ege Bölgesinden başlamışlardır.346 

Nadir Nadi, konuyla ilgili “Başlarken” başlıklı makalesinde, önce, Bayar’ın ve CHP Başkanvekili Hilmi Uran’ın aynı trenle İzmir’e gittikleri bilgisini vermiş, bu durumu, “Seçim kampanyasına oldukça demokratik ve Avrupai bir hava içinde giriyoruz” sözleriyle yorumlamıştır. Nadi, aynı makalenin sonunda, CHP’nin dört yıldır oy kaygısıyla devletçilik ve lâiklik ilkelerini iyice zedelediğini, softalara tavizler verdiğini ve ekonomik politikalarda bocaladığını belirterek, bu 
durumun seçimlerde bir zaaf olarak görüleceğini yazmıştır.347 

24 Nisan’da CHP seçim beyannamesini ilan etmiş, Nadir Nadi beyannameyi, içeriğinde "Geçen dört yıl içinde Halk Partisi hükümeti tarafından yurtta müspet olarak neler başarıldığına dair hiçbir bilgiye rastlayamadığı” gerekçesiyle eleştirmiştir. Nadi makalesinin sonunda, beyannamede sürekli olarak gelecekle ilgili vaatlerde bulunulmasından da yakınmıştır.348 CHP seçim bildirgesini yayınladığı 24 Nisan günü milletvekili adaylarını da ilan etmiş, bu listede mevcut milletvekillerinden 169’una yer verilmemiştir. 26 Nisan’da ise DP, listelerini kamuoyuna açıklamıştır. Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Cevat Fehmi 
Başkut ve köşe yazarı Burhan Felek CHP’den aday olurken, Ömer Rıza Doğrul ve Nadir Nadi DP listelerinden aday gösterilmişlerdir.349 

1950 seçimlerinde CHP’nin en önemli çalışmalarından birisi de CHP danışma büroları idi. Halkın sorunlarını dinleyecek olan bürolardan yedisi İstanbul’da açılmıştır. Bu bürolara müracaat edenlere sorunların çözümü için yol gösterilecek, kanuni ve idari bilgi verilecektir. 

Öte yandan CHP Genel Merkezinden yayınlanan bir genelgede parti ile yakın ilgilerini devam ettiren üyelerin tespit edilmesi ve partiye yeni üye kaydedilmesi için faaliyete geçilmesi istenmiştir. 

Seçim çalışmaları boyunca CHP’nin işlediği konuların başında dış politika gelmiştir. Başta İnönü olmak üzere CHP tarafından dış politika hususunda, vatanın büyük tehlikelerle karşı karşıya bulunduğu, iktidarın bu konuda zamanında tedbir aldığı ve izlenen yolun bütün siyasi çevrelerin takdirini kazandığı, önümüzdeki senelerde de dış emniyet meselesinin başlıca kaygı 
olacağı, dış politikada gösterilen başarılı icraatların bundan sonra da ehil ellerle (yani CHP) devam ettirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.350 İnönü seçim nutuklarında muhalefet partilerinin bünyesinde barındırdığını iddia ettiği şiddet politikalarını eleştirmiştir. İnönü’ye göre muhalefet partilerinin şiddet politikaları yıkıcı neticelere sebep olmaktadır. Ayrıca seçim konuşmalarında üzerinde durulan önemli konulardan biri de anayasa değişikliği fikridir. 

İnönü demeçlerinde ülkede demokratik şartları geliştirecek şekilde anayasanın 
değiştirileceğine söz vermiştir. Bu fikir CHP’de ilk kez CHP Meclis Grubu Başkanvekili Hüseyin Cahit Yalçın tarafından dile getirilmiştir. Hüseyin Cahit Yalçın’ın makalesi “Anayasa Meselesi’’ başlığı ile Ulus gazetesinde 20 Aralık 1948’de yayınlanmıştır. İnönü’nün anayasa değişikliği ile ilgili diğer bir yaklaşımı ise “altı okun” anayasadan çıkartılması ile alakalıdır. 

İnönü, Kırıkkale konuşmasında ise “altı temel ilkenin vatandaşa beğendirilmesini CHP kendisi yapacaktır” demiştir. 351 Bu düşünce CHP’nin seçim beyannamesinde de yer almıştır. Seçim çalışmaları esnasında CHP’nin işlediği diğer bir önemli konu ise demokrasi meselesidir. Buna göre “ülkeye demokrasi getiren ve geliştiren CHP’dir. Bundan sonrada demokrasi için CHP şarttır. Demokratik hayata geçmede karar sahibi olan, iç ve dış politikada üstün başarı gösteren İnönü’nün etrafında birleşmek hem rejim hem de gelecek 
için tarihi bir görevdir. Yoksa memleketin geleceği rastgele insanlardan birine nasıl teslim edilebilir.”352 

CHP’liler meydan ve salonlarda bu konular üzerinde dururken muhalefetin şiddet politikalarından da sık sık şikayet etmişlerdir. CHP’lilere göre muhalefet, iktidarın hoşgörüsüne ve iyi ilişkilere verdiği öneme rağmen vatandaşı birbirine düşürücü “husumet antları” ilan etmektedir.353 Böylece 27 Mayıs’ın en büyük argümanlarından birisi olan “ Bölücülük” imajı, DP’liler daha iktidara gelmeden kendilerine iliştirilmeye çalışılmıştır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

2 Mart 2016 Çarşamba

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE TEK PARTİLİ DÖNEMDEN ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞ BÖLÜM 2



TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE TEK PARTİLİ DÖNEMDEN ÇOK PARTİLİ DÖNEME GEÇİŞTE CHP’NİN YÖNETEMİ ANLAYIŞINDAKİ GELİŞMELER (1938-1950) BÖLÜM 2


Demokratiklesme hareketleri içinde “ Üniversiteler Kanunu Tasarısı ” da yer alır. Buna göre üniversiteler, her türlü görevlerinde “özerk” olacak ve ögretim elemanlarını, belli kurallara ve haklarla yetisip çalısmalarını saglayarak görevlendirecektir. 10 Haziran 1946 tarihinde Mecliste görüsülmeye baslanan Üniversiteler Yasası Mecliste kabul edilerek yürürlüge girer (Düstur7:1229-1240). Demokratik bir ülke yönetimine geçilmesi için mutlaka bilimsel çalısmaların yapıldıgı üniversitelerin de özerklige kavusması bir zorunluluk teskil eder. Zira totaliter ve antidemokratik ülkelerin yalnızca üniversiteleri özerk yapmayarak hükümeti tekelinde tutma karakterleridir. Bu çizgiden hızla uzaklasmak gerektigine göre en kısa zamanda üniversitelere özerklik verilmelidir ve nitekim de öyle olur; “ Üniversiteler; fakültelerden, enstitü okul ve bilimsel kurumlardan olusmuş özerkligi ve tüzel kisiligi olan yüksek bilim, arastırma ve ögretim birlikleridir. Her üniversitenin genel özerkligi ve tüzel kisiligi içinde o 
üniversiteyi olusturan fakülteler de bu kanun hükümlerine göre ayrı ayrı bilim ve yönetim özerkligine ve tüzel kisilige sahiptirler.” 

Demokrasilerle bagdasmayan sıkıyönetim uygulaması da 22 Aralık 1947 tarihinde uygulamadan kaldırılmıs, Sıkıyönetim Mahkemelerinde bulunan davalar ve dosyalar bagımsız mahkemeler devredilmistir. DP’nin seçim propagandaları ve parti çalısmalarını kısıtlayıcı kararın stanbul’da da kalkmış olması demokratik hareket içinde çok önemli bir yer tutmustur (Talas, 1992: 31,60-62; TBMM Zabıt Ceridesi,1947:240). 

CHP, DP’nin kurulması ve isçilerin DP’ye ilgi göstermeleri karsısında hemen harekete geçerek isçileri kendi partisine çekmek istemistir. Esasen CHP 16 Aralık 1946’da birçok isçi sendikasını kapatmış ve yöneticilerini tutuklatmısken DP faktörü ile 1947 tarihinden itibaren kendi partisine yakın isçi sendikalarını kurdurtmaya girismistir. Bu amaçla parti örgütü içinde ve Genel Sekreterlige baglı “ sçi Bürosu” kurulmustur. Hatta CHP isçi sendikalarına maddi yardım dahi yapmıstır. Bu dönemde CHP sendikalasmada TSEKP’nin (Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi) örgütlenme semasından faydalanarak isçilere yönelik “Sendika” ve “Hürbirlik” gazetelerinin çıkarılmasını saglamıstır. Böylece sendikalar siyasete bulasmış ve bundan sonra da onların gölgesinden ayrılamamıstır (Güzel, 1998: 158-167; Toksöz,1983:372-379; Yücetürk,1972:154). 

1946 tarihinden beri yapılmakta olan baska bir anti-demokratik uygulama da “Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu”nun 18. maddesinde bulunmaktaydı. 
18.maddenin kaldırılması 20 Subat 1948 günlü ve 5188 sayılı Yasa ile mümkün olmustur. Bu madde hakkında görüslerini 21 Mart 1947 günü Adana Menderes “...Vatandas, Polis tarafından hiç sebep göstermeye hacet kalmaksızın günlerce nezaret altına alınabilirse...böyle bir memlekette vatandaş hak ve hürriyetleri asla saglama baglanmış sayılamadı...” olarak belirtmistir (Tökin, 1965: 638-640). 

İsmet İnönü’nün Ekim 1946 tarihinde Antakya’da seçim propaganda konusmasında “…Bütün siyasi ve askeri hayatımdaki vazifelerin hiç birini 
itibar almadan diyebilirim ki, öldügüm zaman Türk milletine iki eser bırakmış olacagım. Bunlardan biri köy okulları, digeri de müteaddit partilerdir. Sunu ilave edeyim ki, yakın arkadaslarım tarafından kurulan Demokratik Parti, memlekette bugün taazzuu etmiş ve tutunmustur…” seklinde yapmış oldugu konusma ile artık çok partili döneme geçilmesinin kaçınılmaz oldugu ve bunu nönü’nün kendisinin gerçeklestirdigi, bu nedenle de oyların kendilerine gelmesi gerektigini düsünmektedir (Aydemir,1969:474). 

10 Mayıs 1946 tarihinde yapılan belediye seçimlerini Demokrat Parti CHP’nin erken genel seçim kararı nedeni ile boykot etmiş ve seçimlere katılmamıstır. Bu nedenle bu seçimler tek parti ile yapıldıgı için demokratiklik niteligi kazanamamıstır. nönü seçimlerden önce DP’nin boykotu karsısında yapmış 
oldugu konusmada “...Son zamanlarda bazı devletlerde seçime istirak etmeme taktigi görülmüstür. Bunun manası yabancı devletlere karsı memleketin iç idaresini itham etmektir. Kendi iç idaremizi yabancı devletlere karsı kötülemek tesebbüsünü Türkiye denen devlette vatandasların hoş görmeyeceklerine eminim...” seklinde bir elestiri getirmistir (Toker, 1990b: 105; nönü,1987:184-200). 

1947 yılında muhalefetin Peker hükümetine elestirilerinin artması sonucu Peker, birtakım önlemler alma yoluna gitmis, muhalefet ile hükümet bir çıkmaza sürüklenmistir. Esasen bu çatısmanın nedeni DP’nin stanbul’da yapılan ara seçimlere katılmaması olmustur. Ara seçime katılımın az olması ve seçimin demokratik olmaması CHP Hükümeti’ne dış basından elestiri getirmistir. Aradaki çatısmayı durdurmak amacıyla Celal Bayar ile İnönü’nün baş basa görüsmeleri sonunda görüsme konularını nönü 11 Temmuz 1947 tarihinde radyodan okumuş ve bu tarihe “12 Temmuz Beyannamesi” olarak geçmistir. Bu beyannamede nönü DP’yi savunarak Peker’e karsı çıkmıs, kendisini partiler üstü konumda tutarak “...Devlet reisi olarak, kendimi her iki partiye karsı müsavi derecede vazifeli görüyorum...ihtilalci bir tesekkül degil bir kanuni siyasi partinin metotları ile çalısan muhalif partinin, iktidar partisi sartları içinde çalısmasını temin etmek sarttır...Muhalefet teminat içinde yasayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadıgından müsterih olacaktır.  İktidar, muhalefetin kanun haklarından baska bir sey düsünmediginden müsterih bulunacaktır.” demistir. İnönü’nün bu hareketi Cumhurbaskanı olarak ilk defa demokratik çizgide gerçeklesmistir (Uran,1959: 470; Koçak, 1986b:141-153; Aydemir,1969: 459; Turan,2000: 295). 

31 Temmuz 1922 tarihinde kurulan “ stiklal Mahkemeleri” 4 Kasım 1948’de 5384 Sayılı Kanunla CHP tarafından yürürlükten kaldırılmıstır. Yine aynı yıl 2 Temmuz’da yeni bir Seçim Kanunu müzakereleri baslatılmıs, 30 Haziran 1949 tarihinde kanun tasarısını olusturan komisyon “Ali Tamirat”ı kabul etmistir. Bu yeni Seçim Kanunu Tasarısı tamamlanarak 16 Subat 1950 tarihinde 5545 Sayılı Kanunla Meclisten geçirilerek yürürlüge konmustur. Buna göre seçim tek dereceli, genel, esit ve gizli oy ve açık tasnif ilkelerini, çogunluk sistemini, adli teminatı ve sandık baslarında siyasal parti gözlemcilerinin bulundurulması iznini getirmistir. 1 Subat 1949 tarihinde M.E.Bakanlıgı’nın 70/5426 Sayılı kararı ile lkokullarda ihtiyari olarak din dersi okutulması kararlastırılmıstır. CHP Hükümeti tarafından 4 Haziran 1949 tarihinde Ankara’da 5239 ve 5424 sayılı kanunlarla lahiyat Fakültesi kurulma kararı alınmıstır. Bunların yanında toplumsal kamu oyu olusturma yolları aranırken 1948 yılında sinemanın vergileri düsürülerek 
büyük bir kitlesel araç haline gelmesine yardımcı olunmustur. Bu İsmet 

İnönü’nün 4 Haziran 1949 tarihli TBMM konusmasından da açıkça görülmüstür; “ lk mekteplerde din dersleri okutturmaya baslayan hükümetin baskanıyım. Bu memlekette Müslümanlara namazlarını ögretmek, ölülerini yıkatmak için mam-Hatip Okulları açan hükümetin baskanıyım. Bu memlekette Müslümanlıgın yüksek esaslarını ögretmek için lahiyat Fakültesi açan bir hükümetin baskanıyım!” (Turan, 2000, 302; TBMM Zabıt Ceridesi,1949:9-24,710) CHP tarafından 1 Mart 1950 tarihinde 5566 Sayılı Kanunla 30.11.1925 tarihli “Tekke ve Türbelerin Kapatılmasına Ait Kanun” yürürlükten kaldırılmıstır. Hazinece özel tesebbüslere kefalet edilmesi ve döviz taahhüdünde bulunulmasına dair kanun çıkarılmış ve 11 Haziran 1945 tarihinde yürürlüge konan “Toprak Reformu Kanunu”nda tekrar degisiklige gidilerek eski haline getirilmistir. 

CHP Hükümeti 10 Mayıs 1949 tarihinde Türk Ocaklarının yeniden açılmasını
saglamıstır. CHP’nin ekonomi siyaseti devletçilik çizgisinden liberal 
çizgiye getirilmistir. Hatta CHP 1950 genel seçimleri bildirgesinde altı okun Anayasa’dan çıkarılmasını dahi belirtmistir. 

CHP bu yeni kararları ile DP’den hemen hemen hiç bir fark teskil etmemistir (Ahmad, Turgay, 1976: 39-65; Aydemir,1969: 480; Uran,1959: 513-515; 
TBMM Zabıt Ceridesi,1950:3-50). 

10 Aralık 1948 tarihinde nsan Hakları Evrensel Beyannamesi yayınlanmış ve 1949’da Kuzey Atlantik ttifakı Örgütü (NATO) ve Avrupa Konseyi kurulmustur. Türkiye 8 Agustos 1949’da Konsey’e kabul olunduysa da NATO’ya girmesi Kuzey ülkelerinin itirazı nedeniyle Kore Savası sonunda 17 Ekim 1951’de gerçeklesebilmistir (Koçak, 1986b: 173; Armaoglu, 1984: 441-447, 517; Ülman, 1961: 93-94; Soysal, 1965: 366-370; Eroglu, 1957: 21-47; Shaw, Shaw,2000: 473; Lewis,1988: 312; Uran,1959: 500; Avcıoglu, 1990: 551-557; Turan,2000: 268-271). 


E. CHP Hükümeti’nin Liberal Ekonomiye Geçiş Çabaları 

II.Dünya Savası’nın baslamasıyla birlikte ülkede de yokluk ve zor günler baslamıstır. Hükümet bir taraftan savaş hazırlıgı yapar, bir taraftan yokluklarla mücadele ederken, diger taraftan da ülkede reform hareketlerine devam etmeye çalısmıstır. Bu atmosfer içerisinde CHP Hükümeti Meclise Köy Enstitüsü Kanun Tasarısı’nı getirmistir. Bu tasarı nedeniyle CHP içerisinde bir muhalefet olusmuş ve bazı milletvekilleri tasarının oylanmasına katılmamıstır. Neticede Meclisten 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüsü Kanunu çıkmıstır. Bu kanuna milletvekillerinin tepki nedenleri arasında; köy okullarının köylülerce yapılacak olması, köylüye angaryanın yanında ek mali yük de getirmesi ve 
II. Dünya Savası içerinde köylülerin zor durumda oldugunun düsünülmesi yer almıstır (Uran,1959: 551; Koçak, 1997: 124,128-129; Timur, 2001: 187-207; Avcıoglu, 1990: 498-502; Baydur, 1999: 115-127; nönü, 1998: 76-88). 

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yapılmak istenen ve bir türlü gerçeklestirile meyen “Toprak Reformu” tekrar gündeme gelerek 14.05.1945 günü TBMM’de “Çiftçiyi Topraklandırma Yasa Tasarısı” görüsülmeye baslanmıstır. Bu tasarının 17. maddesine göre ülkede üst toprak mülkiyet sınırı beş bin dönüm olarak yer almıs, fakat topragın yetersiz ve kıt oldugu bazı yerlerde bu sınır elli dönüme kadar düsmüstür. Tasarının 21. maddesinde de “kamulastırma gerçek bedelden degil, arazi vergi matrahına göre yapılacaktır” denmistir. CHP’nin bu toprak reform tasarısı Mecliste görüsülürken, CHP içinde büyük toprak sahibi milletvekilleri yasa tasarısına karsı çıkarak büyük tartısmalara sebep olmuslardır. Örnegin Adnan Menderes 17. maddeye, Refik Koraltan ise 21. maddeye karsı çıkmıstır. CHP içindeki karsı çıkmalara ragmen bu yasa 4753 sayı ve 11.06.1945 günündeki oylamada 345 oy ile kanunlasmıstır. TBMM’de 1945 yılı Bütçe 


Yasa Tasarısı görüsülmeye baslayınca CHP’deki muhalif milletvekilleri program üzerine sert elestirilerde bulunmuslardır. Özellikle Bütçe açıgı nedeniyle artan devlet borçları, ölçüsüz emisyon, hayat pahalılıgı, vurgunculuk, karaborsa, adaletsiz ve verimsiz vergi sistemi üzerine elestiriler yogunlasmıstır. Bütçe görüsmelerinden sonra yapılan oylamada 368 kabul oyuna karsı 5 red oyu ile Bütçe Yasası TBMM’den çıkmıstır. Red oylar Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fuad Köprülü, Celal Bayar ve Emin Sazak’tan gelmistir. Akabinde yapılan güven oylamasında red oy sayısı Hikmet Bayur ve Recep Peker’ inde katılımıyla yediye çıkmıstır (Ahmad, Turgay,1976: 13-27; Çelik, 1969: 120-123; Armaoglu, 1984: 410-433; Koçak, 1986b:136; Shaw,2000:470-472; Lewis,1988: 467-468; Avcıoglu,1990: 495-496; TBMM Zabıt Ceridesi,1945a:15-72; TBMM Tutanak Dergisi,1945:45-106). 

31 Mayıs tarihinde Ticaret Bakanı Celal Sait Siren’in yerine Raif Karadeniz, Genel Sekreter Memduh Sevket Esendal’ın yerine de Nafi Atıf Kansu getirilerek parti içerisindeki muhalefete karsı daha liberal bir çizgiye gelinmek istenmistir. 1945 ocagında Mecliste yapılan Sirketi Hayriye’nin devletçe satın alınması oylamasında 248 kabul oyuna karsın 171 üyenin katılmaması ve 7 red oyunun çıkması artık devletçilige karsı liberal ekonominin istendigi, CHP’nin devletçilik politikasının daha mutedil yapıya çekilmesi ve parti içerisinde muhalefetin sertlestiginin göstergesi olmustur. 

İnönü bu konuda 19 Mayıs 1945 tarihinde “…memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir…” demistir. Hatta Faik Ahmet Barutçu’nun anılarında nönü’nün Çankaya’da 
bir davette açıkça demokrasiden bahsederek Terakkiperver Cumhuriyet ve Serbest Fırka partilerinin kapatılmasında kendisinin de hatalı oldugundan 
bahsetmis, çok yakında bir muhalefet partisinin kurulacagını söylemistir (Vatan , 1957; Koçak, 1986b: 135; Shaw, Shaw, 2000: 473-478; TBMM 
Zabıt Ceridesi,1945b:43-60). CHP’nin 1 Kasım 1945 tarihinde TBMM’nin yedinci dönem üçüncü toplantı yılını açış konusmasında İnönü “ Toprak Mahsulleri Vergisi ”nin kaldırılmasından duymuş oldugu memnuniyeti belirtmistir. Ayrıca İhracat Vergisi kaldırılması ile Orman Kanunu’nda yapılan degisikliler üzerinde 
durulmustur. Bütün bunlar CHP’nin karsısında artık kuvvetli bir partinin kurulmuş olmasından kaynaklanmıstır (Ahmad, Turgay, 1976: 12-28; 
Bozkurt, 1968: 70; Avcıoglu,1990: 522-533; Turan,2000: 299-300; Teziç, 1976: 259; Düstur2:432-440; Düstur5:9-11; Düstur2:433-440; TBMM Zabıt 
Ceridesi,1943:33-45). 

1946 seçimleri sonunda Hükümet, Recep Peker tarafından kurulmuş ve hükümetin ekonomik programı içinde özel tesebbüsün ve özel sermayenin 
emniyetle çalısmalarını sürdürecegi, hiç bir ayrıcalık tanınmayacagı, devlet tesebbüsleri ile hususi tesebbüslerin isbirligi yapacagı, özel tesebbüslerin 
yapabilecegi alanlara devlet tesebbüsü mümkün oldugu ölçüde girmeyecegi gibi kararları yer almıstır. Bu bize tam olarak liberal ekonominin devamının 
mümkün olamayacagı, daha çok devlet tesekkülleri ile özel tesebbüsün kontrol altında tutulabilecegini göstermistir (Shaw,2000: 473; Koçak,1986b: 
141-153; nönü,1987:298-310). 

1947 Subat ve Mart aylarında Türkiye Recep Peker Hükümeti zamanında liberal kapitalist düsünce sistemi içine kayarak “Uluslararası Para Fonu (IMF)” ve 
“ Dünya Bankası (IBRD)” na giriş yapmıstır. 12 Mart 1947 tarihinde ABD Baskanı Truman’ın SSCB’nin önüne set çekebilmek amacıyla bu ülkenin yayılabilecegi 
ülkelere kendi adını tasıyan bir doktrin “ Truman Doktrini ” yayınlamıstır. Türkiye ABD ile bu doktrin geregince 12 Temmuz 1947’de yardım antlasması imzalamıstır (Koçak, 1986b: 173; Armaoglu,1984: 441-447, 517; Ülman, 1961:93-94; Soysal, 1965: 366-370; Eroglu, 1957: 21-47; Shaw, 2000: 473; Lewis,1988: 312; Uran,1959: 500; Avcıoglu,1990: 551-557; Turan,2000: 268-271). 

CHP ekonomi alanında 1946 yılında 5 Yıllık Sanayi Planı ve 1947’de Türkiye Kalkınma Planı’nı uygulamaya almış ve 1948’de Türkiye ktisat Kongresi’ni düzenlemistir. Fakat bu uygulamalar esnasında Peker Hükümeti zamanında ilk devülasyon yapılmış ve TL’ sı Dolar karsısında deger kaybetmistir; örnegin 1946’da 1 Dolar 1.28 TL iken birdenbire 2.80’e çıkmıstır. Truman Doktrini ve Marschal yardımları çerçevesinde ABD’den borç para alınmaya baslanmış ve böylece devletçi modelde artık gevseme 1947’de baslamış ve 1950’de artık iyice ilerlemistir. Bu konuda görüslerini Sedat Agralı “…dönemle ilgili sunu belirtmeden geçmemeliyiz; savaş sona erip normal çalısma kosullarına geçildiginde yeni yönetmelikler yürürlüge konulacaktı. Fakat çoguisveren çalısma saatlerini uzatan, ücretsiz fazla mesai öngören ve icabında gece vardiyasını sekiz saatin üzerine çıkarıveren savaş dönemi yönetmeliklerini iyice benimsemiş oldugundan, simdi savaş sonrasının yeni yönetmeliklerini uygulamaya yanasmıyordu, savasın sagladıgı avantajları kolay kolay bırakacaga benzemiyordu.” seklinde belirtmistir (Güzel, 1998:209). 

Türkiye ABD’nin himayesinin diyetini çok erken ödemeye baslamıstır. Türkiye’de sehirlerde sermaye birikimi olusmaya baslaması ile artık devletçi yapının sona ermesi için bu grup var gücüyle çalısmaya ve kendi sermayelerini büyütmeye çalısmıstır. Türkiye’de Gayri Safi Milli Hasıla, tarım ve sanayide 1939’daki düzeyine ilk olarak 1948’de ve sonra 1950’de ulasabilmistir. Yine ülkenin 1946 yılında ihracatı % 30, ithalatı % 20 artmasına ragmen 100 milyon dolar ticaret fazlasına sahip iken 1947’de ülkenin ithalatı % 100’ü asmış ve ihracatı ise sabit kalınca artık kronik dış açıga dayalı ekonomik yapı baslar ve bu açık 1946-50 arasında 500 milyon doları bulunca ancak ABD’den alınan dış borç ile kapatılabilir hale gelmistir. Böylece bu tarihten sonra hem ithalat ihracat dengesi bir daha kurulamamıs, hem de dış borç batagından ülke bir daha kurtulamamıstır (Aydemir, 1969: 397). 

Sonuç 

CHP’nin Cemiyet Kanunu’nda yaptıgı degisiklik sonunda birçok siyasi parti kurulmustur. Birden bire o kadar çok partinin kurulmuş olmasının nedeni, daha önce illegal olarak örgütlenenlerin yasal hale gelmesi olmustur. Ama bu partilerin hiçbiri ciddi olarak DP dısında CHP’ye rakip olabilecek güçte olamamıs tır, zira toprak sahipleri, nüfuzlu kisiler ve aydın kesim DP içinde yer almıstır. lk çok partili 1946 genel seçimleri sonunda Mecliste birden çok siyasi parti ile bagımsız milletvekili yer almıstır. 

1946 seçimleri sonrasında CHP ilk defa TBMM’de kendisine ciddi muhalif olabilecek bir partiyle karsılasmıstır. DP’nin demokrasi ve özgürlük söylemleri sonrasında birçok kisi partiye kayıt olmakta ve partiyi desteklemistir. Bunun için CHP Hükümeti 1946-1950 arasında sosyal alanda anti-demokratik yasaları kaldırma yoluna gitmis,isçilere sendikalasma hakkı tanımış ve hatta kendisi yardımcı olmustur. CHP Hükümeti bu dönemde cemiyet ve dernek kurulmasına müsaade etmis, basın yayın kanununda degisiklige giderek sansürü kaldırılmıs, sıkıyönetim uygulamasına son vermis, sıkıyönetim mahkemelerindeki dosyaları bagımsız mahkemelere aktarmıstır. Bunlara ilaveten CHP Hükümeti Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda degisiklige giderek halkın sebepsiz yere karakola götürülmesine son vermis, siyasal partilere propaganda izni vermis, stiklal Mahkemelerini kaldırmıstır. Ama bunların yanında özellikle 1947’dan sonra sol söylemli gazete, dergi ve sendikalar kapatılmıstır. Bunun sonucunda da bu dönemde kurulan siyasi partilerin bir çogu varlıklarını uzun süre sürdürememistir. 

CHP Hükümeti ekonomi alanında ise Toprak Mahsulleri Vergisi, Varlık Vergisi, İhracat Vergisi’ni kaldırmıs, “Toprak Reformu Yasası”nda degisiklige gitmistir. Ayrıca bu dönemde özel tesebbüse önem verilmeye baslanmıs, köylü ve isçiler siyasetle ilgilenmeye baslamıstır. Egitim alanında ise bu dönemde İmam - Hatip Liseleri açılmıs, İlkokullarda “ Din Kültürü Ders ”i okutulmaya baslanmıs, “Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu” degistirilmis, Üniversite Kanunu çıkararak üniversitelerin özerklesmesi saglanmıstır. 

CHP Hükümeti siyasi alanda “ Milli Şef ” ibaresini, parti-devlet anlayısını, Cumhurbaskanının parti baskanı olmasını, valilerin illerde parti baskanı olmasını ve partide “Degismez Genel Baskanlık” sıfatlarını kaldırılarak süre ve seçime baglamıstır. CHP seçimlerde aday belirlerken merkeziyetçilikten tasraya dogru kaymıs, yeni seçim kanunu ile gizli oy, açık tasnif usulü getirerek sandıklarda parti gözlemcilerinin yer almasını ve seçimlerin yargı denetiminde yapılmasını saglamıstır. 

Sonuç olarak ülkede çok partili döneme geçilmesi ile beraber CHP kendini yeniden gözden geçirerek parti tüzügünde ve CHP’nin yönetim anlayısında degisikliklere gitmistir. Bu durum ülkede demokrasinin yerlesmesi ve muhalefet partilerinin hükümetleri daha dogru kararlara yönlendirmesi bakımından büyük bir deneyim olmustur. 

KAYNAKÇA 

Agaoglu, Samet,(1972), Demokrat Parti’nin Doguş ve Yükseliş Sebepleri, Bir Soru, Baha Matbaası, İst. 
-------------, (1967),Arakadasım Menderes, Baha Matbaası, İst. 
Ahmad, Feroz, Turgay, Bedia,(1976), Türkiye’de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolijisi 1945-1971, Bilgi Yayınevi, İst. 
Ahmed, Feroz,(1994), Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945-1980, Hill Yayınları, İ st. 
Akandere, Osman,(1988), Milli Sef Dönemi; Çok Partili Hayata Geçiste Rol Oynayan İç ve Dış Tesirler, 1938-1945, İz Yayınları, İstanbul. 
Anday, Melih Cevdet,(1962), Beş Parti-Tek Parti, Cumhuriyet, 13 Ekim. 
Armaoglu, Fahir,(1984), 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980, Türkiye İş Bankası, Kültür Yayınları, Ankara. 
Avcıoglu, Dogan,(1990), Türkiye’nin Düzeni, Tekin Yayınevi, İst. 
Aydemir, Sevket Süreyya,(1968), II.Adam, Cilt II, Remzi Matbaası,İst. 
-----------------, (1969), Menderes’in Dramı, Remzi Kitabevi, İst. 
Ayın Tarihi, (1939), Mart, No:64. 
Ayın Tarihi, (1939b), Mart, No:65. 
Bayar, Celal, Basvekilim Adnan Menderes, Derleyen İsmet Bozdag, Baha Matbaası, İst. 
Baydur, Mithat, (1999), Siyasi Tarihimizden Kesitler, İrfan Yayınevi, İst. 
Bekata, Hıfzı Oguz, (1960), Birinci Cumhuriyet Biterken, Yeni Matbaa, Ankara. 
Binark, İsmet, (2004), Türk Parlamento Tarihi, TBMM, VI. Dönem, C.I, TBMM Vakfı Yay.I. 
Bozkurt, Celal,(1968), Siyaset Tarihimizde CHP, Ankara 1968. 
Burçak, Rıfkı Salim, (1979), Türkiye’de Demokrasiye Geçiş 1945-1950, Olgaç Yay., Ank. 
CHP V.Büyük Kurultay Zabıtları, (1939), Ulus Basımevi, Ankara. 
CHP Program ve Nizamnamesi, (1943), Ulus Basımevi, Ankara. 
CHP Müstakil Grup Rapor ve Ekleri,(1946), TBMM Basımı, Ankara. 
CHP Genel Sekreterliginin Parti Örgütüne Genelgesi,(1937),C.10, Ulus Basımevi, Ank. 
CHP Yedinci Kurultay Tutanagı, (1948), Ulus Basımevi, Ankara. 
Cumhuriyet, (1939), 26 Mart. 
Çelik, Edip,(1969), Türkiye’nin Dış 
Politika Tarihi, 100 Soruda, Gerçek Yayınevi, İst. 
Düstur1, 3.Tertip, XXVII. 
……...2, 3.Tertip, XXI. 
……..,3 3.Tertip, XXVI 
……...4, 3.Tertip, XXXI. 
……...5, 3.Tertip, XXIV. 
……...6, 3.Tertip, XVII. 
……...7, 3.Tertip, XIV. 
……...8, 3.Tertip, XIX. 
Eroglu, Hamza, (1957), “Kuzey Atlantik Paktı” (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecbuası), C.XXI, S.1-4, st. 
Giritlioglu, Fahir,(1965),Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin Mevkii,C.I, Ayyıldız Matbaası, Ankara. 
Gologlu, Mahmut,(1982), Demokrasiye Geçiş 1946-1950, Kaynak Yayınları,İst. 
Güzel, Mehmet Sehmus, (1998),”İkinci Dünya Savası Boyunca Sermaye ve Emek”,D.Quataert ve E.J.Zürcher, Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiye’sine 
İsçiler 1839-1950, İletisim Yayınları, İst. 
İnönü, İsmet, (1987),Hatıralar, C.2, Bilgi Yayınevi, Ankara. 
İnönü, İsmet, (2000),Defterler (1919-1973), C.I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. 
İnönü, Erdal,(1998), Anılar ve Düsünceler, Yorum Kitapları, İst. 
Karpat, Kemal, (1996), Türk Demokrasi Tarihi, 2.Baskı, Afa Yayınları,İstanbul. 
Koçak, Cemil, (1997),“Siyasal Tarih 1923-1950”,Türkiye Tarihi IV, Çagdaş Türkiye 1908-1980, Cem Yayınevi, st. 
----------,(1986a), Türkiye’de Milli Sef Dönemi, C.I,İletisim Yayınları, İst. 
----------, (1986b), Türkiye’de Milli Sef Dönemi, C.II,İletisim Yayınları, İst. 
Lewis, Bernard, (1988),Modern Türkiye’nin Dogusu, TTK Basımevi, Ankara. 
Ortaylı, İlber,(1983), “1946 Demokrasisi”, Yazı Dizisi, Milliyet,15 Mayıs. 
Sencer, Muzaffer,(1971), Türkiye’de Siyasi Partilerin Sosyal Temelleri, Geçiş Yay., İst. 
Shaw, Stanford J., Shaw,Ezel K.(2000), Osmanlı İmparatorlugu ve Modern Türkiye, I.Cilt, e Yay., İst. 
Soysal, İsmail, (1965),Türkiye’nin Dış Münasebetleri ile ilgili Baslıca Siyasi Andlasmaları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara. 
Talas, Cahit, (1992), Türkiye’nin Açıklamalı Sosyal Politika Tarihi, Bilgi Yayınevi, İst. 
TBMM, (1943) Zabıt Ceridesi, Devre 7, çtima Fevkalade,,C.3. 
………, Zabıt Cerideleri, 7.Dönem, Cilt 20. 
……...., Zabıt Cerideleri, 6.Dönem, Cilt 1. 
………, Zabıt Cerideleri, 6.Dönem, Cilt 6. 
………, (1945a) Tutanak Defteri, Devre 7, Toplantı 2, C.15. 
………, (1945b) Tutanak Defteri, Devre 7, Toplantı 2, C.15. 
………, (1945) Tutanak Defteri, Devre 7, Toplantı 2, C.18. 
………., (1946) Tutanak Defteri, Devre 7, Toplantı 3, C.24. 
………., (1946) Tutanak Defteri, Devre 8, Toplantı Olaganüstü, C.1. 
………, (1946) Tutanak Defteri, Devre 8, Toplantı Olaganüstü, C.1. 
………, (1947) Tutanak Defteri, Devre 8, Toplantı 1, C.5. 
………, (1949) Tutanak Defteri, Devre 8, Toplantı 4, C.24. 
………, (1950) Tutanak Defteri, Devre 9, Toplantı 2, C.2. 
Teziç, Erdogan,(1976), 100 Soruda Siyasi Partiler, Gerçek Yayınevi, st. 
Timur, Taner,(1991), Çok Partili Hayata Geçis, letisim Yayınları, st. 
-----------,(2001), Türk Devrimi ve Sonrası, mge Yayınları, st 
Toker, Metin,(1990a), Tek Partiden Çok Partiye, Bilgi Yayınevi, st. 
-----------,(1990b), Demokrasiden Darbeye 1954-1960, Bilgi Yayınevi, st. 
-----------,(1966), smet Pasayla 10 Yıl, 1954-1957, C.I, Akis Yayınları, Ankara. 
Toksöz, Fikret,(1983),”Dernekler”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 
C.II, İletisimYay., İstanbul. 
Tökin, Firizun Husrev ,(1965), Türk Tarihinde Siyasal Partiler ve Siyasal Düsüncelerin Gelismesi, Elif yayınları, İstanbul. 
Tunaya, Tarık Zafer,(1952), Türkiye’de Kurulan Siyasi Partiler, Dogan Kardaş Yay., İstanbul. 
Turan, Serafettin,(2000), İsmet İnönü, Kültür Bakanlıgı Yayınları, stanbul. 
Ulus, (1950), 17 Mayıs. 
Uran, Hilmi,(1959), Hatıralarım, Ayyıldız Matbaası, Ankara. 
Ülman, A.Haluk,(1961), Türk-Amerikan Diplomatik Münasebetleri, 1939-1947, 

SBF Dış Münasebetler Enstitüsü Yayını, No:14, Ankara. 
Uyar, Hakkı,(1999),Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, 2.Baskı,Boyut Yayıncılık, İstanbul. 
Vatan,(1957), Fuat Köprülü, “Demokrat Partinin Kurulusu”, 6 Aralık. 
Yesil, Ahmet,(1988), Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçis, Kültür Ve Turizm 

Bakanlıgı Yayınları, Ankara. Yücetürk, Ahmet N.,(1972), Türkiye’de Dernek Gelisimleri, AÜSBF Yayını, Ankara. 

Sosyal Bilimler Dergisi 
Yüksel KASTAN 

..