Hasan Özmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hasan Özmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Aralık 2017 Pazartesi

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 4

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI  BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 4




















7. Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Konya Şubesi Başkan Yardımcısı İlham Beyatı 
26 Nisan 2010 

ORSAM: Kuruluşunuz ne zaman ve nasıl kurulmuştur? Kuruluşunuz ve kendiniz hakkında bilgi verebilir misiniz? 

İlham Beyatlı: Ben 03.07.1959 Kerkük doğumluyum. 1978 yılında Türkiye’ye geldim. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1986 yılında mezun olduktan sonra 1991 yılında aynı üniversitenin Radyoloji bölümünde ihtisasımı aldım. 1992 yılından itibaren de Konya Numune Hastanesi Radyoloji Bölümünde Radyolog Doktor olarak görev yapmaktayım. Evliyim ve 1 kızım var. 

Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin Konya şubesini 1995 yılında Dr. Aydın Beyatlı bir grup Iraklı Türkmen ile kurmuştur. O tarihlerde Derneğin 5 kişilik yönetim kadrosu eşliğinde 196 üyesi bulunmakta idi. Dr.Aydın Beyatlı 6 odadan ibaret olan muayenehanesinin 2 odasını Derneğe tahsis ederek, 14 yıl bilfiil Dernek faaliyetlerini buradan yürütmüştür. Bu yıllarda Dernek Başkan yardımcılığı görevi ile yönetim kadrosunda yer almama rağmen faal 
olarak çalışmamaktaydım. Ancak 2008 yılında Başkanlığı devir aldıktan sonra faal çalışmalarım başlamıştır. 

Derneğimizin yönetimde görev alanlar şöyledir: 

1) Başkan: Dr. ilham Beyatlı - Radyolog Doktor 
2) Başkan Yardımcısı: Dr. Aydın Beyatlı - Göz Doktoru 
3) Sekreter Dr. Nihal Demir Köprülü - Kadın Doğum Doktoru 
4) Muhasebeci: Dr. Ahmet Demir Köprülü - Diş Doktoru 
5) Üye: Velit Terzi - Esnaf Derneğimizin üyelerinin çoğu Kerkük ve Erbillidir. 

Üyelerimizin gençleri genellikle ağılıkta olup 20 genç öğrencimiz vardır ve bunlar arasında kadın ve erkek hemen hemen eşit konumdadır. 
% 50’si eğitimli ve üniversite mezunudur. 

Kuruluşunuzun yapısı nasıldır? Nasıl yönetilmektedir? Nereden destek almaktadır? 

Derneğimiz Tüzel yapıda olup 5’i yönetimde olmak üzere toplam 50 üyeden oluşmaktadır. 20 üye öğrencidir. Ve halen Selçuk Üniversitesinin farklı bölümlerinde öğrenimlerine devam etmektedirler. 2008 yılında Dr Aydın Beyatlı’nın muayenehanesinin kapanması sebebiyle son bir yıldır çalışmalarımı evden yürütmekteyim. Dernek faaliyetlerinde yönetim kurulundan ve üyelerden destek ve fikir alamamaktayız. Bugüne kadar yapılan faaliyetler önceki yıllarda Dr Aydın Beyatlı’nın, son bir yıldır da benim çabalarım sonucu gerçekleştirilmiştir. 

Derneğimizde sadece dernek tüzüğünü uygulamak amacı ile cüz’i miktarda birkaç ay gibi kısa bir süre aidat toplanmasına çalışılmış ancak üyeler bu durum karşında isyan çıkarmış ve dolayısıyla aidat toplanmasından vazgeçilmiştir. 
Bu nedenle derneğimizde ne aidat geliri ne de herhangi bir bağış geliri yoktur. Derneğimizde üyelerin bir araya gelmeleriyle, adaylar belirlenerek 2 yılda bir seçim yapılır. Yönetimdeki Türkmenlerin tamamı genellikle 1980-90 arası Türkiye’ye gelmişlerdir. 

Kuruluşunuzda görev alan insan ve üye profili nasıldır? Üyelik nasıl olmakta ve üyelerden ne beklenmektedir? 

Irak’tan göç edip Konya’da ikamet eden Iraklı Türkmenler, Türkiye’ye öğrenim için gelen Türkmen öğrenciler ve Türkmen davasına yakın ilgi duyan, manevi destekte de bulunan üye profillerinden oluşmaktadır. Dernek üyeliği için dilekçe ile başvurmak yeterlidir. Yönetim kurulu uygun gördüğü takdirde üyelik kabul edilmektedir. Türkmen davasının farkında, bilinçli ve milliyetçi bir ruhla vatanına hizmet ruhu taşıyan, faaliyetlere içtenlikle katılımı olan, destek veren üyeler istemekteyiz. 

Yaptığınız faaliyetler hakkında bilgi verebilir misiniz? 

Dr. Aydın Beyatlı’nın şahsi gayretleri sonucu yaklaşık 14 yıl Türkmeneli ve Konya’daki Türkmenlere faydalı olabilmek için ciddi faaliyetler yapıldı. Bu faaliyetler kısaca şöyle özetlenebilir: 

1)- Periyodik olarak her yıl üyeler ve Konya’da Türkmen davasına sıcak bakanlar eşliğinde, geleneksel yemeklerimizi tanıtmak, bir arada toplanıp sohbet etmek amaçlı kır gezileri düzenledik. 
2)- Önemli ve anlamlı günlerde mevlitler düzenlendi. 
3)- Selçuk Üniversitesinde öğrenim gören öğrencilerimize destek amaçlı hocaları ile görüştük. Onların genel durumları hakkında bilgi edindik ve sorunlarının giderilmesi için gerekenler yapıldı. 
4)- Türkmeneli bölgesinde yaşanan haksızlık ve sıkıntıları sergilemek için değişik dönemlerde resim sergileri yapıldı. 
5)- Farklı dönemlerde Konya Büyükşehir Belediye Başkanının desteği ile Kerkük’e geziler düzenlendi. 
6)- Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü ve Konya Ticaret odası ile birlikte konferanslar ve paneller düzenlendi. 
7)- 2007’de Ankara’da yapılan Kerkük mitingine katılmak için Türkmenelinde yaşanan kaos ve olayları protesto etmek amacıyla Irak Türkmen 
Cephesi ile birlikte Konya’dan 9 otobüs dolusu insan Ankara’ya gönderildi. Ayrıca dernek başkanımız Aydın Beyatlı ile birlikte 4 Türkmen 
öğrenci Konya-Ankara arasında 3 gün süren yürüyüş eylemi yaptı. 
8)- 1998 yılında Büyükşehir Belediye Başkanımızın desteği ile ITC Başkanı ve yöneticileri, Türkmen partilerinin başkanları ve 40 kişilik 
heyet Irak’tan Konya’ya getirilerek 5 gün süresince ağırlandı. 
9)- Türkmen ve Konyalı doktorlardan oluşan 5 kişilik sağlık heyeti Konya’dan Erbil’e 9 kez gidip sağlık hizmeti verdi. 
10)- Konya Valiliği ve Sağlık Müdürlüğü ile birlikte 4 kez ilaç kampanyaları başlatıldı, kamyonlarca ilaçlar toplanıp Konya’dan Türkmeneli’ ye gönderildi. 
11)- Konya Büyükşehir Belediye Başkanı desteği ile 3 kez 9 kişilik Molla Heyeti Konya’da 1 hafta ağırlandı. Ve mevlit okuma kültürümüz sunuldu.
12)- Sivil toplum örgütlerinden (Kadın Kolları ve Öğretmenler) sosyal faaliyetlerde bulunmak üzere Türkmeneli Bölgesinden Konya’ya davet edildi ve ağırlandı. 
13)- Kurban bayramlarında Türkmeneli Kültür ve İşbirliği Vakfı’nın yardımı ile Konya halkından toplanan kurban ücretleri Türkmeneline gönderildi. 
14)- Konya’daki bürokratlar, sivil toplum örgütleri ve parti il başkanları ile birlikte işbirliği yapıldı, Ankara’daki parti genel başkanları ve TBMM ziyaret edildi, toplantılar yapılarak davamız anlatıldı. 
15)- Üyelerimizin doğum, ölüm ve sünnet gibi özel günlerinde dernek olarak yanlarında olmaya gayret gösterdik. 
16)- Konya Devlet Tiyatrosunun düzenlediği ‘’ Türkçe Konuşan Devletler - Bir Ses Bir Nefes - Festivaline’’ Türkmeneli’den 5 kişilik tiyatro heyeti getirilerek katılımı sağlandı. 
17)- Dernek yönetimi olarak zaman zaman davamızı anlatmak için yerel ve ulusal TV’lerde yayınlara katıldık. 
18)- 1998 yılında Kıbrıs’ta hem Kıbrıs Radyo ve TV’de hem de Kıbrıs Başbakanı Derviş Eroğlu ile görüşüp davamızı anlattık. 
19)-Konya Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği yaparak Konya’nın en büyük caddesine ‘’ Kerkük Caddesi’’ ve en önemli mahallesine ‘’ Telafer’’ 
isminin verilmesini sağladık. 
20)- Dernek kuruluşundan bu yana gönüllü olarak Türkmenelinden yüzlerce hastayı Konya’ya getirterek çeşitli hastanelerde tedavilerini sağladık. 
21)- Son 1 yılda ihtiyaç sahibi öğrencilerimize burs ve yemek kartları temin ettik. 
22)- 2008–2009 yıllarında Türkmeneli’ye Dönüş adlı bir bülten ve bir dergi çıkardık. 
23)- Zaman zaman üyelerimize bilgisayar ve dil kursları açtık. Ancak yeterli katılım olmadığından sürekliliği sağlanamadı. 
24)- Doktora yapan öğrencilerimize uzmanlık tezlerinin yazılımını ve basımını üstlendik. 
25)- Derneğimizin tanıtımını sağlamak amaçlı internet sitesi kurduk. 
26)- Tüm öğrencilerimizin sosyal ve psikolojik durumlarındaki sıkıntılar sebebiyle Selçuk Üniversitesindeki hocalarla görüştük. Üniversite bünyesinde PDR seanslarına katılmalarını önerdik ve öğrencilerimizin PDR (Psikolojik Danışmanlık Rehberlik) ile görüşmelerini sağladık. Öğrencilerimizin bu seanslara katılmaları 
kendi uyum ve başarıları açısından şart olmasına rağmen bu görüşmelerde devamlılık sağlanamamıştır. 

Kuruluşunuz ile Türkmen halkı arasındaki iletişim nasıl sağlanmakta ve hangi düzeydedir? Türkmen halkı sizi tanıyor mu? Türkmen halkı beni tanıması mümkün değil. 
Çünkü ben yıllarca ancak arka mahfilde eşimin yazılarını, projelerini yazarak Türkmenlere hizmet ettim. 2008 de dernek başkanlığına seçilince 
beni ancak bir yıldır görmekteler ve onlar halen sadece Dr. Aydın Beyatlı’yı tanıyıp yapmak istediğim her faaliyet ve karalar için onun direktifinde çalıştığımı sanıyorlar, hâlbuki ben eşimden tamamen farklı olup değişik hayat görüşlerine sahibiz. Ama bunları önemseyen biriyim. 
Amacım Türkmenlerin kurtulması ve özgürlüğüne kavuşmasıdır. Beni hiç tanımasalar da olur. Dernek olarak daha önceleri Dr. Aydın Beyatlı başkanlığında diğer Türkmen kuruluşlarıyla çalışmaktaydı, ancak benim başkanlığımda hiçbir Türkmen kuruluşuyla henüz çalıştığımı söyleyemeyeceğim. 

Kuruluşumuz Konya’da yaşayan Türkmen halkı ve üyelerle birlik beraberlik sağlayabilmek, davamız ve vatanımız için yapılabilecekleri paylaşabilmek 
amaçlı toplantılar, kahvaltılar, yemekler düzenlemiş, bununla da kalmayıp tüm iletişim yollarını kullanılarak (Mesaj, e-mail, telefon vs..) onlara ulaşılmaya çalışılmış; ancak Türkmen halkının dernek ve davamıza sahip çıkmadıkları ve çıkamayacakları üzülerek görülmüştür. Konya’da yaşayan Türkmenler ve derneğimize kayıtlı üyeler, öğrenciler birbirlerinden ve dernekten kopuk yaşamayı tercih edip içe dönük bir yaşam sürmektedirler. Bu nedenle derneğe bağlılıkları ve faal çalışmaları mümkün olmamaktadır. 

Türkiye’deki Türkmen kuruluşları arasındaki ilişki ne durumdadır? İşbirliği alanları ve ortak çalışmalar hangi seviyededir? 

Kuruluşumuz yeni nesile önem vermektedir. Öğrencilerimizin ve derneğimizin sorunlarını paylaşmak, çözüm yolları oluşturmak amaçlı Ankara Kültür Merkezindeki Heyeti Konya’ya davet ettik. Öğrencilerin de katılımını sağlayarak bir oturum düzenledik. İçeriğinde derneğimizin ve özellikle öğrencilerin problemlerini kapsayan 20 maddelik bir listeyi açıkça paylaştık ve problemlerin çözümü konusunda heyetten onay aldık. Ancak akabinde bu görüşmeler gereği atılması gereken adımlar atılmadı ve tekrar irtibat sağlanamadı. Bu nedenledir ki derneğimizin diğer Türkmen Kuruluşları ile herhangi bir işbirliği veya irtibatı ne yazık ki yoktur. Diğer Türkmen kuruluşlarından da derneğimize herhangi 
bir adım atılmamıştır. Bir avuç topluluk olmamıza rağmen birlik içerisinde adım atamıyor olmamız üzülünecek bir durumdur. 

Yurt dışındaki Türkmen kuruluşları ile ilişkileri var mıdır? İletişim nasıl sağlanmakta ve ilişkiler nasıl ve hangi düzeydedir? 

Yurt dışındaki Türkmen kuruluşları ile iletişim kurulamamıştır. 

Yönetim olarak hangi sıklıkla bölgeye gidiyorsunuz? Bölgeye yönelik neler yapıldı? Bölgede neler yapıldı? Gelecek için yapmayı planladığınız faaliyetler nelerdir? 

Ben yaklaşık 30 yıldır, Türkmenliye gitmedim, ancak eşim ancak her ay gitmektedir. Bölgeyle ilgili ciddi çalışmalar yapmaktadır. Derneğimizde 
aktif üyemiz olan geçmişte de derneğimizin başkanlık görevini başarıyla üstlenmiş ve yürütmüş olan Sayın Dr. Aydın Beyatlı hemen hemen 
her ay periyodik olarak Türkmeneli’ye gidip Türkmen halkı ile görüşmeler yapmaktadır. Ve oradaki maddi ve manevi sorunlarla şahsi olarak 
ilgilenmektedir. Bölgeye yönelik yapılanlar yukarıda anlatılmıştır. 

Türkiye’deki karar alıcı mekanizmalar ve sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler ile ilişkiler nasıldır? 

Derneğimize Konya’daki sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler sıcak bakmaktadırlar. Ancak Konya’da yaşayan Türkmen halkının içe dönük 
yaşamı tercih etmesi nedeniyle bir araya gelinememekte, grup faaliyetleri yapılamamaktadır. 

Türkiye’den beklentileriniz nelerdir? 

‘’Bir Millet kendi geleceğini şekillendiremezse başkaları onu geleceğini şekillendirir.’’ Milletimiz geleceğini şekillendirmek şöyle dursun içinde bulunduğu ruh hali ile şu anki yaşamını bile şekillendirilememektedir. Özellikle 1980 sonrasında yaşananlardan ciddi boyutlarda etkilenmiş olan milletimiz, yıllarca süren savaşın, kaosun, korkunun, şiddetin, katliamların etkilerini ağır ödemektedir. Psikolojik ve sosyolojik açıdan ciddi boyutlarda hasar görmüş, çöküntü içerisinde, kendiyle barışık olmayan,hedefsiz, isyankar, kültürünü bilmeyen, derneği değil hiçbir Türkmen kuruluşunu saymayan,disiplinsiz ve kural tanımayan, çevresine uyum sağlayamayan, depresif, çekingen bir gençlikle dejenere bir toplumla karşı karşıya kalmaktayız. Toplum ve gençlik böyle bir ruh haline sahip iken doğal olarak derneklerde birlik sağlanamamaktadır. 
Dernek olarak gördüğümüz yegane sorun budur. Daha sağlıklı, çalışkan, dünya siyasetini takip edebilen, davasına sahip çıkan bireyler yetiştirebilmemiz için bu konunun mutlaka ve mutlaka çözüme ulaştırılması şarttır. 

Türkiye’den beklentilerimiz şunlardır: 

1-Türkiye Irak Türkleri politikasını netleştirmelidir. 
2-Irak Türklerinin davasını uluslar arası mahfillerde tanıtmak amacıyla yurt dışındaki elçiliklerini devreye sokmalı ve yurt dışında Türkmen lobi ve diyaspora oluşturulmasına destek olmalıdır. 
3-Irak Türklerinden uluslar arası siyaset bilimi, hukuk ve basın yayın konusunda uzman Türkmen ekiplerinin yetiştirilmesi için yurt içinde ve dışında bu çalışmalara ağırlık vermelidir. 
4-Irak Türkmen siyasi, sivil kurum ve kuruluşlarına yapılan maddi yardımlar yeniden gözden geçirilip etüd edilmeli, bu destekler Türkmen kuruluşları nın halkla pekiştirilmesini sağlayacak şekilde yapılmalıdır. Bağdat merkezli çalışma stratejilerinin üzerinde durulmalıdır. 
5-Türkiye Bağdat ve Erbil politikalarında, Türkmen siyasi kurum ve kuruluşları nın siyasi mutfağa dahil edilmesi konusunda, bu kuruşlara yardımcı olmalıdır. 
6-Irak istatistik kurumlarının verileri göstermektedir ki Irak’ın en kültürlü toplumu Türkmenlerdir. Türkmenlerde özellikle öğretmen ve doktor sayısı çoktur. Bu nedenle Türkmenlerin Irak’taki sağlık ve eğitim alanındaki çalışmalarına yardımcı olunmalıdır. 
7-Tüm yurt dışındaki ve Türkiye’deki dernekler tek çatı altında birleştirilip, tek ses tek nefes olabilmelidirler, Bu bir Türkmen vatandaşlık görevimizdir 
(denekler federasyonu ve konfederasyonu). Tüm faaliyet ve programlar merkez tarafından yürütülmelidir. Bu çatı altında gençlik birliği, insan hakları, eğitim, spor, kültür, sağlık v.s bölümlerinin hepsi toplanmalı ve bu sayede dünya mahfiline tek güç olduğumuzu göstermeliyiz. 
8-Tüm Türkmen kuruluşlarında ve derneklerimizde gençlere söz hakkı verilip öne çıkarılmalı ve dernek faaliyetlerinde çalışmaları mecbur kılınmalıdır. 
9-Türkiye’ye getirilen tüm Türkmen öğrencilerimiz öncelikle Türkçe dil kurslarına devam etmeli, iyi derecede Türkçe öğrenirken aynı zamanda PDR kurslarına katılımları zorunlu olmalıdır. Psiko-sosyolojik konumları düzelmeyen öğrenciler için geri dönüş mutlak olmalıdır. 
Aksi takdirde hem parasal hem sosyal kayıp kaçınılmaz olmaktadır. 
10-Dünyayı takip edebilmemiz için tüm dernek ve Türkmen kuruluşları Avrupa standartlarına uydurulmalıdır. 
11-Tüm dernekler tek Web sitesine sahip olmalı ve tüm direktif bu siteden alınmalıdır. 
12-Dünyanın farklı bölgelerinde kurulmuş olan Türkmen dernekleri ile bağlantılar merkez tarafından sağlanmalı ve belli zamanlarda Türkmen toplumunu ilgilendiren ulusal konferanslar yapılmalıdır. 
13-Türkmeneli Tv kanallarında tüm Irak ve Türkmen halkı için yaşam koçluğu ve PDR konusunda programlara ağırlık verilmelidir. 
14-Tarih ve Kültürümüzün kaybolmaması ve farklı alanlarda kendini geliştirmiş bir topluma sahip olabilmek için gençlerimiz tıp ve mühendislik 
dışındaki diğer bölümlerde ( özellikle hukuk, ekonomi, muhasebe, spor, iletişim, tiyatro, sinema, müzik, iktisat vs…) eğitim almaları konusunda teşvik edilmelidirler. 
15-Öğrencilerimizin sosyolojik açıdan kendilerini geliştirmeleri ve yaşadığı çevreye uyum sağlamalarını kolaylaştırmak açısından yarı zamanlı 
iş fırsatları verilmelidir. Boş zamanlarını değerlendirebilecekleri hobilere yönlendirilmelidirler. 16-Savaş ve kaos nedeniyle halkımızın eksik kaldığı en büyük kültürlerden biri olan turizmi halkımıza tanıtmak ve yeniden hatırlatmak için kültür merkezi ve Türkmen kuruluşları tarafından kültür turları düzenlenmeli, öğrencilerin katılımı mecburi kılınmalıdır. 
17-Türkiye’deki güçlü ve güncel televizyon kanallarında Türkmenlerin kültürünü, tarihini ve acı dramını yansıtan diziler, filmler, belgeseller yapılmalı, açık oturumlar düzenlenmelidir. Bu oturumlara Türkmen gençliğinin katılımı da sağlanmalıdır. Eğitim alan gençlerimizin dizilerde, sinema ve tiyatroda rol almaları sağlanmalıdır. 
18-Türkmen davasını tüm dünyaya anlatmak ve sesimizi duyurmak için Türkiye Büyük Millet Meclisinde farklı partilerden Türkmen milletvekillerimiz olmalıdır. 
19-Tüm bu maddeler uygulanabilirse eğer Türkmenler ciddi boyutlarda Dünya mahfilinde ve Türkiye’de güçlü bir yere gelebilir. Ancak kronik olan bu dava gelişme kaydedemediğinde ‘’Özgür insanın güçlü insan olduğu’’ hatırlanmalıdır. Ve yıllardır özgür yaşayamamış olan Türkmenlere, Türkiye çift vatandaşlık hakkı vermeli böylelikle özgür olan Türkmen istediği bölgede yaşayabilmelidir. Sorularımıza içtenlikle yanıt verdiğiniz için teşekkür ederiz. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
***

8 Aralık 2017 Cuma

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 3


TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI  BAŞKANLARI ORSAM SÖYLEŞİLERİ, BÖLÜM 3


              Fuat Tigin*6 
*6. Türkmeneli Aydınlar Derneği Başkanı 
05 Nisan 2010


ORSAM: Fuat Bey öncelikle kendinizden biraz bahsedebilir misiniz? Buraya hangi yılda ve ne amaçla geldiniz? 

*Fuat Tigin: Eğitim almak amacıyla 1976’da Türkiye’ye geldim. Eğitimimi Kayseri Erciyes Üniversitesi Devlet Mimarlık ve Mühendislik fakültesinde tamamladım. 
1982 yılında okulumu bitirdim ve o zamanki savaş şartlarına ek olarak, 1980 yılında Suriye’de Türkmen hareketi kabul ettiğimiz bir siyasi örgüte katıldım. Dolayısıyla Irak’a dönme fırsatım kalmadı. 

Neydi bu örgütün ismi? 

Demokratik Türkmen Hareketi. 12 kişinin hareketi olarak geçiyordu, ama başarıya ulaştı diyemem. Sadece bir başlangıçtı, başlangıç itibari ile Suriye gibi bir ülkede olduğu için rağbet görmedi. Görülmemesinin sebebi de Suriye’ye bir güven yoktu. Nasıl bugün Türkiye’nin güveni yoksa o zaman da Araplara bir güven yoktu. 
Herkes bu hareketi Türkiye Cumhuriyetinden bekliyordu. Türkiye Cumhuriyeti de böyle bir şey yapmadığı için insanlarda soru işareti kalıyordu. 

Suriye ile ilgilimiydi? 

Hayır. Tamamen Irak’ın muhalif gruplarını toplayan bir ekibin bir arada olmasıydı. Kürt, Arap, Türkmen’den vardı, komünist ve sosyalist partiden vardı. 

İngiltere destekliydi. Tabi o zaman İngiltere Irak’ın içine girdiği zaman orada kullanılması için askeri elemanlarını yetiştirmek amacıyla Süryani topraklarında birkaç tane kamp kiralamıştı. Bunu diğer bir kolu dirsek temasında olduğu tabi İran var. İran’da da o zaman savaş başlamıştı. 
Bizim hedefimiz şuydu, nasılsa Saddam bizim Türkmenleri tasfiye etmeye başlayacak, her halükârda İran’da aynı şeyi düşünüyordu o zamanın şartlarıyla, 
bizim düşüncemiz kaç kişiyi kurtarabilirsek İran’a teslim olsun esir düştükten sonra alıp kendi kampımızı kurup hazır bir güç oluşsun. 
Biz Türkmenler o savaşta 50.000 şehit verdik, en azından 25.000’ini kurtarabilseydik, bizim 25.000 kişilik bir ordumuz olurdu. 

Kimler vardı sizle beraber? 

Hasan Özmen, Kasım Ömer, onun dışında rahmetli Mahir Oktay, Mehmet Reşit, Yavuz Ömer, Hakkı Selam,Necat Fehmi Arap gibi isimlerden oluşan on iki kişilik bir ekiptik. Bunun önce anlaşmalarını bizim İzzeddin Kocova yapmıştı. 

İzzeddin Kocova eskiden beri molla Mustafa Barzani’nin yanında yer almış bir Türkmen iş adamıydı, 1970’li yıllarda Türkmenleri örgütlemek istiyordu. 
Bu konuda dış devletlerin de desteği ile Türkmenlerin Türklerin yanına çekilmesi için bir organizasyon varmış. Bu ekip onun uzantısı oldu. Kürtler her ne kadar 
Türkmenler kendilerine kem gözle baksalar bile zehir edip yutuyorlardı. Her halükârda bir yerlerden bir direktif almışlardı. Bizim hareketimizde askeri 
eğitimden sonra İran’da üs kurmamız gerekirken son anda bir değişiklik yapıldı. Dendi ki Kuzey Irak’a gideceksiniz orada peşmergelerle beraber Saddam’a karşı 
mücadele edeceksiniz. 

Tabi Kürtlerin yeri kurtarılmış bölgedir, Türkmenlerin yeri ise Saddam’ın kontrolünde. Hepimizin ailelerinden birkaç kişi askerde. Yani böyle bir şey yapmamız söz konusu olamaz. 
Nihayetinde bir yol kestiğin zaman arabadan çıkacak on kişinin dört kişisi Türkmen olur. Biz bu işte yokuz dedik ve gruptan çekildik. Sonra Türkiye’ye geldik. 

Ne kadar kaldınız Suriye’de? 

Üç ay kaldık. Kaçak yollarla Türkiye’ye geldik. 

Okulu bitirdikten sonra gittiniz değil mi? 

Hayır, geldikten sonra okulu bitirdik. Okulumuzu bitirdikten sonra herkes kendi çapında çalışmaya başladı. 

Aslen Kerküklü müsünüz? 
Evet. 

Ne zaman vatandaşlığınızı aldınız? 

1987’de aldım. 

Oldukça geç almışsınız? 

1980’de vatandaşlığa müracaat ettim. Biraz geç aldım doğru. 

Peki siz şartları sağladınız mı yoksa o dönem bir kolaylık mı sağlandı? 

Yok, hiçbir kolaylık sağlanmadı, zaten o zaman askeri hükümet dönemiydi. 

Geçmişten bu güne kadar Türkmen kuruluşları içerisinde hangi görevlerde bulundunuz? 

Var olan kuruluşlarda elimizden geldiği kadar maddi, manevi, fiziki her türlü yardımda bulunmaya çalıştık. 1997 yılından beri de Irak Türkleri Yardımlaşma 
ve Kültür Derneği kapatılınca Türkmeneli Aydınları Derneği kuruldu. Bu derneğin kurucuları, zaten Riyaz Sarıkahya da vardır, tamamı cephenin kurucularıydı. 

Irak Türkleri Yardımlaşma ve Kültür Derneği mi kapatıldı? 

Evet. 

Ne zaman kapatıldı? 

1991’de. 

Sonra ne oldu? 

Sonra mazeretsiz tekrar açıldı. 

Siz bu derneği Türkmeneli Aydınları Derneğini ne zaman kurdunuz? 

1997’de. 

O zaman çok eski bu dernek. Eski tabi. Bugüne kadar da rahmetli Mustafa Kemal Yayçılı ile birlikte, iki sefer o başkanlık yaptı, ben üstlendim. Ama bizim dernek faaliyete geçtikten kısa bir süre sonra Irak Türkleri Yardımlaşma ve Kültür Derneği tekrar göreve başladığı için bizim dernek hep geri planda kaldı. Fakat her zaman için birlik beraberliğin önderliğini yaptık ve yapıyoruz. Bunun dışında her zaman alternatif bir dernek olarak kaldık. 

Herhangi bir düşünce farklılığı veya amaç farklılığı yoktur. Fakat bizim avantajımız vardır.Bu da tüzük olarak avantajdır, biz uluslararası faaliyetler 
yapabiliriz. Irak Türkleri haricinde Suriye Türklerini de bu camiaya kattık. Bu şekilde yürütmeye çalışıyoruz. 

Kuruluşunuzla ilgili biraz bilgi alabilir miyiz? Yönetimde kimler var? 

Şu anda başkan olarak ben varım, başkan yardımcısı olarak Zeki Türkmen var Suriye Türklerindendir, genel sekreter olarak Hasan Asker var Kerküklü. 

Hangi dönemde Türkiye’ye gelmişler ve ne iş yapıyorlar onları da söyleyebilir misiniz? 

Hasan Bey mimar, Zeki Bey hukuk fakültesini bitirdi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinde çalışıyor. Bunlar buraya benim dönemimde geldiler. Sadun Köprülü var, biliyorsunuz şimdi Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi, sonra Kerkük Haber Ajansı Müdürü Ersan Sarıkahya var. Türkiye’de ne yaparsan yap hepsi paraya 
bağlıdır. Bazı kuruluşları ayakta tutabilmek için paraya ihtiyaç vardır. 

Dernek üyeniz kaç kişidir? 

66 üyemiz var. 

Peki bu üyelerinizin profili hakkında bilgi verebilir misiniz?

Hemen hemen %30’u devlet memurudur. Bunların içerisinde Suriyeli de var, Kayserili de var. Kerkük, Musul, Erbil elimizden geldiği kadar her yerden topladık. 
Tabi herkes farklı yerden geldiği için daha zengin bir kültür yapısı var. Günümüzün şartlarına göre ne kadar büyütsek ne kadar kârlı olur bilemiyorum, hangi sonuçları 
elde edebiliriz. 

Eğitim durumları genelde nedir? 

%70’in üzerinde yüksek okul. 

Bu güne kadar ne gibi çalışmalar yaptınız? Bir de üyelerinizden neler bekliyorsunuz?

 Ayrıca üye sayınız oldukça az. Seçilmiş kişiler gibi hepsi. Aslında az değil. Yani bir takımın içerisinde yer almak her şeyi göze almak demektir. Özellikle 
de bu günkü şartlarda. Çünkü her zaman göz önündesin. Kerkük bugün bir terör merkezi gibidir, adı bile birçok kişiyi ürkütüyordur. 

Dernek olarak amacınız nedir? 

Temel amacımız şu anda Türkmen haklarını uluslararası platforma taşımak. Bu konuda Danimarka ve Almanya’daki derneklerle temasımız var. 
Hollanda ile de sık sık görüşüyoruz. Ne yapılacaksa Türkiye dışından yapılacak ben buna inanıyorum. Çünkü Türkiye’nin bizim hakkımıza sahip çıkması için önce kendi hakkını alması lazım. 

Bu doğrultuda neler yaptınız o zaman biraz detay verebilir misiniz? 

Başta Kürtlerin yaptığı haksızlıkları elimizden geldiği kadar medyaya taşıdık. Almanya’da yayımlattığım üç tane rapor var. 2004 ve 2006’da yayımlandı. Ama yardım işleriyle ben hiç uğraşmadım. 

Özellikle parasal yardım işlerine bulaşmadım. Şaibe getirecek işlere elimizden geldiğince uzak durduk. Ancak yapanları da her zaman için destekledik. 
Kurban bayramı olsun, diğer bayramlar olsun bazı müesseselerin Kerkük’e katkıda bulunulması için aracı olmuşumdur. 

Dernek nasıl finanse oluyor? 

Finanse olmuyor. 

Üyelerden aidat falan alıyor musunuz? 

Yok almıyoruz. Türkmen kuruluşları ile ilişkiniz ne durumda? Yani ortak çalışmalar yapıyor musunuz? Irak’ta seçimler olduğu zaman görev paylaşımları 
yapıyoruz. Onun dışında Türkiye’de siyasi olarak yapabileceğimiz pek bir şey yok. O Türkmen Cephesinin mücadelesi ile olur. Onlara da elimizden geldiği kadar önlerini açmak için her türlü yardım olsun, fikir alışverişi olsun temaslarımız oluyor. Yapabileceklerimizi paylaşıyoruz. Bu bende varım diyen insanların önünü açmaktır. Birkaç sene önce Türkmen Cephesinde her hafta toplanmayı planlamıştık ve iki ay her cumartesi günü toplandık. Fakat daha sonra ne hikmetse rafa kaldırıldı. Bu günün şartlarıyla Türkmenlerin bir araya gelmesini istemeyen zihniyetler vardır. Çünkü herkes bir araya geldiği 
zaman yarasını döküyor, derdini anlatıyor, iki tanesini yazıya döküp de makamlara verdiğin zaman onlar zaten aciz kalıyor. Böyle bir şey istemeyen 
insanlar görevlendirdikleri kişileri belli bir makama oturtmuşlardır; ama faaliyette yaptırtmamışlardır. Maalesef bu sıkıntıyı yaşıyoruz. 
Ama şu anda bizim Irak Türkleri ve Yardımlaşma Derneğinin içinde her hafta cumartesi günü toplantımız vardır. Herkesi oraya kaydederiz. 
Bu benim dernek, senin dernek diye bir şey yoktur. Dediğim gibi ben onlara, derneğe sahip çıkıyorum onlar benimkine sahip çıkıyordur. Çok da çatıştırmaya 
uğraştılar ama beceremediler. 

Özellikle Ankara için Adalet Kardeşlik Deneği vardır. Şu anda üç tane resmi dernek vardır. Biz her zaman dirsek temasında olduğumuz için fikir alışverişi için akşam buluşalım dediğimiz zaman buluşuyoruz. Gördüğümüz kadarıyla Ankara’daki derneklerle iyi ilişkileriniz var yani. 
Sadece Ankara değil, Türkiye’deki bütün derneklerle iyi ilişkilerimiz var. İzmir, İstanbul, Antalya.


Bunlarla ortak çalışmalarınız var mı? Varsa nelerdir? 

Var tabi. En son Kerkük ortak bir seyahat yaptık. Kerkük, Telafer, Tuzhurmatu, Bostanlıya gittik. Yani elimizden geldiğince dokuz gün içinde yirminin 
üzerindeki kuruluşlarımızı gezdik. Orada da şunu vermek istedik, her ne kadar ayrı müesseseler olsak da yek vücuduz, hepimiz aynı davaya hizmet ediyoruz. Birimiz parmaksak, birimiz kulaksak, birimiz göz isek aynı davaya hizmet ediyoruz. Bunun için gezdik ve dolaştık. Herkesi sık sık bir araya getirmeye çalışıyoruz. Tabi herkesi bir araya getirmek de bir külfettir, İstanbul’dan buraya gidip gelmek hem zaman, hem maddi açıdan ayrı bir konudur. Bizim gitmemiz ayrı bir sıkıntıdır. Diyarbakır’daki, Antalya’daki gelmek istiyor. Mesela Diyarbakır’a gidip gelmek on sekiz saat, buraya geldikleri zaman toplantıda arkadaşlar uyuyorlar. Elimizden geldiği kadar bir şeyler yapıyoruz, telefon diplomasisini sıcak tutuyoruz, mail atıyoruz, herkes birbirini gece gündüz arayabiliyor. Bir cenaze nasıl kaldırılır diye şu anda o cenazenin etrafında 
toplanmış durumdayız. 

Sizi destekleyen sivil toplum örgütü var mı? Sivil toplum örgütlerini elimizden geldiği kadar Cepheye yönlendiriyoruz. Çünkü orada bu iş için görevli arkadaşlarımız var, maaş alan insanlar var, ağırlayacak yeri var. Orayı bir havuz olarak kabul ediyoruz. Kim hangi istekle ve ne için geliyorsa bir arşiv oluşsun herkes istifade etsin. Benim derneğe geldiği zaman benimle konuştuğu zaman artısıyla eksisiyle her şey kapalı kalıyor. Biz bunları yapmamaya çalışıyoruz. Biz ve diğer dernekler elimizden geldiği kadar orada toplanmaya çalışıyoruz. Fakat oranında zayıf noktaları var. Oranın tamamen bilgi işlem merkezi gibi çalışması lazım, orada beyin fırtınaları yapmamız lazım, orada geçmişteki yaşadığımız 
eksiklikleri görmemiz lazım, ona göre geleceğe bakmamız lazım. 
Bizim başarısızlıklarımızı da paylaşmamız lazım ki başarıyı yakalayalım. Hiç 
çekinmeden, utanmadan, sıkılmadan, yüzümüz kızarmadan paylaşmamız lazım. Bu bizim toplumun ayıbıdır. Böyle sıkıntılarımız var yok değil. 

Türkiye’deki Türkmenler sizi tanıyorlar mı? İletişiminiz ne düzeyde? Türkmenlerin sıkıntılarında yardımcı olabiliyor musunuz? 

Sıkıntısı olup bizimle paylaşanlara elimizden geldiği kadar yardımcı oluyoruz. Kendi adıma şuna inanıyorum. Kerkük’ten gelip bir insan buraya yerleşiyorsa hangi şehirde yaşıyorsa oradaki derneğe gidecek üye olacak. Gel kardeşim ne sıkıntın var diye ben aramam. 

Neden bu derneklerin görevi değil mi? 

Hayır, kendi üyelerime karşı bir görevim vardır. Fakat herkesin kapısına gidip hal hatır soracak olursak bunun üstesinden gelemeyiz. Çünkü on kişiye gidersin beş kişiyi unutursun ve o beş kişi “bizi adam yerine koymuyorlar” diye sana küsecek. Yerim, yurdum, telefonum bellidir, ben seni tanımıyorum diyecek hiçbir Türkmen yoktur. Herkes birbirini tanıyordur. Biz zaten sıkıntıları paylaşan 25 kişiyiz. Bu insanları da herkes tanır. 
Herkes birbirine bir alo diyecek kadar yakındır. Onun için ben özellikle diğer kardeşlerimi de uyarıyorum, insanlar gelip üye olacak, kendini tanıtacak, kendi imkânlarını paylaşacak bizde kendi imkânlarımızı onlarla paylaşacağız. Yoksa burası su içilmek için bir maşrapa derneği değil. 
Sen de insansın nihayetinde sen zamanını, nüfusunu, paranı harcıyorsan onun esenliği için, onun istikbali için, o da sana bir saatini harcamıyorsa demek ki bunu Türkmenler istemiyor. Böyle bir Türkmen’i yanında istemiyorlar. Böyle bir Türkmen’e de itibar edilmez. Köşesinde istediğini yapsın. Bu konuda ben böyle düşünüyorum. Nihayetinde sen bir tabiri caizse bu mazlum halkın sözcüsü olarak veya ferdi olarak veya bir atılımcısı olarak ölümü göze almışsan, her şeye varım diyorsan, diğer taraftaki insan tenezzül edip sana iki saatini vermiyorsa, yalan 
da olsa benim yanımda yer almıyorsa, onun kapısını çalmak bizce yanlıştır. Hatta daha ötesine gidiyim öyle Türkmenleri ben cezalandırırım. 
Yani bu benim görüşüm, ben böyle düşünüyorum.

Türkmen halkının sorumluluğu eline alması lazım diyorsunuz.

Tabi herkesin faydası önce kendine olacaktır, sonra ailesine olacaktır, sonra hısımına akrabasına olacaktır ki toplumuna faydası olabilsin. 

Irak’la ilişkileriniz ne düzeyde? 

Ortalama yılda üç kere giderim. 

Her bölgeye gidiyor musunuz? 

Her bölgeye giderim ama ağırlık Kerkük. 

Akrabalarınız var mı orada? 

Tabi, Kerkük olmasının avantajı şudur. Orada evim, orada akrabalarım var. Güvenlik açısından istediğim gibi hareket edebilirim. Diğer bölgeler için bu söz konusu değil. 
Diğer bölgelere gittiğim zaman yani Musul’a, Bağdat’a, Telafer’e, Erbil’e bir iki gün kalabiliyorum, yani on günlüğüne gittiğim zaman bunun yedi günü Kerkük’tür. 

Bölgeye yönelik çalışmalarınız var mı? Faaliyetleriniz oldu mu? 

Yoktur. 

Sanki var da yok gibi söylediniz. 

Yok diyelim. Herkesin elinden gelen bir şeyler vardır, yapmaya çalışıyordur ama başarana kadar yok diyelim. 

Söylenemeyecek şeyler mi? 

Orada yapılacaklar ve yapılmayacaklar da bellidir. Biz yapılanları ve yapılmayanları toplayıp yapılabileceklerde bir arpa boyu yol alabilirsek 
kârımızdır. Yapılamayanlar da zaten yapılamıyordur. Biraz da kurumun dışına çıkıp Türkiye’de yaşayan Türkmenler hakkında konuşalım. 
Türkmenlerin Türkiye’ye göçleri hangi dönemlerde olmuştur? Sebepleri nelerdir? Ağırlık dönemi zaten İran savaşıyla başladı. 
Akabinde Kuveyt Savaşı dönemlerine rast geliyordur. 35 senedir Saddam bugün gider yarın gider diye sabredenler vardı. Savaşlarda zulümlerde iki oğlumu verdim, bari diğerlerini kurtarayım diyenler vardı. Kuveyt Savaşından sonra uygulanan ambargolarda eşitlik uygulanmaması da bir sorundu. Bunlar zaten Kürt politikası, yıldırma politikasıydı. Bunlar hep programlıydı. Şimdi ben gidiyim de sonra geri dönerim diye Türkiye’ye gelenler oldu. Ağırlıkla bu dönemler ben çektim çocuklarım çekmesin, ben yaralandım bu yaralanmasın diyerek her şeyini bırakıp hayata yeniden başlamak isteyen insanlarımız vardı. 

Sizin bildiğiniz ailenizden ne kadar göç var? 

Yalnızca ben varım, geri kalanı orada.  

Gelirken göç yolunda, Türkiye’ye yerleşme 
konusunda ne sıkıntılar çektiniz? 
Bunu genel anlamda bilgi olarak verebilir misiniz? 

Ben pek sıkıntı yaşamadım. Buraya okumak için geldim ve kaldım. Burada gerçi bir müddet pasaport, oturma iznim sorun oldu. böyle biraz çalkantılı bir dönem geçirdim. Hep kampa falan gidip geldiğim için farklı gözle bakıldı, hatta terörist gözüyle bakıldı bize. Sen milli mücadele içinde adım atmışsın, canını ortaya koymuşsun, ama insanların bakış açısı farklıdır. 

Siz Türkiye’ye gelip Suriye’ye geçtiniz değil mi? 

Evet okurken daha önce değil. Bunun akabinde yerleşince de iki binli yıllara gelene kadar kimse Kerkük’ün ne olduğunu bilmiyordu. Siz Türkçeyi nereden öğrendiniz diyorlardı. “Ben doğduğumda Türkçe biliyordum, sonradan Arapçayı öğrendik” derdim, şaşırırlardı. “Kerkük nerede” diye sorarlardı. Biz anlatamadık bunları. Tabi bu geçmiş yönetimlerin, milli eğitimin, diğer Türk toplumlarını tam olarak anlatamamasından, habersiz yetiştirmesinden kaynaklanıyor. Bizim çektiğimiz cezanın en büyüğü de hiçbir zaman için Kerkük’ü biz Irak olarak kabul etmedik, hatta Iraklılığı hiç kabul etmedik. “Misakı Milli sınırları içerisinde Atatürk’ün çizdiği sınırlar içerisindedir eninde sonunda Türkiye burayı 
denetimine alacaktır”, diye düşündük. Bir savaş çıktığında ve çıkmıştır da o zaman kuzey tarafı kendine idrak edecek, denetimine alacaktır ve 
bizde esenlik içerisinde yaşamlarımıza devam edeceğiz zannediyorduk. 

Türkiye’ye adapte olurken mi sıkıntı yaşadınız? 
Yani size karşı ön yargı var mıydı? 
Çabuk uyum sağlayabildiniz mi? 

Sizler gönüllü olarak bu davaya hizmet ediyorsunuz fakat yeni gelenlerde bu pek görülmüyor. 
Size şöyle bir şey söyleyeyim orada biz ikinci plana itildik neden itildik? 

Türk olduğumuz için itildik. Fakat Türkiye’de Türkmen olup da ikinci plana itilmek, inanın çok acı verici bir şey. Biz bunları yaşadık, yaşıyoruz da. 

Bunun olduğuna inanıyor musunuz? 

Ben inanıyorum. 35 senedir buradayım yaşantımın uzantılarında bunu görüyorum. Hatta şunu söyleyeyim Türkiye’de şu anda Kürt olmak 
Türkmen olmaktan daha iyidir. Her türlü imkânlar seferber oluyor. Bizler ayakbağı olarak görülüyoruz. Ben niçin buradayım? Anavatan diye, çocuğum Türk yetişsin diye buradayım. Avrupa’ya, Amerika’ya gitmedim. Başka ülkelere gidip de daha iyi şartları düşünmeden, çocuklarımın Türkiye’de daha iyi olacağını düşünerek buraya deldim. Fakat her türlü zorlukla karşılaştık. Şimdi orayı yaşamak lazım. Size ne kadar Kerkük’ü anlatırsam anlatayım olmaz orayı yaşamak lazım. Havasını teneffüs etmeden, orada yaşamadan insan anlayamaz. Bu sizin benim için geçerli değil bütün dünya için geçerli. 

Orada yaşamanın zorluğunu, o zorluğa rağmen o toprağa bağımlılıklarını düşündüğünüz zaman onun cevabını orada bulabiliyorsun. 

Siz yılda üç kere gidiyorsunuz ama aklınızın bir ucunda hala belki oraya geri dönmek var. Aynen öyle. 

İşte aynı şeyi genç kesimde göremiyoruz. Genç kesim genellikle aklı bir karış havada oluyor. Daha iyisi, daha rahatı, daha paralı, daha forslu işi ister. Şimdi ben genç kafasıyla düşündüğüm zaman Amerika’ya, İngiltere’ye gitmeliydim, 
neden Türkiye’ye geldim derdim. Bugün gençler bunu düşünüyor. Burada yetişmiş 2. jenerasyon dediğimiz insanlarımızın ve 90’lardan sonra gelenler, maalesef bu davaya adım atan insanların hepsinin tabiri caizse zulme uğradığını, meşakkat çektiğini, iflas ettiğini, mesleğinde yükselmediğini, önüne engeller takıldığını, düşman sahibi olduğunu, ailesinden birkaç kişinin asıldığını veya içeri atıldığını bunun karşılığında hiç kimsenin desteklenmediğini veya kucaklamadığını görünce ister istemez korkuyor. 
Kardeşini şehit vermiş, babasını vermiş hapse hala diyor Türkiye’ye gitmiş en sefil durumda kimse elinden tutmuyor ve istenmeyen bir kişi olarak kabul ediliyor. Sonra kendi kendine soruyor “onun peşinden neden gideyim?”. Bizler 
onlar için kötü örnekleriz. Bakıyorlar bize, ne olmalıydılar, fakat nasıllar. Biz yerine göre tenkit görüyoruz. Biz de bu konuda kendimiz sorgulamaya başladık. Madem sen gurbeti seçtin, memleketinden göçtün, hem milli hem de siyasi mücadeleni adam gibi yaşayabileceğin doğru dürüst bir ülkeye gidip yapsaydın ya. Biz onların karşısında cevap veremiyoruz. Yani bir faaliyet yapmaya çalışıyorsunuz, ama konuşmayı cımbızla seçmeye çalışıyorsun, aman kimseye 
değmeyeyim, ölçülü konuşuyum, kimsenin husumetini üstüme çekmeyeyim. Halbuki demokratik ülkede yaşıyorsun, bunları düşünmemelisin. 

Bu demokrasimiz bizim o kadar esnek ki istediğin yerde çelikleşiyor, istediğin zaman lastikleşiyor. 1991’den bu yana Türkiye’de Türkmen politikası diye bir politika yok. Yani taban hiç durmuyor. Sağa yatmış, sola yatmış, duvara 
çarpmış, yere düşmüş, suya düşmüş ıslanmış böyle bir şey mi olur. Orada topluluk vardır, o topluluk buradan medet umuyordur, o topluluk buradaki toplumun uzantısıdır. Yani eğer Türk olmak bir suç ise orada onları keselim atalım. Kürt beni istemiyor, Kürt hiçbir şey yapamazsa kapımı çalıp benim çocuğumdan haraç istiyor. 

Ben gidip ondan bundan komşudan para toplayıp gidip çocuğumu kurtarıyorum. Bu ara sıra değil her gün oluyor. Buna rağmen benim mimarım, buna yol açan ve buranın yönetimidir, biz onların kurbanı olduk. Bizim maalesef doğrularımız dır, biz doğruları konuşamazsak maalesef mesafe alamayız. 

Türkiye üzerinden yurt dışına gidenlerde sıkıntılar var mı? 

Türkmenleri kabul etmiyorlar zaten. Bizim oraya gidenler hep kaçak gitmiştir. Resmi yolla gidenler de vardır. Onlara da bir dönem böyle tolerans tanıdılar. 
Bir buçuk senelik bir dönem vardı.

Hangi dönem bu? 

Zannedersem 2000- 2002 yıllarıydı. 

Son bir soru olarak Türkmen davasına ilişkin beklentiniz nedir? 

Türkmen davasıyla bu dava bir hukuk davası olmalı, bu dava bir dünya çapında bir ibret davası olmalı, bu davanın etrafında herkes bir katkıda bulunmalı. Bir insanı etnik kökenine göre nasıl dışlanır, nasıl tescil edilir, nasıl böyle perişan halde bırakılır, yerlerin yerine göre bir mal karşısında veya bir nüfus karşısında nasıl satılır bir ibret tablosu olarak bir dava oluşması lazım. Ve bu konuda dünyanın diğer bölgelerinde hiçbir insanın başına gelmemesi için özellikle büyük ülkelerin müdahil olması lazımdır. Biz bu Türkmen davasını son kırk yıl içinde yaşadıklarını her halde bir ciddi bir şekilde sayfa sayfa dökersek ölenlerin, çekilen eziyetlerin, düştükleri yollarda yıprandıklarının, ailelerin nasıl dağıldığını, 
nasıl perişan olduğunu, nasıl böyle bir pozitif düşünceden negatif düşünceye dönüştüğünü her halde bir 100 tane film çıkar gibi geliyor. 
Bu kadar büyük acılar vardır. Çok kişi böyle sıkıntıyı dile getirmemek için böyle bir ayıp kabul ettiği şeyler vardır. Yani hicret ettiğiniz zaman bir yerden oynadıktan sonra çocuğunu eğitmemişsen, okutmamışsan, bir şey sahibi etmemişsen o aile dağılmaya gidiyordur, dağılmıştır da. Biz bu bayrağın göndere çekilmesinde kan dökmüş insanlarız, dökmeye de devam ederiz, bu bayrağa tapan insanlarız. Ama şunu diyoruz, bu bayrağa tapanlarla bu bayrağa tükürenleri aynı seviyeye koysunlar ve öyle muamele etsinler. 

Biz bu bayrağa taptığımız için rezil duruma düşmemeliyiz, bu bayrağın hayranı olduğumuz için ikinci plana itilip de bunlar ayak bağıdır gözüyle bakılmamalıyız. Biz Türklüğümüzden gurur duyuyoruz. Hükümetlere gelince her zaman için dışarıdan etkisini çekmemek için bir takım ölçülü veya ölçüsüz davranışlarda bulunulabilir, ama milletten çok beklentimiz vardır. Biz bir milletiz. Biz kendi içimizde birbirimize sahip çıkmazsak, birbirimize kol kanat germezsek Gürcü’sü, Rus’u, İngiliz’i bize kol kanat geremez. Dolayıyla ben Türkmen davasını kendi adıma Türk milletiyle paylaştığımız zaman bir başarıya ulaşırız. Gerek Avrupa da gerek Amerika’da gerek başka ülkelerde. Ben özellikle Avrupa ve Amerika’daki Türklerin Türkiye’deki Türklerden çok çok daha duyarlı olduğunu görüyorum bize karşı. Adamlar adete bizimle beraber her günü takip ediyor. Erbil’de, Kerkük’te, Telafer’de ne oldu, ne olacak, ülkelerin görüşü nedir, oradaki petrolü nasıl paylaştılar, eldeki gelirler nereye gitti, hangi kontratları, hangi ülkeler aldı? Hiç kimsenin de gözünden bir şey kaçmıyor. Ama biz burada geçim derdine düşmüşüz, sıkıntıya düşmüşüz, kendimizi paralıyoruz. Ne yapacağız, ne edeceğiz, yok ergenekonmuş, yok silahlı kuvvetler böyle yaptı genelkurmay şöyle yaptı, hep hikâye. Hiç bizi ilgilendirmeyen konularla kafamızı meşgul edip duruyoruz. Oysa meşgul ettiğimiz dönem hayatımızın bir parçasıdır. Bu 
hayatımızın parçası dediğimiz dünyadaki en değerli şeylerimizdir. Boşuna oturmamamız lazım. Düşmanlarımız boş oturmuyor. Türk dünyasını boğmak için, sefil duruma sokmak için herkes timsah gibi ağzını açmış bekliyor. Kerkük’e, Kıbrıs’a, Azerbaycan’a karşı ne güç yetiştirdi düşmanlarımız. Kıbrıs Türkleriyle, Türkiye Türkleri birbirine düşman ilan edilmeye kalktı. Zaman zaman aklı evvellerde söylemiştir ya bizim ne işimiz var Kıbrıs’ta da, Kıbrıs bize ayak bağı oldu, bu kadar paraya mal oluyor. Oysa oradaki Türk’ün hayatına hiç kıymet vermeyen insanlardır. Kıbrıs’ın bizim için ne kadar değerli oysa ki. İşte Kerkük de Azerbaycan da böyle. İnşallah hayırlara vesile olur, inşallah neticesinde 
bizim korktuğumuz olaylar olmayacaktır, Türk birliği kurulacaktır, dünya küçülüyor. Gerçi bir takım ibretler, bir takım sıkıntılar yaşamalıyız. 
Biz Türkmen olarak da diyoruz ki eskiden çok rehavete çökmüşüz bize bu tokat lazımdı adam olmamız için. Bu tokadı yemeliydik. Kafamızı 
iki elimizin arasına alıp doğruları bulmak için başkalarından duymamamız lazım. Yapacaksak da kendi yanlışımızı yapmamız lazım. Dışarıdan 
birisi bize yanlış yaptırmasın. Çünkü kendi yanlışını yaparsan bir sefer yaparsın, ikinci sefere doğrusunu bulup yoluna devam edersin. Ama 
başka birinin yanlışını yaparsan ikinci yanlış, üçüncü yanlış, dördüncü yanlış seni yok edene kadar yanlış yaptıracaktır. Dolayıyla biz kendi 
insanlarımıza çok hoşgörülü olmamız lazım bir yanlışla bir insanı silip yok etmememiz lazım. Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. 


Ben teşekkür ederim. 

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR