Onur Öymen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Onur Öymen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mart 2020 Pazartesi

TEFTİŞ!...

TEFTİŞ!... 


Bayram Ankaralı, 
Çoban Ateşleri,
6.9.2004 

Denetim, teftiş, inceleme, gezi.... Ne derseniz deyin. Hangi ifadeyi kullanırsanız kullanın bu ifadelere yüklediğiniz anlam önem taşır. 

Konumuz; AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu üyesi Günter Verheugen'in 6 Ekim 2004'te yayınlanacak Türkiye Raporu öncesi ülkemize yapacağı gezi.. 

Gazete haberlerine göre Verheugen  Ankara, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır'da 
incelemelerde bulunacak. İnanıyoruz ki, yetkililerimiz ve yetkisizlerimiz tarafından büyük bir "Misafirperverlik" ve "teslimiyetle" ağırlanacak!... 

İncelemenin ana teması açıklamalara göre; Türkiye'deki azınlık cemaatleri ve vakıflarla görüşmeler olarak görünmekte. Aslında bu görüşmelerin çoktan yapıldığını ve kapalı kapılar ardında belli kararların alındığını düşünüyoruz. 
Bu gezinin sonunda bize göre açıklanması beklenen sürpriz; KÜRTLERİN AZINLIK STATÜSÜNÜN Türkiye tarafından kabul edilmesi zorunluluğu ve 
oldu-bittisidir. 

Bir süredir AB kurumları ısrarla Türkiye'deki "mozaikten" bahisle Kürtlerin ülkedeki "en büyük" azınlık toplum olduğunu vurguluyor ve bunun Türkiye tarafından kabul edilmesi gerektiğini belirtiyor. Nedense, ülkemiz "kurumları" tarafından birçok diğer husus gibi bu husus da görmezlikten geliniyor ve sessizlik tercih ediliyor. 

Aslında bizce en çok üstünde durulması gereken husus Lozan Antlaşmasının belirlediği azınlık sınırlarıdır. Israrla delinmek istenen Lozan'ın azınlık tarifidir!.. Bu durum Türkiye'nin fiili olarak bölünmesi demektir. Önce "İkiz Anlaşma" imzalarıyla tanınan kültürel ve kendi kaderini tayin hakkından sonra, masanın altında saklanan son sürpriz bizce bu husustur. 

2001 yılında Brüksel'de delege olarak katıldığım ve AB Komisyonu ile IKV'nin ortaklaşa düzenlediği "Türkiye" konulu bir toplantıda hayretler içinde AB Yetkilileri tarafından Güney Doğu Anadolu'daki vatandaşlarımızdan bahisle; "Kürt Azınlık" ifadesinin kullanılmasını izlemiştim. Bunun ancak bir dil sürçmesi olabileceğini ve oradaki Türk yetkililerin (Sayın Onur Öymen de katılımcı olarak bulunuyordu) bu ifadeyi düzelteceklerini umutla beklemiştim. Ama nafile!... 

Daha önce yazdığımız bir makalede; NATO İstanbul toplantısının gizli gündemin den bahsetmiştik. O zaman aldığımız bilgilere dayanarak; Türkiye'nin satranç tahtasına dönüştürüldüğünü ve hamlelerin Vatan toprakları üzerinde oynandığını ifade etmiştik. 

Israrla tekrar etmek istediğimiz husus Türkiye'nin gündemine sokulmak istenen ve (A), (B), (C) planları içeren konular; 
1) Azınlık konusunda yeni tarifler getirmek, 
2) Türkiye'de 2 resmi dil olgusunu tartışmaya açmak, 
3) İstanbul'un en azından belli bir bölgesini (Fener ve Sur içi) Türkiye merkezi yönetiminden koparmak, hususlarıdır. 


6.9.2004 

***** 

19 Mayıs 2019 Pazar

Osmanlı’nın İzinde!

Osmanlı’nın İzinde!


Melih Aşık ,

28 OCAK 2011 KÖŞE YAZARLARI YAZILARI.,

Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas geçenlerde Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ı ağırlarken tarihte hiçbir Yunanistan cumhurbaşkanının sarf etmediği sözler sarf etti... Türkiye’yi kastederek Sarkisyan’a:
“Geçmişte aynı barbarlar tarafından kesildik” deyiverdi.
Başbakan Papandreu da Erzurum’da “İşgalci Türk ordusu Kıbrıs’tan çıksın” diye konuşmuştu. Her iki hakarete iktidardan yanıt gelmedi. Muhalefetten 
de güçlü bir protesto sesi çıkmadı.
Bu arada İsrail, Mavi Marmara raporunu açıkladı... 9 kişinin ölümüyle biten baskının hukuka uygun olduğunu bildirdi... ABD rapora onay verdi.
Geçen ay da İsrail ile Güney Kıbrıs arasında “münhasır bölge anlaşması” yapıldı... Türkiye’nin İsrail’e yönelik uyarıları fayda etmedi. El konulan ekonomik 
bölgede 90 milyar dolar değerinde petrol ve gaz yatağından söz ediliyor... Rusya Devlet Başkanı Medvedev ile Alman Başbakanı’nın Kıbrıs’a koşması, 
Merkel’in Türkiye hakkında atıp tutması, Fransa Devlet Başkanı Sarkozy’nin de Kıbrıs gezisine hazırlanması ekonomik bölgenin gözleri kamaştırmasına 
bağlanıyor.

AB’ye tam üyelik macerası çoktan bitti.

AB Rumlardan yana ağırlığını koyarak limanları açmamızı, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımamızı istiyor.

İstemek ne kelime var gücüyle bastırıyor.

Birçok konuda görüş ayrılığına sahip ABD ile AB, Türkiye ile ilgili konularda tam bir uyum içindeler. Birlikte bastırıyorlar.
Her alanda bir gerileme.. Her alanda bir aşağılanma...
Türkiye nereye gidiyor? CHP’li Onur Öymen’in saptaması:
- Osmanlı’nın izinden gidiyoruz diye diye Osmanlı’nın akıbetine uğrayacaklar...
Abdullah Gül, “Hablemitoğlu cinayetinde parmak izine ulaştık” demiş.
İnşallah o parmak da yanlış parmak  değildir!

Fahrettin Fidan, Halk TV

CHP’yle gerek sahiplik gerekse hukuksal açıdan hiçbir bağı bulunmayan... Ama kamuoyunda CHP’nin televizyonu olarak bilinen Halk TV uzunca süredir sıkıntılı 
günler yaşıyor. Çalışanlarına maaşları ödenmiyor. Hizmet araçlarına haciz kondu. Yayına her an son verebileceği söyleniyor... Halk TV neden bu hale düştü? 

Bir çalışan anlatıyor:

“Halk TV iki sebepten bu hale düştü. Bir; yöneticilerin hataları... İki; partinin ilgisizliği... Evet, Halk TV’deki programlar genelde kötüydü... 
İzleyicinin ilgisini çekmiyordu... Dolayısıyla izlenirliliği çok düşüktü ama partinin böyle bir kanala ihtiyacı tartışılmazdı. Hele hele seçimlere şurada 
birkaç ay kalmışken... Hele de bir başka iletişim kanalımız yokken... Aldığım bilgiye göre Kemal Kılıçdaroğlu nihayet konuyla ilgilenmeye karar vermiş. 
Hurşit Güneş’i bu işle görevlendirmiş. Umarım başarırlar.

Mahkeme karar vermiş: “Yumurta atmak demokratik hak.”
Bu karar gösteriyor ki iktidar yargıyı henüz tam olarak kontrol altına alamamış...

Haldun Ertem Duman,

İstanbul Ataşehir Belediyesi’nden gelen mesajda:
“Burası Ataşehir; sağlık burada, gelecek burada....”
İbareleri gözümüze çarpıyor. 
Derken ikinci mesaj Prof. Elif Dağlı’dan geliyor. Elif Hanım, Ataşehir Belediyesi’ni protesto ediyor.

Philip Morris çalışanları, Ataşehir Belediyesi tarafından başlatılan, kapak toplama projesi kapsamında topladığı kapaklarla 12 yürüme engelliyi tekerlekli 
iskemleye kavuşturmuş.
Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgazi de kendilerine bir teşekkür plaketi vermiş
Görünüşte iyi bir etkinlik.
Ancak yasal değil... Yasalar reklama dönük bu tür ilişkileri yasaklıyor.
Nefret Söylemi!

Hrant Dink Vakfı, “Nefret Suçları ve Nefret Söylemi” başlıklı bir derleme kitap yayımladı.
Kitap, geçen yıl düzenlenen bir konferansın sunumlarından oluşuyor.
Sunumlardan biri gazeteci Kemal Göktaş tarafından yapılmış, “Medyanın Hrant Dink’i hedef haline getirmesi” başlığını taşıyor.
Kitaba alınan sunumda bizim de bir yazımız geçiyor...
Kemal Göktaş 2009 yılında yazdığı “Hrant Dink Cinayeti” adlı kitapta bizim kimi yazılarımızdan hastalıklı yorumlar üretmişti...
Bu yorumlar daha sonra “Hrant” adlı kitaba aktarıldı, şimdi de “Nefret Suçları ve Nefret Söylemi” adlı kitaba...
Eleştiri konusu yazımız 15 Ekim 2005 tarihinde sütunumuzda yayımlanmış. 

Aynen şöyle:

“Ermeni asıllı yazar Hrant Dink, 6 ay cezaya çarptırılmasına, ceza tecil edilmesine rağmen üzülmüş. Ülkeyi terk etmekten söz etmiş... 
Ceza hukuk dışı güdülerle verildiyse elbet üzülünür, kınanır.
Hrant kardeş... Sen haksız bir mahkeme kararına haklı olarak üzüldün... 
Peki 70 milyonluk bir ulusu, herhangi bir yargı kararı olmadan kendisinden önce yaşanmış olaylardan dolayı ‘soykırım suçlusu’ ilan ederken bunda da bir 
haksızlık görüyor musun? Görmüyor musun?”

Bu yazıya Kemal Göktaş’ın yaptığı yoruma bakınız:

“Hiç ilgisi olmayan iki konuyu karşılaştıran Aşık’a göre Dink’e verilen ceza, Türkiye’ye yöneltilen soykırım suçlamalarına karşı bir yanıttı.”
Oysa okuma yazması ve iyi niyeti olan herkes yazıdaki şu mesajları görebilir:
“Cezanın hukuk dışı güdülerle verildiği...”
“Mahkeme kararının haksız olduğu..”
“Hrant’ın haklı olarak üzüldüğü...”
İstenen sadece Hrant’ın da Türk halkına yöneltilen soykırım suçlamasındaki haksızlığı görmesiydi.

Nitekim Hrant bu yazımıza hemen yanıt vermiş bu yanıt da sütunumuzda yayımlanmıştı. Kemal Göktaş’ın görmezden geldiği o yanıtı yarın yayımlayacağız.. 

Hrant bizim satırlarımızda nefret mi görmüştü yoksa dostça ve içten bir çağrı mı? 

Cevabı yarın, Hrant’ın mektubunun içinde...

****

3 Kasım 2018 Cumartesi

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 1

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri.,  BÖLÜM 1

Ergenekon soruşturması sürecinde provokasyonlar yaşanıyor. Birileri soruşturma ve dava sürecini Şemdinli olayında olduğu gibi çıkmaza, sonuçsuzluğa ve akamete uğratmaya çalışıyor.
   
Abdullah Harun, 12.09.2008 - Ergenekon ve benzer soruşturmalar sürecinde provokasyonlar yaşanıyor. Birileri soruşturma ve dava süreçlerini Şemdinli davasında olduğu gibi çıkmaza, sonuçsuzluğa ve akamete uğratmaya çalışıyor. Bu girişimlerin süreceğini tahmin edip 12 Eylül 2008 tarihinde başladığımız bu canlı yayında tarihi olaylara, kışkırtmalara tanık oluyoruz, yaşıyoruz ve daha birçoğunun da yaşanacağına inanıyoruz.

İtalyan Gladyosu'nu Çökerten savcı Felice Casson, Türkiye'de gazetecilerin yakından tanıdığı bir isim. Bir gazeteye verdiği demeçte aynen şöyle diyor:

 " Soruşturmalar başladığı zaman bazılarının şiddetli eleştiriler yaptığını görürsünüz. Bir zaman sonra bu şiddetli eleştirileri yapan çevrelerden bazılarının da şüpheliler arasında olduğunu anlarsınız. İşte o zaman işler daha da karışır. Hedef aldığınız kesim öyle bir kulis yapar ki, savcı olarak bizim yaptığımız çalışmaların yasa dışı olduğu bile ima edilir. Ta ki soruşturma evresi tam olarak gelişinceye kadar bu böyle gider."

 Türkiye'de yaşanacaklar da sanırız böyle olacak. Tekrar etmek gerekirse en üst makamdan alttakine kadar muvazzafıyla yargısıyla ve diğer tüm dallarıyla Kontrgerilla, Şemdinli ve Ergenekon soruşturmalarında yakalanmış bulunuyor. General ve daha alt kademedeki elemanlarını feda edip soruşturmanın daha yukarılara, Kontrgerilla'ya uzanmasını engellemeye çalışıyorlar. Çırpınmalar bu yüzden. Özellikle Ergenekon soruşturması onları gittikçe köşeye sıkıştırıyor olmalı ki bu kadar deşifre olmaya başladılar. Şurası çok açık, Savcı Öz ve arkadaşları, Ergenekon soruşturmasıyla kontrgerillacıları kuyruğundan da olsa gerçekten yakalamayı başarmış ve soruşturmanın seyri kontrgerillacıları daha da zora sokacak. Türkiye, büyük olaylara ve inşallah hayırlı değişimlere doludizgin gidiyor. Birileri de tüm güçleriyle bunu engellemeye çalışıyor, bu çok açık.

 TESPİT EDEBİLDİĞİMİZ ENGELLEME GİRİŞİMLERİ:

2007 yılında başlayan Ergenekon soruşturması sürecinde bu davayı ve benzer diğer davaları engelleme girişimlerinden tespit edebildiklerimizi kronolojik olarak aşağıda aktarmaya çalıştık. Bu girişimlerden bazılarının doğrudan engelleme amacıyla yapıldığı açık iken, bazılarının ise dolaylı yoldan yapıldığı söylenebilir.

İşte o Girişimler:

 09.07.2008: ABD Konsolosluğuna saldırıda 3 polisin hayatını kaybetmesi:

 ABD'nin İstanbul İstinye'de bulunan konsolosluk binasına saldırı düzenlendi. Yoğun bir çatışmanın yaşandığı kanlı saldırıda konsolosluk önünde koruma görevlisi olarak bulunan 3 Türk polisi hayatını kaybetti. Bu saldırı basında Ergenekon soruşturmasına karşı bir intikam ve gözdağı mesajı olarak da algılandı. Saldırının ayrıntılarına bakıldığında hedefin konsolosluk değil Türk polisi olduğu açıkça görülüyor. Saldırganların göstere göstere gelerek ateş etmeye başlaması, sonra soğukkanlılıkla arabadan inerek ateş etmeye devam etmesi ve 3 polisi öldürmesi. Sonuçta saldırının ABD konsolosluğuna hiçbir zararı olmadı. Olan Türk polisine oldu. Dünyanın en güvenli binalarından biri olan İstinye'deki konsolosluk binasına pompalı tüfek ve tabancayla saldırı yapılması da hedefin konsolosluk binası olmayacağı yorumlarına neden oldu. 'Kale' gibi inşa edilen konsolosluk binasına girişin çok zor olmasının yanısıra araçtan tek saldırganın inerek direkt polise yönelip ateş açması, olay yerinin az ilerisinde bulunan ve iki trafik polisinin de çatışmaya girmesi üzerine araçta bekleyen diğer iki saldırganın harekete geçmesi, teröristlerin saldırıdan hemen sonra kaçmayı planladıklarını düşündürdü. Araçta bulunan 4. saldırganın çatışmaya girmeden kaçması da saldırının asıl hedefinin polise mesaj vermek olabileceği ihtimalini akıllara getirdi. Polisin hedef seçilmesinin nedeni olarak, Ergenekon soruşturmasında aktif rol oynaması gösteriliyor. Bir askeri darbeye karşı en büyük güvence polis. Özellikle emniyet istihbaratından çok tedirginler. Danıştay baskını hatırlanırsa tetikçi Alparslan Arslan'ı cesaretli bir polis son anda üzerine atlayarak yakalamıştı. Eğer tetikçi yakalanmasaydı Danıştay saldırısı çok farklı bir yönde gelişirdi.

 12.07.2008: Ergenekon Sanık ve yakınlarından savcıya suç duyurusu:

İçlerinde Ergenekon soruşturmasında tutuklanan avukat Kemal Kerinçsiz, eski asker Muzaffer Tekin'in de bulunduğu, emekli Albay Erdal Sarızeybek, İstanbul Barosu eski Başkanı Turgut Kazan ve İşçi Partililer gibi belirli çevrelerce verilen 9 ayrı suç duyurusu sebebiyle Adalet Bakanlığı'nca Savcı Öz hakkında inceleme başlatıldığının ortaya çıktı. Başvuranlardan bazılarının Adalet Bakanlığı'nın ilgisizliğinden şikayet ederek Ankara İdare Mahkemesine suç duyurularını taşıdı. İstanbul Barosu eski Başkanı Avukat Turgut Kazan, Savcı Zekeriya Öz´ü, elindeki soruşturmayı 11 aydır tamamlamayıp ucu açık tutarak, yaşanan gelişmelere göre "dalga operasyonlar"a başvurmakla ve "geceleyin kapı çalınınca, sütçü gelmiştir diye uyanma hakkımız öldürüldü" suçlayarak Ankara İdare Mahkemesine başvurdu. (haberkaynağı-2, haberkaynağı-3, haberkaynağı-4)

 16.07.2008: CHP'li Öymen'den Gözdağı:

CHP’li Onur Öymen, katıldığı bir TV programında Ergenekon soruşturmasında yaşanan gözaltıları ve gelişmeleri eleştirdi. Öymen, ‘Merak etmeyin, Ankara’da hakimler var’ diyerek mahkemeden mahkumiyet çıksa bile Yargıtay’dan döneceğini ima etti.

 19.07.2008: Leninist Atatürkçülerden Ergenekon soruşturmasına tepki:

 Kadıköy'de, Atatürkçü Düşünce Derneği öncülüğünde, Atatürk'le Lenin'in yan yana resimlerini içeren pankartların taşındığı, "Ergenekon soruşturması cumhuriyetimizi yıkmak amaçlıdır!" konulu yaklaşık iki bin kişinin katıldığı bir gösteri düzenlendi. Habertürk televizyon muhabirinin canlı yayında adeta bir bayram havasında abartarak sunduğu haber şöyle: "Burada gerçekten çok büyük bir coşku var. 10. yıl marşları, türküler çalınıyor. Yaklaşık 2000-3000 kişi var şu anda Kadıköy İskele Meydanı'nda. Türk Bayrakları, Atatürk posterleri ön planda. Atatürkçü Düşünce Derneği önderliğinde düzenleniyor bu miting. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin yanı sıra İşçi Partisi ve Türkiye Gençlik Sendikası, DSP, CHP, Cumhuriyet Okurları Derneği Bağımsız Cumhuriyet Partisi gibi çeşitli siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri de bu mitinge destek veriyorlar. Sizin de bildiğiniz gibi bu mitingde bugün Kadıköy İskele Meydanı'nda Ergenekon Operasyonu kapsamında yapılan gözaltılar eleştiriliyor. Şener Eruygur, Hurşit Tolon ve Doğu Perinçek isimleri ön plana çıkıyor biraz daha. Kimilerinin ellerinde Şener Eruygur resimleri var ve bu resimlerin altında Demokrat, Atatürkçü, aydın yazıyor. Mitingde Atatükçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcısı Sina Akşin, İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek ve Ulusal Kanal Genel Müdür Turan Özlü birer konuşma yaptılar.Eski milletvekili ve Türk Halk Müziği sanatçısı Faruk Demir küçük bir konser verdi. Onun dışında şuana kadar oldukça barışçıl ve coşkulu bir mitinde sahne oluyor Kadıköy Meydanı. Türküler çalınıyor. Marşlar çalınıyor. Türk bayrakları sallayan ellerinde Atatürk posterleri olan kalabalık sloganlar atarak marşlara eşlik ederek buradaki mitinge katılıyor."

 28.07.2008: Güngören Katliamında 17 kişinin hayatını kaybetmesi:

İstanbul Güngören'de halkın en kalabalık olduğu bir noktada peşpeşe meydana gelen iki patlamada 17 kişi hayatını kaybetti. PKK'ya atfedilen saldırıyı PKK üstlenmedi. Basında Ergenekoncuların intikamı olarak nitelendirilen saldırının, Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'nin kapatılma davasında vereceği kararın hemen öncesinde meydana gelmesi dikkat çekti.

 01.08.2008: Polise Saldırıların artması:

Ergenekon soruşturması sonrasında polise karşı saldırılar dikkat çekici şekilde arttı. PKK terör örgütü de bir açıklama yaparak öncelikli hedefinin polis olduğunu duyurdu. PKK'yla doğrudan karşı karşıya gelen ve çatışmalara giren gücün askerler olmasına karşın PKK'nın böyle bir açıklama yapması, örgütün Ergenekon örgütüyle bağlantıları olduğuna dair iddiaları güçlendirdi. 

 08.08.2008: Selimiye Kışlasına saldırı:

Güngören ve Konsolosluk saldırılarının Ergenekon örgütüyle bağlantısının savcılarca araştırıldığının ortaya çıkmasıyla birlikte, muhtemel hedefi Üsküdar Selimiye Askeri Kışlası olan havan toplu bir saldırı daha meydana geldi. Saldırganların kaçtığı saldırıyı 'Devrimci Karargah Örgütü' adı verilen, adı daha önce hiç duyulmamış yeni bir sol terör örgütü üstlendi.

 19.08.2008: Emniyete Şok baskın:

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Paksüt’ü yetkisiz dinledikleri iddiasıyla Ergenekon soruşturmasını yürüten Emniyet Müdürlüğü İstanbul Organize Şube’ye nöbetçi mahkemeden aldığı izinle baskın yaptı. AYM üyesi Osman Paksüt'ün başvurusuyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın düzenlediği baskında Organize Şube'deki bilgisayar harddisklerinin kopyası alınarak henüz mahkemeye bile yansımamış Ergenekon soruşturmasının kimlere uzandığının ve uzanacağının öğrenilmeye çalışıldığı ileri sürülüyor. Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, olaydan haberdar olur olmaz devreye girdi ve İstanbul 1. Ağır Ceza'dan aldığı aramayı durdurma kararı ile baskının ve kopyalama işleminin tamamlanmasını son anda engelledi. Elde edilen dijital kopyalara da el konuldu. Soruşturmanın ilerleyen aşamasında Osman Paksüt'ün eşinin de Ergenekon Terör Örgütü şüphelisi olduğu ortaya çıktı. Ferda Paksüt halen Ergenekon davası sanığı olarak yargılanıyor. Anayasa Mahkemesi üyesi olan kocası Osman Paksüt'ün de mahkeme bilgilerini Ergenekon sanıklarına sızdırdığı anlaşıldı. Ancak mahkeme kararıyla yapılan telefon dinlemesinin sadece karısını kapsadığı ve onun görüşmesine tesadüfen takılan Osman Paksüt'ü kapsamadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi Osman Paksüt'e ceza veremeyeceğini açıkladı. Paksüt'ün kollanmasına diğer mahkeme üyeleri tepki gösterdi ve karara şerh koydurdu.

 02.09.2008: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan şok soruşturma:

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Yargıtay üyelerine yönelik suikast krokilerinin de ele geçirildiği İşçi Partisi'nde yapılan Ergenekon soruşturması kapsamındaki arama işleminin hukuka aykırı yapıldığı iddiasıyla soruşturma başlattı. Ergenekon terör örgütü dava süreci, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlattığı soruşturmalarla sarsılıyor. Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt'ün dinlendiği iddialarını araştıran Ankara Cumhuriyet Savcısı Vahdet Polatkan'ın İstanbul Organize Şube Müdürlüğü'ne yaptırdığı baskının ardından, yeni bir soruşturma daha geldi. Memur suçlarına bakmakla görevli Ankara Savcısı Abbas Özden, Yargıtay'a suikast krokilerinin de ele geçirildiği İşçi Partisi'nde yapılan arama işleminin hukuka aykırı yapıldığı iddiasıyla soruşturma başlattı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün talimatı üzerine Emniyet güçleri, 21.03.2008 günü İP Genel Merkezi'nde, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Nusret Senem'in evinde arama yapmıştı. Aramalarda bir CD içinde, Yargıtay binasına giriş ve güvenli kaçış yollarını belirten ayrıntılı bir suikast krokisi ele geçirilmişti. Ergenekon iddianamesinde de yer alan belgelere karşı İP'liler, delillerin Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda belirtilen maddelere aykırı elde edildiği iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştu. İP'liler, bilgisayarlara şifreli oldukları gerekçesiyle yedekleme yapılmadan el konulduğunu, bilgisayarlardaki verilerin yedeklerinin çıkarılmadığı, kendilerine verilmediği ve bilgisayarlara kendilerine ait olmayan bilgilerin yüklenmesinin mümkün olduğu iddiasını dile getirdi. Suç duyurusu üzerine Abbas Özden soruşturma başlattı. Savcının, CMK'nın 134. maddesinin ihlal edildiği, yedekleme yapılmadan bilgisayarlara el konulduğu, verilerin yedeklerinin çıkarılmadığı ve parti yöneticilerine el konulan verilerin birer örneğinin verilmediği iddiasıyla İçişleri Bakanlığı'ndan soruşturma izni talep edeceği ifade edildi. Arama ve el koyma işlemi, Cumhuriyet savcısı gözetiminde gerçekleştirilmişti. Savcının bu girişimiyle Ergenekon delillerinin bir kısmının tartışmalı hale geleceği de öne sürüldü. CMK 134. madde, şifrelenen bilgisayarlara girilememesi halinde el konulacağını, şifrenin çözülmesi ve gerekli kopyanın alınması durumunda el konulan cihazların iade edileceğini belirtiyor. Hukukçular, soruşturmalarda el konulan bilgisayarların yedeklemelerinin, şüpheli ve vekiline verilmesi gibi bir zorunluluğun bulunmadığını, ancak ilgili kişilerin talebi olursa bu yedeklemelerin verileceğini ifade ediyor. İlerleyen süreçte soruşturma davaya dönüştü. İşçi Partisi'nde arama yapan Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli 10 polis memuru, 'mevzuata aykırı arama yaparak görevi kötüye kullandıkları' suçlamalarıyla yargılandıkları davada beraat etti. Karar gerekçesinde, bu isnatların gerçekleştiğinin anlaşıldığı ancak polislerin 'suç işleme kasıtlarının olmadığı' gerekçesiyle beraatlerine karar verildiği belirtildi. Ancak gerekçeli kararda Ergenekon davasının en önemli delillerini yok sayacak bir cümleye yer verildi. Gerekçeli kararında “sanık polislerin görevi kötüye kullanma kastı bulunmadığı gerekçesiyle beraatlarına karar verildiği” belirtilirken, “bilgisayar ve bilgisayar hafızalarından elde edilen delillerin yasaya aykırı olarak ele geçirildiği” de karara geçirildi. Polisler, bu kararı temyize götürdü. Ergenekon soruşturmasını etkileyecek bu hüküm Yargıtay tarafından da onaylandığı takdirde Ergenekon sanıklarının eline büyük bir koz verilmiş olacak. Beraat ettikleri halde karara itiraz eden sanık polislerin temyiz isteği üzerine dosya Yargıtay’a taşınırken son sözü 4’üncü Ceza Dairesi söyleyecek. 4’üncü Ceza Dairesi bozma yerine kararı onarsa Doğu Perinçek, İşçi Partisi ve üst düzey yöneticiler hakkında elde edilen çok önemli deliller yok sayılacak.

 03.09.2008: TSK'dan Ergenekon Sanıklarına destek ziyareti:

Kocaeli ili Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi, Ergenekon sanığı tutuklu generaller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur'u Kandıra cezaevinde ziyaret etti. TSK web sitesinden yapılan açıklamada ziyaretin TSK adına yapıldığı belirtildi. Bu ziyaret basında, sanıklara moral vermek ve askerlerin Şemdinli davası gibi Ergenekon davasını da yargıya baskı yaparak akamete uğratmaya ve tutuklu generaller hakkında hazırlanan ek iddianameyi etkilemeye çalıştıkları şeklinde yorumlandı.

07.09.2008: Ergenekon davasını gündemden düşürme çabaları:

Dikkat çekici şekilde peşpeşe yoğunlaştırılan Deniz Feneri Davası ve diğer yolsuzluk iddiaları ile, her gün yeni bir gelişmeyle sürekli gündem olan Ergenekon soruşturmasının gündemden düşürülme çabaları.

09.09.2008: CHP lideri Baykal'dan Savcıya tehdit:

CHP lideri Deniz Baykal, isim vermeden Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'ü, Şemdinli olayını soruşturan Savcı Ferhat Sarıkaya'nın akıbetini hatırlatarak tehdit etti. CHP lideri Deniz Baykal, Deniz Feneri davası ile Ergenekon davasını karşılaştırırken ilginç sözler sarf etti. Alman savcının hukukun temel ilkelerine uyduğunu ileri süren Baykal, Ergenekon iddianamesinin ise aynı nitelikte olmadığını savundu. Ardından isim vermeden Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'e, Şemdinli'yi soruşturan Ferhat Sarıkaya'nın akıbetini hatırlattı: "Bugüne kadar iki iddianame ile ilgili tepki gösterdim. Birincisi Van'daki iddianame. Ne olduğu ortaya çıktı. İddianameyi hazırlayan savcı meslekten atıldı. İddianamenin hiçbir hukukî tutar tarafı olmadığı açık. İnsanlar tutuklandı gösterişli bir şekilde. Bir siyasi linç amacıyla yapılan düzenleme olduğu açıktı. Orada oydu. Burada bu savcı ne olacak? Ergenekon davası ne olacak? Bunu bilmiyoruz."

 10.10.2008: Güvenilir tanık: Tecavüzcü Coşkun:

Aydınlık, Cumhuriyet ve bazı gazetelerin, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ü, çevresinde "tecavüzcü coşkun" olarak tanınan, işçi partili ve oto kundaklamadan 3 yıl hapis yatmış güvenilir bir kişiye dayanarak yüz kızartıcı suçlarla karalama kampanyası yürütmesi. Aydın'ın Çine ilçesinde tertiplendiği ve iftiralardan ibaret olduğu ortaya çıkan haber üzerine açıklama yapan ilçe halkı ve haberde adı geçen kişiler, yapılan dezenformasyonu gözler önüne serdi.

 27.11.2008: Vurun Tuncay Güney'e!:

İlginç bir benzerlik olarak, İlhan Selçuk'un liderlerinden olduğu 9 Mart 1971 cuntacıları arasına sızarak deşifre eden kayıtlı MİT ajanı Mahir Kaynak'a benzer şekilde yine İlhan Selçuk'un liderlerinden olma suçlamasıyla yargılandığı Ergenekon örgütüne sızarak deşifre olmasına yol açan çuvallarca belgeyi 2001'de ortaya çıkaran kayıtsız MİT ajanı Tuncay Güney'e karşı bazı çevreler, onun güvenilmez birisi olduğuna yoğunlaşmaya ve dikkatleri belgelerden kaçırmaya gayret ettiler.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

19 Ekim 2017 Perşembe

60. Yılında NATO ve Türkiye İsimli bir Konferans Gerçekleştirildi.



60. Yılında NATO ve Türkiye   İsimli bir Konferans Gerçekleştirildi. 


60. Yılında NATO ve Türkiye 


Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (ORSAM) 
“ 60. Yılında NATO ve Türkiye ” 


İsimli bir Konferans Gerçekleştirildi. 

Oturum başkanlığını ORSAM Başdanışmanı E. Tümgeneral Armağan Kuloğlu’nun yaptığı konferansa konuşmacı olarak Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi Murat Yetkin, Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu, Bursa Milletvekili ve Emekli Büyükelçi Onur Öymen ve Emekli Korgeneral Haldun Solmaztürk katıldı.   “NATO’nun En Önemli Sorunu Terörizmin Tanımı” Kuloğlu, 4 Nisan 2009’da 60. kuruluş yıldönümünü kutlayan NATO’nun, Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra bir değişim geçirmek zorunda kaldığını ve son 20 yıllık dönemde örgütün varlık nedenleri ve yeni misyonuyla ilgili birçok tartışma yapıldığını hatırlattı. 

Son bir haftada gerçekleşen G-20 Zirvesi, NATO Zirvesi ve genel sekreter seçimi, Medeniyetler İttifakı Toplantısı ve Başkan Obama’nın Türkiye ziyaretinin önemli gelişmelerin habercisi olduğunu ifade eden Kuloğlu, tüm bu gelişmelerin anlamlı bir bütün içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti.   NATO’nun tarihi arka planı ile Türkiye-NATO ilişkilerinin seyrini değerlendiren Doç. Dr. Kibaroğlu, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetlere karşı Avrupa’daki varlığını sürdürme ihtiyacı duyduğunu, gerekli ve meşru altyapıya kavuşmak için de NATO’nun kuruluşuna öncülük ettiğini anlattı. NATO’nun 1990’lardan sonra AB’nin doğuya genişlemesinde kalkan vazifesi gördüğünü kaydeden Kibaroğlu,  “Yeni üyeler önce NATO üyesi oldu sonra AB bünyesine alındı. Yani NATO Avrupa entegrasyonunun koruyucusu oldu” dedi. Türkiye’nin bu sürece yaptığı katkıların karşılığını tam olarak alamadığını anlatan Kibaroğlu, buna rağmen NATO’nun Türkiye’nin Batılı kimliğini temsil etmesi nedeniyle örgütün çalışmalarına sekte vuracak tutumlardan kaçındığını belirtti. Kibaroğlu, NATO’nun en önemli sorununun terörizmin tanımı olduğuna vurgu yaparak şöyle konuştu: “NATO bünyesinde özellikle terörle mücadele konusunda anlayış birlikteliği gerekiyor. Şu an için terörün hedefi olmayan bazı ülkeler terörizmin tanımlanmasına ve NATO’da ele alınmasına karşı çıkıyorlar. Terörle mücadele eden müttefiklerine yardım ederlerse terörün hedefi haline gelmekten korkuyorlar.

 Umarız, BM’de ‘saldırgan’ kavramının tanımlanmasında olduğu gibi NATO’da ‘terör’ kavramının tanımlanması da 30 yıl almaz.”   “NATO Emperyalist Değil” Onur Öymen, örgüte çok zor üye olan Türkiye’nin daima sadık bir NATO müttefiki olduğunu belirterek, Türkiye’nin NATO’dan çok şeyler kazandığını, bununla birlikte NATO’ya da çok şeyler kattığını ifade etti. NATO’nun emperyalist bir örgüt olduğu yargısını eleştiren Öymen, “NATO’nun emperyalist olduğu 
sözlerine itibar edilmemeli. Türkiye ne kadar emperyalistse NATO da o kadar emperyalisttir. Türk ordusunun modernleşmesinde NATO’nun büyük katkıları var” diye konuştu.  NATO tarihinde, müttefiklerin birbirleriyle dayanışma gösteremedikleri çeşitli dönemler olduğunu hatırlatan Öymen, Türkiye-ABD ilişkilerinde yaşanan Küba Krizi/Jüpiter Füzeleri olayı ile Johnson Mektubu hadisesini örnek verdi. NATO müttefikleriyle yaşanan en belirgin sorunlardan birinin de Türkiye’nin özellikle 1990’larda terörle mücadelede Almanya gibi bazı Avrupalı ülkelerden gerekli desteği alamaması olduğunu kaydeden Öymen, Türkiye’nin uzun yıllar NATO’nun gündemine terörizm konusunu sokmaya çalıştığını ancak diğer üye ülkelerin buna kararlılıkla direndiğinin altını çizdi. Öymen şöyle devam etti: 

“11 Eylül 2001 saldırılarına kadar tek bir NATO Konseyi toplantısında dahi terörizm gündeme alınmadı. Ama 11 Eylül’den sonra terör konusunun geçmediği bir toplantı dahi yok. Ayrıca NATO’nun 5. Maddesi de tarihinde ilk kez, terörle mücadele için uygulandı.” NATO içindeki pazarlık süreçlerine de değinen Öymen, geçmişte Fransa’nın dönemin Danimarka Dışişleri Bakanı’nın örgütün genel sekreterliğine seçilmesine engel olabildiğini hatırlattı ve Türkiye’nin gerek Fransa’nın NATO’ya dönüşü gerek Rasmussen’in seçilmesi konusunda, süreci gerektiği gibi değerlendiremediğini savundu.  “Türkiye NATO’nun Karakoyunu Oldu” Emekli Korgeneral Haldun Solmaztürk, konuşmasında Soğuş Savaş esnasında ve sonrasında yaşanan olaylardan anekdotlar aktararak üye devletlerin müşterek harekâtlarda ciddi güçlükler yaşadığını anlattı. 

Solmaztürk, bir askeri ittifak içinde olmanın mantığında tehditlere karşı caydırıcılık sağlamak, muharebe gücünü artırmak ve psikolojik, diplomatik, askeri altyapıyı güçlendirmek gibi faktörlerin yattığını belirterek, Türkiye’nin NATO ile ilişkilerinde bilinçli ve dikkatli politikalar izlemesinin son derece önemli olduğuna dikkat çekti. Solmaztürk, NATO’nun Türkiye’ye bakışını da değerlendirerek, “Türkiye NATO içerisinde hep kara koyun olarak görüldü” dedi.    “ Yeni Dünyada Yerimizi Alalım ” Murat Yetkin, 1929’da ABD’de başlayıp Avrupa’ya sıçrayan ekonomik bunalımın Almanya üzerindeki olumsuz sonuçlarının İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine ve “yeni bir dünya” kurulmasına neden olduğunu belirterek, bugün bir kez daha “yeni bir dünya” kurma çabasına şahit olunduğunu anlattı. Yetkin, “Kapitalizmin şımarık versiyonu terk ediliyor ve kapitalizm yeniden kurgulanıyor” dedi.   Sürecin güvenlik, siyaset ve ekonomi yönleriyle bir bütün olarak ele alınması gerektiğini söyleyen Yetkin, “Yeni bir dünya kuruluyor. Sistem değişiyor. Bu yeni dünyada yerimizi alalım. Artık güvenlik meselelerini baktığımızda bunu askeri konularla sınırlı tutma lüksümüz yok. Meseleyi demokratik dünyanın ve serbest pazar ekonomilerinin bir parçası olarak, bir bütün şeklinde ele almamız gerekiyor”  dedi.     

Not: Toplantının kayıtlarının tam metni önümüzdeki haftalarda ORSAM internet sitesinde yayınlanacaktır. 

http://www.orsam.org.tr/index.php/Content/Event/10?s=su%7Cenglish



...