Melih Aşık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Melih Aşık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Nisan 2020 Perşembe

Hava Muhalefeti…

Hava Muhalefeti…

Melih Aşık

CHP lideri Kılıçdaroğlu “CHP iyi muhalefet yapamıyor” diyenlere insaf ve sorumluluk çağrısı yapmış...
Demokrasilerde icraatından dolayı iktidar eleştirildiği gibi..
Eğer iktidara koltuk değneği gibi çalışıyorsa muhalefet partileri de eleştirilecektir...
CHP’ye Cumhuriyet değerlerini savunması için oy veren seçmen bu ilkelerden sapıldığı için eleştiriyorsa gazeteci elbet bu seslere aracılık edecektir.
CHP lideri lakilik tehlikede değildir diyerek iktidarın laiklik karşıtı icraatını görmezden gelmiş...
Türbanın üniversitede yolunu açmış, ilkokula ve kamuya girmesine yeşil ışık yakmışsa...
Önce “Anadilde eğitim ülkeyi böler” demiş sonra iktidarın bu yöndeki adımlarına sessiz kalmışsa...
Siyasete soktuğu CHP’li olmayan kişilerin ağzından Cumhuriyet’in değerlerinin eleştirilmesine yol açmışsa...
Elbet - perde önündeki kayıkçı kavgasına rağmen - eleştirilecek...
“Birçok önemli sorunu biz dile getirdik, protesto ettik, önerge verdik” diyor, 

Kemal Bey.

Görev bu kadarla bitmez. Görev sorunları izlemek, kitleleri meydana dökmek dahil her türlü muhalefet imkanını kullanarak sonuç almaktır. İktidara gelirse sorunları çözeceği yolunda güven vermektir.
Bunun için bir siyasi çizgi ve uyumlu kadrolar oluşturmaktır.
CHP bunları yapabilseydi oyları hâlâ yüzde 25’lerde seyrediyor olmazdı...

Adımız andımızdır!

Öğrenci Andı 6 eyalet hariç tüm ABD’de 1942 yılından beri söyleniyor. Yalnızca Wyoming eyaletinde mecburi değildir. İsteyen söylemez. Ant şöyledir:
“Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına ve onun temsil ettiği cumhuriyete, Tanrı’nın himayesindeki tek ve bölünmez millete, özgürlüğe ve herkes için adalete sadık kalacağıma söz veririm.”
Metine “Tanrı” kavramı anda sonradan eklenmiş olup bu sözcük nedeniyle dava açılmış, mahkeme “Tanrı” sözünün dinsel değil törensel anlamı olduğunu belirtip şikâyeti reddetmiştir...
Geçmiş yıllarda yazılmış metinler günümüze uymayabilir... Uyması da şart değildir. Sembolik değeri vardır. 10. Yıl Marşı gibi marşlar da böyle... Geçmişin heyecanlarını ve coşkularını taşır günümüze... O heyecana ortak olmamızı sağlar... Sözler günümüze tam uymasa da önemli olan temsil ettiği değerlerdir.
Anlaşıldığı gibi... Andımıza, Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sine, 10. Yıl Marşı’na karşı rahatsızlık duyanlar aslında o metinler ve müziklerle temsil edilen değerlere karşıdırlar...

AMPUL

Giresun’da paralı eğitim sistemini protesto için “Ampul Tayyip” şarkısı söyleyen Genç Umut üyesi 7 lise öğrencisine 235 gün hapis cezası verildi.
Ampul zaten AKP’nin amblemi değil mi? Bu bir aydınlatma aracı olarak kullanılmıyor mu?
Savcı iddianamesinde “ampul” sözcüğünün “bazı kesimler” tarafından “Başı bedeninden büyük, beceriksiz, ahmak, çağın gerisinde kalmış, yobaz insan” anlamında kullanıldığı iddiasında bulundu.
Kimmiş o bazı kesimler? Belli değil... Peki gençlerin “Ampul Tayyip” derken “ampul”ü o anlamda kullandıkları ne malum? Savcı neden Başbakan’a bu sıfatı yakıştırdı?
Sorulacak soru çok... Acınası olan... Sistemin lise öğrencileri karşısında bile aciz duruma düştüğüdür.
Polis “eylem
yapma olasılığı olan” vatandaşı
-savcıdan izin almadan-
48 saat gözaltına tutabilecekmiş.
Darbecilerin olağanüstü hal döneminde kullandıkları yetkileri
AKP iktidarı “demokratikleşme” döneminde kullanıyor...


***

25 Mart 2020 Çarşamba

BANA YALAN SÖYLEYEN YILLAR., YAZI SERİSİ BÖLÜM 1

BANA YALAN SÖYLEYEN YILLAR., YAZI SERİSİ BÖLÜM 1



BANA YALAN SÖYLE YENİ YIL.,

Hep Beddua olmaz.

2014

Yılmaz Özdil

Hep beddua olmaz.
Dua da lazım.
*
Kızlı-erkekli…
Tayyip Erdoğan’sız yıllar dilerim.
Amin


***


Yılın Şeyleri...,

Melih Aşık.,

* Gezi’de penguen gösteren kanallar: Yılın kanalı!
* Geri çekilen PKK’liler: Yılın sanalı.
* ‘Camide içki içtiler’: Yılın yalanı.
* Örtülü Ödenek: Yılın talanı.
* Fatih Terim: Yılın elemanı.
* RTE: Yılın “el aman”ı
* Halkbank: Yılın bankası!
* RTE - Barzani: Yılın kankası.
* Akil adamlar: Yılın (kullan - at) maşası.
* Özel Bey: Yılın AK paşası.
* Kadına şiddet, kadın cinayetleri: Yılın illeti.
* “Değerli yalnızlık”: Yılın zilleti.
* Beleş makarna ve kömürcüler: Yılın milleti!
* “Paralel devlet”: Yılın devleti.
* AKP’li Burhan Kuzu’nun, “Bu yolsuzluklar yeni mi oldu” tweeti: Yılın gafı.
* RTE’ye göre Halkbank Genel Müdürü: Yılın safı.
* “Devlet içinde çeteler var”: Yılın lafı.
* Halkbank: Yılın KİT’i.
* “Sık bakalım, sık bakalım”: Yılın hit’i
* Eli sopalı, palalı AK milisler: Yılın it’i.
* Jöleli yalaka: Yılın yiğidi!
* Muharrem İnce: Yılın hatibi.
* ATA’nın, ANA’nın müdavimi kalemler: Yılın katibi.
* İlahiyatçı Hayrettin Karaman’ın “Bazı durumlarda yolsuzluklar görmezden      gelinebilir” lafı: Yılın fetvası.
* Yurtsever askerlere darbeci damgası: Yılın iftirası.
* Ayakkabu kutusu: Yılın kutusu.
* Faiz lobisi: Yılın kötüsü.
* “İktidarımız döneminde 2.5 milyar ağaç diktik”: Yılın atışı.
* ABD ile Cemaat’in RTE’yi gözden çıkarması: Yılın satışı.
* Biber gazı: Yılın gazı.
* 11 yıldan sonra hâlâ aynı masallara inanan safdiller: Yılın kazı.
* Devletin Güneydoğu’daki hal-i pür melali: Yılın enkazı.
* Çocuğa şiddet ve çocuk tacizleri: (Maalesef bu yıl da) Yılın ayıbı.
* Hugo Chavez, Turgut Özakman ve Gezi’de yitirdiklerimiz: Yılın kayıbı.
* “Yeşiller geldi bey”: Yılın şifresi.
* “Yeşiller”in ayakkabı kutularındaki video görüntüleri: Yılın deşifresi.
* “Camide içki içildi” yalanına katılmayan müezzin Fuat Yıldırım: Yılın hocası.
* Milli eniştemiz Rıza Zarrab: Yılın kocası.
* Malum şahsın İsviçre’deki hesapları: Yılın fiskosu.
* Anayasa Uzlaşma Komisyonu: Yılın fiyaskosu.
* Yalçın Akdoğan’ın “Milli orduya kumpas kuruldu” lafı: Yılın itirafı.
* Cemaat - iktidar anlaşmazlığı: Yılın ihtilafı.
* Gezi isyanı: Yılın itirazı.
* Malumu ilana gerek yok: Yılın hırsızı.
* Hâlâ vatandaşın yüzüne utanmadan bakan’lar: Yılın arsızı.
* Simit: Yılın azığı.
* Simite gelen yüzde 40 zam: Yılın kazığı.
* Başbakan tarafından ikide bir ağlatılan Bülent Arınç: Yılın yazığı!
* Hac sonrası tesettüre giren AKP’li kadın milletvekilleri: Yılın hacısı.
* “RTE’nin g... nün kılıyım” diyen kadın: Yılın bacısı!
* Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Sincan’daki kahramanlar: Yılın acısı.
* Düğün dernek: Yılın filmi.
* Elazığ Müftülüğü’nün depreme karşı hatim indirmesi: Yılın ilmi!
* “Obama’nın sesini özledim”: Yılın özlemi.
* “Her yer yolsuzluk, her yer rüşvet”: Yılın gözlemi.
* “Hıırsııızzzz vaaaarrrr”: Yılın isyanı.
* Yüzde 50’nin hafızası: Yılın nisyanı.
* Gezi gençliği: Yılın gururu.
* Beşiktaş Çarşı: Yılın grubu.
* “Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvaları yıkılsın”: Yılın bedduası.
* “N’olur bu bedduayı kabul et ya Rabbim”: Yılın duası.
* Fethiyespor: Yılın “yüce”si.
* Malum başsavcı: Yılın cücesi.
* Davulcu Vedat: Yılın eylemcisi.
* Egemen Bağış: Yılın eğlencesi.
* TOMA: Yılın aracı
* İhalelerden alınan “AK bağışlar!”: Yılın haracı.
* Çocuk gelinler: Yılların dramı.
* Duran adam: Yılın adamı.
* Hak, hukuk, adalet: Yılın paspası.
* Türk ordusuna tuzak: Yılın kumpası.
* Antikapitalist Müslüman İhsan Eliaçık: Yılın solcusu.
* RTE: Yılın yolcusu.




2014 AKILDA KALANLAR..,

Bir yılı daha uğurlarken gündemimiz; davalar, duruşmalar, hapishaneler, yolsuzluklar, hırsızlıklar, yalanlar, komplolar, kumpaslarla dolu...
Ama dünya yine de haklılardan yana dönüyor...
Kapılar kapanırken kapılar açılıyor.
Halkımız artık genci yaşlısıyla...
Sokağa çıkıyor, sesini yükseltiyor...
Ahlaksızlığın, namussuzluğun üzerine yürüyor.
Yol uzun ve zahmetli ama sonu aydınlık.
Pek çok şey artık eskisi gibi olmayacak.
Tüm okurlarımıza...
Umut ışıklarının çoğaldığı bir yeni yıl diliyor...
Tevfik Fikret’in umudunu paylaşıyoruz:
“Düşen elbet kalkar koşar varır...
Kara taştan su damla damla akar...
Birikir sonunda bir gümüş göl olur...
Arayan hakkı en sonunda bulur...”
Kabre girdikten sonra “sevap-günah tanımını değiştirmeye” çalışıp, görevden aldıkları “sual melekleri” yerine yandaş atamaya çalışan
merhuma “iktidar” denir...

***

Başsavcı “ 2 yıldır neyle uğraştığını bilmediğim savcılar var” diyor.
Yıllardır kimse dokunmadığına göre “muhalifler üzerinde çalıştıkları” varsayılıyordu demek...

Akif Kökçe

VAKIF.,

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Başbakan’ı suçluyor:

İhale veriyorsun rüşveti de götür vakfa yatır diyorsun.  Kim o vakfın sahibi? Çocukları ve yandaşları.”

Başbakan da vakfa yapılan teberruları:

- Aynısı ÇYDD gibi vakflara da yapılıyor, diye savunuyor...
Doğru... Ancak ÇYDD iki günün biri denetleniyor...
Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği vakfın denetlendiğini ise duymadık.
TÜRGEV de denetlenmeli... Üstelik bağımsız bir kuruluşa yaptırılmalı bu iş...
Aksi takdirde kuşkular asla silinmeyecektir.


******

Arslanlı Yol Yılına Girerken.,

Dr. Doğu Perinçek.,

Bu köşede 2012 yılının son gününün başlığını Erkan Önsel arkadaşım hatırlattı:
“Umut yılından karar yılına”

2013 Karar Yılı oldu

2013 yılı gerçekten de “Karar Yılı” oldu. Türkiye, Arslanlı Yol’a girdi. 2013 yılında yaşadıklarımızın toplamı, tarihsel olarak budur. 
Tayyip Erdoğan+Gül+Gülen ortaklığının kader yılı
Abramowitz, 2013 yılının Tayyip Erdoğan için “kader yılı” olacağını söylemişti. Yalnız Tayyip Erdoğan değil, Abdullah Gül ve Fethullah Gülen hep birlikte kaybettiler. Alınlarındaki yazı bölünmek ve yıkılmaktı. Olan odur. Aralarındaki çatışmanın galibi yoktur. Hep birlikte yıkılıyorlar.
- Açılım kapandı.
- Yeni Anayasa girişimi bozguna uğradı.
- Türk Ordusuna ve İşçi Partisi’ne kumpasın altında kalıyorlar.
- Fethullahçı Gladyo’nun “inine girme”yi planlayanlar, dünkü iktidar ortaklarıdır.
- Sıcak para diktası çatırdıyor.
Türk milleti, bu koşullarda Arslanlı Yol’a girerek, 1945’te başlayan Küçük Amerika dönemini kapatma kararını vermiştir, yeni yönelişi belirlemiştir.
Milletin kararı
Bilinçlerini Atlantik sistemine teslim etmiş olanlar, beş yıldır Tayyip Erdoğan’ı ABD’nin deliğe süpürdüğünü söyler dururlar. Halka güvenleri yoktur. Umutları, Atlantik ötesindedir, Arslanlı Yol’da değildir. 
Oysa AKP’yi bölen ve yıkılışa götüren karar, milletin kararıdır. AKP’yi yıkan eylem de milletin eylemidir. Artık Türkiye’de rüzgâr, Atatürk Devriminin rüzgârıdır. Halkı avlama kavramları da değişmektedir. İstiklal Savaşı değerleri tavan yapmaktadır. 
Bölge ve dünya koşulları Arslanlı Yol’un önünü açıyor
Yalnız ülke koşulları değil, bölge ve dünya koşulları da Arslanlı Yol’un önünü açıyor. 
- Suriye’de Arslanlı Yol kazandı.
- Mısır’da gericilik yıkıldı.
- ABD, İran’a diş geçiremedi.
- Emperyalist sistemin bunalımı derinleşiyor.
- Başta Çin ve Hindistan Asya’nın yükselişi sürüyor.
- Avrupa’da ABD denetiminden kurtulma eğilimi yükseliyor. 
Türkiye’yi kuşatan çember yarıldı
Türkiye’yi kuşatan çember yarılmaktadır.
- Ermeni soykırımı yalanı, Türkiye’yi bölme taarruzunun bir cephesiydi. Kuşatma ordan yarılmıştır.
- Bölücülük çıkmaza girmiştir. Çünkü ABD Suriye’de ve Irak’ta yenilmiştir. Rojava’da karşıdevrimciliği hayal kırıklığına uğramıştır. Arslanlı Yol, Kürdümüz dahil bütün Türk milletini birleştiriyor, birleştirecektir.
- ABD’nin ve bölücülüğün çıkmaza girmesiyle birlikte Türkiye’de liboşçuluk ve PKK’nin kuyruğundaki Neo Solculuk, vatansız ve köksüz sahte solculuk da kolsuz kanatsız kalacaktır. 
Arslanlı Yol’un başındayız ufkumuz açık
Önümüzdeki 2014 yılı, Arslanlı Yol yılı olacak!
Şu anda yolun başındayız. Koşullar zorludur, bunalım ve hesaplaşma koşullarıdır. Ancak Türk milletinin ufku açılmıştır. 
- Yerel seçimlerde Arslanlı Yol modelinin başarılarını yaşayacağız.
- Çankaya, 2014 yılında yeniden Atatürk’ün Çankayası olacaktır. 
Sıcak para diktasının bunalımı hızlı derinleşirse, AKP iktidarı 2015 yılını göremeyecektir. 
Her koşulda 2014 yılında Türkiye’nin sorunlarının Arslanlı Yol’da Kemalist Devrim rotasında çözüleceğini gösteren olgular güçlenecektir.
Arslanlı Yol’un fedailerine, emekçilerine, bütün halkımıza 2014 yılında, aydınlıklar, esenlikler, güzellikler, başarılar dilerim.


***

Bana Yalan Söyle Yeni Yıl…

Erdal Atabek

Bana yalan söyle yeni yıl. 
Her şeyin daha iyi olacağını söyle. Bütün sıkıntıların geride kalacağını, şu yaşlı 2013 ile üzüntülerin biteceğini, gelecek günlerin çok parlak olacağını söyle bana ne olur. 
Çocuk olduğum zamanlar ne güzeldi. Annem babam bana en akıllı çocuk olduğumu, en güzel çocuk olduğumu, ilerde en güzel yerlerde olacağımı söylerlerdi. Bana dileklerini söylerlermiş de ben de sahi sanırmışım. Olsun, iyi etmişler de beni bir güzel avutmuşlar. Sonra, hayatın gerçekleri denen şeylerle karşılaşınca nasıl üzülmüştüm. 
Gerçekler çok üzücü oluyor. Kaldıramıyorum. Gerçekler ağır geliyor. İyisi mi sen bana yalan söyle. Zaten öyle yapıyorsun ya. 
Tam 31 Aralık gecesi saat 24’te geri sayım başlıyor. Aman da aman, yeni yılla giriliyor. Her şey nasıl da düzeliyor, nasıl da iyileşiyor. Dertler tasalar eski yılla gidiyor. 
Yaşasın yeni yıl. Aşk, para, mutluluk yeni yılla geliyor. 
Yaşasın yalanlar. 
Sen beni dinle: Bana yalan söyle. 

***
Biz yalana alışığız yeni yıl. 
Başımızdakiler yıllardır bizi yalana alıştırdı. Biz de yalanla yaşamaya alıştık. 
“Bak gelirimiz arttı” diyorlar, inanıyoruz. Bizim gelirimiz artmıyor ama olsun, demek ki artmış diyoruz. 
“Memlekette demokrasi var” diyorlar, inanıyoruz. Ortada öyle bir şey görmüyoruz ama olsun, demek ki varmış diyoruz. 
“Adalete teslim ettik” diyorlar, inanıyoruz. Ortada adalet görünmüyor ama olsun, demek ki varmış diyoruz. 
“Yolsuzluk iddiaları bize komplo” diyorlar, biz inanıyoruz. Demek ki komploymuş diyoruz. 
“Marmaray Aksaray’da tasarlanmıştı” diyorlar, inanıyoruz. Biz inanırız. Büyükler ne söylerse inanırız. 
“Yalan da olsa söyle, hoşuma gidiyor” lafı bizim icadımızdır. Biz hoşumuza gitmeyen gerçeğin yerine yalanlar dinlemeye bayılırız. Yalanı çok severiz. Yalan dinleriz, yalan söyleriz, yalandan seviniriz, yalandan üzülürüz. 
Hayatımız yalan olmuş arkadaş. 

***
Yeni yıl, bana yalan söyle. 
Yalan söyle ki, bu memlekette kendimi mutlu hissedeyim. 
Yalan söyle ki, sevgilimin beni hayat boyu seveceğine inanayım. 
Yalan söyle ki, bunca ahlaksızlığı ahlak sanayım. 
Yalan söyle ki, yıllarca okumanın işe yarayacağını düşüneyim. 
Yalan söyle ki, dürüst olmanın iyi olduğuna inanayım. 
Yalan söyle ki, kendimi bu yalanların içinde sanmayayım. 
Yalan söyle yeni yıl. 
Bana yalan söyle. 

***
Bilir misin yeni yıl, yalanların renkleri vardır. 
Beyaz yalan, güya zararsızdır. İnsanı sıkışık durumlardan kurtarır. 
Mavi yalan vardır, sonsuz aşkın sadakatini söyler. 
Pembe yalan vardır, geleceğin çok güzel olacağı avuntusunu dile getirir. 
Kırmızı yalan vardır, can yakar, arkadan vurur. 
Kara yalan vardır, kara çalar. 
Eflatun yalan vardır, birisine kendini hoş hissettirir. 
Sarı yalan vardır, insanları birbirine katar. 
Sen bana hepsinden söyle yeni yıl. 
Yeter ki bana beni gösterme. 
Benim ne korkak olduğumu, benim ne çıkarcı olduğumu, gerçekleri görmemek için başımı kuma nasıl gömdüğümü söyleme bana. 
Sakın bana gerçekleri söyleme. Ağır gelir, kaldıramam. 
Sen bana yalan söyle... 
Ben de senin adını “yalan yılı” koyayım…

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***

2 Temmuz 2019 Salı

BEYİNLERİN SULANDIRILMASI.., 7 _ Hava Muhalefeti,

BEYİNLERİN SULANDIRILMASI.., 7 _  Hava Muhalefeti, 


Hava Muhalefeti,
26 NİSAN 2017
Melih Aşık.,

CHP lideri Kılıçdaroğlu “CHP iyi muhalefet yapamıyor” diyenlere insaf ve sorumluluk çağrısı yapmış...

Demokrasilerde İcraatından dolayı iktidar eleştirildiği gibi..

Eğer iktidara koltuk değneği gibi çalışıyorsa muhalefet partileri de eleştirilecektir...

CHP’ye Cumhuriyet değerlerini savunması için oy veren seçmen bu ilkelerden sapıldığı için eleştiriyorsa gazeteci elbet bu seslere aracılık edecektir.
CHP lideri lakilik tehlikede değildir diyerek iktidarın laiklik karşıtı icraatını görmezden gelmiş...
Türbanın üniversitede yolunu açmış, ilkokula ve kamuya girmesine yeşil ışık yakmışsa...
Önce “Anadilde eğitim ülkeyi böler” demiş sonra iktidarın bu yöndeki adımlarına sessiz kalmışsa...
Siyasete soktuğu CHP’li olmayan kişilerin ağzından Cumhuriyet’in değerlerinin eleştirilmesine yol açmışsa...
Elbet - perde önündeki kayıkçı kavgasına rağmen - eleştirilecek...
“Birçok önemli sorunu biz dile getirdik, protesto ettik, önerge verdik” diyor, Kemal Bey.
Görev bu kadarla bitmez. Görev sorunları izlemek, kitleleri meydana dökmek dahil her türlü muhalefet imkanını kullanarak sonuç almaktır. 
İktidara gelirse sorunları çözeceği yolunda güven vermektir.
Bunun için bir siyasi çizgi ve uyumlu kadrolar oluşturmaktır.
CHP bunları yapabilseydi oyları hâlâ yüzde 25’lerde seyrediyor olmazdı...
Adımız andımızdır!
Öğrenci Andı 6 eyalet hariç tüm ABD’de 1942 yılından beri söyleniyor. Yalnızca Wyoming eyaletinde mecburi değildir. İsteyen söylemez. 

Ant şöyledir:

“Amerika Birleşik Devletleri’nin bayrağına ve onun temsil ettiği cumhuriyete, Tanrı’nın himayesindeki tek ve bölünmez millete, özgürlüğe ve herkes için 
adalete sadık kalacağıma söz veririm.”
Metine “Tanrı” kavramı anda sonradan eklenmiş olup bu sözcük nedeniyle dava açılmış, mahkeme “Tanrı” sözünün dinsel değil törensel anlamı olduğunu 
belirtip şikâyeti reddetmiştir...
Geçmiş yıllarda yazılmış metinler günümüze uymayabilir... Uyması da şart değildir. Sembolik değeri vardır. 

10. Yıl Marşı gibi marşlar da böyle... 

Geçmişin heyecanlarını ve coşkularını taşır günümüze... O heyecana ortak olmamızı sağlar... Sözler günümüze tam uymasa da önemli olan temsil ettiği 
değerlerdir.
Anlaşıldığı gibi... Andımıza, Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sine, 10. Yıl Marşı’na karşı rahatsızlık duyanlar aslında o metinler ve müziklerle temsil edilen 
değerlere karşıdırlar...

AMPUL

Giresun’da paralı eğitim sistemini protesto için “Ampul Tayyip” şarkısı söyleyen Genç Umut üyesi 7 lise öğrencisine 235 gün hapis cezası verildi.
Ampul zaten AKP’nin amblemi değil mi? Bu bir aydınlatma aracı olarak kullanılmıyor mu?
Savcı iddianamesinde “ampul” sözcüğünün “bazı kesimler” tarafından “Başı bedeninden büyük, beceriksiz, ahmak, çağın gerisinde kalmış, yobaz insan” 
anlamında kullanıldığı iddiasında bulundu.
Kimmiş o bazı kesimler? Belli değil... Peki gençlerin “Ampul Tayyip” derken “ampul”ü o anlamda kullandıkları ne malum? Savcı neden Başbakan’a bu 
sıfatı yakıştırdı?
Sorulacak soru çok... Acınası olan... Sistemin lise öğrencileri karşısında bile aciz duruma düştüğüdür.
Polis “eylem
yapma olasılığı olan” vatandaşı
-savcıdan izin almadan-
48 saat gözaltına tutabilecekmiş.
Darbecilerin olağanüstü hal döneminde kullandıkları yetkileri
AKP iktidarı “demokratikleşme” döneminde kullanıyor...

https://www.istanbulgercegi.com/gazete-yazarlari/melih-asik_26/-page=110

*******

19 Mayıs 2019 Pazar

Osmanlı’nın İzinde!

Osmanlı’nın İzinde!


Melih Aşık ,

28 OCAK 2011 KÖŞE YAZARLARI YAZILARI.,

Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas geçenlerde Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ı ağırlarken tarihte hiçbir Yunanistan cumhurbaşkanının sarf etmediği sözler sarf etti... Türkiye’yi kastederek Sarkisyan’a:
“Geçmişte aynı barbarlar tarafından kesildik” deyiverdi.
Başbakan Papandreu da Erzurum’da “İşgalci Türk ordusu Kıbrıs’tan çıksın” diye konuşmuştu. Her iki hakarete iktidardan yanıt gelmedi. Muhalefetten 
de güçlü bir protesto sesi çıkmadı.
Bu arada İsrail, Mavi Marmara raporunu açıkladı... 9 kişinin ölümüyle biten baskının hukuka uygun olduğunu bildirdi... ABD rapora onay verdi.
Geçen ay da İsrail ile Güney Kıbrıs arasında “münhasır bölge anlaşması” yapıldı... Türkiye’nin İsrail’e yönelik uyarıları fayda etmedi. El konulan ekonomik 
bölgede 90 milyar dolar değerinde petrol ve gaz yatağından söz ediliyor... Rusya Devlet Başkanı Medvedev ile Alman Başbakanı’nın Kıbrıs’a koşması, 
Merkel’in Türkiye hakkında atıp tutması, Fransa Devlet Başkanı Sarkozy’nin de Kıbrıs gezisine hazırlanması ekonomik bölgenin gözleri kamaştırmasına 
bağlanıyor.

AB’ye tam üyelik macerası çoktan bitti.

AB Rumlardan yana ağırlığını koyarak limanları açmamızı, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımamızı istiyor.

İstemek ne kelime var gücüyle bastırıyor.

Birçok konuda görüş ayrılığına sahip ABD ile AB, Türkiye ile ilgili konularda tam bir uyum içindeler. Birlikte bastırıyorlar.
Her alanda bir gerileme.. Her alanda bir aşağılanma...
Türkiye nereye gidiyor? CHP’li Onur Öymen’in saptaması:
- Osmanlı’nın izinden gidiyoruz diye diye Osmanlı’nın akıbetine uğrayacaklar...
Abdullah Gül, “Hablemitoğlu cinayetinde parmak izine ulaştık” demiş.
İnşallah o parmak da yanlış parmak  değildir!

Fahrettin Fidan, Halk TV

CHP’yle gerek sahiplik gerekse hukuksal açıdan hiçbir bağı bulunmayan... Ama kamuoyunda CHP’nin televizyonu olarak bilinen Halk TV uzunca süredir sıkıntılı 
günler yaşıyor. Çalışanlarına maaşları ödenmiyor. Hizmet araçlarına haciz kondu. Yayına her an son verebileceği söyleniyor... Halk TV neden bu hale düştü? 

Bir çalışan anlatıyor:

“Halk TV iki sebepten bu hale düştü. Bir; yöneticilerin hataları... İki; partinin ilgisizliği... Evet, Halk TV’deki programlar genelde kötüydü... 
İzleyicinin ilgisini çekmiyordu... Dolayısıyla izlenirliliği çok düşüktü ama partinin böyle bir kanala ihtiyacı tartışılmazdı. Hele hele seçimlere şurada 
birkaç ay kalmışken... Hele de bir başka iletişim kanalımız yokken... Aldığım bilgiye göre Kemal Kılıçdaroğlu nihayet konuyla ilgilenmeye karar vermiş. 
Hurşit Güneş’i bu işle görevlendirmiş. Umarım başarırlar.

Mahkeme karar vermiş: “Yumurta atmak demokratik hak.”
Bu karar gösteriyor ki iktidar yargıyı henüz tam olarak kontrol altına alamamış...

Haldun Ertem Duman,

İstanbul Ataşehir Belediyesi’nden gelen mesajda:
“Burası Ataşehir; sağlık burada, gelecek burada....”
İbareleri gözümüze çarpıyor. 
Derken ikinci mesaj Prof. Elif Dağlı’dan geliyor. Elif Hanım, Ataşehir Belediyesi’ni protesto ediyor.

Philip Morris çalışanları, Ataşehir Belediyesi tarafından başlatılan, kapak toplama projesi kapsamında topladığı kapaklarla 12 yürüme engelliyi tekerlekli 
iskemleye kavuşturmuş.
Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgazi de kendilerine bir teşekkür plaketi vermiş
Görünüşte iyi bir etkinlik.
Ancak yasal değil... Yasalar reklama dönük bu tür ilişkileri yasaklıyor.
Nefret Söylemi!

Hrant Dink Vakfı, “Nefret Suçları ve Nefret Söylemi” başlıklı bir derleme kitap yayımladı.
Kitap, geçen yıl düzenlenen bir konferansın sunumlarından oluşuyor.
Sunumlardan biri gazeteci Kemal Göktaş tarafından yapılmış, “Medyanın Hrant Dink’i hedef haline getirmesi” başlığını taşıyor.
Kitaba alınan sunumda bizim de bir yazımız geçiyor...
Kemal Göktaş 2009 yılında yazdığı “Hrant Dink Cinayeti” adlı kitapta bizim kimi yazılarımızdan hastalıklı yorumlar üretmişti...
Bu yorumlar daha sonra “Hrant” adlı kitaba aktarıldı, şimdi de “Nefret Suçları ve Nefret Söylemi” adlı kitaba...
Eleştiri konusu yazımız 15 Ekim 2005 tarihinde sütunumuzda yayımlanmış. 

Aynen şöyle:

“Ermeni asıllı yazar Hrant Dink, 6 ay cezaya çarptırılmasına, ceza tecil edilmesine rağmen üzülmüş. Ülkeyi terk etmekten söz etmiş... 
Ceza hukuk dışı güdülerle verildiyse elbet üzülünür, kınanır.
Hrant kardeş... Sen haksız bir mahkeme kararına haklı olarak üzüldün... 
Peki 70 milyonluk bir ulusu, herhangi bir yargı kararı olmadan kendisinden önce yaşanmış olaylardan dolayı ‘soykırım suçlusu’ ilan ederken bunda da bir 
haksızlık görüyor musun? Görmüyor musun?”

Bu yazıya Kemal Göktaş’ın yaptığı yoruma bakınız:

“Hiç ilgisi olmayan iki konuyu karşılaştıran Aşık’a göre Dink’e verilen ceza, Türkiye’ye yöneltilen soykırım suçlamalarına karşı bir yanıttı.”
Oysa okuma yazması ve iyi niyeti olan herkes yazıdaki şu mesajları görebilir:
“Cezanın hukuk dışı güdülerle verildiği...”
“Mahkeme kararının haksız olduğu..”
“Hrant’ın haklı olarak üzüldüğü...”
İstenen sadece Hrant’ın da Türk halkına yöneltilen soykırım suçlamasındaki haksızlığı görmesiydi.

Nitekim Hrant bu yazımıza hemen yanıt vermiş bu yanıt da sütunumuzda yayımlanmıştı. Kemal Göktaş’ın görmezden geldiği o yanıtı yarın yayımlayacağız.. 

Hrant bizim satırlarımızda nefret mi görmüştü yoksa dostça ve içten bir çağrı mı? 

Cevabı yarın, Hrant’ın mektubunun içinde...

****

2 Aralık 2018 Pazar

Raund Erdoğan’ın

Raund Erdoğan’ın


Melih Aşık,


Özdemir İnce dostumuz görüntüyü birkaç çizgiyle resmetmiş:

AKP ile Fethullah Cemaati el birliğiyle Cumhuriyeti yıktılar, bütün yapılarının temellerini dinamitlediler: Ne milli eğitim kaldı, ne laiklik ilkesi kaldı, ne erkler ayrılığı kaldı, ne özgür ve laik yargı, ne de Cumhuriyet’in polis teşkilatı kaldı. TSK zaten şamar oğlanına döndü... Cumhuriyet’ten sonra sıra geldi birbirlerini yıkmaya...”
Kavga kızışırken... Cemaat son günlerde belli bir telaş ve gerileme içinde görünüyor...

Bugün gazetesi patronu Akın İpek’in altın madeninin durdurulması... Poliste tayinler... Başbakan’a 2000 kişilik tasfiye listesi verildi haberleri... Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yargıda cemaat örgütlenmesine soruşturma başlatması... Genelkurmay’ın dün yaptığı yargı hakkındaki suç duyurusu... Başbakan’ın cemaate yönelik “ajan ve komplocu örgüt” suçlamalarının dış dünyadaki cemaat okulları ve benzeri yatırımları olumsuz etkileyecek olması... Bu zincirleme gelişmelerin Cemaat’i endişelendirmemesi imkansız.
Bu arada dört bakan ve çocukları hakkındaki rüşvet iddiaları Başbakan’ın “tezgahkomplo, ajan, örgüt, suikast” haykırışları arasında geri plana düştü... Başbakan’ın kavgada üstünlüğü ele geçirmesini konuşurken bir dostumuz dedi ki:

- İyi de hem Başbakan hem basın, Cemaat’in arkasında ABD’nin bulunduğunu söylüyor. Cemaat’in ezilmesine ABD sessiz mi kalacak? Ya da ABD yenilgiyi kabul edecek mi?
Bu da doğrudan AKP’yi ilgilendiren bir soru tabii...
Şahıs hükümeti!
Ziya Paşa’nın 1870 yılında Cenevre’de çıkardığı Hürriyet gazetesine yazdığı “İdare-i Cumhuriyye ve Hükümet-i Şahsiyye” başlıklı makale bugünkü nesile de ders verir nitelikte:
Cumhuriyet idaresinde padişah, imparator, sadrazam yoktur. Memleketin padişahı, imparatoru, kralı memleketin ahalisidir... Cumhuriyet idaresinden gazeteciler hükümeti koltuklamaya borçlu olmayıp kanun hükmü çerçevesinde her türlü tarizi (eleştiriyi) yazmaya yetkilidirler... Meclis üyelerinin hiçbirinde memuriyet üzerinden zengin olmakpara kazanmak kusuru olamaz. Cumhuriyet idaresinde bakanların entrikaları asla yürüyemez.

***
Şahıslara bağlı hükümetlerde bunların vükelası, müsteşarları unvanıyla bazıları iş başına geçerler. Sözde memleket bunların ceddinden miras kalmış çiftlik, halk da çiftlikteki damızlık gibi milyon halkı çalıştırırlar, soyarlar, ellerindekini alıp kendi safahatlarına harcarlar. Himaye ettiklerinden biri suçlu olsa kanunun pençesinden kurtarır, mahkemede haksız bir işi olsa haklı çıkartır, düşmanlık ettiği bir adamı asla suçu yokken hapsedip sürer, geçim yolunu ortadan kaldırır, sefalet çektirir. Şahıslara bağlı hükümetlerde gazeteciler işbaşındaki büyüklerin dalkavukluğuyla geçinirler. Hükümet bir fena işte bulunsa da gene övgülerini göklere çıkartırlar. Yapılan fenalığı iyilik gibi göstermeye çalışırlar. Zira asıl maksatları vatana ve millete hizmet olmayıp para kazanmaktır.

(Alpay Kabacalı, Türk Basınında Demokrasi, s. 42)

ÇAY

Bir iktidarın başına gelebilecek en acı olay nedir?
Koltuktan düşmek, diyebilirsiniz...
Ama daha kötüsü de var...
Halk deyimiyle..
Eşekten düşmüş gibi olmak...
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun başına gelen işte o...
Edirne’de mahalleleri gezerken evinin balkonunda çay içen bir aileye sesleniyor;
- Çayınız varsa biz de gelelim..

Balkondan ses:

- Evde çay yok, gelmeyin...

Türkiye gibi konukseverliğin zirveye vurduğu bir ülkede... Bir aile bir bakana böyle bir cevap veriyorsa, denecek ne kalıyor?
(Görmedik, demişler. İnanalım mı?)
1,6 milyar dolar ödenen savaş uçakları TSK’ye teslim edilmiyormuş.
Uçağın modeli “Awacs” mıydı, Awanacs mı?

***

Akif Kökçe

SEÇ

AKP iktidarının 11. yılında Türk halkının önüne konulan demokrasi seçeneklerini Müyesser Yıldız yazmış:

Erdoğan mı, Gül mü?
Erdoğan mı, Gülen mi?
AKP mi, Cemaat mi?
Cemaat mı, KCK / PKK mi?
AKP+PKK mı, CHP+Cemaat mi?
AKP hukuku mu, Cemaat hukuku mu?
Yolsuzluk mu, bölünme mi?
Aydınlık bir seçenek mi? Arayın ki bulasınız...

ŞÜKÜR

TMSF Hakan Şükür’ün Lig TV’deki yorumculuğuna son verdi.
AKP demokrasisinin doğal icraatı bu...
Biat etmekte hata mı yaptın? İktidar yanındayken karşı tarafa mı geçtin?
Cezalardan ceza beğeneceksin...
Üzerine vergiciler salınacak... Eğer devletle işin varsa işin elinden alınacak... Fırıncıya sana ekmek vermemesi bile söylenecek...
Devlet terbiyesi... Demokrasi ilkeleri... İnsan hakları...
Edep, adap... Hepsi hikaye...
Çünkü iktidarda kolayca gazaba gelen ve intikam duygusuyla sarmalanınca gözü hiçbir şey görmeyen bir iktidar var.

Tanrı sizi korusun.


***

31 Ekim 2018 Çarşamba

Yeni Bir Gün Doğuyor

Yeni Bir Gün Doğuyor


Melih Aşık

Yeni bir gün gibi ufuktan doğuyor yeni yıl... Neler getirecek tam bilemesek de nelerin gittiğini hep birlikte görüyoruz.

Örneğin... Biten yılla birlikte İslamcı siyaset bitiyor, Müslüman maskesiyle siyasete girenlerin karizması sönüyor.  İç politika hırsızlık, dış politika yalnızlık çukurunda debeleniyor. Mısır’da darbeyle bitirilen istismarcı siyaset, Türkiye’de iç kavga sonucu fiyaskoya dönüşüyor... Nihat Genç bunu Odatv’de güzel anlatıyor:

“İki İslami örgütün iç savaşı, bir savaştan daha çok anlamlar taşıyor. Anayasa hukuk tanımazlıkları bir yana, gizli gündemleri bir yana, seks kasetleri bir yana, Allah’ı, dini en pis işlerine alet etmeleri bir yana, sefahatları şatafatları bir yana, halkın parasını dünya tarihinde görülmemiş büyüklükte çalmaları bir yana, El Kaide’yi Suriye’de silahlayıp İran’a karşı savaştırırken arkadan İran’la kara para temizlemeleri bir tarafa, bir devlet için felaket denecek polisi savcısını ikiye bölmeleri bir tarafa, ordusuna işgal güçleri gibi kumpas kurması bir tarafa, yazarlarına suç inşa edip yalancı tanıklarla içeri tıkmaları bir tarafa, sayıştayı meclisten kovmaları bir tarafa, suçlamaları, iftiraları, ithamları, yalanları, yalıları, halkın parasıyla sövüşledikleri bankaları, maaşa bağlanmış kiralık liberalleri bir tarafa... İler tutar hiçbir yanları kalmadı...”

Laiklik, din ile siyasetin birbirini yozlaştırmaması için oluşturulmuş düzenin adıdır. Laikliği yok ederek varacağınız nokta işte burasıdır.

Hırsız imam...

Yaklaşık 11 yıldır ama özellikle şu son birkaç aydır adeta “hırsız” kelimesiyle yatıp kalkıyoruz. Hele hele konu siyasetten açılmışsa bu kelimeyi geçirmeden cümle kurmak neredeyse imkansız. Sadece sohbetler değil, fıkralar da öyle... İşte size ülkemizde yazıldığı ihtimali güçlü olan bir hırsız fıkrası
Efendim, köyün birinde camiye bir hırsız dadanmış.

Cemaat her namaza durup imam “Allahüekber” dediğinde bu hırsız hem caminin içinde hem dışında faaliyete geçiyor, ne bulursa çalıyormuş. Bir gün, iki gün derkeeennn... Köylülerden biri hırsızı iş üstünde yakalamış, ne yapalım, nasıl bir ceza verelim diye köy ihtiyar heyetinin karşısına çıkarmış.
Uzun tartışmalardan sonra heyetten biri;

- Bu hırsızı camiye imam yapalım demiş, hem pişman olur hem de biz namaz kılarken gözümüzün önünde olur.
Ve hırsızı imam yapmışlar. Uzun süre köyden ayrı kalan bir köylü yıllar sonra geri döndüğünde hırsızı merak etmiş. İlk karşılaştığı arkadaşına sormuş:
- Şu bizim hırsız ne yapıyor, imam olunca uslandı mı, hırsızlıklar bitti mi?
- Ne gezer, demiş arkadaşı... İmamlığa devam ediyor ama hırsızlığı da sürdürüyor...

- O Nasıl oluyor?

- Allahı var artık çalmıyor. Hatta günde beş vakit, “Hırsızlık günahtır ey cemaat, aman ha...” diye vaaz bile veriyor.
- Ee...
- Ama iki adam tuttu onlara çaldırıyor... Malı yine götürüyor...

PARRA

Yeni yıl ikramiyesi bu yıl 50 milyon lira... Tabii ilgi de o denli büyük...
Hep merak ederim... Neden örneğin her ay verilen 2 milyon liralık ikramiyelere ilgi böyle değildir de rakam büyüyünce ilgi büyür...
Piyangoya hücum edenler az ve orta gelirli yurttaşlar olduğuna göre...
2 milyon lira onların neyine yetmemektedir?
50 milyonu alıp fabrika yatırımı mı yapacaklardır?
Anlaması zordur...

Bazı siyasetçiler de aynen... Çalmaya bir türlü nokta koyamıyor.
Bir milyon, üç milyon, beş milyon, on milyon, 100 milyon...
Adam doymuyor. Tabii kutuyu sürekli doldururken yakayı ele veriyor.
Oysa birkaç milyon çalıp bıraksa! Hem ömür boyu yetecek hem de hırsızlığa ortaya çıkmayacaktır...
Para insanın gözünü kör ediyor derler. Doğru...
Yolsuzluğun üzerine gideceğiz diyen Başbakan’a, ayakkabı kutusu gösterdiği için gözaltına alınan kadın, bize neyin üzerine gidildiğini gösterdi.

Gözde Bedeloğlu

***
Kamuda yeni servis: “Alo 155: Dahili numarayı biliyorsanız tuşlayın, bilmiyorsanız hükümet polisi için 1’i, cemaat polisi için 2’yi tuşlayın.”
Burak Özçetin

KAÇ

Savcı Muammer Akkaş’ın 41 kişi hakkındaki arama ve gözaltı talebi emniyetçe uygulanmıyor.
Şüpheliler bu fırsattan istifade kanıtları yok ediyor.

Bu arada iktidara çok yakın 7 işadamı ve iki şirket hakkında da yargıç Süleyman Karaçöl tarafından 25 Aralık’ta alınan tedbir kararı var. Bu işadamları; Abdullah Tivnikli, Latif Topbaş, Cemal Kalyoncu, Ömer Faruk Kalyoncu, Mehmet Cengiz, Usame Kutub ve Cengiz Aktürk... 

   Aradan bir hafta geçmesine rağmen bu tedbir kararı da uygulanmadı. CHP’li Aykut Erdoğdu, önceki gün Sokak TV’de, tedbir konulan paraların kaçırıldığı, malların ise süratle başkalarına devredildiğini anlattı.
Yargıda komplo varsa mahkemeye çıkmak ve aklanarak oyunu boşa çıkarmak gerekmez mi?

***

25 Temmuz 2018 Çarşamba

Barış Süreci, Bu Mu?


Barış Süreci, Bu Mu?

Melih Aşık

PKK’nin iki numarası Murat Karayılan hükümete ültimatom veriyor:
“Herkes bilmeli ki, önümüzdeki bir hafta çok önemlidir. Türk devletinin şu anki gibi tavrı devam ederse süreç tıkanır.”
Önümüzdeki hafta ne olacak? Ankara’nın Apo ile ilgili tavrı mı belirlenecek?
Biz bilmiyoruz... Pazarlığı yürütenler biliyor... Karayılan devam ediyor:
“Halkımız daha fazla kurumsallaşmalı ve kendini korumalı. Öz savunmasını güçlendirmeli.”
Dün internet sitelerine bir fotograf düşüyor... Faraşin Yaylası’nda bir cenaze töreninde topluluğu uzun namlulu silahlarıyla PKK’liler koruyor. BDP Van Milletvekili Nazmi Gür, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya ile PKK’nin Van eyalet sorumlusu Simko Derik de cenazede (PKK’nin koruması altında) hazır bulunuyor.
PKK 8 Mayıs’ta çekilmeye başladı... Gazetelere çekilme fotoğrafları yollandı. Meğer aldatmacaymış. Başbakan iki hafta önce örgütün ancak yüzde 15’inin ülkeyi terk ettiğini söyledi. Hemen ardından AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu barış sürecinde 2200 gencin dağa çıkarıldığını bildirdi. PKK çekiliyor gibi yaparak Doğu’ya daha fazla yerleşiyor... Bu arada artık fiili olarak kendi toprağında gibi hareket ediyor. Türk devlet güçleri ise ortada görünmüyor. Sanki bölge PKK’ye bırakılmış. Barış süreci bu muydu?

Palalı Nanik yaptı 

Taksim’de pala ile sağa sola saldıran şahıs eşi ve çocuğunu almış THY uçağı ile Fas’a gitmiş.
İyi güzel de, “Palalı” işleri bozulmuş iflas noktasına gelmiş bir esnaf değil miydi?
Hatta büyüklerimiz! onun palalı vahşetini, içinde bulunduğu sıkıntı nedeniyle gösterdiği demokratik tepki olarak değerlendirmemiş miydi?
İflas noktasındaki Palalı, parayı nereden buldu da eşi ve çocuğuyla Fas seyahatine çıktı? 
Yoksa o da 24 maaş ikramiye mi aldı?
Palalı ilk çıkarıldığı mahkemece serbest bırakılmıştı...
Kulislere, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bu serbest bırakma kararına öfkelendiği haberi sızdı...
Palalı, muhtemelen Bakan’ın el altından baskısı sonucu, ikinci kez mahkemeye çıkarıldı.
Yargıç bu defa da “kaçma ihtimali yok” diyerek Palalı’yı salıverdi. Düşününüz ki eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Mustafa Balbay veya Tuncay Özkan’ın kaçma ihtimali var. Palalı’nın yok...
Sonunda bir başka mahkeme yakalama kararı çıkardı... Bu defa da anlaşıldı ki... Palalı aranırken Atatürk Havaalanı’ndan çıkış yaparak ver elini Kazablanka demiş...
Yargı öylesine kriz içinde ki... Kelimelerle tarifi mümkün değil...
Mobese
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya, Kabataş’ta saldırıya uğradığı iddia edilen türbanlı kadınla ilgili mobese kayıtları soruluyor:
- Öyle bir mobese görüntüsü yok, ben öyle bir görüntü izlemedim, diyor...
Oysa türbanlı Z.D. ile röportaj yapan Star yazarı Elif Çakır:
- Valiliğin, emniyetin elinde mobese kayıtları mevcut, diye yazmıştı...
Z.D. röportajda Elif Çakır’a ayrıca şöyle diyor:
“Bir amcaydı sanırım müdahale etmeye çalıştı onu da öldüresiye dövdüler kızıyla birlikte.”
Bu amca ve kızından da ne şikâyet var, ne haber...
100 kişinin gerçekleştirdiği saldırının tek bir kaydı ve tanığı yok. Ama bu yüzden yer yerinden oynuyor.
Eskişehir Valisi
“Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüne neden olan darp olayını kesinlikle polis yapmamıştır” diyor. Vali “Kesinlikle” dediğine göre katliamla ilgili elde kesin kanıt var demektir, açıklansın!


***

YETTİ.,

Akif Kökçe

Yetti
103 Aydın Demokrasi bildirisi yayımlamış... Demokrasi diye PKK taleplerini dile getiriyorlar.
Bu “aydın”ların isimlerine bakıyorsunuz...
Çoğu referandumda “Yetmez ama evet” oyu verenler.
Bugünkü yarı dikta rejiminin temeline harç koyanlar yani...
Demokrasiye katkıda bulunmadan önce...
Acaba bir “özür” dilemeyi akıllarına getirmezler mi?

SUUD

Suudi Arabistan’dan ilginç bir haber... İçişleri Bakanlığı bir genelge yayınlayarak Müslüman olmayanları, ramazan boyunca kamuya açık olmayan yerlerde yiyip içmemeleri konusunda uyardı. Bu uyarıyı dinlemeyenlerin iş akti feshedilecek hatta sınır dışı edilebilecekler... Arabistan’da çoğu Asyalı 8 milyon yabancı yaşıyor.


Araplara demokrasi mi geldi? 
Metin Özkan 
Tahrir Meydanı'nda
Yüz binlerce insan
Günlerce toplandı,
Bir sürü insan öldü,
Sonra, "Arap Baharı" geldi.

***
Aradan bir yıl geçti,
Yüz binlerce insan,
Yine Tahrir Meydanı'nda toplandı,
Yine insanlar öldü,
Ancak bu defa, "Arap Baharı" gitti.

***
Şimdi merak edilen şu;
Bu bahar neden geldi?
Ya da neden gitti?
Dahası insanlar neden öldü ve ölüyor?
Cevap;
Cevap yok.
Zaten cevap olsaydı,
Binlerce yıldır,
Milyonlarca insan,
Bir avuç muktedirin iktidarı için ölmezdi.

***
İnsanlığın bitmeyen trajedisi,
Ne yazık ki yazgısını,
Hep başka ellere bırakmış olmasıdır.
Dini otorite
Laik otorite
Askeri otorite
Sivil otorite
Hepsi aynı kapıya çıkıyor;
Koşulsuz itaat.

***
Her defasında aynı fotoğraf,
Sorun
Demokrasi sorunu değil,
Sorun;
Temel hak ve özgürlükleri sınırlandırma sorunu.
O nedenle insan otorite önünde bir kere diz çökünce,
Bir daha asla doğrulamıyor.

***
Mısırda durum düzelmeyecek gibi,
En azından kısa südre düzelmesini beklemek mümkün değildir,
Ortada bir gerçek var ki,
O da "Arap Baharı" başladığı gibi bitti.
Ne varlığı,
Ne de yokluğu Araplara demokrasi getirmedi.

***
Darbeden sonra Mısır'a,
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt'ten
Toplam 16 milyar Dolar dış yardım yapılsa da,
Mısır'da durum kısa sürede düzeleceğe benzemiyor.
Korkum şudur ki,
Bu şekilde devam edersek,
Yani Müslümanlar birbirini kırmaya devam ederse,
Müslümanların ülkelerini çok kötü günler beklemektedir. 


***

24 Mart 2017 Cuma

Sunucuyu Kovun,



Sunucuyu Kovun,

Melih Aşık,

O  sunucu kovuldu mu? Gazete ve internet sitelerinde en çok sorulan soru buydu dün... O sunucu Gözde Kansu idi. ATV’deki ses yarışmasında sunuculuk yapmıştı... AKP  Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Gözde Kansu’nun kıyafetini eleştirmiş:
“Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez”  demişti.
Bu olay kamuda türbanın serbest bırakıldığı günlerle kesişti.
Başbakan’a “Türbandan sonra kamuda çarşafa da izin verilecek mi?” diye soruluyor.
Başbakan “hayır” demiyor. Sınır koymuyor. Ucunu açık bırakıyor.
Kapanmakta sınır yoktur. Ama açılmakta sınır vardır. Hüseyin Çelik sınırı hatırlatmıştır.
Bundan böyle sunucular ne giyeceğini bilecektir.
Peki... Örneğin konulu filmlerde kadınlar soyunuyor... Orada pek bir sınır yok da... Türk sunucuda sınır neden var? Çünkü sunucu bu ülkenin vatandaşı. Türk kızının ne kadar soyunacağına iktidar karar verir. Diyeceksiniz ki... RTÜK var. TV’lerin sorumluları var. Seyircinin denetimi var... Var da... Bu kadar önemli konu başkasına bırakılamaz. Tabana “ülkeyi İslami esaslara göre yönetiyoruz” mesajı vermek esastır...
Neticede; kapanmanın sınırı uzatılmış... Açılmanın sınırı daraltılmıştır... Bu çizgi giderek geriye çekilecektir. Biz kimsenin giyimine kuşamına karışmıyoruz, lafı tabii bir şakadır.
Yanlışta uzlaşma!
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun üzerinde anlaştığı 60 maddenin, diğer maddeler beklenmeden Meclis’e getirilmesi konusunda AKP ile CHP anlaşmış gibi görünüyor. Komisyonun CHP’li üyeleri Atilla Kart ve Rıza Türmen bu formüle evet derken diğer üye Prof. Süheyl Batum karşı çıkıyor.
Neden karşı çıktığını şu sözlerle anlatıyor.
“Üzerinde anlaşma sağlanan 60 maddeye baktığımızda tanıdığımız ya da tanıdığımızı iddia ettiğimiz hak ve özgürlükler önemlidir. Ama önemli olması tek başına bir anlam ifade etmez. Anlam ifade edebilmesi için onların güvence altına alınması şarttır. Aksi gerçek anlamda bir hak ve özgürlükten söz edemezsiniz. Örnek vereyim; yürürlükteki anayasaya göre basın özgür, yargı bağımsızdır, değil mi? Peki, gerçekte öyle mi? Hayır. Neden? Çünkü basın için özgür, yargı için bağımsız diyen maddeler başka maddelerle güvence altına alınmamış, alınanlar da zamanla ortadan kaldırılmıştır. Komisyon’nun AKP’li üyeleri sözkonusu 60 maddede yer alan hak ve özgürlüklere evet dediler ama sıra onların güvence altına alınmasına gelince toptan karşı çıktılar. O 60 maddeyi Meclis’ten geçirmek sadece AKP’ye oturduğu yerde prim sağlar.”

HEDEF

ABD’nin etkili gazetelerinden NewYork Post, demokratikleşme diye adlandırılan paketin hedefini şöyle saptamış:
“İslami tabanı yeniden canlandırmak”
Gazete, Türk halkından isteneni de şöyle tanımlıyor:
“Erdoğan, Türklere, kendilerini laik bir devlet olarak görmekten vazgeçip Sünni çoğunluğun hâkim olduğu bir devlette yaşayan azınlıklar olarak görmelerini söylüyor. Buna Neo Osmanlıcılık diyebilirsiniz.”
Polis “eylem yapma olasılığı olan” vatandaşı gözaltına alacakmış!
Bu neyin korkusu?
Asker darbe olasılığına karşı içerde, vatandaş eylem olasılığına karşı gözaltında...
* * *
Vahdettin’in Çengelköy’deki Köşkü Erdoğan’a tahsis edilmiş.
Vahdettin’in
“son sultan”
Unvanı da buraya kadarmış...

Akif Kökçe,

GELİYOR

İnternette vatandaş anlatıyor...
Beşiktaş caddesinde yürüyorum. Bu arada bir arkadaşım telefon etti. Yana çekildim telefonla konuşuyorum. Telefon kesildi. Ben de önemli olduğu için tekrar arkadaşımı aramaya çalıştım. Telefonum aramıyor. Üç kere, beş kere deniyorum olmuyor. Yanımda bir polis memuru duruyor. Gayri ihtiyari ona sordum:
- Benim telefon çekmiyor, seninki çekiyor mu?
- Başbakan geliyor...
- Benim telefonum ile Başbakan’ın alakası?
- Başbakan gelene kadar tüm cep telefonlarını 20 dakika bloke ettik!
Beşiktaş’ta Başbakan gelip giderken 20’şer dakka cep telefonları duruyormuş...
Peki bu arada hastası olan, evinde yangın çıkan, acil yardıma ihtiyaç duyan kişi ne yapacak. 20 dakika bekleyecek. Mecbuur!
“Bilim, bildiklerimiz; felsefe ise bilmediklerimizdir.” Bertrand Russell


***