Zekeriya Öz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Zekeriya Öz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2020 Pazartesi

16 EKİM 2008 PERŞEMBE GÜNLÜK GAZETELERDEN ALINTILAR., BÖLÜM 2

 16 EKİM 2008 PERŞEMBE GÜNLÜK GAZETELERDEN ALINTILAR.,  BÖLÜM 2


İlhan Selçuk, Ergenekon Savcılarını Dava Ediyor


Cumhuriyet gazetesi yazarı İlhan Selçuk, Ergenekon iddianamesinde hakkında davayla ilgisiz, özel yaşamını ihlal eden ve karalamaya dönük bilgi koydukları gerekçesiyle savcılar Öz, Pekgüzel ve Taşkın'a dava açtı.

Ergenekon Soruşturması kapsamında gözaltına alınarak hakkında iddianeme düzenlenen Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk, savcılar Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın hakkında iddianemeyi düzenlerken "kişilik haklarına saldırıda bulundukları" gerekçesiyle dava açtı.

İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan davada, Selçuk'un avukatları, soruşturmayı yürüten üç savcının Selçuk'a yönelik bazı saptama ve bilgilere  davayla ilgisiz olduğu halde iddianamede yer verdiklerini, bu belgeleri Selçuk'u karalamak ve küçük düşürmek için kullandıklarını iddia ettiler.

Tazminat istemedi, kararın yayımını istedi Şikayette, Ergenekon savcılarının özel yaşamın gizliliğini ihlal ettiği, keyfi davrandığı ve Selçuk'u karaladıkları savunuldu.

Dava dilekçesinde mahkemeden kişilik haklarına yapılan haksız saldırının tespitini isteyen İlhan Selçuk, davalı savcılardan para olarak herhangi bir tazminat  isteminde bulunmadı; bunun yerine kararın gazetelerde ilanen yayımlanmasına hükmedilmesini talep etti.

Dava dilekçesinde, iddianamede ve dosyada yer verilen bazı bölümlerden alıntılar yapılarak, bu bilgilerin davayı açan savcıların Selçuk'a yönelik kişisel tavır ve duygularını yansıttığına yer verildi. Belirtilen dava dilekçesinde, Ceza Muhakemesi Kanunu ile kendilerine tanınan yetki sınırını çiğnedikleri, aştıkları ve görevlerini kötüye kullanarak Selçuk'un kişilik haklarını ihlal ettikleri, bu durumun savcıların "kişisel kusurunu" oluşturduğu ileri sürüldü.

"Örgüt yöneticiliği" ve "silahlı isyana tahrik" ile suçlannıyor

21 Eylül sabahı, 4.30'da gözaltına alınan ve İstanbul Terörle Mücadele Şubesi'nde sorgulanan İlhan Selçuk, ertesi gün savcılıkta sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.

Selçuk'un uğradığı muamele Türkiye'deki ve uluslararası basın meslek örgütlerinin tepkisine yol açmıştı. Savcı Öz'ün sorguladığı ve hakim önüne çıkarılmasına gerek görülmeyen Selçuk'a yurtdışı çıkış yasağı konulmuştu.

10 Temmuz 2008 tarihinde kaleme alınan iddianamede Selçuk, "silahlı terör örgütü kurma, yönetme, zorla hükümeti ıskata teşebbüs, hükümete karşı silahlı isyana tahrik" ile suçlanıyor.

İlhan Selçuk'un dahil edildiği 86 sanıklı Ergenekon Davası'nın görülmesine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 20 Ekim'de Silivri'de başlanacak.

Ümraniye'de 13 Haziran 2007'de bir gecekonduda bulunan el bombalarının izinin sürülmesiyle bugüne kadar büyük çaplı dokuz operasyon 

yapılmıştı. Aralarında emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek, gazeteciler Tuncay Özkan, Vedat Yenerer, 

Güler Kömürcü ve mafya lideri Sedat Peker ve emekli astsubay Oktay Yıldırım'ın de bulunduğu 46 kişi tutuklanmıştı.(EÖ)

https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


***********************


Sözde `Soykırım` Kitabına para cezası


 Pencere Yayınları tarafından Türkçeye çevrilen ve Mavi Kitap olarak bilinen eserden dolayı, yayınevine 7 bin 500 YTL para cezası verildi.

Pencere Yayınları`na 2005 yılında yayınladığı, 1914 -1915 yıllarında yapılan Ermeni Katliamını tanıklıklarla anlatan Mavi Kitap isimli eserden dolayı 7 bin 500 YTL para cezası verildi.

Emekli Büyükelçi ve CHP Milletvekili Şükrü Elekdağ`ın kitap nedeniyle Pencere Yayınları sahibi Muzaffer Erdoğdu`ya açtığı tazminat davası sonuçlandı. 

Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi yayınevi sahibine 7 bin 500 YTL para cezası kesti. Elekdağ ve dönemin milletvekilleri, 2005 yılında Ermeni soykırımıyla ilgili İngiliz Parlementosu`na mektup yollamıştı.

Yazar Taner Akçam ise bu olayı eleştiren bir yazı kaleme almıştı. Elekdağ, Taner Akçam aleyhine ve yazıya Mavi Kitap`ta yer veren Muzaffer Erdoğan hakkında tazminat davası açmıştı. Yerel mahkemenin tazminat kararını bozan Yargıtay, mahkemenin tekrar görülmesini istemişti.

Yayınevi avukatı Muhsin Kemal Şimşek, `Tamer Akçam`ın yazısına yayınevimiz yer verdiği için cezalandırılıyor. İlginç olan Mavi Kitap hakkında dava açmaya cesaret edememeleri. Sadece, Şükrü Elekdağ`ın kişilik haklarına hakaret edildiği iddiasıyla, Taner Akçam`a ve yayınevimize dava açıldı.`dedi. 

Şimşek, `Aslında bu ceza, dava açmaya cesaret edemedikleri kitabın imajına yöneliktir. Kitabı karalamaya çalışıyorlar. Dava bitmedi tekrar görülecek.` diye belirtti.

Mavi Kitap, James Bryce ile Arnold Toynee tarafından Londra`da, `Osmanlı İmparatorluğunda Ermenilere Yönelik Muamele 1915-1916` adıyla yayınlanmıştı. 

Önemli bir kaynak olan kitap, dünyada Mavi Kitap ismiyle anılıyor. Amerikan ve İngiliz resmi belgelerinin yanı sıra tanıkların anlatımına dayanan Mavi Kitap, Pencere Yayınevi tarafından 2005 yılında 2 cilt halinde yayımlandı.

2008-10-16

https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


 ********

Kaplan`a Müebbet hapis cezası

 Kendisini halife ilan eden ve yasadışı Anadolu Federe İslam Devleti/İslami Cemaat ve Cemiyetler Birliği(AFİD/İCCB) örgütünü kurduğu iddia edilen Muhammet Metin Kaplan, müebbet hapis cezasına mahkûm oldu. 

Yargıtay`ın müebbet hapis cezasını onaylaması halinde, İstanbul 14 Ağır Ceza Mahkemesi`nde 4 yıldır tutuklu olarak yargılanan Kaplan, 26 yıl daha hapis yatacak. Halen 58 yaşında olan Kaplan, 84 yaşına kadar tutuklu kalacak.

2008-10-16 Sabah

https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


***********

Yargıtay, Devlete ve Adalete Hakareti küfür saydı


 -ANKARA(ANKA)- 

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, `Ben böyle adaletin, emniyetin, devletin a k` sözlerini `sövme` kabul etti. Yerel Mahkeme, bu sözü söyleyen sanığın beraatine karar vermişti. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, sözlerin suç unsuru taşıdığını belirterek beraat kararını bozmuştu. Genel Kurul`a gelen dosyada yerel mahkemenin beraat hükmü oybirliğiyle bozuldu.

Yozgat`ın Yerköy ilçesinde meydana gelen olayda, D.A. düğünlerinin saat 23.00 de sonlandırılmasını isteyen polis memurlarına karşı çıkarak, `Ben böyle adaletin, emniyetin, devletin a k` dedi. Polis memurları da, D.A. hakkında suç duyurusunda bulunarak `görevliye sövme `suçunun işlendiğini iddia etti.

-YARGITAY BERAAT KARARINI BOZDU-

Beraat kararına yapılan itiraz sonrası dosya, Yargıtay 4. Ceza Dairesi`ne geldi. Daire, sövme eyleminin `görevliye sövme` olarak değerlendirilmesi ve beraat hükmünün bozulması gerektiğine karar verdi.

-`SANIK DA POLİS DE REFLEKSİF DAVRANDI-

Yargıtay`ın bozma kararına yerel mahkeme direndi. Direnme kararında şu görüşler dile getirildi:

`Sanığın eylemi, refleksif bir eylemdir. Bu nedenle de eylemin suçun husule gelmesini sağlayabilecek bir genel ve özel kast unsuru söz konusu değildir.  Dairenin, ama asıl olarak da yargının, dehşetli de olsa, irkiltici de olsa kendisine ve başkalarına karşı söylenmiş sözlerin temellerine inebilme cesaretini taşıması bir zarurettir. Sürecin gelişimi göz önüne alındığında yalnızca sanığın sarf ettiği sözlerde duraklamak bizi toplumsal yaşam ortamlarına aşırı müdahaleye yönelten bir indirgemecilik sonucuyla karşı karşıya bırakabilir. Sanık bu sözlerinde `isyan` belirtmiştir. Sözün ağırlığı, isyanı ortadan kaldırmaz.`

Yerel mahkemenin direnme kararının ardından dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulu gündemine geldi.

Genel Kurul, oybirliğiyle yerel mahkemenin verdiği kararı bozdu. Böylece devlete ve adalete küfretmekle `görevliye sövme` suçunun oluştuğuna karar verilmiş oldu. (ANKA)

(YG/BÜN)

2008-10-16 HaberX


https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


**************

Cem Uzan, Cezasına itiraz etti

Cem Uzan`ın yaklaşık 15 gün önce cezaya itiraz ettiği belirtilerek, Bursa`ya itirazın Bursa 3`üncü Asliye Ceza Mahkemesi`ne yeni ulaştığı ve görüşülmeye  başlanacağı öğrenildi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan`a hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı mahkemece Denetimli Serbestlik Yasası uyarınca 1 yılı rehber kontrolünde olmak 

üzere 5 yıl denetim altında tutulup, rehber kontrolünde 5 adet kişisel gelişim ve öfke kontrolü kitap okuma cezasına çarptırılan Genç Parti(GP) 

Genel Başkanı Cem Uzan cezaya itiraz etti. Cem Uzan`ın avukatı aracılığı ile yaptığı itiraz nedeniyle verilen cezanın uygulamaya geçmediği belirtildi.

Ailesine ait ÇEAŞ ve Kepez Elektrik`e devlet tarafından el konulmasından sonra Bursa`da 13 Haziran 2003 tarihinde düzenlenen mitingde isim vermeden 

Başbakan Erdoğan için, `Sen ne biçim Müslüman`sın. Senin gözünü korku ve hırs bürümüş. Sende Allah korkusu kalmamış. Sen Allahsız olmuşsun. 

Allahsız herif` diyen GP Genel Başkanı Cem Uzan`a dava açılmıştı. Hakkında`Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı`na madde-i mahsusa tayini ve isnadı suretiyle hakaret` suçundan dava açılan Cem Uzan, tutuksuz yargılandığı Bursa 3`üncü Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 8 ay hapis ve 693 milyon 

570 bin lira ağır para cezasına çarptırılmıştı. Uzan`ın itirazı üzerine Yargıtay 9`uncu Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını, zanlının yeni yasanın lehine olan hükümlerinden yararlanmasını gerekçe göstererek usulden bozmuştu.

Yargıtay`ın bozma ilamına uyan Bursa 3`üncü Asliye Ceza Mahkemesi`nde yeniden yargılanan Cem Uzan, geçtiğimiz Eylül ayında mahkeme tarafından, 8 ay hapis, 688 YTL para cezasına çarptırılmıştı. Mahkeme, iyi halini dikkate aldığı Cem Uzan`ın bu cezasını, Denetimli Serbestlik Yasası uyarınca, 1 yılı rehber kontrolünde olmak üzere 5 sene denetim altında tutulmasına çevirdi. Ayrıca Uzan`ın rehber kontrolünde `öfke kontrol programı`na tabi tutulup, 5 adet kişisel gelişim ve öfke kontrolü kitabı okumasına karar verilmişti.

Avukatları aracılığı ile Bursa 3. Asliye Ceza Mahkemesi`ne `Süre içeren itiraz dilekçesi` gönderen Cem Uzan`ın gerekçeli kararın kendilerine ulaşması halinde gerçek itirazlarını yapacağı öğrenildi. Uzan`ın bu cezası, yaptığı itiraz nedeniyle Beyoğlu Adliyesi`nde bulunan Denetimli Serbestlik Bürosu`nca  uygulamaya konulamadı.


2008-10-16

https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


***

Mektupları Deniz Gezmiş yazmadı.,


MUSTAFA LÜTFİ KIYICI* 

* Yazar/ hmki...@gmail.com

Tekrarlamak gerekirse, Deniz`in geride kalanlara bıraktığı teorik miras, hayatı, mahkemelerdeki savunmaları, son mektubu ve son sözleridir. Kimseye, hatta kardeşine bile kendi yolundan gitmeyi önermemesi ve kardeşinin bilim adamı olmasını istemesi vasiyet niteliğinde önemli bir son sözdür.

Kendilerine enternasyonal solcu diyen birileri çıktı, solculuk bizatihi enternasyonalist değilmiş gibi. Biz de olduk ulusal solcu. Küreselleşme adına, anti-emperyalist mücadeleyi, bağımsızlık özlemini milliyetçilik sayan, üretici güçleri geliştirdiği iddiası ile emperyalizm yardakçılığı yapan bir anlayış pervasızca saldırıyor.

Hedeflerine Deniz`i, `Denizleri` koydular. Üretici güçleri geliştirdiği iddiasıyla bağımsızlık özlemlerine saldırınca akla 12 Mart`ın inkârcı ve itirafçıları geliyor. Onlar da aynı gerekçeyle Abdülhamit`i, Demirel`i kapkaççı kapitalizmi aklamışlar, tüm bağımsızlıkçı hareketleri inkâr ederek sorgulardan başlayarak mahkemede devam eden bir inkâr ve itiraf furyası başlatmışlardı. İlginçtir 68 döneminde `ilkel oportünist`likle suçladığımız sonraları sahte TKP`nin birinci adamlığına kadar yükselen biri de aynı görüşleri savunuyor. Ve bizleri milliyetçi solculukla suçluyor.

BİZ 20`Lİ YAŞLARDA DELİKANLILARDIK

Baştan düzeltmeli biz goşist/solcu falan değil sosyalist düşünceye inanan 20`li yaşlarda delikanlılardık.

68`in eylemci gençliğini, durgun suya düşen ve gittikçe büyüyen halkalar oluşturan bir odak gibi düşünürsek eğer, kim bilir kaçıncı halkada yer alan bir dönemdaşın oğlu olan ve intihalciliği belgelenen bir kişi çıktı ve popülerliğe meftun halde, Deniz`e saldırıyor. `Denizler` diyor `Samastların, Hayallerin artık kimlerse başkalarının esin kaynağıdır.` `Etnik milliyetçi`, yetmiyor İttihatçı olmakla, yetmiyor Yakup Cemil`i lider kabul etmekle suçluyor. Zaten Kemalistlik de çoktandır baş suçlama konusu. Sosyalist amaçlara erişmek isteyenlerin, Kemalizmi önemsediklerini söylemeleri bile aynı kapıya çıkıyor.

İntihal önemli bir nakısadır/eksikliktir, çünkü hırsızlıkla eş anlamlıdır. Platform sözcüsü olduğunu yazmak ve o platformdaki arkadaşlarınca yalanlanmak önemli bir ikinci nakısadır. Senarist olduğunu yazmak ve ortada bir eserinin bulunmaması da ayrı bir `önemliliğe sığınma`dır. Bilinir ki, yalan söyleyen gene söyleyebileceği ihtimalini taşır ve bu önemli bir kişilik zafiyetidir.

MEKTUPLARI NASIL OKUYALIM

Dönelim konumuza. Deniz`in babasına hitaben yazdığı iddia edilen ve Cumhuriyet`te 29.12.1971 tarihinde yani, banka soygunu ve Amerikalıların kaçırılıp sağ salim serbest bırakıldığı döneme denk bir zamanda yayınlanan ve büyük ölçüde babasını daha çokta annesini teselli etmek amaçlı bu mektubu; bu `yazar` etnik milliyetçiliğin, yabancı düşmanlığının, Ermeni düşmanlığının –burada `iğrenç Ermeni` sözlerini kullanıyor- dayanağı yapıyor. Burada Deniz; `Baba beni Kemalist düşünceyle yetiştirdiğin için sana teşekkür ederim` diyor. Yabancılara her zaman düşman olduğunu söylüyor.

Yabancılardan kasıt emperyalistler olduğundan kuşku yok. Ama anti-emperyalist mücadeleyi, emperyalizm olgusunu, benimsediği küreselleşme adına yok sayan bu enternasyonalist `solcu` kişi, bunu anlamazlıktan geliyor ya da kelle koltukta her türlü iftiranın, kötülemenin odağındaki bir eylem adamının duygularını anlayamıyor. Çünkü, empati yok, beklenemez de.

Cemil amca da cevaben yazdığı mektupta Deniz`in ırkçılar tarafından karalanmak adına Ermenilikle suçlanmasına; Babanın üç dayısının Erzurum`un geri alınmasında Ermeniler tarafından şehit edilmesini atfen, `işte sen bu biçim Ermenisin!` gibi kinayeli, ironili satırlar yazıyor. Bu sözlerden Ermenileri`iğrenç` bulan ırkçı bir anlam mı var, yoksa tarihsel bir olgudan mı bahsediliyor. Burada yazarın anlama yeteneği, zekâ zafiyeti sorgulanmalıdır. Irkçılık bunun neresinde?

SENİN HİÇ FINDIK ABLAN OLDU MU

Bir olayı paylaşayım. Hukuk ve İktisat Fakültelerinin müşterek kullandığı bir kütüphaneye Vedat Demircioğlu Kütüphanesi adını vermiştik. Sağcı TMTF yöneticileri, Başkanları Ekrem Özer yönetiminde kalabalık bir grup üniversiteye gelip bizim levhayı çıkarıp Ziya Gökalp Kütüphanesi levhasını takmışlar. Haber alınca bulunduğumuz yerden kalabalık grupla üniversiteye gittik. Olay yerine gelene kadar ardımızdakilerin azaldığının farkında değiliz. Faşistlerle karşı karşıya kalınca bir de fark ettik ki önde Ermenilikle suçlanan Deniz, yanında sonradan DDKO(Devrimci Doğu Kültür Ocağı) Başkanlığı yapacak olan Hikmet Bozçalı(Kürt), Masis Kürkçügil(Ermeni) ve 93 Kafkas muhaciri bir aileden gelen ben. Bu tabloda etnik milliyetçi olmak mümkün mü?

`Denizler` diye genelleme yapınca bu kişiye sormak gerekir: Senin hiç Fındık Ablan oldu mu? Ya da hiçbir kan bağın olmayan bir kadına `eme/hala`, eşine `enişte` dedin mi? İkisi de, tehcirde ailelerimizce saklanan, korunup kollanan yakın akrabalarımızdı. Fındık Abla ve ailesi Sivas`ta son kilisenin yıkılmasından sonra Fransa`ya göçtü.

Bunlar güya, demokratik Kürt hareketine arka çıkıyorlar. İstanbul Üniversitesi`nin işgal ve boykot hareketleri, Dolmabahçe`den Amerikalıların denize dökülmesi, Samsun-Ankara yürüyüşü, Kommer`in arabasının yakılması olayı gençlik hareketleri içersinde önemli kilometre taşlarıdır. İşgal ve boykot hareketlerinde tüm fakültelerin, `Boykot ve İşgal Komiteleri Başkanı` bir Kürt olan Kemal Bingöllü`dür. Bu, hep bizlerle hareket etmiş bizimle cezaevlerinde yatmış Bozkurt Nuhoğlu`ya rağmen Deniz`in önerisi ile gerçekleşmiştir. Bozkurt`un eş başkanlığı daha sonradır. İşgalin savunma başkanı yine bir Kürt olan `Mareşal Cevat`tır.` Devrimci/demokrat Kürtler Süleymaniye kıraathanelerindeki kabuklarından bu olayla birlikte çıkmışlartır.

DDKO`da, bu olaydan sonra kurulmuştur. Deniz en azından fahri üye oldu mu olmadı mı –biliyorum aslında- bu konuya açıklık getirecek kişi DDKO başkanlığı yapan Hikmet Bozçalı`dır. Biz ise sosyalizm kurulunca etnik kökene bakılmadan bir kurtuluş gerçekleşeceğine göre DDKO`nun kuruluşunu gereksiz görmüştük. Naiflik mi?

Deniz`in idam sehpasındaki Kürt ve Türk halkı ile ilgili sözleri bütünselinde olaylara bakarsanız bir sonuca ulaşabilirsiniz, bir sonuç çıkarabilirsiniz.

Bir de bu tabloya, Samsun-Ankara arasında yapılan, kısaca Bağımsızlık için Mustafa Kemal yürüyüşü dediğimiz o bilinen eylemin sonunda Anıtkabir`de DDKO`nun flamasıyla katılmasını ekleyin. O dönem DDKO yöneticilerinin Kürt hareketinin önemli yöneticileri olmasını da unutmayın.

O günlerden bugünlere geldik. Kimler bozdu bu tabloyu? Diyarbakır Cezaevi`ni yaratanlar değilse kim?

İttihatçılık ve Yakup Cemil meselesine gelince; toprak nasıl kimyasına uygun ürün verirse toplumun da geçmişini oluşturan siyasal yapılaşmalardan etkilenmesi kaçınılmazdır.

Kemalizm elma ise İttihatçılık armuttur. Biri çöken bir imparatorluğu kurtarabilmek için Osmanlıcılığın, giderek Türçülüğün, Turancılığın ve çöküşün; biri kurtuluş ve kuruluşun `ideolojisi` olmuştur.

Biliyorduk ki, tehcir olayı ile malul olanın, Soykırım Müzesi Müdürü Ermeni tarihçisi Hayk Demoyan`dan öğreniyoruz ki tehcire gönderilenleri kurtardığı için kahraman ilan edilen Mustafa Kemal`in ideolojisi.

GEZMİŞ VE YAKUP CEMİL İKİ AYRI DÜNYA

Bu `yazar`, `68`in devrimci aktörlerinden birinin tanıklığıyla`, diye cümleye başlayınca, bu kişinin 68`in liderlerinden biri sanıyorsunuz. Oysa önceki yazılarında bunun bir tiyatrocu olduğunu yazmıştı. Yani hafiften önemli bir tanıklığa dayanma güdüsü. Bilmediğimiz platform sözcülüğünden sonra kullandığı/vazgeçtiği senaristlik kurmacılıkta işe yarıyor galiba. Tanık kim? `68`in devrimci aktörü`. Önemli. Gene önemliye sığınma.

Bu aktöre göre, Deniz`in örnek aldığı yazılan, Yakup Cemil kim? İttihatçıların birçok silahşorundan biri. Trablusgarp`ta, sırf zenci olduğu için üsteğmen Şükrü`ye, çadırında uyurken kurşunlarının tamamını kalleşçe boşaltan bir katil. Gerekçesi ne? Rengi nedeniyle casus olabileceği şüphesi.

Bir de Gemerek`te, kaçabilmek için otomobilini almak istediği Başçavuşun kapalı kapı ardındaki karısını elinden yaralayan Deniz`in, Başçavuştan kırk kere özür dilemesini düşünün ve iki olayı yan yana koyun.

Benzerlik, özdeşlik, örnek alma, hangisi var? Önce bilecek sonra yazacaksın!

MEKTUP DENİZ`İN OLAMAZ

Bu yalanlar kimseye itibar kazandırmaz. Niyetim Deniz`i methetmek değil. O, kamuoyunda dost ve o düşmanları arasında layık olduğu yeri almıştır. Niyetim, tanıklıklarımı iletmek/paylaşmak. Dönem konusunda senteze ulaşmak isteyenlere bilgiler aktarmak. İsteyen teorik meşrebine göre kendisini haklı çıkaran `teorik` sonuçlara ulaşabilir. Bunda bir beis yok.

Mektup konusuna gelince; söylemek istediğim şudur; mektubun ayrıntıları doğru olmakla beraber, bu mektup Deniz`in kaleminden çıkmış olamaz. Kaligrafisini görmeden buna inanmak zor. Cumhuriyet `te çıkmış olması iddia ettiği gibi bunun `sahihliğinin` de delili olamaz. Arkadaşlarından birisi böyle bir mektup yazsa ve doğru bir kanaldan Cumhuriyet `e, Milliyet`e veya herhangi bir gazeteye iletse bu o dönemde yayınlanırdı.

Çünkü o dönemde yani mektubun yazıldığı ve yayınlandığı tarihte Deniz Amerikalıların kaçırılmasından ve İş Bankası soygunundan dolayı aranmakta idi. Ve basının tüm manşetleri onlarla ilgili ve dolaylı olarak onların aleyhineydi. Ve bu mektup önemli bir haberdi.

Bu onların üzerindeki yıldırıcı baskıyı hafifletmek, kamuoyu önünde olumlu bir hava yaratmak için gazeteye gönderilmiş olabilir.

Paralel başka bir örnek vermek istiyorum. Devrim gazetesinde Deniz ile yapılmış gibi bir söyleşi yayınlanmıştır. (Sayı 10, s.2-7) Sosyalizm sözü ve iması dahi geçmeyen, Kemalist söylemlerle dolu bir söyleşidir bu.

Bu da Deniz ile konuşularak yapılmış bir söyleşi değildir. Halisane duygularla yapılmış bu yayın konusunda Devrim`in Hasan Cemal ile birlikte dönüşümlü yazı işleri müdürlüğünü yapmış olan Uluç Gürkan tanıktır. Açıklamayı da zaten Uluç Gürkan yapmıştır.

DENİZ`İN MİRASI YAŞADIKLARIDIR

Bunlar, Deniz`in silahlı hareketlerine katılmasalar bile onların üzerlerindeki faşist baskıyı azaltma çabalarıdır. İstanbul`dan bir arkadaşı Ankara`ya gitmiş ve SBF Yurdu`nda karşılaştığı, yine silahlı hareketlere katılmamış bir merkez yürütme üyesine bu baskıları hafifletmek amacıyla ve faşist güçlerin ilgisini başka odaklara çekmek amacıyla farklı yerlerde demokratik hareketler yapılmasını önermiş ve bunlar da yapılmıştır. Bunlar da halisane çabalardır.

Bu nedenlerle bu belgelere dayanılarak yapılan yorumlar tartışılır. Tekrarlamak gerekirse, Deniz`in geride kalanlara bıraktığı teorik miras, hayatı, mahkemelerde ki savunmaları, son mektubu ve son sözleridir. Kimseye kardeşine bile kendi yolundan gitmeyi önermemesi ve kardeşinin bilim adamı olmasını istemesi vasiyet niteliğinde önemli bir son sözdür.

Bu tanıklıklar, bazı Taraf yazarları ve türevlerinin, bildik görüşleri nedeniyle bulanıklığı gidermek üzere yazılmıştır.

* Yazar/ hmki...@gmail.com

2008-10-16 Taraf

https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


 ***

3 Kasım 2018 Cumartesi

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 1

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri.,  BÖLÜM 1

Ergenekon soruşturması sürecinde provokasyonlar yaşanıyor. Birileri soruşturma ve dava sürecini Şemdinli olayında olduğu gibi çıkmaza, sonuçsuzluğa ve akamete uğratmaya çalışıyor.
   
Abdullah Harun, 12.09.2008 - Ergenekon ve benzer soruşturmalar sürecinde provokasyonlar yaşanıyor. Birileri soruşturma ve dava süreçlerini Şemdinli davasında olduğu gibi çıkmaza, sonuçsuzluğa ve akamete uğratmaya çalışıyor. Bu girişimlerin süreceğini tahmin edip 12 Eylül 2008 tarihinde başladığımız bu canlı yayında tarihi olaylara, kışkırtmalara tanık oluyoruz, yaşıyoruz ve daha birçoğunun da yaşanacağına inanıyoruz.

İtalyan Gladyosu'nu Çökerten savcı Felice Casson, Türkiye'de gazetecilerin yakından tanıdığı bir isim. Bir gazeteye verdiği demeçte aynen şöyle diyor:

 " Soruşturmalar başladığı zaman bazılarının şiddetli eleştiriler yaptığını görürsünüz. Bir zaman sonra bu şiddetli eleştirileri yapan çevrelerden bazılarının da şüpheliler arasında olduğunu anlarsınız. İşte o zaman işler daha da karışır. Hedef aldığınız kesim öyle bir kulis yapar ki, savcı olarak bizim yaptığımız çalışmaların yasa dışı olduğu bile ima edilir. Ta ki soruşturma evresi tam olarak gelişinceye kadar bu böyle gider."

 Türkiye'de yaşanacaklar da sanırız böyle olacak. Tekrar etmek gerekirse en üst makamdan alttakine kadar muvazzafıyla yargısıyla ve diğer tüm dallarıyla Kontrgerilla, Şemdinli ve Ergenekon soruşturmalarında yakalanmış bulunuyor. General ve daha alt kademedeki elemanlarını feda edip soruşturmanın daha yukarılara, Kontrgerilla'ya uzanmasını engellemeye çalışıyorlar. Çırpınmalar bu yüzden. Özellikle Ergenekon soruşturması onları gittikçe köşeye sıkıştırıyor olmalı ki bu kadar deşifre olmaya başladılar. Şurası çok açık, Savcı Öz ve arkadaşları, Ergenekon soruşturmasıyla kontrgerillacıları kuyruğundan da olsa gerçekten yakalamayı başarmış ve soruşturmanın seyri kontrgerillacıları daha da zora sokacak. Türkiye, büyük olaylara ve inşallah hayırlı değişimlere doludizgin gidiyor. Birileri de tüm güçleriyle bunu engellemeye çalışıyor, bu çok açık.

 TESPİT EDEBİLDİĞİMİZ ENGELLEME GİRİŞİMLERİ:

2007 yılında başlayan Ergenekon soruşturması sürecinde bu davayı ve benzer diğer davaları engelleme girişimlerinden tespit edebildiklerimizi kronolojik olarak aşağıda aktarmaya çalıştık. Bu girişimlerden bazılarının doğrudan engelleme amacıyla yapıldığı açık iken, bazılarının ise dolaylı yoldan yapıldığı söylenebilir.

İşte o Girişimler:

 09.07.2008: ABD Konsolosluğuna saldırıda 3 polisin hayatını kaybetmesi:

 ABD'nin İstanbul İstinye'de bulunan konsolosluk binasına saldırı düzenlendi. Yoğun bir çatışmanın yaşandığı kanlı saldırıda konsolosluk önünde koruma görevlisi olarak bulunan 3 Türk polisi hayatını kaybetti. Bu saldırı basında Ergenekon soruşturmasına karşı bir intikam ve gözdağı mesajı olarak da algılandı. Saldırının ayrıntılarına bakıldığında hedefin konsolosluk değil Türk polisi olduğu açıkça görülüyor. Saldırganların göstere göstere gelerek ateş etmeye başlaması, sonra soğukkanlılıkla arabadan inerek ateş etmeye devam etmesi ve 3 polisi öldürmesi. Sonuçta saldırının ABD konsolosluğuna hiçbir zararı olmadı. Olan Türk polisine oldu. Dünyanın en güvenli binalarından biri olan İstinye'deki konsolosluk binasına pompalı tüfek ve tabancayla saldırı yapılması da hedefin konsolosluk binası olmayacağı yorumlarına neden oldu. 'Kale' gibi inşa edilen konsolosluk binasına girişin çok zor olmasının yanısıra araçtan tek saldırganın inerek direkt polise yönelip ateş açması, olay yerinin az ilerisinde bulunan ve iki trafik polisinin de çatışmaya girmesi üzerine araçta bekleyen diğer iki saldırganın harekete geçmesi, teröristlerin saldırıdan hemen sonra kaçmayı planladıklarını düşündürdü. Araçta bulunan 4. saldırganın çatışmaya girmeden kaçması da saldırının asıl hedefinin polise mesaj vermek olabileceği ihtimalini akıllara getirdi. Polisin hedef seçilmesinin nedeni olarak, Ergenekon soruşturmasında aktif rol oynaması gösteriliyor. Bir askeri darbeye karşı en büyük güvence polis. Özellikle emniyet istihbaratından çok tedirginler. Danıştay baskını hatırlanırsa tetikçi Alparslan Arslan'ı cesaretli bir polis son anda üzerine atlayarak yakalamıştı. Eğer tetikçi yakalanmasaydı Danıştay saldırısı çok farklı bir yönde gelişirdi.

 12.07.2008: Ergenekon Sanık ve yakınlarından savcıya suç duyurusu:

İçlerinde Ergenekon soruşturmasında tutuklanan avukat Kemal Kerinçsiz, eski asker Muzaffer Tekin'in de bulunduğu, emekli Albay Erdal Sarızeybek, İstanbul Barosu eski Başkanı Turgut Kazan ve İşçi Partililer gibi belirli çevrelerce verilen 9 ayrı suç duyurusu sebebiyle Adalet Bakanlığı'nca Savcı Öz hakkında inceleme başlatıldığının ortaya çıktı. Başvuranlardan bazılarının Adalet Bakanlığı'nın ilgisizliğinden şikayet ederek Ankara İdare Mahkemesine suç duyurularını taşıdı. İstanbul Barosu eski Başkanı Avukat Turgut Kazan, Savcı Zekeriya Öz´ü, elindeki soruşturmayı 11 aydır tamamlamayıp ucu açık tutarak, yaşanan gelişmelere göre "dalga operasyonlar"a başvurmakla ve "geceleyin kapı çalınınca, sütçü gelmiştir diye uyanma hakkımız öldürüldü" suçlayarak Ankara İdare Mahkemesine başvurdu. (haberkaynağı-2, haberkaynağı-3, haberkaynağı-4)

 16.07.2008: CHP'li Öymen'den Gözdağı:

CHP’li Onur Öymen, katıldığı bir TV programında Ergenekon soruşturmasında yaşanan gözaltıları ve gelişmeleri eleştirdi. Öymen, ‘Merak etmeyin, Ankara’da hakimler var’ diyerek mahkemeden mahkumiyet çıksa bile Yargıtay’dan döneceğini ima etti.

 19.07.2008: Leninist Atatürkçülerden Ergenekon soruşturmasına tepki:

 Kadıköy'de, Atatürkçü Düşünce Derneği öncülüğünde, Atatürk'le Lenin'in yan yana resimlerini içeren pankartların taşındığı, "Ergenekon soruşturması cumhuriyetimizi yıkmak amaçlıdır!" konulu yaklaşık iki bin kişinin katıldığı bir gösteri düzenlendi. Habertürk televizyon muhabirinin canlı yayında adeta bir bayram havasında abartarak sunduğu haber şöyle: "Burada gerçekten çok büyük bir coşku var. 10. yıl marşları, türküler çalınıyor. Yaklaşık 2000-3000 kişi var şu anda Kadıköy İskele Meydanı'nda. Türk Bayrakları, Atatürk posterleri ön planda. Atatürkçü Düşünce Derneği önderliğinde düzenleniyor bu miting. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin yanı sıra İşçi Partisi ve Türkiye Gençlik Sendikası, DSP, CHP, Cumhuriyet Okurları Derneği Bağımsız Cumhuriyet Partisi gibi çeşitli siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri de bu mitinge destek veriyorlar. Sizin de bildiğiniz gibi bu mitingde bugün Kadıköy İskele Meydanı'nda Ergenekon Operasyonu kapsamında yapılan gözaltılar eleştiriliyor. Şener Eruygur, Hurşit Tolon ve Doğu Perinçek isimleri ön plana çıkıyor biraz daha. Kimilerinin ellerinde Şener Eruygur resimleri var ve bu resimlerin altında Demokrat, Atatürkçü, aydın yazıyor. Mitingde Atatükçü Düşünce Derneği Genel Başkan Yardımcısı Sina Akşin, İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek ve Ulusal Kanal Genel Müdür Turan Özlü birer konuşma yaptılar.Eski milletvekili ve Türk Halk Müziği sanatçısı Faruk Demir küçük bir konser verdi. Onun dışında şuana kadar oldukça barışçıl ve coşkulu bir mitinde sahne oluyor Kadıköy Meydanı. Türküler çalınıyor. Marşlar çalınıyor. Türk bayrakları sallayan ellerinde Atatürk posterleri olan kalabalık sloganlar atarak marşlara eşlik ederek buradaki mitinge katılıyor."

 28.07.2008: Güngören Katliamında 17 kişinin hayatını kaybetmesi:

İstanbul Güngören'de halkın en kalabalık olduğu bir noktada peşpeşe meydana gelen iki patlamada 17 kişi hayatını kaybetti. PKK'ya atfedilen saldırıyı PKK üstlenmedi. Basında Ergenekoncuların intikamı olarak nitelendirilen saldırının, Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'nin kapatılma davasında vereceği kararın hemen öncesinde meydana gelmesi dikkat çekti.

 01.08.2008: Polise Saldırıların artması:

Ergenekon soruşturması sonrasında polise karşı saldırılar dikkat çekici şekilde arttı. PKK terör örgütü de bir açıklama yaparak öncelikli hedefinin polis olduğunu duyurdu. PKK'yla doğrudan karşı karşıya gelen ve çatışmalara giren gücün askerler olmasına karşın PKK'nın böyle bir açıklama yapması, örgütün Ergenekon örgütüyle bağlantıları olduğuna dair iddiaları güçlendirdi. 

 08.08.2008: Selimiye Kışlasına saldırı:

Güngören ve Konsolosluk saldırılarının Ergenekon örgütüyle bağlantısının savcılarca araştırıldığının ortaya çıkmasıyla birlikte, muhtemel hedefi Üsküdar Selimiye Askeri Kışlası olan havan toplu bir saldırı daha meydana geldi. Saldırganların kaçtığı saldırıyı 'Devrimci Karargah Örgütü' adı verilen, adı daha önce hiç duyulmamış yeni bir sol terör örgütü üstlendi.

 19.08.2008: Emniyete Şok baskın:

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Paksüt’ü yetkisiz dinledikleri iddiasıyla Ergenekon soruşturmasını yürüten Emniyet Müdürlüğü İstanbul Organize Şube’ye nöbetçi mahkemeden aldığı izinle baskın yaptı. AYM üyesi Osman Paksüt'ün başvurusuyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın düzenlediği baskında Organize Şube'deki bilgisayar harddisklerinin kopyası alınarak henüz mahkemeye bile yansımamış Ergenekon soruşturmasının kimlere uzandığının ve uzanacağının öğrenilmeye çalışıldığı ileri sürülüyor. Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, olaydan haberdar olur olmaz devreye girdi ve İstanbul 1. Ağır Ceza'dan aldığı aramayı durdurma kararı ile baskının ve kopyalama işleminin tamamlanmasını son anda engelledi. Elde edilen dijital kopyalara da el konuldu. Soruşturmanın ilerleyen aşamasında Osman Paksüt'ün eşinin de Ergenekon Terör Örgütü şüphelisi olduğu ortaya çıktı. Ferda Paksüt halen Ergenekon davası sanığı olarak yargılanıyor. Anayasa Mahkemesi üyesi olan kocası Osman Paksüt'ün de mahkeme bilgilerini Ergenekon sanıklarına sızdırdığı anlaşıldı. Ancak mahkeme kararıyla yapılan telefon dinlemesinin sadece karısını kapsadığı ve onun görüşmesine tesadüfen takılan Osman Paksüt'ü kapsamadığı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi Osman Paksüt'e ceza veremeyeceğini açıkladı. Paksüt'ün kollanmasına diğer mahkeme üyeleri tepki gösterdi ve karara şerh koydurdu.

 02.09.2008: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan şok soruşturma:

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Yargıtay üyelerine yönelik suikast krokilerinin de ele geçirildiği İşçi Partisi'nde yapılan Ergenekon soruşturması kapsamındaki arama işleminin hukuka aykırı yapıldığı iddiasıyla soruşturma başlattı. Ergenekon terör örgütü dava süreci, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlattığı soruşturmalarla sarsılıyor. Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt'ün dinlendiği iddialarını araştıran Ankara Cumhuriyet Savcısı Vahdet Polatkan'ın İstanbul Organize Şube Müdürlüğü'ne yaptırdığı baskının ardından, yeni bir soruşturma daha geldi. Memur suçlarına bakmakla görevli Ankara Savcısı Abbas Özden, Yargıtay'a suikast krokilerinin de ele geçirildiği İşçi Partisi'nde yapılan arama işleminin hukuka aykırı yapıldığı iddiasıyla soruşturma başlattı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün talimatı üzerine Emniyet güçleri, 21.03.2008 günü İP Genel Merkezi'nde, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Nusret Senem'in evinde arama yapmıştı. Aramalarda bir CD içinde, Yargıtay binasına giriş ve güvenli kaçış yollarını belirten ayrıntılı bir suikast krokisi ele geçirilmişti. Ergenekon iddianamesinde de yer alan belgelere karşı İP'liler, delillerin Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda belirtilen maddelere aykırı elde edildiği iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştu. İP'liler, bilgisayarlara şifreli oldukları gerekçesiyle yedekleme yapılmadan el konulduğunu, bilgisayarlardaki verilerin yedeklerinin çıkarılmadığı, kendilerine verilmediği ve bilgisayarlara kendilerine ait olmayan bilgilerin yüklenmesinin mümkün olduğu iddiasını dile getirdi. Suç duyurusu üzerine Abbas Özden soruşturma başlattı. Savcının, CMK'nın 134. maddesinin ihlal edildiği, yedekleme yapılmadan bilgisayarlara el konulduğu, verilerin yedeklerinin çıkarılmadığı ve parti yöneticilerine el konulan verilerin birer örneğinin verilmediği iddiasıyla İçişleri Bakanlığı'ndan soruşturma izni talep edeceği ifade edildi. Arama ve el koyma işlemi, Cumhuriyet savcısı gözetiminde gerçekleştirilmişti. Savcının bu girişimiyle Ergenekon delillerinin bir kısmının tartışmalı hale geleceği de öne sürüldü. CMK 134. madde, şifrelenen bilgisayarlara girilememesi halinde el konulacağını, şifrenin çözülmesi ve gerekli kopyanın alınması durumunda el konulan cihazların iade edileceğini belirtiyor. Hukukçular, soruşturmalarda el konulan bilgisayarların yedeklemelerinin, şüpheli ve vekiline verilmesi gibi bir zorunluluğun bulunmadığını, ancak ilgili kişilerin talebi olursa bu yedeklemelerin verileceğini ifade ediyor. İlerleyen süreçte soruşturma davaya dönüştü. İşçi Partisi'nde arama yapan Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli 10 polis memuru, 'mevzuata aykırı arama yaparak görevi kötüye kullandıkları' suçlamalarıyla yargılandıkları davada beraat etti. Karar gerekçesinde, bu isnatların gerçekleştiğinin anlaşıldığı ancak polislerin 'suç işleme kasıtlarının olmadığı' gerekçesiyle beraatlerine karar verildiği belirtildi. Ancak gerekçeli kararda Ergenekon davasının en önemli delillerini yok sayacak bir cümleye yer verildi. Gerekçeli kararında “sanık polislerin görevi kötüye kullanma kastı bulunmadığı gerekçesiyle beraatlarına karar verildiği” belirtilirken, “bilgisayar ve bilgisayar hafızalarından elde edilen delillerin yasaya aykırı olarak ele geçirildiği” de karara geçirildi. Polisler, bu kararı temyize götürdü. Ergenekon soruşturmasını etkileyecek bu hüküm Yargıtay tarafından da onaylandığı takdirde Ergenekon sanıklarının eline büyük bir koz verilmiş olacak. Beraat ettikleri halde karara itiraz eden sanık polislerin temyiz isteği üzerine dosya Yargıtay’a taşınırken son sözü 4’üncü Ceza Dairesi söyleyecek. 4’üncü Ceza Dairesi bozma yerine kararı onarsa Doğu Perinçek, İşçi Partisi ve üst düzey yöneticiler hakkında elde edilen çok önemli deliller yok sayılacak.

 03.09.2008: TSK'dan Ergenekon Sanıklarına destek ziyareti:

Kocaeli ili Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi, Ergenekon sanığı tutuklu generaller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur'u Kandıra cezaevinde ziyaret etti. TSK web sitesinden yapılan açıklamada ziyaretin TSK adına yapıldığı belirtildi. Bu ziyaret basında, sanıklara moral vermek ve askerlerin Şemdinli davası gibi Ergenekon davasını da yargıya baskı yaparak akamete uğratmaya ve tutuklu generaller hakkında hazırlanan ek iddianameyi etkilemeye çalıştıkları şeklinde yorumlandı.

07.09.2008: Ergenekon davasını gündemden düşürme çabaları:

Dikkat çekici şekilde peşpeşe yoğunlaştırılan Deniz Feneri Davası ve diğer yolsuzluk iddiaları ile, her gün yeni bir gelişmeyle sürekli gündem olan Ergenekon soruşturmasının gündemden düşürülme çabaları.

09.09.2008: CHP lideri Baykal'dan Savcıya tehdit:

CHP lideri Deniz Baykal, isim vermeden Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'ü, Şemdinli olayını soruşturan Savcı Ferhat Sarıkaya'nın akıbetini hatırlatarak tehdit etti. CHP lideri Deniz Baykal, Deniz Feneri davası ile Ergenekon davasını karşılaştırırken ilginç sözler sarf etti. Alman savcının hukukun temel ilkelerine uyduğunu ileri süren Baykal, Ergenekon iddianamesinin ise aynı nitelikte olmadığını savundu. Ardından isim vermeden Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'e, Şemdinli'yi soruşturan Ferhat Sarıkaya'nın akıbetini hatırlattı: "Bugüne kadar iki iddianame ile ilgili tepki gösterdim. Birincisi Van'daki iddianame. Ne olduğu ortaya çıktı. İddianameyi hazırlayan savcı meslekten atıldı. İddianamenin hiçbir hukukî tutar tarafı olmadığı açık. İnsanlar tutuklandı gösterişli bir şekilde. Bir siyasi linç amacıyla yapılan düzenleme olduğu açıktı. Orada oydu. Burada bu savcı ne olacak? Ergenekon davası ne olacak? Bunu bilmiyoruz."

 10.10.2008: Güvenilir tanık: Tecavüzcü Coşkun:

Aydınlık, Cumhuriyet ve bazı gazetelerin, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ü, çevresinde "tecavüzcü coşkun" olarak tanınan, işçi partili ve oto kundaklamadan 3 yıl hapis yatmış güvenilir bir kişiye dayanarak yüz kızartıcı suçlarla karalama kampanyası yürütmesi. Aydın'ın Çine ilçesinde tertiplendiği ve iftiralardan ibaret olduğu ortaya çıkan haber üzerine açıklama yapan ilçe halkı ve haberde adı geçen kişiler, yapılan dezenformasyonu gözler önüne serdi.

 27.11.2008: Vurun Tuncay Güney'e!:

İlginç bir benzerlik olarak, İlhan Selçuk'un liderlerinden olduğu 9 Mart 1971 cuntacıları arasına sızarak deşifre eden kayıtlı MİT ajanı Mahir Kaynak'a benzer şekilde yine İlhan Selçuk'un liderlerinden olma suçlamasıyla yargılandığı Ergenekon örgütüne sızarak deşifre olmasına yol açan çuvallarca belgeyi 2001'de ortaya çıkaran kayıtsız MİT ajanı Tuncay Güney'e karşı bazı çevreler, onun güvenilmez birisi olduğuna yoğunlaşmaya ve dikkatleri belgelerden kaçırmaya gayret ettiler.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***