ORSAM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ORSAM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Aralık 2017 Pazar

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ ORSAM SÖYLEŞİLERİ BÖLÜM 6

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ ORSAM SÖYLEŞİLERİ BÖLÜM 6



ORSAM: Aydın Bey öncelikle hoş geldiniz. Irak 7 Mart’ta yeni bir süreç yaşadı. Siz seçimleri kendi açınızdan nasıl değerlendiriyorsunuz? 

              Aydın Maruf7*: 
7. Irak Türkmen Cephesi Erbil Milletvekili Adayı ve Suriye Temsilci Yardımcısı Aydın Maruf 22 Temmuz 2010

  Her zaman Erbil Türkmenleri ITC’ye karşı olarak düşünülüyordu. Ama bu böyle değildir. Irak’taki Kanada Büyükelçiliği, seçimlerden sonra Türkmenlerle 
ilgili bir çalışma yaptı ve ITC’ye Erbil’de birçok yerden daha fazla oy çıktığı tespit edildi. Yani Erbil Türkmenleri ITC’yi destekledirler. 

   Sizin tahmininize göre ne kadar oy çıktı? 7 Mart’ta dikkate değer bir oranda seçim ihlali yaşandı. Bizim 7 Mart günü Erbil’in çeşitli bölgelerindeki okullardaki 
gözlemcilerden aldığımız bilgilere göre, sadece 70 okulda 3450 oy çıkmıştır. Erbil’de toplam 480 okul var. Bu sonuçlar sadece Türkmenlerin olduğu mahallelerden de alınmamıştır. Buna dair kanıt sayılabilecek bazı olgular var. Mesela 8 Mart’ta bir yetkili Erbil’den bir Türkmen’i arayıp “Aydın Maruf bu kadar oyu nasıl almış?” diye soruyor. Türkmen arkadaşımız da “Biz Aydın’ı tanıyoruz. Fakir bir ailenin çocuğudur. İyi bir adaydı. Erbil’de Türkmenler onu destekledi” demiş. 

Yetkili “Aydın Maruf çok fazla oy almış. Hatta parlamentoda olacağı kesindir. ITC’nin oyları onun sayesinde böyle yüksek çıktı” demiş. Beni arayıp bunu söylediler. Hatta tebrik ettiler. Ben telefonu kapatıp hemen Neçirvan Mustafa’nın yardımcısını aradım. Beni tebrik etti; “İnşallah parlamentoda görüşeceğiz. 

Bizim gözlemcilerimizden aldığımız bilgilere göre sen parlamentoya giriyorsun. Aldığın oy 50 binden daha fazladır”, ifadesinde bulundu. Fakat Irak’ın kuzeyindeki hakim gruplar, oyları daha Bağdat’a gitmeden alıp kendi çıkarlarına göre değiştiriyor.Yani Erbil’deki Türkmen varlığı belli olmasın diye oylar siliniyor. 3000 civarında oy gönderiliyor. 2005’te de böyle yapıldı. 

Şimdi de aynısı yapılıyor. Bu ne zaman düzelir? Kürt gruplar demokrasiye inandığında. İkincisi ITC’nin gelecek seçimlerde 500 okul varsa 500 
okula da gözlemci göndermesi lazım. Sonuçlar açıklanmaya başladıkça kazandığımı söyleyen yetkiliyi arattım ki ciddi bir görevdedir, telefonuna 
cevap vermedi. Neden? Çünkü durum değişti. Sonra “Bu konuyu konuşmayalım, benim başımda belaya girer” demiş. Yine başka biri daha aradı. 
O da “Erbil’de Aydın’ın birçok oy aldığına biz şahidiz” dedi. Gorancılar da bunu kabul ettiler. “Bizim oylarımızda çalındı; ama gün gelecek Erbil’de Türkmenlerin varlığı kabul edilecek. Siz savaşmaktan vazgeçmeyi” dediler. Buradan hareketle Goran’ın Türkmenlere biraz daha yakın olduğunu söyleyebilir miyiz? 

Evet. Türkmenlere daha yakınlar. Seçim zamanında konuşmalarımda da söylüyordum. Gorancılar KDP’den, KYB’den daha gerçekçiler. 
Politikaları bize daha yakındır. Aslında bundan Talabani rahatsız oluyordu. Hatta son zamanlarda bazı gazeteciler “Goran’la ITC’nin arasında gizli anlaşmalar var” diye yazdılar. Bir ITC Kerkük Sorumlusu Erşad (Salihi) Bey’in bir de benim konuşmamı almışlar. Talabani’ye yakın 15 Kürt gazetesi bunu manşet olarak verdi. Bir seçim propagandası haline getirdiler. Konuşmalarımızın altına “ITC Kürdistan’a karşıdır. Bırakın Kerkük’ü, Erbil’i bile Türkmen şehri olarak görüyorlar” diye not düşüyorlar. Hiç Goran’la işbirliği yapmak gibi bir şey düşündünüz mü? 

Hiç düşünülmedi. Ama onlarla ilişki kurmak hiç olmazsa Kürtler ve Türkmenler arasındaki ilişkiyi güçlendirirdi. Bizim açımızdan özellikle Erbil bölgesinde olumlu olabilirdi. Goran diğerlerinden daha ılımlı. Demokrasi için çalışıyorlar. Irak demokratikleşirse Barzani’nin ve Talabani’nin biteceğini biliyorlar. 
Bundan sonra bölgede neler yapmayı planlıyorsunuz? En başta Kuzey Irak’ta muhalefet olan partilerle işbirliği kurmamız lazım. Kürt gruplar bir toplantı 
yapmışlar. “Barzani ve Talabani’nin kurduğu ittifak parlamentoda bağımsız davranacak” denmiş. Yani bu toplantıya katılan Goran Hareketi, İslami Birlik ve İslami Cemaat parlamentoda bağımsız hareket etmek istiyor. Bu da demek 
oluyor ki Kürt gruplar eskisi gibi birlik içerisinde hareket edemiyor. 

Kürt İslamcıların samimiyetine inanıyor musunuz? 

Hayır. Ama şöyle bir şey var, özellikle tartışmalı bölgeleri bu gruplara karşı çok kullandılar. Kabul görmüyorlar. Hakim Kürt gruplar burada ne yapmak istiyorlar? Bir, iç politikalarında Kerkük meselesini tüm gruplarda dile getiriyorlar. Eğer 
kimse buna destek vermezse hain ilan ediyorlar. Ama bu, bu dönem için geçerli. Irak’ın kuzeyinde demokrasi gelişirse, Talabani ve Barzani silahlı 
gücüyle baskı yapamazsa, bunların görüşü Kerkük konusunda değişir.

Peki, Kerkük konusunda ne düşünüyorlar 
sizce? 

Talabani’nin bundan sonra Kerkük konusunda tutumu değişebilir. KYB’nin içerisinden çıkan Goran Hareketi’nin lideri Neçirvan Mustafa’nın da etkisi var burada. Goran’ın Kerkük’ten aldığı 37 bin oy önemli bir rakamdır. Ancak şimdi 
Kürt gruplar arasında yeni denge ortaya çıktı. Erbil’de KDP, Kerkük’te KYB ve Süleymaniye’de Goran. Bunlar bir gerçek. Şimdi baktığımız zaman 
Barzani’nin 29, Talabani’nin 13 sandalyesi var. Aradaki fark oldukça büyük. Bu Talabani’ye yakışmayan bir rakamdır. Kurulduklarından beri birbirlerine karşı mücadele veriyorlar. Bu duruma gelmelerine Goran sebep değil. Goran’ı 
da KYB ile birlikte hesap etseniz bile o rakama ulaşmıyor. Yine KDP önde geliyor. Goran burada bir avantaj kazandı. KYB-KDP itilafı şuana kadar Goran’ı kabul etmiyordu; ama artık ettiler. 

Özellikle Talabani Goran’ı bir rakip olarak hiç görmedi. Ama Goran şimdi rakip olduğunu kanıtlanmış oldu. Bunu da Barzani yaptı. KDPKYB arasında önceden stratejik bir anlaşma vardı. KYB için çok önemli iken KDP için hiçbir 
değeri yoktur. 

Bu 2004’te ki stratejik anlaşma mı? 

Evet. Bu anlaşmadan KYB büyük bir darbe gördü. Bu anlaşma Talabani ve Barzani arasında yapılmıştır. Alt kadronun haberi yoktur. Barzani için bunu bir önemi yoktur. Ama Talabani için bu önemlidir. Çünkü alt kadrosunda demokrasi 
daha ileridedir. KDP ile KYB arasındaki bu anlaşma ayrılmalara neden oldu. Mesela KYB’den bazı kişiler anlaşmayla ilgili tepkili. KYB içindeki muhalefetin bu anlaşmanın yüzünden olduğunu söylüyorlar. Bu anlaşmadan KDP fayda 
gördü. Hiç olmazsa KYB’yi böldü. 7 Mart’ta yapılan seçimlerde, KDP siyasi partiler içinde çok güçlü çıktı. Bu anlaşmayı olumsuz etkileyebilir. 

Peki, bu Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetime 
nasıl yansır? 

Dr. Berham Salih, KYB’nin başbakan adayıydı. Bu döneme kadar siyasi, sosyal, ekonomik bir faaliyette bulunmadı, sadece idari, mali durumlarla uğraştı. 
Berham Salih, başbakan olmasına rağmen Irak’ın kuzeyindeki etkisi de oldukça sınırlı. Erbil ve Duhok da zaten Barzani’nin etkisinde olduğundan bir varlık gösteremiyor. 
Buradaki atamaları bile KDP yapıyor. Bu durumdan Berham da çok rahatsız. Özellikle Neçirvan Barzani’nin Berham Salih’in haberi olmadan Türkiye’yi ziyaret 
etmesi onu çok rahatsız etmiş. Erbil’e gittiğimizde tam olarak hükümet kurulma süreciydi. Bazı siyasetçiler ve halkla konuştuğumuzda, Neçirvan Barzani, 
“Berham Salih’in başarısız olması için elinden gelen her şeyi yapar” yorumunda bulunanlar oldu. Niye başarısız olmasını istesin? 
Berham Salihi akıllı bir kişi ve iyi bir diplomat. Ilımlı bir politika izliyor. Ancak Irak’ın kuzeyinde başbakanlık seviyesine yükselmiş birinin mutlaka maddi ve askeri desteği olması gerekir. 

Ancak Salih’e bakıldığında korumaları bile KDP’li. Bu nedenle çok sorun yaşandı. Barzani, “Berham Salihi için hükümet işleriyle uğraşmıyor. KYB’ye hizmet veriyor” diye eleştiride bulunuyor. 
Neçirvan Barzani döneminde günde 20- 22 saat elektrik vardır. Ama Berham başbakan olur olmaz 10 saate indi. Barzani bunu da seçim için kullandı. 
Diğer taraftan Irak’ın kuzeyinde son dönemde politikacı, askeri yetkililer ve gazetecilere yönelik saldırılar arttı. KDP’liler bu durumu da seçim için kullandılar. 
Burada “biz Irak’ın kuzeyinde yönetimde olmazsak, bunlar bir şey yapamaz” mesajı verilmek isteniyor. Berham Salih başbakan olduktan sonra Celal Talabani, eşini, yani Hero Talabani’yi Süleymaniye KYB sorumlusu olarak atadı. Hero Talabani, Süleymaniye’de Celal Talabani’nin talimatıyla iş yapıyor. Erbil ve Duhok’ta da Barzani’nin talimatıyla iş yapılıyor. Bu nedenle Berham Salih siyasi bir çalışma yapamıyor. Sadece açılış yapıyor. 

Atamalar bile parti başkanlarının talimatıyla yapılıyor. Neçirvan Barzani ayrı bir konudur. KDP ayrı bir konudur. Neçirvan Barzani’nin ilerisi için atılımları var. 
Seçimden sonra başarısızlıktan dolayı Kusret Resul suçlandı ve Erbil’i terk etti. Hastalık bahanesiyle Fransa’ya gitti, ardından da KYB Erbil Bölge Sorumlusu 
Adnan Müftü oldu. Yani KYB içerisinde dağınıklık başladı. 

Yani KYB dağılır mı? 

KYB, Goran, İslami Birliği, İslami Cemaat Kerkük konusunda 140. maddede KDP’yi dışlayabilirler. 140. madde konusunda politikaları değişebilir. 
Bundan sonra özellikle Talabani intikam peşindedir. Çünkü Barzani ona büyük bir darbe vurdu. Geçen seçim Süleymaniye’de vuruldu. Goran’dan bu zaten beklenirdi, bu defa Erbil’de KDP’liler onları vurdu. Hatta KYB tarafından yapılan bir açıklamada “biz Erbil’de ki seçimi tanımıyoruz, hata yapıldı” denildi. Kuzey Irak’taki Kürt politikasındaki bu ihtilaf ve tartışmalar Bağdat politikasını da etkiler. Kürtler kendilerini ne kadar birleşik gösterseler de, yavaş yavaş ayrışmalar kendini gösteriyor. Artık KDP’ye ne Talabani ne Gorancılar ne de İslami Birliği güvenmiyor. Tarihlerine baktığınız zaman hepsi KDP’den darbe yemiş. Diğer partilerin de KDP’ye de güveni yoktur. 

Peki, Türkmenler bunun neresinde olur? 

Türkmenleri ikiye ayırıp konuşmamız daha faydalı olur. Irak Türkmen Cephesi şu an Erbil’de kabul görmüyor. Hem Kürtler tarafından kabul olmuyor hem de diğer gruplar tarafından. KDP’nin de Irak Türkmen Cephesinin de yanlış politikaları olmuştur. 2003’ten sonra ITC’nin merkezinin Erbil’den Kerkük’e taşınması, Erbil’deki Türkmenlerde olumsuz etkiler bıraktı. Sonra ITC’ye 2005’te Erbil’de KDP ve KYB’nin desteği ile bazı gruplar tarafından İhtilal yapıldı. 2005’ten 2010’a kadar Erbil Türkmenleri, Kuzey Irak Yönetimi tarafından da Irak Türkmen Cephesi tarafından da kabul edilmediklerini, önem verilmediklerini ve ortada kaldıklarını düşünüyorlar. 
ITC’nin 17 bürosu kapandı. Erbil’i güçlendirmek istiyorsak, Türkmenler’i ayakta tutmak istiyorsak, gelecekte sandalye kazanmak istiyorsak Erbil için başka alternatif bir politika geliştirmek uygun olur. Ben ITC’liyim ama Erbil’de yeni bir oluşuma ihtiyaç var. Bu oluşum ne ITC gibi radikal ne de kukla partiler gibi olmalı. Tam tarafsız, bağımsız bir Türkmen oluşumu gerçekleştirmeli. Bu oluşumda Türkmenlerle iyi bağ kurmak, oradaki halklarla, Kürtlerle iyi ilişkiler kurmak kısaca o bölgeyi kabullenmek önemlidir. O bölgenin şu anki durumda 
kalmasının Talabani’ye çok faydası var ve bunu değiştirmek istemiyorlar. O bölgede Amerikalılar, Fransızlar, Türkler ve dünya ülkelerinin konsoloslukları 
vardır. Etkili bir Türkmen hareketi gördükleri anda orada siyaset değişir. 
Bu yeni oluşumla insanları güçlendirip, cesur insanları başa getirerek yapılabilir. 
Geçmiş politikalardan ders alarak yapılabilir. Yani Erbil, Duhok, Süleymaniye‘de Türkmenlere ait yeni bir yapılanma lazım diyorsunuz. 

Özellikle Erbil merkezli ılımlı bir politika benimseyen, Türkmenleri tanıyan, faaliyette bulunmalarına imkan veren, Kürtlerle iyi ilişkiler içerisinde olan, ama gerekirse Talabani’ye gerekirse Barzani’ye karşı çıkan, gerekirse Türkmen davası için işbirliği yapan, Türkiye ve Kerkük’le iyi ilişkileri olan Erbil’de iyi bir siyaset yapan bir oluşum bu günden elli yıl sonrasına kadar geçerlidir. Bu bölgedeki Türkmen çoğunluğunun istediği oluşum böyle bir yapılanmadır. Artık Türkmenler yeni siyasetçiler istiyor. Geçmişten bu yana Türkmen siyasetçilerin Türkmenler adına çok bir şey yaptıklarını söylemek mümkün değil. Görüyorsunuz Çelebiler, Sanan Ahmet Ağa gibi isimler artık Türkmen siyasetine çok fazla bir şey katamıyor. Siz Çelebiler, Sanan Ahmet Ağa gibi bazı isimlerden bahsettiniz; Erbil’in önemli Türkmen aileleri bunlar. Ancak Erbil’de Türkmen siyasetinde rastlaığımız durum biraz farklı. Yani her ailenin etrafında bir grup Türkmen’in toplandığı görülüyor. Hepsi birbiriyle görüşmesine rağmen ortak bir politika izleyemiyor. Bahsettiğiniz isimler çok değerli insanlardır. Türkmen Kardeşlik Ocağı, diğer kukla partiler, ITC bunların hepsi, 1995’ten 2010’a kadar hiçbir değişim getirmedi. Bir insan daha fazlalaşmadı, bir insan daha aydınlatılmadı, yeni biri siyasete girmedi. Bu yanlış. 

Peki, bunları dışlayarak bir siyaset yürütülebilir mi? 

Ben etkisiz kaldılar demiyorum, ama etkili de olamadılar, rolleri bitti. Bizim orada araştırma yapmamız, yeni oluşumda aktif politika izleyecek etkili insanlar 
bulmamız lazım. 15 yıldır hep aynı insanlar, aynı gruplar. Bu diğer Türkmen bölgelerinde de geçerlidir. Ortaya çıkmış yeni Türkmen siması yoktur. 
Ancak Erbil’deki Türkmen siyaseti göz önüne alındığında hemen hemen bütün Türkmen partilerinin ITC’de görev yapmış kişiler tarafında kurulduğu görülüyor. Buna rağmen ITC Erbil’de faaliyet gösteremiyor. Buna gerekçe olarak ITC’nin Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimi tanımaması gerekçe gösteriliyor. 

Burada önemli olan bölge yönetimini tanıyıp tanımamak değil. Önemli olan bölgesel yönetimden izin alabilmek. İzin almak ve bölgede siyaset yapmak için bölgesel makamlarla ilişki kurmanız gerekiyor. İzinsiz bir yapılanma kurmanız 
mümkün değil. İzin almadan kurulacak bir yapı emniyet tarafından kapanır. Sonra da partiyi koruyamayan insanlarını nasıl korurlar diye düşünülür. İzin alındığı zaman Erbil’de bir teşkilatlanma kurabilirsiniz. İnsanları Türkmen davası noktasında aydınlatabilir, bu arada da Kerkük, Musul Türkmenleriyle iyi ilişkiler kurmayı gerçekleştirebilirsiniz. 

Kürtlerle iyi ilişkiler içinde olup, Türkmenler için çalışan bir siyasi hareket düşünülüyor. Bu Çelebilerin veya İhsan Doğramacı Erbil Vakfının yürüttüğü siyaset tarzına uyuyor mu?

Onlar sosyal konulara ve ticarete önem verdiler, eski grupla devam ettiler yani değişik bir şey olmadı. Bizim hedefimiz yeni insanları cepheye katmak, parlamentoya dahil etmek ve dünyaya tanıtmak. Bu insanlar var, ama bazı nedenlerden dolayı siyasete girmemişler. Çözüm için bu uygun olabilir. Şu ana kadar Türkmenler iki siyaset üzerine çalıştılar. ITC, bürosu ve izni olmadan 
çalışıp etkili olmadı, diğer kukla partiler de maaşını aldılar bir şey yapmadı. Ya ITC’nin siyasetini değiştirip, Kürtlerle iyi ilişkiler kurmalı ki, bu zordur. ITC yönetimi Erbil için kendini riske atmaz. Gerçi yeni oluşum için de kolay olmayacaktır. Ama Erbil’i böyle bırakmak yazık olur, düşünmek zorundayız. 

Ancak diğer taraftan bakıldığında oturmuş bir Türkmen siyasi kitlesi görülüyor. 
Bunları tanıyor olabilirler. Ama ne kadar sayar severler mühim olan budur. Bu seçimlerde niye ITC bayrakları astılar? ITC az da oy alsa seçtiler. Türkmen halkı “hiçbir Kürt grubunda olan Türkmen’e oy vermeyeceğiz”, dedi. Bunlar önemlidir. Klasik görüşlerle bir şey yapamıyoruz. Erbil’de 60 mahalle, 200 sokak var. Ama hiç Türkmen ismi yok. Eğer 4-5 mahallenin ismini Türkmence yaptığınız zaman diğer Türkmen bölgelerinden de size destek gelir. Yönetimden izin almadan bunu nasıl yapacaksınız? Ben yönetime diyorum, özellikle KDP bölgede Türkmenleri ihmal ediyor. ITC’ye önem vermiyor. 1997’den bu yana ihmal politikası izliyor, Türkmenleri parçalamaya çalışıyor. Kendilerine ait 5-6 siyasi parti kurmuş. Türkiye ve Avrupa’ya “ben demokrasi taraftarıyım” diyor. Ama Türkmenlere kota olarak 5 parlamento üyesi ve 1 de bakan bırakılmış. Bunların önemi yoktur. 

Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimde bakan olan ve ITC’nin eski Başkanı Sinan Çelebi’nin hiç etkisi olmadı mı bölgede ki Türkmenlere? 

Olmadı. Hatta tepki çekti. Aslında kendisinden çok şey bekleniyordu ama yapamadı. Belki de izin verilmedi. Bölgede siyaset yapamadılar. 1997’den 2010’a kadar Kuzey Irak’ta yönetiminde hiçbir Türkmen siyasi parti başkanı, Bakan olarak görev almamıştır. 

Ancak eski ITC başkanlarının hep bakan olduğunu gördük. 

Bu konuda farklı bir şey söylemek istiyor. Benim söylediğim aktif siyasetçilerdir. Mesela Cevdet Naccar, Türkmen Kültür Merkezi Başkanıydı. Bakan oldu. Vedat Arslan, Türkmen Kardeşlik Ocağı Başkanıyken, bakan oldu. Sinan Çelebi de 
dışarıdan bakan oldu. Yani görevleri siyasi değil, kültürel ve sosyal bunu söylemeye çalışıyorum. 
Burada hala KDP’nin siyasal olarak bizi kabul etmediği ortaya çıkıyor. Böyle bir tesadüf olamaz. Türkmenlere bir hak tanıyorsunuz, ama siyasetçine bakanlık görevi vermiyorsunuz ya da kültürel alanda bakanlık veriyorsun. Mesela 
tarafsız birine bakanlık verilebilir, ama istemiyorlar. Bunu sadece KDP yapıyor, diğer gruplar yapmıyor. Erbil’de biz ne kadar güçlenirsek, Kerkük için de o kadar iyi olur. Hiç olmazsa Kuzey Irak’ta Kürtleri rahatsız edersin. 

Bu Rahatsızlık Türkmenleri hedef haline getirmez mi? 

Bakın Türkçe’de çok güzel bir söz vardır; “hamama giren terler”, diye. İşte siyaset yapan da riske de girer, hedef haline de gelir. Sadece ben değil, 
başkası da olabilir. Yani cesaretli o bölgeyi bilen, Kürtlerle, Türkmenlerle iyi ilişki kuran, kimseye tabi olmadan bu siyaseti orada yürütmeli. 
Siz bundan sonra ne yapmayı planlıyorsunuz? Ben bundan sonra Suriye’ye gideceğim. Suriye temsilciliği yardımcılığına bir süre davam edeceğim. 
6 ay sonra Erbil’e döneceğim. Erbil de siyaset mi yapacaksınız? 
O duruma bağlı belki avukatlık yaparım. 
Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.


ORSAM: Öncelikle kendinizi bize tanıtır mısınız? 

         Abdullah Bayraktar8*:
8*. Irak Türkmen Adalet Partisi Ankara Temsilcisi Abdullah Bayraktar 2 Ağustos 2010

 1983 yılında Ankara’ya yerleştim. Türk vatandaşıyım. Dört çocuğum var. Ticaretle uğraşıyorum. Gümüş ve yarı değerli taşlar üzerinde çalışmaktayım. 
Konu itibariyle de Adalet Partisi Ankara Temsilciliği’ni yapıyorum. Partimizin kuruluş yılı olan 2004’ten beri Ankara Temsilciliği görevini ben yerine getiriyorum. 
Ben Kerkük’te doğdum. Ortaokul mezunuyum. Birkaç yıl medreselerde sorumlu olarak çalıştım. Adalet Partisi hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? 

Irak’ta Şii var, Sünni var, Kürt var, Türkmen var. Muhafazakâr insanlarımız çatısı altında toplanabilecekleri bir parti istiyorlardı. Biz 2004 yılında Adalet Partisi’ni kurarak bu açığı kapatmaya çalıştık. Davamızı bu parti çatısının altında sürdürüyoruz.

Parti yönetimi kimlerden oluşuyor? 

Bizim genel merkezimiz Kerkük’tedir. Diyala’da, Musul’da, Tuzhurmatu’da şubemiz var. Ben parti şurasındayım. 35-40 kişilik bir şuramız var. 
Yönetim kurulunda, Enver Bayraktar başkanlık yapıyor. Hasan Turan, Cevdet Zulal, Kemal Beyatlı ve İsmail Ahmet yönetim kurulumuzu oluşturuyor. 

Ankara’daki temsilciliğin yönetiminde kimler var? 

Oğuz Türkmen, Fuat Terzi, İmat Nurettin var. Bir de merkezi İstanbul’da olan bir derneğimiz var. Adı Türkmen Adalet Derneği. Derneğin Başkanı Mithat İbrahim. Başkan Yardımcılığını da ben yapıyorum. Yönetimdeki kişilerin hemen hemen birçoğu vatandaşlık almış. Genelde Kerküklüler var. Saygın Bey Altunköprülü. Cengiz Türkmen Altunköprülü. Türkiye’de yaklaşık olarak 200 civarında bir üyemiz var. Bağdatlılar, Erbilliler, Kerküklüler var. Ama ağırlık olarak, %80 oranında, Kerküklü üyelerimiz var. 

Peki, faaliyetleriniz hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? 

Kerkük’te birkaç tane kuruluşumuz var. Birisi Irak Türkleri Hayır Cemiyeti. Bu cemiyet gıda maddesi başta olmak üzere, elbise, ayakkabı, okul eşyaları dağıtıyor. 
Yaklaşık olarak 1000 civarında yetime yardımcı olmak isteyenlerden aylık 40-60 $ arası maaş alıp dağıtıyoruz. Aradaki irtibatı biz sağlıyoruz. O maaş direk yetime aktarılıyor. Ayrıca yetimlerimizin tüm ihtiyaçlarına vermeye çalışıyoruz. 

Peki, Türkiye’de ne gibi faaliyetler yaptınız? 

Buradan Kerkük’e erzak ve giysi gönderdik. Ayrıca kendi aramızda toplantılar düzenliyoruz. Bazı belediyelerden yardım alıp ihtiyacı olan Türkmen ailelere dağıtıyoruz. Bayramlarda, ramazan ayında yardımlar yapılıyor. Bazı hastalarımızı kendi imkanlarımız dahilinde Irak’tan getirip Türkiye’de tedavisini sağlıyoruz. Peki, bu faaliyetleri yapmak için desteği nereden alıyorsunuz? 

En büyük desteği Deniz Feneri sağlıyor. Can Suyu Derneği’nden de yardım alıyoruz. 

Türkiye’de işbirliğinde olduğunuz siyasi parti, sivil toplum kuruluşu var mı? Bizim siyasetle ilgili bir bağımız yok. O adım henüz atılmadı. Mesela ben temsilciyim, fakat makamım yok. Bizim en büyük sıkıntımız bu. Maddi imkânsızlıktan dolayı büromuz bile yok. 
Ankara siyasetin kalbi. Türkiye’de Türkmen lobisi çok zayıf. Birkaç kuruluş var. Her zaman onlar çıkıp bir şeyler söylüyor. Bunu hareketlendirmek lazım. Ama her şey maddiyata dayanıyor. Biz de yavaş yavaş bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. 

Var olan Türkmen kuruluşlar varken, neden ayrı bir parti kurmayı tercih ettiniz? 

Çok güzel bir soru. Konuşmamın başında da değindiğim gibi, biz “muhafazakâr Türkmenlere” cevap verdik. 
Peki, parti içinde mezhepsel bir ayrım var mı? Hayır, kesinlikle yok. Mesela Telafer’de yüzlerce Şii üyemiz var. Biz biraz yetim gibi kalmışız. Birçok 
faaliyetimiz var, fakat kimse bilmiyor. Televizyon bu faaliyetlerimizin onda birini ancak gösteriyordur. Bunu kınamak için söylemiyorum. 
Yanlış anlaşılmasın. Bunlar yapıcı eleştiri. Kerkük’te Fatih Torunları Derneğimiz var, gezici hastanemiz, kadın kollarımız var. Bunların her zaman ve her yerde faaliyetleri var. Fakat kimsenin haberi yok. Kimse duyurmuyor, anlatmıyor, göstermiyor. İnşallah bu sorunlar Türkmenlerin birliği için ileriki zamanlarda ortadan kalkar. Bu seçimin sonuçları kötü değildir. Fakat bu beş milletvekilini ona çıkarıp, bir grup kurabilirdik. 
Ama bu birinci adımdır. Devamı inşallah gelecektir. 
Cephenin kazanmasının altında yüzde yetmiş Hasan Turan’ın, Enver Bayraktar’ın payı vardır. Sırf birlik bozulmasın diye adaylıklarını Kerkük’ten oradan koymadılar. Bunu başka partiler yapmadı. Bizim partimiz yaptı. Her zamanda ITC’yi savunmuşlardır. ITC aleyhine bir toplantıya bile katılmamışlardır. 

İyi bir noktaya geldiniz. Hem Türkiye’de hem de Irak’ta diğer kurumlarla çalışmalarınız var mı? Bir araya geliyor musunuz? 

Diğer milletlerin dünya çapında lobileri var, Türkiye’de Türkmenlerin lobisi yok. Bizim birbirimizden haberimiz yok. Şuan da TBMM’nde bizim bir büromuzun olması lazım. O bile yok. Bunun için siz bir şey yapıyor musunuz? Bizim çalışmamızın amacı bu. Bu işe kendimizi adayıp, bir şeyler yaparsak Allah’ın izni ile birkaç sene sonra Türkmenler olarak çok daha iyi yerlere geleceğiz. Bizim içimiz yanmış. Bir dayımın oğlu şehit olmuş, teyzemin birine hapis vermişler, annemi İran sınırına atmışlar. Biz bunları yaşayan insanlar olarak mücadele veriyoruz. 

Buradan yola çıkarak şu soruyu soracağım; siz Türkiye’ye neden geldiniz? 1920’lerden bu yana gelen göçün nedenlerini söyleyebilir misiniz? 

Arap ülkeleri ile Irak ile Türkiye karşılaştırılamaz. Türkiye’de demokrasi var. Biz gözümüzü açtık, Saddam’ı gördük. “Kapımızın önünde çöp var” derdik, altı ay içeriatarlardı. Telsiz telefon bile yasaktı. Bizim sokağın başına “Saddam düşsün” diye yazı yazmışlardı. Ben camiden çıkarken bir emniyet görevlisi gelip bana; “Şu sokakta Türkiye’ye kaçan var mı?” diye soruyordu. 

Siz Türkiye’ye kaçak mı geldiniz? 

Evet. Ben bir sene İran’da kalıp daha sonra Türkiye’ye geldim. 

Bu dönemi biraz anlatır mısınız? 

Ben Askerdim. 2 dönem komando eğitimi aldım Irak’ta. Bizim kaçmamızın sebebi askeriye ve boşu boşuna yapılan bir savaştır. Bizim elimize silah verip Müslümanları, İranlıları öldürmemizi istediler. Bu sebeple birçok insan kaçtı. Benim iki halamın oğlu halen kayıp. Anne ve babama sordum; “Durum budur, ben gitmek, kaçmak istiyorum. Ne dersiniz” diye. Onlarda bunun haksız bir savaş olduğunu söylediler. Bende o zaman İran’a kaçtım. 

Peki, Türkiye’ye neden gelmediniz de İran’a geçtiniz.

Türkiye geçiş çok zordu. İran daha dağlıktı, daha serbestti. İran’a gidip, İran’dan Türkiye’ye gelmeyi planladık. Benim teyzemin oğlu buradaydı zaten. Onunla irtibata geçtim ve Türkiye’ye geldim. 

Türkiye’ye de mi kaçak yolla geldiniz. Evet, yine aynı yola geldik, dağlardan. Vatandaşlığınızı ne zaman aldınız? 1984 yılında Türkiye’ye geldim, 1987 yılında 
vatandaşlığımı aldım. Türk kökenli olduğumuz için çabuk alabildik. 2 sene kaldım burada, ilticam kabul oldu, daha sonra Türk vatandaşlığı verildi. 
Sizin çocuklarınız Türkiye’de doğup büyümüşler. 

Bölgeyi hiç gördüler mi? 

Evet, götürdüm ben. Önce Ben Erbil’e gittim. Daha sonrada çocukları ve eşimi götürdüm. Bir kez Saddam düşmeden önce Erbil’e, bir kez de Saddam düştükten sonra Kerkük’e götürdüm onları. Ben tabi çok gidip geldim. Konuştuğumuz birçok kişinin çocukları burada doğup büyümüş ve birçoğu bölgeyi hiç görmemiş. Sizin çocuklarınız soruduğu zaman, 

“Ben Iraklı Türkmenim” diyorlar mı? O bilince sahipler mi? 

Benim çocuğuma “Nerelisin” diye sorulduğunda; “Ben Iraklı Türkmenim” diyor. “Neresinden?” denilince de “Kerküklüyüm. Piryadi Mahallesindenim” diyor ve bunu daha Irak’ı görmeden de söylüyorlardı. Bunlar çok önemli. Türkiye’de yaşayan Türkmenler genellikle Türkiye’nin şartlarına o kadar ayak uydurmuşlar 
ki oradaki bilinci unutmuşlar. Bu neden kaynaklanıyor sizce? Bu çok önemli bir soru. Biz her zaman söyledik. Okuyan kesimin çocukları hep kayboluyor. 
Fakat diğer kesimin her zaman Kerkük için içi yanıyor. Bunu siz de bir mukayese edin. Ben kimseyi kınamak için söylemiyorum, ama çoğu Kerkük’ün yolunu bile bilmiyorlar. 

Peki, bu neden kaynaklanıyor? 

Ben yıllardır bunu soruyorum. Bizim bir toplayıcımız yok. Derneklere bile kimse gelmiyor. Ama bu suç kuruluşlarda. Kimse gelmiyorsa siz gideceksiniz. 
İnşallah Adalet Partisi olarak bir dernek açacağız burada. Açtıktan bir sene sonra gelin görün. Gelmezlerse ben onlara gideceğim. Dernek başkanı her zaman milletine hizmet etmelidir. Ben buradaki dernekte de bir sene başkan yardımlığı yaptım. Sonraki seçimlerde çekildim. Sistemimiz yanlış çünkü. 

Ailenizden ne kadar göç var buraya? 

Bizim sülalemizin yarısı burada yarısı Irak’ta. 

Türkmenlerin geleceğinden ve buna bağlı olarak Türkiye’den ne bekliyorsunuz? 

Türkiye bizim her zaman bir ağabeyimiz olmuştu. Türkiye olmazsa biz olmayız. İğneyi önce kendimize batırmamız lazım. Bizimkiler her zaman “Türkiye onu yapmadı, bunu yapmadı” diyorlar. Peki, siz ne yaptınız? Ya da Türkiye’yi bir şey yapmak için ne zaman zorladınız? Bu nedenle suç bizdedir. 
Türkiye her şeyini açmış bizim için. Daha ne yapsın. Cumhurbaşkanı liderlerimizi ramazanda yemeğe çağırıyor, başbakan, diğer kuruluşlar keza öyle. Daha ne yapsınlar? 
Suç bizdedir. İllet bizdedir, dert bizdedir. Türkiye sadece bize değil, tüm Ortadoğu’ya kucak açmış durumda. Bosna’da mesela. Kürtlere bile ne yardımlar yapılıyor. 
Kürtlerin bile gül göndermeleri lazım. Türkiye tüm Ortadoğu’nun ağabeyidir. Türkmenlerin Irak’taki gelecekleri hakkında neler söyleyeceksiniz? 
Dengeler yavaş yavaş oturacak. Önümüzdeki yıl daha iyi olacağız. Oradaki partiler bize karşı daha yumuşak davranacaklar. İnşallah gelecekte de 
Osmanlı İmparatorluğu’nu kuracağız. 
Bize zaman ayırıp, sorularımıza cevap verdiğiniz için çok teşekkür ederiz.

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ ORSAM SÖYLEŞİLERİ BÖLÜM 5

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ ORSAM SÖYLEŞİLERİ BÖLÜM 5


ORSAM: Turhan Bey öncelikle bize kendiniz hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? 

            Turhan Ketene6*: 
Turhan Ketene6*. Irak Türkmen Cephesi Eski Başkanı 8 Temm uz 2010


Ben 1956 Kerkük doğumluyum, Almas mahallesinde doğmuşum. Babamın emniyet mensubu olmasından dolayı tayini sayesinde Kerkük katliamından 
kıl payı kurtulmuş. Babamın tayinlerinden dolayı Irak’ın birçok yerini gezdik, en son Bağdat’ta kaldık istikrarımız orada oldu. 
Bağdat Lisesi mezunuyum. Orada üniversiteyi kazanmama rağmen ailem beni orada bırakmak istemedi. Çünkü gençliğin verdiği heyecanla Türkmen davası için koşturuyorduk. Türkiye’ye gönderdiler beni. Normalde Türkmenler orada 
üniversiteyi kazanamadıkları için Türkiye’ye gelirler, fakat benim öyle değildi, orada kazandığım halde ailem Türkiye’ye gönderdi. Türkiye’ye 1974’de geldim. 1975’de de Ankara üniversitesi tıp fakültesini kazandım ve orayı bitirdim. Daha 
sonra aynı üniversitede kadın hastalıkları bölümünde çalıştım ve 1990’a kadar da orada baş asistan olarak çalıştım. Bu süre içerisinde dernekçiliğimiz de oldu, 
1981’de Türkmen demokratik hareketinin kuruluşunda Suriye’de onun içinde yer aldım. Daha sonra göç sırasında Çukurca’ya Şemdinli’ye ve bir çok sınır bölgesine gidip geldik. Ondan sonra üniversite de kalmak zorlaştı. Çünkü siyaset daha cazip geliyordu ve bu işe başladık. O zaman Irak Milli Türkmen Partisi kurulmuştu ve partide aktif olarak bulundum. Partinin karargâhları kurulacağı 
zaman kimse gitmek istemiyordu, herkes korkuyordu. 

1988’deki ilk kuruluşunda burada siz de başladınız mı? 

1988 yalan, 1988’de kurulmamıştır. Körfez Savaşının ilk aylarında kurulmuştur gerçeği budur. Zaten o tarihte Türkiye de müsaade etmiyordu. 

Ne zaman yeşil ışık alındı o zaman başladı. 

1991’de ilk karargâhımızı Erbil’de açtık. Oğuz Gürgür (Riyaz Sarıkahya olarak bilinir) ve İzzeddin Demirci diye arkadaşımızla beraber gittik. Yaklaşık bir aya yakın kaldık. Türkmen siyasi hareketi adına bölgedeki ilk karargâhımızı  Şaklava’da kurduk. Bir ay kaldıktan sonra geri döndüm. İkinci gidişimde Habur Sınır Kapısı açılmıştı, güvenli bölge haline gelmişti, herkes rahatça gidip gelebiliyordu. Kendi arabamla gittik. Bu sefer rahmetli Mustafa Kemal Yayçılı ile 
beraber gittik. Bu gidişimizde Celal’le (Talabani) ve Mesut’la (Barzani) görüştük. Perişan bir haldeydiler, Türkiye’nin oraya girmesini istiyorlardı. 
Hiç unutmam Mesut Barzani’nin politik büro karargahı o zaman Revanduz şehrindeydi, oraya gittik ziyaretlerine. O zaman bana aynen şöyle dedi; “Bıktık savaşmaktan. Yıllardır savaşıyoruz merkezi hükümetle. Biz perişan olduk, 
binlerce insanımız öldü, Türkiye PKK bahanesiyle gelsin, buraya girsin, biz de kurtulalım vazgeçelim bu işlerden”. Bir hafta sonra Şaklava’da Celal Talabani ile görüştük. Yanımda Mustafa Kemal’de vardı. Özal’ı çok övdü o zaman hakkında 
çok konuştu. Daha sonra “Türkiye gelsin girsin de şuraları alsın. Önümüzde ki seçimlerde bende Süleymaniye milletvekili olarak gidip Ankara’da otururum”, dedi. Bizim böyle bir yaptırım gücümüz yok ama iletiriz biz dedik. Yani 
böyle bir süreçten geçmiştik o zamanlar. Birçok Türkmen kardeşimizle görüştük. Erbil’de de yeni karargâhımızı açtık. O arada döndük, ben Irak Türkleri Yardımlaşma Derneği Ankara Şubesi başkanlığına seçildim. Zaten her şey 
Ankara şubesinden geçerdi daha faal çalışırdı Ankara. Bir süre Ankara’ya taşınması gündeme gelmiş zaten merkezin? 

Aynen öyle oldu. Başkanlık yaptığım dönem içerisinde 93–95 yılları arasında derneğin kamu yararına dernek haline gelmesi için bakanlar kurulu kararını çıkarttırdım. Artı şu anda okuyan öğrencilerin kontenjanını taleplerim ve ısrarlarımla çıkarttırdım. Yani bana ait şu anda okuyanların kontenjanı. 

Kontenjan ne zaman çıktı? 

1994’de çıktı. Yazışmaların hepsi bende var. Şöyle olmuştu o zaman rahmetli Özal Türki Cumhuriyetlerine 1000 kişilik kontenjan ayırmıştı, dağıtımı yapılmamıştı. 
Ben onu duyunca girişimlerde bulundum. O zaman Acar Okan Çevre Bakanlığı Müsteşarıydı onu devreye sokarak girişimlerde bulundum. Milli Eğitim Bakanlığıyla görüştüm, İhsan Doğramacı’yı devreye soktum. Nihayetinde 81 kontenjan hakkını çıkarttık o zaman. Şu ana kadar da devam ediyor biliyorsunuz. 
Artı aynı dönemde TİKA, Özbekistan’a matbaa gönderiyordu. Bunu duydum ve bir şekilde onu Irak’a gönderttim. Oraya Erbil’e ilk ofset matbaayı sokan ben oldum. 
Şimdi el koydular. 
Yine başkanlık döneminde okul açma kararı verdik Erbil ve Kifri’de. O zaman Irak Milli Türkmen Partisinin hepsi karşıydı, ben ve Mustafa Kemal razıydık bu işe, bir de Erbil’de birkaç arkadaş istiyordu bunu. 

Neden karşıydılar? 

Yapamayız zor iş diyorlardı. Siyasi bir nedeni yok yani? Siyasi değil, millet çalışmak istemiyor. Biz hep ne yapabiliriz diye düşündüğümüz için uğraşıyoruz. 
Karşı çıkmalarına rağmen biz Erbil’deki birkaç arkadaşla beraber Doğuş İlkokulunu açtık, Kifri ve Karaoğlan’a açtık. Orada gönüllü Türkmen öğretmenler eğitim vermeye başladılar. O zaman Celal Talabani vasıtasıyla ikna ettik ve izin çıktı. Daha sonra eğitim başladı, ama eğitim iyi seviyede değildi ve Türk alfabesiyle başladı. Dernek başkanlığım döneminde rahmetli İhsan Doğramacı’yla iyi ilişkilerim vardı. Birçok ortak projemiz bulunuyordu. Doğramacı’nın eğitime karşı zaafı olduğunu biliyordum. Erbil’de açtığım okulun videolarını izlettim. Türkçe eğitim yapan ve Türkmence marşlar söyleyen çocukları görünce çok duygulandı. Çünkü o dönemde Osmanlıcadan Arapçaya çevirmişlerdi eğitimi. 
Bu açıdan orada eğitimini bitirememiş ve bu yüzden babası almış onu okuldan. Daha sonra Beyrut’ta Amerikan kolejine göndermiş babası, orada bitirdi eğitimini. 
Şimdi onun Türkmen davasıyla ilgili yaptıklarını ve özel hayatını yazıyorum, kendisi istedi. Daha sonra ne yapabilirim dedim senin için. 
“ Hocam Selahaddin Eyyubi’yi bilirsiniz, o Araplar Arap’tır, Kürtler Kürt’tür, Türkler Türk’tür diyor. Ama adam öldü gitti, herkes kendi tarafına çekiyor. Sizin için Araplar Iraklıdır, Erbilliler Kürt’tür diyorlar ama biz sizin Türk olduğunuzu biliyoruz siz hayattasınız bunu ispat etme imkânımız var” dedim. 

Ben onun bu şekilde dikkatini çektim çünkü o siyasetle pek uğraşmazdı. Çünkü biz Irak Türkmen Cephesini kurduğumuz zaman şu anki Türkmen Meclisi yerini alan Türkmen Şurası, Türkiye’den önde gelenler vardı içerisinde, İhsan Doğramacı ile amca çocukları olan ve şu anda Amerika’da yaşayan Cemil Kırdar, 
Türkmen Şurası Başkanı seçildi. Ayda birkaç kere Bill Clinton ile kahvaltı yapan bir insandı, orada çok güçlü biriydi. O meclisin başkanı oldu ben Türkmen cephesi başkanı olduğum zaman, önce meclis kuruldu ve ben de ITC başkanı seçildim. Kimse gitmediği için ben seçildim. 

O zaman Erşat Hürmüzlü’ye teklif ettiler, kabul etmedi. Muzaffer Arslan’a da teklif edildi, oda yapmadı. Doğramacı, her toplantıda “Kimse gitmedi, Turhan Ketene gitti” diye söylerdi. Biz Türkmen Cephesinin ilk tüzüğünde bir madde koyduk. Bu maddede “Irak Türkmen Cephesi Başkanı ve yönetim kurulu bölgede yaşamak zorundadır”, tabiri geçiyor. Muzaffer Arslan ve partililer Türkiye’de yaşıyorlardı, ara sıra Irak’a gidiyorlardı. Bir ay Mustafa Kemal, bir ay Yaşar İmamoğlu bir ay Hasan Özmen gidiyordu. Bu yüzden bu maddeyi koyduk. Çünkü bu şekilde ara sıra gidildiği zaman millet sana güvenmiyordu. Ama o maddeyi koyunca kimse yanaşmadı tabi. 

Şimdiki tüzükte bu madde var mı? Yok artık gerek kalmadı buna. Zaten başkan orada kalmak zorunda başka çaresi yok. 
Daha sonra biz Türkmen cephesi çalışmalarına başladık ve bunu Türkiye Cumhuriyeti’ne de kabul ettirdik. Doğramacı’ya sormuşlar beni. O da “bu 
adamın garantisi benim” demiş. Bu şekilde başladık işte. 

Başkanlığınız ne kadar sürdü? 

24 Nisan’da başladı, ertesi sene 28 Şubat’ta istifa ettim. 

Siz istifamı ettiniz? 

Evet, tek istifa edende benim. Bunu sonra anlatacağım. Biz gittik başladık işlere. Hasan Özmen ve Riyaz Sarıkahya sonra geldi Irak’a. Onlara ben destek oldum. Türkiye bize vize kotası vermişti. Para karşılığında veriliyordu o vize 250 dolardı. 

Bu vize neyle ilgiliydi? 

Bölgedeki insanların Türkiye’ye girebilmeleriyle için vize alıyorlardı. O vizeyi kapıda gösterip giriyorlardı, bizim verdiğimiz isimler Türkiye’ye giriyordu. Onun dışındakiler giremiyordu. Böyle bir gelir kaynağımız vardı. Birde benim başkan olduğum dönemde Ağustos ayında o zaman Tansu Çiller başbakandı. Çiller’in başbakanlığı döneminde “Irak Türkmen Cephesi ve Turhan Ketene, bölgedeki tek muhataptır” gibi bir karar çıkarttırdık. Bunu bütün büyükelçiliklere gönderdiler. Bakanlar Kurulu kararıydı. 30 veya 31 Ağustos 1995 yılında karar çıkarılabilir arşivden. Neyse, Riyaz Sarıkahya Irak’a geldikten sonra güvenlik dairesinin başına geçti. Bir gün benden araba almak için 25 bin dolar para 
istedi. Ama aynı arabaları ben 12 bin dolara alabiliyordum. “Gel ben alayım arabaları” dedim. “Ama sen benim işime karışıyorsun” gibi sözler söyleyince, aramız açıldı. Ondan sonra kopmaya başladı bizden. Başkanlık binasının bir tarafı evim, bir tarafı toplantılar yaptığımız yerdi. Orada toplantıları yapıyorduk. “Orada yapılan toplantılara gelmem diyordu. Ona bir güç verildi ve bu gücü başkalarına kullanacağına bize kullanmaya başladı. O dönemde 35 kişilik bir koruma ekibi kurdum. O zamanlar 500 kişilik akıncılar dediğimiz grubumuz vardı. İşte o huzuru bozmaya başladı. Hasan Özmen bir gün bir belge getirerek imzalamamı istedi. Belge Yaşar İmamoğlu’yla kurdukları bir şirkete ait ticari ürünlerin olduğu bir belgeydi. Ben de Irak Türkmen Cephesi’nin kişisel ticari işlere alet olmayacağını, bir ticaret yapılacaksa bunun Irak Türkmen Cephesinin kuracağı bir şirketle olabileceğini söyledim. Bu olaydan sonra onunla da ilişkilerimiz bozuldu. Daha sonra bu kişiler benim aleyhimde kulis yapmaya başladılar. Ama biz çalışmaya devam ettik. İki okulu on dokuz okula çıkarttık. Muzaffer Gökbörü üniversitesinin kuruluş hazırlıklarını yapıyordum. Hatta Doğramacı’ya bunu anlattım destek olmasını istedim. Maliyetini sordu. Yaptığım hesaplara göre “800 bin veya 1 milyon dolar arasında bir parayla eğitime başlarım” dedim. Gayet olumlu buldu. Yani bu tür şeyler yapmaya çalışıyordum. 
Okul kitaplarını 1. 2. 3. sınıf kitaplarını Irak müfredatına uygun olarak Türkçe’ye çevirdim. Grafik ve resimlerini Bilkent Üniversitesinde yeniden çizdirip yaptırdım. Şimdi kullanılan hayat bilgisi, matematik kitapları benim hazırladığım kitaplardır. Bir süre benim adımı kaldırdılar sonra yine yazdılar kitaplara. 

Ben Türkiye’deyken bana bir haber geldi. Riyaz Sarıkahya’nın, ITC binasını ele geçirdiğini söylediler. Kuvvetli bir ekiple içeriye girip ve burayı işgal etmişler. “Gelirseniz sizi öldürürüz” gibi sözlerle beni oradan tehdit etti. Ama ben şahsi arabamla gittim. Sınırdan adamlarım beni aldı. Başkanlık binasına gelir gelmez bizi çapraz ateşe tuttular. On dakikaya yakın çatıştık orada. Daha sonra binaya girebildik. İki kişi şehit oldu, on sekiz kişi de yaralandı. O dönemde Kusret Resul yerel yönetimin başbakanıydı. Beni aradı. “Silah sesleri duyuluyor, ne oluyor, 10 tane adam gönderiyim, kimi istiyorsa vursun, hapse atsın” dedi. Ben de “o bizim aramızdaki mesele, bir şey yok, sadece küçük çaplı bir çatışma çıktı. 
Biz hallederiz, sen merak etme” dedim. O zaman Kürt gruplarla yakın ilişkiler var değil mi? 

Tabi. Şimdi şöyle bir şey var. O zaman biz güçlüyüz. Şimdi bir düşünün, sosyal ve sağlık yardım dairesi olarak ayda 250 aileye yemek dağıtıyorduk. 
İlk başta Türkmenlere dağıttık. Sonra Kürt’ü, Arap’ı ayırmadık, herkese dağıttık. Bölgesel yönetimin yöneticileri bize pusula gönderir, 
bizden yardım isterdi. 

Pusulalar var mı elinizde? 

Yok, bir tek okullarla ilgili “Turhan Ketene’nin dediği benim emrimdir” yazan Celal Talabani’nin bir pusulası var. Çünkü bizde eğitim çok iyiydi. Bakan çocukları, Kürtler filan hep bizim okullara gelmek istedi. Yemek veriliyor, kıyafet veriliyor, eğitim güzel, hepsi bizim okullara gelmek istiyordu. Bundan dolayı bize yer vermemeye, sorun çıkarmaya başladılar. Bunun için Celal Talabani’yle görüşmeye gittim. 
Bir gece de kaldım orada. Bu belgeleri bulmak mümkün olmaz değil mi? Çünkü tarihi belgeler bunlar. 
Bendeydi aslında, ama baskında bütün belgeleri mahvettiler. Hasan’ın kardeşi Ali vardı orada, o işi idare ediyordu. O aslında benim korumamdı, ama onu satın almışlar. O şekilde girebildiler binaya zaten. Yoksa o binaya giremezlerdi. Sonra Sabah Ketene, Riyaz Sarıkahya ve Mustafa Kemal’in yanına gittim. Biraz tartıştık. Sonra ben Türkiye’ye geldim. Onun üzerine Hasan Özmen, Riyaz Sayıkahya, Ali Özmen tutuklandı. Sonra Türkiye’ye geldiler. 
Bu tartışmaların ardından ben de istifa ettim. Türkmen milletinin bu kadar oyunu kaldıramayacağını biliyordum. 
Bu nedenle Türkmen milleti daha fazla zarar görmesin diye çekildim. Riyaz Sarıkahya ve Muzaffer Arslan parti kurdu. Ben de Ferit Çelebi vasıtasıyla Erbilli Türkmenler için Bağımsızlar Hareketi’nin kurulmasına yardımcı oldum. Sonraki süreçte neler yaptınız? 
Sonra istifa ettim ve Türkiye’ye geldim. Bizim oradaki yönetim kurulundaki arkadaşların çoğu ayrıldı ve Türkiye’ye geldi. Ama Türkiye’de de yaşatmadılar. Bu kişilere BM vasıtasıyla siyasi iltica istedim. Hepsi de kabul edildi. Kaç kişiydiler? 
Üç kişiydiler. Nihat ilhanlı, Münazıl Sebzeci ve Seyfettin Küreci ikisi Kanada’da biri Danimarka’da. Onlar işte o zaman dediler ki 1996’da Türkmen Halk Partisini kuralım. Ve o partiyi kurduk.

Ben ismini hiç duymadım. Halen devam ediyor mu? 

Nihat İlhanlı kendini tatmin anlamında devam ediyor. Ben Irak’a girdiğim zaman dondurdum. Çünkü siyasi konuşma hakkı olan tek kişi benim. Bu parti ne zaman kuruldu? 

Şubat 1996’da. Simgesi çift başlı kartaldı. Bildiğin Irak kartalı, kanatları hilal şeklinde ve üçü sağda üçü solda olmak üzere altı yıldızı vardı. Değişik heybetli bir semboldü. Biz bu partiyi kurunca ITC ile çalışmamız istendi. Zaten iyi 
çalışmadığı için oradan ayrılmıştık. Sonra zaten biz de ITC aleyhinde bir şey yapmayacağız ki. Arkadaşlar Avrupa’ya gidiyor, onlar orada, bende burada gücümüz yettiği kadar bir şeyler yapacaktık. Biz Erbil’de yer altı örgütlenmesini 
yapmayı düşünüyorduk ama imkânlar kısıtlı olduğu için sağlıklı çalışmalar yapamadık. 2003’e kadar geldiniz bu şekilde. Televizyonda Bağdat’ın düştğünü gördüğüm ilk gün Irak’a gitmeye karar verdim. 1996’dan sonra gittiniz mi hiç? 

Yok gitmedim. Saddam düştüğünde, Ziyat Köprülü, Savaş Avcı ve Aydın Beyatlı ile birlikte gittik. Muzaffer Arslan da Zaho’da bekliyormuş. O dönemde Hüsamettin Türkmenle birlikte çalışıyordum. Hüsamettin Türkmen geçmiş Irak’a o geçememişti. 

Hüsamettin Türkmen sizden önce mi girmişti? Çünkü Irak’ta beraber çalıştığınızı biliyoruz. Tabii, o işgalden bir ay önce oradaydı. Böyle bir işgal olacağını biliyordunuz değil mi? 

Tabi. Bu zaten herkes tarafından bilenen bir durumdu. Neyse biz geldik kapıya bizi Yaşar Abdullah karşıladı. Ertesi gün Kerkük’e gittik. Kerkük’te çok büyük kargaşa vardı. Mustafa Kemal, Aydın Beyatlı, Yaşar İmamoğlu falan aralarında sürtüşüp duruyorlardı. Daha sonra Musul bölgesini çok gezdim, bilinçlendirmek amacıyla. Telafer’e gittik, kimsenin hiçbir şeyden haberi yok. ITC’yi tanıtıyorduk. Çünkü Türkmenlerin en büyük kuruluşuydu. Ama biz Hüsamettin Türkmen’le çalışıyorduk. Ondan sonra Bağdat’taki geçici konseyin önünde bir gösteri yaptık. Yolları kapattık, kimse geçemedi. Büyük bir ses getirmişti o eylem. Daha sonra ekip döndü benim Bağdat’ta evim vardı ben orada kaldım. Onları Kerkük’te kahraman gibi karşıladılar. Daha sonra biz bu işlere devam ettik. Bu arada ilk kurultay oldu. Önce Faruk Abdullah Abdurrahman sonra Sadettin Ergeç seçildi.

Sonraki süreci biraz anlatır mısınız? 

Amerikalılar gelip dediler ki, sembolik de olsa peşmergelerin yanında bir Türkmen akıncısı olsun istiyoruz. Bunu Türkiye’de istiyordu. Ama Sanan Ahmet Ağa’nın başkanlığındaki ITC’de istenmedi. Yani çok fırsatlar kaçtı. 

Türkiye’ye devamlı Türkmenler geliyorlar. Fakat sonradan gelen ikinci kuşak diye tabir ettiğimiz gençler bu davaya pek sahip çıkmıyorlar. Biraz Türkiye’deki Türkmenlerin toplumsal yapısına değinebilir miyiz? Türkiye’ye neden en fazla Kerküklüler geliyor? Şimdi Telaferlilere bakıyorsunuz, dışarıda okuyanların 
çoğu İngiltere’ye gitmiş. Neden? İlk gidenler peşinden diğerlerini sürüklemişler dir. Erbillilere bakıyorsunuz, Romanya taraflarına gidip orada okumuşlardır. Biz Kerküklüleri de buraya sürükleyenler büyüklerimizdir. Bu Necdet Koçak’tan evvel Sait Ketene’den başlıyor. Daha sonra Necdet Koçak ve grubuyla devam 
ediyor. Sonra Kardeşlik Ocağı vasıtasıyla bir öğrenci alışverişi başlıyor. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından burs veriliyor ve bu şekilde gelişler artıyor doğal olarak. Bir de Kerküklülerin Türkiye’ye bağı diğer bölgelerde yaşayan Türkmenler de daha fazla. Diğer taraftan Türkiye’de bir şekilde eş dost akraba bağı var. 

Bundan dolayı Kerküklü fazla Türkiye’de.

Peki bu bilinç kaybı neden kaynaklanıyor? Türkiye’ye gelen gençler hemen buraya adapte oluyor. Orada yaşananları sanki unutuyorlar hemen. 
Şimdi bir Türkmen erkek veya kadın başka bir Türkmenle evlenirse hassasiyetleri devam ediyor. Fakat bir Türkiye’den biriyle evli olursa bu 
duygu biraz zayıflıyor. Türkmen göçü hala devam ediyor. Bunun sebepleri 
nedir sizce? 
En büyük neden emniyet meselesidir. 

Konuşmamızın başında söylemiştiniz; Türkiye’deki 81 öğrenci kontenjanını ben aldım diye. Bu göçü ne yönde etkiledi acaba? Etkilemiştir mutlaka, arttırmıştır. Buradaki benim amacım, şimdi gelen çocukların çoğu şehir merkezlerinden geliyor. Kerkük olsun, Erbil olsun, benim amacım kırsal bölgeden kafası çalışan 
çocukları getirmekti buraya. Bu olay amacından çok saptı. Herkes akrabasını eşini dostunu getirmeye çalıştı. 

Alan seçimi konusunda da doğru yönlendirme olmadığı ortada zaten. Herkes babasının mesleğini okumaya çalışıyor. 

Biz birkaç şart koymuştuk o zaman. Birincisi Türkiye vatandaşlığına geçmeyecek. İkincisi okul bitirdikten sonra en az bir yıl bölgede görev yapacak. Taaddüt alınıyordu onlardan. Şimdi Türk vatandaşlığına hem geçip hem de alınıyorlar. 

Biz bunların olacağını bildiğimiz için daha farklı bir sistem kurmaya çalıştık. Bir de kırsal bölgenin çocuğu Türkiye’ye pek adapte olamaz, onların %85’i geri döner. Fakat şehir çocuğunun %85’i Türkiye’de kalmak ister. 

Bu durumun örneklerini görüyoruz. Mesela Telaferli dönüyor. Onlar döner. Mesela benim iki kardeşim Türkiye’ye gelmişti, onları almadım. “Gidin hazırlanın, Yabancı Öğrenci Sınavıyla girin” dedim. 16 yıl içerisinde benim bir yakınım girmiştir. Onu da ben yapmadım. Hasan Özmen koydu. Bu konularda çok katıydım ben. 2003 sonrası Türkmen siyasetini siz nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Tabi 2010 seçimlerine bağlı olarak. 

En büyük sorun bölgeyi tanımayan insanların görev alması. Hatta Faruk Bey’in seçildiği ilk kongredeki şura meclisinde bir karar çıkarttılar. 
Bölgede yaşamayanlar delege bile olamaz diye. Sadece Ekrem Pamukçu ve Cüneyt Mengü’yü delege yaptılar. O dönemde yetişmiş insanları koysalardı daha farklı olurdu her şey. Oradakiler bile istemiyordu dışarıdan gelen kişileri. Herkes 
bize düşman kesildi. Şimdi en iyisinin bile tecrübesi en fazla 3–4 senedir. Şimdi olmuştur 7–8 senelik bir bilgi. Siyaseti bilmiyorlar. Onların bizleri çağırarak bize yol gösterin, altyapı hazırlayın demeleri gerekiyordu. Bunlar tecrübeyle 
olan işlerdir. Hatta bir gün Kardeşlik Ocağında Saadettin Ergeç, “ Sen en tecrübelimizsin, gel bize yol göster”, dedi. Ben de izah ettim. Bazı fikirler  sundum. Ama o gün bu gündür gelen giden yok. Ama seçim sonrası durumlar belli olunca yeni bir hareket başlatacağız.

Yeni bir hareket mi? 

Tabi, millet bekliyor orada. Peki nasıl buluyorsunuz 2010 seçimlerini? Eskiye nazaran iyi. ITC için iyi değil mi? Tabii ki ITC için iyi. 

Çünkü geçtiğimiz dönemde Velid Şerike’yi sayarsak 10 milletvekili vardı. Ama bugün bu sayının düştüğünü görüyoruz. Fakat ITC 1’den 6’ya yükseldi. 
Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? İyi, fakat kötünün iyisi diye kabul ediyorum. 

Milletvekili azalmasını nasıl buluyorsunuz? Ya şimdi iki milletvekili olur oranın altını üstüne getirir. Önemli olan bu bizim için. 
Peki bu milletvekillerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ben bir şey yapabileceklerini sanmıyorum. Mesela benim Hasan Özmen’le bazı sorunlarım vardır, ama o bunların hepsine bedeldi. Ben girsem o meclisin altını üstüne getirirdim. Diyala’da onu pek bilmezler, ama 8000 civarında oy aldı. Çok iyi bir sonuç değil mi? 

Sadece ona verilmiş oy değil bunlar. Peki gelecekte Türkmen hareketinden ne bekliyorsunuz? Ümitli misiniz? Tabii, önemli olan kim olursa olsun Türkmenleri 
bir araya toplamaktır. Onlara iyi bir kadro yetiştirerek yol göstermektir. Türkmen cephesi yeniden yapılandırılabilir. Bölgeler için farklı bir çalışma yapılabilir. 
Sizin kuracağınız yeni hareket hakkında biraz ipuçları verebilir misiniz? Yani yeni bir siyasi hareket mi geliyor? Yeni bir siyasi hareket de olabilir, şimdiki oluşumdan birini de canlandırabiliriz. Belli bir şey yok. Bölgeden birçok çağrı var. Bu nedenle seçim sonrasına bıraktık. Ne yapılacağına zamanla karar vereceğiz. 
Buradaki birçok arkadaşın da sağlıklı bir oluşum olursa destek veririz diye sözü var. Biliyorsunuz ITC karşı da diğer partilere karşı da muhalif çok. Şu anda yapacağım bir şey yok. Bölgeye gidip etraflıca düşünüp bir karara varacağız. 
Kafanızda nasıl bir şey var? Ne yapılmalıdan yola çıkılarak söylüyorum. Kendi açımdan en sağlıklı olacak şey Türkmen Cephesinin yeniden revize edilmesidir. Yeni tüzüğüyle, yeni meclisiyle sağlıklı bir Türkmen Meclisi kurmak, bu meclise Türkiye’den de bazı kişileri sokmak. Bölgede aklı çalışan insanları getirmek, gençlik teşkilatlarının hepsini bir araya getirerek bir konfederasyon, federasyon haline getirmek ama bunları Türkmen Cephesi içerisinde 
yapmak daha kolaydır. Bunun yanında da başka bir siyasi hareketle Türkmen Milliyetçi Hareketi de olabilir daha politik, daha dava yönünde 
hareket edebilecek iki tane ana merkezi oturtmak onun üzerinde çalışmaktır. Fayda sağlayacaktır diye düşünüyorsunuz? 

Tabii ki fayda sağlayacaktır. Sadece bir Irak vatandaşı olarak düşünürseniz Türkiye’den beklentileriniz nelerdir? Bu bölgede Türkiye çok güçlü bir ülkedir. buna dayanarak küçük bir anımı anlatayım. Talabani’ye misafir olduğum bir zaman bana şöyle demişti: “Türkiye’nin burada kabul etmediği hiçbir proje burada yürümez”. Hatta şunu da anlattı: 1970’lerin başında Kürtlerle Saddam anlaşma imzalamaya gelmişler. İzzettin Duri bunları o zaman ağırlıyor, ertesi gün saat dokuzda anlaşmaya gidecekler. İzzettin Duri o gün Türk heyetinin Bağdat’ta olduğunu duyuyor. Sabah anlaşma imzalamaya gitmiyor. Öğleden sonra gidip, bu anlaşma imzalanmayacak diyor. Celal Talabani, İzzettin Duri’ye “gelen Türk heyetinin bu konuda etkisi var mı?” diye soruyor. Duri de “evet var” diyor. Yani Türkiye gücünü bilse orada gerçekten çok güçlüdür. İsterse şu anda Irak Parlamentosunu elinde çevirir. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bir şeyler yapmaya çalışıyor ama ne kadar sağlıklı şeyler yapıyor bilmiyorum. 
Türkiye isterse Türkmenleri daha farklı yerlere hak ettiği bir yerlere getirebilir. Türkiye’nin yapabileceği çok şey var. Bizim başka yerden yardım alabilecek bir durumumuz yok. Şii grup İran’dan alıyor, ama bir yere kadar dayanıyorlar, daha sonra İran’a hizmet edebiliyorlar. İstemeseler de yapıyorlar. Türkiye bu konularda biraz aktif olsa Şiileri de çekebilir yanına.

Sizce Türkiye Türkmenlerden vazgeçer mi? Zira böyle bir eleştiri oluyor. 

Yok, Türkiye vazgeçmez ama Türkmenlerin de çok güçlü olmalarını istemiyor. Çünkü o zaman Türkmenler Türkiye için zararlı olabilirler. Güçlü olunursa Türkiye’nin dedikler yapılmaz. Türkiye istediğini yaptırmak amacıyla Türkmenler in aşırı güçlü olmasını istemiyor. 

Çok ilginç bir düşünce. Ama Türkiye’nin Irak politikası çok nettir ve Türkmenleri her zaman desteklemiştir. 
Evet. Ama desteğin artması gerektiğini düşünüyorum. Size çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. Ben de size teşekkür ediyorum. 

6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ ORSAM SÖYLEŞİLERİ BÖLÜM 4

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ ORSAM SÖYLEŞİLERİ BÖLÜM 4



          Hicran Kazancı Bey5* 
5*. Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilciliği Dışİlişkiler Sorumlusu Hicran Kazancı 27 Nisan 2010

ORSAM: Hicran Bey Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz? 

Buraya nasıl gediniz? 
Ne zaman geldiniz? Kısa bir özgeçmişini anlatabilir misiniz? 

Hicran Kazancı: Kerkük Doğumluyum. 

İlköğretim ve liseyi Kerkük’te tamamladıktan sonra, Bağdat’ta İdari Bilimler Fakültesini bitirdim. Daha sonra tarım ekonomisi okudum ve oradan mezun oldum. Kısa bir askerlik döneminin ardında, 1994’te Dış Türklere tanınan Türkiye’de okuma hakkından yararlanmak için Türkiye’ye geldim. Türkiye’de Uluslararası İlişkiler bölümünde master ve doktora yaptım. Doktoramı yaparken değişik araştırma merkezlerinde çalıştım. Amerika Kültür Merkezinde eğitim aldım. Siyasi Bilimler konusunda özel kurslar aldım. Daha sonra 2003 yılında Saddam devrildi. Kısa süre sonra bölgeye gittim. 1994’den beri Irak Türkmen Cephesi bünyesinde devamlı bulunuyor ve o hareketin içinde yer alıyordum. Zaman zaman Türkmen öğrencilerin sekreterliğini yaptım, Irak Türkmen Cephesi temsilciliğinde eğitim sorumlusu, dış ilişkiler sorumlusu olarak hizmet ettim. Sonra 2005’te kurultay oldu. 2007’ye kadar Sadettin beyin yanında danışmanlık yaptım. Sonra siyaset bilimlerini kazandım ve Washington’da altı ay eğitim aldım. Şimdi Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilciliği Dış İlişkiler Sorumlusuyum.

Peki geçmişte yaşadığınız sıkıntıları anlatabilir misiniz? Buraya gelme sebeplerinizi nedir? 

Tabii buraya eğitim amacıyla geldik. Geçmişte bir takım sıkıntılar çektik. Sadece benim değil tüm Türkmen toplumunu kapsayan sıkıntılar. 
Esas sıkıntı nereden başladı? Irak’a baktığınız zaman halk babadan oğula geçen krallık rejiminden demokrasiye geçmek istedi ve Cumhuriyet kuruldu. Fakat demokrasi bile tankla, topla geldi. Bugüne kadar hep öyle geçti. Irak’ın yakın tarihine baktığınız zaman iktidarlar ya darbeyle geldi, ya darbeyle devrildi. Ortadoğu’yu anlamak için Irak’ı anlamak gerekir. Farklı etnik ve mezhepten oluşan bir yerdir. Ortadoğu’da zaten güç politikası hakimdir. 
Seçimle gelme süreci pek yok. Hep askeri darbelerle gelmişler, iktidarı ele geçirmişler. Esas sorun oradaki bütün iktidarların kendi görüşüne sahip olmayanları düşman görmeleridir, bu Türkmen olur, Arap olur, Kürt olur fark etmez. Dolayısıyla baktığınız zaman Irak’taki bütün etnik gruplara bastırma, idam, öldürme politikaları uygulanmıştır. 
Yani şunu diyebiliriz ki Irak’ın halkına eşit davranma politikası yok. Tüm iktidarlara baktığınız zaman Türkmenlere karşıydılar, hep aynı şeyi yaşadık. 
“Bunlar Türkmen’dir, Türklerin soyudur, Türkiye ile bağlantıları var” diye engellemeye çalıştılar, sayılarını az gösterdiler, yok saydılar, çevreleme 
ve Türkiye ile bağını koparma politikası uyguladılar. Devamlı ve geliştirerek hep baskı yaptılar. Bunları yapanlar bizim yakın tarihimizi herhalde tam olarak okumamışlar. 
Okumuş olsalardı böyle bir mantıkla gitmezlerdi. Çünkü Türkmenler her zaman Irak’ın yapılanmasında rol oynamıştır, parçalanmasında değil. Bugüne 
kadar kraliyet dönemi, kraliyet öncesi, cumhuriyet dönemi, iktidara ve hükümete hep açık olmuştur. Yani hiçbir zaman silahlı girişimde bulunmamışlar. Bu Türk geleneğine uyan bir şeydir. Kerkük’e de bakıldığı zaman Türkmenler hiçbir etnik kökenle, mezheple ilgili hiç sorun yaşamadı. Hep siyasi arenada sorunlar yaratıldı. 

Türkmenlerin farklı etnik gruplarla, farklı milletlerle bir arada yaşama kültürü var. Onun için bütün tahriklere rağmen büyük veya yoğun bir etnik çatışma çıkmıyor Kerkük’te. Bu da Türk kültüründen dolayıdır. Genelde baskılardan dolayı kaynaklanan göçler başladı, zaman zaman yoğun düzeyde oldu, bazen gizli, bazen çok zorladılar. Bakıldığı zaman hep baskıdan kaçmak için geldiler. Az bir kısmı da eğitim için geldi. 
Yüksek tahsil alıp oraya geri dönmek için. Tarihe baktığımız zaman büyük şehidimiz rahmetli Necdet Koçak örneğinde olduğu gibi, eğitimini aldı geri döndü. İstese burada kalabilir, çok yüksek yerlere gelebilirdi. Ama dönmeyi tercih etti. Çünkü “bana orada ihtiyaç var” dedi. Doğrusu da budur. Burada kalanlar da keşke gelenleri örgütleseydi. Burada çok kalan var, yüksek mertebeye ulaşmış çok Türkmen var Türkiye’de. Ama maalesef hala iyi organize olamadık. Farklı nedenlerden dolayı, tabii bu benim şahsi görüşüm. Daha sonra baktığımız zaman Türkmenler aşırı uç partilerin peşinde oldular, bilseler onların yerine devletle ilişki kurarlardı. Çünkü Iraklıysan ve partilerle ilişki kuruyorsan toplumda kendi menfaatleri için çalıştığın anlamı taşır, farkında olmadan kendi toplumuna büyük zararlar verirsin. Tabii insanlar hata yapabilir, fakat önemli 
olan zamanında bu hatanın farkına varabilmek. Orada böyle tablo ortaya çıktı. Bu tablo Saddam sonrası bizim politikamızı çok olumsuz etkiledi. 
Bakınız Irak Türkmenleri Türkiye’de yerleşen Dış Türklerden daha önce yerleşen toplumdur. Ama baktığımız zaman ne Türkiye parlamentosunda milletvekilimiz var, ne sivil toplum bazında organize bir örgütümüz var, ne de medya üzerinde bir etkimiz var. Bunlar olmadığı için oradaki politika dünya arenasında bizi etkiledi. Çünkü diplomasi artık eskisi gibi değil, eski uluslararası ilişkilere bakıp da iş yaptığınız zaman bugün başarılı olamıyorsunuz. Nedeni ise artık bir kamuoyu diplomasisi var, sivil toplum örgütleridir, iş adamlarıdır, medyadır, karar mekanizmasını bunlar etkiliyor. Çok güçlü ülkelerin bile mekanizmasını etkiliyor. Ama maalesef biz Türkmenler pek yerimizi alamadık, iç meselelerimizle uğraştık. Bugün de dış politika, iç politikanı yansımasıdır. Eğer senin iç politikan iyiyse, dış politikan da iyidir. Ama içte kargaşa yaşıyorsan, bu dış politikaya da yansır ve uluslararası arenada pek itibar göremezsin. 

Ailenizden veya tanıdıklarınızdan buraya göç eden kaç kişi var? Yoksa sadece siz misiniz? 

Sadece ben varım. Bir de ağabeyim Kanada’ya gidecekti ama Saddam düşünce Irak’ta kaldı. Daha çok göçler 1990- 91’den sonra oldu. Bu esnada çok insan göç etti. Bizim başka gidecek yerimiz yoktu, fakat Türkiye o zaman Kürtlere de kapısını açtı. Ondan sonra üçüncü ülkeye gitmeler başladı. Daha iyi bir hayat, daha iyi bir yaşam kurmak için üçüncü ülkelere Avrupa’ya, Amerika’ya, Kanada’ya gittiler. 
Biraz önce Türkiye’deki Türkmen’lerin organize olamadığını, bir araya gelemediğini söylediniz, ama şimdi görüyoruz ki Türkiye’de birçok Türkmen kuruluşu var. Dernekler var, vakıf var. Fakat bir tanesi çok eski bir kuruluş Türkiye’deki bir çok dernekten bile eski 1959’da Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği, şu anda mevcut olan bütün dernekler bunun içinden çıkmış insanlar tarafından kurulmuş derneklerdir. 

Acaba doğrumuydu burada ne yapılması gerekiyordu? 

ITKYD faaliyeti hala devam eden bir kurumdur. Eğer dernek olmasaydı, bugün bu doktorlarımız, profesörlerimiz olamazdı. Burada çok önemli işler yapmış ve insanlarımıza çok faydalı olmuştur. Üçüncü ülkelere giden insanlar önce Türkiye’ye gelirlerdi ve buradaki bütün ihtiyaçlarını dernek sağlardı, onlara çok faydası olurdu. İş bulmada, ikamette, üniversitede, hatta gelen öğrencilere burs almada bunlar büyük işlerdir. 
Ama baktığınız zaman dernek zaten sivil toplum örgütüdür, yani kültürel faaliyettir. 

Bugün bu yeterli değil. Irak’taki siyaseti yapmak için Irak’ın yerlileriyle örtüşen bir politikanız olması lazım. Şimdi 1980’li yıllarda Türkmeneli’ni oluşturduk. 
İşte tüm Türkmeneli bölgesi, baktığınız zaman o coğrafyada Türkmen vardır. Sayıları ne kadardır sorsanız tam olarak kimse cevap veremez. 
Çünkü biraz önce söylediğimiz gibi Türkmenlere yönelik yıldırma politikası var orada. Tam sayımızı kimse bilmiyor o hale getirdiler bizi. Hep % 1 veya %1,5 deniliyor ve bu oranı tutturmaya çalışıyorlar. Birde politik nedenler var. Şimdi Türkmeneli bölgesi oluşturduk, bir de onu simgeleyecek bayrak yaptık. 

Bu ne demektir. Toprak ve bayrak, bağımsız bir bölge demektir. Uluslararası arenada anlatıldı. Zaten Türkmen çoğunluğun olduğu bir bölgeydi ve 36. paralelin altında oluşmuş bir bölgeydi. 
“Erbil Türk kenti” dedik. Daha sonra Erbil’i bıraktık, “Kerkük Türk’tür Türk kalacak” dedik. Daha sonra Kerkük’te 2005 seçim sonuçlarına baktığımız zaman ki bu seçimin hem yöntemi hem tekniği hem de sonucu tartışılır. Orada neler yapıldığı herkes tarafından biliniyor. Sonuç itibari ile bakıldığı zaman Türkmenler üçüncü sıraya düştü. Nereden nereye geldik. Türkiye’de nasıl herkes Osmanlı’nın güçlü zamanını anlatır ve kimse çöküş dönemini anlatmaz, aynı onun gibi bu da. 
Esas olan çöküş dönemini anlatıp ondan ders çıkarmamız lazım. Şimdi biz de nereden nereye geldik, nerelerde hata yaptık, milli bir stratejimiz var mı, yok mu? 

Türkiye’deki Türkmenler nerelerde yanlış yaptılar acaba? 

Burada aşırı uç siyasi partilerin peşine düştüler, hala da bu devam ediyor. Bunun uzantılarını hala görmek mümkün. Sanki Kerkük Türkmenleri etiketlendi o partinin bir parçası gibi. Ama şöyle bir şey var, Türkiye devleti bir hukuk devletidir, kanunları var, devletin çıkarttığı talimatlar vardır. Bu çerçevede durduğun zaman bir partinin ilgilenmesine gerek yok. Bir ülkeye gittiğin zaman o ülkenin kuralları var, göçmen bürosu var, vakfımız var, derneğimiz var. Ama başka bir partiye gittiğin zaman bu partizanlık olur, diğer partiler de seninle ilgisini keser. Bizim bütün partilerle, devletle, hükümetle iyi ilişki kurmamız gerekir. Bunlar büyük hatadır. Biz o zaman Türkmeneli bölgesi demişiz, bir 
taraftan bunu söylüyoruz, diğer taraftan Irak’ın toprak bütünlüğünü koruyoruz. Burada ne oluyor meşruiyetini kaybediyorsun. Şimdi Kerkük Türk’tür, Türkmen’dir, Türk ocaklarına aittir diyoruz, ama 2008 Haziran ayındaki oluşuma katılıyorsunuz. Bunun hedefi nedir? Kerkük’ün Iraklı olduğunu gösteriyor. O zaman çelişkiye düşülmüyor mu? Düşülüyor. Bunları oturup da düzeltmemiz lazım. Her ulusun bir milli stratejisi vardır ve milli politika üretir. Milli politika ürettiği zaman diğerinin ilgi alanına girebilir, benim ulusal çıkarımla çatışabilir. 
Çatışması da gayet doğaldır, uluslararasının platformun temel kuralıdır. Ama önemli olan bunu çözmeye çalıştığımız zaman düşmanlık ve teslimiyet temelinden uzak tutarsak o zaman başarılı bir politika uygularız. Yani o zaman Türkmeneli’nde patlak veren sorunlar henüz çıkış noktasındayken çözülür. 
Ama öyle olmuyor. 
Irak’ta bunu görüntüyle yapmaya çalışıyoruz. Şimdi Kerkük meselesi önemli bir meseledir. Bir grubun diğerine egemen olması görüntüsü var. 
Biz hep bunu yapmayı düşünüyoruz. Görüntü. Ama bu görüntünün üstündeki örtüyü kaldırıp altına bakmamız lazım. Bu egemen güçlerin çatışmasından 
doğan bir tablodur. Biz buna göre tam halk hareketimizi belirlememiz lazım. Yani sen Irak’ın siyasetinde yer almayacaksın, Musul’un Kerkük’ün penceresinden Irak’ın sorununa bakacaksın. O zaman Irak’ın siyasi değerleriyle örtüşen bir politika üretemeyiz. 
Türkiye’de yaşayan Türkmenlerin burada çok sorunları olduğunu biliyoruz. 
Mesela oturma izni, çalışma izni, vatandaşlık, bölgeye gidiş dönüş gibi sorunları var. Buradaki Türkmenlerin sorunlarını çözebilmek için ne yapılabilir ve bölgeye nasıl yansıtabiliriz?

Şimdi bölgede dağınık bir şekilde yaşadığımız için ve bir bütün haline gelemediği miz için bir şey yapamıyoruz. Bu sadece Türkmenler için geçerli değil, bütün toplumlar için geçerli. Türkmenlerin örgütlü bir hale gelmesi gerekir, eğer gelmezse sesini duyuramazsın. Ama örgütlü hale geldiğin zaman hukuk çerçevesi içerisinde geleceksiniz. Burada bir sivil toplum örgütü olarak kurulması gerekir. Tabi bizim burada yaşayan insanlarımız var. Bunlar katkıda bulunacak, örgütlü bir hale gelecek, ama bunların ilişkileri partiyle olmayacak. TBMM’de etkin hale gelebilecek, her yerle ilişkisi olacak. Ayrıca Türkiye’nin uyguladığı politikayla paralel olarak yürütülmesi gerekir. Çünkü hiçbir ülke, toprağında 
barındığı nüfusun politikasını eleştirmesini kabul etmez. Çünkü her ülkenin daha önce söylediğim gibi ulusal çıkarı var ve ona dönük politika uygular. Bu sizinle ters düşebilir ama önemli olan burada düşmana teslimiyetten uzak olmaktır. Siz burada Irak değerleriyle örtüşen bir politika yaratacaksınız. Irak toprak bütünlüğünü korumak istiyorsanız bunu sözde, özde yapacaksınız. Ama biz bir taraftan istiyoruz, bir taraftan da harita çiziyoruz. Irak anayasasına baktığınız zaman Irak toprak bütünlüğü gevşek bir bütünlük, federal bir sistem içerisinde. 
Oysa burada Türkmenlerin örgütlü bir hale gelmesi gerekir. Parlamentoyu etkileyecek şekilde, medyayı etkileyecek şekilde, hükümetle iyi ilişki 
kuracak şekilde. Amerika’da veya Avrupa’da gelişmiş ülkelerin her hangi birinde, birisi çıkar, araştırmacı veya siyasetçi şunu söyler: “2010’un sonunda Amerika Irak’ı vuracak”. Yani öyle bir şey ortaya atar. O tarih gelir Amerika Irak’ı vurmaz, hatta iyi ilişkiler kurar. Şimdi o araştırmacı veya siyasetçi ne kadar iyi olursa olsun kaybolur gider. Ama maalesef bizde öyle değil, yıllardır bu örgüte zarar veren, yıllardır Türkmen politikasını olumsuz yönde etkileyen ve bu hale gelmesinde de yani Irak devletinde yer almamasında büyük katkısı olan insanlar her geçiş sürecinde yine sahneye çıkıyorlar, yine aynı şeyleri yapıyorlar, sanki geçmişte hiç bir şey yapmamış gibi davranıyorlar. İşte bunların bu sahadan inmesi gerekir, eğer kendileri inmiyorsa öyle bir sistem geliştireceksiniz ki, onlar hata yaptığı zaman o sahada kalmayacak şekilde. İşte bunu geliştirebilmemiz 
için bir yöntem aramamız lazım. Bunu millet kendi yapmazsa sonu böyle olur. Bu hem orada hem de burada yaşayan insanlarımız için geçerli. Şimdi burada bir şey var, oradakiler ayrı buradakiler ayrı zannediliyor. Aslında öyle bir şey yok. Bir yer diğerinin tamamlayıcı olması lazım. Olmadığı müddetçe burada bir eksiklik kalır, öyle dağınık bir şekilde devam eder. Hata yapanların mutlaka çekilmesi gerekir. Bizim iyi bir mekanizma oluşturmamız lazım ve bu da neyle oluşur? Buradaki Türkmenlerle oluşur. Kim oluşturur? Güçlü bir sivil toplum örgütü, uluslararası alanda saygınlığı olan, komşu devletlerle iyi ilişkisi olan güçlü bir örgüt. Bunlara ihtiyacı var bizim Türkmenlerin. Herkesin bir arada olması, görüş birliği içinde olması lazım. 

Zincirleme sistem içerisinde bir stratejileri olması lazım. Bu da en iyi burada yapılır. Bunların planı, projesi yapılıp ona göre yapılır. 

Irak Türkmen Cephesi bu anlamda Türkiye’deki Türkmenlerin kuruluşu gibi gözüküyor. Türkmen sorunları ile ne kadar ilgilenebiliyor? Ne kadar kişiye ulaşabiliyorsunuz? Bunları bir araya getirmek için neler yapıyorsunuz? 

Siz dış ilişkiler sorumlusunuz ve dışarıda da çok fazla Türkmen kuruluşu var. Bunları bir araya getirmek için çalışmalarınız oldu mu? Biraz bunlardan bahsedebilir misiniz? 

Tabi Türkiye’de bayağı Türkmen kuruluşlar var. Mesela derneğimiz, birçok ilde şubesi olan köklü bir kuruluşumuz. Güzel faaliyetleri olan, çeşitli faydalı dergiler çıkaran bir kuruluşumuzdur. Onlar da sürekli bu işlerin içinde ve onlarla toplantılar düzenliyor, konuşuyoruz. Diğer kuruluşlarımızla da iletişim halindeyiz. Türkmeneli Vakfı, Kültür Merkezi ve diğerleri var. Öğrencilerimiz var ve bunları organize eden Kültür Merkezi’dir. Devamlı bunlarla görüşüyoruz. Artık salt siyaset yapılmıyor. Siyasetin amacı da ekonomiyi düzelterek oradaki insanların refah seviyesini yükseltmektir. Ekonomi diyince elimizde şimdi büyük, ticari şeyler olmadığı için en azından insanların refah seviyesini düzeltmek 
lazım. Adımlar atılıyor ama ne kadar başarılı, ne kadar başarısız bunu zaman gösterecek.

Türkiye’deki Türkmenlerin sıkıntıları neler? Bu sıkıntıları gidermek için ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? 

Şimdi Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilciliği olarak bizim işimiz siyasidir. Türkmenlerin sıkıntıları derneklerle alakalıdır. Biz de bu işte bir sıkıntı olduğu zaman kurallar çerçevesinde yaparız. Eskisine nazaran pek sıkıntı kalmadı. Çünkü Türkiye’ye bakıldığı zaman buradaki iç politika oturmaya başladı. Her şey kural çerçevesinde çözülüyor. İçte demokrasi düzeldiği zaman dışa da yansır, itibarınız yükselir. Vatandaşlık sıkıntısı, ikamet sıkıntısı vardı, şimdi hepsidüzeldi. Ama hepsinin bir kuralı var. Şimdi sen gelmişsin. “Sen Türkmensin, gel seni vatandaş yapıyım” diye bir şey olamaz. Belirli bir süre kalırsın, suç işlemezsen belli kurallar çerçevesinde Türk vatandaşı olursun. Bu sadece Türkmenler 
için değil, herkes için geçerli. Türkiye’de yaşayan Türkmenler için siz siyasi bir kuruluşsunuz, siyasi görevleriniz var. 

Bu kapsamda sizi ne kadar tanıyorlar? İlişkiniz ne düzeyde? Bizim ilişkimiz sadece Ankara ve İstanbul’la sınırlı değil, her ilden herkesle bire bir görüşme imkânı sağladık. Ya o gelmiş ya da biz gitmişiz, ama herkesin sıkıntılarını dinlemişiz. Her zaman bunu periyodik olarak yapıyoruz. 

Her yere ulaşıyoruz diyorsunuz. Peki, Türkmenler nerede yoğunlukta lar? Başta İstanbul sonra Ankara, İzmir, Konya, Eskişehir. Bunların hepsine ulaştınız mı? 

Diyarbakır’dan tutun Mersin, İstanbul çevresine ulaştık. Sınır bölgesinde Türkmenler ne durumda? Diyarbakır’da, Elazığ’da, Urfa’da eğitim görmüş 
doktor, hakim, avukat oralarda yerleşmiş insanlarımız da var. 

Irak’la ilişkilerinizden biraz bahsedebilir misiniz? Bölge halkı buradakilerin sıkıntılarını ve ne yaptıklarını biliyor mu? Bunları oraya yansıtabiliyor musunuz? 

Biraz önce söylediğim gibi sıkıntıların büyük kısmı giderildi. Türkiye’deki iç politikanın düzelmesi bölgeye de yansıdı. Türkiye’nin bölge ülkeleri ile çok iyi ilişkileri var. Bunları herkes biliyor, Irak’ta da ağırlık kazandı. Türkiye Ortadoğu’da büyük bir ağırlık kazandı. Eskiden Avrupa’ya yönelik sanki Ortadoğu’ya sırtını dönmüş gibi bir imajı vardı. Şimdi bu imajı ters yönde değiştirdi. İsrail’in Gazze’de yaptığına karşı çıkıyor, Irak’ta azınlık gruplara yapılan haksızlığa karşı çıkıyor, böyle bir konuma geldi. Bu Türkiye’nin ağırlık kazanması olayı hem oradaki hem buradaki Türkmenleri garanti altına alır. İlişkisi ne kadar iyi olursa, Türkmenler o kadar rahat eder. Şimdi buradaki sıkıntıların çoğu giderildi. Oraya baktığımız zaman Irak’ın genel durumu iyiye gidiyor. Ben 2006 -2007’de oradaydım o dönemde çok kötü idi, mahalleler 
arasından geçemezdik, bölgeden bölgeye geçemezdik. 

Şimdi bunlar kalmadı, ama tamamen de bitmedi. Çünkü silahlı milisler var. Burada önemli olan Irak’ta şunu yapmaya çalışırız. 

Irak’ın kaç ordusu var? Bir merkezi hükümetin Irak ordusu, bunun yanında kuzeyde peşmerge ordusu, öbür tarafta Baas partili silahlı milisler. 

Şimdi siz düşünün Türkiye’de bir partinin silahlı ordusu var. Böyle bir şey olur mu? Amerika’da olur mu? İşte sıkıntılar buradan çıkıyor. Irak’ta bir merkezi hükümet ve Irak ordusu olması ve onun dışındakilerin lağvedilmesi lazım. Birde İçişleri Bakanlığına bağlı polis gücünün kalması ve bunların dışında kalanların iptal edilmesi gerekiyor. Bütün sıkıntılar silahlı liderler olduğu için çıkıyor. Şimdi merkezi hükümetin bile gücü yok, biliyorsunuz bunu zaten. Sıkıntıları çözecek kadar güçlü değil ki. Türkmenlerin sıkıntısı bütün bölge insanlarının sıkıntısıdır. Fakat Kerkük’te sıkıntı biraz daha fazladır. Neden? Çünkü 1991 sonrası 36. paralelin altında kaldı. Hem eski rejim tarafından hem de Irak’ta uygulanan 
rejimin ortasında kaldı. Diğer bölgeler böyle olmadı. Bu sıkıntılar Kerkük’ün statüsünden kaynaklandı. Diğer yerlerin sıkıntılarının iki katı yaşandı. Çünkü orada gruplar arası bir egemenlik savaşı oluştu. 

Peki bu sıkıntılar nedeniyle bölgeden Türkiye’ye göç devam ediyor mu? Oranın ekonomik ve siyasi durumundan kaynaklanan ufak çapta göçler oluyor. Dolayısıyla oradaki siyasi durumdan sonra ekonomik durumu da düzeltmeye yönelik çalışmalarımız da var. Neler yapıyorsunuz? 

Mesela Kerkük’teki havaalanının açılması planlanıyor. Orası açıldığı zaman insanlar rahatlar. İnsanlar farklı yollardan gidip gelmekten biraz korkuyor, çekiniyor. Bir de güvenlik sağlandığı zaman oraya gitmek isteyen şirketleri yönlendirebiliriz. Her şeyin başı güvenliktir. Sen Kerkük’te güveliği sağlayamazsan, ekonomiyi arttıramazsın. Güvenlik sağlanamazsa insanlar farklı yerlere daha güvenli yerlere yatırım yaparlar. Bunda da çok haklılar. Güvenliği sağlamak için Irak merkezi hükümetiyle görüşüyoruz, Irak’taki güç odakları ile görüşülüyor. Biz burada aynı şekilde yabancı misyonlarla görüşüyoruz, BM ile diğer gruplarla da görüşüyoruz. İşbirliği yapıldığı görülüyor zaten. Tabi yani Kerkük’teki, Irak’taki siyasi gruplarla görüşmezsen, anlaşmazsan sen bir şey yapamazsın. Ama şöyle bir algılama var. Sen siyasi partiyle görüştüğün zaman onların bir parçası olduğun anlamına gelmiyor. Düşmanlık ve teslimiyetten uzak bir politika izlenmesinden yanayım. 

Genel olarak Türkmenlerin seçim stratejisini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Merkezi hükümette ağırlık kazanması için tek başına girmesi söz konusu olamazdı. Dolayısı ile senin stratejinle, ilkenle örtüşen gruplarla seçime 
girmen en doğrudur. Zaten bunu 2005’ten önce de söyledik. 2005’te konjonktür farkı olduğu için tek başımıza girdik. Ama şimdi ne oldu muhalefetle, gerekirse Şii, Sünni, Amerika ile gerekirse Kürt gruplar ile ilgilenen kişilerimiz var. Bunlar parlamentoya göre toplanır bir araya gelir. 

Gelme ihtimalleri var mı? Böyle bir şey bekliyor musunuz? 

Bekliyoruz ama ne zaman olur bunu zaman gösterecek. 

Peki, Kerkük’te tek bir Türkmen listesinde diğer gruplarla birlikte hareket edilemez miydi? 

Bu çok tartışıldı. Yaptığımızın en doğru seçenek olduğu kanısındayım. Ya hepsiyle gireceksin ya da tek başına gireceksin. 

Peki nasıl bir hükümet bekliyorsunuz? 

Çoklu bir koalisyon olabilir. Irak ulusal çıkarlarını göz önünde tutan grupların iş başına geleceğini umuyoruz. Önceden seçimlere baktığınız zaman tüm siyasi partilerin seçim propagandası mezhep üzerine kuruluydu. Daha sonra insanlar baktılar bu bir işe yaramıyor, sadece kan ve gözyaşı istikrarsızlığa götürdü. halk da partilerde halka dönük, insana önem veren, Irak kimliğini ön planda tutan, Irak’ı parçalamak niyetinde olmayanların etrafında toplandı. 

Irak’ta Türkmenlerin geleceği için ne bekliyorsunuz? 

Gelecek için umutluyum. Saddam döneminde rahat bir şekilde konuşamıyorduk. Şimdi her şey daha kolay, isteklerimizi söyleyebiliyoruz, bizi temsil eden milletvekillerimiz var, daha da fazla olacak ilerde. Bunları neye borçluyuz? Tabi ki Amerika’ya borçluyuz. Eğer onlar olmasaydı Saddam’ı devirmeseydi, Saddam belki de bir yüz yıl daha kalırdı Irak’ta. Ancak Amerikalıların biraz stratejik hataları da olmadı değil. 
Başta da Türkiye’yi bu savaşa sokmak istedi, fakat Türkiye onları girmemesi için çok uyardı ve “cehennemin kapısını açıyorsunuz” dedi. Türkiye 2003 savaş öncesi Irak komşu ülkeler toplantısının mimarı oldu. Ancak Amerika hatasını anladı. Komşu ülkelerinin istemediği bir şeyi Irak’ta yapamazsın, o algılamaya geldi. Türkiyesiz Irak’ta bir şey olmayacağını ve Türkiye’nin Ortadoğu’da ağırlıklı bir ülke olduğunu anladı. 
Bunların hepsi Türkmenler için olumlu bir gelişmedir. Gelecekte daha da iyi olacaktır, demokrasi algılaması daha da yerleşecektir. Biliyorsunuz Avrupa ülkelerine baktığınız zaman 100 yıllık deneyime sahipler. biz Saddam sonrası demokrasi ile tanıştık. Ama çok hızlı genişliyor, 
2003’te Irak’a baktığınız zaman bugüne kıyasla çok fark var, hızla değişiyor. Bu da komşu ülkelerin katkısıyla olacaktır. Bir de Türkiye her zaman Arap ülkelerinde demokrasi ve reformları açısından, yapmış oldukları açısından örnek ülke konumundadır. Tabi onlar da örnek aldıkları zaman çok daha iyiye gideceklerdir. Gelecekte umudumuz budur, çok iyimserim. 

Peki Türkiye’den siyasi anlamda beklentiniz nedir? 

Türkiye bizler için çok şeyler yapmış, ama biz hiçbir zaman değerlendiremedik. Türkiye daha ne yapsın. Zaten her şeyi hem Irak hem de 
Türkmenler için yapıyor. Sorularımıza içtenlikle cevap verdiğiniz için teşekkür ederiz. 

Bana bu fırsatı verdiğiniz ve sesimiz olduğunuz için ben teşekkür ederim. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



*************

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ ORSAM SÖYLEŞİLERİ BÖLÜM 3

TÜRKİYEDEKİ IRAK TÜRKMENLERİ ORSAM SÖYLEŞİLERİ BÖLÜM 3


ORSAM: Sayın Sadettin Ergeç, göreve geldiğinizden bu yana Türkmen siyasetinde ne gibi değişiklikler meydana geldi? 4*


      4*. Dr. Sadettin Ergeç, 
ITC Başkanı , Irak Ulusal Meclisi Kerkük Milletvekili 9 Ocak 2010

Sadettin Ergeç: Biz göreve geldikten, yani 2003’ten sonra, bizim tahminimiz aşan bazı gelişmeler yaşandı. 2003’ün bizim için güzel bir tarih olacağını düşündük. 

Neden? 
Irak devletinin kuruluşundan 2003’e kadar tüm hükümetlerin Irak Türkmenlerine davranışları, bakış tarzı, siyasi yaklaşımları hiç değişmemiş  tir. Bu yaklaşımın temelinde, Irak Türklüğünün gerçek yüzünün ortaya çıkmaması,  siyasi sürecin dışında tutulması vardı. Bizim kanaatimize göre bunun siyasi amaçları vardı. Irak’ta güçlü bir Türkmen toplumu neler getirir, neler götürür? Özellikle yeni Irak devleti içerisinde başkaları tarafında nasıl mütalaa edilir? 
Bu yüzden 2003’lere kadar aynı şekilde oldu. Bu noktada 2003’ten sonraki durumu değerlendirebilmemiz için çok kısa bir şekilde geçmişe de 
bakmamız lazım. Özellikle Saddam döneminde Türkmenler üzerinde yoğun bir baskı vardı. Tarih boyunca yapılan katliamlardan bahsetmek istemiyorum. Bunlar zaten biliniyor. Bu dönemde yapılan baskı ve sindirme politikaları 
benim kanaatime göre tamamen bir soykırımdı. 

Bir toplumun illaki insanlarını öldürerek soykırım yapmazsınız, bu da bir soykırım dır. Varlığını, milliyetini değiştireceksin, onu nüfusa Arap yazdıracak sın, toprak almasını ve kendi kardeşine toprak satmasını engelleyeceksin bunlar büyük 
baskılardır. Bizim için 2003 yeni bir başlangıçtı. 
Çok şey bekliyorduk. Ama 2003’ten sonra çok daha ağır baskılar, hareketler, saldırılar gördük. Yine Türkmenlerin güçlenmemesi, öne çıkmaması için her şey yapıldı. Bizim halkımız gerçekten çok mücadele verdi, çok zorluklarla 
karşı karşıya kaldı. ABD güçlerinin peşmergelere verdiği destek ve Kürt siyasi grupların amaçlarını gerçekleştirmek için atmış olduğu adımlar sonucu bu yapılanlar ortaya çıktı. Irak’ta müthiş bir kargaşa yaşandı. 

Bir güvenlik boşluğu ve siyasi boşluk meydana geldi. Arap ağırlığı gittiği andan itibaren, özellikle Kerkük’teki boşluğu ABD güçleri ve peşmergeler doldurdu ve hedeflerini gerçekleştirmek için adımlar atmaya başladılar. 

Eski dönemde yapılanlar bahane edilerek ciddi bir nüfus kaydırması yapıldı. 

2003’te işgal ilk başladığında bana Irak Türkmen Cephesi’nin (ITC) Kerkük sorumluluğu teklif edildi. Milletimiz bize bu sorumluluğu verdi ve biz de sorumluluğu aldığımızdan beri demokrasiyi kullanabileceğimizi düşündük. Biliyorsunuz Türkmen milli mücadelesinin merkezi Kerkük’tür. Kerkük’ün mücadele içinde geçmişi ve ödediği bedelleri vardır. Türkmenler Irak’ta 
demokrasiye en yatkın halktır ve silahla mücadele etmezler. Bize göre demokrasi, insanların haklarını yasal yollarla elde etmektir. Biz bunu 
uygulamaya çalıştık. Ancak bize demokrasi getirdiğini iddia eden, savunan güçler, “demokrasinin namlunun ucunda olduğunu” gösterdi. 
Gücü olan demokrasinden en güzel şekilde istifade edebilir. Bu devam etmektedir. Ama biz inanıyoruz, demokrasiye güveniyoruz. Demokraside 
çok farklı metotlar vardır. Demokrasi eğer tam olarak yerleşirse, bu metotlar silahtan daha güçlüdür. Biz yine demokrasiye başvurduk ve bu yolda devam ediyoruz. Görevi aldığımız andan itibaren demokratik haklarımızı kullanma 
yoluna gittik. Bağdat’a yürüyüşler düzenledik. Medeni isyan ve açlık grevleri başlattık. Bunları sesimizi duyurmak, bize yapılanların önüne geçilmesi için gayret ettik. Ama maalesef bu uygulamalar hiçbir zaman durmadı. Ancak 
biz de demokrasi yolumuza devam ettik. Sivil toplum örgütlerimiz çalışmalarına devam etti. Yürüyüşlerimiz de devam etti. Ancak bu yürüyüşlere saldırılar oldu. Bu saldırılar neticesinde birçok insanımız şehit oldu. 2004’te İki gün içerisinde 
5’i Tuzhurmatu ve 6’sı Kerkük’te (Kaymakamlık Yürüyüşünde) olmak üzere 11 kişi şehit oldu, 32’ye yakın kişi yaralandı. Kaymakamlık yürüyüşü Türkmen yakın tarihinde en büyük yürüyüş olarak tarihe geçmiştir. Bu yürüyüşte insanlarımıza saldırılar oldu. 

Ayrıca bizim dönemimizde 2004’te Geçici Anayasa çıkarıldı. Bu yasadan beklentilerimiz vardı. 
Ancak beklentilerimiz karşılanmadı. İsteğimizin dışında olaylar gerçekleşti. Kürt Kerkük’e girmemeleri gerekirken, Kürt gruplar beraber Kerkük’e girdiler. Bunun karşılığı olarak 53. ve 58. maddeler yazıldı ve Kerkük’le ilgili maddeler olarak ortaya kondu. Tartışmalı bölgeler ilan edildi. Hiçbir devletin kendi içerisinde toplumu arasında tartışmalı bölgelerden bahsedilmez. Bu ayıptır. Tartışmalı bölgeler, iki çarpışan devlet arasında, belirlenmemiş sınırlar üzerinde olur. Ancak 58. maddeyle tartışmalı bölgelerin ilan edilmesi ve Kerkük’ün buna dahil edilmesi manidardır. Kime neyi veriyorlar? Bunun yanında 53. maddede geçenler vardır. Bunlar geçici olarak ele alınmıştır. Biz buna karşı ciddi bir direniş gösterdik. Çeşitli nümayişlerimiz, boykotlarımız, yürüyüşlerimiz, Bağdat’a gidişlerimiz oldu. Bağdat’ın en karışık olduğu dönemde burada iki büyük yürüyüş yaptık. Gençlerimiz Bağdat caddelerini bile kapattılar. Bir hafta açlık grevi yaptılar. Netice itibariyle yetkililerle görüşmeler yaptık, bize bazı sözler verdiler ama gördük ki bu sözler suya yazılmış sözlerdi. Çünkü Irak Türkleri, silaha uzak, barıştan yana, insan haklarını seven ve devlet kurulduğundan bu yana “devlet bizimdir” anlayışıyla hareket eden bir toplumdur. Ancak gördük ki bu Irak’ta  kabul görmüyor. Geçmişte Saddam döneminde yaşadığımız sıkıntıları konuşamazdık. Konuşan hapse atılır, öldürülür ya da idam edilirdi. Ama 
bu dönemde konuşsak bile duyulmuyor. Saddam döneminde ağzımıza pamuk doldurdular, bu dönemde ağzımızdan çıkarıp kulaklarına tıkadılar. Ancak bağırıyoruz ama duyulmuyor. 

Yine de hakkın sesinin çok yüksek olduğunu bildiğimiz için sabrediyoruz. Bugün bile sabrediyoruz ama gelecek için çalışıyoruz. İster devletler olsun ister kurumlar olsun, insan haklarına inananların yardımıyla demokrasiye ulaşmaya 
çalışıyoruz. 

Biz bu yasa neticesinde 2004’te yapılan seçimlerden önce bir sayımın yapılmasını istiyorduk. Nitekim Kürt gruplar özellikle Kerkük için bugün 
sayım yapılmasını istiyorlar. O zaman sayım reddedildi. Bizim görüşümüze göre gerçek sayı bilinmeden doğru neticeler almak mümkün değildir. Dolayısıyla mutlaka seçim yapılmasına inanıyorduk. Planlama Bakanlığı tarafından 
sayıma hazır olmadığı belirtildi. Burada ifade etmek isterim ki; dönemin Planlama Bakanı, şimdi kuzey bölgesinde üst düzey sorumlu olan Berham Salih’ti. Güvenlik gerekçesiyle sayımın yapılamayacağı ifade edildi. Bu gerekçe zamanında geçersizdi. Çünkü seçim yapılabilmesi için insanların evlerinde çıkıp bir yerde toplanması gerekir. Bu durumda güvenlik daha fazla gereklidir. Bu yüzden bizim kanaatimize göre, bu karar tamamen siyasidir. Yani o dönemde 
daha henüz Kerkük’ün demografik yapısı değiştirilmemişti. 

Biz sürece devam ettik. Ondan sonra anayasa çıktı. Anayasa çıktıktan sonra, bu 
anayasa ile bir yere varamayacağımızı gördük. Bunun en önemli nedeni anayasanın 140. maddesiydi. Bu madde o kadar tehlikeli bir madde ki 
anayasal bir madde olmasına ve süresi bitmesine rağmen halen uygulanamadı. O dönemdeki boşluklardan faydalanarak bu maddeyi anayasaya koymayı başardılar. Anayasa hazırlanma sürecinde kurulan parlamentoda Sünni grupların, bizim ağırlığımız yoktu. Böylece iktidarda olan gruplar güneyde federal bir bölgeye karşılık kuzey federal bölgesini kabul ederek 140. Maddeyi 
anayasaya koydular. Biz bu maddeleri inceledikten sonra, Irak Türkmenleri olarak, özellikle ITC olarak yaptığımız toplantılar sonucu bu anayasaya “hayır” denmesi gerektiğini açıkladık. 

Yapılan referandum sonucunda özellikle Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde “hayır” oyu çıktı. 3-4 ay gibi kısa bir süre içerisinde yazılan bir anayasada sorunlar çıkması normal. Kurulduğundan bu yana doğru dürüst 
hiçbir anayasası olmayan, bu kadar karışıklığı olan bir ülkede ve dışarıdan müdahalelerle yazılan anayasada bu kadar çok boşluk olması doğaldır. 1932’de bile daha iyi bir anayasaya sahipti. Aylarca sonucu açıklanmayan uydurmaca 
bir referandumla anayasa kabul edildi. Anayasada yer alan maddeye göre Irak’taki üç vilayetin “hayır” demesi neticesinde anayasa iptal olacaktı. Ama biz biliyoruz ki bu anayasaya “hayır” denildi ve özellikle Musul’da da hayır 
denmesine rağmen kabul edenler kısmında gösterilerek geçirildi. Anayasa geçirildikten sonra buna göre çalışma zorunluluğumuz vardır. 140. 
Maddenin içeriğine baktığınızda, zamanla sınırlı bir maddedir ve bu maddenin zamanında gerçekleştirilmesi gerekir. Dönüp baktığımızda 
bu maddenin gerçekleştirilmediğini görüyoruz. 

Çünkü bu maddenin normalleştirme, sayım ve referandum olmak üzere üç aşaması vardı. Maalesef normalleştirme sürecini ellerinde olan imkânlarla, anormalleştirmeye çevirdiler. Normalleştirme içerisinde mülkiyet sorunları, geçmiş rejimler tarafından el konulmuş mülkiyetler vardı. Bunların yaklaşık yüzde 85’i Türkmenlere ait olmasına rağmen bugüne kadar gerçek bir 
normalleştirme gerçekleştirilemedi. Türkmenlerin arazileri üzerindeki yeni yapılanmalar çok fazla. Normalde insanlar terk edecekleri topraklara alt yapı götürmezler. Ancak yeni yapılan yerlerde inanılmaz ve çok muntazam bir altı 
yapı hizmeti söz konusudur. Bu noktada halen problemler çözülmüş değildir. Halen bizim arazilerimiz başkalarının elindedir. Birinci aşaması uygulanmayan bir maddenin diğer aşamalarına geçilmez. Bu maddenin de süresi 31.12.2007’de 
bitmiştir. Ancak süresi biten bir maddeyi yeniden canlandırma girişiminde olanlar vardır. 

Maddenin canlandırılması için anayasa tadilatına ihtiyaç vardır. Anayasa tadilatının da aşamaları bellidir. Anayasaya göre, anayasa çıktıktan sonra 4 aya kadar tadilat yapılabilme imkanı varken hiçbir şey yapılmamıştır. Bu süreç 
içerisinde 140. maddenin yanlışlığını herkese göstermek için elimizden gelen her şeyi yaptık. 

Bu neticesinde sivil toplum örgütleriyle, Kriz Grubuyla çeşitli kişilerle görüştük ve maddenin çok tehlikeli olduğunu göstermeye çalıştık. 
Demeçlerimizde bu maddenin Kerkük’ü bir barut fıçısına çevirdiğini ifade ettik ve bunu kabul ettirdik. Arkasında Baker-Hamilton ve çeşitli devletlerin raporlarıyla bu daha da pekişti. 140. maddenin süresi tamamen bitti. 

Peki, Kerkük’te seçimlere gidilmesi için ne yapılması lazım? 

Bu süreç içerisinde Kerkük konusunun çözümü için görüşmelerimiz oldu, fikirler sunduk. Kerkük’te büyük hatalar yapıldığını, demografik değişiklikler yapıldığını ve Kerkük’ün farklı bir özelliği olduğunu herkese kabullendirdik ve bu şartlar altında seçimlere gidilirse, büyük bir felaket olacağını, yanlış metotlarla yanlış neticelere varılacağını ve yanlış neticelerin Irak’a istikrar getirmeyeceğini, Irak’ı altüst edeceğini ifade ettik. Federal yapıların oluşturulması için yasalar ortaya atıldı. Bu noktada doğruya ulaşmak için Kerkük’te yerel seçimlerin yapılması 
ertelendi. Seçimlerin ertelenmesi, Iraklılar, hükümet, BM, komşu ülkeler ve uluslararası platform için Kerkük’te tamamıyla özel bir durum oluştuğunun göstergesi olarak ortaya kondu. Bu özel durumla bir netice elde edilmez. 

Biz parlamentoda olduğumuz süre içerisinde milletimizin sesini duyurmaya, ön plana çıkarmaya çalıştık. Ben halkımı kesinlikle bir sıralamaya tabi tutmam. Belki sayısal olarak bir sıralama söz konusu olabilir. Eğer Irak’ı kuran üç kurucu halk varsa bunlardan biri de benim. Bir Kürt bir Arap neyse ben de oyum. Türkmenler kendini ispat etme aşamasına gelmiştir. Ama hakkını yeterince almamıştır. Çünkü daha yapılması gereken çok şey vardır. Bu doğrultuda 24. 
Maddeyi çıkardık, ancak Kürt gruplar buna karşı çıkarak, tehditkar bir tavırla Kerkük’te bir yürüyüş yaptılar. Ancak bu yürüyüş kendiliğinden gelişen, barışçıl, doğal olarak ortaya çıkan bir yürüyüş değildi. Önceden planlanmış, silahlı, 
sopalı, bıçaklı bir yürüyüştü. İnsanlar ellerinde silahlar ve hatta benzin bidonları ile hazır gelmişlerdi. 

Netice itibariyle 28 Temmuz 2008’de yapılan bu yürüyüşte Irak Türkmen Cephesi karargahına saldırı oldu, yakıldı, yıkıldı. Ama ne oldu? Bize göre bize bir şey olmadı, sadece bizim ne kadar haklı ve güçlü olduğumuzu ortaya koydu. Çünkü güçsüz olan insan saldırıya geçer. Biz yine de ağırbaşlılığımızdan bir şey kaybetmedik, saldırıdan bahsetmedik, demokratik yollarla hakkımızı aramaya çalıştık. O gün bana haber geldiğinde ben meclisteydim ve meclisin 
çalışmalarını durdurma kararı almasını başardım. Sesimizi yükselttik. Orada neler oluyor diye herkesin bakışlarının Kerkük’e çevirmesini sağladık. Ama 24. madde veto edildi. Ama veto edilmemesi gerekirdi. Çünkü yanlış olan, anayasaya aykırı olan şeyler veto edilir. Orada olan cumhurbaşkanının Irak Cumhurbaşkanı olması gerekirdi. Ama başka kisveler altında Irak Cum
hurbaşkanı olup başka grupların çıkarlarını gözetmesi manidardır. Yine de veto edildi ve parlamentoya geri gönderildi. Ancak 23. maddeyi çıkarmakta başarılı olduk. 23. madde içerisinde Kerkük için bir paylaşım söz konusudur. Bu görev 
dağılımı yüzde 32 esasına göre planlanmıştır. 

Bu maddenin birinci fıkrası çok önemliydi. Üç önemli görev için yani vali, vali yardımcısı ve meclis başkanlığı ilk etapta üç ana unsur arasında bir paylaşım yapılacaktı. Buna göre il meclisinde temsilcisi fazla olan unsur kim ise bu üç 
ana görevden birini seçebilecekti. Bu noktada Kürt gruplar valiliği seçtiler. Araplar da vali yardımcılığını aldı. Türkmenlere de meclis başkanlığı 
kaldı. 23. Madde için bir komisyon kuruldu. 

Mehmet Mehdi arkadaşımızla birlikte ben de bu komisyon içerisinde yer aldım. Meclis başkanlığı bizim tarafımızdan seçilmeliydi. Meclise başvurmamıza rağmen hiçbir sonuç çıkmadı. 
Bu görev halen Türkmenlere teslim edilmiş değildir. Bakın burada eğer üç grup içinde aynı şeyler söz konusu ise bu doğaldır. Ancak diğerlerine görevi verilmiş, Türkmenlere verilmemişse bu kabul edilemez. Hatta bana verilmiş sandalyede başkası oturuyorsa bu onun hakkı değildir. O sandalye benim görüşüme göre işgal edilmiştir. Yani Kürt gruplar benim hakkımı gasp etmektedir. 

Yerel seçimlere ilişkin çıkan yasada 23. Maddeyle Kerkük’teki durumun oldu bittiye getirilmesini engelleyen engellenmişken, benzer bir durumun yeni seçim yasasında olmadığını görüyoruz. Ayrıca, Iraklı gruplar arasında 2008’teki gibi seçim yasası konusunda da bir ittifak yapılamadı. Kerkük için özel bir statü 
elde edilemedi. Kerküklüler 2009 verilerine göre oy kullanacaklar. Bu biraz önce bahsettiğiniz tahribatın kabul edilmesi gibi duruyor. 

Ayrıca seçim yasası veto edildiğinde hepimiz Kerkük meselesinin gündeme getirilmesini bekledik. Ama yeni yasa çıkarıldığında Kerkük meselesi ortada yoktu. Yapılan değişiklikler belli bir grubun çıkarına yapılan değişikliklerdi. Bu noktada neden Kerkük için özel bir durum elde edilemedi? Aslında Kerkük için özel bir durum ortaya konmuştur. Yasadaki 6. madde Kerkük’e özeldir. 
Seçim yasasının çıkmasını uzun bir süre boyunca erteleyen şey Kerkük’ün durumudur. Seçimlerin 16 Ocak’ta yapılması planlanıyordu. Üzerimizde olan baskılar, seçimlerin yapılması gerekir düşüncesi ve yapılan görüşmeler yasanın 
çıkmasına neden oldu. Ancak burada ortaya konan fikir, bu seçimlerin parlamento üyelerini belirlemek için yapıldığı ve Kerkük’ün özel durumuna tesir etmeyeceğiydi. Çünkü Kerkük için 23. madde vardır ve bu madde Kerkük’ün 
geleceği ve seçimini hazırlamaktadır. Ama ben bu kanaatte değilim ve buna karşı çıktım. Hatta Meclis Başkanı İyad Samarrai ile bir tartışmamızda, 
benim neden bu kadar Kerkük konusunda ısrarcı davrandığımı sorarak, “Kerkük’ten bir Türkmen gelmese bile başka yerden gelecek ve burada olacak. Kerkük’ten gelmese ne olur. Biz Irak çapında çalışan bir parlamentoyuz. Kerkük 
için çözüm burada değil, oradadır” gibi bir cümle sarf etti. Ben de bu kanaatte olmadığımı belirttim. 
Benim tek isteğim şu oldu. Kerkük için bir seçmen kütüğü istedim. “Yüzde 90 bu kütüğün doğru olduğuna kanaat getirelim. Başka bir şey istemiyorum”, dedim. Bakın 2004’te 369 bin seçmeni olan Kerkük’e, Richard Armitage geldiğinde 
108 bin daha Kürt seçmen eklendi. Ancak bizim önerimiz bu 108 bin seçmen eklenmeden önceki duruma dönmek ve doğal büyümeyle seçmen kütüğünü belirlemek ve bu seçmen kütüğüyle seçime gitmekti. Diğer bir faktörde 
Kerkük’ün bugünkü sınırlarıyla seçime gitmesiydi. 

Daha önceden Çemçemal, Kalar, Kifri Kerkük sınırları içerisindeydi. Siz bu sınırlarla oynarsanız, Irak’taki birçok vilayette değişiklik yapmak zorunda kalırsınız. Dünyanın hiçbir yerinde vilayetler sabit kalmaz. İdari işlemlerin 
daha doğru yapılması için yeni vilayetler ortaya çıkar. Bugün 600 bin nüfusa erişmiş Çemçemal’i tekrar Kerkük’e bağlamanın siyasi amaçtan başkan 
hiçbir hedefi yoktur. Git orayı vilayet yap. 

Eğer siyasi bir mesele yoksa 1 milyondan fazla nüfusu olan Kerkük’e 1 milyonluk bir yük daha yüklemenin felsefesi nedir? Dolayısıyla doğal bir büyüme var Irak’ta. Irak kurulduğunda 1920’lerde önce 8 vilayetti, sonra 14 oldu ve 
şimdi de 18. Benim kanaatime göre daha fazla olmalıdır. 450 binin üzerinde nüfusu olan Telafer vilayet olmalıdır. Tuzhurmatu vilayet olmalıdır. 
Bunların da vilayet olmamasının sebebi de açıktır. Telafer vilayet olma hakkını kazandığında daha Duhok kazanmamıştı. Neden? Telafer yüzde yüz bir Türkmen şehri olduğu için vilayet yapılmıyor. 

Buradan tekrar seçim yasası sürecine geçersek, Yüksek Seçim Komisyonu’nun üst düzey yöneticilerinden Hamdiye Hanım, 2004’teki seçmen kütüklerinin itlaf edildiğini söyledi. Dünyanın hiçbir yerinde seçmen kütükleri itlaf edilmez. Bu, devletin resmi vesikasıdır. Bu bilgiler üzerine doğal büyüme ilave edilir ve seçmen kütükleri hazırlanır. İki gün sonra 2005 seçmen kütüklerinin de itlaf edildiğini söyledi. Bu kütükleri kendilerinin değil Birleşmiş Milletlerin hazırladığını ifade etti. Bu da benim kanaatime göre ayıptır. “biz hazırlamadık, o yüzden ortadan kaldırdık” diye bir durum söz konusu olamaz. 2004’ten başlayıp 2009’a kadar hareket etmemiz lazım ki; 2009’da elde ettiğimiz seçmen kütüğüyle seçime gidelim. Bakınız bu nokta çok önemlidir. Sırf bizim dediğimiz noktaya gelmemek için belgeler yakıldı, yok edildi dediler. Ama burada ben biraz idareyi, özellikle meclis ve komisyon başkanlarını zayıf gördüm. Özellikle de meclis başkanı İyad Samarrai. Eğer bir meclis başkanı olarak gerçekten ağırlığını koyabilmiş olsaydı, yasalar güzel bir şekilde çıkardı. Biz Arap ve Türkmenler olarak 10’un üzerinde öneri verdik. Ancak Kürt gruplar bir öneri sunmuyor, sadece bizim verdiğimiz önerileri reddetmeye çalışıyor. Çünkü sunabileceği bir önerisi yok. 
Biliyorsunuz her parlamentonun bir çalışma sistemi ve yönetmeliği vardır. Bir önerinin altına belirli bir sayıda milletvekili imza atıyorsa, o önerinin mecliste tartışılması gerekir. Bizim seçimlerin nasıl yapılacağına ve bölgelerin nasıl oluşturulacağına ilişkin çok kuvvetli bir önerimiz vardı. Bunun altına 106 milletvekili imza attı. Ancak anayasaya herhangi bir aykırılığı bulunmamasına rağmen sanki aykırıymış gibi Yüksek Mahkeme’den görüş istediler. Ülkeyi Kuzey İrlanda gibi böleceğimizi öne sürerek, sanki biz bölgeler arasına duvar çekecekmişiz gibi davrandılar. Ancak bu böyle değil. Yani üç seçim bölgesi olarak biz tasarlamıştık. 23. maddeye dönerek, Türkmen, Kürt ve Arap bölgeleri 
olarak sandıklar üçe bölünmesi ve herkesin ayrı sandığı olması planlanmıştı. Biz de 23. maddeyi siz çıkardınız, bu maddeyi çıkararak seçmen kütüğünde yanlış olduğuna siz de kanaat getirdiniz dedik. Bunu başka bir şekilde mahkemeye taşıdılar. Mahkeme de kanaatini bize sorarak, “eğer etnik bölünme gayesiyle yapılıyorsa, anayasaya aykırıdır” diyor. Tabi biz de böyle değil dememize rağmen verdiğimiz hiçbir öneri kabul edilmiyor. Üst üste önerilere rağmen son noktaya geliyoruz. Burada ABD’nin de seçimin yapılması konusunda müthiş bir baskısı var. Burada gerçekten de belirli bir süre içerisinde seçimin yapılması gerekir. Anayasaya göre 4 yılda bir seçim yapılmalı. Yani parlamento 16 Mart 
2010’da yasallığını kaybeder. Çünkü mevcut parlamentonun ilk toplantısı 
16 Mart 2006’da yapıldı. Bunun sebebi yanlışlar üzerine yapılan 
seçimlerin kısır çekişmeleri, kısır anlaşmaları ve pazarlıkları beraberinde getirmesi. Bu şartlar altında hükümet kuruldu. Hükümet programına 
bakarsak da hükümetin hangi durum altında kurulduğu daha iyi anlaşılır. Hükümetin kurulabilmesi için 140. madde hükümet programına 
yerleştirilmiş ve aşamaları süreye tabii tutulmuştur. Bakın bunun gerçekleştirilmesi için çok çalışmalar yapıldı. Ancak biz bunun bir Kerkük 
meselesi olmadığını, Irak meselesi olduğunu sürekli ifade ettik. Özellikle anayasal bir maddeye dayanaraktan bunun üzerinde çok durdum. 
Kerkük, sıradan bir şehir değildir. İhtiva ettiği petrol neticesinde Kerkük, Irak’ın geleceğidir, ekonomisidir, gıdasıdır. Anayasaya göre mademki bütün petrol Iraklılara aittir, bunun geleceği konusunda da ancak Iraklılar karar verebilir. Yani Kerkük Irak’ın bir iç meselesi oldu. Kolay kolay bir maddeyle bir bölgeye bağlanması mümkün değildir. Bağlanması da felaket getirir. O yüzden herkes hesabını yeniden yapmalı. 
Bu maddeye göre hareket etmemelidir. Maddeye bakılacak olursak, 2005 seçmen kütükleri baz alınarak 2009’a kadar yapılacak bir projeksiyonla yeni seçmen kütükleri ortaya çıkacak ve buna göre seçimler yapılacak. Seçimlerin yapılmasının ardından bir komisyon kurulacak ve bu komisyon seçimleri inceleyecek. Buna göre Kerkük’teki seçim belli olacak. Ancak burada önemli olan seçimlerin yapılacak olması. Yani Kerkük’te seçimlerin yapılmasının önüne geçemiyoruz. Bu şartlar altında yapıldığında, kütükler üzerindeki kaydırmalar da dikkate alındığında seçimin sonucu hemen hemen ortada. Kerkük için bir milletvekili profili oluşacak. 

Peki, bu nasıl değiştirilecek? 

Bir milletvekili profili tabii ki oluşacak. Ancak bu da değiştirilir. Çünkü yasa içerisinde bu da var. Kerkük için seçilen milletvekilleri ilk etapta Kerkük milletvekili olarak gösterilmeyecek. Bir yıl içerisinde mutlaka yapılması gereken incelemeler sonucu, ortaya bir tablo çıkacak. Mesela Kerkük’ün 12 milletvekilinin 2 tanesi başka bölgelerden gelenlerin oyuyla seçilmiştir. O zaman bu 2 milletvekili Kerkük milletvekili olarak değil, Irak’ın genel milletvekili olarak gözükür. İkinci husus ise, 2009 seçmen kütükleri başka bir seçim için kullanılamaz. Özellikle de Kerkük için. Bu noktada Kerkük’e bir özellik bir statü veriliyor. Bir de önemli bir mesele daha mevcut. Yapılacak seçimlere ilişki sonuç Kerkük’ün geleceğini belirlemede idari ve siyasi yönden kullanılamaz. Diğer taratan yasanın ikinci maddesine göre mevcut sınırlar teyit ediliyor. Yani 
Kerkük’te mesela 1957’deki sınırlar dahilinde olan Çemçemal’e kayıtlı olanları tek tek ayıklayabilirsin. Bu şartlar altında tespit edersin. En önemlisi budur. Biz burada sadece zaman kaybına uğradık. Şimdi biz 2009’dan 2004’e doğru hareket ediyoruz. Yani geriye doğru yapılan ilerlemede fazlalıkları dışarı çıkarabiliriz. Bir de 2005’teki yapılan seçimler doğru seçimler miydi? Tartışmalı seçimlerdi.

Evet doğru söylüyorsunuz. Bu seçimler tartışmalıydı. 

Bakınız o dönemde Kerkük’ün milletvekili sayısı 9 ve seçmen sayısı 609 bin. Bugün için ise yaklaşık 800 bin. Milletvekili sayısı 12’idir. Şimdi bakın bir milletvekili çıkarmak için 609 bini 9’a bölün, bir de 800 bini 12’ye bölün kaç kişi gereklidir. Yani korkulmamalıdır. Biz ne yaptığımızı biliyoruz. Bugün dünden daha az oya ihtiyaç vardır. Bir de bu kütüklerin üstüne dört jenerasyon ilave vardır. Bizim gençlerimiz oy kullanacaktır. O dönemde 15 yaş ve daha büyük 
olanlar şimdi oy verebilecektir. Yani bunlar yeni seçmen sayısının içerisindedir. Bu noktada oransal olarak bizim durumumuz 2005’ten daha iyidir. Benim kanaatime göre en önemli ve en çok üzerinde durduğum nokta öncelikle emniyetin sağlanmasıdır. Çok sıkı bir gözlemci grubu olmalıdır. Bu iş BM, ABD, devletler ve özellikle Türkiye’nin üzerine düşmektedir. Her sandığın başında insanlar olmalıdır. Bakın 2005 seçimlerinde bir insanın 40’tan fazla oy verdiğini gördük. Biz bunları tespit ettik ama kimse dikkate almadı. Çünkü netice böyle isteniyordu. 
Sandıklarımız koruyabilirsek, emniyetimizi sağlayabilirsek insanlarımızın da morali yükselir ve sandığa gidebilir. Eğer o insan sandığı güvenmezse sandığı gitmez. Özellikle Türkmenlerde seçime katılma oranı düşüktür. Biz bu insanların sandığa gitmesini sağlayabilirsek, belki yapılanları bir nebze olsun telafi edebiliriz. Yani yasaları senin yüzde yüz alman mümkün değildir. Çünkü bizim bugünkü demokrasimiz uzlaşı demokrasisidir. Ancak bunun güzel tarafları olsa da Irak için uygulanması bana göre yanlıştır. Çünkü Iraklılar arasında güven kaybı vardır. Herkes birbirine karşı çıkmakta, kendi grubu için çalışmakta ve ortak bir hedef ortaya koyamamaktadır. Biz ne yaptık. Bizi ilgilendiren 
bu yasa Kerkük’ün geçmesiydi. Kürt grupların buna karşı çıkmasına rağmen 5 kez Kerkük’ün yasada geçmesini sağladık. Burada Kerkük için özel bir durum söz konusudur. Kerkük’le ilgili 6. madde çıkarıldığında bu yasa 17 vilayet için sorunsuz bir şekilde uygulanabilir. Yani Kerkük için özel bir yasa vardır. Özel durum nedir? Kerkük’ün bu sınırları içerisinde gerekenler yapılacak. 2009’dan 2004’e kadar olan seçmen kütükleri incelenecek. 2009 seçmen kütükleri hiçbir zaman seçim için kullanılamaz. Bu seçimler Kerkük’ün geleceğini ne idari ne de siyasi yönden tespit edemez. Kerkük’ün yerel seçimini belirleyecek olan 23. madde için kimse bize bu kütükleri kullanın diyemez. Bunlar özelliktir. 
Bakınız tekrar söylüyorum. Irak’ta hiçbir maddeye istediğiniz gibi şekil veremiyorsunuz. Siz bir şey dediğinizde karşı taraf buna karşı çıkıyor, karşı taraf bir şey dediğinde biz karşı çıkıyoruz. Bunun en güzel örneği Barzani’nin yasa çıktıktan sonra yaptığı açıklamalardır. 

Bu şartlar altında seçime katılmayacaklarını açıkladılar. 

Yani böyle yürümüyor. Bir de yasa çıkma aşamasında Meclis Başkanı’nın da zayıflığı, kötü ve etkisiz yönetimi etkili olmuştur. Burada 
kötü niyetli demek istemiyorum. Bir de Komisyon Başkanı’nı da aynı şekilde kötü çalışmıştır. Bunun neticesinde gecikmeler ve bazı hatalar 
oldu. Yine de bana göre Türkmenler veya Kerkük meselesinde yüzde 50’den fazla kazanım sağlamıştır. Geri kalanı tesirini azaltmak için üzerimize düşenlerdir. Yani geçen seçimlerden Türkmenlerin seçime katılımı yüzde 30-35 civarındaydı. Biz bunu yüzde 70’e çıkarabilirsek tesirini azaltmış oluruz.

Tabi burada önemli olan seçimde verilen oyların da nasıl ve kim tarafından sayıldığıdır değil mi? 

Bu konu güvenlik çerçevesinde ele alınmalıdır. Seçim emniyet demektir. Benim emniyetim sağlanmış mıdır? Hayır. Kütükler düzeltilmiş midir? 
Hayır. Sandığı ben mi merkeze götürüyorum? Hayır. Oyları ben mi sayıyorum? Hayır. O zaman ben bu sandıktan ne beklerim. Eğer beklenti doğrultusunda bir şeyler bekliyorsam, bu sistemde benim de olmam lazım. Diğer gruplar kadar ağırlıkta olmam gerekir. Sandık başında, oyların taşınmasında, oy sayımında 
ben de olmalıyım. Teker teker defterlere ben de bakmalıyım. Eskiden bir kartla oy veriliyordu. Eski seçimdeki bazı yanlışlıklar ortadan kalktı. 
Ancak ben yine de emin değilim. Çünkü sandık başında olanlar tarafsız değildir. Tarafsız olmalıdır. Birleşmiş Milletler tarafsız olmalı. Tarafsız 
gözlemciler seçimlere eşlik etmeli. Komşu ülkelerde, insan hakları kuruluşlarından gözlemciler gelmeli. Çünkü Irak öyle bir dönem yaşıyor ki, 
her şey çok zordur. İstikrarsızlık, cinayet, adam kaçırma ve en önemlisi bir dönemden yeni bir döneme geçiş vardır. Bu geçişi sağlamak ve düzeni 
oturtmak için ağırlıklı bir kontrole ihtiyaç vardır. Kontrol de Birleşmiş Milletler, ABD, Türkiye gibi ülke ve kuruluşların gözlemci göndermesi ve bize yardımcı olmasıyla sağlanabilir. Ben de sandığa güveniyim, benim sandık ve can güvenliğim sağlansın, oyumu kullanayım, benim de oyumu gelip başkası çalmasın. Yani sizin de değindiğiniz gibi bunlar çok önemlidir ve yapılması gerekenlerdir. 

Oyların sayımı seçimin kendisi kadar önemli. Ancak seçime katılım faktörü de ciddi bir mesele. Siz Türkmenlerin seçime katılım oranının düşük olduğunu söylediniz. 
Bu bağlamda siz seçim için ne gibi hazırlıklar yapıyorsunuz? Seçim sonucuna ilişkin beklentiniz nedir? 

Biz öncelikle bütün Türkmenlerin tek bir liste ile seçime girmesine çaba gösterdik. Ancak bu kabul görmedi. Arkadaşlar farklı listelerden seçime girmeyi tercih etti. 
Biz yasa çıkmadan bütün partilerle görüşmeler yaptık ve görüşlerimizi aktardık. Bizim öncelikli olarak ifade ettiğimiz, başka gruplarla koalisyonları bir yana 
bırakıp önce kendi içimizde koalisyon kurmaktı. 
Bu söylediklerim tarih olarak yürütme kurulu tutanaklarında yer almaktadır. Başta ITC dışındaki gerçek Türkmen partileri, kendi iç koalisyonlarını gerçekleştirmeli, ondan sonra eğer dış koalisyona gidecekse, kurulacak komisyonda karar alınarak yapılmalıydı. Böylece daha kuvvetli olarak koalisyona girebilirdik. Seçim yasası çıkmadan dış koalisyonlara girilmemeliydi. Geçtiğimiz seçimlerde milli bakiye diye bir kavram vardı. Bunun üzerine oynayan çok oldu. Biz buna karşı çıktık ve milli bakiyenin üzerine bina inşa edilemeyeceğini ve yasanın çıkmasının beklenmesi gerektiğini belirttik. 

Planlanan 310 milletvekilinin yüzde 15’inin milli bakiye olarak gösterileceği ve mevcut parlamentoda olan 45 milletvekilinden fazla bir sayının milli 
bakiye olarak ortaya çıkacağıydı. Hesaplanan “her birimiz bir tarafta olalım. Mademki biz koalisyon yaptık, bu milli bakiyeden bir milletvekili bize verilir” düşüncesiydi. 
Bu iş aceleye gelmez. Seçim yasası çıkmadan herhangi bir strateji çizilmez. Seçim yasasıyla uğraştığım için biliyorum toplantıların yapıldığı dönemde seçim 
yasasında milli bakiyenin durumu belirsizdi ve yasanın çıkması için daha birçok aşama vardır. Ancak biz partilerimizi farklı koalisyonların içerisinde gördük. 

Arkasından ne oldu? 

Milli bakiyenin yüzdesi düştü ve Haşimi yüzdesi arttırmak için çaba gösterdi ve yasayı veto etti. Ancak bir şey değişmedi. Yüzde 5 olarak kaldı. Yani 15 milletvekili. 8’i azınlıklara verildi. Duhok ve Süleymaniye’ye de verildi. 
Geriye 5 sandalye kaldı. Benim kanaatime göre bu 5 milletvekilinin bir kısmı kadınların oranını dengelemek için kullanılır. 

Peki, ben soruyorum. Bu geri kalan milletvekili büyük kitlelere verilirse, hangi biri gelir bunu Türkmen’e hediye eder? 

Ama ne oldu, dağıldık. Ancak burada şu söylenebilir. Milletvekili sayısı yüksek olmayabilir. Ama bizim beklentilerimiz şu olabilir. İleride hükümet kurulur, milletvekilleri hükümette yer alır ve milletvekilliği boşalırsa, bu yerler bize verilebilir. Diğer taraftan hükümete iştirak edebiliriz. 

Bakan, bakan yardımcılığı, müsteşarlık alabilir, gençlerimiz devlet kurumlarına yerleştirebilir ve böylece tabanı yükseltebiliriz. Bu Türkmenlere moral anlamında da katkı yapar. Yani burada acele davranıldı. Dikkat edilirse koalisyona katılma kararını en son açıklayan ITC olmuştur. Biz bazı yerlerde koalisyona gitme zorunluluğu olduğunu biliyoruz. Musul, Diyala, Selahattin, Bağdat gibi yerlerde koalisyona ihtiyacımız vardır. Kerkük için kendi bayrağımızı çekebilirdik. Ancak son ana kadar bunun için uğraştım ve imkânlarımızı zorladım. Benim tek 
başıma Kerkük’te bir liste indirmem için Irak Listesi’nin Kerkük’te aday göstermemesi lazım. O zaman Irak Listesi’nin girdiği diğer yerlerden benim de aday göstermemem lazımdı. Hesap ettik, bu liste içerisinde diğer yerlerden milletvekili çıkarma potansiyelimiz yüksektir. Liste içerisinde kuruluşlar birbirlerine güç verir. Biz neden Irak Listesini seçtik? Bunu yerel seçimleri göz önünde bulundurarak yaptık. Diğer Türkmen partilerin birlikte olduğu koalisyon ların Türkmeneli bölgelerinde ağırlığı yoktur. Bizim ağırlığımız onlardan daha fazla. Telafer, Musul, Selahattin’de onlardan daha fazla oy çıkmıştır. Zaten Kerkük’te de durumumuz daha iyidir. Dolayısıyla ben bir koalisyon yaparsam, güç almam gerekir, güç vermemeliyim. 

Bu seçim sistemine göre, bir milletvekili kazandıktan sonra kalan bakiye, aşağıya doğru devreder. Yani bir liste başka yerde benden güçlüyse onun aldığı 
oy bana gelir. Ama benim güçlü olduğum yerde oylarım başkalarına gider. Biz bunu düşündük. Yerel seçimlerde alınan oyları hesap ederek Irak Listesini seçtik. 
Diğer taraftan Irak Listesi, Irak’ta yapılan bütün araştırmalarda birinci olan listedir ve büyük ihtimalle hükümet kurulma teklifi kendisine verilecektir. 
Tabii ki hiçbir liste kendi başına hükümet kuramaz. Mutlaka diğerleriyle müşterek bir iktidar oluşturması lazım. Ama başbakanlığı elinde tutarsa seçme kapasitesi de o derece yüksek olur. 

Yani Irak Listesi size göre seçimi kazanan koalisyon mu olacak? 

Başbakan Nuri El- Maliki’nin liderliğindeki Hukuk Devleti Koalisyonu da güçlü görünüyor. 

Benim kanaatime göre Irak Listesi birinci koalisyon olarak seçimlerden çıkacaktır. ABD’nin Irak’ta yaptığı anketler bile bunu gösteriyor. Çeşitli 
taraflardan oluşan içeriği vardır ve en kuvvetli liste budur. Iraklılar da zaten “en büyük liste” olarak adlandırmaktadır. Bugün bu liste içerisinde 20 kuruluş yer almaktadır. Bu kuruluşların içerisinde de başka kuruluşlar vardır. Mesela İyad Allavi’nin kuruluşu bir kuruluş olarak sayılmasına rağmen, içerisinde yaklaşık 39 kuruluş yer almaktadır. ITC de tek başına değildir. Bizim yanımızda Türkmen Milliyetçi Hareketi, Milliyetçi Türkmenler Topluluğu, Halk Derneği de bulunmaktadır. Yalnız burada şunu da ifade etmek isterim. ITC Erbil ve Süleymaniye’de kendi adıyla tek başına liste ortaya koymuştur. Çünkü Irak Listesi Erbil ve Süleymaniye’de aday göstermemiştir. 

Bu noktada ITC olarak kaç milletvekili çıkarabileceksiniz ve sizce Irak parlamentosunda tüm Türkmenler olarak kaç milletvekili görebileceğiz? 
Bizim temennimiz kütleyi geçmek yani 10-15 milletvekili çıkarmak. Ancak şu anda ahkam kesmek çok zordur. Çünkü Irak’ın durumu her an değişebilir. 
Ama bunun için uğraşacağız ve çalışacağız. Tabii siz bir hedef koyarsınız ve bunun için sizin birinci, ikinci, üçüncü ve daha çok planlarınız olur. 
Hedefe ulaşmak için bu planları gerçekleştirmeye çalışırsınız. Tabii ki en fazla sayıyı elde etmek için çalışmalar yapacağız. 
Komisyonlar kurduk. Seçim Yüksek Komisyonumuz vardır. Yerel teşkilatlar da kurulmuştur. Fikirler, yapılması gerekenler, sloganlar tespit edilmiştir. Seçim stratejimiz nedir, Irak’ın genelindeki ve yereldeki eksikler nelerdir, bunun tespiti için çalışmalar vardır. Halkımıza, yönelik çalışmalar mevcuttur. Morallerini yükseltecek ve seçimlerde yapılacaklar için adımlar atılmaktadır. Bizim için en önemli konu, seçim sürecinde her Türkmen evine girmektir. Bizim 22 adet sivil toplum kuruluşumuz vardır. Başta kadın kolları olmak üzere, bütün Türkmeneli bölgesinde çalışmalar yapılmaktadır. Onlar için de stratejiler ortaya konmakta dır. Yani seçim sürecini gayet güzel bir şekilde götürürüz, yeter ki emniyet sağlanabilsin, insanlarımız vurulmasın. 

Seçimden sonra hükümet kurulma süreci gelecek. Bu süreçte başbakan adayı olarak İyad Allavi’nin şanslı olduğunu ortaya koydunuz. 
Ancak tek başına bir hükümet kurmasının zor olduğunu söylediniz. Bu süreçte seçime katılan koalisyonlar, yapılarını koruyabilecekler mi? Yani seçimlerde farklı listelerle girip hükümet kurma sürecinde bu koalisyonların dağılıp yeni oluşumların ortaya çıkması mümkün mü? 

Bu doğaldır. Bu süreçte pazarlıklar başlar. Herkes pazarlığa girer ve birilerini kendi tarafına çekmeye çalışır. Ancak kopmaların olmaması için neler yapılmalı biz ona bakmalıyız. Listeler, koalisyonlar bunu düşünmelidir. Hangi şartlarda kopmalar olmaz bu ortaya konmalıdır. 
Çünkü Musul, Kerkük ve hatta Diyala’da yaşananlar göz önüne alındığında, koalisyonunuz içerisinde yer alan Hadba kökenlilerle Kürtler arasında, Kürtlerin baskısı nedeniyle Türkmenlerle sorun yaşamaları nedeniyle bir araya gelmeleri nin zor olduğunu söyleyebiliriz. 
Sadece Irak’ta muhalif gruplar nasıl yana yana gelir diye bir durum söz konusu değildir. Irak’ta birçok parti ve kuruluş vardır ve bunların oluşturduğu 
koalisyonlar vardır. Hiçbir grup tek bir oluşum değildir. 

Mesela Kürtler arasında da gruplaşma söz konusu. Komünistler, İslamcılar onların içerisinde de vardır. Bakın burada şunu belirtmek isterim. Bizim Kürt halkıyla hiçbir sorunumuz yoktur. Belki onlar arasında bize oy verenler de vardır. Bizim meselemiz siyasidir. Tabi Irak’ta çok fazla kuruluş vardır. Bunları azaltmak için koalisyonlar kuruluyor. Gelecekte partiler kanunu çıkarsa muhtemelen bunların birçoğu erir gider. 

Peki, sizce Irak Listesi’nden sonra ikinci kim olabilir? 

Muhtemelen Irak Listesi’nin ardından ikinci olarak ya Hukuk Devleti Koalisyonu ya da Ulusal İttifak ortaya çıkar. 

Yerel seçimlere baktığımızda Hukuk Devleti Koalisyonu’nun da şansının az olmadığı söylenebilir. Yerel seçimlere bakmamak lazım. Siz demokrasi 
içerisinde yaşıyorsunuz. Ancak Irak farklıdır. Bakın bir görevin getirdiğinin yanın da yıprattığı da vardır. Bir yere gelip bazı sözler veriyor ve bunları gerçekleştiremiyorsanız sizin için sıkıntı olur. Seçmen sabırsızdır. Verilen sözün hemen yerine getirilmesini ister. Son zamanlarda yaşananlar ve patlamalar, yani güvenlikteki sıkıntılar giderilemedi. Bu durumu hükümete bağlayanlar oldu. Bazı çekişmeler de var. Ben burada onları eleştirmek istemiyorum. Bunlar kendi aralarındaki problemler. Ancak bir şekilde yıpranma var ortada. 

Bu süreçte Allavi’nin isminin ortaya çıkması, ABD ile ilişkileri düşünüldüğünde önemli. Bundan sonra ABD’nin Irak’ta çekileceği de hesaba katıldığında, ABD sonrası Irak için nasıl bir tablo çizebilirsiniz? Son günlerdeki güvenlikteki kötüleşme de göz önüne alındığında ABD askerlerini çektikten sonra istikrar sağlanabilecek midir? Bir kaos ortamının oluşma ihtimalini nasıl görüyorsunuz? 
ABD Irak’ta güçlü bir lider istiyor. Güçlü bir sistem kurulması gerekir. Siz son dönemdeki patlamalara bakıyorsunuz. Ama 2005’ten bu zamana kadar Irak’ta önemli bir düzelme vardır. Ancak pazarlarda, yollarda küçük patlamalar yaşanmaktadır. Çünkü bir çekişme ve mücadele vardır. Yine de Irak kendi gücünü kurma çabasında adımlar atmaya başlamıştır. Atılması gereken çok daha adım vardır. Evet, ABD çıktıktan sonra bir kaos yaşanma ihtimali bulunmaktadır. Ancak bazı şiddet olaylarında ABD askerlerinin Irak’ta olmasının da payı vardır. 

Tekrar bir önceki soruya dönersek; Irak daha önce Allavi’nin başbakanlık tecrübesini geçirmiştir. Bu dönemde güvenliği sağlamada pek de başarılı olduğu söylenemez. Güçlü bir figür gibi görünmesine rağmen, gelecekte başbakan olması halinde istikrarı sağlayabilme noktasında şüpheleriniz yok mu? Irak’ta hiç kimse için tam anlamıyla güvenliği sağlayabilir dememiz mümkün değildir. Ancak sürece iyi bakmak gerekir. Yani birinci günden bu yana Irak’ta bir ilerleme var mıdır yok mudur? Yani ilerleme varsa o zaman yapamadığını bugün yapabilir. İlerisi için yeni adımlar atabilir. Bizim kanaatimize göre Irak kendi sorumluluğunu üstlenmeli, ABD güçleri hemen ülkeden çıkmalıdır. ABD güçleri demokrasiyi getirdi, bıraksınlar artık onu da biz kullanalım. 

Bu seçimde emniyeti kim sağlayacak? Irak güvenlik güçleri ve belki de ABD güçleri katılacaktır. Ancak bizim için en önemli konu Kerkük’e peşmerge güçlerinin gelecek olması. Bakınız bölgede peşmerge gücünün olmaması gerekirken, birkaç gün önce Kerkük’e 100 kişilik bir peşmerge gücü gelmiştir. Güçlerin eğitimi devam etmektedir. Bu 100 kişinin anlamı nedir? Belki bu 100 kişinin pek anlamı yok. Ancak Kerkük’te 4000 kişilik asayiş ve peşmerge gücü bulunmaktadır. Ancak yasal değillerdir. Bu 100 kişi onlara yasallık verir. Peşmerge gücü anayasaya göre mavi çizginin yukarısında olmalıdır. Yani bu güçler tekrar aşağı inmemelidir. Bunu da yapan Irak’taki ABD güçlerinin 
komutanı Raymond Odierno’dur. Bu güçler Kerkük’te ABD üssünde kalıyorlar ve eğitim yapıyorlar. Benim sandığımı kim koruyacak. 

Bu peşmerge güçleri. Seçim süreci yaklaştıkça güvenlik durumu kötüleşmekte dir. Son zamanlarda Türkmenlerin yaşadıkları yerler olan Telafer, Tuzhurmatu, Tazehurmatu ve Kerkük gibi yerlerde terör olaylarında artış yaşanmaktadır. Özellikle nüfusun tamamının Türkmen olduğu bazı bölgelerde yaşanan saldırılar engellenememekte ve failleri bulunamamaktadır. Bu nedenle Irak Türkmenleri de kendilerini koruyacak bir güce sahip olmalıdır. Ama bu güç milis gücü olmamalıdır. Bu güç, Irak Devleti’nin otoritesi altında, Iraklı Türkmen şahsiyetleri, siyasetçileri, Türkmenlerin bulundukları yerlerdeki sandıkları ve masum vatandaşları koruyacak ve Türkmenlerden oluşan bir güç olmalıdır. Böylece yerel halkın güvenliğini sağlayacak ve o yörenin Türkmenlerinden oluşacak güvenlik güçleri saldırıları engelleyebilir. Bu uygulamanın Irak’ın 
başka bölgelerinde başarılı olduğu görülmüştür. Irak’taki diğer gruplar; yani Yezidiler, Şebekler, Asuriler ve Kürtlerle ilişkileriniz nasıldır? 

Bakınız bizim Kürt toplumuyla bir sorunumuz yoktur. Kürt gruplarla aramızdaki sorunlar bellidir. Onların bize yaklaşımı bellidir. Tamamen siyasidir. Yoksa bir toplum içerisinde kukla partiler kurmalarının ve onları Türkmen olarak göstermelerinin felsefesi nedir. Satılmış insanları kullanıp, onlara parti kurdurup, onları Türkmen olarak gösteriyorlar. Bize uyguladıkları siyaseti Yezidilere ve Şebeklere de uyguluyorlar. Hatta onların Kürt olduğunu iddia ederek, aşırı baskı uyguluyorlar. Ancak ileriye doğru değişiklikler olabilir. Artık Kürt siyaseti tekelinden kurtulmuştur. Biri tamamen bölünürken, diğerinin baskısı devam etmektedir. Bu kuruluş eski metotları iyi bildiği için bunları kullanıyor. Hem 
kendi toplumuna hem diğerlerine silah yoluyla sindirme ve kendi isteklerine göre yönlendirme politikası uyguluyor. 

Sadece seçim sürecinde değil, genel durum olarak Irak dışında yaşayan Türkmenlerden beklentiniz nedir? Örneğin bunların Irak’a tamamen dönmesini mi hedefliyorsunuz? 

Nihai hedef nedir? 

Tabii ki insanlarımızın dönmesini arzu ederiz. Ancak her şeyden Irak’ta istikrarın gerçekleşmesi lazım. Dışarıda hayat kurmuş yerleşmiş insanların kısa süre içinde Irak’a dönmelerini beklemek çok gerçekçi olmaz. İnsanlar nerede daha iyi yaşayabilirlerse orada olmak isterler. Bu yüzden Irak’ı daha iyi bir hale getirmek şarttır.Bizim ABD’ye, Almanya’ya giden kardeşlerimiz oldu. Onlar Amerikalı veya Alman oldukları için oralara gitmediler. Daha iyi bir yaşam elde etmek için gittiler. Eğer bizim memleketimiz çekici bir yer olursa, bizim insanlarımız tekrar akrabalarının yanına dönmeyi düşünür. Temennimiz Irak’ta hayatın normale dönmesi, istikrara kavuşması, alt yapının tamamlanması, insanlar için yaşanabilir bir yer olması ve rahatlık unsurlarının çoğalmasıdır. Özellikle bizim kaynaklarımız doğru kullanılır, zengin memleketin fakir koruyucuları olmaktan çıkar ve zengin memleketin zengin evlatları olursak, o zaman Irak çekici olur. Ancak bu dönemde Irak’ta rahat yaşamak mümkün değildir. Yine de biz yurt dışında yaşayan halkımızla görüşüp onları, bölgede bulunan halk için ne yapmaları konusunda yönlendirmeye çalışıyoruz. İnşallah gelecekte Irak istikrarını ortaya koyar ve gerçek gücüne kavuşursa çekici olur. Bir de artık dünya global bir köy haline gelmiştir. Birlik olmak için illaki aynı yerde olmanın şartı yoktur. İnsanlar artık çok kısa süreler içerisinde istedikleri yere 
gidebilmektedir. Yani bunlar bizim temennimizdir. Yalnız dışarıda olan Türkmenlerden tek istediğimiz birliklerini sağlasınlar, halkları için iyi çalışsınlar. Dışarıda bölgedeki Türkmenlere yönelik birlik mesajları veriliyor. Hayır, biz önce birliği dışarıda bekliyoruz. Dışarıda birlik sağlandığı zaman zaten biz de sağlarız. 

Bu süreç içerisinde Türkiye’den, Türk halkından beklentiniz nedir? 

Türkiye’den bizim beklentimiz, ilgi ve manevi destek. Ayrıca, Türkiye güvenliğin sağlanmasında noktasında bize yardım edebilir. Bakın Türkiye’nin Irak’ta özellikle Irak’ın kuzeyinde önemli bir ağırlığı vardır. Oradaki alt yapının oluşturulması yüzde 80’in üzerinde Türkiye tarafından sağlanmıştır. Ama Kerkük’te kim var? Hiç. Yani 1991’den bu zamana kadar Irak’ın kuzeyine büyük destek verilmiştir. 
Bunda da bizim hakkımız vardır. Irak’ta da. Türkiye ile soydaşlık ve tarihsel birliktelik söz konusudur. Türkiye ile Irak bu anlamda iç içedir. Türkiye’de sürekli akrabalıktan bahsediliyor. Akraba olan insanların birbirleri üzerinde hakları vardır. Beni rahatsız eden, “akrabaları rahatsız etmeyin” denmesi. Çünkü ben de akrabayım. Hatta ben akraba değil ötesiyim. Bu yüzden beklentilerimiz çoktur. Şu anda en kritik dönemdeyiz. Kerkük meselesi ortadadır. Seçim olacaktır. Haksızlıklar mevcuttur. Biz bunları belgeler üzerinden ispat ettik. Ama bu belgelerin hiçbir dikkate alınmadı. Bizdeki demokraside gücü olmayanın sesi dinlenmedi. Güç nedir? Silahı olanın sesi çıkmaktadır. Ancak biz hiçbir zaman silahı bir güç olarak görmedik. Hakkı güç olarak gördük. Haksızlığı silahla savunan hiçbir şey güç değildir. Zalim bir güçtür. Zalim güç hiçbir zaman hakkı gerçekleştirmez. 
Biz haklıyız ve bu yüzden daha güçlüyüz. Bugün olmazsa yarın. Ama hakkı seven, toplumların hakkını elde etmek için çalışan herkesin üzerine düşen görevler vardır. 
Bizim hakkımız yenilirken, geleceğimiz yok edilirken, 
Türkiye bunu dikkate almalıdır. 
Bunu savunmalıdır. 
Yoksa başka bizim Türkiye’den isteğimiz maneviyattan başka ne olabilir. Bu noktada Türkiye’nin seçimlere gözlemci göndermesi faydalı olur mu? 

Şarttır. Ancak iyi seçim yapılmalıdır. Yani her gözlemci, gözlemci değildir. Çok gerçekçi olmalıdır. Seçimlerde çok şey dönüyor. Oyların sayımı çok önemlidir. 
Mesela seçim sistemine göre, ya koalisyonun tamamına ya da listede yer alan şahsa oy verilir. Belki benim seçmenim doğru oy kullanır. Ancak bir gelir, bir çizgi daha atar ve benim oyum iptal olur. Bu çok yapıldı. Diğer taraftan asıl önemli olan oy verme işlemleri bittikten sonra yapılanlardır. Oy sandıklarını kim, 
nereye, nasıl götürüyor. Bakın biz 2005’te yapılan seçimlerde birçok sandığı Hassa Çayı’nda bulduk. Her oy insanın şerefidir, geleceğidir. Bu yüzden herkes kendi oyunu iyi korumalı ve sahip çıkmalıdır. 
Bize vakit ayırıp sorularımıza içtenlikle cevap verdiğiniz için teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz. 

Biz bunu davamıza bir destek olarak görüyoruz. Sesimizin duyulması, isteklerimizi tek tek dikkate alınması, görüşlerimizin başkalarına 
aktarılmasını davamı için bir çaba olarak algılamaktayız. Bu yüzden çalışmalarınızda başarılar temenni ediyorum.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***