strateji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
strateji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Şubat 2021 Salı

Suriye Krizinde Rusya ve Çin i Anlamak..,

Suriye Krizinde Rusya ve Çin i Anlamak..,



Suriye Krizi, Rusya, Çin, Anlamak, Oyun Kurucular, Piyonlar, Model Atlar, Prestijli Vezirler,Oktay Bingöl,Strateji, Güvenlik Konseyi,

    

Merkez Strateji Enstitüsü
30.08.2012
Yazar: (E)Tuğg.Dr.Oktay Bingöl
Suriye Krizinde Rusya ve Çin’i Anlamak: Oyun Kurucular, Piyonlar, Model Atlar, Prestijli Vezirler,

    Suriye krizinde Esad yönetimini destekleyen uluslararası aktörlerin arasında Rusya ve Çin’in ayrı bir önemi bulunmaktadır. 
Bu önem, her iki ülkenin BM Güvenlik Konseyindeki veto haklarına sahip olmalarının yanında; ABD, AB, Arap Birliği ve Türkiye tarafından Suriye yönetimi ne karşı uygulanan ticari ve ekonomik yaptırımların etkilerinin azaltılması bakımından da anlamlıdır. Rusya’nın Çin’den farklı olarak Suriye ile yoğun askeri ilişkileri de söz konusudur. Tarihsel olarak uluslararası konularda genellikle yaklaşım farklılıklarına sahip olan Rusya ve Çin, batının Libya müdahalesinin ardından daha fazla yakınlaşmış ve Suriye krizinde neredeyse müttefik olarak hareket etmektedirler. 
İki ülkenin Suriye krizinde birlikte ve kararlılıkla hareket etmesinin arka planının aydınlatılması; krizin gelişimi ve sonuçlanması ile ilgili olasılıkların 
belirlenmesinde ve Türkiye’nin konumlanmasının uygunluğunun değerlendirilmesinde faydalı olacaktır.


Rusya’nın Suriye ile 1950’lerden başlayan çok yönlü ilişkisi, bu ülkenin Ortadoğu politikasının temel yapı taşlarından birini oluşturmaktadır. 
Yıllar içerisinde Mısır’ın ABD etkisine girmesi, Irak’ın işgali, Kuzey Afrika ülkelerinde yönetim değişiklikleri ve Libya’da Kaddafi rejiminin sona ermesi 
ile Rusya’nın Ortadoğu’da dayanabileceği tek ülke olarak Suriye kalmıştır. 1950’lerde Akdeniz kıyısında Tartus’ta elde edilen deniz üssü, Çar Büyük Petro 
döneminden beri Rusya’nın ulusal hedeflerinden biri olarak kabul edilen “sıcak denizlere inme” arzusunu kısmen de olsa gerçekleştirmiştir. Suriye’de Esad
yönetiminin değişmesi Rusya’nın Ortadoğu’da önemli bir müttefikini ve son kalesini kaybedeceği anlamına gelmektedir. 
Libya’da Kaddafi rejiminin BM kararındaki yetki aşılarak NATO müdahalesiyle değiştirilmesini hoş karşılamayan Rusya, Suriye krizinde başlangıçtan itibaren uluslararası askeri müdahaleye ve BM’de yaptırım kararları alınmasına karşı çıkmaktadır. Rusya, Suriye’yi batıya terk ettiğinde, ABD tarafından Kafkasya’da ve Orta Asya’da daha fazla sıkıştırılacağını, özellikle enerji koridorlarındaki hâkimiyeti nin tehlikeye gireceğini hesap etmektedir. 
Bu bağlamda Suriye krizi, Rusya ve ABD arasındaki Avrasya rekabetinin önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Rus liderler, bu aşamada Esad yönetimin tamamen çökmesini ve Rusya’ya dost olmayan bir yönetimin iş başına gelmesini Rusya’nın Ortadoğu’daki prestijine ve Doğu Akdeniz’deki varlığına indirilmiş bir darbe olarak görmektedir.[1] 
Ayrıca Rusya, Suriye’ye yönelik uluslararası askeri bir müdahaleye kendi yakın çevresindeki krizlere örnek teşkil etmemesi için karşı çıkmaktadır. 
Rusya genel olarak radikal İslamcı teröristlerin güç kazanmasından Kuzey Kafkasya’da istikrarsızlığa katkıda bulunacağı nedeniyle endişe etmektedir.
Çin’in Suriye krizinde uyguladığı stratejisi Rusya ile birçok benzerlikler taşımasına rağmen, arka planında Çin’in kendine özgü sorunları ve ABD’den  tehdit algılama ları önemli rol oynamaktadır. Çin, devasa nüfusu ve büyüyen ekonomisi ile dünyanın geri kalanından, özellikle ihtiyaç duyduğu doğal kaynaklara sahip bölgelerden uzak kalamayacağını yıllardır çok iyi kavramış durumdadır. Çin zengin doğalgaz ve petrol kaynaklarına sahip olmasına  rağmen 2000’li yıllardan itibaren her ikisini de büyük oranlarda ithal etmeye başlamıştır. Çin, 2011 rakamlarıyla ABD ve AB’den sonra dünyanın 3’üncü büyük petrol ithalatçısı, 12’inci büyük doğal gaz ithalatçısıdır.[2] 
    Geleceğe yönelik hemen tüm hesaplamalarda 2015-2020 yıllarında Çin’in dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz ithalatçısı olacağı tahmin edilmektedir.[3] Çin ihtiyacının büyük bölümünü Orta doğu’dan ve Afrika’dan karşılamak durumundadır. Çin, ABD tarafından Pasifik’te Japonya,  Güney Kore ve Tayvan ile Güney Asya’da; Nepal’dan Vietnam’a onlarca ülke ile batıda ise Afganistan ve Hindistan ile çevrelenmeye çalışılmaktadır. Güneydoğu Asya ve Pasifik’te ABD ile Çin’in amansız bir rekabeti bulunmaktadır. 
    Çin, ABD ile rekabetinde bölge ülkelerine coğrafi ve kültürel yakınlığı ile bu ülkelerde bulunan Çinli mültecileri avantaj olarak kullanmaya çalışmaktadır. 
ABD ise, kendi ekonomik ve askeri gücüne ilaveten Japonya ve AB’nin bölge ülkelerindeki ticari ve ekonomik konumlanmasından istifade etmeye çalışmakta dır.
ABD, 2010 yılında gözden geçirdiği yeni askeri stratejisiyle önceliğini İran Körfezi ile birlikte Pasifik’e vermiş durumdadır. 

ABD’nin Afganistan’daki varlığı, Hindistan ile iyi ilişkileri ve Orta Asya ülkelerine sızma çabaları Rusya gibi Çin’i de tedirgin etmektedir. 
Çin ve ABD arasında Afrika’da da yarı açık bir mücadele devam etmektedir. Sudan ile Çin arasındaki iyi ilişkiler ile ABD’nin dünyayı sorumluluk bölgelerine ayırarak, kontrol için tahsis ettiği bölge komutanlıklarından 7’ncisi olan Afrika Komutanlığını 2008’de aktive etmesinin önemli bir nedenini iki ülkenin Afrika mücadelesinde aramak gerekmektedir.
Bu bağlamda Çin, Esad yönetiminin devrilmesinin ve İran’ın zayıflamasının Ortadoğu’nun kendine kapatılmasına, Pasifik’te ve Avrasya’da daha zor 
durumda kalmasına neden olacağını hesaplamaktadır.
Bu yönde bir gelişme Çin’in açık denizlere çıkış yollarını ve dolayısıyla ihtiyaç duyduğu kaynaklara ulaşma kapasitesini önemli ölçüde sınırlayacaktır. 
Çin bu hesapların farkında olarak, Suriye’ye elinden gelen tüm desteği verip, İran’ın zayıflamasına engel olmaya çalışmaktadır. 

En azından ABD’nin Suriye ve İran’da batağın içine saplanıp Pasifikten bir süre daha uzak kalmasını amaçlamaktadır.

    Avrasya ve Pasifik’in iki büyük gücü Rusya ve Çin, 2000’lerin siyasi ve ekonomik olarak sıkıntılı yıllarında Irak ve Afganistan batağına saplanmış 
olan ABD’nin baskısını ve rekabetini daha az hissederek sorunlarını çözmeye çalışmışlar, büyük hamleler yaparak konumlarını güçlendirmişlerdir.
Rusya ve Çin, 2020 yılında askeri, ekonomik ve teknolojik olarak yeterli kapasiteye ulaşmayı hedeflemekte, ABD’nin bir süre daha kendilerinden uzak 
coğrafyalarda meşgul olmasının hesabını yapmaktadırlar. Bu bağlamda Suriye ABD’yi uğraştıracak yeterince büyük bir kriz olarak görülmektedir. 
    ABD karar vericilerinin gayretlerini ve kaynaklarını Suriye’de harcaması her iki aktörün de stratejik yaklaşımları ile örtüşmektedir. 
Ancak, ABD şimdilik yeni bir batağa saplanmadan “model ortakları” ve “stratejik partnerleri” ile hamleler yapmaya kararlı görülmektedir.
Yukarıda betimlenen bağlam, Suriye’nin ABD ve Batı ile Rusya ve Çin arasında oynanmakta olan yeni bir “büyük oyunun” bir perdesine sahne teşkil ettiği gerçeğine işaret etmektedir. Bu oyunda, oyun kurucular realist bir yaklaşımla gerektiğinde geri adım atarak, taviz vererek veya uzlaşarak yüksek maliyetler den kaçınabilirler. Hamle yapmak için kullandıkları taşlar; sıradan piyonlar, model atlar veya prestijli vezirler olması fark etmeksizin, güdülerin ve bilişsel kapanmanın esiri olarak çoğunlukla oyun dışı kalırlar.

***

18 Aralık 2019 Çarşamba

HANGİ ÖGELER ULUSAL GÜVENLİK STRATEJİ BELGELERİNİ OLUŞTURMALIDIR? BİR İÇERİK ANALİZİ

HANGİ ÖGELER ULUSAL GÜVENLİK STRATEJİ BELGELERİNİ OLUŞTURMALIDIR? BİR İÇERİK ANALİZİ



Metin OCAK.1
1 Dr., Kara Kuvvetleri Komutanlığı, metinocak71@hotmail.com


Özet;

   Güvenlik; ülkeler, örgütler, kuruluşlar, özel sektör ve toplumun tüm bireyleri ile birlikte sağlanabilen bir olgudur. Ülkeler ulusal güvenliklerini ulusal güvenlik sistemi kurmak suretiyle sağlamaya çalışmaktadırlar.

Ulusal güvenlik sistemleri ise Ulusal Güvenlik Strateji Belgeleri ile bütünleş tirilmekte dir. Literatürde, stratejik öneme sahip olan bu dokümanın içeriğinin nelerden oluşması gerektiğine yönelik sınırlı sayıda çalışma tespit edilmiştir. 

Bu bağlamda bu araştırmada, Ulusal Güvenlik Strateji Belgeleri’nin hangi ögelerden oluştuğu ve bu ögelerin birbirine benzer olup olmadığı incelenmiştir. Çalışmada, öncelikle güvenlik düzeyleri ve Ulusal Strateji Belgeleri’nin gerekliliği üzerinde durulmuştur. 

İkinci olarak bu özel alanda yapılan çalışmalara yönelik literatür taraması yapılmıştır. 

Üçüncü olarak internette yer alan 30 ülke ve 2 uluslararası örgüte (NATO, AB) ait Ulusal Güvenlik Strateji Belgeleri içerik analizi ile analiz edilmiştir. İçerik
analizi kapsamında öncelikle söz konusu dokümanların bölüm, cümle, kelime sayıları ile en çok kullanılan kelimelerin neler olduğu belirlenmiştir.

Bununla birlikte, araştırma kapsamında ele alınan ögeler analiz edilmiştir. Son olarak, içerik analizi sonuçları yorumlanmıştır. Elde edilen bulgulara göre araştırma kapsamında ortaya konulan tüm ögelerin günümüz Ulusal Güvenlik Strateji Belgeleri’nin % 50’sinin üzerinde kullanıldığı ve ilave bir öge olarak "Gerekli Yetenekler" ögesinin Ulusal Güvenlik Strateji Belgeleri’nin % 34’ünde kullanıldığı tespit edilmiştir. Ayrıca söz konusu dokümanlarda günümüz güvenlik ortamının ifade edilmesinde kullanılan yaklaşımlardan liberal yaklaşımın % 94 oranında kullanıldığı ortaya çıkarılmıştır. Diğer iki yaklaşımın ise Ulusal Strateji Belgeleri’nin yaklaşık % 50'sinde kullanıldığı görülmüştür. Çalışmada, elde edilen bu bulgular ışığında değerlendirmeler yapılarak Ulusal Güvenlik Strateji Belgeleri’nin gelişimine yönelik yapılabilecek çalışmalar için öneriler sunulmuştur.

Giriş.,

     Son yıllarda küreselleşme, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, uzay ve siber uzay alanlarındaki faaliyetler, nükleer silahlanma gayretleri, terörizm, korsanlık vb. yeni güvenlik sorunları uluslararası güvenlik ortamını oldukça karmaşık ve değişken hale getirmiştir.

     Belirsizliğin yüksek olduğu ve birçok değişkenden oluşan bu yeni güvenlik ortamı azalan savunma bütçeleriyle ülkelerin güvenliğinin sağlanmasında
gayretlerin bütünleştirilmesini, esnek ve uyum sağlayıcı yaklaşımların ortaya konulmasını gerekli kılmıştır.

Güvenlik; ülkeler, örgütler, kuruluşlar, özel sektör ve toplumun tüm bireyleri ile birlikte sağlanabilen bir olgudur. 11 Eylül saldırıları soğuk savaş sonrasında cebir ve şiddetin olmadığı, ekonomik düzenin hüküm sürdüğü düzenden güvenlik üzerine tekrar odaklanılmasına sebep olmuştur
(Binnendjik, 2002, 13). Ayrıca, 11 Eylül saldırıları ülke güvenliğinin sadece silahlı kuvvetlerin değil, tüm bireylerin sorumluluğunda olduğunu özellikle ABD’ye ve tüm dünyaya hatırlatmıştır. Dolayısıyla günümüzde güvenlik kavramı sadece askerî değil, aynı zamanda siyasi, ekonomik, hukuki, sosyolojik, psikolojik, teknolojik, coğrafi vb. etmenleri bünyesinde barındırmaktadır.

    Bu kapsamda ulusal güvenlik; ulus devletin, ülke topraklarının, ulusal kurumların, değerler ve çıkarların tüm askerî, siyasi, diplomatik ve ekonomik imkânlar kullanılarak iç ve dış tehditlerden korunumunu ifade etmektedir. Ulusal güvenliğin sağlanmasına yönelik bu hazırlıklar, 20. yüzyıla kadar yalnızca düşman silahlı gücüne karşı yapılırken son zamanlarda ise hasım tarafın tüm millî güç unsurlarına karşı yapılmaya başlanmıştır. Böylece cephe gerisinde ve cephe savaşı öncesinde bir savaş stratejisi ortaya çıkmıştır. Bu duruma “Topyekûn Savaş” adı verilmiştir.

Günümüzde ise “Hibrit Savaş” gibi yeni savaş türlerinin ortaya çıkması silahlı kuvvetler hariç diğer millî güç unsurlarının da ulusal güvenliğin sağlanmasında rol almalarını zorunlu kılmaktadır. Çünkü hibrit savaşta askerî kuvvetler nihai başarı için sadece son safhada açık olarak kullanılmaktadır.

    Ülkelerin son yıllarda kendi güvenliklerini kendilerinin sağlamalarının yanında ortak savunma ve güvenlik anlayışının geliştirilmesine yönelik gayretleri 
de artmıştır. Örneğin, 6-8 Şubat 2015 tarihinde icra edilen Münih Güvenlik Konferansı’nda ortak bir savunma tedarik havuzunun yıllık 13 milyar Avro  
tasarruf sağlayacağı ifade edilerek konunun önemine vurgu yapılmıştır (Münih Güvenlik Raporu, 2015, 14).

    “Ulusal Güvenlik” kavramı 2. Dünya Savaşı döneminde ABD’nin dünyanın geri kalanıyla ilişkisini açıklamak için ortaya atılmış bir kavramdır (Brauch, 2008, 4). Bu kavramın sistematik gelişimi sonucunda günümüzde ülkeler ulusal güvenliklerini ulusal güvenlik sistemi kurmak suretiyle sağlamaya çalışmakta dırlar. Bu sistemin temel amacı mevcut güvenlik aktörlerinin ortak gayretleriyle ve mevcut kaynakların en uygun kullanımı yoluyla ulusal güvenliğin sağlanması ve muhafazasıdır. Tagarev (2009, 28) ulusal güvenlik sisteminin aktörlerini;

- Asıl güvenlik aktörleri (Silahlı Kuvvetler, Emniyet, Jandarma, Milis Kuvvetler, İstihbarat Birimleri, Özel Güvenlik Birimleri, Sivil Savunma),
- Güvenlik yönetimi ve gözetim aktörleri (Bakanlıklar, Sivil Toplum Örgütleri),
- Adalet kurumları (Adalet Bakanlığı, Hapishaneler, İnsan Kaynakları Komisyonları, Avukatlık Birimleri) olarak sınıflandırmıştır.

    Ulusal güvenliğin sağlanması ve yönetimi bu güvenlik aktörlerinin bölümsel gayretlerinden ziyade bütüncül-ulusal bakış açısına sahip olmayı gerektirmek tedir. Bu nedenle ulusal güvenlik sisteminin aktörlerinin gayretleri bir ulusal siyaset ve stratejik rehber olan “Ulusal Güvenlik Siyaset/Strateji Belgesi (UGSB)” ile bütünleştirilmektedir. Bazı ülkeler tarafından bu dokümana “Beyaz Kitap (White Paper)” da denilmektedir.

Güvenliğin tesisi ve sürdürülmesinde ana yönlendirici olan bu doküman, tüm paydaşların ortak çalışma ve katkıları ile hazırlanmaktadır. UGSB ulusal güvenliğin sağlanmasına yönelik planlanan stratejiyi ifade etmekte ve millî güç unsurlarının koordinasyonunu sağlamayı hedeflemektedir.

    Bir ulusun, ulusal hedeflerine ulaşabilmek amacıyla kullanılabilecek maddi ve manevi kaynaklarının toplamına millî güç denilmektedir. 

Millî güç; siyasi, askerî, ekonomik, nüfus (demografik), coğrafi, bilimsel ve teknolojik, psiko-sosyal ve kültürel güçten meydana gelmektedir. Millî güç
unsurları birbirini tamamlayacak şekilde geliştirilmektedir. Önem ve öncelik sıraları yoktur. Gelişen duruma göre bazı unsurlar diğerlerine göre öncelik
alabilmektedir. UGSB bu bağlamda savunma planlamasına da yön vermektedir.

Ana yönlendirici doküman olan UGSB’nin ulusal hedefler ile diğer millî güç unsurları stratejileri arasındaki ilişki Şekil-1’de sunulmuştur. 

Söz konusu şekilde görüldüğü üzere UGSB politik, askerî, ekonomik ve diğer tüm alt stratejileri kapsamaktadır. Dolayısıyla UGSB ülke düzeyinde en üst
strateji belgesini ifade etmektedir.


Şekil 1 

Literatürde, stratejik öneme sahip olan bu dokümanın içeriğinin nelerden oluşması gerektiğine yönelik sınırlı sayıda çalışma tespit edilmiştir
(Posen ve Ross, 1996; Baldwin, 1997; Caudle, 2009). Yapılan bu çalışmalarda ifade edilen ögelerin UGSB’lerde ne kadarının kullanıldığı veya başka hangi ögelerin yer aldığına dair bir çalışmaya ise rastlanılmamıştır. Literatürdeki bu boşluğa yönelik olarak UGSB’lerde yer alması gereken ögelerin ifade edilmesi, bu ögelerden hangilerinin ülkelerin UGSB’lerinde bulunduğunun ortaya konulması, varsa kullanılması gereken ilave ögelerin belirlenmesi önemli açılımlar sağlayacaktır.

   Bu kapsamda çalışmamız, ülkelerin UGSB’lerinin oluşturulmasında hangi ögelerin kullanıldığını ve bu ögelerin benzer olup olmadığını araştırmaktadır. 
Bu maksatla ilk önce güvenliğin ne olduğu, düzeyleri ve UGSB’nin gerekliliği üzerinde durulacaktır. 
Daha sonra literatürde UGSB’lerin hangi ögelerden oluşması gerektiğine dair yapılan çalışmalar ifade edilecektir. 
Bu çalışmalar ışığında internette yer alan 30 ülke ve 2 uluslararası örgüte (NATO, AB) ait Ulusal Güvenlik Strateji Belgeleri içerik analizi yöntemi ile 
analiz edilerek kullanılan benzerlik ve farklılıklar ortaya konulacaktır. Son olarak içerik analizi ile elde edilen bulgular tartışılacak ve yorumlanacaktır.

Kavramsal Çerçeve Günümüzde örgütler, değişime uyum sağlamak ve yönetmek amacıyla proaktif davranmaya çalışmaktadırlar. Bu kapsamda örgütler
(Çomaklı ve diğ., 2007);

- Uzun dönemli amaçlarını kararlaştırmak ve bu amaçlara ulaşılmasını sağlamak,
- Yönetime rehberlik etmek ve yönetimin kontrolü için bir çerçeve sağlamak,
- Örgütsel hiyerarşinin her kademesinde iletişime hizmet etmek,
- Yönetimde yaratıcılık düzeyinin yükselmesine katkıda bulunmak amacıyla stratejik planlarını hazırlamaktadırlar.

   Stratejik planlama bir örgütün iç ve dış çevresini inceleme, vizyon / misyonu na karar verme, amaçlarını geliştirme, takip edilecek stratejileri seçme ve örgüt hedeflerine ulaşmak için iş amaçlarını gerçekleştirme sürecidir (Adkins, Burgoon ve Nunamaker, 2002; Obeng ve Ugboro, 2008).
Andrews (1965) bu esnek süreçteki gayretleri strateji olarak ele almıştır (Barca, 2009, 22). Stratejik planlamayı diğer türlerinden esaslı bir biçimde ayıran dört ana özellik bulunmaktadır. Bunlar (Mintzberg ve Waters, 1985, 270): Merkezi planlama, çevrenin kontrol edilebilirliği, planlı stratejiler ve resmî kontrol süreçleridir.

Çok büyük bir örgüt olan ülkeler de benzer şekilde stratejik planlarını hazırlamaktadırlar. 
Ülkelerin stratejik planlarını oluşturdukları en temel konu güvenliktir. Güvenlik gerek birey ve toplum gerekse ülke açısından en temel ihtiyaçlardan birisidir. 
Bu kapsamda ülkelerin en büyük görevi vatandaşlarının korunması ve emniyetinin sağlanmasının organize edilmesidir (Edwards, 2007, 20). Güvenlik kavramı “tehditler, sorunlar, açıklar ve riskler” kavramlarıyla ilişkilendirilmek tedir. Tehdit “tehlike oluşturma olasılığı”, sorunlar “geleneksel olmayan yeni tehditleri”, açıklar “tehlikelere açık olma ve tehlike durumunda yetersiz kapasiteyi” (Brauch vd., 2011), risk ise “tehditle karşılaşma olasılığı ve tehdidin önem derecesini” ifade etmektedir (Netherlands National Government, 2009, 24).
Örneğin, deprem veya tsunami durumunda belirli bölgeler ile kıyı şeritleri tehdit altındadır. Bu durumda, doğal alanlar ve altyapı ile ilgili güvenlik sorunları ortaya çıkmakta, dayanıksız evler güvenlik açığı yaratmakta ve dayanıksız evlerde yaşayan insanlar risk altında bulunmaktadırlar (Brauch vd., 100).

Güvenlik kavramı birey, toplum, ülke düzeyinde ele alınmaktadır. Her üç düzey de birbiriyle ilişkilidir. Bu kapsamda ülke güvenliğinin sağlanması birey, toplum ve ülkenin tüm unsurlarının gayretlerinin bütünleştirilmesini gerektirmektedir. Bunun sağlanmasına yönelik en önemli katkıyı UGSB sağlamaktadır. UGSB bu kapsamda bir ülkenin ulusal hedeflerinin elde edilmesine yönelik stratejik planı ifade eden ülkenin en üst düzey yönlendirici dokümanıdır. Ülkenin güvenliğinin sağlanmasına yönelik en büyük katkılardan birisinin askerî güç ile sağlandığı  düşünüldüğünde de UGSB, bu bağlamda oluşturulan askerî stratejinin geliştirilmesine yönelik savunma planlamasının da ana girdilerini oluşturmakta dır (Zrnic, 2008). 

Savunma planlaması bir nevi portföy yönetimidir. Portföy yönetimi birçok amaçla potansiyeli olan farklı araçlara yatırım yapılması ve birçok riskin ve maliyetin kontrol edilmesini ifade etmektedir (Davis, 2007, 5). Savunma planlamasını üç seviyeye ayırmak mümkündür (Zrnic, 2008, 25). 

Bunlar;

- Ulusal strateji ve politikaların geliştirilmesi,
- Savunma program ve planların geliştirilmesi,
- Operasyonel ve askerî planlamadır.

    Soğuk Savaş döneminden sonra giderek artan güvenlik ortamındaki belirsiz lik, tehditlerdeki karşılıklı bağımlılık, savunmaya ayrılacak kaynaklardaki sınırlılıklar savunma planlamasını kadro veya tehdit temelli planlama anlayışından esnek-uyum sağlayıcı yaklaşımlara kaydırmıştır.
    Esnek-uyum sağlayıcı yaklaşımların en büyük özelliği başlangıç itibariyle stratejik yönlendirici dokümanlar vasıtasıyla bütünleşik yeteneklerin üretilmeye çalışılmasıdır (Walker, 2005, 10). Bütünleşik bakış açısından ziyade bölümsel bakış açısına sahip olmak ise ulusal savunma planlamasına yönelik en önemli tehditlerden birisi olarak görülmektedir (Caudle, 2005, 10). 
Diğer bir deyişle esnek-uyum sağlayıcı yaklaşımlar yeteneklerin birleştirilmesi ve paylaşılmasını, öncelikler konulmasını ve gayretlerin koordine edilmesini gerektirmektedir (Rostek, Gizewski ve Reslike, 2011, 1).

   UGSB, bağımsız bir zaman sürecinde birçok kuruluşun gayretiyle hazırlanmaktadır. UGSB’lerin hangi zaman sürecini kapsayacağına dair
evrensel bir standart tespit edilememiştir. Örneğin Yıldırım (2009) stratejik planları uzun vadeli (10-20 yıl), orta vadeli (5-7 yıl), kısa vadeli (1-2 yıl)
olarak, Brock ve Barry (2003) ise uzun vadeli (5 yıl ve ötesi), orta vadeli (1-2 yıl), kısa vadeli (1 yıl) olarak tasnif etmişlerdir. Kolins (2008, 42) ise
stratejik planların başarıya ulaşmasının belirli aralıklarla gözden geçirilmesi ile mümkün olacağını ifade etmiştir. Bununla ilişkili olarak Edwards (2007, 5) günümüz güvenlik ortamında her yıl UGSB’nin gözden geçirilmesinin önemli olduğunu belirtmektedir. 
   Ancak söz konusu dokümanın her yıl güncellenmesinden ziyade uygulamada doküman ihtiyaç duyulduğunda güncellenmektedir (Caudle, 2005). 

Diğer taraftan UGSB bazı devletler tarafından çok gizli gizlilik derecesinde hazırlanırken bazı devletler tarafından tasnif dışı olarak herkesin erişimine 
açılmaktadır. Örneğin ABD’nin UGSB’si 1987 yılından beri ABD Başkanı tarafından yasa gereği her yıl yayınlaması gereken, ulusal güvenlik önceliklerine ışık tutan gizlilik derecesi “Tasnif Dışı” bir dokümandır (Lucas, 2015, 1).

Türkiye’de ise bu dokümanlar “Çok Gizli” gizlilik derecesine sahiptir. UGSB’nin bazı ülkeler tarafından açıkça yayımlanmasının sebepleri olarak (Stolberg, 2012, 3):

- Tüm bakanlıklar tarafından hükümetin ulusal güvenlik konusundaki niyet ve arzusunun tam olarak anlaşılması, fikir birliği ile ortak gayret sağlamak,
- Demokrasinin gereği mali kaynakların tahsisi konusunda açıklayıcı bilgi sağlamak,
- Gerek ülke içi gerekse dış ülkelere yönelik stratejik iletişim aracı maksadıyla kullanımı sayılmaktadır.

UGSB’nin içeriğinde nelerin yer alması gerektiği konusunda ise çok sınırlı sayıda çalışma yapılmıştır. Baldwin (1997) UGSB’nin başlıca yedi soruya cevap verebilecek şekilde yazılması gerektiğini ifade etmektedir.

Bunlar;

- Kim için güvenlik?
- Hangi değerler için güvenlik?
- Ne kadar güvenlik?
- Hangi tehditlere karşı güvenlik?
- Hangi araçları kullanarak güvenlik?
- Hangi fiyata güvenlik?
- Hangi zaman aralığı için güvenlik?  sorularıdır. 

   Diğer bir deyişle UGSB’de bu sorulara karşılık gelen amaç, kapsam, yöntem, ulusal çıkarlar ve değerler, tehditler, roller ve koordinasyon, strateji,  kaynaklar ifade edilmelidir. Posen ve Ross (1996, 3) UGSB’de yer alması gereken ögeleri; ulusal çıkarlar ve hedefler, çıkarlar ve hedeflere yönelik tehditler, tehditlere verilecek stratejik yanıtlar, stratejinin gelişimini yönlendiren temel prensipler olarak ifade etmişlerdir. Caudle (2009, 12) ise UGSB’nin arzu  edilen ögelerini:

- Amaç, Kapsam, Yöntem (Stratejinin gerekliliği, kapsamı ve geliştirilme süreci),
- Problemin Tanımı ve Tehdit Değerlendirmesi (Stratejinin yöneltildiği ulusal veya uluslararası problem ve tehditlerin özelleştirilmesi),
- Hedefler, Alt Hedefler, Eylemler ve Performans Ölçütleri (Stratejinin ne elde etmeye çalıştığı, bu sonuçları sağlayacak adımlar, öncelikler, dönüm noktaları ve sonuçları ölçmek için performans ölçütleri),
- Kaynaklar, Yatırımlar ve Tehdit Yönetimi (Tehditlere yöneltilecek ulusal ve uluslararası kaynaklar ile ortaklıklar ile bunların hedeflere tahsisi),
- Örgütsel Roller, Sorumluluklar ve Koordinasyon (Stratejiyi kim tamamlayacak, diğerlerine göre rolleri ne olacak, gayretleri paylaşacak ve koordine edecek mekanizmalar),
- Entegrasyon ve Tamamlama (Ulusal bir stratejinin başka milletlerin veya uluslararası stratejilerin hedef, amaç, eylemleriyle ilişkisi, hükümet ve planlarının stratejinin gerçekleştirilmesine nasıl destek sağlayacağı) olarak tanımlamıştır. Buraya kadar ifade edilen UGSB’nin içeriğinde bulunması gereken arzu edilen özelliklere yönelik yapılan çalışmalar özet olarak Tablo 1’de sunulmuştur.

Tablo 1: UGSB’nin Arzu Edilen Ögeleri

   UGSB’de “Güvenlik Ortamı”, “Uluslararası ve Ulusal Problemler” veya başka tanımlamalarla ifade edilse de her örgüt yaşamını sürdürmek ve doğru stratejiler belirlemek maksadıyla içerisinde bulunduğu çevreyi iyi analiz etmelidir. 
Çünkü yüzyılımızda çevrenin karmaşık ve süratli bir değişim içerisinde olması, örgütlerin bu oluşum karşısında tekrar gözden geçirilmesini gerektirmektedir (Naktiyok, 1999). Bu kapsamda UGSB’de güvenlik ortamının yani çevrenin ifade edilmesinde üç yaklaşım kullanılmaktadır. Bunlar (Weeks, 2015, 24): 
Realist yaklaşım, liberal veya çoğulcu yaklaşım ve yapılandırılmış yaklaşımdır. 
Realist yaklaşımda ana aktör devlettir, güvenlik konuları ana ekseninde değerlendirmeler yapılmaktadır. Liberal yaklaşımda devlet içi ve devletlerarası, uluslararası, hükümet dışı örgütler üzerinde sosyal, ekonomik ve güvenlik temelinde odaklanılmaktadır. Yapılandırılmış yaklaşım da ise güvenlik ortamı küresel seviyede ele alınmakta, ekonomik konular ülke politikalarının ana  belirleyicisi olarak görülmektedir. Ülkelerin güvenlik algıları hakkında bilgi veren bu yaklaşımlar iç içe geçmiştir. Günümüzde hızlı bir değişimin yaşandığı ve belirsizliğin arttığı bir dünyada ülkeler tarafından tek bir yaklaşımın yanında, iki veya üçü birlikte kullanılabilmektedir (Weeks, 2015, 24).

   Çalışmamızda içerik analizi kapsamında Caudle (2009) tarafından UGSB’lerde yer alması gerektiği ifade edilen ögelerin bulunup bulunmadığı araştırılmıştır. Ayrıca Caudle (2009) tarafından önerilen ögeler haricinde UGSB’lerde kullanılan ilave ögeleri belirlemek amaçlanmıştır. Bu maksatla söz konusu önerilen ögeler haricinde kullanılan ögeler “İlave Hususlar” altında toplanmıştır. Bununla birlikte ülkelerin UGSB’lerinde güvenlik ortamının tanımlanmasında hangi yaklaşımları kullandığını tespit etmek maksadıyla Weeks (2015) tarafından ortaya konulan üç ögeli (Realist, Liberal, Yapılandırılmış) yapı kullanılmıştır. Bu yaklaşımların ortaya çıkarılmasının ülkelerin güvenliğe bakış açıları konusunda bir fikir  verebileceği düşünülmüştür.

     Buraya kadar ifade edilen hususlar dikkate alındığında globalleşen dünya, teknoloji ve iletişimdeki hızlı gelişmeler, dünya güvenlik ortamında ortaya çıkan yeni küresel, bölgesel ve yerel güç merkezleri ile tehditler savunma planlaması na temel teşkil eden ülkelerin UGSB’nin tüm kurumları yönlendirecek şekilde ifade edilmesini gerektirmektedir. Bu kapsamda aşağıdaki hipotezler test edilecektir.

Hipotez 1: Ülkelerin UGSB’lerini oluşturan ögelerin kullanımında bir benzerlik vardır.

Hipotez 2: Ülkelerin UGSB’lerinde yer alan en önemli ögelerden birisi olan güvenlik ortamının (Uluslararası ve Ulusal Problemler) ifade edilmesinde kullanılan yaklaşımlarda bir benzerlik vardır.

Yöntem.,

Araştırmanın hipotezlerini test edebilmek için nitel bir araştırma yöntemi olan içerik analizi kullanılmıştır. İçerik analizi, yazılanların veya söylenenlerin bir anlam kazandırılması amacıyla sistematik olarak incelenmesi ve hangi sıklıkta olduğunu tespit etmek amacıyla kullanılan bir yöntemdir. Nitel araştırmalar insanların yaşadıkları dünyayı nasıl algıladıkları ve yorumladıklarını analiz etmek üzere geliştirilen araştırma yaklaşımlarını tanımlamaktadır (Güler, Halıcıoğlu, Taşğın, 2013, 30). 

   Bu yaklaşımlardan gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri analizlerinin kullanılması, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve
bütüncül bir biçimde ortaya konulmasını sağlamaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2005).

   İçerik analizinde ana fikir mesajın tüm içeriğinin azaltılmasına ve kelimelerin anlamlı şekilde sınıflandırılmasına dayanmaktadır (Yozgat ve Karataş, 2011, 1362). Uygun (convenience) örneklem yönteminin benimsendiği araştırmada çalışmanın örneklemini aşağıda Tablo 2’de yayımlanma yılları yer alan ülkeler ve iki çok uluslu örgüte (NATO ve EU) ait UGSB’ler oluşturmaktadır. İnternet sitelerinden elde edilen söz konusu UGSB’ler Tablo 1’de gösterilen Caudle (2009) tarafından önerilen ögeleri içerip içermediğine göre üç uzman (Uzmanlardan birisi güvenlik,  diğer ikisi savunma yönetimi alanlarında lisansüstü eğitime sahiptir) tarafından irdelenmiştir. UGSB’ler belirtilen ögeleri içermiyorsa “0” içeriyorsa  veya tartışıyorsa “1” kodlaması yapılarak her uzmanın birbirinden bağımsız olarak yaptıkları analizler karşılaştırılmıştır. Uzmanların en az ikisinin 
ifadelerde yer aldığını belirttiği ögelere ilişkin farklılıklar karşılıklı tartışmalar sonucunda giderilmiştir.


Tablo 2: Araştırma Örneklemi UGSB’ler ve Yayımlanma Yılları

    Ayrıca tüm UGSB’lerin bölüm, sayfa, cümle ve kelime sayıları ile en çok kullanılan 20 kelimeye ait betimleyici istatistikler ortaya konulmuştur. Cümle ile kelime sayıları ile en çok kullanılan 20 kelimenin tespit edilmesinde bir metin analiz programı (http://www.onlineutility.org/text/analyzer.jsp) kullanılmıştır. İçerik analizinden sonra ise hipotezlerin analizi gerçekleştirilmiştir.

Bulgular.,

32 UGSB’nin metin analiz programı ile analizinden elde edilen sonuçlar Tablo 3’te sunulmuştur. Bu sonuçlara göre örneklemi oluşturan UGSB’ler ortalama 19992 kelime, 1029 cümle, 57 sayfa ve 6 bölümden oluşmaktadır.


Tablo 3: İçerik Analizi (Kelime, Cümle, Sayfa ve Bölüm Sayısı) Sonuçları

Metin analiz programı ile yapılan analiz sonucunda 32 UGSB’de en fazla kullanılan 20 kelimenin hangileri olduğunun tespiti de yapılmıştır. 
Söz konusu sonuçlar Tablo 4’te sunulmuştur.


Tablo 4: UGSB’lerde En Çok Kullanılan 20 Kelime Sonuçları.,

Buna göre Dokümanın;

- Adıyla uyumlu şekilde en çok kullanılan birinci kelimenin “Güvenlik”, üçüncü kelimenin “Ulusal” olduğu,
- Temel felsefesiyle uyumlu şekilde en çok kullanılan ikinci kelimenin “Savunma”, dördüncü kelimenin “Silahlı Kuvvetler” olduğu tespit edilmiştir. Diğer en çok kullanılan kelimelerin de günümüz ve geleceğin güvenlik ortamının tahayyül edilmesinde ön planda belirleyici oldukları ve olmaya devam edecekleri değerlendirilmiştir.

Ayrıca yapılan incelemeler sonucunda UGSB’lerin kapsadığı dönemin ülkelere göre farklılık gösterdiği ve birçoğunda ifade edilmediği tespit edilmiştir. Örneğin Fransa’nın “Beyaz Kitabı” 15 yıllık bir dönemi kapsarken, Birleşik Krallık’ın UGSB’nin kapsadığı süre 5 yıldır. Birçok ülkenin UGSB’nde kapsanan zaman aralığı ifade (ABD, Almanya, Polonya) edilmemiştir.

    Üç araştırmacının 32 doküman üzerinde yaptıkları içerik analizi sonucunda dokümanların hangi ögelerden oluştuğuna dair bulgular Tablo 5’te sunulmuştur.


Tablo 5: UGSB’lerin İçerik Analizinde Kullanılan Ögelere Ait Sonuçlar

Bulgulara göre Tablo 5’te sunulan amaç ve kapsam ögelerinin tüm UGSB’lerde, diğer ögelerin ise %50’sinden fazlasında kullanıldığı belirlenmiştir. Ayrıca UGSB’lerin %34’ünde ilave bir husus olarak “Gerekli Yetenekler”in yer aldığı tespit edilmiştir. Bu kapsamda ülkelerin UGSB’lerini oluşturan ögelerin kullanımında bir benzerliğin olduğuna dair birinci hipotez kısmen kabul edilmiştir.

     Yetenek terimi görevleri yerine getirmek için yöntem ve yollar ile
bunların birleşimini ifade etmektedir (Zrnic, 2008, 26). Gerekli yetenekler
ögesi ülkelerin millî hedeflerine ulaşmak için “Ne yapmalıyız?” sorusunu
açıklamaktadır. Gerekli yeteneklerin UGSB’lerin %34’ünde ifade edilmiş
olması ülkelerin bir kısmının artan belirsizlik ve sınırlı kaynaklar ortamına
yönelik öngördükleri çözümleri optimize etmeye çalıştıklarının bir göstergesidir. Günümüzde savunma planlamasına da yön veren gerekli yeteneklerin UGSB’lerde yer alması tüm ulusal aktörlerin gayretlerinin birleştirilmesi konusunda önem arz etmektedir.

Araştırma kapsamında UGSB’nin en önemli ögesi olan ve ülkelerin içinde bulundukları çevreyi nasıl algıladıklarını ifade eden “Güvenlik Ortamının (Uluslararası ve Ulusal Problemler)” tanımlanmasında hangi yaklaşımların nasıl kullanıldığı da araştırılmıştır. Weeks (2015, 25) realist yaklaşımın tehdit temelli veya sadece askerî alanla sınırlı bir bakış açısını, liberal ve yapılandırılmış yaklaşımın ise politik, ekonomik ve askerî alanı da kapsayan daha geniş bir bakış açısını ifade ettiğini belirtmektedir. Yapılan içerik analizi neticesinde bazı dokümanlarda üç, bazılarında iki, bazılarında ise tek yaklaşıma yer verildiği tespit edilmiştir. Bu çerçevede elde edilen sonuçlar Tablo 6’da sunulmuştur. Söz konusu tabloda her bir yaklaşımın kullanıldığı doküman miktarı ve araştırmada incelenen 32 doküman içerisinde kaç tanesinde bu yaklaşımın kullanıldığını gösteren yüzde oranları belirtilmiştir. Farklı yaklaşımların ikisini veya üçünü de kullanan dokümanlar her bir yaklaşımda miktar ve yüzde olarak hesaba katılmıştır.


Tablo 6: UGSB’lerin Güvenlik Ortamı İçerik Analizinde Kullanılan Ögelere Ait Sonuçlar

Genel olarak tüm dokümanların %94’ünde devlet içi ve devletler arası, uluslararası, hükümet dışı örgütler üzerinde sosyal, ekonomik ve güvenlik temelinde odaklanıldığı görülmüştür. Realist yaklaşım hariç dokümanlarda liberal ve yapılandırılmış yaklaşımlar %50 ve üzerinde kullanıldığından ikinci hipotez kısmen kabul edilmiştir.

Tartışma ve Sonuç.,

Soğuk Savaşın sona ermesi ile birlikte küresel ve bölgesel dengelerde meydana gelen gelişmeler, bilinmezliğin hâkim olduğu, çatışma ve anlaşmazlıklarla dolu bir güvenlik ortamına neden olmuştur. Gelecekte güvenlik ortamında karmaşıklık ve belirsizliğin daha da artacağı düşünülmektedir. Bunun bilinciyle ülkeler, ülke güvenliğinin sağlanması ve sürdürülmesine yönelik olarak millî güç unsurlarının gayretlerini bütünleştirmek durumundadırlar. Ülkeler bu kapsamda kısa, orta ve uzun vadeyi kapsayan stratejik planlarını UGSB olarak hazırlamaktadırlar. 

Bu bağlamda stratejik öneme haiz bu dokümanların hangi içeriğe sahip olması
gerektiği önem arz etmektedir. Yapılan incelemeler sonucunda UGSB’nin
içeriğinin nelerden oluşması gerektiğine yönelik sınırlı sayıda çalışma tespit
edilmiştir (Posen ve Ross, 1996; Baldwin, 1997; Caudle, 2009). 
Ancak yapılan bu çalışmalarda ifade edilen ögelerin UGSB’lerde ne kadarının
kullanıldığı veya başka hangi ögelerin yer alması gerektiğine dair bir araştırma ya rastlanılmamıştır.

İnternet ortamında ulaşılan 32 UGSB’ne, Caudle (2009) tarafından ifade edilen 12 öge ve ayrıca ilave ögelerin tespit edilmesine yönelik olarak içerik analizi yapılmıştır. İçerik analizi sonucunda amaç ve kapsam ögelerinin tüm UGSB’lerde %100, diğer ögelerin ise %50’nin üzerinde kullanıldığı tespit edilmiştir. 12 öge haricinde UGSB’lerin %34’ünde ilave bir husus olarak ulusal hedeflere ulaşmak maksadıyla “Gerekli Yetenekler”in de ifade edildiği görülmüştür. Yazında ifade edilen 12 ögenin büyük oranda kullanılması, mevcut güvenlik ortamının ortaya çıkardığı ihtiyaçların söz konusu ögeler tarafından karşılanmasının planlanmasın da bir problem yaşanmadığının göstergesi olarak değerlendirilmiştir. Ancak
mevcut 12 ögenin haricinde “Gerekli Yetenekler”in de ifade edilmiş olması
ihtiyaçların karşılanmasında müştereklik ve maliyet etkinliğin ön plana
çıkmasının farkında olunduğunun belirtisi olarak kabul edilmiştir.
UGSB’nin ana yönlendirici doküman olarak girdi yaptığı savunma planlamasında da son yıllarda esnek-uyum sağlayıcı yaklaşımlardan Yetenek Tabanlı Planlama (YTP)’nin ağırlık kazanmış olması bu bulguyla paralellik göstermektedir. YTP savaşın nerede olacağından ziyade düşmanın nasıl savaşacağı üzerinde odaklanmaktadır. Diğer bir deyişle farklı bölgelerde konvansiyonel harpler üzerinde odaklanmak plan yapmak için yeterli değildir. Bunun yerine sürpriz, aldatma ve asimetrik savaşa güvenen düşmanları yenmek için gerekli olan yeteneklerin tanımlanması gerekmektedir (Walker, 2005, 1). 

   Münih Güvenlik Konferansı’nda (2015) ifade edilen “Hibrit Savaş” türü de bu bulguyu desteklemektedir.

Söz konusu dokümanlarda güvenlik ortamının ifade edilmesinde genel olarak ülkelerin güvenlik ortamına yaklaşımlarında benzerlik görülmesine rağmen kısmen farklılıklar tespit edilmiştir. Bu bağlamda ülkelerin güvenliğinin sağlanmasına yönelik oluşturulan UGSB’lerde realist ve yapılandırılmış yaklaşımlar kullanılmakla birlikte büyük çoğunlukla liberal yaklaşımın esas alındığı tespit edilmiştir. Bu durumun ülkelerin farklı tehdit algılamalarından kaynaklanmış olabileceği düşünülmüştür. Ülkeler tarafından liberal yaklaşımın çoğunlukla esas alınmış olması ve realist yaklaşımın daha az kullanılması, gelecekte belirsizlik ve karmaşıklığın artarak devam edeceğinin beklendiğinin bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. Yapılandırılmış yaklaşımın liberal yaklaşıma nazaran daha az kullanılmasının sebebi olarak geleceğin güvenlik ortamında küreselden ziyade bölgesel etkilerin ön plana çıkacağının beklenmesinden kaynaklanmış olabileceği düşünülmüştür.

    Yapılan analizler sonucunda literatürle uyumlu şekilde UGSB’lerin kapsadığı zaman aralığı ile ilgili tam bir tutarsızlık tespit edilmiştir.

   Örneğin, Birleşik Krallık UGSB’si (2010) 5, Fransa’nın UGSB’si (2013) 15 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Doğan (2008) stratejik planların kapsadığı zaman aralığı ile ilgili kesin bir görüş birliğinin olmamasının nedeninin kriterlerin stratejik plan alanına ve örgütün büyüklüğüne göre değişmesinden kaynaklandığını ifade etmektedir. Çomaklı vd., (2007) ise bu durumun sebebi olarak yapılan planların anlık ortaya çıkan krizlere reçete olamamasını görmektedirler. Araştırma kapsamında bu durumun farklı coğrafyalarda yer alan ülkelerin farklı tehdit algılamalarına sahip olmalarından kaynaklanmış olabileceği değerlendirilmiştir.

    Araştırma örneklemi kapsamında UGSB’lerin kaç kelime, cümle, sayfa ve bölümden oluştuğuna dair ortaya konulan betimleyici istatistiklerin
dokümanların hazırlık sürecinde katkı sağlayacağı düşünülmektedir. En çok kullanılan yirmi kelimenin ortaya konulmasının ise ulusal güvenlik konusunda evrensel eğilimlere işaret ettiği kıymetlendirilmektedir. Özellikle güvenlik, savunma, ulusal, silahlı kuvvetler ve uluslararası kelimelerinin en çok kullanıldığının tespiti günümüzde ulusal güvenliğin silahlı kuvvetleri merkeze alan savunmaya dayandırıldığı ve ulusaldan uluslararası güvenliğe doğru bir dönüşüm yaşandığının göstergesi olarak yorumlanmıştır.

    Ayrıca, UGSB’lerde güvenliğin sadece askerî güvenlik olarak değerlendirdiği geleneksel bakış açılarının geride kalmış olduğu, güvenliğin daha geniş bir çerçevede, çok aktörlü ve subjektif bir olgu olarak ele alınmaya başlandığı görülmüştür.

    Araştırmada elde edilen sonuçların yanı sıra çalışmanın bazı sınırlılıkları da bulunmaktadır. Her şeyden önce araştırmanın bulguları,verilerin toplandığı 30 ülke ve 2 uluslararası örgütün UGSB’leri ile sınırlıdır. 
Bunun yanı sıra, araştırmada kullanılan içerik analizi yöntemi, bu alandaki uzmanların değerlendirmelerin den oluşmaktadır ve bu kapsamda uzmanların algısına dayanmaktadır. Bu nedenle olası sosyal beğenirlik sınırlılığı, sonuçların değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulmalıdır.

   Sonuç olarak UGSB’de yer alması gereken ögelerin öneminin ülkelerin farkında olduğu ve içerik olarak dokümanlarda bu ögeleri kullanmaya devam ettikleri belirlenmiştir. Bu ögelere ilaveten UGSB’lerde ülkelerin milli hedeflerine ulaşmak için günümüzde ön plana çıkan yetenek temelli yaklaşım paralelinde hangi yeteneklerin, hangi ulusal aktörler tarafından kazanılması gerektiğinin bir öge olarak ifade edilmesi fayda sağlayacaktır.

Kaynakça;

Adkins, M., Burgoon, M., Nunamaker, J.F.Jr. (2002). Using group support systems for strategic planning with the United States Air Force.
Decision Support Systems, 34, 315–337.
Australian Government (2013). Strong and secure: A strategy for Australia’s national security. 1-47.
Baldwin D.A. (1997). The concept of security. Review of International Studies, British International Studies Association. 5-26.
Barca, M. (2009). Stratejik yönetim düşüncesinin evrimi: Bilimsel bir disiplin oluşum hikayesi. Yönetim Araştırmaları Dergisi, 5, 1, 7-38.
Binnendjik, H. (2002). ABD silahlı kuvvetlerinin dönüşümü. NDU Yayınları.
Brauch, H.G. (2008). Güvenliğin yeniden kavramsallaştırılması: Barış, güvenlik, kalkınma ve çevre kavramsal dörtlüsü. Uluslararası İlişkiler,5, 18, 1-47.
Brauch, H.G., Spring, O.Ü., Mesjasz, C., Grin, J., Kameri-Mbote, P.,
Chourou, B., Dunay, P. ve Birkmann, J. (2011). Coping with global environmental change, disasters and security threats, challenges,
vulnerabilities and risks. LI, ISBN: 978-3-642-17775-0.
Brock, D.M. ve Barry, D. (2003). What if planning were really strategic?
Exploring the strategy-planning relationship in multinationals.
International Business Review, 12, 543–561.
Caudle, S.L. (2005). Homeland security capabilities-based planning: Lessons from the defense community. Homeland Security Affairs, 1, 2,1-21.
Caudle, S.L. (2009). National security strategies: Security from what, for whom, and by what means. Journal of Homeland Security and
Emergency Management, 6, 1, 1-22.
Çomaklı, Ş.E., Ekici, K.M. ve Şahım, T.Z. (2007). Geleceği planlamada stratejik yönetim. A-C Yayınevi.
Council of the European Union. (2009). European security strategy. 1-43.
Davis, P.K. (2007), Rethinking defense planning. New York University’s
John Brademas Center for the Study of Congress, 1-14.
Defence Reform Unit. (2002). The government of Uganda’s security policy framework. 1-36.
Doğan, T. (2008). Strateji tipleri ve stratejik yönetim süreçlerinin firma performansına etkileri. (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Gebze Yüksek
Teknoloji Enstitüsü Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Drew, D.M. (1988). Making strategy: An introduction to national security processes and problems. Air University Press, 1-209.
Edwards, C. (2007). The case for a national security. Demos Report.
Federal Ministry of Defence. (2006). White paper 2006 on German security policy and the future of the Bundeswehr. 1-126.
Government of Belize. (2009). The national security strategy of Belize. 1-37.
Government of Britain. (2010). A strong Britain in an age of uncertainty: The national security strategy. 1-37.
Government of Bulgaria. (2010). White paper on defence and the armed forces of the Republic of Bulgaria. 1-71.
Government of Canada. (2004). Securing an open society: Canada’s national security policy. 1-52.
Government of Czech Republic. (2015). Security strategy of the Czech Republic. 1-26.
Government of Georgia. (2012). National security concept of Georgia. 1-28.
Government of Jamaica. (2013). A new approach: National security policy for Jamaica. 1-131.
Government of Spain. (2013). The national security strategy. 1-58.
Güler, A. Halıcıoğlu, M.B. ve Taşğın, S. (2013). Nitel araştırma yöntemleri, Seçkin, 1. Baskı, 1-431.
Heads of State and Government at the NATO. (2010). Strategic concept for the defence and security of the members of the North Atlantic Treaty Organization. 1-36.
Kolins. M. (2008). Making the strategic plan work. The Physician Executive, 42-45.
Lucas, N.J. (2015). The 2015 national security strategy: Authorities, changes, issues for Congress, Congressional Research Service, 1-26.
Ministry of Defence of Ukraine. (2008). White book 2007 defence policy ofUkraine. 1-119.
Ministry of Defence. (2013). National security strategy. 1-37.
Ministry of Foreign Affairs. (2012). Hungary’s national security strategy. 1-23.
Mintzberg, H. ve Waters, J.A. (1985). Of strategies, deliberate and emergent. Strategic Management Journal, 6, 257-272.
Munich Security Conference. (2015). Munich security report collapsing order, reluctant guardians?. 16 Nisan 2015 tarihinde 
http://www.securityconference.de. adresinden alınmıştır.
Naktiyok, A., (1999). Çevresel çalkantı ve örgüt kültürü bir uygulama. (Yayınlanmamış Doktora Tezi). Atatürk Üniversitesi, Erzurum.
Mongolia. (2010). National security concept of Mongolia. 1-20.
National Security Council. (2007). National security strategy of the Republic of Armenia. 1-22.
Netherland. (2013). National safety and security strategy. 1-32.
Netherlands National Government (2009). Working with scenarios, risk assessment and capabilities in the national safety and security strategy
of the Netherlands. 1-102.
New Zealand Government. (2010). Defence white paper 2010. 1-100.
Obeng, K. ve Ugboro, I. (2008). Effective strategic planning in public transit systems, Transportation Research Part E: Logistics and
Transportation Review, 44, 3, 420–439.
Posen, B.R. ve Ross, A.L. (1996). Competing visions for US grand strategy. International Security, 21, 3, 5-53.
President of Romania. (2007). The national security strategy of Romania. 1- 56.
President of The Republic of Azerbaijan. (2007). National security concept of the Republic of Azerbaijan. 1-23.
Republic of France. (2013). French white paper on defence and national security. 1-135.
Republic of Korea. (2014). 2014 defense white paper. 1-325.
Republic of Lithuania. (2012). The military strategy. 1-10.
Republic of Poland. (2010). National security strategy of the Republic of
Poland. 1-57.
Republic of Serbia. (2009). National security strategy of the Republic of Serbia. 1-38.
Republic of The Philippines Department of National Defense. (2012). A white paper on Philippine defense transformation. 1-42.
Republik Österreich. (2013). Austrian security strategy: Security in a new decade—shaping security. 1-22.
Riigikogu. (2010). National security concept of Estonia. 1-21.
Rostek, M., Gizewski P. ve Reslike R. (2011). Futuring and force development: An interim report on Canadian Army 2040 project.
NATO Science and Technology Organization, Long Range Forecasting of the Security Environment, 1-2.
Stolberg, A.G. (2012). How nation states craft national security documents. US Army War College. Strategic Studies Institute, 1-153.
Tagarev T. (2009). Capabilities-basd planning for security sector transformation. Information & Security Journal, 24, 27-35.
The Croatian Parliament. (2002). Croatia's national security. 1-19.
The White House. (2015). National security strategy. 1-29.
Walker, S.K. (2005). Capabilities-based planning-how it is intended to work and challenges to its succesful implementation, US Army War College
Strategy Research Project, 1-30.
Weeks, S.B. “Change and its reflection in national security strategy and force structure”, 04 Ekim 2015’te
http://apcss.org/Publications/EditedVolumes/RegionalFinalchapters/Chapter3Weeks.pdf. adresiden alınmıştır.
Yıldırım, A. ve Şimsek, H. (2005). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri. Güncelleştirilmiş Geliştirilmiş 5. Baskı. Ankara. Seçkin Yayıncılık. 1-366.
Yıldırım, H. (2009). Türkiye’de büyükşehir belediyelerinde stratejik planlama üzerine bir analiz. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi).
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Yozgat, U. ve Karataş N. (2011). Going green of mission and vision statements: Ethical, social, and environmental concerns across
organizations. Procedia Social and Behavioral Sciences, 24, 1359–1366.
Zrnic, B. (2008). The new trends in defence planning and their impact on the defence planning systems in transitional countries. Seaford House
Papers, 25-47.



***

Terörizmle Mücadelede Kırılma Noktaları ve Strateji Değişikliğinin Zamanlaması BÖLÜM 2

Terörizmle Mücadelede Kırılma Noktaları ve Strateji Değişikliğinin Zamanlaması BÖLÜM 2



Güvenlik Kuvveti Miktarı ve Kırılma Noktaları 

Terörle mücadelede başarılı olmak için ne kadar güç kullanılması gerektiği konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Sömürgelerde ortaya çıkan iç ayaklanmalar ve Soğuk Savaş dönemindeki isyanlarda bu ihtiyaç asgari lüzumlu kuvvet olarak tanımlanmıştır. Yakın geçmişteki olaylar dikkate alınarak yapılan incelemelerde ise isyancı/terörist başına düşen güvenlik kuvveti miktarı, bölgedeki toplam nüfus ile güvenlik kuvveti karşılaştırması veya kilometre kareye düşen güvenlik personeli sayısı gibi faktörler dikkate alınmıştır. Sadece terörist sayısı ile güvenlik kuvvetleri sayısını karşılaştırmanın doğru olmadığı, halk desteğinin etkisini de dahil etmek için toplam nüfus ile karşılaştırmak gerektiği yönündeki görüşler daha fazla kabul görmektedir (Kozelka, 2008: 7). Bu çerçevede 1000 kişilik nüfusa karşılık 20-25 güvenlik personelinin, yerleşim yerlerinde görev yapacak polis miktarı için de her 1000 kişilik nüfusa karşılık 4 polisin asgari yeterli miktar olduğu belirtilmektedir (McGrath, 2006: 81-106). Kuvvet ihtiyacının tespiti sadece birkaç faktöre bakarak belirlenebilecek bir husus değildir. 
Bu husus daha detaylı bir inceleme konusu olabilecek niteliktedir. 

Örnek olarak verilen oranlar araştırmacıların kendi ana vatanları dışında yaşanmış olaylar dikkate alınarak tespit edilmiştir. Türkiye ’nin yaşadığı 
tecrübeler farklıdır. Her şeyden önce hudut güvenliğinin sağlanması için ayrılacak güvenlik kuvveti miktarı önemli bir yer tutmaktadır. PKK terörünün kırsal ağırlıklı, bölge arazisinin sarp ve ulaşımın yetersiz olması, alan kontrolü için gerekli karakol ve sabit üs miktarının fazlalığı, bu üslerde kendi kendine yeterli olacak sayıda personel bulundurma zorunluluğu güvenlik gücü ihtiyacını da artırmıştır. 
Aşağıdaki grafik (Şekil 3.) ülkemizin yaşadığı tecrübede gücün etkisinin çok 
önemli bir faktör olduğunu göstermektedir. 

Şekil 3.
Güvenlik güçleri miktarı, ele geçen ve teslim olan terörist sayısı karşılaştırması 
Olayların başlangıcından itibaren uzun süre aynı miktarda güvenlik kuvveti 
ile yürütülen mücadelede görev alan unsurların sayısı 1991-1994 yılları arasında iki katına çıkarılmış ve bu yıllar terörle mücadelede en fazla insan kaybının yaşandığı dönem olmuştur. PKK kuruluş aşamasında benimsediği strateji ile 1991 yılında devrimci halk savaşında üçüncü safhaya geçmeyi (Halk ayaklanmaları ile kurtarılmış bölgeler oluşturulması) öngördüğünden olayların yoğunluğunu artırmıştır. 

Bu eylemlerle elde edeceği kazançların yaşayacağı kayıplardan daha fazla 
olacağını düşündüğü için insan zayiatın daki artışı göze almıştır. Çatışmalarda yaşanan can kayıpları ve şiddetten zarar görenlerin yaşadığı acılar örgüt üyeleri ve destekçileri arasındaki bağların güçlendirilmesi, şehitlik kavramının yüceltilmesi, intikam duygusunun yüksek tutulması ve bütün bunların bir kurtuluş mücadelesi olduğu yönünde algı yaratılması için PKK tarafından kullanılmıştır. Bu gelişmelere rağmen 1994 yılı askeri açıdan örgüt adına bir hezimet ve kırılma yılıdır. Bundan sonra örgüt teoride öngörülen askeri zafer kazanma hedefini bırakmış, siyasi alandaki çalışmalara ağırlık vermiştir. Silahlı unsurları ise bu çalışmaları desteklemek ve pazarlık gücünü yüksek tutmak için muhafaza etmiştir. Bu değişimin iyi analiz edilebildiğini söylemek güçtür. Doğrudan mücadelenin uygulama aracı olan güvenlik kuvvetlerinin kullanımında alan kontrolüne geçmek gibi taktik ve strateji değişiklikleri yapılmış olmasına rağmen dolaylı mücadele kapsamında uygulanabilecek reform niteliğinde bir değişiklik yapılmamıştır. 

1996 yılında kolluk güçlerine ilave olarak Silahlı Kuvvetlerin diğer birliklerinin 
de teröristle mücadelede görevlendirilmesi ile sahadaki kuvvet miktarı ezici bir şekilde artmıştır. Şekil.3’de sadece Silahlı Kuvvetlerin Jandarma ve Kara Kuvvetleri unsurlarına rakamsal olarak yer verilmiştir. Aynı dönemde Hava Kuvvetlerinin terörle mücadeleye aktif desteği de artmıştır. 1997 Yılından itibaren PKK nın yurt dışı kamplarına yapılan yoğun hava harekatları örgüt mensuplarının kalabalık olarak barındığı yerlerde daha küçük unsurlara ayrılmasına neden olmuş, bunun sonucunda barınma, eğitim, komuta kontrol ve lojistik desteğin sağlanmasında güçlükler yaşanmış, yeni elemanların katılımını önlemede caydırıcı bir faktör olmuştur. 

Sahadaki güç miktarı artmış olmasına karşılık güvenlik kuvvetlerinin verdiği 
kayıpların azalması, ele geçen terörist miktarının artması ve kendi inisiyatifleri 
ile eylem yapma yeteneklerinin azalması terörle mücadelede bir dönüm noktasını işaret etmektedir. Bu dönemde terör örgütü tarafından ilan edilen sözde ateşkesin en önemli nedeni kaybedilen güç ve prestijdir. Dünyadaki diğer örnekler incelendiğinde terör örgütlerinin ortalama 10-15 yıl aktif mücadele verebildiği başarılı olamazsa çöküşe geçtiklerine yönelik tespitler bulunmaktadır. Bunu doğrular şekilde PKK yöneticileri de 1994-95 yıllarında sonuç almayı planladıklarını açıklamışlardır. 


Kamu düzeni sağlandıktan sonra asker yerine kolluk güçlerinin görünürlüğünün 
artırılması ve sorumluluğun devir alınması dikkat edilmesi gereken önemlibir husustur. 

Örgütün çöküşe geçtiği bir dönemde güvenlik kuvvetlerinin miktarının 
artırılması, doğrudan mücadele döneminde getirilen sınırlayıcı tedbirlerin 
devam etmesine neden olduğundan halkın yaşamı olumsuz etkilenmiş, bu durum örgüt tarafından siyasi tabanını genişletmede istismar edilmiştir. Bölgeye yönelik mahalli ve genel seçim sonuçlarına göz atıldığında desteğin nasıl arttığını gözlemlemek mümkündür. Ayrıca kullanılan kuvvet miktarı ile teröristlerin etkisiz hale getirilmesinde sağlanan sayısal başarı güç ile orantılı değildir. 1996 Yılında yapılan değişikliğin olumlu yanlarından birisi yoğun çatışmaların yaşandığı dönemde kolluk kuvvetlerinin yıpranan imajının diğer bir askeri unsur ile değiştirilmiş olmasıdır. 

PKK terörü ile yürütülen uzun soluklu mücadelede güç kullanımı ve buna 
bağlı dönüm noktalarının irdelendiği bu bölümün sonunda ilk yıllarda yığınakta 
yapılan hatanın günümüzdeki etkilerine tekrar değinilecektir. Olayların başlangıcından 1994 yılına kadar mücadele ağırlıklı olarak kolluk güçleri ile yürütülmüş, ihtiyaca göre Kara Kuvvetleri unsurları kolluk güçlerini takviye etmiştir. Terör olayları bir asayiş sorunu olduğundan öncelikle polis, jandarma gibi kolluk güçlerinin kullanılması doğru bir yaklaşımdır. 1996 Yılında Silahlı Kuvvetler unsurları doğrudan sorumluluk almıştır. Takviye olarak birlik göndermekle asli sorumlu unsur olarak görev almak oldukça farklıdır. Çünkü eğitim, teşkilatlanma, silah, malzeme temini ve mücadeleye yönelik bilgi alt yapısının sağlanması Silahlı Kuvvetler için önceliklerin değiştirilmesi gereken, zaman alıcı bir faaliyettir. Bu nedenle Silahlı Kuvvetlere daha önceki bir zaman diliminde, örneğin Birinci Körfez Savaşı öncesi veya hemen sonrasında sorumlu luk verilmiş olsa örgütün çöküşü ve terörün sonlandırılması hızlandırılmış olur mu idi sorusu düşünülmeye değer bir konudur. 

Çünkü kullanılacak kuvvet kadar zamanlaması da önemlidir. Bu kuvvetin hangi 
safhada nasıl kullanılacağına hükümet ve parlamento karar verir (Özcan, 2010). 

Çatışmaların süresi uzadıkça yaşanan kayıplar ve acılardan dolayı kin, düşmanlık ve bunlarla bağlantılı toplumun ayrışması artacağı için barışın sağlanması da zorlaşmaktadır. Mason (2007: 79), çatışmaların uzaması durumunda her iki tarafın da kesin zafer elde etme ihtimalinin azalacağına dikkat çeker. Buna göre: 

“Eğer isyancılar kazanırsa genellikle oldukça erken bir zamanda kazanırlar. 
Eğer hükümet güçleri kazanırsa benzer şekilde onlarda erken bir zamanda 
kazanırlar çünkü isyancılar örgütlü askeri bir güce sahip olan devletin gözü 
ve baskısı altında, kendilerinden çok daha kuvvetli bir otoriteye karşı savaşacak 
yetenek geliştirmek zorunda olduklarından bu dönemde dezavantajlı durumda  dırlar”(Mason 2007: 79). 

Bu varsayımdan hareketle terörün 1990’lı yıllarda bitirilmiş olması halinde 
sağlanabilecek pek çok kazanımdan bir kaçı aşağıda belirtilmiştir. 

• Demokrasinin geliştirilmesi ve sağlamlaştırılmasında daha cesaretli adımlar 
atılabilir veTürkiye bölgesine örnek olabilirdi. 
• Güvenliğe yapılacak harcamalardan yapılacak tasarruflar ve sağlanacak güvenlik ortamında özel sektörün gerçekleştireceği yatırımlarla daha dengeli 
bölgesel kalkınma sağlanabilirdi. 
• Soğuk savaşın sonunda batılı ülkelerin fazlası ile yararlandığı barışın hisselerine düşen payından (peace dividend) Türkiye de yararlanabilirdi. 
• Asker sivil ilişkileri demokratik standartlara göre düzenlenebilirdi. 
• Silahlı kuvvetlerin reorganizasyonu daha erken yapılabilirdi. 
Terörün daha erken bir zamanda sonlandırılmasının getireceği kazanımlar yanında olumsuz yönleri de olabileceği unutulmamalıdır. 1999 Yılından sonra yaşanan dönemde görüldüğü gibi güvenlik alanında erkenden sağlanacak mutlak başarı sonucunda sorunun temel nedenlerinin göz ardı edilme ihtimali de yüksek olabilir, bu durum bittiği zannedilen terörün uygun koşullar oluştuğunda tekrar ortaya çıkma nedeni olarak kullanılabilirdi. 

Dönüm noktası tanımında da değinildiği gibi olayların üzerinden zaman geçtikten sonra bu değerlendirmeleri yapmak daha kolay ancak yaşandığı dönemlerde tespit etmek zordur. Bu nedenle terörizmle mücadelede siyasi ve sosyal analizler kadar dönüm noktalarının tayininde bir karar destek vasıtası olarak analitik yaklaşımlardan da yararlanılmalıdır. 2000’li Yıllarda güvenlik kuvvetlerinin miktarı önemli ölçüde azaltılmış olmasına rağmen bölgede devlet otoritesinin görünürlüğü ve kanun hakimiyeti arttığından bu tarihten itibaren dolaylı mücadele kapsamında yapılacak değişikliklerin güvenlik kuvvetlerinin varlığı ile desteklenmesi vekalıcı olma şansı artmıştır. Ancak aşağıdaki tabloya bakıldığında bu fırsatın değerlendirilemediği görülmektedir. 

Dolaylı Mücadele İçin Uygulanan Tedbirler 

Dolaylı mücadele kapsamında güvenlik tedbirlerine paralel olarak uygulamaya 
konulan diğer tedbirler (Tablo 1.) incelendiğinde yine güvenlik kuvvetlerinin ihtiyacı olan düzenlemelerin ön plana çıktığı görülmektedir 


Tablo 1.Terörizmle Dolaylı Mücadele Kapsamında Uygulanan Bazı Tedbirler. 

2009 DTP’nin kapatılması, TRT-6 Kürtçe yayın başlatılması, Demokratik açılım programı, Yayla yasaklarının kaldırılması,İnsan hakları izleme kurulu, Ceza evlerinde Kürtçe konuşma yasağının kaldırılması, RTÜK Yönetmeliğinde değişiklik yapılması 2010 Kamu düzeni müsteşarlığı kurulması, Seçimlerde Kürtçe propagandanın serbest bırakılması, Taş Atan çocuklar yasası 2014 Demokratikleşme paketi, Anadilde eğitim, köy isimleri değişikliği, partilere seçim yardımı, Yargı reformu, TRT kanunu değişikliği 

Tabloda yer verilen tedbirler bu konudaki uygulamaların tamamı olmas da 
önemli olanları kapsamaktadır. Bunlara ilaveler yapılabilir. Ancak görünen odur 
ki ilk yıllarda güvenliği sağlamak için ihtiyaç duyulan idari ve hukuki düzenlemelere ağırlık verilmiş, 2000’li yıllarda bunların yanında siyasi ve hukuki tedbirler de uygulamaya konulmuştur. Söz konusu uygulamaların bütün tedbirler dikkate alınarak eşgüdüm içerisinde ve fırsat penceresi olarak tanımlanabilecek dönemlerde yapıldığını söylemek zordur. Çünkü bakanlıklar arası terörizmle mücadele faaliyetlerinde koordinasyonu sağlayacak daimi bir teşkilat merkezi idare seviyesinde kurulmamıştır. 1997 Yılında faaliyete geçirilen Terörle Mücadele Yüksek Kurulu ise belirli aralıklarla toplanan bir koordinasyon kurulu niteliğindedir. Mevcut uygulamalara göre bir konuda kanun teklifi hazırlanması ve yasalaşması öncelikle ilgili bakanlık bürokrasisi ve meclisteki komisyonun çalışmaları ile hayata geçirilmektedir. Mecliste Terörle Mücadele Komisyonu da oluşturul mamıştır. Her bakanlığın önceliği ve terörle mücadeledeki rolü farklı olduğundan ihtiyaçların bir bütün olarak ele alınması çoğu zaman mümkün olmamıştır. 

Güvenlik gerekçeleri ile bazı bakanlıkların karar alıcı bürokrat ve siyasetçileri de bölgeye ziyaretlerini sınırlandırdık ları için gerçek durumu ve ihtiyaçları değerlendirmekten uzak kalmışlar dır. 

Ülkenin bütünü için hazırlanan düzenlemeler bölge ihtiyaçları karşısında 
yetersiz kalmış ya da beklenen etkiyi yaratmamıştır. OHAL Valiliği kaldırıldıktan 
sonra terör bölgesinde görev yapan mülki idarecilerin yetkileri oldukça 
kısıtlanmış ve bölgenin gerektirdiği ihtiyaca göre inisiyatif kullanamaz duruma 
gelmişlerdir. Kanunların içeriği, detayları ve dili konusunda var olan genel şikayetler bölgedeki idareciler açısından daha büyük problemler yaratmıştır. 

Tablo 1.’de yer alan düzenlemeler incelendiğinde başlangıçta olaylara sadece güvenlik penceresinden bakıldığı, sorunun kaynağı ve nasıl çözüle bileceğine dair değerlendirmelerin eksik yapıldığı görülmektedir. Sıkıyönetimden sonra 1987 yılında OHAL ilanı ve Bölge Valiliği teşkili ile bir an önce asayiş ve kamu düzenin sağlanması hedeflenmiştir. İsimleri farklı olsa da yapılan düzenlemelerin birçoğu geçmişte devletin asayişi sağlamak için uyguladığı tedbirlerin benzeridir. Son olayın diğerlerinden en önemli farkı 30 yılı aşkın bir süredir sonlandırılamamış olmasıdır. 

Aslında demokrasi ile yönetilen ve benzer sorunları 20 yıldan fazla yaşayan ülkelerin çoğunda terörizmle mücadeleden devletlerin galip çıktığı görülmüştür. (Connable ve Libincki’in (2010: 153) tespitlerine göre: 

“Teröristler, çatışmaların uzaması ile halktan aldıkları desteğin azalması, 
başlangıçta ilan ettikleri hedeflerinden sapmaları, şiddeti acımasızca kullanıp 
halkı bıktırmaları ya da hükümetlerin çeşitli alanlarda reform yaparak 
kozlarını ellerinden almış olmalarından dolayı mücadeleyi kaybetmişlerdir.” 

Bu değerlendirme ışığında PKK ile mücadelede; yapılması gereken düzenlemelerin zamana yayılarak geciktirilmesi, çok uzun süre halkın günlük yaşamını olumsuz etkilemesine rağmen güvenlik tedbirlerinin değişiklik yapılmadan uygulanması, teröristler aleyhine olabilecek bir süreci neredeyse tersine çevirmiştir denebilir. 

Karar vericilerin ihtiyatlı yaklaşımı ve yaşanan gecikmede şu değerlendirmenin 
de etkili olabileceği gözden kaçırılmamalıdır. 

“Başlangıçta küçük de olsa yapılan reformlar daha sonra yapılacak hızlı ve 
radikal reformlardan daha önemlidir. Ancak bu durum henüz demokratikleşmeyi 
tamamlamamış ülkelerde kumar oynamak gibidir. 
Bazen temel haklar ve bazı siyasi isteklerin yerine getirilmesi stratejik seviyede dez avantaj yaratabilir. 
Örneğin basın, konuşma ve toplantı hürriyetini genişletme temel bir hak isteğidir fakat bunlar kolaylıkla kitle gösterilerine dönüşebilir ve terörle mücadeleyi olumsuz etkileyebilir.” (Connable ve Libincki, 2010:79 ) 

Bu nedenle daha önce verilen bazı haklar bir müddet sonra daraltıldığında 
terör örgütünün istismarına açık bir alan yaratılmış olmaktadır. Zaman içerisinde değişiklikler yapılsa bile demokratikleşme çabalarının sürdürülmesi yine de en iyi çözüm ve terörün panzehiridir. Ancak can güvenliği ve yaşam hakkını vatandaşları için sağlayamayan devletlerin diğer tedbirlerle başarıya ulaşması da mümkün değildir. 

TSK ve bir bütün olarak güvenlik güçleri terörle mücadelede kendilerine verilen 
görevi başarı ile yerine getirmiş ve bazı dönemlerde örgütün silahlı gücünü 
büyük ölçüde etkisiz kılmıştır. PKK terör örgütü içerde kaybettiği gücünü, Birinci 
Körfez Savaşı, Kuzey Irak’ta uçuşa yasak bölge uygulaması, Kuzey Irak’ta gönüllü veya sessiz bir destekle barınma ve yaşam alanları elde etmesi, İkinci Körfez Savaşı ve sonrasında yaşanan kaotik ortam gibi dış gelişmelerden yararlanarak yeniden tesis etmekte başarılı olmuştur. 

Bu gelişmeler örgütün ömrünü uzatmış, geçen sürede tabanını sağlamlaştırmış, 
hem yurt içi hem de yurt dışında daha fazla siyasi bir figür haline gelmiştir. Devletlerin mutlak üstünlüğü ile sonuçlanan dünyadaki diğer örneklere bakıldığında terörün sonlandırılması için müzakere yapılması, genel af ilanı, yasadışı örgütlerin siyasi hayata katılmasına izin verilmesi veya bölgesel reformların gerçekleştirilmesi gibi bir çok düzenlemenin hükümet inisiyatifi ile hayata geçirildiği görülmektedir. (Sri Lanka veTamil örneğinde olduğu gibi) Çünkü terörü yaratan nedenlerde bir iyileştirme yapılmadığı zaman uygun koşullar oluştuğunda tekrar ortaya çıkma ihtimali vardır. Bu durumda mutlak zafer de göreceli bir başarıya dönüşmektedir. 

Söz konusu değişiklikler terör örgütünün çöküşünü müteakip hükümet inisiyatifi 
ile yapıldığında en önemli faktör psikolojik üstünlüktür. 
Bu durumda kamuoyunun yapılan değişiklikleri benimsemesi ve örgütün isteklerinin sınırlandırılması ihtimali daha yüksek olacaktır. 

Sonuç 

Sonuç olarak terörizmle mücadelede uygulanacak strateji, bu kapsamda hangi 
araçların ne zaman, hangi sıklıkla uygulamaya konulacağı siyasi bir tercihtir. Terör örgütleri açısından amaç, terörü bir araç olarak kullanarak 

“ Çatışmanın bedelleri karşısında devletin dayanma iradesini adım adım yok 
etmek, hareketin gelişmesini sağlamak, sonuçta çatışmaların çoğunu kaybetse 
de savaşı kazanmaktır. Butür bir anlayış karşısında en önemli husus devletin gücünü kullanma iradesi ve bu gücün yetenekleri ile ilgilidir. Hiçbir isyancı / devrimci hareket devletin güvenlik güçleri istekli ve mücadeleyi sürdüre bilecek yetenekte olduğu sürece başarıya ulaşamaz. Ancak devletin güvenlik güçleri başka seçeneklerin bulunduğu bir ortamda silahlarını 
kullanma arzusunu sorgulamaya başladıklarında isyancıların/devrimcilerin 
kazanma günü gelebilir.” (Romano , 2010: 243) 

Son dönemde özellikle 2012 yılından sonra çözümün olgunlaştığı varsayımından 
hareketle PKK terörünü sonlandırmak için dolaylı mücadele yolu seçilmiş ve 
siyasi bir tercih yapılmıştır. Devlet bu yaklaşımla silahlı gücünü kullanma iradesini gönüllü olarak bir müddet askıya almıştır. Uygulanan yöntemler ve zamanlama konusundaki tartışmalar bir tarafa bırakılacak olursa yaşanan gelişmeler sonucunda artık macun tüpten çıkmıştır. 

Örgüt ve siyasi uzantıları tarafından öne sürülen hususlar kabul edilmese bile kazanç hanesine yazılacak ve talep çıtası daha yükseklere çıkarılmak istenecektir. 

Halk arasında destekçileri olan ve geniş kitleleri etkileyebilme yeteneğine sahip 
bir terör örgütü ve onun yarattığı terörizmle mücadele stratejisi ve uygulama planları hazırlanırken şu husus daima göz önünde bulundurulmalıdır. “Terörizme karşı başarılı olabilmek için topluma ve mevcut rejime yönelik asıl tehdidin öncelikle teröristlerin silahlı unsurlarından değil terör örgütünün ideolojisi ve toplumda istismar ettiği konulardan geldiği dikkate alınmalıdır. Şüphesiz terör örgütünün silahlı unsurları ortadan kaldırılmalıdır ancak bu gerçek tehlikenin ortadan kalktığı anlamına gelmez. Terör örgütünün siyasi istekleri ve niyetini dikkate almayan hiçbir strateji terörle mücadelede başarılı olamaz. Başarı için güvenlik tedbirlerinin alınması gereklidir fakat tek başına yeterli değildir (US Army FM 100-20). 

Not; Bu tanımlamanın Çinli bir general tarafından yapıldığı yönünde bilgiler de mevcuttur. 


Kaynakça 

British Army Field ManuelVolume 1 Part 10, October (2009). 
Connable B. ve Libicki Martin C. (2010). How Insurgencies Ends.National Defense Research Institute. 
Erdoğan İ. (2003). Terörle Mücadele Stratejileri Bağlamında “Müzakere”Türkiye Örneği, Akademik İncelemeler Dergisi, 8 (2). 
Galula, D. (2006). Counterinsurgency Warfare,Theory and Practice. Preager Security International. 
Guide to the Analysis of Insurgency(2012). US Government Publication. 
Kozelka Glen E.(Maj.). (2008). Boots on the Ground; A Historical and Contemporary Analysis of Force Levels for Counterinsurgency Operations, 
School of Advanced Military Studies. 
Mason David T.(2007).Sustaining the PeaceAfter Civil War.Strategic Studies Institute. 
McGrath John J. (2006). Boots on the Ground, Troop Density in Contingency Operations. Combat Studies Institute Press. 
Özcan Nihat A. (3 Temmuz 2010). Kanlı Terörle Yüzleşme, Yeniçağ Gazetesi. 
Romano, D., (2010). Kürt Milliyetçiliği.Vate Yayınevi. 
US Army FM 100-20 Military Operations in Low Intensity Conflict, Appendix-D, Chapter-2. 
Ünal M.C. (2011). The Basics of Terrorism and Counterterrorism. Routledge Handbook of Criminology. 

***