Nazlı Ilıcak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nazlı Ilıcak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Kasım 2019 Salı

Bir PKK Propagandası: 17 Bin Faili Meçhul Yalanı

Bir PKK Propagandası: 17 Bin Faili Meçhul Yalanı 


21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü 

Türk toplumunun değişik unsurları içindeki uzantıları ve yandaş unsurları tarafından bir dizi psikolojik savaş sloganı üretilmiştir. Bu süreçte üretilen psikolojik savaş araçlarından birisi de Güneydoğu Anadolu'da 17 bin insanın devletin güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğünü ileri süren "17 bin faili meçhul" cinayet iddiasıdır. 
Bu rakam 1990'larda TBMM'de bir komisyonda yapılan konuşma sırasında bir kişinin ortaya attığı ve PKK'nın kullandığı, geliştirdiği ve propagandalaştırdığı bir rakamdan başka bir nitelik taşımamaktadır.

Sorumlu mevkilerde bulunan devlet adamlarından, bazı komutanlara, bilim adamlarından gazetecilere kadar geniş bir alana yayılan hepsinin ortak özelliği kamuoyu önderi  olmak olan insanlarda televizyon konuşmalarında, bilimsel çalıştaylada, hatta yazılarında bu PKK  yalanını bilinçsizce tekrarlamaktadırlar. 

Bir emekli koramiral televizyonda "1990'larda faili meçhuller devlet politikası idi" diyebilmekte, bir akademisyen "1990'larda öldürülen 17.000 faili meçhul"den bahsedebilmekte, 1990'lı yıllarda milletvekili, bakan gibi önemli görevlerde bulunmuş siyasetçiler ileri sürülen rakamları doğrularken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan " Topraktan fışkıran kemiklerden " bahsetmektedir. Ölüm kuyuları diye adlandırılan kuyular açılmakta, televizyonlar canlı yayınlarda çıkmayan cesetlerden bahsetmektedir. Bütün bunlar olurken nedense İç İşleri Bakanı Beşir Atalay, kendisine bağlı olan Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı kayıtlarındaki "faili meçhul" cinayetlerin sayısı ile ilgili bir rapor istememektedir. 

17 bin faili meçhul olduğu iddiası büyük bir yalandır. 17 bin rakamı öyle ciddiyetsiz bir rakamdır ki, bu kitabın yazarı atv'de Nazlı Ilıcak tarafından yönetilen bir programda DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'e "17 bin faili meçhul"den bahsetmesi üzerine "doğruyu söylemiyorsunuz. Türkiye'de 17 
bin faili meçhul yoktur" demesi üzerine "14 bin olsun" diyecek kadar meseleyi gayri ciddileştirmiştir. S. Talu, faili meçhul cinayet iddialarının kapsadığı dönemin PKK terörünün doruğa ulaştığı, 1993, 1994, 1995 başı olduğunu özetle 1,5-2 yıl içerisinde, 17 bin cinayet işlendiğinin iddia edildiği söylemektedir. Yaklaşık 450-500 günde 17 bin faili meçhul cinayetin işlenmesini günde en az 
34 faili meçhul cinayetin devlet güçleri tarafından işlendiği anlamına gelmektedir. Talu, bir devlet görevlisi, kaba bir hesapla beş kişi öldürmüş olsa, eder 4 bin katil diyerek bitirmektedir cümlesini.[1] 
Görüldüğü gibi konuya biraz analitik yaklaşınca 17 bin faili meçhul iddialarının ne büyük bir saçmalık olduğu görülmektedir. Bu iddiaları ortaya atan ve savunanların ortaya koyabildikleri bir isim listesi, polise, jandarmaya veya savcılıklara yapılmış suçduyurusu/başvuru da görülmemektedir. 

Bulunmuş faili meçhul cinayet kurbanı cesetleri de yoktur. Üstelik bir gün faili bilinmeyen bazı cinayetlerde öldürülmüş insanların cesetleri dağlarda bulunur ise bu insanların PKK tarafından mı öldürüldüğü yoksa güvenlik güçleri ile girdikleri çatışmalar sonucunda ölen PKK'lılar mı olduğunun ortaya çıkarılması için ayrı bir çalışma yapılmalıdır. 

Türkiye'de hiç mi faili meçhul cinayet işlenmemiştir. 1984'de başlayıp 1998'e kadar devam eden, 1999-2003 arasında "0" noktasına doğru gerileyen ve 2004'den itibaren tekrar başlayan 1945 sonrasınd dünyada gerçekleşen en kapsamlı düşük yoğunluklu çatışmada hukuk dışında çıkmaların olmaması mümkün değildir. 1984-2009 arasında 4361 asker, 217 polis, 1378 köy korucusu, 116 öğretmen şehit olurken, 5669 yurttaşımız da PKK tarafından katledilmiştir. Aynı tarihte 29.359 PKK'lı ise çatışmalarda öldürülmüştür. 

Bu kadar kapsamlı, uzun süreli ve kanlı bir çalışmada sınırın aşılmaması mümkün değildir. 

PKK eylemlerinin zirveye çıktığı 1993/95 sürecinde bazı devlet görevlilerinin bir devlet politikası olarak değil, bölgedeki yüksek gerilim ve çatışma ortamının getirdiği baskı altında kendi insiyatifleri ile PKK'nın kent yöneticilerine yönelik eylemleri olduğu, sınırın aşıldığı iddiası akla yakındır. Bu tür eylemler devletin bilgisi dışında gerçekleştirilmiş "suç niteliği" taşıyan eylemlerdir. İç İşleri Bakanlığının Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü aracılığı ile yapacağı bir araştırma bu sayının 100 ile 500 arasında bir rakam olduğunu ortaya çıkaracaktır. Bu tür eylemler için söylenebilecek şey: keşke olmasaydı. 
Öte yandan örgütün ERNK kanadının çok dar olan bazı lider kadrolarının ise devlet kararı ile Türkiye içinde ve büyük bölümü Türkiye dışında infaz edildiği anlaşılmaktadır. Eğer böyle bir karar alındı ise bunun ancak en üst düzeyde ve en köşeli katılım ile alınabileceği açıktır. Bu şekilde alınan bir karar sonrasında öldürülen PKK'lı sayısının 50'nin üzerinde olmadığı tahmin edilebilir. 

Bu eliminasyon eylemleri kanaatimce suç değildir. Her devlet kendisini korumak için bu tür "rutin dışı" eylemler gerçekleştirir. Bu eylemlerin ispatlanması da mümkün değildir. 

Özetle, PKK terörü ile mücadele sürecinde güvenlik güçlerinin kasap gibi 17 bin insanı katlettiği iddiası ne doğrudur ne de aklidir. Bu büyük yalan, Goebbels'in "yalan ne kadar büyük olursa, inanan o kadar çok olur" yaklaşımı ile tekrarlanmaktadır. Yapılması gereken derhal İç İşleri Bakanlığı'nın faili meçhullerin sayısı ile ilgili kapsamlı bir çalışma yapması, isim, yer, tarih saptaması ile birlikte sonuçların kamuoyuna açıklanmasıdır. Yalanlara son verecek, gerçekleri ortaya çıkaracak olan budur. 

Tabii ki bu yeni bir tartışmayı başlatacaktır ancak hiç olmaz ise gerçekler üzerinde tartışılacaktır. 

[1] www.haberiniz.com, Sabahattin Talu, " Faili Meçhul Sakızı " 

http://www.21yyte.org/  adresinden 
07.08.2013 21:13 tarihinde indirilmiştir


http://www.21yyte.org/arastirma/politik-sosyal-kulturel-arastirmalar-merkezi/2010/04/12/4026/bir-pkk-propagandasi-17-bin-faili-mechul-yalani

***




1 Ekim 2017 Pazar

12 Eylül ÖNCESİ VE SONRASI KÖŞE YAZARLARIMIZ Kim Ne yazmıştı?


12 Eylül ÖNCESİ VE SONRASI KÖŞE YAZARLARIMIZ  Kim Ne yazmıştı?


Nazlı Ilıcak 14 Eylül 1980 tarihli yazısında ne yazmıştı?

Nazlı Ilıcak 12 Eylül 1980 darbesini savundu mu? Nazlı Ilıcak 14 Eylül 1980 tarihli yazısında ne dedi? Nazlı Ilıcak'tan darbe sonrası Oktay Ekşi için 
ne yazmıştı? İşte Nazlı Ilıcak'ın 14 Eylül 1980 tarihli o yazısı
12 Eylül Harekatı

12 Eylül tarihli yazımızı şöyle bitirmiştik. "Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete.."

Ve kıyamet koptu. Dünyanın sonu değilse de, demokrasinin sonu geldi. Siyasal partilerin faaliyetlerine ara verildi, parlamento feshedildi.. 
Milletvekillerinin ve senatörlerin dokunulmazlığı kaldırıldı..

Hürriyet, biz gazetecilerin en önemli gıdası, suyu, ekmeğidir.. İçimizdeki döktükçe ferahlar, karşı bir fikre kuvvetli delillerle mukabele ettikçe 
güçleniriz. İnanırız ki, "Berika-i hakikat, müsademe-i efkardan doğar…"Gerçeğe ancak fikir alış-verişiyle ulaşılabilir. Doğru olduğunu zannettiğimiz 
bir düşüncenin, değişik bir bakış açısı önünde çöküşüne defalarca şahit olmuşuzdur..

Balık ancak suda yaşar, gazeteci çok partili demokraside. Çünkü görevi sadece alkışlamak değildir.İşte, harekatı öğrenince, bu sebepten dolayı 
derin bir "Ah" çektik. .

İşin kolayı, "Biz dememiş miydik" sorumluluğu siyasi kadrolara yüklemek, konuşma ve kendilerini savunma hakkına sahip bulunmayan kimseleri, 
yerden yere çalmaktır. Biz böyle yapmayacak, onlarla hesaplaşmak için, demokratik sistem içinde yeniden yerlerini almalarını bekleyeceğiz. 
Tam tersine, bugün müdafaa edeceğiz. Eğer demokrasinin bir an evvel geri gelmesini istiyorsak, siyasi kadronun ayakta kalmasına çalışmalıyız.

Liderler kolay yetişmez; herkesin kusuru vardır ama bu kusurları dev aynasında gösterip olumlu yanları örtmemek gerekir politikacının topyekun 
tasviyesi Türk siyasi hayatında telefisi imkansız boşluklar yaratır.

Anayasa profesörü merhum Ali Fuat Başgil'in hala tazeliğini koruyan satılarını okuyup 12 Eylül harekatına teşis koymak mümkün..

" Hürriyet terbiyesi gelişmemiş olan memleketlerde, hürriyet rejimi çocuk elinde dinamit olmaya, demokrasi ise evvela demagojiye ve sonra 
anarşiye dökülmeye mahkumdur. Anarşiyi de bir tepkinin takip etmesi mukadderdir. Bu tür memleketlerde, hürriyet rejimi gelip gecicidir. 
Kışın bulut arkasında görünüp batan güneş gibidir.. Böyle olması tabiidir. Çünkü demokrasi, istibdat ve kargaşa arasında yer alan bir itidal ve muvazene rejimidir. Bu rejimin bir parmak yukarısı istibdat ise,  bir parmak aşağısı anarşidir. Hürriyet terbiyesi eksik olan memleketler, ekseriya itidal ve muvazeneyi kaybederler ve neticede istibdat ile kargaşalıktan birini tercih etmek zorunda kalırlar. Kargaşalık, milletlerin haklı olarak en çok yığıldıkları bir felaket olduğundan böyle bir vaziyet kaşısında kalan memleketler daima istibdatı tercih etmişler  ve kargaşalık tufanında boğulmamak için kendi yarattıkları bir Nuh peygamberin gemisine sığınmışlardır. Umumiyetle, diktatörlerin bidayette birer kurtarıcı sevgisi ile karşılanmalarının psikolojik sebebi budur." 

Demokrasinin devamı ancak otorite ve hürriyet arasındaki dengenin korunmasına bağlıdır. Hürriyetsiz disiplin totoliter bir rejimin karakteridir 
ama disiplinsiz hürriyet başı bozukluk ve kargaşa demektir. Başgil bu konuda şunları söylüyor:

" Disiplinsiz bir hürriyet tasavvur etmek ve hürriyeti başıbozukluk manasına almak, hürriyet idealine bir başka şekilde ihanet etmektir. Hürriyete 
kasd için yapılan yanlış telakkiye göre, hürriyet güya herkesin dilediği gibi hareket etmesidir. Bu hal, asla hürriyet değil, kargaşalığa götüren bir 
şirretlik bir şımarılıktır.. Dilediği ve istediği gibi hareket etmek kudret ve ihtiyarı yalnız Tanrı Teala'ya hastır. Hatta Tanrı bile, üstün irade ve 
mutlak kudretini, bizzat kendi yarattığı nizamı alem ile hudutlamayı, kendi için ilahi bir kanun tanımıştır.

…. Cemiyet disiplin temellerine oturan birliktir. Herkes memleketin kanunlarına ne derece kuvvetle bağlanır ve riayet ederse, o nisbette medeni 
bir hürriyete kavuşur. Görülüyor ki, hürriyet ile kanun fikri arasında sıkı bir münasebet vardır ve netice itibariyle hürriyet, herkesin müsavi surette  
kanuna saygı göstermesi ve itaat etmesinden doğan bir hava ve iklimdir." 

* Türkiye'de demokrasi, demagojiye ve anarşiye dönüşmüştür otorite ve hürriyet arasındaki denge birincisi aleyhine bozulmuş, bir otorite 
boşluğu doğmuştu Türk Silahlı Kuvvetleri, bu boşluğu doldurdular açıklanan hedef  "demokrasinin işlemesine müsait ortamı hazırlamaktır". 

Bu ortam ne kadar süratle oluşursa, milletimiz, memleketimiz o kadar çabuk huzura kavuaşacaktır.

Nazlı ILICAK

14 EYLÜL 1980 TERCÜMAN

 http://www.sivilmedya.com/nazli-ilicak-14-eylul-1980-tarihli-yazisinda-ne-yazmisti-21753h.htm


12 Eylül'de Sevinen Yazarlar bakın kimler

"Kızdırırlarsa, anayasaya 'Hayır' demiş olmanın pek bir işe yaramayacak gururuyla 12 Eylül'de zil takıp oynamış olanların tek tek adlarını açıklarım; 
şaşar kalırsınız..."

      Akşam gazetesi yazarı Ali Saydam, 12 Eylül 1980 günü Türkiye'yi terketmek üzereyken darbe yüzünden kaldığını anlattığı yazısında ilginç bir 
ayrıntıya değindi. 

"Darbenin ardından kimle konuştuysam hayatından memnundu" diyen Saydam, herkesin 'Ordu Cumhuriyet'e ve vatana sahip çıktı!' diye 
düşündüğünü yazdı. Saydam eğer kızdırırlarsa 12 Eylül'de zil takıp oynayanların isimlerini açıklarım şaşarsınız derken şunları yazdı:

"Entelektüeli, aydını, işadamı, sanatçısı, sokaktaki sıradan vatandaşı mutabıktı: 'Vatan elden gidiyor!'...

Bugün ne hikmetse herkes bir başka havada... Kızdırırlarsa, anayasaya 'Hayır' demiş olmanın pek bir işe yaramayacak gururuyla 12 Eylül'de 
zil takıp oynamış olanların tek tek adlarını açıklarım; şaşar kalırsınız..."

KİM NE DEMİŞTİ?

Ali Saydam zil takıp oynayanların kim olduğunu açıklar mı bilinmez ama bianet'in geçen sene hazırladığı 12 Eylül'de ne demişlerdi? başlıklı dosya 
medyadaki isimlerin 31 yıl önce ne yazdıklarını gözler önüne seriyor. 

Metinleri yazar Mine Söğüt'ün derlediği Darbeli Kalemler/ 27 Mayıs-12 Mart- 12 Eylül Askeri müdahalelerin ilk haftasında yazılan köşe yazılarından 
seçmeler kitabından aldık.

Refik Erduran: Serinkanlılıkla

Başka ülkelerde yönetim olağanüstü bir yoldan el değiştirirken genelde kan akar. Bizde ise 12 Eylül 1980 yıllardır kansız geçen ilk gün oldu. 
Herkes kafasında dilediği yorumu ve soyut değerlendirmeyi yapabilir.
Ama bu so­mut durumun büyük çoğunluğa rahat bir soluk aldıracağı gerçeğini hesaba katmamak yanıltıcı sonuçlara götürür yorumcuyu. 
(Mercek, Milliyet /13 Eylül 1980)

Uğur Mumcu: Terörsüz Özgürlük

Türk Silahlı Kuvvetleri, 27 Mayıs'ta da 12 Mart'ta da kalıcı bir askeri yönetim kurmak istemedi. Yeni yönetim de "özgürlükçü, demokratik, laik ve 
sosyal" nitelikli bir "sivil yönetim" kurma amacı taşıdığını ilan etti.
Şimdi hepimizin tek bir amacı olmalıdır. Çok yönlü kışkırtmaların kurt kapanlarına kapılmadan, terörsüz özgürlüğü, kansız demokrasiyi kurmak 
ve sivil yönetimi, sağlıklı yöntemleri ve kalıcı çözümleri ile yeniden oluşturmak...(Gözlem, Cumhuriyet/ 15 Eylül 1980)
Hasan Pulur: İflas masasında bir kadro
Orgeneral Evren böyle demektedir. Bu ne büyük bir aydınlıktır bilir misiniz?
Dahası da var; "Bir defa daha belirtiyorum ki, Silahlı Kuvvetler aziz Türk milletinin hakkı olan refah ve mutluluğu, vatan ve milletin bütünlüğü ve 
gittikçe etkisi azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden güç ve işlerlik kazandırmak, kendi kendisini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam 
temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır..."
Şu son üç kelimeye dikkat edilmelidir:... El koymak zorunda kalmıştır".
Bu zorunluluğu yaratanlar kendi kendilerini yargılamalıdırlar.
Ve sonra iflas masasına oturmalıdırlar. (Olaylar ve insanlar, Hürriyet/ 16 Eylül 1980)
Nazlı Ilıcak: 27 Mayıs-12 Eylül
12 Eylül, 27 Mayıs'ın akıbetine uğramayacaktır, uğramamalıdır. "Kadife eldivenli" vasfını daima koruma, müsamaha ve iyi niyet her zaman devam 
etmelidir. Çünkü bu bizim son şansımızdır. Kaybedeceğimiz şey, demokrasiden de, hürriyetlerden de önemlidir. Haysiyetimizin istiklal ve 
istikbalimizin teminatı olan anavatandır.
Not: Kadife eldivenli harekât liderlere telefon görüşmesine dahi müsamaha ediyor. Bravo. Biz de bu müsamahaya sığınarak Sayın Demirel'e ufak 
bir mesaj iletmek isteriz:
"İyilik, sıhhat ve selametinizi özler, bu vesileyle hürmetlerimi teyiden takdim ederim." (Tercüman/ 16 Eylül 1980)
Rauf Tamer: Duyuyor musunuz?
Kenan Evren'in söyledikleri, her hukukçunun ve her profesörün başucuna bir mukaddes kitap gibi asılacak cinsten sözlerdir...
Öpüp öpüp başlarına koysunlar.
Vazgeçtik istifalarından... (Sözün kısası, Tercüman/ 17 Eylül 1980)
Güneri Civaoğlu: İlk intiba, en iyi intiba
Bu hafta hükümet ilan edilecek. Sonra bir geçici anayasa yürürlüğe giriyor. Daha sonra Kurucu Meclis seçilerek göreve başlayacak. 
Yeni anayasa hazırlanacak. Siyasi partiler, seçim kanunu ve diğer bazı yasalarda değişiklikler yapılarak, demokrasinin daha iyi işleyeceği bir 
hukuk ortamı oluşturulacak.
Bu arada kimsenin şüphe etmemesi gereken bir gerçek şu: Şiddet örgütlerinin üzerine hiç müsamahasız gidilecek.
Önümüzdeki günlerde ibret levhalarının sunulması kimseyi şaşırtmamalıdır.
Kamu vicdanının süratle tatmin edileceği infazlar... Adalet kılıcının yeni şiddet suçlarının işlenmesini önleyici, caydırıcı bir süratle işlemesi.
Beklenen bu. (Ankara notları, Tercüman/ 17 Eylül 1980)
Oktay Ekşi: Gevşemeden, gevşetmeden
Çok basit: Türkiye son derece ağır bir ameliyat geçirmiştir. Bu ameliyatın tam başarıya ulaşması ve hastanın sağlığına tam kavuşması için çok 
dikkatli olmak, Türkiye'yi seven, demokratik düzene inanan herkesin borcudur.
Evren Paşa sempatikti.
Evren Paşa demokratik sistemin en kısa zamanda işletileceğini vaat etti.
Evren Paşa içtenlikle konuştu.
Doğrudur, Evren Paşa bu izlenimleri vermiştir ama iş orada bitmemiştir. Daha doğrusu Evren Paşa'nın işi orada bitmemiştir, tam tersine orada 
başlamıştır. (Günün yazısı, Hürriyet/ 18 Eylül 1980)
Çetin Altan: Çağdaşlığa giden yol
Atatürk temelde çağdaşlıkla, çağdışılığın bazı toplum kesitlerine sağladığı kolaylıklara karşıydı. O nedenle çağdaşçılığı, Cumhuriyetçiliği yani 
var olan koşullar önündeki en zor yolu seçmiştir.
Atatürk'ten sonra Atatürkçülük kolay gibi görünmüştür. Oysa bir Şark toplumunda Atatürkçülük zorların en zoruydu.
Özellikle laiklik bayrağını ayakta tutabilmek en zoru idi. (Şeytanın gör dediği, Milliyet/ 18 Eylül 1980)

Müşerref Hekimoğlu: Yasalar değil kafalar...

Orgeneral Evren'in demokrasiseverliğine her zaman güven duydum. Tüm dünya görevinin bilincine varmış bir komutan olarak, ülkenin ve rejimin 
gücünü Türk Silahlı Kuvvetleri'nin asıl görevine dönüşünde hisseden kişiliğiyle tanıyor Evren Paşayı. Uygar kişiliğine saygı duyuyor, içtenliğine 
güven...
Ben de aynı saygı ve güven içinde Sayın Başkan ve öteki Konsey Üyelerine "Kolay gelsin" diyerek bitirmek istiyorum yazımı. Görevlerini başarıyla 
sona erdirmelerini diliyorum. Ama bu görevin güçlüğünü de belirtmek zorundayım.
Onları Atatürk yolunda bir eyleme iten ortamı değiştirmek hiç kolay değil. Çürümüş, tepeden tırnağa fosilleşmiş bir düzeni sağlıklı bir varlığa 
dönüştürmek kolay değil. Hele düne dönük kurallarla yarına yönelmek hiç kolay değil... (Ankara. Anka, Cumhuriyet/ 19 Eylül 1980)


http://www.gazeteciler.com/gundem/12-eylulde-sevinen-yazarlar-bakin-kimler-40616h.html

*********


12 Eylül'de kim Ne yazmıştı?

12 Eylül ASKERİ DARBSİ Sonrası, Basındaki bazı kalemler Hangi satırları yazdı?
VE BUGÜN NELER YAZIYORLAR..
( TAKDİRLERİNİZE )


Oktay Akbal (Cumhuriyet-13 Eylül 1980) “Atatürk devriminin yandaşları, erleri, Atatürk ilkelerinin sahipleri, böyle bir duruma sürgit göz 
yumamazlardı elbet. Nasıl 27 Mayıs 1960'ta göz yummadılarsa, daha sonraki yıllarda nasıl zaman zaman uyarı mektuplarıyla, anımsatmalarla 
iktidarı ellerinde tutanları Atatürk devriminin yoluna çağırdılarsa, bir kez daha aynı kutsal görevi yapacaklardı. Bu kaçınılmaz bir gerçekti. 
Öyle de oldu.” 

Güngör Mengi (Yeni Asır-18 Eylül 1980) “12 Eylül Harekatı, hedefine varacaktır. Devlet, rejim ve topluma hazırlanan tuzak mutlaka bozulacaktır. 
(…) İhanet, bu aşamadan sonra silahlarını gömerek lanetli mücadelesine son verecek değildir kuşkusuz. Ama devletin güçlenmesi sayesinde ihanet 
odakları, masum insanları eskisi gibi şantaj ve baskıyla eyleme sürükleme olanaklarını yitireceği için, gerçek gücü ile kalacak, savaşını 
sürdürmekteki inadı intiharı olacaktır.” 

Rauf Tamer (Tercüman-17 Eylül 1980) "Kenan Evren'in söyledikleri (16 Eylül 1980 tarihli basın toplantısı) her hukukçunun, her profesörün, 
başucuna bir mukaddes kitap gibi asılacak cinsten sözlerdir. Öpüp öpüp başlarına koysunlar. Vazgeçtik istifalarından.." 

Oktay Ekşi (Hürriyet-18 Eylül 1980): "Evren Paşa, son derece ağır bir sorumluluk altına girmiştir. Bu, Türkiye'yi yıllardır bunaltan anarşi, 
terör ve bölücülüğü tam bir tarafsızlıkla kökünden kurutmak ve ülkemizi aydınlık ve huzurlu günlere tekrar kavuşturmak sorumluluğudur. 
Ve bu sorumluluğun altından kalkabilmek için, Evren Paşa ile onun bu amaçlara ulaşmasını isteyen görevli görevsiz herkesin, içinde 
bulunduğumuz durumun icaplarına göre hareket etmesi zorunludur." 

Güneri Cıvaoğlu (Tercüman-4 Ekim 1980) "12 Eylül Harekatı'nı, dünyadaki diğer asker kökenli rejim olayları ile mukayese ettirmeyecek diğer 
görüntüleri ise yeni yönetimin uygulamalarında buluyoruz. Her geçen gün bir yeni uygar görüntüyü, aşırı davranışlardan kaçınan makul ve 
kamu vicdanını tatmin eder nitelikte haklı uygulamaları sergilemektedir. 

Hedefler saptırılmamakta, harekatın ilk gününde açıklanan amaçlara, kararlı, tavizsiz fakat ölçülü ve akıllı adımlarla ilerlenilmektedir. 
Böylesine olumlu, özlenen sonuçları almaya dönük, makul ve ölçülü yönelişlere destek olmak, milletçe hepimizin görevidir. Bu konuda 
siyaset adamları ve basın da dahil, hepimizin sorumluluğu vardır." 

Bekir Coşkun (Günaydın-20 Ocak 1981) "Devlet Başkanı'nın konuşmaları, televizyonda en ilginç polisiye diziden daha çok ilgiyle izleniyor. 
Türk toplumu, hep demagoji süslü püslü konuşmalar dinlediğinden, haksız da değil. Oysa, Evren Paşa'nın sade, halkın anlayabildiği, zaman 
zaman şaşırmalarla ayrı bir özellik kazanan öz bir konuşma üslubu var. (…) Bu konuşma konusuna iyice değinmemizin nedeni şu: İşlerine 
gelmeyen sözleri duyunca, 'Belki ağzından kaçırmıştır', ya da 'Boş bulunarak söylemiştir' gibi düşünenler, boşuna heveslenmesin." 

Cüneyt Arcayürek (Hürriyet 21 Şubat 1981) "Başkalarını bilmem ama, kendime soruyorum bazen: Acaba Türkiye, ne zaman 12 Eylül Harekatı'nın 
komuta zinciri içinde yapılmış olmasının mutluluğunu taa benliğinde duyacaktır. Eğer ordu, 12 Eylül öncesi kendi bünyesinde parçalanmasını, 
bölünmesini isteyenlerin oyununa gelseydi, komuta zinciri içinde hareket edip ihtilali başaramasaydı, başımıza gelecekleri hiç düşünebiliyor 
musunuz? Birbirimizi vuracaktık! Bunu hiç unutmayalım, hep düşünelim, bin şükredelim. Türkiye'de işkence olaylarının varlığını inkar etmeyen bir 
yönetimin, işkenceyi devlet politikası olarak yürüttüğünü söyleyecek veya ima edecek insafsız çıkacak mıdır, bunu çok merak ediyorum." 

Yavuz Donat (Tercüman-11 Eylül 1981) "Eylül 1979. Huzurun sürmesi ve Türkiye'nin bir süre sonra, çok partili parlamenter demokrasiyle 
yönetilen ülkeler arasında laik olduğu yeri alması dileğiyle.." 

Metin Toker (Milliyet-9 Kasım 1982) "Bu anayasa (1982 Anayasası) reddedilirse, uçtaki ışık kaybolacak, her şey yeniden tam karanlığa, yani 
meçhule girecektir. Belki sonu daha hayırlı olacaktır. Ama belki de daha fena. Ben aydınlıkta kalıp yolun doğru çizilmesine yardımcı olabilmenin 
iyi niyetli bir yönetime iyi niyetle etki ve uyarma yapabilmenin, aksaklık ve eksikliklerin bir zaman parçası içinde düzeltebilmesi için imkanının 
muhafaza edilmesinin faziletine inanıyorum. 1982 Anayasası'na kabul oyu verdim." 

Mehmet Barlas (Milliyet-14 Kasım 1983) "12 Eylül'ü yapanlar sözlerini tutmuşlardır. 12 Eylül'ü destekleyen halk çoğunluğu da 1982 Anayasa 
referandumunda olduğu gibi top yekûn sandık başına gitmiş, geçersiz oy kullanmamış ve bir sivil iktidara 6 Kasım günü destek vermiştir.(…) 
Cumhurbaşkanı Evren, 10 Kasım'da Anıtkabir Defterine duygularını yazarken, ‘Demokratik parlamenter sisteme geçiş sınavını başardık’ 
müjdesini vermektedir Atamıza.. Bir insan yürekten bunun sevincini duymasa, böyle bir ifadeyi seslendirir mi?"

http://www.hurhaber.com/12-eylul-de-kim-ne-yazmisti/haber-72286

***

9 Nisan 2016 Cumartesi

AKP İçi Savaşın Tweetleri


AKP İçi Savaşın Tweetleri 



Açık İstihbarat
Tarih:09/08/2014
Türü:İç Politika 


 Bir devleti çökertmek için,  bünyesine  paranoya virüsü salıp, başına da RTE karakterinde birini oturtmaktan daha garanti bir yol olabilir mi ?

 "paralel yapıya" karşı atadığın emniyet müdürünü,bir yıl geçmeden "Emniyet'te yeni bir paralel yapılanma olduğundan şüpheleniyor" ile görevden almak hangi akla sığabilir?

Bu öyle bir virüs ki, sadece devleti ve milleti değil, bu sürecin baş aktörü AKP'yi bile parçalamaya başladı.

RTE'nin Çankaya'ya çıkması durumunda AKP içi savaşlar daha da şiddetlenecek ve kaçınılmaz son gerçekleşecek. 

Beşir Atalay'dan Davudoğlu'na ; Varank'tan Akdoğan'a ; Bulut'tan Babacan'a ; Gül'den Cemil Çiçek'e bir düzine klik sayılıyor şimdiden AKP içinde.

Tek umut, AKP'nin Devlet'ten daha önce parçalanması.


www.acikistihbarat.com
10.08.2014

İnanmamızı çok isterlerdi; başlattıkları yeni "Ergenekon"-Balyoz sürecinin, eski dönemin haksızlıkların ve hukuksuzluklarının hesabını soracak bir süreci olduğuna.

İnananlar çıktı;  inanmak isteyenler ve inanıyormuş  gibi yapmak işine gelenler. 

Halbuki akıl ve ahlak zaafına uğramayanlar için son "Paralel Operasyonu"nun , "Ergenekon"-Balyoz sürecinin birebir kopyalanmış şablonu olduğu gün gibi aşikar.

AKP'nin, eski ortağı yeni düşmanı Gülen şebekesine  karşı ülkenin namus cephesinden kendisine ortak koparmak için kopardığı yaygaraya kanan bazı dangalaklar, sanki kendileri aynı tezgahtan geçmemiş gibi , "Paralel Operasyonu" 'na destek mesajları vermeye başladılar.

"Paralel Operasyonu" vasıtasıyla "Ergenekon"-Balyoz sürecindeki hukuksuzlukların hesabının sorulacağını zannettiler veya Meclis'te 1 tane bile olsa milletvekilliği hayali kurdular.

Halbuki çok geçmeden resim netleşti ve polislere "Ergenekon"'la ilgili tek soru sorulmayıp, RTE ve şurekasının yolsuzluk ve İran bağlantılı faaliyetlerini deşifre eden operasyonlarla ilgili sorgulandıkları ortaya çıktı. 

Ve AKP, yıllardır Emniyet'i emanet ettiği kadroyu bir de üstüne üstlük casuslukla suçladı.

TSK'yı terör örgütü ilan ettiği gibi.

Bunlar, toplumların ve kurumların iç savaş ortamlarında kapılabileceği türden paranoya ve delirme belirtileri.

Bir devleti çökertmek için,  bünyesine  paranoya virüsü salıp, başına da RTE karakterinde birini oturtmaktan daha garanti bir yol olabilir mi ?

 "paralel yapıya" karşı atadığın emniyet müdürünü,bir yıl geçmeden "Emniyet'te yeni bir paralel yapılanma olduğundan şüpheleniyor" ile görevden almak hangi akla sığabilir?

Bu öyle bir virüs ki, sadece devleti ve milleti değil, bu sürecin baş aktörü AKP'yi bile parçalamaya başladı.

RTE'nin Çankaya'ya çıkması durumunda AKP içi savaşlar daha da şiddetlenecek ve kaçınılmaz son gerçekleşecek. 

Beşir Atalay'dan Davudoğlu'na ; Varank'tan Akdoğan'a ; Bulut'tan Babacan'a ; Gül'den Cemil Çiçek'e bir düzine klik sayılıyor şimdiden AKP içinde. 

Tek umut, AKP'nin Devlet'ten daha önce parçalanması.

Fakat ne yazık ki, önümüzdeki süreçte Türk siyasetini AKP içi bu savaş belirleyecek. Tarafların  sosyal medya üzerindeki uçları bu savaşı yakinen takip etmek için büyük fırsat sunuyor.

Bizde sizler için , AKP içi savaşı takip etmeniz için twitter üzerinde dikkat etmeniz gereken bazı hesapların listesini çıkardık:


@fuatavnifuat  : Uzun lafa gerek yok. Herkes tanıyor , bir internet fenomeni. Kim olduğu konusunda spekülasyon muhtelif olsa da, bir kişiden çok bir ekip işi olduğu iddiası güçlü. 
Bir emniyetçi-akademisyen ekibi tarafından yönetildiği iddia edilen hesabın, Erdoğan'ı çevrelemiş danışmanların dengesini bozduğu kesin. 

NSA'in Almanya hükümeti dahil bütün hükümetleri kılcal damarlarına kadar dinlediğinin belgeleri ile deşifre olduğu bir dönemde bu hesabı yöneten ekibe istihbari bilgilerin nasıl geldiğini sormak abes olur. Sonuçta @fuatavnifuat 'ın "her yerde" olma havası yaratabilmesinin tek nedeni , her yerde olan iletişim hatları. 

@fuatavnifuat bu istihbari operasyonun üslup arayüzü sadece. Bir twitter hesabı ile sallanabilecek kadar ahlaksızlaşmış ve akılsızlaşmış bir iktidarın başında sallanan bir Demokles'in kılıcı.

                                                         ******

@kuscuesref    : Neo-İttihatçı AKP'nin , "Pirim Enver Paşa" sloganlı propaganda hesabı. Bir iddiaya göre Erdoğan'ın en yakınındaki Mustafa Varank tarafından yönetiliyor.

1918'den kalma hesaplardan sözedecek kadar tarihsel perspektif vermeye çalışsa da, yeni düşmanları Gülen şebekesi için O.Ç ve P.İ.Ç ifadelerini kullanacak kadar da ergen bir karaktere sahip. 

@fuatavnifuat 'ın danışmanların sinirini ne kadar bozduğunu takip etmek için ideal bir barometre. Gülen şebekesi için " O.Ç." ve " P.İ.Ç " ifadelerini kullanması arttıkça bilin ki @fuatavnifuat doğru noktaya parmak basmış. 

                                                            *******

@omradymn :  AKP'nin yeni yetme propagandistlerinden; Ömer Adıyaman.  Diğerleri tarafından MİT'in kontrolünde olmakla suçlanıyor. Doğruysa vay MİT'in haline. "Paralel" bahanesi ile yapılan kadro temizliklerini en ince ayrıntıya kadar duyuruyor... "Hatay İl Sağlık Müdürlüğü Vs. Şubesi Başkanlığına şu atandı" tweetleri bu bağlamda çok bilgilendirici.

Her yeni yetmenin gösterdiği acullukları yapıyor, boşa efelenmeleri sıkça yapıyor. "Senin dosyanı açıyorum" deyip de, açmadığı/açamadığı bir dizi dosya var. Son olarak,  kavganın Fetullah tarafına düşen Emre Erçiş ile ilgili dosya açacaktı, efelendiği ile kaldı. Hitap ettiği kitlenin zeka seviyesine, patronu nasıl güveniyorsa, o da güveniyor.

AKP içi savaşlarda Davud'un oğlunu başbakanlığa taşımak isteyen ekibin uzantısı. 

Ayrıca "Paralel operasyonu" kontrolden çıkıp, "paralelci" diye kendi adamlarını yemeye başlayınca, "herkesi paralelci ilan edip paralelcilerin ekmeğine yağ sürmeyin" diye feryat ettikten sonra bazı Emniyet müdürlerine onlar paralelci değil diye kefil oluyor.

Düşünün devletin geldiği hali. Veledlerden medet uman psikolojik harp bu kadar oluyor.

                                                           ****

@fatihtezcan :  Son zamanlarda piyasaya sürülen bir diğer veled. Sakal bıraktırılan Yiğit Bulut'un resmi bir ünvana kavuşturulmasının ardından parlatılan bu yeni sakallı;  Bulut'a benzer üslupla Erdoğan'sız Türkiye'nin nasıl batacağını, Erdoğan'la nasıl cihanı yöneteceğimiz masallarını anlatmakla görevli.

Ulusalcı cephenin on yıllardır yazdığı teorileri kendi teorisiymiş gibi pazarlamada usta. 

Suriye'yi karıştırma operasyonunun rafa kaldırılmasının ardından , Suriyeli teröristlerle çektirdiği resmini tepeden indirip yakışıklı bir pozunu koydu tepeye. Tabi ki münasip olduğu üzere uzun adamının resminin hemen altına.

Yiğit Bulut bakanlık, o danışmanlık hayalleri kuruyor. Her şey sırayla.

                                                        *****

@emreerci1 :   Gazeteci Emre Erciş'in hesabı. TKP'li bir geçmişten, hayatın şartları gereği Fetullahçı cenaha düşmüş bir portre. 

Belgelerle tek başına etkili muhalif yayın yapıyor. Eski dosyalarla, yeni dosyaları harmanlayarak AKP'nin ipliğini en etkili şekilde pazara çıkaran isimlerden biri. 

AKP'ye yönelik , bel üstü ve uzun vadeli vuruşların dalga boyunu takip etmek için önemli bir hesap. Üslubunu bozmadan sakin , etkili ve belgeli bir karşı duruşun elindeki doneleri akıtacağı önemli bir kulvar.

                                                        ******

@fidelokan : Son dönemde, Sevilay Yükselir üzerinden peydahlanan avukat portresi. Bu yükselişin Yükselir'in avukatlık masraflarını aşağı çektiği kesin.

Okan, "Ergenekon"cu cepheden cemaate karşı AKP safına geçen rolünde. Hanefi Avcı ekolü ile bağlantılı olarak Emniyet'teki dönüşümü de yakından takip ediyor. 

O da Ömer Adıyaman gibi "Paralel" operasyonun, "Ergenekon" gibi sulandırılmasından çok endişeli. 

Dirsek temasında olduğu Emniyet'teki isimleri "onlar paralelci değil", "abilerinin paralelci olması onları da paralelci yapmaz" mealinde cümlelerle savunup, "Paralel Operasyonu"'nun Emniyet'te ve HSYK'da "yanlış" yollara sapmaması için canla başla çalışıyor. 

Herkesin kendi tanıdığını ipten alıp rakibini ipe götürmeye çalıştığı bu sirkte en canhıraş cabalardan birini takip edebileceğiniz bir hesap

                                                         *****

@mekanizeler  : Fuat Avni kadar ünlü değil. "Bilgiler mekanize olursa haramzadeler son bulur" şeklinde anlayan beri gelsin bir sloganı olsa da, arasıra önemli deşifrasyonlar yapmıyor değil.

İnce propaganda yeteneği Fuat Avni kadar gelişmiş değil, rakiplerinde sürekli takip ediliyoruz hissi de yaratmıyor fakat durup durup vuruyor.

Davud'un oğlu ile Fidan arasındaki çatlak büyüdüğünde daha da ilginçleşecek gibi.

                                                       *****

@gizliarsiv    :   AKP cephesinin en çığırtkan operatif hesaplarından. Direk karargahla bağlantılı çalışıyor. Klasik, "önce yayınla, sonra tutukla" döngüsünün ana uygulanma noktalarından biri.

Merkez Bankası mı hedefe konulacak?... @gizliarsiv bir kaç hafta önceden MB'de kimlerin paralelci olduğunu yayınlamaya başlıyor...

Sonra Allah'ın hikmeti, bir kaç hafta bu isimler görevden alınınca da, "abi helal olsun, nasıl bildin" tweetleri eşliğinde okuyucu kazanıyor. 

İtibar infazı açısından en kullanışlı hesaplardan bir. " Paralelci " ilan ettiklerinin cinsel içerikli telefon mesajlarını yayınlayacak kadar düşmekte beis görmüyor. Hemen arkasından Allah, müslümanlık tweetleri ile atmayı da ihmal etmiyor. 

                                                        ******

@acemusaklari   :   Fetullah kanadının bu fırtınanın başından beri yayın yapan etkili hesaplarından biri. Kopyalanan istihbarat arsivlerinden birinin yayınlanma adresi.  

Fidan'ın "İran ajanı" olduğu iddiasının ana takipçilerinden. Selam Tevhid soruşturması ile bağlantılı görüntüleri ve belgeleri yayınlarken ve Fidan - Faruk Koca - İran ajanları arasındaki bağlantı konusunda ısrarcı. 

CB süreci sonrası Fidan-Davudoğlu ikilisinin etkisi azalırsa bu hesabın da miadı dolacak demektir. Bu ikilinin etkisi arttığı durumda bu hesabı izlemeye devam.

                                                       *************
@onderaytac     :   AKP ile işler güllük gülistanlıkken keyfi yerinde olan, Polis Akademisi'nde karargah kuran Önder Aytaç, bu kavganın ilk kurbanlarından. 

Twitter'ın hasbihal ortamını hocası Fetullah için çok etkili kullanıyor ve tabiki Emniyet'in bir kanadı ile yakın mesai içinde karşı propagandayı ustaca yürütüyor. Yalnız Ali Fuat Yılmazer'in ismini diğer polis şeflerini andığı kadar anmaması dikkat çekiyor. Kanadın da kanatları var elbet.

Bütün etkinliğine rağmen çarpıcı deşifrasyon yapmıyor , çizgiyi propaganda ve belagat kavgası boyutunda tutuyor. 

***                                                 

Bu furyada , Cem Küçük (cemkucuk55) ; Nazlı Ilıcak (notredamdesion) ;  Nedim Şener (nedimsener2010) , Emre Uslu (emreuslu ) ; Mehmet Baransu (mehmetbaransu) ; Abdurrahman Şimşek (@ozelistihbarat1)  gibi görevli gazetecileri saymıyoruz bile.

Bir de son operasyonla gündeme gelen polislerin avukatları Kemal Şimşek ( @kemalsimsek ) ; Sıddık Filiz ( avsddkfiliz ) ; Ömer Turanlı ( @avomerturanli )  ; polis şefleri Erol Demirhan ( @edmirhan ) , Yakup Saygılı (@yakubsaygili) gibi isimleri de unutmamakta fayda var.

Türkiye'nin sadece son 10 yılını değil, önümüzdeki yüzyılı da çalan bu çetenin dağılma süreci hepimizi etkileyecek. 

Yakın Takipte fayda var.

Açık İstihbarat @ 2014


http://acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=10503

..