Filistin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Filistin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Aralık 2019 Perşembe

İsrail in Güvensizliği ve İsrail Askerî İstihbaratı., BÖLÜM 1

İsrail in Güvensizliği ve İsrail Askerî İstihbaratı., BÖLÜM 1




Çağla Gül YESEVİ

Özet;

İsrail’in güvensizliği kurulduğu yıldan beri değişmeden devam etmektedir. 
Başbakan Ben Gurion, 1948 yılında, istihbarat birimlerinin yapılandırılmasına karar vermiştir; İsser Beeri, askeri istihbarattan sorumlu olmuştur. 
Mart 1949’da, İsrail Silahlı Kuvvetleri istihbarat şubesi kurulmuş ve başına Chaim Herzog getirilmiştir. Başlangıçta, askeri istihbarat, Arap ülkelerinden bilgi toplamakla görevlendirilmiştir; 1950’den sonra ise Arap olmayan devletlerle ilgilenilmiştir. Devletin ilk kurulduğu yıllarda, askeri istihbaratın görev ve yetkileri tam olarak belirlenememiştir. 1953 yılında, askeri istihbarat bölümü, İsrail Silahlı Kuvvetleri İstihbarat Şubesi ya da diğer adıyla Aman olarak yapılandırılmıştır. 

Bu çalışma kapsamında İsrail’in değişmeyen tehdit algısı üzerinde durulmuştur. İsrail’in istihbarat kültürüne değinilmiş;. İsrail Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı bir istihbarat örgütü olarak şekillendirilen Aman’ın tarihi, başarıları ve başarısız operasyonları incelenmiştir. 

Giriş

İsrail’de yayımlanan Yediot Ahronot gazetesinin haberine göre, 2010 yılı sonuna kadar İsrail Askerî İstihbarat Servisi şefi olarak görev yapan Amos Yadlin, 2010 yılı sonunda, İsrail’in bir sonraki savaşının dört cephede olacağı öngörüsünde bulunmuştur. Yadlin, İsrail’in çatışacağı güçlerin; İran, Suriye, Hizbullah ve Hamas olduğunu açıkça itiraf etmiştir. General Yadlin, İran’ın nükleer kapasiteye sahip olduğunu ve ilk silahının ardından ikincisini yapmaya koyulacağını öne sürmüştür. Yadlin, 2010 yılında, Suriye’nin silah kapasitesini 2009 yılına nispetle iki katına çıkardığını, belirtmiştir. Bu açıklama, Suriye’nin önemli bir tehdit olarak algılandığını göstermektedir. Eski Askerî İstihbarat şefi Yadlin, Hamas’ın güçlendiğini ve Hizbullah’ın uzun ve orta menzilli füzeler edindiğini, eklemiştir. Yadlin, bu dört cephede savaşabilecek kapasitede bir ordularının bulunduğunu vurgulamış ve özellikle İsrail Hava Kuvvetleri’nin, tüm düşmanlarını yok edebilecek kapasitede olduğunu duyurmuştur (Yakındoğu haber, 05.11.2010). Eski Aman şefinin bu tehdit algısı, İsrail’deki siyasal ve askerî karar alıcılar tarafından paylaşılmaktadır. Bu durum, düşman cepheler hakkında yapılan istihbaratın önemini arttırmaktadır. Arap Baharının ardından, İsrail’in tehdit algıladığı cephelere Mısır da eklenmiştir.

İsrail Devleti, Yahudi soykırımı sonrasında savaşların içinde kurulan bir devlettir. İsrail Devleti’nin ana amacı, kurulmasından itibaren devletin bağımsızlığını ve bekasını korumak olmuştur. İsrail Silahlı Kuvvetleri, devletin karar alma sürecinde daima etkili bir unsur olmuştur. Aman, İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin askerî istihbaratıdır ve elindeki ileri teknoloji ürünü sistemler ile dış tehditlere karşı faaliyet göstermektedir. Aman, ordunun diğer birimlerinden farklı, bağımsız bir yapılanmaya sahip olmuştur.

İsrail’in komşularıyla çatışmaları sürmektedir. İsrail’in şu anda pek çok cephede düşük yoğunluklu savaşın içinde olduğu açıktır. Bu durum Aman’a daha fazla iş düştüğünü göstermektedir. 

İsrail'in Güvenliğe Yönelik Tehdit Algısı.,

İsrail’in uzunluğu, 470 km. en büyük genişliği ise 135 km’dir. Yüzölçümü, Lübnan dışında tüm komşularından küçüktür. Bu durum, ülkenin derinlikte savunma, stratejik tesislerini ülke derinliklerine yayma imkanlarını son derece kısıtlamaktadır. Özellikle doğu-batı istikametindeki derinliğin az olması stratejik seviyede hassasiyet yaratmaktadır (Yesevi, 2014b). İsrail'in komşularıyla olan ilişkileri gergin ve istikrarsızdır; bu durum İsrail’in dışlanmışlık ve güvensizlik algısını güçlendirmektedir. İsrail devletinin kuruluş yıllarından bu zamana kadar asker ağırlıklı ve güvenlikçi yaklaşımlar hakim olmuştur. Bu gergin durum, Filistin örgütlerinin saldırılarıyla beslenmektedir. İsrail’in kıyılar dışında her tarafının hasım ülkelerle çevrilmiş olmasının yarattığı endişeler ve Filistin ile iç içe geçmiş coğrafyasının sıkışmışlığı nedeniyle, erken ikaz ve ihbar kabiliyeti yüksek, istihbaratın her alanında etkin faaliyet icra edebilecek güçlü bir askerî istihbarat yapılanmasına olan ihtiyacı sürmektedir. İsrail askerî istihbarat örgütü, Aman, uzun süredir düşük yoğunluklu çatışma ortamında yaşayan İsrail'de savaş ortamı istihbarat faaliyetlerinin tamamını icra etmeye devam etmektedir. 
İsrail’in tehdit algıladığı dört ana cephe bulunmaktadır. Bunlar; Filistin, İran, Suriye ve Lübnan’dır. Arap Baharının ardından Mısır’daki istikrarsız durum, İsrail’in güvenliğini olumsuz etkilemektedir. İsrail-Filistin barış sürecinin başarısızlığı ve Mavi Marmara olayı Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulmasına neden olmuştur. 2010 yılı sonunda konuşan eski Genelkurmay Başkanı ve eski Savunma Bakanı Şaul Mofaz, Gazze ve Lübnan’ın güneyindeki sükûnetin güvenilir bir durum olmadığını, Ortadoğu’nun yakın gelecekte çok kanlı bir savaşa şahit olacağı öngörüsünde bulunmuştur. Bu öngörüler, doğru çıkmıştır. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın, barış konusunda anlaşmaları gerektiğini belirten Mofaz, Batı Şeria’nın yüzde 92’sini kapsayan geçici sınırlar içerisinde bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının iyi bir çözüm yolu olduğunu savunmuştur (Yakındoğu haber, 05.11.2010).

Filistin

İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin, 2014 yılının ilk aylarındaki hareketliliğini incelemek bile İsrail Devleti’nin ve İsrail halkının güvensizliğini ve tehdit algısının yoğunluğunu ve bu bağlamdaki saldırganlığını anlamak açısından önem arz etmektedir. 
Gazze’deki ablukanın sürmesi, İsrail-Filistin arasındaki barış görüşmelerinin temel eksenlerinden birini oluşturmaktadır. Batı Şeria kentlerindeki kuşatma, gıda ve sağlık malzemelerinin halka ulaşmasına engel olmaktadır. Filistin ve İsrail’in eşit güçler olarak uluslararası arenada yer almadıkları açıktır. Bu durum, Filistin Özerk Yönetimi’nin yarı-askerî birlikler dışında, askerî güce sahip olmamasından kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, devletin tekelinde olması gereken güç kullanımı yetkisi, başka grupların elindedir (Bayraktar, 2012: 258).
İsrail, Mart ayında, Cenin kampına girerek, Hamas’ın askerî kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları üyesi Hamza Ebu el Heyca’yı gözaltına almak için kampa baskın düzenlemiştir. Heyca ve olayı protesto eden 2 kişi öldürülmüş; Batı Şeria’daki Filistin Hükümet Sözcüsü İhab Besicu, bu baskının,  silahsız Filistinlilere karşı İsrail güçlerinin, günlük uyguladığı ihlaller kapsamında olduğunu belirtmiştir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Raportörü Richard Falk,  İsrail’i Filistinlilere yönelik “etnik temizlik yapmakla” suçlamış ve 1996 yılından beri 11 bin Filistinlinin Doğu Kudüs’ten ayrılmaya zorlandığını açıklamıştır (Hürriyet, 23.03.2014).

2014 yılının Mart ayında İsrail ve İslami Cihad arasındaki çatışmalar sürmüştür. İsrail Silahlı Kuvvetleri, İsrail'in 65 roket saldırısına hedef olduğunu ve Gazze'ye 36 hava saldırısı düzenlediğini duyurmuştur (BBCTürkçe, 13.03.2014).  Bu olay, basında İsrail’in istihbarat başarısızlığı olarak yer almıştır. İsrail’deki askerî kaynaklar, İslami Cihad’ın gerçekleştirdiği füze saldırısının 20 dakika sürdüğünü, İslami Cihad’ın üyeleri arasındaki iletişimin, lojistik atılımlarının gözlemlenemediğini ve füze saldırılarına karşı gerekli teyakkuzun sağlanamadığını, belirtmişlerdir (İslami Analiz, 13.03.2014).
Uluslararası Af Örgütü hazırladığı 'İsrail'in, Kudüs'te uyguladığı aşırı şiddet' başlıklı 74 sayfalık raporda, İsrail'in insan hayatını hiçe saydığı ve Filistinli sivillerin ölümüne yol açtığı öne sürülmektedir; Uluslararası Af Örgütü, İsrail'in, Filistinlilere karşı insanlık ve savaş suçu işlediğini belirtmektedir. Raporda, sivillere karşı işlenen suçlarda, İsrail askerlerinin ve polislerinin planlı eylemlerde bulunduklarının tahmin edildiği ifade edilmektedir. Örgüt, İsrail'e tüm silah satışının durdurulmasını talep etmiş; İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Yigal Palmor ise, raporun tek taraflı, ayrımcı ve ırkçı şekilde hazırlandığını duyurmuştur (Sondakika, 27.02.2014). 

Filistin’de Hamas ve El-Fetih arasındaki uzlaşmanın ardından, Başbakan Rami el-Hamdallah başkanlığında görevine başlayacak olan hükümet, İsrail tarafından hoş karşılanmamıştır. Bu hükümetin içerisinde Hamas’ın bulunmasına İsrail şiddetle karşı çıkmaktadır. 2014 yılının Haziran ayında Batı Şeria’da kaçırılan 3 Yahudi yerleşimcinin öldürülmesine karşılık bir Filistinli çocuğun yakılarak öldürülmesi, olayların büyümesine yol açmıştır. İsrail, daha önce kaçırılan asker Gilad Şalit’in teslim edilmesi karşılığında serbest bıraktığı Filistinli tutukluları ve pek çok üst düzey Filistinliyi, Yahudi yerleşimcilerin bulunması için gözaltına almıştır. Hamas’ın askerî kanadı İzzettin Al Kassam Tugayı İsrail topraklarına kısa menzilli füzeler atmıştır. İsrail Silahlı Kuvvetleri hava saldırısında bulunmuş ve Gazze’yi toplarla vurmuştur. İsrail, nefsi savunma söylemiyle, Gazze’deki tünelleri imha etmek ve Hamas’ın bölgedeki etkinliğini azaltmak için 7 Temmuz’da, Gazze’ye havadan ve denizden saldırılara başlamıştır. Operasyonlar, 17 Temmuz’da kara harekâtı ile sürmüştür. Ateşkesin ardından elde edilen son verilere göre, 2000’den fazla Filistinli yaşamını yitirmiştir ve ölenlerin dörtte biri çocuktur. İsrail’in yağdırdığı bombalar sonucunda camiler, okullar, Birleşmiş Milletlere ait binalar ve sivil yerleşim yerleri vurulmuştur. Unicef’e göre vurulan 30 bin evden 10 bin tanesi yıkılmış durumdadır. 1.8 milyonluk Gazze’de altyapı tamamen tahrip edilmiştir, bölgeye elektrik ve su verilememektedir. 

İsrail ordusunun yaptığı açıklamaya göre, Gazze saldırılarında, 66 İsrailli asker, 5 İsrailli sivil ölmüştür. Koruma Hattı operasyonu boyunca Hamas tarafından 3356 roket atıldığı, bunlardan 475’inin İsrail’e düştüğü açıklanmıştır. Atılan roketlerin 116 tanesinin Demir Kubbe savunma sistemi tarafından havada imha edildiği duyurulmuştur.  İsrail ordusu Hamas’a ait 32 tünelin imha edildiğini açıklamıştır. Aynı açıklamada, Hamas’a ait 10 bin roketin üçte birinin operasyonda imha edildiği vurgulanmıştır (Akşam, 06.08.2014). Bu operasyonun üç amacı bulunmaktadır. Birincisi, 2006 Lübnan Savaşı’ndaki hezimeti unutturup, İsrail ordusunun kara kuvvetlerinin gücünü kanıtlamaktır. İkinci amacı, İsrail’in ürettiği silahlarını deneme imkanına kavuşması ve dünya silah ticaretindeki yerini güçlendirmektir.  En alttaki ve daha zayıf amaç ise, İsrail halkının güvenliğini tesis etmek ve Hamas’ı cezalandırmaktır (Yesevi, 2014a).  

İran.,

İsrail, Batı ile İran arasında devam eden görüşmelere rağmen, İran’ı potansiyel bir tehdit olarak algılamayı sürdürmektedir. İran’ın nükleer programıyla ilgili rasyonel davranıp davranmayacağı siyasal ve akademik olarak tartışılmaktadır. İran’ın sahip olduğu nükleer silahları, terörist gruplarla da paylaşabileceği öne sürülmektedir. İran füzelerinin hedefi vurma yeteneğinin düşük olduğu ve konvansiyonel olmayan silahlarının füze saldırısında etkili olmayacağı da tartışmalarda gündeme gelmektedir.  İsrail’in, İran’a dair en önemli umudu, rejim değişikliğidir (Beres, 2014).  

İran’ın politikaları, İsrail tarafından öngörülebilir olarak nitelendirilmemektedir. Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Moşe Ya’alon, İsrail Silahlı Kuvvetleri’ne  İran’ın nükleer tesisine yapılacak muhtemel bir saldırı için hazırlanması konusunda emir vermiş durumdadırlar. Böyle bir operasyon için İsrail savunma bütçesinden 2.9 milyar dolar ayrılması kararlaştırılmıştır. Binyamin Netanyahu, Şubat 2014’te gerçekleşen AIPAC konferansında, P5+1 ülkeleri ve İran arasında yapılan görüşmelerin kendilerini bağlamadığını, İran’ın uranyumu zenginleştirmeye devam etmesinin, baraj kapaklarının açılması anlamına geleceğini belirtmiştir. İsrail’in bu durumu engellemek istediğini açık bir dille ifade edilmiştir. Savunma Bakanı Ya’alon, Tel Aviv Üniversitesi’ndeki konuşmasında, ABD desteği konusundaki fikirlerinin değiştiğini, İsrail’in tek taraflı bir saldırıyı düşünebileceğini, vurgulamıştır. ABD’nin böyle bir saldırıda öncü olması gerektiğine inanan Ya’alon, Obama Hükümeti’nin, İran’la görüşmelere başlamasının bunu engelleyeceğini belirtmiştir. İsrail’in, bu konuda tek başına olduğunu eklemiştir (Haaretz, 19.03.2014). İsrail’in uluslararası arenada yalnızlaştığını hissetmesi, saldırganlığının artmasına yol açacaktır. 
CNN televizyonunda "The Lead with Jake Tapper" programına konuk olan Kerry: 
İsrail onun güvenlik ihtiyaçlarına her zaman destek olacağımızı anlamalı. Ancak hiç kimse, barış sürecine karşı oldukları ya da iki devleti beğenmedikleri için, yaptıklarımızı ya da söylediklerimizi çarpıtmamalı. Yılmayacağım. Başkan Obama'nın Ortadoğu'da barışı sağlama çabasına gösterdiği bağlılıkta geri çekilmeyeceğim" diye konuşmuştur. (Anadolu Ajansı, 06.02.2014).
Bu konuşma, ABD’nin İsrail’in yanında olacağını, ancak artık farklı siyasal hedeflerin varlığını ortaya koymaktadır.

İsrail, 5 Mart 2014’te Türk mürettebata sahip olan Klos-C gemisinin, İran tarafından Gazze’ye silah taşıdığını duyurmuş ve Kızıldeniz’de seyreden gemi durdurularak Eliat limanına çekilmiştir. Netanyahu, Türk mürettebata sahip olan gemiye giderek basın açıklamasında bulunmuş ve Türkiye ile eskisi gibi ilişkilerinin iyi olmasını istediklerini belirtmiştir. Netanyahu’ya göre, bu operasyon, İsrail gizli servislerinin geminin rotasını ve yükünü ortaya çıkartmalarıyla başarıya ulaşmıştır. Netanyahu, operasyonda, ABD istihbaratının yardımına minnettar olduğunu duyurmuştur. Gemideki silahların, İsrail’i yok etmek amacıyla gönderildiği açıklanmıştır. Netanyahu, gemideki silahların İran tarafından yüklendiğini ve geminin İranlılar tarafından finanse edildiğini açıklamıştır. Netanyahu, İran’ın değişmediğini bir kez daha vurgulamaktadır. Ona göre, güler yüzlü Ruhani, İran’ın gerçek lideri değildir. İran’ın gerçek lideri, dini lider Ali Hamaney’dir. Netanyahu, İran’ın Suriye’de toplu cinayetlere devam ettiğini, Lübnan’da ve Gazze’de teröre destek verdiğini belirtmektedir. 

Netanyahu: 

Cinayet sevkiyatını biz yakaladıktan sonra sadece birkaç soluk kınama duydum. Dünya güçleri İran rejimi ile gülen yüzlerle el sıkışırken biz de Eilat'ta bu füzeleri boşaltıyorduk. Biz Kudüs yakınlarında birkaç ev ya da bir balkon yapsak, dünyanın İsrail'i kınadığını görüyoruz. İsrail devletine karşı koro halinde uluslararası kınama duyuyoruz.

Netanyahu, bu silahların Hamas’ın eline geçmesi halinde Tel Aviv ve Herzilya'yı vurabilmesinin mümkün olacağını, belirtmiştir. Ayrıca Netanyahu, İran’ın elindeki füzelerin Avrupa’yı hatta Amerika’yı bile vurabileceğini iddia etmiş; İran’ın tek amacının nükleer silah geliştirmek olduğunu vurgulamıştır. Akabe Körfezi'ndeki Eilat askerî limanında sergilenen mühimmat ise 160 kilometre menzile sahip M 302 tipi 40 roket, 400 bin 7,62 kalibrelik AK-47 Kalaşnikof mermisi ve 122 mm kalibrelik 181 adet havan topundan oluşmaktadır (Hürriyet, 11.03.2014).
Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) toplantısında konuşan John Kerry, İsrail’in İran ile ilgili endişelerini azaltmayı hedeflemiştir. İsrail’in güvenliğinin ABD’nin öncelikli konusu olduğunu, İran’ın nükleer silah edinmesini engelleyeceklerini ve bu konuda gözlerinin tamamen açık olduğunu belirtmiştir. İran’la görüşmelerin açık uçlu olmadığını ve İran’ı test ettiklerini eklemiş; 2013 yılı sonunda imzalanan antlaşma ile, İran’ın tesislerinin incelenebileceğini, vurgulamıştır. İran’ın verdiği sözleri yerine getirmemesi halinde, yaptırımların arttırılmasını destekleyeceklerini belirtmiştir. Kerry, İran’ın nükleer programının barışçıl olduğunu ispatlaması gerektiğini, ifade etmektedir. Aynı toplantıda Kerry, İsrail için tek yolun demokratik ve Yahudi bir İsrail devleti olduğunu anlatmış, İsrail’e karşı yapılan boykotlara karşı olduğunu eklemiştir. İsrail-Filistin barış görüşmelerinin olumlu sonuçlanması halinde, İsrail’in Avrupa’ya yaptığı ticaretten fazlasını Filistin’le yapacağını, belirtmiştir (Anadolu Ajansı, 04.03.2014). 

Suriye.,

İsrail’in Suriye’den kaynaklanan tehdit algısı, Hafız Esad döneminden beri sürmektedir. Arap Baharı, İsrail tarafından bir demokratikleşme süreci olarak algılanmamıştır. İsrail’in çoklu-tehdit algısı yoğunlaşmıştır. Suriye’de üç yıldır süren iç savaş ve istikrarsızlık İsrail’i rahatsız etmektedir. İsrail savaş uçakları farklı tarihlerde Suriye’yi bombalamışlardır (Star, 19.03.2014). Bu operasyonların ardından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, politikalarının net olduğunu, kendilerini inciteni, inciteceklerini duyurmuştur. İsrail Savunma Bakanı Moşe Ya’alon "Suriye Devlet Başkanı Esad, İsrail'e düşman taraflarla işbirliği yapmaya devam etmesi halinde bedelini ağır bir şekilde ödeyeceğini" belirtmiştir. Ya’alon, Jeruselam Post gazetesine demeç vermiş ve yaşananlardan dolayı Esad’ın sorumlu olduğunu açık bir dille ifade etmiştir. Mart ayında vuku bulan İsrail-Suriye geriliminin ardından konuşan İsrail Savunma Bakanı Moşe Ya’alon, Suriye yönetiminden karşılık gelmesi halinde daha fazla misilleme yapacaklarını vurgulamıştır. Askerî İstihbarat şefi Amos Yadlin gerilimi daha fazla tırmandırma niyetlerinin olmadığını belirtmiştir (Solportal, 19.03.2014).

Lübnan.,

Suriye Savaşı’nın şiddetlenmesi ve İran’ın maddi ve manevi desteği İsrail-Hizbullah çatışmasının yoğunlaşmasına neden olmaktadır. İsrail, 2014 yılının Mart ayında, Cebel Dov bölgesinde askerî devriye aracının hedef alınmasının ardından Lübnan sınırındaki Kiryat Shmona yerleşim birimi ve Suriye sınırındaki Golan Tepeleri'nin yer aldığı alanları, kapalı askerî bölge olarak ilan ettiğini duyurmuştur. Sınır bölgelerine takviye birlikler yerleştirilmiştir. İsrail topçu birlikleri, Lübnan’ın sınır bölgelerine ateş açmıştır. Bu saldırılarda, İsrail, Lübnan sınırındaki Hizbullah mevzilerini hedef aldığını açıklamıştır (Bursadabugün, 14.03.2014).

Hizbullah, Lübnan’da İsrail’e karşı kurulmuş bir örgüttür. Hizbullah üyeleri Suriye’de savaşmaktadır. Bu savaşta yer alan bir taraf olması Hizbullah’ın savaş deneyimini ve kendine güveninin arttırmıştır. Hizbullah’ın Suriye’de 4-5 bin askerî olduğu sanılmaktadır. Askerî yetkililere göre, son iki yılda İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin eğitimi güney çöllerinden, arazi yapısı Lübnan ve Suriye'ye daha çok benzeyen kuzeyde bulunan Celile bölgesine kaydırılmıştır. Uluslararası Terörle Mücadele Enstitüsü'nden Ely Karmon, Suriye'deki Esad hükümetini korumak için mücadele etmenin, Hizbullah'ın varlık sebebi hâline geldiğini belirtmiştir. Hizbullah İran'dan sağlanan silahları başkent Şam'a getirmiştir. Karmon, örgütün her zaman Suriye'nin stratejik çatısına ihtiyaç duyduğunu ifade etmiştir (Sabah, 23.03.2014). 

İsrail, 2012 yılından, Suriye’nin yaşadığı iç savaş sonucu zayıflamasını, Lübnan’a yönelik bir saldırı için fırsat olarak görmektedir. İsrail, Hizbullah’ın, Suriye’de savaşarak deneyim kazandığının farkındadır. Bunun etkilerini silmek için askerî anlamda hazırlık yapmaktadır. Ayrıca, İsrail, Suriye’deki militanlarla yakın işbirliğine geçmeye çalışmaktadır (Solportal, 22.03.2014). Bu konuda Türkiye ile istihbarat alanında işbirliği yapılması gündemdedir.

Mısır

İsrail, Mübarek rejimine karşı yapılan darbeden memnun olmamış, radikal islami bir rejimin Mısır’da kurulması tehdit algısının yoğunlaşmasına neden olmuştur. İsrail’ın, Mısır’la ilgili güvenlik kaygıları sürmektedir. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Mısır'ın yaşadığı sorunların üstesinden gelmesinin, İsrail'in çıkarına olduğunu belirtmiştir. Mısır’la işbirliğinin sürmesini istediklerini belirtmektedir. İsrail’in önceliği Negev çölünün kaçakçıların ve teröristlerin arenasına dönmesine izin verilmemesidir. İsrail, Mısır’ın güçlü olmasından ve toprak bütünlüğünü sağlamasından yanadır (Timeturk, 18.03.2014). 

Türkiye

İsrail, 1991 Körfez Savaşı’nda “stratejik ortak” olarak tanımlanmıştır. 2008 yılındaki Suriye-İsrail dolaylı barış görüşmeleri, Türkiye’nin nezaretinde gerçekleştirilmiştir. 2009 yılındaki “Davos olayı” ilişkilerin gidişatını olumsuz yönde etkilemiştir. Taner’in (2012) belirttiği gibi Mavi Marmara olayından sonra, iki ülke birbirlerini ortak olarak görmemektedirler. Taner, Türkiye İsrail arasındaki ilişkiyi, dost gibi görünen düşman, düşman gibi görünen dost olarak betimlemektedir. Bu ilişkide değişen imaj algısı, önem kazanmaktadır. Türkiye, İsrail’i güvenilmez bir ortak olarak tanımlamaktadır. Mavi Marmara gemisine düzenlenen saldırı sırasında İsrail Askerî İstihbarat Başkanı olan Amos Yadlin, Mavi Marmara’da yaşananları, büyük bir hata olarak nitelendirmektedir. 31 Mayıs 2010 tarihinde gerçekleşen olayda, 9 Türk vatandaşı ölmüş, İsrail’le ilişkiler ikinci Kâtiplik seviyesine indirilmiştir (Milli gazete, 05.11.2013).
Son dönemde üzerinde en çok durulan konusu ise MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, İran’daki İsrail ajanlarını ifşa ettiğine dair haberlerdir. Washington Post yazarı David İgnatius, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, iki ülke ilişkilerinin kötü olduğu dönemde, İsrail’in istihbarat sırlarını, İran’a ilettiğini, yazmıştır. Türk yetkililer, bu haberlerin, İsrail tarafından sunulduğunu öne sürerken, İsrail tarafı, bunun İsrail-Türkiye ilişkilerini bozmak için ortaya atıldığını öne sürmektedirler. İddialara göre, bu olayın sonucunda İsrail, 10 insansız hava aracının, ABD tarafından Türkiye’ye teslimatını engellemiştir (Radikal, 21.10.2013). 
Türkiye-İsrail ilişkilerinin seyri, İsrail-Filistin barışıyla yakından ilgilidir. Türkiye, İsrail’in Gazze’ye karşı giriştiği saldırıları sert bir dille kınamaktadır. Başbakan Erdoğan, İsrail’in Filistin’e uyguladığı zulüm bitmeden Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmeyeceğini duyurmuştur (Haber7, 11.07.2014).

İsrail İstihbarat Kültürü ve İsrail İstihbaratının Gelişim Süreci

Yahudilerin istihbarat geleneğinin uzun yıllara dayanan bir geçmişi bulunmaktadır. İstihbaratı kuran ve yöneten kişinin Hz. Musa olduğu bile öne sürülmektedir. Ayrıca, ilk teröristler olarak da nitelendirilen, Roma hâkimiyetine karşı ayaklanan Yahudi militanlar, Zealotlar’ın İsrail gizli servisi ve ordusunun kurucusu olan Haganah’ın öncülü olduğu savunulmaktadır. Yıllarca başka ülkelerin istihbarat servislerinden gelen bilgilere bağlı olarak hareket eden Yahudiler, bunun zararını görmüşler ve İsrail devleti kurulur kurulmaz haber alma örgütünün yapılandırılması için gerekli çalışmaları başlatmışlardır. (Deacon, 1999: 11-14).

Richard Deacon (1999: 15-17), 19. yüzyılda Almanya ve Rusya’da yaşayan Yahudiler arasındaki en yaygın mesleğin casusluk olduğunu belirtmektedir. Avrupa genelinde Yahudilerin casusluk faaliyetlerine ilgi duydukları görülmektedir. Bu durumun Yahudiler açısından olumsuz sonuçları olmuştur.  Fransa’da aynı dönemde açık bir Yahudi düşmanlığı görülmüştür. Albay Dreyfus olayı, bunun en açık göstergesidir. Fransız ordusunda görevli olan Yüzbaşı Dreyfus, 1894 yılında, askerî sırları Almanlara satmakla suçlanmıştır. Rusya’daki Yahudi düşmanlığı ise, imparatorluk sınırlarında yaşayan Yahudilerin devrimcilere yakınlaşmasına neden olmuştur. Ancak bir süre sonra sadece Çar taraftarları arasında değil, devrim yanlıları arasında da Yahudi aleyhtarlığı artmıştır. Böylelikle, Yahudiler, çift taraflı ajanlar olarak kendilerini ve çıkarlarını korumaya çalışmışlardır. Azeff olayı, Rusların hafızalarına kazınan bir casusluk olayıdır. Azeff, hem Çarlık Rusya’sının üst düzey yöneticilerini öldürmüş, hem de bu suikastlar sırasında kendisiyle beraber olan devrimcilerin yakalanmasını sağlamıştır.

İsrail’in, siyasal sistemiyle ilgili önemli bir eleştiri, ülkenin kurulduğu ilk günden beri, siyaset ve ordunun birbirinden ayrılamadığı gerçeğidir. İsrail halkı, İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin, halkın ve devletin ordusu olma özelliğini koruması konusunda hemfikirdir.  Bu nedenle,  İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin rollerinin ve aktivitelerinin, siyasi karışıklık ve siyasi eğilimlerden uzak tutulması amaçlanmaktadır. Bu fikir, İsrail’in ilk Başbakanı ve Savunma Bakanı Ben Gurion tarafından, tasarlanmıştır. Ancak, işler kurgulandığı gibi gitmemiş, ordu ve siyaset birbirinden ayrılamamıştır. Bu durum, İsrail’in tarihi ve coğrafyasının niteliği ile ilintilidir.  Altı Gün Savaşları, Batı Şeria ve Gazze’nin işgali ve bu olaylar sonucunda gerçekleşen barış süreci, İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin aktivitelerinin siyasetten arındırılmasını imkânsız hale getirmiştir (Pascovich, 2013b).

Modern İsrail devletinin güvenlik anlayışını, Yahudiliğin etkilediği bilinen bir gerçektir. Filistin topraklarında bulunan Kudüs, El Halil ve benzer yerlerin Yahudilerin kontrolü altında bulunması önem arz etmektedir. Yahudiler arasında barış anlayışında toprağın kutsallığını ön planda tutanlar bulunmaktadır. Bu görüşü savunan Yahudi Yerleşimleri Konseyi, Judea, Samaria (Batı Şeria) ve Gazze’den çekilmenin, Yahudi Devleti’nin yıkılmasına yol açabileceğini savunmuştur. Ayrıca yine aynı görüşü dini referanslarla savunan Haham Shlomo Goren, Yahudilerin bu topraklardaki yerleşimleri boşaltmalarının dinen yasak olduğunu duyurmuş ve askerlerin bu yöndeki emirlere uymamalarını önermiştir. İnsan hayatının kutsallığı, İsrail Devleti’nin güvenlik anlayışını etkileyen diğer unsurdur. Buna göre, insan hayatının korunması, kutsal yerlere sahip olma amacından daha üstündür (Bayraktar, 2012: 251-252).
İsrail Devleti, istihbarat servislerine teröre karşı savaşta ve demokratik düzenin korunması konusunda, yüksek yetkiler tanımıştır. Verilen bu yetkiler arasında yakalama, sorgulama, özel hayatın gizliliğine tecavüz, insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması, yok edilmesi ve suikastlar düzenlemesi de bulunmaktadır. Yasalar ve düzenlemeler, istihbarat servislerinin sahip oldukları bu yetkilerin kötüye kullanımını engellemeye çalışmaktadır ancak İsrail Devleti’nin ve halkının hissettiği yüksek tehdit algısı çoğu zaman buna engel olmaktadır (Shpiro, 2007a).

İsrail’in istihbarat yapılanması, ABD için öncelikli öneme haiz olmuştur. İsrail istihbarat örgütleri ve ABD’nin istihbarat örgütleri arasında sıkı bir işbirliği günümüzde de devam etmektedir. ABD, İsrail’le istihbarat paylaşımında bulunmakta ve İsrail’i yeni teknoloji ürünlerle ve finansal olarak desteklemeyi sürdürmektedir.   

Aman’ın Tarihsel Geçmişi ve Görev Tanımı

Israil’in istihbarat örgütleri, devletin kurulmasıyla oluşturulmuşlardır. Başlangıçta, askerî olarak İsrail Silahlı Kuvvetleri; içişleri ile ilgili Başbakanlık Ofisi ve siyasi-harici işlerle ilgili Dışişleri Bakanlığı, istihbarat konusunda görevlendirilmişlerdir. Askerî istihbaratın en önemli görevleri, düşman ordularının gücü, yetenekleri, endüstriyel destek gücü, düşman ülkelerin siyasal yapıları, halkların askerî çatışmaya dayanabilme kapasiteleri ile ilgili bilgi toplamaktır (Bar-Joseph, 2010:511). 

Agaf HaModi'in (Aman) İsrail Silahlı Kuvvetleri’ne  bağlı askerî istihbarat servisidir; Agaf Ha Modi’in, bilgi bürosu anlamına gelmektedir. Şabak ve Mossad, görece bağımsız haber alma servisleri olarak yapılandırılırken, Aman, İsrail Silahlı Kuvvetleri’ne bağlıdır (Shpiro, 2006). 7 Haziran 1948 tarihinde, Ben Gurion, istihbarat birimlerinin yapılandırılmasına karar vermiştir. Büyük Isser lakaplı Isser Beeri, askerî istihbarattan sorumlu olmuştur. İsrail Silahlı Kuvvetleri istihbaratının başında bulunan Isser Beeri, istihbarat konusundaki tüm gücü elinde tutmaya çalışmıştır. (Black, Morris, 2011: 75-77).
1949 yılında Beeri’nin olaylı bir şekilde görevden alınmasının ardından, Mart ayında İsrail Savunma kuvvetleri İstihbarat şubesi kurulmuş ve başına Chaim Herzog getirilmiştir. Binyamin Gibli ise yardımcı olarak atanmıştır. Herzog, yeni kurulan birimin, iç güvenlik ve karşı istihbarata bakmayacağını, ordu içinde saha güvenliğini sağlayacağını vurgulamıştır (Black, Morris, 2011: 60-65).
Chaim Herzog, askerî istihbaratın görevinin, İsrail’i ani bir Arap ordusunun saldırısı karşısında uyarmak olduğunu açıklamıştır. Başlangıçta, askerî istihbarat, Arap ülkelerinde istihbarat toplamakla görevlendirilirken, dış siyasal servis, özellikle Avrupa ülkelerinde istihbarat toplamakla görevlendirilmiştir. Ancak, askerî istihbaratın büyüyen gücüyle 1950 yılından sonra, görev dağılımının çizgileri değişmiş ve askerî istihbarat Arap olmayan ülkelerde de faaliyet göstermeye başlamıştır (Bar-Joseph, 2010:511). 1949 yılında, İsrail Silahlı Kuvvetleri istihbarat birimi, Paris’te şube açmıştır, 1950 yılının sonunda tüm Avrupa başkentlerinde, ofis açmıştır. Bu dönemde, askerî istihbaratın ve siyasi dairenin yetki alanları tam olarak belirlenmemiştir. (Black, Morris, 2011: 75-77).
İsrail Silahlı Kuvvetleri istihbarat servisi için en büyük tehdit kaynağı, Arap orduları olmuştur. Mossad, Şabak ve polisin, ona yardımcı olmasına karar verilmiştir. Bu bağlamda, Arap ordularının niyetleri, güçleri, kapasiteleri ve stratejilerinin öğrenilmesi ana görev tanımı olmuştur. İsrail Silahlı Kuvvetleri istihbarat servisi elemanları, günlük, haftalık, aylık olarak bölge ve ülke gözetleme, izleme ve değerlendirme raporları hazırlama görevini üstlenmişlerdir. 1950 yılında, İsrail Silahlı Kuvvetleri istihbarat servisinin başına Binyamin Gibli gelmiş ve 1953 yılında bölümün adı, İsrail Silahlı Kuvvetleri istihbarat şubesi ya da Aman olarak değiştirilmiştir (Black, Morris, 2011:95-96).

İsrail istihbarat örgütleri, Başbakan Ben Gurion’un talimatıyla, 1952-53 yılları arasında yeniden yapılandırılmışlardır. İstihbarat örgütleri arasında işbirliği ve bilgi alışverişi olması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Yeni yapılanmada askerî istihbaratın güçlendirilmesi ve öneminin artmasına karar verilmiştir. Bu kapsamda 1953 yılında Aman bünyesinde Araştırma Bölümü kurulmuş ve Yom Kippur Savaşı’nın ardından bir bölüm haline getirilmiştir. 1970 yılından sonra, Aman, sadece İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin istihbarat servisi olarak değil, tüm hükümetin ve ülkenin savunma gücü olarak görev yapmaya başlamıştır. Aman, İsrail dışında oluşturduğu örgütlenme ile dünya çapında sanayi casusluğunu gerçekleştirmiş ve ülkeye büyük faydalar sağlamıştır. Dünyadaki pek çok istihbarat servisinin aksine, Aman'ın askerî istihbarat faaliyetlerinin kapsamlı olarak; biyografik istihbarat, sinyal/elektronik ve insan istihbaratı (sigint, elint, humint) faaliyetleri de dahil olmak üzere, barış zamanında da sürmüştür.. Bu durumun ana nedeni içinde bulunduğu düşük yoğunluklu çatışma ortamının yarattığı endişelerdir. Bir başka ifadeyle, İsrail'in güvensizliği, Aman'ın güçlenmesinin başlıca gerekçesi haline gelmiştir. Aman Araştırma Bölümü, İsrail devletinin iç işleri haricinde tüm istihbarat alanlarında araştırma ve değerlendirme faaliyetlerinde bulunmuştur. Aman, askerî konulardaki istihbaratın yanında, diğer ülkelerin liderlerinin niyetleri ve barış konusunda istihbarat faaliyetleri üzerinde de çalışmalarını yürütmüştür. Mossad ve Aman arasında askerî güçlerin lojistik ve savunma faaliyetleri konusunda kuruluşlarından beri süregelen bir işbirliği mevcuttur. Aman, İsrail’in diğer istihbarat örgütleri arasında belirli bir üstünlüğe sahip olmuştur. Bu üstünlük, özellikle, 1973 yılına kadar sürmüştür. Aman’ın, 1973 Yom Kippur Savaşı’nın gerçekleşeceği konusundaki istihbarat eksikliği, önemli bir başarısızlık olarak görülmektedir (Pascovich, 2013b; Uri Bar, 2007; Giannoulis, 2011:13; Deacon, 1999:65-67). 

Aman’ın siyasal alana müdahalesi, 

İsrail’in Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni işgali ile yoğunlaşmıştır. Altı Gün Savaşları öncesinde, bu bölgeler, Ürdün ve Mısır’ın kontrolü altında bulunmaktaydı. Savaşın ardından, İsrail Silahlı Kuvvetleri bölgeyle daha yakından ilgilenmeye başlamıştır. Bölgenin ilhak edilmemesi ve bölgede yaşayan Filistinlilerin, İsrail vatandaşlığına geçmemiş olmaları nedeniyle, Batı Şeria ve Gazze dış tehdit olarak değerlendirilmiştir (Pascovich, 2013b). Aman, Arap ülkeleri başta olmak üzere pek çok farklı yerde askerî istihbarat için gerekli olan bilgileri toplamak için çalışmalarını sürdürmüştür.

1950’li Yıllar

Aman, 1950'li yıllarda,  istihbarat yeteneği sayesinde Cezayirli isyancılar hak¬kında bilgi toplamış ve bu bilgileri Fransızlara iletmiştir (Turquie diplomatique, 2013). Aman’ın özel görev subayları, 1950’li yıllarda, Bedevilerden entelektüellere kadar toplumun her kesiminden ajanı istihdam etmişlerdir. 1949-1956 yılları arasında İsrail  Silahlı Kuvvetleri ve Aman’ın en büyük çabası, Arap saldırganlar yani fedailere karşı önlemler almak ve Arap ordularına karşı yapılacak ikinci bir savaşa hazırlanmak olmuştur. Aman, hasım devletlere yönelik bilgi derleme faaliyetlerinde ülkeye sızmaya çalışırken yakalanan Arapları, sınırlarda yaşayan köylüler ve muhbirlerden, istifade etmişlerdir. Aman, istihbarat toplayan devriyeleri ile bilgi akışını sağlamıştır. Telefon ve telsiz dinlemeleri, önemli verilerin toplanmasına katkıda bulunmuştur.   1956 yılı ortalarında, Aman’ın topladığı bilgiler, Mısır ve Suriye yanında Ürdün’ün de Fedayin grubuna yardım ettiğini doğrulamıştır (Black, Morris, 2011:101, 111-117).

1954 yılında, Aman’a katılan Dr. Yuval Ne’eman, askerî istihbaratta, bilgisayar teknolojisinin yaygın ve etkin olarak kullanılmasını sağlamıştır. O dönemde, askerî istihbarat büyük oranda, haber kaynaklarının gönderdikleri raporlara dayanmıştır. Ne’eman, Suriye ve Mısır’dan gelebilecek ani bir saldırının ihtimal dâhilinde olduğunu öngörmüştür. Bu nedenle, askerî istihbaratta “anında bilgi” kavramına önem vermiştir. Böylelikle, 1960’lı ve 1970’li yıllarda, Aman’ın yetki ve faaliyet sahası genişlemiştir. Aman, istihbaratçılardan aldığı raporlar yanında, bilgisayar teknolojisini kullanmıştır. Ne’eman, bilgisayar teknolojisinin yardımıyla, düşmanın deniz ve hava kuvvetlerinin yerlerini doğru olarak tespit etmeyi amaçlamıştır. Bunun yanında, İsrail’in nükleer silaha sahip olması için faaliyetlerde bulunmuş ve Fransızların desteğiyle Dimona nükleer santralini devreye sokmuştur (Deacon, 1999:133-137).

1948 Arap-İsrail Savaşı’nın ardından Aman, Mısır’da “uyuyan hücreleri” kullanmaya başlamıştır. Mısır’da yaşayan Yahudiler, gizli olarak terörist saldırılar için eğitilmişlerdir. 1954 yılında meydana gelen ve Lavon olayı olarak adlandırılan olay, bir istihbarat başarısızlığı olarak bilinmektedir. Lavon, o dönemin savunma bakanının ismidir. Sekiz Mısırlı Yahudi’ye, Aman tarafından Mısır’da Batılılara ait yerleri bombalamaları emri verilmiştir. Bu görevin nedeni, olayın sonucunda Müslüman Kardeşler ve Komünist Parti’nin suçlanmalarını sağlamak ve Nasır rejimine olan güveni sarsmaktı. Aman Şefi Binyamin Gibli’ye göre, Susannah Operasyonu’nun amacı Mısır rejimine Batı’nın desteğini azaltmaktı. Önce İskenderiye postanesi ve ardından Kahire ve İskenderiye’de bulunan altı ayrı yer bombalanmıştır. Saldırılarda 39 Mısırlı hayatını kaybederken, olayın failleri Mısır güvenlik güçlerince yakalanarak öldürülmüştür. Olaylar büyümüş; Mısır ve Sovyetler Birliği arasında silah antlaşması yapılmış ve bu antlaşma, İngiltere ve ABD’nin Asvan Barajı’nın yapımı için verdikleri krediyi geri çekmelerine neden olmuştur. Ardından, Nasır kanalı kamulaştırmış, İsrail, Fransa ve İngiltere’nin ortak askerî operasyonu Nasır’ı iktidardan indirmeyi hedeflemiştir. Fransa, bu olaydan sonra, İsrail’in nükleer gücünü kurmasına yardımcı olmuş ve nükleer İsrail’i yaratmıştır (Weiss, 2013).

1956 yılında Aman, Sina saldırısı öncesinde, Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan orduları hakkında tabur ve bölük düzeyinde son derece ayrıntılı bilgilere sahip olmuştur. 1956 Savaşı’nda Aman’ın ikinci büyük başarısı, Arap medyasını yerleştirdiği ajanları sayesinde, dezenformasyon faaliyetleri yürüterek beklenen hedefin Mısır değil Ürdün olduğu bilgisini yaymasıdır. Hatta, Irak’ın Ürdün topraklarına girdiğine dair yalan haberlerin yayılmasını sağlamıştır. 29 Ekim 1956’da İsrailli paraşütçüler Sina’ya inmişlerdir. ABD’nin bile bu harekâttan haberi olmamıştır. Aman’ın bu olaydaki üçüncü önemli başarısı ise, savaş sırasında yakalanan esirlerden son derece önemli bilgiler elde etmesi ve daha sonra kullanılmak üzere bilgisayar ortamında arşivlemesidir (Black, Morris, 1999:120-121). Aman personeli, Mısırlı askerleri, sorgulamaktan ziyade sohbet ortamı sağlayarak esirlerin kendileriyle ilgili pek çok bilgiyi tereddüt etmeksizin vermesine imkân sağlamıştır.  Böylelikle subayların görev yerleri, uzmanlıkları, karakterleri ve psikolojik durumlarıyla ilgili pek çok bilgi bilgisayarlara depolanmıştır. Bilgi bankaları, sabit ve gezici gözlem istasyonları, istihbarat konusunda diğer ülkelerin önüne geçmelerine olanak tanımıştır. Aman görevlileri, insan yaşamayan alanlar ve çöllerde bulunan telefon kablolarına cihaz yerleştirerek, düşman ülkelerin askerî bilgilerine ulaşmayı başarmışlardır. Fotoğraf, radar ve gözlem istihbaratı konusunda Amerika Birleşik Devletleri’nin istihbarat örgütleri, İsrail istihbarat örgütlerini desteklemişlerdir (Deacon, 1999:133-137).

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

26 Kasım 2019 Salı

TÜRKİYENİN İRAN, İSRAİL/FİLİSTİN VE SURİYE POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 6

TÜRKİYENİN İRAN, İSRAİL/FİLİSTİN VE SURİYE POLİTİKASI 2009, BÖLÜM 6



Türkiye - Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi.,

Beşar Esad’ın 15-16 Eylül tarihlerindeki Türkiye ziyaretinde kurulması  kararlaştırılan Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin bakanlar düzeyindeki ilk toplantısı Türkiye’den 10 Suriye’den de 15 Bakan’ın katılımıyla 13 Ekim tarihinde Halep’te ve Gaziantep’te gerçekleştirildi. 
Bu toplantının amacı taraflar arasındaki işbirliği alanlarının tartışılması ve gerekirse işbirliği öngörülen alanlara dönük anlaşmalar, protokoller ve mutabakat zabıtlarının imzalanmasıydı. Yani iki ülkenin ekonomik ve kültürel anlamda tam entegrasyona doğru giden yolda çok önemli bir adım atmasının 
sağlanması hedeflenmekteydi. Halep ve Gaziantep’te düzenlenen toplantıların ardından taraflar arasında yaklaşık 40 protokol, proje, mutabakat zaptı ve anlaşma üzerinde çalışma kararı alınırken, bunların hayata geçirilmesi için ilgili bakanlıkların 10 gün içinde kendi eylem planlarını hazırlamaları öngörülmüş tür.144 

İlgili birimlerin hazırladıkları eylem planlarını aynı zamanda muhataplarıyla da paylaşmaları kararlaştırılmıştır. Ardından da Aralık 2009’da Başbakan Erdoğan’ın Şam ziyaretinde düzenlenecek olan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi 1. Konsey Toplantısı’nda eylem planlarından uygulanabilir olanların hayata geçirilmesine karar verilmiştir.145 
Zirvenin bir önemli gündemi de iki ülke arasında vizeleri kaldıran anlaşmanın  imzalanmasıydı. Görüşmelerin ardından taraflar Kilis Öncüpınar 
Gümrük Kapısına geldiler ve Türkiye ile Suriye arasında vize muafiyeti içeren anlaşma Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim tarafından imzalanmasının ardından ilk vizesiz geçişler gerçekleştirildi.146

22-23 Aralık 2009 tarihlerinde Şam’da düzenlenen toplantı, bir anlamda 13 Ekim’de tarafların üzerinde mutabık kaldığı işbirliği alanlarının somut anlaşmalara dönüştürülmesini sağlayacağından her iki taraf açısından da oldukça önemli ve tarihi bir toplantı olarak görülmekteydi. Toplantıda, dışişleri bakanlıkları arasında işbirliği, turizm, eğitim, gençlik ve spor, müteahhitlik, toplu konut, sınır kapılarının ortak kullanımı, karşılıklı kültür merkezleri kurulması, yerel yönetim, denizcilik, sivil havacılık, demiryolları, bilgi ve iletişim 
teknolojileri, tarım, su kaynaklarının etkin kullanımı, hayvan sağlığı, Asi Nehri üzerinde ortak baraj inşası, yüksek öğretim ve radyo-televizyon alanlarına ilişkin 51 adet işbirliği anlaşması ve mutabakat zaptı imzalandı. Suriye’nin resmi haber aşansı SANA’da konuyla ilgili verilen haberde “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin ilanı, iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihinde en önemli adım sayılmasıyla gelişen ikili ilişkileri taçlandırma niteliği taşıyor. Şüphesiz iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinde sahip olunan ortak kültür ve derin tarihi bağların büyük bir katkısı oldu” ifadesi kullanılmıştır.147

Ekonomik İlişkiler.,

Suriye’yi Türkiye için değerli kılan faktörlerden biri, bu ülkenin Türkiye’nin Arap dünyasına girişi için bir kapı niteliği görmesidir. 
Bunun farkında olan Başbakan Erdoğan “Suriye bizim için sadece 20 milyonluk bir pazar değil, 320 milyonluk Arap dünyasına açılan kapıdır” demiştir. Suriye’de üretilen mallar Mısır, Irak, Ürdün, Kuveyt ve Libya gibi ülkelerin de aralarında bulunduğu 12 ülkeye gümrüksüz girebilmektedir. Bu yüzden Türk yatırımcılar Suriye’de üretim yaparak, ürettikleri malları gümrüksüz olarak bu ülkelere satabilecektir. 
İki ülke arasındaki ticaretin ve vizesiz seyahatin oluşturduğu gelişme trendini gerek Suriye’de gerekse Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde açıkça görmek mümkündür. Mesela Gaziantep şimdiden özellikle Arap dünyasına yönelik ihracatta yıllık üç milyar doları yakalamış 
durumdadır.148 

Türkiye ile Suriye arasında son yıllarda ticaret hacminde hızlı bir artış gözlemlenmektedir. Bunun bir göstergesi olarak 2002 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacminin 724 milyon dolarken, 2009’un sonuna gelindiğinde bu rakamın 2 milyar doları aştığını söylememiz yeterli olacaktır.149 Bu trend 2009 yılında da sürmüş, ayrıca iki ülke imzalanan anlaşmalarla birbirlerine yaptıkları ticaretin önündeki gümrük, kaçakçılık gibi sorunların önüne geçmeyi hedeflemiştir. 

Kaynak: TÜİK verilerinden derlenmiştir.

Tabloda da görüldüğü üzere, AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana Türkiye’den Suriye’ye olan ihracat sürekli artmıştır. 
Dünya Ekonomik Krizi nedeniyle Türkiye’nin toplam ihracatında ciddi bir düşüşün yaşandığı 2009 yılında da bu yükseliş devam etmiş ve bir önceki yıla göre yaklaşık %30’luk bir artış gerçekleşmiştir. Buna karşılık Suriye’den gerçekleştirilen ithalat oranında önemli bir gerileme görülmektedir. Türkiye Suriye ekonomik ilişkilerinde son sekiz yıllık dönemde gerçekleşen iyileşme ve bu iyileşmenin getirdiği ticaret artışının sonucunda gelinen noktanın, yaklaşık 90 milyon nüfusu barındıran bu iki ülke açısından yeterli düzeyde olmadığının 
da altını çizmek gerekir. 2009 yılında 1.752 milyon dolara ulaşan ticaret hacminin böyle büyük bir nüfus potansiyeline sahip iki komşu ülke açısından yetersiz olduğunu, Avrupa’daki benzer ölçekteki ülkeler arasındaki ticaret hacminin 50 milyar dolardan az olmadığını da eklemek gerekir.

İki ülke arasında vizelerin kaldırılması ticaretin olması gereken seviyeye yükseltilmesi konusunda önemli katkılar yapacaktır Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Hatay gibi şehirlerde artık insanlar Halep’e günübirlik alışverişe gitmekte, Suriye’den de aynı amaçla vatandaşlar Türkiye’ye rahat bir şekilde gelebilmektedirler. Bu durum bölgedeki sanayici ve iş adamları birlikleri tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Gaziantep Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı Ömer Küsbeoğlu, vizenin kaldırılmasıyla iki ülke arasında karşılıklı ticaret yapan esnafa büyük kolaylık sağlandığını söyleyerek bu kararın ticaret hacmini artıracağını belirtmiştir: “Son dönemde Halep ve Gaziantep esnaf odaları birlikleri arasında değişik alanlarda işbirlikleri yapmaya çalışıyoruz. Vizenin kalkması bu çalışmalarımızı hızlandıracak. 
Bugüne kadar vize ile uğraşmak istemeyen esnaf, sınır ticaretine çok yönelmiyordu. Ancak bundan sonraki süreçte her iki ülkeden de karşılıklı ticarette artış olacak. Bu ticareti artıracak ve ekonomiyi canlandıracak.”150

Sonuç

Türk dış politikasının son yıllarda en iyi ilişki içerisinde olduğu ülkelerin başında Suriye gelmektedir. Bu durum sadece Türkiye’nin değil, Suriye’nin de çıkarlarına hizmet etmektedir. Nitekim uzun yıllar Batı’nın sadık bir dostu olmuş ve halen de Batı ile en iyi ilişkileri olan Müslüman ülkelerden biri olan Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak Suriye’nin uluslararası platformlardaki prestijini artıracaktır. Babası 
Hafız Esad’ın tersine, Beşar Esad Suriye’yi dünya ile daha entegre bir devlet haline getirmeye çabalamakta ve bunun için de Türkiye ile ilişkilerini bir araç olarak kullanmaktadır. Yani deyim yerindeyse Türkiye-Suriye ilişkilerinin iyi olması tam bir ‘win-win situation’ı (iki tarafında kazançlı çıktığı durumu) beraberinde getirmektedir.

İki ülke arasındaki iyi ilişkiler gerçekleşen üst düzey ziyaretlerin sıklığına da yansımaktadır. Bakan düzeyinde Türk yetkililerin 2009 yılında en çok ziyaret gerçekleştirdikleri ülkelerin başında Suriye gelmektedir. Başta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olmak üzere birçok bakan Suriye’deki meslektaşları ile görüşmüşler ve birçok konuda işbirliğini artırıcı önlemler almışlardır. Görüşmelerin mahiyeti iki ülke ilişkileri ile sınırlı da değildir. Suriye’nin Irak’la yaşadığı sorunda Türk Dışişleri yetkilileri taraflar arasında arabuluculuk görevi görmüşlerdir. Ayrıca Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin 20 Aralık’ta Şam’ı ziyaret etmesinde yine Ankara önemli bir rol oynamıştır.151 

Suriye bu görüşmelerde Türkiye’ye tam bir güven duymakta ve Türkiye’nin arabuluculuğunu kabul etmektedir. Bu da ilişkilerin geldiği düzeyi gösteren belirgin işaretlerden biridir. Uzun yıllar birbirlerine mesafeli duran iki komşu, artık “sınırları aşan” birbirlikteliğe ulaşmışlar ve bunu da sürdürecekleri konusunda tüm dünyaya mesaj vermektedirler.


Türkiye’nin İran, Filistin/İsrail ve Suriye Politikası 2009 Kronoloji 

3 Ocak 27 Aralık 2008’de İsrail Hava Kuvvetleri’nin Gazze’deki hedefleri vurmasıyla başlayan Dökme Kurşun Operasyonu’nun ikinci safhası olan kara operasyonu İsrail Kara Kuvvetleri’nin bölgeye Kuzey ve Güney’den girmesiyle başlamıştır.

5 Ocak Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim temaslarda bulunmak üzere Ankara’yı ziyaret etmiştir.

12 Ocak Ahmet Davutoğlu Şam’a giderek Devlet Başkanı Beşar Esad ve Dışişleri Bakanı Velid Muallim ile görüştü.

15 Ocak İsrail askerleri Gazze’den geride en az 1400 (siviller, kadın ve çocuk dahil) ölü bırakarak çekilmiştir.

19 Ocak Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Kuveyt’te yapılan Arap Birliği Zirvesi’nde yaptığı konuşmada İsrail’in “terörist devlet” olarak ilan edilmesi çağrısını yapmıştır.

27 Ocak Lübnan tarafından Şam’a atanan ilk büyükelçi olan Mişel Kuri’nin tayini Suriye yönetimi tarafından onaylandı. 

27-28 Ocak İran’a resmi bir ziyarette bulunan dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen İran Ticaret Bakanı Mesud Mir Kazımi ile görüşmesinde, Türkiye’nin İran’la karşılıklı ticaretin artırılmasına büyük önem verdiğini ve iki ülke arasında bir ekonomik ortak alan oluşturmak istediğini söyledi.

29 Ocak İsviçre’nin Davos kasabasında Dünya Ekonomik Forumu’ndaki bir panelde Başbakan Erdoğan İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’le canlı yayında tartışmış, İsrail’in Filistin politikalarını sert bir dille eleştirmiş ve toplantıyı terk etmiştir. İran siyasi liderleri bu tutumundan dolayı Erdoğan’ı tebrik ve teşekkür mesajları yayımlandı.

30 Ocak İsrail Cumhurbaşkanı Perez Erdoğan’ı arayarak yaşananlardan dolayı üzüntüsünü ifade etmiştir.

5 Şubat ABD, PJAK’ı terörist bir örgüt olarak ilan ederek ona karşı birtakım yaptırımlara karar verdi. Türkiye bu kararı olumlu karşıladığını açıkladı.

10 Şubat İsrail’de parlamento seçimleri yapıldı. Tzipi Livni’nin Kadima Partisi 28 sandalye kazanırken, Benjamin Netanyahu’nun Likud partisi ise 27 sandalye kazanabildi. Ancak Cumhurbaşkanı Şimon Perez hükümeti kurma görevini Netanyahu’ya verdi. 


14 Şubat İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı Avi Mizrahi Türkiye’yi Ermenilere ve Kürtlere yönelik katliamlarda bulunmakla suçladı. Türkiye sert tepki gösterdi.

16 Şubat İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Ashkenazi İlker Başbuğ’u arayarak Avi Mizrahi’nin sözlerinden dolayı özür diledi ve açıklamaların kişisel olduğunu belirtti.

24 Mart Suriye Lübnan’a ilk büyükelçisini atadı. 

1 Nisan Netanyahu’nun kurduğu sağcı koalisyon hükümeti Knesset’te güvenoyu alarak göreve başladı. 

5 Mayıs İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Suriye ziyareti kapsamında Devlet Başkanı Beşar Esad ile bir araya geldi. 

12 Haziran İran’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası yaşanan karışıklıklar üzerine Türkiye, İran’ın istikrarının Türkiye ve bölge için önemine vurgu yaparak seçim sonuçlarını tanıdığını açıkladı.

22 Temmuz Başbakan Erdoğan, Beşar Esad’ın daveti üzerine Suriye’ye gitti. 

19 Ağustos Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, İran’ın başkenti Tahran’daki resmi ziyareti kapsamında dini lider Ayetullah Ali Hamaney ile görüştü.

31 Ağustos Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Irak ile Suriye arasında patlak veren krize çözüm bulmak amacıyla Suriyeli meslektaşı Velid Muallim ile Şam’da görüştü.

12-13 Eylül Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Tahran’da Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Dışişleri Bakanı Manuçer Muttaki ve Nükleer Başmüzakereci Said Celili ile İran nükleer sorununun çözümüne ilişkingörüşmeler yaptı.

15 Eylül Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad Türkiye’ye geldi. 

16 Eylül Türkiye ile Suriye arasında vize uygulamasını kaldıran anlaşma imzalandı. 

12 Ekim Anadolu Kartalı Askeri tatbikatı İsrail’in çağırılmaması üzerine diğer katılımcı ülkeler olan Amerika, İtalya ve Hollanda’nın da katılmayacağını 
bildirmesi üzerine ulusal düzeyde gerçekleştirildi. 

13 Ekim Türkiye ile Suriye arasındaki Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin bakanlar düzeyindeki ilk toplantısı 

Türkiye’den 10, Suriye’den 15 bakanın katılımıyla Halep ve Gaziantep’te gerçekleştirildi. 

 TRT’de yayınlanan ‘Ayrılık-Filistin’ dizisindeki bazı sahneler İsrail hükümetince sert bir dille eleştirilmiş ve iki ülke arasında yeni bir kriz doğurmuştur. 

27-28 Ekim Başbakan Erdoğan’ın İran ziyareti. Ziyaret sırasında ekonomik işbirliği ve İran nükleer sorunu görüşüldü.

7 Kasım UAEK Başkanı Muhammed el-Baradey, İran’ın düşük oranda zenginleştirmiş olduğu uranyumu Türkiye’de depolaması ve bunun karşılığında kendisine nükleer enerji santrali için ihtiyaç duyduğu miktarda yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum verilmesi önerisinde bulundu.

9 Kasım Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ian Kelly “UAEK’nın sunduğu şekliyle” teklifi desteklediklerini ifade etti.

19 Kasım İran’ın Tebriz kentinde Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ile görüşen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “5+1 Grubu”nun İran nükleer sorunuyla ilgili toplandığı günün öncesinde İran’ın kararını değiştirmeye çalıştı.

27 Kasım UAEK İran’ı kınayarak ülkesinde yeni kurduğu ve varlığı yeni ortaya çıkan nükleer tesisteki faaliyetlerini askıya almasını istedi. Türkiye çekimser oy kullanarak karara destek vermedi.

23 Aralık Başbakan Erdoğan beraberindeki 200’ü aşkın bürokrat ve işadamıyla 50’nin üzerinde anlaşma imzalamak üzere Şam’ı ziyaret etti. 

27 Aralık Dışişleri Bakanı Davutoğlu İran Dışişleri Bakanı Manuçer Muttaki ve ABD Başkanı Barack Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı General Jim Jones ile gerçekleştirdiği telefon görüşmelerinde, UAEK’nın önerileri çerçevesinde barışçı bir çözüme ulaşılabilmesi için tarafları gerekli adımları atma konusunda harekete geçirmeye çalışmıştır.


DİPNOTLAR;

1 Bu Makalenin bir kısmı “Ortadoğu Yıllığı 2009” isimli kitapta da yayınlanmıştır.
2 “Terör örgütü PJAK’tan itiraf”, Zaman, 11 Ocak 2009.
3 “ABD PJAK’ı terörist örgüt ilan etti”, Ntvmsnbc, 5 Şubat 2009.
4 “Genelkurmay: PJAK’ın terör listesine alınması olumlu”, Yeni Şafak, 6 Şubat 2009; “Türkiye Pejak’ın ABD terör listesine alınmasından memnun”, IRNA, 6 Şubat 2009.
5 “Terör örgütüne üçlü darbe”, Hürriyet, 6 Mayıs 2009.
6 “İran’dan 20 bin askerle Kandil Dağı’na operasyon”, Milliyet, 3 Mayıs 2009.
7 “Irak’tan İran’a kınama”, Zaman, 5 Mayıs 2009.
8 “Barzani yönetimi, Türkiye ve İran’ı BM’ye şikayet edecek”, Milliyet, 10 Ocak 2009.
9 “Iraklı Kürtlerin İddiası”, Hürriyet, 6 Ekim 2009.
10 “İran- Türkiye güvenlik heyeti Van’da biraya geldi”, IRNA, 22 Nisan 2009.
11 “İran- Türkiye sınır güvenlik toplantısı düzenlendi”, IRNA, 17 Haziran 2009.
12 Anthony H. Cordesman, “The Iran Attack Plan”, Wall Street Journal, 25 Eylül 2009.
13 .......................ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Temmuz ayı başında yaptığı “İran’ın nükleer tehdidinin ortadan kaldırılması için askeri müdahalenin 
gerekliliğine inanması halinde İsrail’in yoluna çıkmayız” şeklindeki açıklamasını buna örnek olarak verebiliriz. 
http://www.byegm.gov.tr/ayintarihidetay.aspx?Id=542&Yil=2009&Ay=7
14 “Davutoğlu, Celili ile görüştü”, Zaman, 13 Eylül 2009.
15 “Erdoğan: Batı İran’a olumlu yaklaşsın”, Radikal, 28 Ekim 2009.
16 “Erdoğan’dan İran’a: Komşularınla dost ol”, Yeni Şafak, 28 Ekim 2009.
17 Robert Tait, “‘Iran is our friend,’ says Turkish PM Recep Tayyip Erdogan”, Guardian, 26 Ekim 2009.
18 “The Turkish Temptation”, Wall Street Journal, 30 Ekim 2009.
19 “Erdogan verurteilt Sanktionen im Atomkonflikt mit Iran”, Der Spiegel, 1 Kasım 2009.
20 “Erdogan verteidigt Iran ‘Unfairer Westen’”, Süddeutsche Zeitung, 26 Ekim 2009.
21 “Iran hails Turkey’s nuclear support”, Al Jazeera English, 27 Ekim 2009.
22 “İran’la nükleer çözümde Türkiye sürprizi”, Hürriyet, 8 Kasım 2009.
23 “Washington: İran uranyumunun Türkiye’ye gönderilmesini destekliyoruz”, Zaman, 10 Kasım 2009.
24 http://www.byegm.gov.tr/ayintarihidetay.aspx?Id=546&Yil=2009&Ay=11
25 Zeynep Gürcanlı, “Davutoğlu’ndan yoğun telefon diplomasisi”, Hürriyet, 13 Kasım 2009.
26 “Ahmedinejad: Türkiye samimi bir rol oynamaya çalışıyor”, Hürriyet, 17 Kasım 2009.
27 “Crowley: Türkiye’nin İran’la güçlü ilişki kurması faydalı”, Sabah, 16 Kasım 2009.
28 “İran’ı uyardı: Çözüm için zaman tükeniyor”, Zaman, 16 Kasım 2009.
29 Meir Javedanfar, “Is Iran dropping Russia for Turkey?”, Guardian, 17 Kasım 2009.
30 “İran, yurtdışında uranyum depolama önerisini reddetti”, Zaman, 19 Kasım 2009.
31 “Davutoğlu: İran’ın nükleeri menfaatlere uygun çözülmeli”, Milliyet, 21 Kasım 2009.
32 “Uranyuma depo Küçükçekmece”, Hürriyet, 22 Kasım 2009.
33 “Tebriz’de ikna turu”, Yeni Şafak, 22 Kasım 2009.
34 http://www.byegm.gov.tr/ayintarihidetay.aspx?Id=546&Yil=2009&Ay=11
35 “Türkiye’den İran’a üstü kapalı jest”, Hürriyet, 27 Kasım 2009.
36 “Davutoğlu, İran konusunda telefon görüşmeleri yaptı”, Zaman, 26 Kasım 2009.
37 “Türkiye, İran’ı eleştiren karar tasarısına çekimser oy verdi”, Zaman, 28 Kasım 2009.
38 “İran, 10 yeni nükleer tesis inşa edecek”, Sabah, 29 Kasım 2009.
39 http://www.byegm.gov.tr/ayintarihidetay.aspx?Id=546&Yil=2009&Ay=11
40 “İran’dan BM’nin nükleer teklifine yeşil ışık”, Hürriyet, 13 Kasım 2009.
41 .........Bu çerçevede 5 Aralık’ta İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Nükleer Başmüzakerecisi Said Celili ile Ankara’da görüşen Başbakan Erdoğan, 7 Aralık’ta gittiği ABD’de gerek Başkan Obama ile yaptığı görüşmede ve gerekse bu ülkedeki medya kuruluşlarıyla röportajlarında İran konusunda Türkiye’nin bilinen pozisyonunun altını çizmiş ve sorunun diplomatik yollarla çözülmesi için tüm tarafları uzlaşı içerisinde hareket etmeye çağırmıştır. “Erdoğan: İran-Türkiye ilişkileri son 20 yılda çok daha ileri düzeye taşınmıştır”, 
IRNA, 9 Aralık 2009.
42 http://www.byegm.gov.tr/ayintarihidetay.aspx?Id=547&Yil=2009&Ay=12
43 “İran’dan Türkiye’ye övgü”, Hürriyet, 15 Aralık 2009.
44 “Obama: Türkiye, İran konusunda destek olacak”, BBC Türkçe, 7 Aralık 2009; “Crowley: Türkiye’nin İran’la güçlü ilişki kurması faydalı”, Sabah, 16 Kasım 2009.
45 “Tüzmen: İran ve Türkiye aralarındaki ilişkileri devam etmek amacındalar”, IRNA, 29 Ocak 2009.
46 “Tüzmen: İran’la bir ekonomik ortak alan oluşturmak istiyoruz”, Milliyet, 27 Ocak 2009.
47 “Türkiye- İran iş forumu Ankara’da düzenlendi”, IRNA, 28 Nisan 2009.
48 “İran’la ticareti ulusal parayla yapalım”, Hürriyet, 28 Nisan 2009; “Türkiye- İran iş forumu Ankara’da düzenlendi”, IRNA, 28 Nisan 2009.
49 http://www.byegm.gov.tr/ayintarihidetay.aspx?Id=539&Yil=2009&Ay=4
50 “Türkiye- İran arasında sınır ticareti protokolü imzalandı”, IRNA, 20 Temmuz 2009.
51 “Türkiye-İran sınırında serbest sanayi bölgesi”, Fars Haber Ajansı, 20 Ekim 2009; “Nihat Ergün: İran – Türkiye sınırında serbest sanayi bölgesi kurmayı amaçlıyoruz”, IRNA, 26 Eylül 2009; Erdal Sağlam, “İran’la sınırda ortak sanayi bölgesi gündemde”, Hürriyet, 20 Ekim 2009.
52 “İran’la ticaret TL ve riyal ile yapılacak”, Zaman, 28 Ekim 2009.
53 “İran-Türkiye ticari ilişkilerinde büyük gelişme”, Fars Haber Ajansı, 28 Ekim 2009.
54 “Rahimi: İran ve Türkiye ticaret hacmi 30 milyar dolara çıkacak”, IRNA, 28 Ekim 2009.
55 “İki ülkenin iradesi ciddi bir iradedir”, Yeni Şafak, 28 Ekim 2009.
56 “İmzalar atıldı, İran’la iki kapı daha açılıyor”, Zaman, 9 Aralık 2009; “İran ve Türkiye sınır illeri arasında iş birliği anlaşması imzalandı”, IRNA, 9 Aralık 2009.
57 “Gül: Konjonktür uyarsa Nabucco’ya İran da girebilir”, Milliyet, 9 Mayıs 2009.
58 Zeynep Gürcanlı, “ABD’den İran gazına yeşil ışık yok”, Hürriyet, 13 Temmuz 2009.
59 “Yıldırı’dan İran’a: ‘Nabucco’a hoş geldiniz’”, Hürriyet, 28 Eylül 2009.
60 “Erdoğan: Türkiye- İran arasında çok ciddi anlaşmalara imza atılmıştır”, IRNA, 4 Kasım 2009.
61 “İran doğalgazı için bir adım daha”, Zaman, 28 Ekim 2009.
62 “Bakan Yıldız: İran’da yeni bölgede doğalgaz arayacağız”, Zaman, 27 Ekim 2009.
63 “İsrail saldırısı Türkiye’yi İran’a yaklaştırdı”, Milliyet, 23 Ocak 2009.
64 “İran’dan Hamas teşekkürü”, Hürriyet, 21 Ocak 2009.
65 “Ahmedinejad’dan Erdoğan’a teşekkür”, Yeni Şafak, 31 Ocak 2009.
66 “İran’dan Erdoğan yorumu”, Hürriyet, 30 Ocak 2009.
67 “Nobel Barış Ödülü Erdoğan’a verilsin”, Zaman, 1 Şubat 2009; “İran: Erdoğan’a Nobel verilsin”, Milliyet, 2 Şubat 2009. 
68 “Başbakan Erdoğan Tahran’da ‘hemşeri’ oldu”, Radikal, 2 Şubat 2009.
69 “Erdoğan, Ahmedinejad’ı kutladı”, Zaman, 14 Haziran 2009; “Cumhurbaşkanı Gül, Ahmedinejad’ı kutladı”, Zaman, 14 Haziran 2009.
70 ....................“Davutoğlu: Türkiye ile İran arasındaki köklü ilişkilerin aynı şekilde sürdürülmesi hepimizin dileğidir”, IRNA, 16 Haziran 2009.
71 http://www.byegm.gov.tr/ayintarihidetay.aspx?Id=540&Yil=2009&Ay=6; “Davutoğlu, 
BAE Dışişleri Bakanı Nahayan ile görüştü”, Zaman, 22 Haziran 2009.
72 “Gül: İran’ın istikrar, güvenlik ve huzuru Türkiye için çok önemlidir”, IRNA, 25 Haziran 2009.
73 “Erdoğan’dan İran’da sıcak mesajlar”, Zaman, 28 Ekim 2009.
74 “Ahmedinejad’dan Erdoğan’a İsrail övgüsü”, Hürriyet, 27 Ekim 2009.
75 “Rahimi: Türkiye, İran’ın her zaman saygın, değerli ve önemli komşusudur”, Fars Haber Ajansı, 29 Ekim 2009.
76 Seymour M. Hersh, “A Strike in the Dark: What Did Israel Bomb in Syria?”, The New Yorker, 11 Şubat 2008. 
77 Alon Liel, “Israeli-Turkish Relations Under Strain”, Israel Journal of Foreign Affairs, 4,1, (2010), s: 23–26.
78 Anthony H. Cordesman, “The ‘Gaza War’: A strategic Analysis”, Centre for Strategic and International Studies, 2009, s. 30. 
    http://csis.org/files/media/csis/pubs/090202_gaza_war.pdf 
79 PCHR, “Weekly Report on Israeli Human Rights Violations in the Occupied Palestinian 
Territory”, No. 51/2008 (24–31 Aralık 2008), available at: http://www.pchrgaza.org/
files/W_report/English/2008/pdf/weekly%20report%2051.pdf 
80 Bu listeler Gazze’deki Adalet Bakanlığı’na bağlı İsrail Savaş Suçlularının Soruşturulması ve Kayıt Altına Alınması Merkezi Komisyonu 
    (TAWTHEQ - The Central Commission for Documentation and Pursuit of Israeli War Criminals) tarafından ortaya çıkarılmış 
    ve Goldstone Raporu’nun hazırlayan misyona sunulmuştur. http://www.tawtheeq.ps/en/index.php 
81 ..........................Bu listeye şu web adresinden ulaşılabilir: 
     http://www.pchrgaza.org/files/PressR/English/2008/list.pdf 
82 PCHR, “ İsrail saldırısı sonucunda kayıtlara geçen ölü sayısı 1,417’dir. Bu rakamın 926’sını siviller, 255’ini polis güçleri ve 236’sını 
     Hamas üyesi savaşçılar teşkil etmektedir.) Bu konudaki kayıtlara 12 Mart 2009’da yayınlanan rapordan ulaşılabilir: 
     http://www.pchrgaza.org/files/PressR/English/2008/36-2009.html 
83 Richard Goldstone, s. 281-292.
84 Roni Sofer, “Olmert in Ankara, Seeks Direct Talks With Syria”, Israel News Agency, 23 Aralık 2008, 
    http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3642775,00.html. 
85 Nichole Sobecki, “Gaza Strains Vital Turkey-Israel Relations”, Global Post, 20 Ocak 2009.
86 Ron Synovitz, “Turkish PM Shows New Foreign-Policy Assertiveness At Davos”, Radio Free Europe, 30 Ocak 2009, 
     http://www.rferl.org/... 
87 “Erdogan: My Anger over Gaza Directed at Israeli Government, not Jews”, Haaretz, 30 Ocak 2009. 
88 Emrullah Uslu, “Yet Another Crisis in Turkey-Israel Relations, Jamestown Foundation, 30 Ocak 2009, 
     http://www.jamestown.org/... 
89 “Israeli President to Turkish PM Erdogan: I am Sorry”, The Journal of Turkish Weekly, 30 Ocak 2009, USAK, 
     http://www.turkishweekly.net/... 
90 “Çiçek: İsrail’le İlişkimizi Sürdürmek İstiyoruz“, NTVMSNBC, 3 Şubat 2009 
     http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/474169.asp 
91 Lenore G. Martin ve Dimitris Keridis, The Future of Turkish Foreign Policy, MIT Press,  2004; Nick Danforth, “How the West Lost Turkey”, Foreign Policy, 
     25 Kasım 2009, 
     http://www.foreignpolicy.com/...; Steven A. Cook, “Friends or Enemies: How Do You Say Frenemyin Turkish”, Foreign Policy, 1 Haziran 2010; 
     Ahmet Davutoglu, “Turkey’s Zero Problems Foreign Policy”, Foreign Policy, 20 Mayıs 2010; Mary Beth Sheriden, “Turkey’s  Foreign Policy Moves Raise 
     Concern in West and at Home”, Washington Post, 7 Haziran 2010; Ömer Taşpınar, “A New Era in Turkish Foreign Policy”, Today’s Zaman, 14 Haziran 2010. 
92 “Turkey Irked by IDF General’s Remarks”, Jarusalem Post, 14 Şubat 2009. 
93 “IDF: Officer’s Criticism of Turkey Does not Represent Official View“, Haaretz, 14 Şubat 2009.
94 “Israel Says ’Sorry’ for Top Officer’s Outburst”, Hürriyet, 
     http://www.hurriyet.com.tr/english/domestic/11051926.asp 
95 http://www.anadolukartali.tsk.tr/default.asp?loc=tr&p=tarihce 
96 “Anadolu Kartalı Eğitimi Bu Dönem İsrail’siz”, Sabah, 16 Haziran 2009.
97 “One Minute’un Ardından ‘Anadolu Kartalı’ Gerilimi“, Radikal, 12 Ekim 2009, 
98 “Anadolu Kartalı Tatbikatı Açıklaması”, Dışişleri Bakanlığı, 12 Ekim 2009, 
     http://www.roma.be.mfa.gov.tr/ShowAnnouncement.aspx?ID=1544 
99 “One Minute’un Ardından ‘Anadolu Kartalı‘ Gerilimi“, Radikal, 12 Ekim 2009.
100 Barbara Opall-Rome and Vago Muradian, “Israel-Turkey Rift Derails Defense Trade”, Defense News, 18 Ekim 2009, 
      http://www.defensenews.com/story.php?i=4330345
101 “İşte Kalem Kalem Gözden Geçirilecek Ekonomik İlişkiler“, HABERTURK, 2 Haziran 2010
102 Barbara Opall-Rome and Vago Muradian, “Israel-Turkey Rift Derails Defense Trade”, Defense News, 18 Ekim 2009, 
      http://www.defensenews.com/story.php?i=4330345 
103 “İsrail’le Bu Sefer Dizi Krizi”, Radikal, 15 Ekim 2009.
104 “İsrail’le “Ayrılık” Krizi”, Hürriyet, 16 Ekim 2009.
105 “İsrail “Ayrılık”a Dayanamadı”, Ntvmsnbc, 15 Ekim 2009, 
       http://www.ntvmsnbc.com/id/25010489/ 
106 “İsrail’de Ayrılık Travması”, Milliyet, 16 Ekim 2009.
107 “Ayrılık Travması”, Akşam, 16 Ekim 2009. 
108 “Ayrılık Travması”, Akşam, 16 Ekim 2009. 
109 Özlem Tür, “Türkiye-İsrail İlişkilerinde Kriz – Davos ve Sonrası, Orsam İnceleme, Kasım 2009, Cilt: 1, Sayı:11, s.39. 
110 Serhat Erkmen, “İsrail’deki Seçimin Sonuçları ve Türk-İsrail İlişkilerine Etkileri”, Ortadoğu Analiz, Mart 2009, Cilt 1, Sayı 3.
111 “Final Israeli Election Results Bring Political Uncertainty”, Voice of America, 13 Şubat 2009, 
       http://www1.voanews.com/english/news/a-13-2009-02-13-voa30-68672812.html 
112 “Netanyahu to Form Israel Cabinet”, BBC, 20 Şubat 2009.
113 Donald Macintyre, “Netanyahu Asked to Form New Israeli Government”, Intependent, 21 Şubat 2010.
114 “Peres Gives Netanyahu 14-day Extension to Form Government”, Haaretz, 20 Mart 2009.
115 “Netanyahu Sworn in as Israeli PM”, BBC, 1 April 2009, http://news.bbc.co.uk/2/hi/7973435.stm 
116 “Netanyahu Government / Who’s who in the new cabinet”, Haaretz, 1 Nisan 2009.
117 Selen Çakmak, “Ortadoğu Güncesi: 20 Kasım–20 Aralık 2010”, Ortadoğu Analiz, Ocak 2010, Cilt 2-Sayı 13.
118 “İsrail ile Ticari İlişkilerin Boyutu”, Sabah, 31 Mayıs 2010.
119 “İki Ülke Arasındaki Ticaret 2.5 Milyar Dolar”, Milliyet, 1 Haziran 2010.
120 “Türkiye’nin Ekonomisi Nasıl Etkilenir?, Ntvmsnbc, 31 Mayıs 2010, 
       http://www.ntvmsnbc.com/id/25101235/ 
121 “Türkiye-İsrail Arasında İthalat ve İhracat“, 1 Aralık 2009, 
       http://www.patronturk.com/turkiye-israil-arasinda-ithalat-ve-ihracat 
122 Noyan Doğan, “İsrail ile Ekonomik İlişkilerimizi Durdurursak Ne Kaybederiz”, Referans Gazetesi, 2 Haziran 2010.
123 “2009’da Antalya’ya Giden Ukraynalı Turist Sayısı Yüzde 24 Azaldı” , 3 Ocak 2010,  http://www.tuid.org.ua/... 
124 Selahattin İbas, “Türkiye-Suriye İlişkilerinin Tarihi”, Türel Yılmaz ve Mehmet Şahin (der.), 
Ortadoğu Siyasetinde Suriye, Ankara: Platin Yayınları, 2004, s.55.
125 “Suriye’ye Sabrımız Kalmadı”, Hürriyet, 17 Eylül 1998.
126 Ertuğrul Özkök, “Asker Emir Bekliyor”, Hürriyet, 3 Ekim 1998.
127 “İşte Tarihi Anlaşma”, Hürriyet, 21 Ekim 1998.
128 “Erdoğan: Gazze Saldırısı Bir An Önce Sona Bitsin”, Hürriyet, 31 Aralık 2008.
129 “Muallim ve Babacan’dan Olağanüstü Arap Zirvesi Çağrısı”, Milliyet, 5 Ocak 2009.
130 “Erdoğan’ın Başdanışması Şam’da”, Zaman, 12 Ocak 2009.
131 Songül Selvi, “Gazı Zor Bulan Suriye’den Nabucco’ya Destek!”, Radikal, 15 Temmuz 2009.
132 “Başbakan Erdoğan’a Suriye’de Sevgi Seli”, 22 Temmuz 2009, Haber 7, 
http://www.haber7.com/haber/20090722/Basbakan-Erdogana-Suriyede-sevgi-seli.php 
133 “Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye Devlet Başkanı Esad Tarafından Kabul Edildi”, Zaman, 31 Ağustos 2009.
134 Asım Güneş ve Serkan Akkoç, “Türkiye-Suriye Arasındaki Vize Kaldırıldı”, Milliyet, 16 Eylül 2009.
135 “Başbakan Erdoğan Suriye‘de”, Sabah, 23 Aralık 2009. 
136 Yeni İşlevselciliğin fikir babası olan Ernst Haas Avrupa Entegrasyonunu tanımlarken spill-over konseptini geliştirmiştir. 
Buna göre bir alandaki entegrasyon işlevsel ilişki içerisinde 
olduğu diğer alanlara da yayılarak birçok alana taşacaktır. Bu sayede işbirliği artacak ve entegrasyon derinlemesine bir şekilde gerçekleşecektir. Bknz: Haas, Ernst B, The Uniting of Europe, Stanford: Stanford Univ. Press, 1958.
137 “Lübnan ile Türkiye Vizeyi Kaldırdı”, Haber7, 11 Ocak 2010, http://www.haber7.com/... 
138 “Ürdün ile vize kaldırıldı”, Hürriyet, 1 Aralık 2009.
139 “Türkiye Suriye’den Sonra Libya ile de Vizeyi Kaldırdı”, Euractiv, 24 Kasım 2009, www.euractiv.com.tr
140 “Katar’a Vize Kalktı”, Takvim, 19 Ekim 2009.
141 “Türkiye’nin Yeni Cesur Vize Diplomasisi”, http://www.abhaber.com/ozelhaber.php?id=5583 
142 ................Deniz Devrim and Eduard Soler, “Turkey’s Bold New Visa Diplomacy“, Notes Internacionals, 12 March 2010, 
  http://www.cidob.org/es/publicaciones/notes_internacionals_cidob/n1_12/turkey_s_bold_new_visa_diplomacy
143 a.g.e.
144 “Meeting in 2 Nations, Turks and Syrians Signals Better Ties”, New York Times, 13 October 2009.
145 Aybike Karakuş, “El Kader El Müşterek, Ettarih El Müşterek, El Müstakbel El Müşterek”, Caspian Weekly, 9 March 2010.
146 ...................“Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi birinci Bakanlar Kurulu Toplantısı Yapıldı”, Resmi Gazete, 13 Ekim 1009, 
      http://www.resmi-gazete.org/gundem/duyurular/icisleri-bakanligi/turkiye-suriye-yuksek-duzeyli-stratejik-isbirligi-konseyi-birinc.html, 
147 Veysel Ayhan, “Türkiye-Suriye Stratejik İşbirliği Konseyi’nin Birinci Başbakanlar Düzeyi Toplantısı”, Orsam, 23 Aralık 2009.
148 M. Vedat Gürbüz, “Suriye, Türkiye ile Birlikte Değişiyor”, Zaman, 29 Aralık 2009.
149 Selen Tonkuş, “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Toplantısı’nın Ardından Türkiye-Suriye İlişkileri”, Orsam, 25 Aralık 2009.
150 Serkan Canbaz, “Güneydoğulu Sanayiciler Türkiye-Suriye Ticaret Hacminin Artacağına İnanıyor”, Zaman, 20 Eylül 2009.
151 Selen Çakmak, “Ortadoğu Güncesi: 20 Kasım–20 Aralık 2010”, Ortadoğu Analiz, Ocak 2010, Cilt 2-Sayı 13.


***