19 Aralık 2019 Perşembe

İsrail in Güvensizliği ve İsrail Askerî İstihbaratı., BÖLÜM 2

İsrail in Güvensizliği ve İsrail Askerî İstihbaratı., BÖLÜM 2



1960’lı yıllar ve Altı Gün Savaşı

14 Şubat 1960 tarihinde, Mısır ordularını Sina Çölü’ne nakletmiştir. Aman, söz konusu bu konuşlandırmayı ancak dört gün sonra fark edebilmiştir. İsrail Silahlı Kuvvetleri alarm durumuna geçmiş ve yedek kuvvetler silah altına alınmıştır (Kahana, 2005:262; Bar-Joseph, 2010:514). 

Bu dönemde, Aman ve Mossad arasında bir fikir ayrılığı meydana gelmiştir. Mossad, Alman bilim adamlarının, Mısır’ın füze programını desteklediğini, öne sürmüştür. Ancak, bu görüş, Aman tarafından kabul edilmemiştir. Almanya’nın İsrail’e soykırım tazminatlarını ödemesi bunda etkili olan bir unsurdur (Paskovich, 2013b:13-14). Aman yetkilileri, İsrail hükümetinin isteği doğrultusunda davranmışlardır. Başlangıçta, Aman da Mossad gibi Mısır’ın füze tehdidini ciddiye almıştır. Şimon Peres yönetiminin baskısı, Aman’ın fikrinin bir gecede değişmesine neden olmuştur. Aman, daha önceki fikirlerinin aksine, Alman bilim adamlarının, kimyasal ve biyolojik silahlarla ilgili bir çalışmasının bulunmadığı yönünde beyanat vermiştir (Black, Morris, 1999:173).
Mossad şefi Meir Amit ve Aman şefi Aharon Yariv, 1964 yılında görevlerine başladıklarında, Birim 188’in Aman’dan Mossad’ın kontrolüne geçmesine karar vermişlerdir. Birim 188, Arap ülkelerine casus yerleştirme ve yönetme görevini yürütmüştür. Böylelikle, Mossad, Arap ülkelerindeki Arap ve İsrailli ajanların sorumluluğunu üstlenirken, Aman sadece düşman ülkelerdeki Arap ajanlardan sorumlu hale gelmiştir. Bu değişiklik, ordunun sivil örgütlenmenin kendilerine yeterince bilgi vermediği yönündeki eleştirisinin ardından gerçekleşmiştir (Black, Morris, 1999:195).

1966 yılının sonbaharında,  Aman, Yemen Savaşı’nın ardından Mısır’ın askerî bir operasyona girişmeyeceğine inandığını açıklamıştır. Ancak, Aman bu konuda yanılmıştır. Mayıs 1967’de Mısır, Birleşmiş Milletler gücünün, Sina Çölünden ayrılmasını talep etmiş ve ardından ordusunu Sina Çölüne nakletmiştir (Kahana, 2005:263). 

Aman, Mayıs 1967’de Mısır ve Ürdün harekâtlarını yanlış değerlendirmiştir (Black, Morris, 1999:411). Aman, 1966-67 döneminde, bazı teknik düzenlemeler nedeniyle, yıllık değerlendirmesini yapamamıştır. 1967 yılı Mayıs ayında yapılan toplantıda, bir yıl sonra bir savaş beklemediğini, kesin bir dille açıklamıştır. Aman şefi Aharon Yariv, 14-16 Mayıs’ta Mısır kuvvetlerinin Sina’ya gireceğini tahmin edemediklerini, ifade etmiştir. Aman, 15-30 Mayıs 1967 tarihleri arasında, Nasır’ın Sina’ya girişini, BM Acil Durum gücünün geri çekilişini, ve boğazın kapatılmasını tahmin edememiştir  (Black, Morris, 1999:183,189). 1966-67 döneminde, Aman, İsrail’in Suriye üzerinde artan askerî baskısının Mısır’a etkisini ve Nasır’ın savaşa giden tutumunu, anlayamamıştır. Ancak, savaş sırasındaki istihbaratı, önemli ve başarılıdır (Bar-Joseph, 2007:583).
Richard Deacon (1999:184), Altı Gün Savaşı’nda elde edilen zaferin, İsrail istihbarat örgütlerine ait olduğunu ileri sürmektedir. 1956 Savaşı sonrasında, Araplara karşı kısa sürecek ama etkin sonuçları olacak bir savaşın, Arap-İsrail sorunun çözebileceği sonucuna varılmıştır. Altı Gün Savaşı’nda elde edilen zaferin, Mossad ve Aman’a ait olduğu öne sürülmektedir. Bu savaşta İsrail’in Humint’ten yani insana dayalı istihbaratından sonraki en önemli başarısı, Air-Photint yani hava fotoğraflarıdır. Ayrıca, Sigint adı verilen sinyal istihbaratı, düşmanın telsiz mesajlarının ve telefonlarının dinlenmesini sağlamıştır. Aman, 1967 savaşı sonunda yenilen üç Arap ordusunun yapılarını, silahlarının ve personelinin niteliğini öğrenme fırsatına kavuşmuştur. Aman görevlileri, savaşta ele geçirilen gizli belgeleri uzun süre incelemişler ve son derece önemli bilgiler elde etmişlerdir (Black, Morris, 1999:197, 200).

1967 Altı Gün Savaşı, Arap devletlerini ve özellikle Mısır Devlet Başkanı Nasır’ı utandıran bir yenilgiyle sonuçlanmıştır. Savaşın ardından Nasır istifasını sunmuş ancak Mısır halkının desteği sonucunda istifasını geri çekmiştir. Cemal Abdul Nasır’ın 1970 yılında kalp krizinden hayatını kaybetmesinin ardından yerine geçen Enver Sedat’a göre, İsrail’le savaşın ve barışın olmadığı düzen kabul edilemezdi.  İsrail ise, 1967 savaşı ile geniş sınırlara ulaşmış ve stratejik bir derinliğe sahip olmuştur. İsrail, bu dönemde ve sonrasında 3 ana askerî amaca sahip olmuştur. İlk hedefi, küçük kara ordusu ve ilk saldırıyı engelleyecek kapasiteye sahip düzenli ve üstün teknolojiyle donatılmış güçlü hava kuvvetleri ile sınırlarını korumaktır. İkinci hedefi, saldırıya karşı koyacak iyi eğitimli ve hızlı şekilde mobilize olabilecek yedek kara kuvvetlerinin bulundurulmasıdır. İsrail’in üçüncü hedefi ise, sınırlardaki birliklerin ve yedeklerin harekete geçmesini sağlayacak yeterli erken uyarı sisteminin yapılandırılmasıdır. Ancak, Ekim 1973’teki savaşta bu üç temel amacın gerçekleştirilmesi konusunda başarısızlık yaşanmıştır. Bu savaşta en önemli başarısızlık, stratejik ikaz ve ihbar sisteminin bulunmayışı olarak açıklanmaktadır  (Buckwalter, 2002).
Mossad ve Aman ajanları, Altı Gün Savaşları’nın ardından, Dimona nükleer tesisindeki faaliyetlerine devam edebilmek için uranyum ve plütonyum arayışına girmişlerdir. Bu amaçlarını 1968 yılının sonunda, gerçekleştirmişlerdir. Batı Alman bandıralı bir gemi uranyum yüküyle Antwerp’ten ayrılmış, İtalya’ya gitmesi gerekirken Rotterdam’dan, Almanya’ya geri dönmüştür. Yolda geminin yükünün boşaltıldığı ve personelinin değiştirildiği anlaşılmıştır (Deacon, 1999: 231). Böylelikle, nükleer tesis için gerekli olan materyal İsrail tarafından ele geçirilmiştir.

Aman üzerindeki istihbarı görevlerin arttığı görülmüştür. Altı Gün Savaşları’nın ardından Aman ve Şabak arasında yeni bir görev dağılımı yapılması Aman’ı rahatlatmıştır. Bu savaşla işgal edilen yerler, iç istihbaratın görev sahasının genişlemesine neden olmuştur. Aman, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Filistinli ajanları Şabak’a devretmiştir (Black, Morris, 1999: 208). 
1970’li yıllar ve Yom Kippur Savaşı 

1967 Altı Gün Savaşları’nda elde edilen zaferin ardından Aman, Arap ordularının toparlanmak ve yeniden silahlanmak için bir yıl ya da bir buçuk yıla ihtiyaç duyacaklarını öngörmüştür. Bu öngörüyü haklı çıkaracak şekilde, 1968 yılında, Mısır’ın askerî gücü resmi rakamlara göre savaş öncesi durumundan daha üstün hale gelmiştir. Aman, cephe boyunca farklı yerlerde kurduğu dinleme cihazları ile Arap askerî istihbarat servislerini dinlemiştir. 1968-70 yılları arasında İsrail, hava saldırıları düzenlemiştir. Bu döneme yıpratma savaşı adı verilmiştir. Aman, İsrail komandoları ve havacılarına hedeflerin yerlerini bildirerek yardımcı olmuştur. Aman, Mısır cephesini havadan gözetleyen pilotları korumak için İHA (İnsansız Hava Araçları)  geliştirmiştir. Daha sonra, uzun menzilli ve kameralı 'dron'lar geliştirmeyi başarmıştır (Black, Morris, 1999:239-240). 
Aman, Yom Kippur Savaşı öncesinde, Mısır ve Suriye’de haberleşme trafiğinin arttığını, köprü inşa faaliyetlerinin gerçekleştirildiğini, mayınlı arazilerin temizlendiğini, tespit etmiştir. Ancak, savaşın çıkmayacağı sonucuna varmıştır. Hükümet yetkilileri, Mossad’ın istihbarat kaynaklarından pek çok uyarı almışlardır. Nasır’ın damadı Eşref Marvan, Mısır savaş planı da dahil olmak üzere pek çok doğru bilgiyi, İsrail’e vermiştir. Ancak, Aman şefi Zeira, Marvan’ın durumunu sorunlu bulmuştur. Marvan’ın savaşın başlayacağına dair verdiği son dakika istihbaratı, İsrail’i tamamen sürpriz bir saldırıdan korumuştur (Bar Joseph, Levy, 2009:483). 

13 Eylül 1973 yılında Suriye-İsrail çatışması, Suriye’nin 12 uçağına karşı 1 İsrail uçağının düşürülmesiyle sonuçlanmıştır. Bu olayın ardından, Aman misilleme beklentisinde olduğunu bildirmiştir. Ancak, Mısır ve Suriye’nin kuvvet konuşlandırmaları normal olarak nitelendirilmiştir. 25 Eylül 1973’te Ürdün Kralı Hüseyin, İsrail Başbakanı Golda Meir’le acil bir görüşme yapmayı istemiş, Suriye’nin savaş hazırlığında olduğunu ve Mısır’ın Suriye birlikleriyle birlikte hareket edeceğini iletmiştir. Başbakan Golda Meir, bu haberi Aman’ın araştırmasını istemiştir. Aman şefi Eli Zeira, Kral Hüseyin’in Enver Sedat’ın yanında yer aldığını ve İsrail’e blöf yaptığını ileri sürmüştür. Kral Hüseyin’in uyarısı Golan tepelerinde İsrail’in gücünün arttırılmasını sağlamış, ama Meir’in ertesi gün Avrupa’ya yapacağı ziyareti engellememiştir. 28 Eylül’de, Sovyetler Birliği’nden göçen Yahudileri taşıyan Moskova-Viyana seferini yapan tren, Suriye’de örgütlenmiş olan Filistinli bir örgüt tarafından ele geçirilmiştir. Örgüt üyeleri, Sovyet Yahudileri için Schonau Kalesi’nde hazırlanan transit merkezinin kapatılmasını talep etmişlerdir. Kendisi de bir Yahudi olan Avusturya Şansölyesi, rehineleri kurtarmak için örgütün isteklerini kabul etmiştir. Bu olay, Başbakan Golda Meir’ın ülkeye dönmesinin gecikmesine neden olmuştur. Meir, 3 Ekim 1973’e kadar ülkesine dönememiştir (Buckwalter, 2002).
Mısır, 27 Eylül 1973’te, seferberlik ilan ederek yedek kuvvetlerin 7 Ekim’e kadar hizmet vereceklerini duyurmuştur. Mısır, 1973 yılı boyunca 23 kez yedek kuvvetlerini seferberliğe çağırmıştır. 30 Eylül’de, İsrail tarafını yanıltmak için yedek kuvvetlerinin küçük bir kısmını terhis etmiş, ancak yedek kuvvetlerin büyük kısmı askerî hizmetlerine devam etmişlerdir. Aman, insan istihbarat (Humint) unsurlarının uyarılarına rağmen, bu ve benzeri hareketlilikler genel durum olarak nitelendirmiştir. İsrail’i asıl yanıltan daha önce savaş çıkacağı konusunda sürekli aldıkları istihbaratlar ve bunlar sonucunda savaş çıkmaması olmuştur (Buckwalter, 2002).

6 Ekim 1973 yılında, 13:55’te başlayan Yom Kippur Savaşı’nın gelen pek çok istihbarata rağmen öngörülememiş olması, Aman açısından bir dönüm noktasıdır. Bu savaşta baskına uğranılmış olması devletin diğer kurumlarının olduğu gibi Aman'ın da sorgulanmasına neden olmuştur. Yom Kippur Savaşı ile ilgili istihbarat bilgileri yanlış yorumlanmıştır. İstihbarat örgütlerinin yönetim kademesinde sorunlar baş göstermiştir. Bu dönemde hükümet çevrelerinden, Aman ve Mossad’a yönelik yoğun eleştiriler gelmiştir. Aman’ın istihbarat başarısızlığının nedenleri araştırılmıştır. Aman’ın lider kadrosunun sık sık değiştirilmesi,  Aman personelinin kendilerini güvende hissetmemelerine neden olmuştur. Aman şefi Tümgeneral Eliyahu Zeira, 1973 yılında göreve getirilmiştir. Aman’a bağlı görev yapan subaylar, Mısır’ın savaş hazırlığı yaptığını iletmişler, ancak Zeira onlarla aynı kanıda olmamıştır. Moşe Dayan anılarında, 1973 yılının Ekim ayı başlarında, Aman’ın Mısırlıların tatbikat düzenlediğini ilişkin bilgi verdiğini ancak Aman tarafından bu durumun savaş hazırlığı olarak değerlendirilmediğini açıklamıştır. Mossad, 1973 yılında, Norveç’in Lillihammer şehrinde masum bir kişiyi terörist sanarak öldürmüştü. Mossad’ın bu başarısızlığının ardından Mossad’dan gelen raporlara gereken önemin verilmemeye başlanmıştır; Mossad ve Aman arasındaki eşgüdüm bozulmuştur.  NSA ve CIA’dan gelen istihbaratlara da gereken önem verilmemiştir. ABD hükümeti, şüpheleri olmasına rağmen, kesin olarak Mısır’ın bir savaş başlatacağına inanmamıştır. 5 Ekim 1973, saat 18:00’de Mısır ve Suriye saldırısının başlayacağına dair gelen istihbaratlara rağmen, Aman şefi Zeira, bu görüşü kesinlikle reddetmiştir. Yom Kippur Savaşı’nda yapılan en büyük hata, Aman’a gelen bilgilere, Şabak ve Mossad’a gelen bilgilere göre, daha çok önem verilmesidir. Diğer üzerinde durulması gereken konu ise, istihbarat birimlerine yazılı raporlar gelmesi ancak fotoğraf ve haritaların eksik kalmasıdır (Deacon, 1999:281-290). 

Aman şefi Zeira, Yom Kippur Savaşı’nı incelemek için kurulan Agranat Komisyonu’na verdiği ifadesinde, istihbarat kaynağının kendilerine pek çok kez Mısır saldırısı hakkında bilgi verdiğini, orduyu alarma geçirdiklerini, ancak saldırının gerçekleşmediğini belirtmiştir. Zeira, kaynağın kendilerini, 6 Ekim tarihinde “bugün” dediğini eklemiştir. Aslında, Aman, 1973 yılı ortalarında, Mısır ve Suriye’nin savaş planını öğrenmiş, ancak ordu Arapların kullandığı farklı taktiklerden dolayı bunu anlayamamıştır. Eylül 1970’de, Enver Sedat, İsrail’le savaş planını açıklamış ancak İsrail tarafından ciddiye alınmamıştır.  1967’deki zaferle İsrail, stratejik derinlik kazanmıştır. Aman, Mısır’ın hava kuvvetlerinin güçsüz olduğuna ve Suriye’nin Mısır olmadan İsrail’le savaşmayacağına dair güçlü inançlara sahip olmuştur (Black, Morris, 1999: 243-246). 
İsrail’de seçimlerin yakın olması, savaş hazırlığına kaynak aktarılmasını güçleştirmiştir. Araplar, hava üstünlüğü problemini uzun-menzilli uçaklar değil, Sovyet yapımı SAM ve Scud füzeleriyle çözmüşlerdir. 1973 yılında, Mısır’ın elinde bulunan SAM füzeleri, kara kuvvetlerinin korunmasını sağlamıştır.  Hava gücü üstünlüğünün İsrail’in düşündüğü kadar belirleyici olmadığı anlaşılmıştır. Mısır ve Suriye’nin işbirliği gerçekleşmiştir (Buckwalter, 2002). 
Mısır’ın 1972 yılında Sovyet danışmanları göndermesi, İsrail’in savaş ihtimaline dair varsayımının zayıflamasına neden olmuştur. Ancak bu tarihlerde, Sovyet silah satışı, tezat oluşturacak şekilde artmıştır. Zeira ve Aman, savaş ihtimalinin dillendiren Mossad’a karşı üstün konumlarını sürdürmüşlerdir. CIA, 24 Eylül’de Mısır’ın yaptığı tatbikatın geçmiş zamanlardaki tatbikatlarla karşılaştırıldığında farklılıklar gösterdiğini iletmiştir (Buckwalter, 2002).  26 Eylül 1973’te Savunma Bakanı Moşe Dayan ve İsrail  Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Komutanı İzak Hofi’nin, Suriye’nin yığınağı konusundaki endişelerini iletmelerine rağmen, Aman, Suriye’nin Mısır olmadan savaşmayacağını ve Mısır’ın da savaş açmayacağını bildirmiştir. Zeira, 1 Ekim 1973’te, Tahrir 41 adlı tatbikatla ilgili Genelkurmay toplantısında bilgi vermiş ve bunun taarruz için bir gizlenme ya da aldatma olabileceğini kabul etmemiştir. 3 Ekim’de yapılan toplantıya ise Zeira yerine Tuğgeneral Aryeh Şalev katılmıştır. Hazırlanan raporda, Suriye cephesinde tank, top sayılarındaki artış belirtilmiş, ancak Elazar ve Dayan’ın dillendirdikleri endişelere rağmen, Aman raporunun sonucu ağır basmıştır. Raporda, yığınağın savunma amaçlı olduğu ve saldırı ihtimalinin zayıf olduğu belirtilmiştir. 5 Ekim 1973 tarihinde, Aman’ın görüşü, savaşın ihtimal dışı olduğu yönündedir. Bunun ana nedeni, Arapların zayıf olarak nitelendirilmeleridir. Mısır’ın yanıltma amaçlı tatbikatı, Aman şefi Zeira tarafından savaş hazırlığı olarak algılanmamıştır. Mısır ve Suriye’nin bu aldatma başarısında, iki ülkede savaş planını bilenlerin sayısının az olması gelmektedir. Savaş planını bilenler, devlet başkanları, savunma bakanları, genelkurmay başkanları, istihbarat başkanları, hava kuvvetleri ve kara kuvvetleri komutanlarıdır. Aman’ın değerlendirmelerini zayıflatan unsur ise, hava fotoğraflarıyla belgelenen Sovyet ailelerinin Mısır’ı terk etmeleridir (Black, Morris, 1999:252-259).

Aman’ın 1973 Savaşı’ndaki istihbarat başarısızlığının nedenleri, Arapların gücünü küçümsemesi, istihbarat bilgilerini paylaşmaması, saldırı ihtimaline dair verileri gizlemesi (Bar-Joseph, Levy, 2009: 484) olarak sıralanmaktadır. Elazar, Aman’ın kendilerini Arap birliklerinin yerleri, Mısırlıların kanalda kurdukları köprü sayısı ve iki zırhlı Mısır tugayının doğu kıyısına geçiş zamanı konusunda bilgilendiremediğini ifade etmiştir. Aman, Sovyet yapımı sagger (tanksavar) silahları konusunda da orduyu yeteri kadar bilgi verememiştir. Aman ayrıca, Irak askerî gücünün Golan tepelerine ulaşmasını engelleyebilecek bilgiyi orduya verememiştir (Black, Morris, 1999:263-264). 

Aman’ın istihbarat konusundaki, tekeli, 1973 savaşındaki başarısızlığın temel nedenidir. Bu nedenle, Mossad’ın uyarılarına gereken önem verilmemiştir. Ayrıca, Yona Bandman ve Ali Zeira’nın otoriter tutumları, açık ve hoşgörülü bir tartışma ortamını engellemiş ve istihbarat başarısızlığına yol açmıştır (Bar Joseph, Levy, 2009:469). 

Aman şefi Eli Zeira’nın başarısızlığının bir nedeni de Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın damadı Eşref Marvan’dan gelen bilgilere aşırı güvenmesidir. Son elde edilen bilgiler, Marvan’ın “çift taraflı ajan” olduğu yönündedir. Marvan, Temmuz 1973’te, savaşın başlayabileceği bilgisini vermiştir. Ancak, Zeira, Marvan’ın kendisini aldattığına inanmıştır (Bar-Joseph, Levy, 2009:482-3). 
 Agranat Komisyonu, savaş sonrası İsrail’in pozisyonunu değerlendirdiğinde iki ana konuyla karşılaştığını, belirtmiştir. İsrail, Mısır’ın hava üstünlüğü problemini çözmeden saldırmasını beklememiştir. Ayrıca, Mısır olmadan Suriye’nin saldırı olasılığı olmadığı kabul edilmiştir (Buckwalter, 2002). 30 Ocak 1975 tarihinde yazılan son Agranat Komisyonu Raporunda Aman’ın savaşın ilk 3 günündeki başarısızlıkları anlatılmıştır. Komisyon, Aman şefi Zeira, yardımcısı Aryeh Şalev, Yarbay Yona Bendman, Subay David Gedaliah’ın görevlerinden alınmalarını tavsiye etmiştir. Komisyon ayrıca istihbaratta Aman’ın tekelinin kırılmasını da tavsiye etmiştir. Mossad içinde büyük bir araştırma dairesi kurulmuştur. Aman’ın askerî istihbarata ağırlık vermesi, kararına varılmıştır. Aman, yeniden yapılandırılmış, içerisinde coğrafi birimler kurulmuştur. Coğrafi birim şeflerinin kendi bölgelerindeki askerî, teknolojik, siyasi ve ekonomik istihbarattan sorumlu olmalarına karar verilmiştir. Küçük rütbeli subayların fikirlerini açıklamalarına olanak verilmesine karar verilmiştir. Değerlendirme raporlarını açık olması, kesinlik içermemesi ve fazla değerlendirme yapılmaması, uygun görülmüştür. Dronlar satın alınmış, elektro-optik alan gözetleme birimi kurulmuştur. Aman’ın üç bölge komutanlığı; kuzey, orta ve güney, merkez komutanlıklarını dengeleyecek şekilde güçlendirilmiştir. Aman şefinin iş yükü azaltılmış ve ona yardımcı olacak şef istihbarat subayı görevlendirilmiştir (Black, Morris, 1999:265-268).

Aman, savaşın yakınlığın işaret eden sinyaller ve bunlar arkasındaki gürültüleri birbirinden ayıramamıştır. İstihbaratı değerlendirme ve yorumlama görevinin siyasetçilere bırakılması sonucu ortaya çıkmıştır. Yom Kippur Savaşı’nın ardından istihbarat değerlendirmelerinde, kuşkuya daima yer verilmesi gerekliliği anlaşılmıştır. Arap ülkelerinin ordularının büyüklüğü ve otoriter rejimleri, İsrail’in daima tetikte olması sonucunu ortaya koymuştur (Black, Morris, 1999:268-269).
Aman, Yom Kippur Savaşı’nın ardından, Enver Sedat’ın barış girişimi konusunda yeterli bilgiye sahip olmamıştır (Black, Morris, 1999:273-275; Kahana, 2005:263). 1975-76 yıllarında gerçekleşen Lübnan Savaşı’nda, Aman ve Mossad’ın orduya gerekli istihbaratı sağlayamadığı, ileri sürülmektedir. Mossad, Lübnan’daki Hristiyan lider Beşir Cemayel’le sıkı ilişkiler kurmuştur (Ostrovsky, 1994:55).

Aman ve Mossad, İran Devrimi’nin gerçekleşeceği konusunda fikir birliğine sahip olmuşlar ancak tam olarak ne zaman vuku bulacağını tahmin edememişlerdir. Uri Bar-Joseph, İran Devrimi konusundaki İsrail istihbaratının bu öngörüsünü övmüş ve Amerikan istihbaratıyla karşılaştırıldığında, önemli bir başarı olduğunu belirtmiştir. İsrail istihbarat örgütleri,  İran kültürünü tanımakta ve Fars dilini iyi bilmektedirler. Bu yetenekler, İsrail istihbaratının, İran konusunda daha başarılı olmasına neden olmuştur (Pascovich, 2013a:93).

1980’li Yıllar

1980’lerde Mossad, Sudan’da eğitim alan Filistinlilerle ilgili bilgi toplamıştır. Mossad, Şabak ve Aman’ın araştırmaları sonucunda, bu yapının başında Mısırlı Ayman El Zevahiri’nin olduğu anlaşılmıştır. Enver Sedat suikastı sonrasında tutuklanan ve daha sonra serbest bırakılan Zevahiri, Sudan’da yaşamaktaydı ve, Ladin’le yakın işbirliği içindeydi. Bu dönemde Ladin, Sudan’da inşaat firmalarına sahipti ve bu firmalardan bir tanesinin ismi “El Kaide” idi. Mossad, bu örgütlenmeyle ilgili daha çok bilgi toplamak ve gerekirse önleyici faaliyetlerde bulunmakla görevlendirilmiştir. Başbakan İzak Rabin, küresel cihadın büyüyen tehdidi konusunda kamuoyunu uyaran konuşmalar yapmıştır (Shpiro, 2012:240-241).
1981 ve 1982 yıllarında, Celile’ye Barış Operasyonu öncesinde, Mossad, Maruni Hristiyanların gücünü abartmıştır. Aman daha doğru bir değerlendirme yapmıştır. Maruni Hristiyanların güçsüz olduklarını ve yeni bir düzen kuramayacaklarını görmüş ve Lübnan’a askerî müdahaleden kaçınılmasını tavsiye etmiştir (Kahana, 2005:263). 
Aman ve Şabak, 1987 yılında Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin ayaklanmasını doğru değerlendirememişlerdir (Turquie diplomatique, 2013, Kahana, 2005:263; Pascovich, 2013b:16). İstihbarat örgütlerinin, Filistin halkının sosyo-ekonomik sorunları ile ilgili istihbarı verilerinin eksiklikleri olduğu görülmüştür (Pascovich, 2013b:16).

1990’lı yıllar

Temmuz 1988’de Aman, Irak’ın Kuveyt’e saldırabileceği uyarısında bulunmuştur. Ancak saldırının kesin tarihi konusunda önceden tespitte bulunamamıştır. 1 Ağustos’ta ise Irak’ın Kuveyt’e saldıracağını bildirmiş ancak kesin tarih vermemiştir (Black, Morris, 1999:412-421). Aman, Kuveyt’in işgalini haber veremediği için eleştirilmiştir. Aman, ayrıca Irak’ın İsrail’e scud füzesi fırlatmasının düşük bir ihtimal olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda, Irak’ın Kuveyt’e saldırması olayında, İsrail istihbaratının başarısız olduğu belirtilmektedir (Kahana, 2005:264).
İsrail istihbarat örgütleri, 1993 yılında gerçekleştirilen Oslo Barış Görüşmelerini önceden tahmin edememişlerdir. Aman, 1996 yılında Suriye’nin Golan Tepelerindeki askerî hareketliliğini savaş hazırlığı olarak değerlendirmiş, ancak bu doğru çıkmamıştır. İsrail istihbarat örgütleri, Ağlama Duvarına giden Kudüs Tüneli’nin açılmasının, Filistin ayaklanmalarına yol açabileceğini tahmin edememişlerdir (Kahana, 2005:264).  

2000’li yıllar

İsrail istihbarat örgütleri, İsrail’in tek taraflı olarak Lübnan’dan ayrılmasına Hizbullah’ın askerî tepkisini abartmış ve Güney Lübnan’da bir askerî güç bulundurulmasını tavsiye etmişlerdir (Kahana, 2005:264).  Başbakan Barak, Aman’ın bu istihbaratını bertaraf etmek ve orduyu Güney Lübnan’dan çıkarmak için yoğun çaba sarf etmiştir. Barak’ın bu durumu aşmasında İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin eski Genelkurmay Başkanı ve Aman’ın eski şefi olması etkili olmuştur (Bar-Joseph, 2010:510).
2000 yılında El Aksa İntifadası (II. İntifada) başladığında, Aman bu durumun sorumluluğunun Yaser Arafat’a ait olduğu bilgisini vermiştir. Bu bilgi kamuoyu ve İsrail Silahlı Kuvvetleri tarafından kabul edilmiştir. Yıllar sonra bu tahminin yanlış olduğu anlaşılmıştır. Aman’ın verdiği bu istihbarat İsrail  Silahlı Kuvvetleri İkinci İntifada’ya karşı yoğun askerî güç kullanmasına neden olmuştur (Bar-Joseph, 2010:510). Aman, şiddetin tırmanmasına yol açmıştır. 

2000 yılının Ocak ayında Filistin Ulusal Yönetimi’nin bulunduğu bölgedeki istihbarat faaliyetlerinin tümü, İsrail'in iç istihbarat örgütü Şabak’tan Aman’a geçmiştir. Bu durum, bölgede güvenlik algısının değiştiğinin bir göstergesidir. El Aksa İntifadası ile Şabak’ın insani istihbaratına ihtiyaç duyulmuştur. 2000 yılının Eylül ayından itibaren, Aman ve Şabak Filistinlilerle ilgili istihbarat yükünü paylaşmaktadırlar. İnsani istihbarat son derece önemlidir; Şabak Batı Şeria ve Gazze’de bilgi ağı oluşturmuştur. Aman’ın ileri teknoloji ürünü aletleriyle telefonların dinlemesi kolay olmuş, ancak argo konuşmaların anlaşılması konusunda güçlük çekilmiştir. Şabak ve Aman, Batı Şeria’da sıkı bir işbirliği içindedirler. Ancak, Güney Lübnan’da, Hizbullah’la ilgili bu tür işbirliği içine girmemişlerdir (Jones, 2003:276-7)

Son dönemde, İsrail istihbaratına başlıca iki konuda eleştiri yöneltilmiştir. İlk eleştiri, İsrail İstihbarat örgütlerinin, 11 Eylül olayını tahmin edememiş olmalarıdır (Kahana, 2005:264). Ancak, dünyanın en büyük istihbarat yapılanmasına sahip olan ABD bu saldırıların yerini ve zamanını kestirememiştir, bu nedenle bu eleştiri haklı değildir. İkinci eleştiri, İsrail istihbaratının 11 Eylül saldırılarının Irak ile bağlantılı olduğu (Fuerza, 2013) ve Irak'ın. konvansiyonel olmayan silah kapasitesini abarttığı (Kahana, 2005:264). yönündedir. Irak'a müdahaleye kadar giden bu olayda, ABD istihbarat örgütlerinin devletin karar birimlerini nasıl yanılttığı ancak müdahaleden sonra anlaşılabilmiştir. Bu ortamda, İsrail'den ABD'nin bölgeye müdahalesini önleyecek bir tutum izlemesini beklememek gerekir. Bu durum olsa olsa, İsrail'in ABD'ye karşı uyguladığı bilgi harekâtı kapsamlı bir operasyon olarak değerlendirilebilir.
İsrail Silahlı Kuvvetleri Mayıs 2000’de, Lübnan’ı terk etmeden hemen önce, Hizbullah’ın füze kapasitesini, bu füzelerin saklandığı yerleri öğrenmiştir. Söz konusu füzelerin Hayfa’yı vurabileceği bilgisine sahip olmuştur. Aman, füzelerin, Hizbullah mensuplarının evlerinde gizlendiğini öğrenmiştir. Bu bilgilere, Aman’ın Ünite 8200 adlı sinyal istihbaratı birimi ve İsrail Hava Kuvvetleri keşif gücünün çalışmaları neticesinde ulaşılmıştır. Bekaa vadisinde, 220 orta menzilli füzenin bulunduğu değerlendirmesi yapılmıştır (Lambeth, 2011). 
Aman, Ocak 2006’da 130 sayfalık bir rapor hazırlamıştır. Bu rapor, Hizbullah’ın savaş planından bahsetmektedir. Raporda, Hizbullah’ın orta menzilli füzelerinin yerleri açıklanmıştır. Ancak, dosya yüksek düzeyde gizli olarak sunulduğundan, Aman Araştırma Birimi’nin dışında görülmesi engellenmiştir (Lambeth, 2011:150).

12 Temmuz 2006’da Aman, 100 İran Devrim Muhafızının, Lübnan’da Hizbullah adına bulunduğunu haber vermiştir. Aman, Hizbullah’ın 500 Fecir-3 ve Fecir-5 orta menzilli füzelerinin ve 20-30 tane uzun menzilli Zellal7 füzelerinin bulunduğunu bildirmiştir. ABD istihbaratı da İran’ın Hizbullah’a 100-200 milyon dolar tutarında yardımda bulunduğu bilgisini iletmiştir. Savaş öncesi Hizbullah askerî gücünü, 3500 kişiden 5000 kişiye çıkarmıştır. Aman Araştırma Biriminin başında bulunan Yossi Baidatz kamuoyuna, Hizbullah’ın elinde yüzden fazla 25-45 mil menzile sahip İran yapımı Fecir-3 ve Fecir-5 orta menzilli füzelerinin ve uzun menzilli Zellal7’lerin bulunduğunu bildirmiştir (Lambeth, 2011:15, 92). 
Aman, 2000’li yılların ortalarından itibaren Hizbullah’ın elindeki uzun ve orta menzilli füzelerin ve füze fırlatma depolarının yerlerini bulmaya çalışmıştır. Bunun yanında, Hizbullah’ın önemli liderlerinin yerlerini tespit etmeye çalışmıştır. Örgütün yeraltı silah depolarının ve sığınaklarının yerlerini belirlemek için uğraş vermiştir. Minyatür sinyal istihbarat aletleri ve İsrail Hava Kuvvetleri, bu konuda yardımcı olmuşlardır (Lambeth, 2011:92). 
2006 Savaşı’nın ilk saldırılarında, İsrail Hava Kuvvetleri’nin (İHK) açıklamalarına göre, Fecir füzelerinin yüzde 50’si yok edilmiştir. İHA'lara sahip olan ve onları istihbarat için kullanan Aman’dı. Daha sonra bu görev, İHK’ya verilmiştir. İHA’lar 2000 yılından sonra yoğun olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Ofeq, Eros A ve B uyduları, Aman ve İHK’ya kaliteli resimler sunmayı sürdürmektedirler (Lambeth, 2011:110,121) Aman, uydu ve sinyal istihbaratını kontrol etmektedir (Henriksen, 2007:15). Bu durum Aman’a büyük bir istihbarı güç vermektedir. 
Winograd Komisyonu, 2. Lübnan Savaşı ile ilgili bir rapor hazırlamıştır. Bu raporda, Aman’ın Hizbullah konusunda, siyasetçiler ve askerî görevlilere, geniş ve güçlü bir istihbarat sağladığı vurgulanmaktadır. Ancak bu raporda, taktiksel düzeyde verilen istihbarat konusunda belirsizliklerin olduğu açıklanmıştır. Hizbullah’ın asker kaçırma eylemlerine gireceği ve ülkenin kuzeyinde artan çatışma olasılığına karşı tedbir alınması gerekliliği konusundaki Aman şefi Aharon Zeevi Farkash’ın mektubu, 18 Aralık 2005 tarihinde,  Başbakan Ariel Şaron’a ve mektubun kopyaları da Savunma Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı’na iletilmiştir (Bar-Joseph, 2007). Aman ve İHK, 2006 Savaşında iletişim frekanslarının bozulmasını sağlamışlardır (Lambeth, 2011:242).
Aman, Lübnan Savaşı öncesinde Hizbullah’ın İsrail askerlerini kaçıracağına dair istihbaratı sunmuştur. Hizbullah’ın elinde çoğunluğu kısa-menzilli 10 binden fazla füze bulunduğu bilgisini iletmiştir. Aman, olası bir İsrail saldırısında, Hizbullah’ın İsrail’in kuzeyine binlerce füze atabileceğini, bu füzelerin Hayfa ve hatta Tel Aviv’e bile ulaşabileceği tahmininde bulunmuştur. Ancak, Aman’ın vermiş olduğu istihbarat, bu kısa menzilli füzelerin konuşlandırılmasını engelleyecek kadar kapsamlı bir istihbarat olmamıştır. Bunun yapabilmenin yolu Güney Lübnan’ın kara kuvvetleri ile işgal edilmesinden geçmekteydi. Nasrallah, savaştan iki ay önce, 12 bin kısa menzilli füzeye sahip olduklarını duyurmuştur. Uzun, orta ve kısa menzilli füzeleri yanında Hizbullah’ın elinde İran’ın verdiği Ebabil İHA’ları bulunmaktaydı. Ebabil İHA’ları 450 km. menzile ve 40-50 kg. patlayıcı taşıyabilme kapasitesine sahiptir. Aman, Hizbullah elinde bulunan kısa menzilli füzelerin sayısının 10 bin ila 16 bin arasında olduğu bilgisini vermiştir. Ancak bu değerlendirmede rakamlar arasındaki fark oldukça fazla olarak nitelendirilmiştir. Buna göre, günde 150-200 roketin fırlatılması beklenmiştir. Aman’ın sahip olduğu görüntü ve sinyal istihbaratı, füzelerin yerinin tespit edilmesini sağlayamamıştır, bu nedenle füzeler yok edilememiştir. Ayrıca, Aman, Hizbullah’ın elinde C-802 gemisavar füzesinin bulunduğuna dair kesin bir istihbarata sahip olmamıştır. Bu konudaki uyarısı İsrail Donanma Komutanlığı tarafından ciddiye alınmamıştır. Aman, Hizbullah’ın elindeki  tanksavar silahların sayısını var olandan daha düşük olarak, karar-alıcılara sunmuştur  (Bar Joseph, 2007:585-591). 

12-13 Temmuz 2006 tarihinde, Hizbullah’ın elindeki 40 tane insansız hava aracı ve uçak yok edilmiştir. İlk raporlara göre, çok sayıda uzun-menzilli ve orta-menzilli füze, 18 tane fırlatma rampasının (toplam sayı: 19-21) tahrip edildiği belirtilmiştir. Amerikalı bir yetkili ise, ilk üç günde, İHK’nın, Hizbullah’ın elindeki silahların %7’sini tahrip ettiğini belirtmiştir (Bar Joseph, 2007:586).  
Aman’ın 8200 numaralı Sinyal ünitesi, Hizbullah ve Hamas liderleri arasındaki iletişimde, şifreli konuşmaları çözmüş ve Hizbullah ve Hamas arasındaki işbirliğini açığa çıkarmıştır. Hamas ve Hizbullah’ın, özellikle işgal edilmiş topraklardaki terörist faaliyetlerde ortak hareket ettikleri anlaşılmıştır. Aman’ın, özellikle 2006 Lübnan Savaşı’ndaki en önemli zayıflığı Hizbullah liderleri ve Hizbullah’ın komuta ve kontrol sistemlerine sızamamış olmasıdır. Bu savaşta, hiçbir üst düzey Hizbullah lideri ortadan kaldırılamamıştır. Bu durumda, İsrail üst düzey siyasi karar alıcılarının bu yöndeki tavsiyelerinin rol oynadığı da düşünülmektedir (Bar Joseph, 2007:586).
  
Aman, savaştan çok önce Hizbullah’ın elindeki kısa menzilli Katyuşa füzelerinin Lübnan-İsrail sınırı arasına yerleştirildiğini tespit etmiştir. Ancak savaş sırasında, fırlatıcıların tam yerini gösterememiştir. Bu nedenle, İHK, birkaç istisna dışında bu hedefleri vuramamıştır. Kısa-menzilli füzelerin yer değiştirmesi kolaydır. Bu olayda Aman ve İHK suçlanmıştır ancak askerî uzmanlar kısa-menzilli füzelerin yok edilmesi için kara harekâtına ihtiyaç duyulduğunu, belirtmişlerdir. Ancak bilindiği gibi, bu harekâtta, İsrail hava kuvvetleri asıl yükü üstlenmiştir. Savaş sonrası, İsrail’in kara ordusunun güçlendirmesinin gerekli olduğu fikri güçlenmiş ve bu yönde askerî planlar yapılmıştır. Aman, Litani nehri ve uluslararası sınır arasındaki bölgede geniş kapsamlı bir kara harekâtının yapılmasını sağlayacak bilgileri verememiştir. Bu konudaki bilgiler hem yetersiz hem de eski olarak değerlendirilmiştir. Aman, son ana kadar kara kuvvetlerine bu bilgileri vermemiş ve metal kutularda saklanmasını sağlamıştır. Ancak kutular açıldığında resim ve haritaların 2002 yılından kaldığı ve bütçe kısıntıları nedeniyle güncellenmediği ortaya çıkmıştır. Aman’ın kara kuvvetlerine verdiği bilgilerin niteliği, savaş öncesi bir kara harekâtının yapılmayacağı yönünde beklentiden kaynaklanmaktadır. Bu savaşta İHK’nın asıl yükü üstleneceği ve donanma ve özel kuvvetlerin, onu destekleyeceğinin tahmin edildiği, anlaşılmaktadır (Bar Joseph, 2007:589-92). 
İsrail’in Mayıs 2000’de Lübnan’dan ayrılmasının ardından, Hizbullah pek çok yeraltı tüneli ve sığınağı inşa etmiştir. Böylelikle savaşçılarını ve silahlarını saklama imkânına sahip olmuştur. Bu sığınak ve depoların tam yerleri, hiçbir Hizbullah mensubu tarafından tam olarak bilinmemektedir. Asia Times’ın haberine göre her Hizbullah biriminin sadece üç sığınağın yerini bilmesine izin verilmiştir. En önemli sığınak ve silah deposu, Lübnan tepelerinde 40 metre derinlikte olandır. 600 ayrı silah deposu, Litani bölgesinin güneyine yerleştirilmiştir (Bar Joseph, 2007:590).  
Aman, savaş öncesi tüm istihbarat tekniklerinden faydalanmıştır. Gözlem, sinyal ve insan istihbarat teknikleri yanında Nasrallah’ın kamuoyuna yaptığı konuşmalara da dikkat edilmiştir. Mossad ve Aman arasında üst düzey bir işbirliği gerçekleştirilmiştir (Bar Joseph, 2007:593).  
Aman’ın başarısızlığı, Hizbullah’ın farklı yapısından, örgütün komuta ve kontrol sistemine nüfuz edilememesinden ve Aman’ın bu savaş konusundaki eksikliklerinden kaynaklanmaktadır. İnsani istihbarat konusunda, Hristiyan Maronilerden faydalanılmamıştır. Aman yüksek düzey teknolojik istihbarat yöntemlerini kullanmıştır, ancak bunlar faydalı olmamıştır (Bar Joseph, 2007).
Aman, Hizbullah’a nüfuz edememiş, insani istihbaratı kullanamamıştır. Hizbullah, İran Devrim Muhafızları’nın eğitimi sayesinde profesyonelleşmiştir. Örgüt içerisindeki bölümlendirme sayesinde gizli bilgilerin, düşmanın eline geçmesi önlemiştir. Hizbullah üyeleri, İsrail kendilerini sürekli izliyor ve dinliyor gibi yaşamaya alışmışlardır. Hizbullah, yüksek teknolojiyle haberleşme yönteminden kaçınmaktadır. Bunun yanında, İsrail hakkında bilgi edinmek için Suriye’de bulunan sinyal istasyonları kullanılmış ve İsrail sinyal ünitelerinin frekanslarının kısmi olarak bozulması sağlanmıştır (Bar Joseph, 2007:594-95).  

Aman’ın Barış İstihbaratı

Filistin ve İsrail arasındaki sorun, İsrail’in 1947 yılında 181-II sayılı BM kararı ile tarif edilen sınırlardan daha fazla bir alanı kapsayacak şekilde kurulmasıyla başlamıştır. 1967 yılında gerçekleşen Altı Gün Savaşı ile İsrail, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’ü işgal etmiştir. İşgal edilen yerlere Yahudilerin yerleşmesi, sorunun büyümesine yol açmıştır. Filistinliler ve İsrailliler arasındaki çatışma, Siyonizm-Arap milliyetçiği arasındaki çatışma olarak tanımlanmaktadır. İsrail, 1967 yılı öncesindeki sınırlara dönülmesini kabul etmemektir (Bayraktar, 2012:262).

1980’li yıların sonunda başlayan ve özellikle 1990’lar sonrası gerçekleştirilen Aman’ın istihbarı faaliyetleri, barış istihbaratı olarak nitelendirilmiştir. Aman’ın çalışma alanının büyük kısmını, “Filistin’le ilgili barış için istihbarat” teşkil etmektedir. Bu kapsamda, Aman görevlileri, Filistin Millî Misakı, yani Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Kuruluş Belgesini, incelemişlerdir (Pascovich, 2013b).
1993 yılında Prensipler Antlaşması olarak bilinen Oslo Antlaşması, Washington’da imzalanmıştır. Bu antlaşma, mültecilerin durumu, Kudüs’ün statüsü, sınırlar ve Yahudi yerleşim yerlerinin geleceği ile ilgili hükümler içermemektedir (Bayraktar, 2012:263). Bu antlaşma kapsamında Filistin’de beş yıl içerisinde geçici bir yönetim kurulması onaylanmıştır. Filistin’in nihai statüsünün, beş yılın sonunda belirlenmesi ise karara bağlanmıştır. 
Şimon Perez, 1992 yılındaki Oslo Barış Görüşmelerinde, askerî istihbaratı, orduyu ve ABD’yi sürecin dışına çıkarmış ve Filistin Hükümeti ile gizli barış görüşmeleri yürütmüştür. Ancak, daha sonra, İsrail halkının şüphelerini ortadan kaldırmak amacıyla, Aman yeniden barış sürecinin içine dahil edilmiştir. 1993 Oslo görüşmeleri sırasında, FKÖ, İsrail’in yaşam hakkını kabul etmiştir. Bunun yanında, Oslo görüşmelerinin yazılı olmayan prensibine göre Arafat, İsrail’in çekildiği yerlerde terörizmin ortadan kaldırılmasını kabul etmiştir. CIA, 1980’lerin sonunda, FKÖ ile ilişkisini düzeltmeye başlamıştır. CIA, Oslo Barış antlaşmalarının ardından yeni Filistin Yönetimi’nin güvenlik birimlerinin yapılandırılması, eğitilmesi konularında yardımcı olmaya başlamıştır (Shpiro, 2012). 
Barış Antlaşması’nın ardından Filistinli mültecilerin Batı Şeria ve Gazze’ye dönmeleriyle, Aman, Şabak ve Mossad’ın yetki alanları karışmış; örgütler finans kaynaklarını ve kontrol alanlarını kaybetmemek için rekabete girmişlerdir (Newton, 2011:124). 
Netanyahu’nun 1996 yılındaki ilk başbakanlığı döneminde, hükümet ve istihbarat servisleri arasında gergin bir ilişki kurulmuştur. Netanyahu, siyasal tecrübeden yoksun olarak iktidara gelmiştir. Bunun yanında, siyasal tecrübelerinden yararlanacağı yardımcılar yerine kendisine genç yardımcılar seçmiştir. Netanyahu ve tüm ekibi, Oslo Barış Sürecine karşı bir tutum sergilemişlerdir. Bu ekip, Yaser Arafat’ı terörist olarak görmeye devam etmiş; Oslo Barış Sürecine destek veren, Aman, Mossad, Şabak’a da şüpheyle yaklaşmışlardır. (Uri- Bar, 2013: 358). 
Netanyahu, İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin, Aman, Mossad ve Şabak’ın, “barış süreci” ile ilgili isteklerinden hoşlanmamış; onlarla görüşmeleri azaltmıştır. Gönderilen istihbarat raporlarını okumamış, hatta geleneğin tersine Filistinlilerle diplomatik ilişkilerde, askerî yetkililerin yer almasını engellemiştir. (Pascovich, 2013b:19). 
İsrail İstihbarat Topluluğu, halk arasında apolitik olmakla ünlenmiştir. Ancak Netanyahu’nun başbakanlığının ilk döneminde bu ünleri yara almıştır. Bu dönemdeki baskılardan muaf tutulan Mossad şefi Dr. Uzi Azad olmuş; Dr. Azad, 1997-99 yılları arasında, Netanyahu’nun dış politika danışmanı ve 2009-2011 yılları arasında millî güvenlik danışmanı olarak görev yapmıştır. 1996-2001 yılları arasında Askerî İstihbarat Araştırma Biriminin ve tüm istihbarat değerlendirmelerinin başında bulunan Gilad, fikirlerini daha rahat ifade etmiş; barış sürecindeki çıkmazın, Netanyahu’nun politikalarının bir ürünü olduğunu ve bu durumun öncelikle Suriye ve diğer Arap devletleriyle savaşa yol açabileceğini, savunmuştur (Bar-Joseph, 2013). 
1995-1998 yıları arasında Aman’ın başında bulunan Moşe Ya’alon’un Arafat’ı terörist olarak nitelendirilmesi (Jones, 2003:277) emekli olmuş diğer istihbarat uzmanları tarafından Netanyahu’nun baskılarına boyun eğmesi olarak nitelendirilmiştir. Şabak Şefi Ami Ayalon da, Gilad gibi, Netanyahu’nun politikalarının ve yeni yerleşimlerin,  intifadaya yol açabileceğini, ileri sürmüştür. Netanyahu’nun yardımcıları, daha önce İsrail donanmasına da komuta eden Ayalon’un hükümetin politikalarına sadık olmadığını ve bulunduğu görevi hak etmediğini belirtmişlerdir. Netanyahu, muhalefet liderleriyle görüşen İsrail Savunma Gücü’nün komutanını görevden almış; istihbarat örgütlerinin, diplomatik görüşmelere katılmasına, izin vermemiştir. Bu bağlamda, Netanyahu, istihbarat tahminlerini değiştirmeyi başaramamıştır (Bar-Joseph, 2013). 
1999 yılında, İsrail Savunma Gücü ve Aman’ın, Ehud Barak’la fikir anlaşmazlığına düştüğü bilinmektedir. Barak, İsrail askerî güçlerinin Lübnan’dan çekilmesini istemiştir. Aman, askerî güçlerin bir kısmının bölgede kalmasını tavsiye etmiştir (Shpiro, 2012).
 Son dönemde ise en önemli konu, İran’ın nükleer silahlanmasıdır. İstihbarat örgütlerinin görüşlerinin aksine, Netanyahu, İran’a karşı askerî bir müdahaleden yanadır. Mossad’ın eski başkanlarından Meir Dagan, böyle bir müdahalenin, son derece aptalca, olduğunu vurgulamaktadır. Mossad Başkanı Tamir Pardo da İran’ın, İsrail’in  varlığına ciddi bir tehdit sayılamayabileceğini, belirtmektedir. Bu görüşler, siyasi baskılara rağmen, henüz değiştirilmemiştir (Bar- Joseph, 2013:359-360).
11 Eylül olaylarından sonra, Amerikan istihbarat servislerinin yeterlilikleri konusunda tartışmalar yapılmaya başlamıştır. Amerikan terörle müdahale uzmanlarının, İslami terörizm konusunda, İsrailli meslektaşlarının tecrübelerinden yararlanmaları gerektiği belirtilmiştir. Aman, Mossad ve Şabak’ın yöntemlerinin, Amerikalı istihbarat örgütlerinin yöntemlerinden çok üstün olduğu, öne sürülmüştür.  İsrail istihbarat görevlileri, bölgenin farklı dillerini öğrenmekte ve bölgenin kültürünü tanımaktadırlar. İstihbarat teknikleri ve psikoloji konusunda eğitimden geçmektedirler (Schindler, 2005:706). 

Aman’ın Geleceği

Aman, çok önemli siyasal kararların alınmasında etkili olan bir örgütlenmedir. Aman, istihbarat örgütleri içinde en tepede olduğunu ileri süren uzmanlar bulunmaktadır (Jones, 2003:275). Aman’ın lider konumu, kamuoyunun görüşünü şekillendirmede, ona büyük bir güç sağlamaktadır. Aman siyasal olarak son derece etkin bir konumdadır. Aman şefi ve Araştırma Biriminin başkanı, millî güvenlikle ilgili tüm kabine toplantılarına katılmaktadırlar (Bar-Joseph, 2010: 509).
Aman ve diğer istihbarat örgütlerinin eğitim durumlarına değinmek önemli olacaktır. Aman’ın analizcileri kariyerleri süresince en azından Ortadoğu ile ilgili bir lisans derecesine sahip olmaktadırlar. Bazı durumlarda lisans derecesinde sahip olmayanlara da rastlanmaktadır. Araştırma Birimindeki analiz kariyerleri kısadır ve yetersiz sayıda Yüksek lisans derecesine sahip olan görevlileri bulunmaktadır. Çok kısa sürelerde rotasyon olması, belli alanlarda uzmanlaşmayı engellemektedir. Mossad da bu durumun tersine, görevliler, uzmanlık alanlarında Yüksek Lisans ve doktora yapmakta ve standard rotasyonları beş senede bir yapılmaktadır. Pek çok durumda,  aynı sahada iki dönem kalarak uzmanlıklarını arttırmaktadırlar (Bar Joseph, 2010: 520).  
İstihbarat örgütlerinin Aman’ın operasyonlarındaki başarısızlıklar ve askerî ve siyasi konularda ayrım yapılması gerekliliği nedeniyle, devletle ilgili faaliyetlerinin kademeli olarak sonlandırılması gündemdedir. Aman’ın Araştırma Bölümü’nün sol örgütlerle ilgili çalışmalar yaptığı belirtilmektedir. Sol örgütlerin, Batı’da İsrail karşıtı aktivitelerde bulundukları ve böylelikle İsrail devletinin meşruiyetinin sorgulanmasına yol açtıkları ileri sürülmektedir (Pascovich, 2013b:228). 

Aman’ın geleceğiyle ilgili üzerinde durulması gereken diğer konu, dindar Yahudileri sahada görevlendirilmesidir. Bu durum, istihbarat etiği ve dinin çatışmasına yol açabilecektir (Shpiro, 2007a)

Sonuç

Başbakan Ben Gurion, 1948 yılında, istihbarat birimlerinin yapılandırılmasına karar vermiştir; İsser Beeri, askeri istihbarattan sorumlu olmuştur. Mart 1949’da, İsrail Silahlı Kuvvetleri istihbarat şubesi kurulmuş ve başına Chaim Herzog getirilmiştir. Başlangıçta, askeri istihbarat, sadece Arap ülkelerinden bilgi toplamakla görevlendirilmiştir; 1950’den sonra ise Arap olmayan devletlerle ilgilenilmiştir. Devletin ilk kurulduğu yıllarda, askeri istihbaratın görev ve yetkileri tam olarak belirlenememiştir. 1953 yılında, askeri istihbarat bölümü, İsrail Silahlı Kuvvetleri İstihbarat Şubesi ya da diğer adıyla Aman olarak yapılandırılmıştır. Aynı dönemlerde, Ben Gurion, askeri istihbaratın güçlendirilmesi kararını almıştır. Aman, İsrail dışında oluşturduğu yapılanma sayesinde sanayi casusluğu gerçekleştirmiştir.
Aman, 1950’li yıllarda, Arap ordularına karşı yapılacak olan bir savaşa hazırlanmak amacıyla ülkeye girmeye çalışan Araplar, sınırlardaki köylüler ve muhbirlerden yararlanmış; onlardan değerli bilgiler elde etmiştir. Aynı dönemde, Dr. Ne’eman tarafından geliştirilen bilgisayar teknolojisi, verilerin depolanması ve yeniden değerlendirilmesini sağlamıştır. Esir düşen Arap subaylar ve Arap ülkelerinde yaşayan Yahudiler, önemli haber kaynakları olmuşlardır. Böylelikle, Aman, 1956 Sina saldırısı öncesinde, Arap orduları hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olmuştur; medyayı kullanarak dezenformasyon faaliyetlerinde bulunmuştur. ABD istihbarat örgütleri, fotoğraf, radar ve gözlem istihbaratı konusunda İsrail istihbarat örgütlerini desteklemişlerdir. 
1967 yılı Mayıs ayında, Aman, Arap ülkelerinden kaynaklanan bir savaş beklentisinin bulunmadığını açıklamıştır. Bu değerlendirme doğru çıkmamış olsa da Aman’ın savaş sırasındaki istihbaratı başarılı bulunmuştur. Savaş sırasında, Aman, insani istihbarat ve hava fotoğraflarından yaralanmış ve ordunun zaferine katkıda bulunmuştur; savaş sürecinde ve sonrasında Aman, Arap ordularının yapılarını, silahlarını ve personelinin niteliğini öğrenmiştir. Aman ajanları aynı tarihlerde, nükleer tesisleri için gerekli olan uranyumun ele geçirilmesi için başarılı operasyonlar gerçekleştirmişlerdir. 1968-70 yılları arasında, İsrail, Arap ülkelerine hava saldırıları düzenlemiştir; Aman, orduya hedeflerin yerlerini bildirmiştir. Aman’ın siyasallaşması, Altı Gün Savaşları’nın ardından yoğunlaşmıştır. İsrail, bu dönemde, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni işgal etmiştir. 1967 yılında elde edilen zafer, İsrail’in stratejik derinliğini arttırmıştır.
Aman’ın geçmişi ve operasyonları incelendiğinde, 1973 Yom Kippur Savaşı’nda gelen istihbaratların iyi değerlendirilememesi, ana sorun olarak görülmektedir. Aman; savaş öncesinde Mısır ve Suriye arasında artan haberleşme trafiğine, tatbikatlar, seferberlik, köprü inşa faaliyetleri ve yetkili ağızlar ve istihbarat kaynaklarından gelen bilgilere rağmen, savaşın çıkmayacağı değerlendirmesinde bulunmuştur. Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın damadı Eşref Marvan’ın savaş ihtimalini dillendirmesine rağmen, Aman şefi, Zeira, pek çok kez gelen benzer istihbaratlar ve savaş çıkmaması nedeniyle, bu istihbarata güvenememiştir. Aman, Mısır’ın hava kuvvetlerinin güçsüz olduğuna ve Suriye olmadan savaşa girmeyeceğine inanmıştır. Yakın zamanda, İsrail’de seçimlerin yapılacak olması, savaş hazırlığına kaynak aktarılmasının önünde önemli bir engel olarak görülmüştür. Mossad, belirtilen dönemde, savaş ihtimalini duyurmuştur. Ancak, Aman, siyasal süreçte daha etkin olmuştur. 1973 Yom Kippur Savaşı’nın ardından, Aman faaliyetlerinin askeri istihbaratla sınırlandırması kararı gündeme gelmiştir.

Aman, İran devriminin gerçekleşeceği ve Irak’ın Kuveyt’e saldırabileceği gibi tutarlı değerlendirmelerde bulunmuştur. İkinci İntifadanın başlayacağı tespitinde bulunamamıştır; sorumluluğun Arafat’ta olduğu değerlendirmesini yaparak, askeri güç kullanımının önünü açmıştır. Oslo Antlaşması’nın ardından, Filistinli mültecilerin Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ne dönmeleri ileAman, Şabak ve Mossad’ın yetki alanları karışmıştır; örgütler yetki alanları ve finansal kaynaklarını kaybetmemek için rekabet içine girmişlerdir.

Aman, 2006 yılında, Lübnan Savaşı’nda, Hizbullah liderlerinin komuta ve kontrol sistemlerine sızamamıştır; bu savaş esnasına geniş kapsamlı bir kara harekatının yapılmasını sağlayacak istihbari bilgileri verememiştir. Aman, istihbarı sorunlarını, 2009 ve 2014 Gazze operasyonlarında çözmeye çalışmıştır
İsrail’in tehdit algısı yüksektir. İsrail’in tehdit algıladığı bölgeler; Filistin toprakları olan Batı Şeria, Gazze yanında İran, Suriye, Lübnan ve Mısır’dır. Tehdit algısının sürmesi, ülkenin güvenliği için, istihbarat birimlerine olan ihtiyacın devam ettiğini ve yakın gelecekte değişmeyeceğini göstermektedir. Bu bağlamda İsrail’in, İsrail Silahlı Kuvvetleri ve askeri istihbarat örgütü Aman’a olan bağımlılığı sürmektedir; her iki örgütlenme de karar alma süreçlerinde etkin konumlarını korumaktadır. Askeri istihbarat örgütü Aman, ileri teknoloji ürünü teçhizatları kullanmakta ve güçlenmektedir.

İsrail’in savunulmasını zorlaştıran stratejik derinlik sorunu bilinen bir olgudur. Aman’ın erken ikaz ve ihbar kabiliyetinin yüksek olması bir gerekliliktir. Arap Baharı, İsrail’in tehdit, tecrit ve güvensizlik algısının artarak devam etmesine yol açmıştır. Filistin sorunun çözülememiş olması ve İsrail’in dünya kamuoyuna duyurduğu terörist saldırılar, Aman’ın güçlenmesini ve siyasal arenada daha etkili bir aktör olmasını sağlamaktadır. İsrail'in askerî istihbarata barış zamanında da ihtiyaç duyduğu, açıktır. İsrail'in, askerî istihbarat yapılanmasını, sadece savaşta değil, barış ortamında da etkin bir şekilde kullanması; saldırgan, güvenlikçi politikalarının ve güçlü güvensizlik algısının ürünüdür. Mevcut sorunlarını çözmede çatışmacı tutumunu terk etmediği sürece, İsrail’in bu tür aygıtlara olan ihtiyacı azalmayacaktır.

Aman, bilgi teknolojilerini yaygın ve etkin olarak kullanmayı sürdürmektedir; sigint, elint, humint, muharebe sahası istihbaratı, biyografik istihbarat, hedef istihbaratı, teknik istihbarat, stratejik istihbarat, istihbarat operasyonu gibi istihbaratın bütün alanlarında faaliyet göstermektedir. Aman, bu kapsamda ülkedeki diğer istihbarat ve güvenlik yapılanmaları ile sıkı bir iş birliği içindedir;  komuta, kontrol, muhabere, keşif, gözetleme, erken ikaz ve ihbar sistemlerinin faaliyetlerini bütünleştirmiştir. ABD ile askeri savunma ve istihbarat alanında yakın ilişkisi sürmektedir. 
İsrail, düşük yoğunluklu çatışma ortamına rağmen, sürekli savaş halindeymiş gibi istihbarat faaliyetlerini sürdürmektedir. Özellikle Arap Baharının beraberinde getirdiği gelişmeler, istihbaratın önemini arttırmıştır. 2006 Lübnan Savaşı’nda, İsrail Silahlı Kuvvetleri’nin kara harekatındaki başarısızlığı, istihbaratın güçlendirilmesinin gerekliliğini ortaya koymuştur. 2014 yılının Temmuz ayında başlayan Koruyucu Hat Operasyonu, bunun testi niteliğindedir.
İran’ın dış politika parametreleri, İsrail tarafından öngörülebilir olarak nitelendirilmemektedir; bu belirsizlik, askeri istihbaratın önemini arttırmaktadır. İran ve Batı arasındaki işbirliği, İsrail’in yalnızlaşması ve bu bağlamda işlerini kendisinin çözmesi anlamına gelmektedir. 

ABD ve İsrail istihbaratları arasında işbirliği sürmektedir.  ABD, İsrail’in yanında olacağı sözünü pek çok durumda verse de iki devletin bazı durumlarda farklı siyasal hedef ve yol haritalarının olabileceği görülmektedir. Suriye konusunda, ABD ve İsrail’in işbirliği bilinmektedir; İsrail farklı tarihlerde Suriye’yi bombalamıştır. Lübnan, İsrail için önemli bir risk unsuru olmayı sürdürmektedir. Lübnan’da Hizbullah’ın varlığı öncelikli güvenlik sorunlarından biridir. 
Suriye savaşı, Hizbullah militanlarının  savaş tecrübesini arttırmıştır. 

Aman’ın siyasal konulardan elini çekip, sadece askerî konularla ilgilenmesi yönündeki görüşlere rağmen, bu durumun gerçekleşmesi yakın gelecekte mümkün görülmemektedir. İsrail, demokratik bir ülke olarak nitelendirilmesine rağmen, siyaset ve ordunun birbirlerinden ayrılmayan, bütüncül yapısından dolayı eleştirilmektedir. Güvenlikçi politikalar, askeri istihbaratın, karar alma süreçlerindeki gücünü parlatmaktadır. Modern İsrail devletinin güvenlik anlayışı, Yahudilikten etkilenmektedir; Kudüs, El Halil gibi bölgelerin sürekli gözlemlen mesi ve İsrail devletinin elinden çıkmaması üzerine kurgulanmıştır.
İsrail askeri istihbaratı, teröre karşı savaşta ve demokratik düzenin korunmasın da tam yetkilidir. Yüksek tehdit algısı, Aman’a verilen bu olağanüstü yetkilerin kötüye kullanılması sonucunu doğurabilmektedir. İsrail’e yönelik tehditlerin yoğunluğu ve sayısı arttıkça, Aman’ın siyasi şekillendirmelerden uzaklaştırılması mümkün değildir. 

Aman, siyasi arenada sözü dinlenir bir kurum olmayı sürdürmekte dir. Arap medyasını şekillendiren ajanları ile olayları kendi istediği şekle sokmayı başarmaktadır. Aman, elde ettiği bilgileri sınıflandırma ve depolamada başarılıdır. Dinleme cihazları ile düşmanlarının en büyük sırlarının ortaya çıkarılmasında uzmanlaşmıştır. Barış sürecinin devamının sağlanması konusunda, Aman son derece etkili bir aktördür. Aman, ordunun gücü ve teknolojik üstünlüğü ile kendini geliştirmeyi sürdürecektir.


Kaynakça

Akşam (06.08.2014). İsrail Ordusu: 64 askerimiz öldü. http://www.aksam.com.tr/dunya/israil-ordusu-64-askerimiz-olduruldu/haber-329832 (Erişim: 11.08.2014).
Anadolu Ajansı. (2014, 4 Mart). İsrail’in Güvenliği ABD’nin Öncelikli Konusu. http://www.aa.com.tr/tr/dunya/296252--israil-in-guvenligi-abd-nin-en-oncelikli-konusu (Erişim: 28.03.2014).
Anadolu Ajansı. (2014, 6 Şubat). İsrail sözlerimi çarpıtmamalı. http://www.aa.com.tr/tr/haberler/283868--esat-yine-de-kazanamiyor (Erişim: 28.03.2014).
Bar-Joseph, U. (2007). Israel’s Military Intelligence Performance in the Second Lebanon War. International Journal Of Intelligence and Counterintelligence, 20, 583-601.
Bar- Joseph, U. (2010). Military Intelligence as the National Intelligence Estimator: The Case of Israel. Armed Forces & Society, 36 (3), 505-525.
Bar-Joseph, U. (2013). The Politicization of Intelligence: A Comparative Study. International Journal of Intelligence and CounterIntelligence, 26, 347-369. 
Bar Joseph, U, Levy, J. S. (2009).Conscious Action and Intelligence Failure. Political Science Quarterly, 124 (3), 461-488.
Bayraktar, Bora. (2012). Barış Çalışmaları Perspektifinden İsrail-Filistin Sorunu. İçinde Atilla Sandıklı (Ed.) Teoriler Işığında Güvenlik, Savaş, Barış ve Çatışma Çözümleri. İstanbul: Bilgesam, 249-277.
BBCTürkçe. (13.03.2014). İslami Cihad’la İsrail Arasında yeniden ateşkes. http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/03/140313_gazze.shtml (Erişim 31.03.2014).
Beres, Louis Rene. (2014). Like two scorpions in a Battle: Could Israel and Nuclear Iran coexist in the Middle East. Israel Journal of Foreign Affairs, 8(1), 23-33.
Buckwalter, D. T. (2002). The 1973 Arab-Israeli War. İçinde David E. Williams (Ed.) Case Studies in Policy Making and Implementation (ss.119-138). RI: Naval War College.
Bursadabugün. (14.03.2014). 
Sınırda Gerginlik.
http://www.bursadabugun.com/haber/sinirinda-gerginlik-387478.html (Erişim: 27.03.2014).
Fuerza, Z. F. (2013). Master of Deception: Zionism, 9/11 and the War on Terror Hoax. Zion Crime Factory .
Giannoulis, A. (2011, October). RIEAS Research Paper: Intelligence Failure and the importance of Strategic Forthsight to the preservation of National Security, no:155, Athens.
Haber7.(11.07.2014). Erdoğan: İsrail’le mümkün değil. http://www.haber7.com/dis-politika/haber/1178919-erdogan-israille-mumkun-degil(Erişim: 11.07.2014).
Haaretz. (19.03.2014). Netanyahu orders IDF to prepare for possible strike on Iran during 2014. http://www.haaretz.com/news/diplomacy-defense/1.580701 (Erişim 27.03.2014).
Henriksen, T.H. (2007). The Israeli Approach to Irregular Warfare and Implications for the US. Florida: Joint Special Operations University.
Hürriyet. (23.03.2014). İsrail Cenin Kampını Bastı 3 Ölü. http://www.hurriyet.com.tr/dunya/26065157.asp (Erişim: 27.03.2014).
Hürriyet. (19.03.2014). Netanyahu: Bizi inciteni, bizde incitiriz. http://www.hurriyet.com.tr/dunya/26037920.asp (Erişim: 27.03.2014).
Hürriyet. (11.03.2014). İsrail’den Türkiye’ye sürpriz mesaj. http://www.hurriyet.com.tr/dunya/25981981.asp (Erişim: 28.03.2014).
İslami Analiz. (13.03.2014). İslami Cihad İsrail İstihbatratını Gafil Avladı. http://islamianaliz.com/haber/yedioth-ahronot-islam-cihad-israil-istihbaratini-gafil-avladi/2723/#sthash.yoakOKJs.dpuf (Erişim: 28.03.2014).
Jones, C. (2003). One Size Fits All: Israel, Intelligence and the al-aqsa Intifada. Studies in Conflict & Terrorism, 26, 273-288.
Kahana, E. (2005). Nalyzing Israel’s Intelligence Failures. International Journal of Intelligence and CounterIntelligence, 18, 262-279.
Lambeth, B. S. (2011). Air Operations in Israel’s War Against Hezbollah. Pittsbourg: RAND
Milli Gazete. (05.11.2013). İsrail Askeri İstihbarat Başkanından itiraf! http://www.milligazete.com.tr/haber/Israil_Askeri_Istihbarat_Baskanindan_itiraf/296534 (Erişim: 31.03.2014).
Newton, A. (2011). The ‘Talking Cure’: Intelligence, Counter-Terrorism Doctrine and Social Movements. Intelligence and National Security, 26(1), 120–131.
Ostrovsky, V. (1994). Other Side of Deception. New York: Harper Collins Publishers.
Pascovich, E. (2013a). Intelligence Assessment Regarding Social Developments: The Israeli Experience, International Journal of Intelligence and CounterIntelligence, 26(1), 84-114.
Pascovich, E. (2013b). Military Intelligence and Controversial Political Issues: The Unique Case of Israeli Military Intelligence. Intelligence and National Security, April, 1-35.
Radikal. (21.10.2013). 10 Mossad ajanına 10 Predatörle Yanıt. http://www.radikal.com.tr/turkiye/10_mossad_ajanina_10_predatorla_yanit-1156405 (Erişim: 28.03.2014). 
Sabah. (2014, 23 Mart). İsrail’in Hizbullah Endişesi. http://www.sabah.com.tr/NewYorkTimes/2014/03/23/israilin-hizbullah-endisesi (Erişim: 28.03.2014).
Schindler, J. R. (2005). Defeating the Sixth Column: Intelligence and Strategy in the War on Islamic Terrorism. Orbis, Fall, 695-712.
Shpiro, S. (2006). No Place to Hide: Intelligence and Civil Liberties in Israel. Cambridge Review of International Affairs, 19 (4).
Shpiro, S. (2007a). Speak No Evil: Intelligence Ethics in Israel. Paper presented at 2007 ISA Annual Conference, Chicago. 
Shpiro, S. (2007b). Intelligence Ethics in Israel. İçinde Michael Murphy Andregg (Ed.) Intelligence Ethics: The Definitive Work of 2007(ss.3-10). Minnesota: Center for the Study of Intelligence and Wisdom.  
Shpiro, S. (2012). Israeli Intelligence and al-Qaeda. International Journal of Intelligence and CounterIntelligence,25, 240-259.
Star. (19.03.2014). Latif Erdoğan: Cemaati İsrail eğitiyor. http://haber.stargazete.com/politika/latif-erdogan-cemaati-israil-egitiyor/haber-857612 (Erişim: 28.03.2014).
Star. (19.03.2014). İsrail Ordusu Suriye’yi vurdu. http://haber.stargazete.com/dunya/flas-flas-israil-ordusu-suriyeyi-vurdu/haber-857636 (Erişim: 28.03.2014).
Solportal. (22.03.2014). Hizbullah Angajman kurallarını değiştiriyor. http://haber.sol.org.tr/dunyadan/hizbullah-angajman-kurallarini-degistiriyor-haberi-89821 (Erişim: 28.03.2014).
Solportal. (19.03.2014). İsrail ve Cihadçılar birlikte saldırdı. http://haber.sol.org.tr/dunyadan/israil-ve-cihadcilar-birlikte-saldirdi-haberi-89637 (Erişim: 28.03.2014).
Sondakika. (27.02.2014). İsrail İnsan Hayatını Hiçe Sayıyor. http://www.sondakika.com/haber/haber-insan-hayati-hice-sayiliyor-5725033/ (Erişim: 28.03.2014).
Taner, B. Ö. (2012). From Allies to Frenemies and Inconvenient Partners: Image Theory and Turkish-Israeli Relations. Perceptions,17(3), 105-129.    
Timeturk. (18.03.2014). İsrail’de 6. Negev Konferansı. http://www.timeturk.com/tr/2014/03/17/israil-de-6-negev-konferansi.html (Erişim: 28.03.2014).
Timeturk. (18.03.2014). İsrail Ordusu Mescid-i Aksa’ya girdi. http://www.timeturk.com/tr/2014/03/18/israil-ordusu-mescid-i-aksa-ya-girdi.html (Erişim: 28.03.2014).
Turquie diplomatique. (2013). İstihbarat ve Mitler: İsrail’in Gizli Savaşları sayı:58, http://www.trdiplo.com/66-istihbarat-ve-mitler-israil-gizli-savaslari-trdiplo.aspx (Erişim: 28.03.2014).
Türkiye. (15.03.2014). Mescid-i Aksa’ya İsrail Ablukası. http://www.turkiyegazetesi.com.tr/dunya/141301.aspx (Erişim: 28.03.2014).
Weiss, L. (2013). The Lavon Affair: How a false-flag operation led to war and the Israeli bomb. Bulletin of Atomic Scientists, 69(4), 58-68.
Yesevi, Ç.G. (2014
Yesevi, Ç.G. (2014a) Koruyucu Hat: Kara Operasyonu Tecrübesi ve Silah Ticareti. 21. Yüzyıl Dergisi, 70, Ekim.
Yesevi, Ç.G. (2014b). İsrail Silahlı Kuvvetleri. Milli Güvenlik ve Askeri Bilimler 1(2), 123-170.
Yakındoğuhaber. (05.11.2010). İsrail askeri istihbaratından dört cephede savaş öngörüsü. http://www.ydh.com.tr/HD8395_israil-askeri-istihbaratindan-dort-cephede-savas-ongorusu.html  (Erişim: 28.03.2014).
Summary
Insecurity of Israel and Israel’s Military Intelligence
Çağla Gül YESEVİ


https://iku.academia.edu/%C3%87a%C4%9FlaG%C3%BClYesevi



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder