Fas etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fas etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2017 Cuma

TÜRKİYE-AB GERİ KABUL ANLAŞMASIVE VİZE DİYALOĞU BÖLÜM 7

TÜRKİYE-AB GERİ KABUL ANLAŞMASI VE VİZE DİYALOĞU BÖLÜM 7


VIZE SERBESTISI TANINMAZSA NE OLACAK?

Vize serbestisi yol haritasında, Türk vatandaşlarına Schengen bölgesinde vize zorunluluğunun kaldırılmasına yönelik verilecek kararda Türkiye’nin yol haritasındaki kriterleri karşılamasının yanı sıra aşağıdaki faktörlerin belirleyici olacağı kaydedilmektedir:

• Türkiye’den AB’ye vize başvurularının kabul edilmeme oranı
• Türk vatandaşlarının Schengen bölgesine girişlerinin geri çevrilme oranı
• Üye ülkelere yasa dışı yollardan girdiği ve buralarda yasa dışı olarak kaldığı tespit edilen Türk vatandaşlarının sayısı
• Türkiye’den üye ülkelere yapılan sığınma başvurularının sayısı
• Türkiye’nin AB’nin yapacağı geri kabul müracaatlarını reddetme sayısı
• Türkiye’den üye ülkelere yasa dışı yollardan girdiği ve buralarda yasa dışı olarak kaldığı tespit edilen üçüncü ülke vatandaşlarının sayısı
• Türkiye’den üye ülkelere sahte belgelerle geçmiş olan üçüncü ülke vatandaşlarının sayısı
• Türkiye’nin kolluk kuvvetlerince insan ticareti ve göçmen kaçakçılığına karşı yürütülen operasyonların sayısı
• Türkiye’nin kolluk kuvvetlerince yakalanan insan kaçakçılarının sayısı

Birçok AB yetkilisi, “hukuki” ve “takvime bağlı” bir metin olan GKA’nın aksine, vize diyaloğunun “liyakat temelli” ve “ucu açık” bir süreç olduğunu ve Türkiye 
gereklilikleri yerine getirinceye değin bu sürecin devam edeceğini vurgulamıştır.86 Yukarıda listelenen rakamsal kriterlere bakıldığında, Türkiye’nin GKA’nın uygulanması, insan kaçakçılığıyla mücadele ve sınır güvenliğine dair yapacağı hukuki ve kurumsal reformların AB nazarında yeterli olmayacağı, bu alanlarda aynı zamanda bazı somut sonuçlar beklendiği anlaşılmaktadır. Bahsi geçen sayı ve oranlarda gözlemlenecek olumsuz yönde bir eğilim, vize serbestliğinin tanınmasını geciktirebilir. Öte yandan yol haritasında bulunan ve Türkiye’nin yerine getirmesi istenen kriterlerde bu tür somut ölçütler de bulunmamaktadır.87 Dolayısıyla bu sayı ve oranlardaki bir iyileşmenin de AB kurumlarınca yeterli görülmemesi mümkün olabilir. 

Komisyon’un 4 Mayıs 2016 tarihinde vize serbestisi teklifinde bulunmasının ardından Konsey ve Parlamento’nun alacağı kararlarda, Komisyon’un henüz tam 
olarak karşılanamamış olarak bahsettiği yedi kriterde atılacak adımlar kadar siyasi mülahazalar da belirleyici olacaktır. Konsey’deki oylamanın olumlu sonuçlanması nitelikli çoğunluk gerektirmekle beraber, üye ülkelerin bakanlarından oluşan bu kurumun, Komisyon’un yaklaşımına benzer bir tavır alacağı tahmin edilebilir. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk’un açıklamaları, Konsey’in Türkiye ve AB’nin göç konusundaki işbirliğine büyük önem verdiğini göstermektedir.88 Konsey, bu işbirliğinin devam etmesi adına geriye kalan kriterler tamamen yerine getirilmiş olmasa dahi Türkiye’nin atmış ve atmakta olduğu adımları yeterli bulabilir. 

Parlamento’nun tavrının öngörülmesi ise daha zordur. Birçok farklı siyasi ve toplumsal kesimi temsil eden Avrupa milletvekillerinin tamamı Komisyon ve 
Konsey’in Türkiye’ye yönelik yaklaşımını benimsemeyebilir. Parlamento’da 14 Nisan 2016 tarihinde 133 ret oyuna karşılık 375 oyla kabul edilen Türkiye raporunda Komisyon’un ilerleme beklediği kişisel verilerin korunması, yolsuzlukla ve terörizmle mücadele gibi konulara özel vurgu yapılmış ve bunlara ilişkin Türkiye’ye birçok çağrıda bulunulmuştur.89 Bu alanlarda Komisyon’u ve Konsey’i tatmin edecek düzenleme ve uygulamalar Parlamento tarafından yeterli bulunmayabilir. 

Nitekim Komisyon’un 4 Mayıs 2016 tarihli olumlu raporuna karşın Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri, Türkiye’nin kalan kriterleri Haziran 2016 sonuna kadar tamamlayabilmesinin çok zor olduğunu ifade etmiştir.90 Karar süreçlerinde Konsey’in veya Türkiye ile işbirliğinin devamını arzulayan AB ülkelerinin çabaları, Parlamento’daki muhalif görüşe sahip milletvekillerini ikna etmeye yetmeyebilir. AB yasama prosedürlerinde Parlamento’nun onayı şart olduğundan, Avrupa milletvekillerinin söz konusu alanlardaki olumsuz görüşlerini devam ettirmeleri vize serbestisi sürecini akamete uğratabilir. 

Kaldı ki Konsey ve Parlamento’nun alacakları karar siyasi nitelikli bir karar olacağı için Türkiye’nin şartları kusursuz yerine getirmesi dahi vize serbestliğini 
garanti etmemektedir. Avrupa’da artan göçmen karşıtlığının91 bir sonucu olarak, 2017 yılında federal seçimlerin yapılacağı Almanya ve başkanlık seçimlerinin 
yapılacağı Fransa gibi ülkelerde siyasetçiler Türk vatandaşlarına tanınacak vize serbestliğinin ertelenmesi yönünde bir duruş benimseyebilirler. Bu şartlar altında AB, yol haritasındaki kriterlerin yeterince yerine getirilmediği gerekçesiyle vize diyaloğu sürecini uzatma ve Türkiye’ye kısa vadede birtakım vize kolaylıkları önerme yoluna gidebilir. Nitekim Ortak Eylem Planı’nda öngörülen vize serbestisi tarihi yaklaştıkça Avrupa’da çeşitli çevrelerce bu konuda yeni fikirler ortaya atılmaya başlamış, Türkiye’ye tanınacak vize serbestliğinin belirli koşullar altında askıya alınabilmesi ya da ilk etapta yalnızca iş adamlarını ve öğrencileri kapsaması gibi özel formüller tartışılmıştır.92 

Kısacası Türk vatandaşlarının tamamına yönelik bir vize serbestisinin yakın bir gelecekte gerçekleşmemesi ihtimal dahilindedir. Halbuki Türkiye, AB’nin diğer 
birçok ülkeye GKA ve vize yol haritası süreçlerinin sonucunda tanıdığı vize serbestisini kendi vatandaşları için de tanımasını beklemektedir. Türkiye’den yetkililer, vizelerin kaldırılması yönünde gerekli adımların makul bir süre içerisinde atılmaması durumunda GKA’nın uygulanmasından vazgeçilebileceğini ifade etmektedirler.93 

Süresiz olarak akdedilmiş bir anlaşma olan GKA’yı gerek Türkiye’nin, gerekse AB’nin tek taraflı olarak feshetme hakkı bulunmaktadır. Buna göre, anlaşmanın 
fesholunduğu karşı tarafa bildirildikten altı ay sonra anlaşma otomatik olarak yürürlükten kalkmış olmaktadır (madde 24/5). 16 Aralık 2013 tarihli 
mutabakat zaptında Türkiye, GKA’yı üçüncü ülke vatandaşlarına uygulamaya başladığı tarihe kadar Komisyon tarafından Konsey ve Parlamento’ya vizelerin 
kaldırılması için teklifte bulunulmadığı takdirde anlaşmanın söz konusu maddesini işletebileceğini açıkça belirtmiştir (madde 5). Komisyon 4 Mayıs 2016 
tarihinde bu teklifi yapmış olmakla beraber Türkiye’nin henüz bazı şartları yerine getirmediğini açıklamış, Konsey ve Parlamento’da gerçekleşecek karar alma süreçleri de bu yüzden belirsiz bir hale gelmiştir. Bu belirsizlik karşısında Türkiye, GKA’yı üçüncü ülke vatandaşları için uygulamaya koymamıştır. 
Ortak Eylem Planı’nın ve Mart 2016 mutabakatının bağlayıcılığı bulunmadığından bu durum hukuken bir sorun meydana getirmemektedir. Usulüne göre 
yürürlüğe konmuş bir milletlerarası anlaşma olan GKA’ya göre ise Türkiye’nin en geç 1 Ekim 2017’ye kadar bu anlaşmayı üçüncü ülke vatandaşları için uygulaması gerekmektedir. Bu tarihe kadar vize serbestisi hakkında somut bir ilerlemenin gerçekleşmemesi durumunda Türkiye GKA’yı askıya alma yoluna 
gidebilir. Büyük ve ani bir iade baskısı mevcut olmadığı sürece Türkiye’nin vize serbestisi olmaksızın GKA’yı uygulamaya devam etmesi fazla maliyetli bir durum yaratmayacaktır. Türkiye’nin bunu yaparken diğer taraftan AB’nin vize serbestisi konusundaki kararını gözden geçirmesi için taleplerini yoğunlaştırması ve bunun için makul bir süre beklemesi yerinde olacaktır. Bu süre zarfında AB kurumlarının olumlu yönde adım atmamaları ya da karar süreçlerinin olumsuz neticelenmesi durumunda Türkiye GKA’nın feshini gündeme alabilir. 

Türkiye’nin anlaşmayı feshetme girişimlerine AB’nin o güne değin kapasite artırımı ve sığınmacıların barındırılması için sağlamış olduğu maddi destekleri işaret ederek itirazda bulunacağı tahmin edilebilir. Bu durumda bir başka seçenek olarak anlaşmanın yeniden müzakere edilmesi de gündeme gelebilir. Nitekim son yıllarda Pakistan’a yönelik geri gönderimlerin haksız olduğuna yönelik itirazlar karşısında AB, bu ülkeyle yürürlükteki GKA’yı gözden geçirmeyi kabul etmiştir.94 Fakat Gümrük Birliği Anlaşması örneğinde de görüldüğü gibi, Türkiye ile AB arasındaki anlaşmaların revizyonu pek kolay olmayabilmektedir. Tarafların GKA’nın revizyonu üzerinde anlaşamaması halinde fesih seçeneği Türkiye için daha pratik bir çözüm haline gelebilir. Anlaşmanın feshi ise AB’nin üzerindeki göçmen baskısını hafifletebilecek mekanizmalardan birini kaybetmesi demek olacaktır. Türkiye üzerinden Avrupa’ya yönelik gerçekleşen düzenli göçte Mart 2016 mutabakatından sonra kayda değer bir azalma kaydedilmiş olması, AB ülkeleri için Türkiye ile olan işbirliğinin devamının ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Ayrıca AB’nin tatmin edici sebepler göstermeksizin Türkiye’ye vize serbestisi tanımayı geciktirmesi, Türkiye’de AB’ye karşı son yıllarda zaten oldukça azalmış olan güveni daha da zedeleyecektir. 

Bu sonuçların doğurabileceği riskler karşısında AB ve üye ülkelerin ahde vefa prensibi içinde hareket etmeleri beklenmektedir.

SONUÇ

Türkiye, AB’ye adaylık statüsünü aldıktan kısa süre sonra AB’nin bir geri kabul anlaşmasının imzalanmasına yönelik talepleriyle karşılaşmış, düzensiz göçün 
artabileceğine yönelik çekincelerinden dolayı başlangıçta bu taleplere oldukça isteksiz yaklaşmıştır. AB’nin uzun yıllar süren ısrarları ve vize kolaylığı önerileri 
karşısında Türkiye, anlaşmayı imzalamayı ancak vatandaşlarına vize serbestisi vaat edildiğinde kabul etmiştir. 16 Aralık 2013’te imzalanan ve 1 Ekim 2014’te 
yürürlüğe giren anlaşmada Türkiye’ye göç yönetimi, düzensiz göçmenlerin barındırılması, sınır güvenliğinin sağlanması gibi konularda kapasitesini artırması için üç yıllık bir sürenin tanınmış olması ve AB’nin kitlesel geri gönderimleri bu adımların atılmasının ardından başlatacak olması, Türkiye için rahatlatıcı faktörler olmuştur. Anlaşmanın imzalanmasından itibaren atılan adımlarla Türkiye bu konularda hukuki ve kurumsal bakımdan birçok ilerleme kaydetmiş, bu sayede AB’nin daha sonra anlaşmanın uygulanmasının geriye çekilmesine yönelik sunduğu talepler büyük bir kaygı meydana getirmemiştir. Türkiye, Avrupa’dan gönderilecek düzensiz göçmenleri AB’nin sağlayacağı maddi ve teknik desteğin de yardımıyla 1 Haziran 2016’dan itibaren kabul edebilecek kapasiteye ulaşabileceğini hesaplamıştır. Vize diyaloğu sürecinin takviminin de bu sayede erkene çekilecek olması, Türkiye için önemli bir teşvik kaynağı olmuştur. 

Konuya AB tarafından bakılacak olursa, düzensiz göçün önlenmesi için kaynak ve transit ülkelere önerilen GKA, 2000’li yılların başlarında Türkiye’ye de önerilmiş, 
Türkiye’nin anlaşma konusundaki isteksizliği karşısında bu teklife Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat hakkı -aradan 10 yıl geçtikten sonra- eklenmiştir. 2015 yılının yaz aylarından itibaren başta Suriye’den olmak üzere çeşitli bölgelerden Avrupa’ya yönelik düzensiz göçler beklenmedik bir yoğunluğa ulaşmıştır. Ne zaman dineceği belli olmayan bu düzensiz göç dalgasının AB içinde tamiri mümkün olmayan siyasi ve ekonomik krizlere yol açma ihtimali karşısında AB ülkeleri bir tedbir olarak çevre ülkelerle sınır güvenliğinin artırılması ve düzensiz göçün durdurulması için işbirliğini geliştirme yoluna gitmiştir. Avrupa istikametindeki göç rotalarının üzerinde bulunmasından dolayı Türkiye, AB’nin düzensiz göçün durdurulması için en kritik gördüğü ülkelerden biridir. Bu sebeple AB ile Türkiye arasında 16 Aralık 2013’te imzalanan GKA’nın uygulanmasının hızlandırılması AB açısından kritik bir konu haline gelmiştir. Aynı zamanda Türkiye’nin düzensiz göçle mücadeleye ve Suriyeli sığınmacıların entegrasyonuna yönelik tedbirleri daha hızlı almasını isteyen AB, Türkiye’ye bütün bunları yapmanın karşılığında teknik ve finansal destek önermiştir. 
Böylelikle AB, bir yandan Türkiye üzerinden geçtiği tespit edilen düzensiz göçmenlerin Türkiye’ye iadesine daha erken başlamayı, diğer yandan ise Avrupa’ya yönelik yeni göç dalgalarını Türkiye’de durdurmayı amaçlamıştır. 

Kısacası her iki tarafın gözünden bakıldığında, GKA ve vize diyaloğu süreçlerinin bugüne değin kazançlı bir şekilde ilerlediği söylenebilir. 29 Kasım 2015’te 
yürürlüğe giren Ortak Eylem Planı ve Mart 2016 mutabakatında alınan kararlarla beraber düşünüldüğünde bu süreçler, iki taraf arasındaki diyalog kanallarını kuvvetlendirerek işbirliği alanlarını genişletmiştir. Türkiye ile işbirliği AB’ye düzensiz göç baskısı karşısında kısa vadede rahatlama imkanını vermiş, Türkiye ise bu dönemde bir yandan göç ve sınır yönetiminin modernleşmesini hızlandırırken diğer yandan AB ile vizelerin karşılıklı kaldırılması hususunda önemli bir yol kat etmiştir. İki taraf arasındaki yakınlaşma sayesinde aynı zamanda göç ve vize konularıyla doğrudan bağlantılı olmayan üyelik müzakereleri ve Gümrük Birliği Anlaşması’nın gözden geçirilmesi gibi konularda sınırlı da olsa bazı ilerlemeler sağlanmıştır.

GKA ve vize diyaloğu süreçleri, Türkiye’de sınır ve göç yönetiminin yeniden yapılandırılması için itici bir güç olmuştur. Türkiye’de bu alanda çalışmakta olan 
kurumlar, anlaşmanın zamanında ve gereğince uygulanması yolunda ortak çalışmalar yürütmeye başlamışlardır. Sınır ve göç yönetimine ilişkin kurumların 
uluslararası standartlar uyarınca yeniden yapılandırılması ve çok parçalı yapıdan koordineli bir mekanizmaya geçişin sağlanması için birçok önemli adım atılmıştır. 
Bu reformlar gerçekleştirilirken AB’den maddi ve teknik destek alınmıştır.

Avrupa’ya yönelik düzensiz göçün durdurulması ve caydırılması için sınır güvenliğini artırıcı ve sınır kapılarındaki kontrolleri sıkılaştırıcı tedbirlerin önemi 
büyüktür. GKA ve vize serbestisi yol haritası, Türkiye’yi sınır ve sahil güvenliği konularında AB birimleriyle ve üye ülkelerle işbirliğini teşvik etmektedir. Bu işbirliği, hem Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlaması, hem de Avrupa ile entegrasyon sürecinin derinleşmesi bakımından Türkiye’nin yararınadır. 

Türkiye ile AB Sınır Yönetim Ajansı (Frontex) arasında ilk olarak 28 Mayıs 2012 tarihinde arasında bir mutabakat zaptı imzalanarak sınır güvenliğine ilişkin 
konularda iki taraf arasında tecrübe ve bilgi paylaşılması, ortak analiz ve araştırmalar yürütülmesi ve kapasite artırımı projeleri gerçekleştirilmesi öngörülmüştür.95 
Bu tarihten sonra Frontex ile artırılan işbirliğiyle özellikle Türkiye’nin Avrupa sınırlarında güvenlik tedbirleri sıkılaştırılmıştır. 2015 yılının ilk çeyreği için 
yayımlanan Frontex raporunda, Türkiye’nin Mersin limanında ve Trakya’daki sınırlarında aldığı tedbirlerin olumlu sonuçlar verdiği ve düzensiz göçmenleri farklı güzergah ve yöntemlere ittiği tespit edilmiştir.96 Ne var ki bu tedbirler, yılın sonraki aylarında artan yoğun göç dalgasını önlemeye yetmemiştir.97 AB’nin Ege sularında düzensiz göçün önlenmesi konusundaki teşvikleri bundan sonra da devam etmiş, önce Şubat 2016’da NATO’ya bağlı gemiler Ege’de faaliyet göstermeye başlamış,98 
7 Mart 2016 tarihindeki Türkiye-AB zirvesinde de 2016 yılı içerisinde AB’ye bağlı Sınır ve Sahil Güvenlik birimlerinin Ege Denizi’nde tam kapasiteyle çalışacak hale getirilmesi kararlaştırılmıştır.99 

Üye ülkelerle işbirliğinden de bazı somut sonuçlar elde edilmektedir. 

Örneğin Ocak 2016’da Türkiye ve Almanya emniyet birimlerinin ortaklaşa gerçekleştirdikleri operasyonda mültecileri Türkiye’den Avrupa’ya yasa dışı yollarla taşıyan uluslararası bir insan kaçakçılığı şebekesi çökertilmiştir.100 25 Mayıs 2015 tarihinde Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan arasında düzensiz göç ve sınır güvenliği konularında koordinasyonun artırılması amacıyla imzalanan anlaşmanın101 yürürlüğe girmesiyle üç ülke arasındaki kara sınırlarının daha sıkı kontrol altında tutulması sağlanabilecektir. Ayrıca Ege’deki insan kaçakçılığını önlemede eş güdümlü hareket edilmesi adına Türkiye ve Yunanistan arasında bir güvenli iletişim hattı kurulması için teknik düzeyde görüşmeler başlatılmıştır.102

Öte yandan Türkiye’nin sınır kontrollerini sıkılaştırması ve insan ticaretine karşı yeni önlemler almasının Avrupa’ya yönelik düzensiz göçleri zorlaştıracak 
olsa da tamamen ortadan kaldıracağı iddia edilemez. Göç üzerine çalışan uzmanlar, Türkiye’de bulunan 3 milyona yakın düzensiz göçmenin en azından bir kısmının bütün şartları zorlayarak AB’ye geçmeye çalışacağını öngörmektedirler.103 Nitekim insan kaçakçılığı ve düzensiz göçe karşı tedbirlerin sıkılaştırılmasına ve zorlu kış şartlarına rağmen Ege denizi üzerindeki göç trafiği 2016 yılının ilk aylarında devam etmiştir. Mart 2016’da AB’nin Balkan güzergahını kapatma kararı alması ve Yunan adalarına geçecek düzensiz göçmenleri geri göndermek için Türkiye ile anlaşmasının Ege denizi üzerindeki göçmen trafiğinde kısa süre içinde keskin bir düşüş meydana getirdiği bir gerçektir.104 Bununla beraber Suriye krizinin geleceği belirsiz olduğundan her an buradan Türkiye ve AB istikametinde yeni göç dalgalarının yaşanma riski söz konusudur.105 

Gelecekte farklı ülkelerde yaşanabilecek siyasi, toplumsal ve ekonomik krizler de büyük göç dalgalarına sebebiyet verebilir. Dünyanın çeşitli bölgelerinden 
Avrupa’ya sığınmacı olarak geçmek isteyen kişiler Ege ve Balkan güzergahlarına alternatif yollar arayabilirler.106 Kısacası, Suriye’de ve diğer çatışma alanlarında normalleşme geciktikçe ve birçok Asya ve Afrika ülkesinde açlık, sefalet ve işsizlik devam ettikçe ne Türkiye’nin göçmenlerin uyumu için atacağı adımlar ne Ege Denizi’nde uygulanacak sahil güvenlik tedbirleri ne de AB’nin Türkiye’ye vereceği maddi ve teknik yardımlar Avrupa’ya düzensiz göçü durdurabilir. Bu bakımdan 29 Kasım 2015 zirvesi ve Mart 2016 mutabakatında alınan kararların mülteci krizine ancak geçici çözümler önerdiği söylenebilir. Gelecekte Avrupa’ya yönelik yeni göç dalgalarının ortaya çıkması, gerek Türkiye-AB arasındaki Ortak Eylem Planı’nı, gerekse GKA ve vize serbestisi kapsamında Türkiye’nin gerçekleştirdiği düzenlemeleri pratikte anlamsız hale getirebilir. 

GKA ve vize diyaloğunun bir başka olumlu yönü olarak, bu süreçlerin Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerine doğrudan ve dolaylı katkılarının olduğu söylenebilir. 
Öncelikle bu iki süreç kapsamında gerçekleştirilen reformlar, GKRY tarafından bloke edildiğinden henüz açılmamış durumda bulunan 23 ve 24 numaralı 
fasılların içeriğiyle birçok bakımdan örtüşmektedir. Türkiye’nin atmış olduğu adımlar gelecekte bu fasıllarda daha hızlı yol alınmasını sağlayacaktır. Bu iki 
süreç aynı zamanda, Türkiye ile AB arasında üyelik müzakerelerinden farklı bir ilişki düzlemi meydana getirmesi bakımından da önem taşımaktadır. Bu düzlemde yürütülen süreçler olumlu ilerlediği ve uygulamalarda sürdürülebilirlik sağlandığı takdirde iki tarafın bürokratik ve siyasi çevreleri arasındaki karşılıklı güven artacaktır. Vize serbestliğinin uygulamaya geçmesiyle de Türkiye ve AB ülkeleri arasındaki turistik, ticari, kültürel, bilimsel ve sanatsal aktiviteler yoğunlaşacak ve böylece toplumsal ve ekonomik bağlar güçlenecektir. 

Yine de vize diyalog sürecinin ve vize serbestliğinin Türkiye’nin üyelik sürecine sağlayacağı katkılardan kısa ve orta vadede büyük neticeler beklemek gerçekçi 
olmaz. Ne de olsa AB, üyelik perspektifi olmayan birçok ülkeye de vize serbestliği tanımıştır.107 Nasıl ki 1996’da yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması, o tarihteki beklentilerin aksine, Türkiye’nin AB üyeliğini hızlandırmada kayda değer bir rol oynamamışsa, Türk vatandaşlarına sağlanacak vize muafiyeti de AB üyesi ülkelerin Türkiye’nin tam üyeliğine dair tercihlerinin değiştiği anlamına gelmeyecektir.

GKA kapsamında Türkiye’ye tam olarak kaç kişinin geri gönderileceğinin belirsiz oluşu, anlaşmanın barındırdığı en önemli risktir. Bu riskin azaltılması için 
Türkiye’nin ekonomik amaçlı düzensiz göçleri durdurmaya yönelik tedbirleri artırması ve üçüncü ülkelerle GKA’lar imzalamaya hız vermesi gerekmektedir. Bununla beraber, Türkiye için esas riski ekonomik göçmenler değil, öngörülemeyen kriz ve çatışmalar neticesinde ortaya çıkacak büyük göç dalgaları oluşturmaktadır. 

GKA, bundan böyle Türkiye’ye gelecek her sığınmacının kendi ülkesine geri dönemediği müddetçe Türkiye’de kalacak olma ihtimalini artırmıştır. Bu risk karşısında, 29 Kasım zirvesinde yürürlüğe konmuş olan Ortak Eylem Planı’nda da öngörüldüğü gibi, gerek mevcut sığınmacıların ihtiyaçlarının karşılanmasında, gerekse gelecekteki sığınmacıların kabulünde AB’nin Türkiye ile sürekli bir eşgüdüm ve külfet paylaşımı içinde olması büyük önem taşımaktadır. 

Türkiye’nin GKA’yı uygulamasında karşılaşacağı mali ve teknik güçlüklerin aşılmasında AB’nin aktif destekte bulunacağı, anlaşmanın ekinde zaten beyan edilmiştir. Bu beyan uyarınca, gerek düzensiz göçün önlenmesi gerekse geri kabul kapasitesinin artırılması için AB, bilgi paylaşımı ve koordinasyon desteğinin yanı sıra IPA fonlarından maddi destekte bulunmaktadır. Bu fonlara ek olarak Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılara temel hizmetlerin sağlanması için toplam 6 milyar avroluk bir ek meblağ tahsis edilmiş, bu meblağ kademeli olarak serbest bırakılmaya başlamıştır.108 Ne var ki Türkiye’nin 2010 yılından itibaren yalnızca Suriye’den gelen mülteciler için yaptığı harcamaların boyutları dikkate alındığında AB’nin taahhüt ettiği bu desteklerin ancak kısmi ve kısa süreli bir fayda sağlayabileceği anlaşılmaktadır. 

Ayrıca AB ülkelerinin bu meblağın 3 milyar avroluk ilk kısmının ödenme prosedürü üzerinde dahi uzun süre anlaşmaya varamamaları,109 AB ve Türkiye arasındaki külfet paylaşımının orta ve uzun vadede ne yöne ilerleyeceğine ilişkin 
soru işaretleri meydana getirmeye yeterlidir. Adaletli bir külfet paylaşımının yalnızca maddi ve teknik yardımla sınırlı kalmaması ve AB ülkelerinin sığınmacıların barındırılması konusunda daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerektiği açıktır. Bununla beraber, Suriyeli mülteci krizinin kalıcı olarak kontrol altında alınabilmesi için, Ortak Eylem Planı ve Mart 2016 mutabakatında da belirtildiği üzere AB ve Türkiye’nin krizin altında yatan sebeplere yoğunlaşarak Suriye’deki insani şartların iyileştirilmesi konusunda ortak çaba sarf etmeleri – bunun için bir hayli geç kalınmış olmakla beraber – iki taraf için de faydalı sonuçlar verecektir. 

Avrupa’ya sığınma amacıyla geçen düzensiz göçmenlerin GKA kapsamında Türkiye’ye iade edilip edilmeyeceği konusu, anlaşmanın uygulaması esnasında tartışmalara yol açabilir. Halen Yunanistan’ın Türkiye’yi “güvenli üçüncü ülke” ilan ederek Türkiye üzerinden geçmiş bütün sığınmacıların iltica başvurularını reddetme ve bu kişileri GKA kapsamında Türkiye’ye iade etme yoluna gideceğine dair sinyaller mevcuttur. Bu ise Türkiye’nin vize diyaloğu yol haritasında karşı çıktığı bir uygulama olacağından Yunanistan’ın yapacağı geri gönderim başvuruları Türkiye tarafından reddedilebilir. Ortaya çıkacak bu durum ise GKA’nın işlerliğini ortadan kaldırabilir. 

Bir görüşe göre vize serbestiğinin GKA ve yol haritasına endekslenmiş olması, Türkiye’nin 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol ile kazanılmış 
haklarının AB ülkelerince uygulanmamasını meşru hale getirmektedir.110 Bu görüşe binaen, konu TBMM komisyonlarında görüşülürken bazı milletvekilleri 
GKA ve vize yol haritasına muhalefet şerhi koymuşlar, Türkiye’nin vize serbestliğini GKA imzalamaksızın talep etmesi gerektiğini belirtmişlerdir.111 Gerçekten de, Schengen ülkelerinin Türk vatandaşlarına uyguladıkları vize rejiminde haksızlıkların mevcut olduğu Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) bazı kararlarıyla tescil edilmiştir. Bunlardan en bilineni, Mehmet Soysal ve İbrahim Savatlı adlı iki Türk TIR şoförünün Almanya’ya vize alamamaları sonucu açtıkları davadır (C-228/06). ABAD bu davayı 19 Şubat 2009 tarihinde karara bağlamış ve davacıları haklı bulmuştur. Fakat ne var ki mahkemenin bu konudaki yorumu, yalnızca aktif hizmet sunan Türk vatandaşlarını ve 1 Ocak 1973 tarihinde Türk vatandaşlarından vize istemeyen AB ülkelerini kapsamaktadır. Davanın sonucunda Avrupa Komisyonu, ücret karşılığı hizmet sunan Türk vatandaşlarının Almanya, Hollanda ve Danimarka’ya karayolundan vizesiz girebilmesine olanak tanımıştır.112 

Buna karşılık aktif hizmet sağlayıcısı olmayan Türk vatandaşlarının AB’ye seyahat edebilmeleri için vize gerekliliği devam etmiştir. Ayrıca aktif hizmet sağlayıcılarının Almanya, Hollanda ve Danimarka dışındaki AB ülkelerine girmek için yine vizeye ihtiyaçları bulunmaktadır. Bazı hukukçuların mahkemenin yorumunun oldukça dar kapsamlı olduğuna ve vizesiz seyahatin bütün Türk vatandaşları için uygulanması gerektiğine dair görüşleri dikkate alınmamıştır.113 

Kısacası uluslararası mahkemeler vizesiz seyahati Türk vatandaşları için kazanılmış bir hak olarak değerlendirmemiştir. Dahası mahkemelerin bu konudaki kararları tek başına yeterli olmamakta, Türk vatandaşları için müspet bir kararın çıkması durumunda dahi üye ülkelerin tek tek mevzuatlarını gözden geçirmeleri gerekmektedir. Schengen Anlaşması ve Dublin Düzenlemesi gibi temel metinlerin dahi üye ülkelerce fiilen delindiği günümüz şartlarında Türkiye’nin vize serbestisi için uluslararası hukuk temelindeki itirazlarının somut sonuçlar doğurmasının çok zor olduğu ortaya çıkmıştır. Vize diyaloğu ise Türk vatandaşlarının AB’ye vizesiz seyahati için resmi bir süreç başlatmış olup buradan 2016 yılı içerisinde bir sonuca varılması beklenmektedir. Bugün AB’nin içinde bulunduğu mülteci krizi, bu sürecin Türkiye’nin istediği şekilde sonuçlanması için üye ülkeler üzerinde siyasi bir baskı ve motivasyon kaynağı teşkil etmektedir. Anlaşma tek taraflı olarak feshedilebildiğinden, Avrupa üzerindeki bu baskı ve motivasyon Türkiye GKA’yı tam olarak uygulamaya başladıktan sonra da devam edecektir. 

Daha önce de değinildiği üzere, Türk vatandaşlarına AB’ye vizesiz seyahat hakkı tanınmasının getireceği birçok ekonomik, sosyal, kültürel hatta siyasi faydalar 
bulunmaktadır. Bununla beraber vize serbestliğinin ilanihaye devam edecek bir hak veya imtiyaz olduğu da varsayılmamalıdır. Bugün gerek Türkiye’nin sosyo-
ekonomik şartlarının uygunluğu gerekse uluslararası göçlerin meydana getirdiği kriz ortamı, AB’nin Türk vatandaşlarına vize serbestisi tanıması için uygun 
bir zemin teşkil etmektedir. Öte yandan gelecekte ekonomi, siyaset veya güvenlik gibi sebeplerden dolayı Türkiye’den AB’ye kitlesel bir göç dalgasının ortaya çıkması durumunda AB, Türk vatandaşlarına tanıdığı vize serbestliğini askıya alabilir. Parlamento ve Konsey’in 11 Aralık 2013’te kabul ettiği 1289/2013 sayılı düzenlemeyle, bir üye ülkede kamu düzeni veya güvenliğinin vize uygulanmayan bir ülkeden gelen yabancılardan dolayı tehdit altına girmesi durumunda o ülke vatandaşlarına geçici olarak vize uygulanabilmesi mümkün hale getirilmiştir.114 Sırbistan, Kosova ve Arnavutluk’tan son yıllarda AB’ye düzensiz göçün yüksek sayılara ulaşması bu ülkelere yeniden vize uygulanma ihtimalini gündemde tutsa da AB yetkilileri henüz buna başvurmamayı tercih etmişlerdir. Fakat Türkiye gibi büyük nüfusa sahip bir ülkeden gerçekleşecek düzensiz göçlere karşı AB farklı bir tedbire başvurabilir. Nitekim Komisyon’un Türkiye için vize serbestisi teklifinde bulunduğu esnada, üçüncü ülkelere tanınan vize serbestliğinin belirli koşullarda hızlandırılmış bir şekilde askıya alınmasını sağlayacak bir “acil fren mekanizması” fikri Almanya ve Fransa tarafından ortaya atılmış115 ve bu fikir kısa süre içerisinde Konsey tarafından benimsenmiştir.116 Konsey’in kabul ettiği belgede, AB ile geri kabul konusundaki işbirliğinin gerilemesinin vize serbestliğinin askıya alınma sebepleri arasında sayılması dikkat çekicidir.

Dahası Avrupa’nın 2015 yılının yaz aylarında karşı karşıya kaldığı göçmen akını, Schengen rejiminin ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne sermiştir. Bu dönemde Avusturya, Almanya, Fransa, Danimarka ve İsveç sınır kontrolleri uygulamaya başlamış, AB ülkeleri Schengen’in iki yıllığına askıya alınmasını tartışmışlardır.117 

Avusturya İçişleri Bakanı Johanna Mikl-Leitner, Yunanistan’ı mülteci akınını kontrol edememesi durumunda Schengen bölgesinden geçici olarak çıkarılabileceği konusunda uyarmış,118 Hollanda hükümet yetkililerinden ise mülteci krizi yüzünden Schengen rejiminin işlerliğini kaybettiğine ve Kuzeybatı Avrupa ülkelerinin kendi aralarında bir “mini Schengen bölgesi” kurabileceklerine dair açıklamalar gelmiştir.119

Gelecekteki benzer ve öngörülemeyen bir krizin sonucu olarak Schengen vize rejiminin çökmesi durumunda Türkiye’ye tanınacak olan vize serbestliğinin de anlamsız hale geleceği açıktır. Bu yüzden Türkiye’nin vize serbestisi yolunda atacağı adımları belirlerken AB’nin ortak sınır yönetimi ve vize politikalarının bir gün değişebileceğini göz önünde bulundurması isabetli olacaktır. Zira gelecekte vize serbestisinin askıya alınması veya önemini kaybetmesi mümkün olabilecekken vize diyalog sürecinde atılacak bazı adımlar Türkiye için kalıcı ve geri çevrilmesi zor sonuçlara yol açabilir. Özellikle güvenliği ilgilendiren konularda yapılacak düzenlemeler belirlenirken bu durumun dikkate alınmasında yarar vardır.

8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

TÜRKİYE-AB GERİ KABUL ANLAŞMASIVE VİZE DİYALOĞU BÖLÜM 6

TÜRKİYE-AB GERİ KABUL ANLAŞMASIVE VİZE DİYALOĞU BÖLÜM 6


VİZE DİYALOĞU VİZE SERBESTİSİ YOL HARİTASI

GKA’nın ekinde bulunan “Vize Politikası Alanında İşbirliği Hakkında Ortak Beyan” adlı paragrafta, “Akit taraflar, halklar arası temasları daha çok artırmak 
amacıyla... vize politikası alanında ve ilgili alanlarda işbirliklerini güçlendirirler” ifadesi yer almaktadır. Bu ifadeye uygun olarak, GKA’nın imzalandığı 16 Aralık 
2013 tarihinde Vize Serbestisi Yol Haritası adlı belge iki tarafça kabul edilmiş ve böylelikle AB tarafından Türk vatandaşlarına uygulanacak vize serbestliği süreci 
resmiyet kazanmıştır.57 

Yol haritasında Türkiye’den Belge Güvenliği, Göç ve Sınır Yönetimi, Kamu Düzeni ve Güvenliği ve Dış İlişkiler ve Temel Haklar alanlarında çok sayıda reformu 
hayata geçirmesi talep edilmiştir. Bu gereklilikler karşılandığı takdirde Türk vatandaşlarının Schengen bölgesine58 90 güne kadar olan kısa süreli ziyaretlerinde vizeden muaf tutulacakları öngörülmüştür. Uzun süreli seyahatler ile çalışma ve yerleşme hakkını içinde barındıran serbest dolaşım hakkı ise bu kapsamın dışında kalmaktadır. 

Yol haritasında Türkiye’den istenen reformlar arasında öne çıkan başlıklar şunlardır:

• GKA’nın yürürlüğe konması ve gereğince uygulanması
• Avrupa’ya yönelik yoğun yasa dışı göçlerin olduğu ülkelerle vakit geçirilmeden geri kabul anlaşmaları imzalanması ve bunların yürürlüğe konması
• AB standartlarına uygun olmayan pasaportların kullanımına son verilmesi Sınır kontrollerinin dikkatli uygulanması
• Sınır geçişleri ve sınır görevlilerine ilişkin AB normlarına uygun yeni bir yasa yapılması
• AB’ye fazla yasa dışı göçmenin geldiği ve AB için “yüksek güvenlik riski” teşkil eden ülkelerin vatandaşlarına sınır kapılarında vize verilmemesi ve 
bunların Türkiye’ye giriş koşullarının gözden geçirilmesi
• Havaalanı aktarmalarında üçüncü ülke vatandaşlarına transit vize uygulanması
• AB üyesi ülke vatandaşlarından Türkiye’ye girişte vize istenmemesi
• Sığınmacı ve mültecilere yönelik düzenleme ve uygulamaların uluslararası normlara uygun duruma getirilmesi ve kurumsallaştırılması
• Mülteci statüsündeki kişilere geçimlerini sağlama, kamu hizmetleri ve sosyal haklardan yararlanma ve Türkiye’ye entegrasyon imkanlarının 
tanınması
• Göçmenlere ilişkin kanunların AB standartlarına uygun hale getirilmesi, bu konuda verilerin sağlıklı tutulması ve yasa dışı göçlere karşı gerekli 
tedbirlerin alınması
• Türkiye sınırları içinde kanunsuz olarak bulunan üçüncü ülke vatandaşlarının sınır dışı edilmesi
• Sınır aşan organize suçlar, kaçakçılık, terör ve yolsuzluklarla mücadele edilmesi, bu konulara ilişkin uluslararası sözleşmelerin uygulanması
• AB’nin Türkiye’de yaşayan bütün vatandaşların, mültecilerin ve vatansızların kimlik bilgilerine erişimine müsaade edilmesi
• Kişisel verilerin muhafazası hakkındaki yasal prosedürlerin AB standartlarına uyumlu hale getirilmesi


TÜRKIYE’NIN ANLAŞMAYA KOYDUĞU MEŞRUHATLAR

Kabul edilen yol haritası metni üzerinde Türkiye tarafı, “meşruhat” adı altında bazı açıklama, yorum ve çekinceler kaydetmiştir. Bunlardan başlıcaları 
aşağıda verilmiştir: 

• AB, yol haritasına ilişkin değerlendirmelerini adil, sonuç odaklı ve teknik kriterler temelinde yapmalıdır. 
• Türkiye’nin üçüncü ülke vatandaşları için GKA’yı uygulamaya koymasıyla eş zamanlı olarak AB Türk vatandaşlarına yönelik vize zorunluluğunu kaldırmadığı 
    takdirde Türkiye GKA’yı askıya alma yoluna gidebilecektir. 
• Türkiye’nin AB vatandaşlarına vize uygulaması mütekabiliyet prensibine dayalı olacaktır.
• AB üyesi olup Schengen bölgesi dışında kalan ülkelere GKA’nın uygulanabilmesi için bu ülkelerin de Türk vatandaşlarına yönelik vize zorunluluğunu 
    kaldırmaları beklenmektedir.
• Türkiye’nin AB’deki sınır komşuları yalnızca Yunanistan ve Bulgaristan’dır.
• Türkiye’nın sınırlarında aldığı güvenlik önlemleri değerlendirilirken Yunanistan’la olan deniz sınırlarının belirsiz olduğu hesaba katılmalıdır.
• Türkiye’nin AB vize politikalarına tam uyumu, AB’ye üyelik süreci tamamlandığında mümkün olabilir.
• Türkiye, Cenevre Sözleşmesi’ne koymuş olduğu coğrafi kısıtlamayı AB’ye tam üye olduğu zaman kaldıracaktır.
• Türkiye’nin AB tarafından “güvenli üçüncü ülke” olarak tanımlanmıyor oluşu, üçüncü ülke vatandaşı sığınmacıların geri gönderimlerinde 
   dikkate alınmalıdır. 
• Türkiye, yalnızca GKA ve vize süreciyle doğrudan alakalı olan uluslararası sözleşmeleri imzalamayı ve onaylamayı taahhüt eder.
• Türkiye, 4 Sayılı AİHS ek protokolüne AB’ye tam üye olduğu zaman taraf olacaktır. 
• AB tarafından nihai karar üzerinde belirleyici olacağı belirtilen, Türk vatandaşlarının AB’ye üye ülkelerce reddedilen vize başvurularının ve 
  AB’de yasa dışı durumda bulunan Türk vatandaşlarının sayısı objektif verilere dayanmayabilir. 
• Türkiye, GKA’nın uygulanması esnasında bazı başvuruları haklı gerekçelerle reddedebilir. Dolayısıyla AB tarafından nihai karar üzerinde 
   belirleyici olacağı belirtilen, GKA kapsamında AB ülkelerinden geri gönderimlerin Türkiye tarafınca kabul edilme oranları sayısal olarak bir gösterge sayılamaz.
• AB tarafından nihai karar üzerinde belirleyici olacağı belirtilen, Türkiye’den AB’ye kanunsuz veya sahte belgelerle geçen kişilerin sayısı yalnızca 
   Türkiye’nin sorumluluklarını yerine getirememesinin bir göstergesi olarak değerlendirilemez.
• AB tarafından nihai karar üzerinde belirleyici olacağı belirtilen, Türkiye kolluk kuvvetlerinin kaçakçılığa karşı gerçekleştirdikleri operasyon sayısı 
   tek başına anlamlı bir gösterge olarak görülemez. 



16 Aralık 2013’te iki tarafın kabul ettiği mutabakat zaptının ikinci maddesinde vize diyaloğunun meşruhatlı yol haritası üzerinden yürütüleceği açıkça 
belirtilmiştir. Bununla beraber Türkiye’nin sunduğu meşruhatlar yalnızca Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilmiştir. Dolayısıyla Komisyon’un meşruhatlı 
yol haritası çerçevesinde olumlu görüş belirtmiş olması durumunda dahi Parlamento ve Konsey’in bu meşruhatları nasıl değerlendireceği belirsizdir. 
Nitekim Dışişleri Bakanlığının internet sitesinde meşruhatlı yol haritası bulunurken AB’nin internet sitesindeki versiyonunda bu meşruhatların yer almaması 
dikkat çekicidir.59 

AB’NIN DEĞERLENDIRMELERI

Vize serbestliğinin gerçekleşmesi, öncelikle Türkiye’nin vize yol haritasında uygulamayı taahhüt ettiği şartları yerine getirmesine bağlı olduğundan Komisyon, 
Türkiye’yi yol haritasının uygulanması bakımından düzenli olarak izlemiş ve bu konuda toplam üç rapor yayımlamıştır. Bunun dışında AB kurumlarının başka 
metinler içinde vize serbestisi sürecine değindikleri de olmuştur. 

Vize Yol Haritası 1. Değerlendirme Raporu 

Avrupa Komisyonu’nun vize diyaloğu süreciyle ilgili bugüne kadarki ilk değerlendirme raporu 20 Ekim 2014’te yayımlanmıştır. Türkiye’nin o güne 
değin yol haritasında attığı adımların değerlendirildiği bu raporda, Türkiye’nin birçok şartı karşılama yolunda attığı olumlu adımlar not edilirken 
özellikle aşağıdaki hususlarda henüz gereklilikleri yerine getirmekten uzak olduğu belirtilmiştir:60 

• Belge güvenliği konusunda AB ile işbirliği 
• Sınır yönetiminin yeniden yapılandırılması ve bu konuda komşu ülkelerle işbirliğinin geliştirilmesi
• AB vize politikalarına uyum 
• Düzensiz göçmen hareketlerinin takibi ve önlenmesi
• Üçüncü ülkelerle GKA’ların imzalanması ve uygulamaya konması 
• EUROPOL ile operasyonel işbirliği 
• AB yargı kurumlarıyla işbirliği
• İnsan ticareti, kaçakçılık, rüşvet ve yolsuzlukla mücadele 
• Kişisel verilerin muhafazası 
• Roman vatandaşların sosyal haklardan yararlanması ve toplum hayatına katılımı 
• Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 4 ve 7 sayılı ek protokollerinin onaylanması 
• Organize suçlarla ve terörle mücadelede temel insan haklarına uyulması

Avrupa Komisyonu’ndan uzmanlar Nisan-Temmuz 2015 arasında Türkiye’de gözlemlerde bulunmakla beraber 2015 yılında vize diyaloğu süreciyle ilgili bir 
değerlendirme raporu yayımlanmamıştır. AB’nin Türkiye için 10 Kasım 2015’te yayımladığı ilerleme raporunda ise, Türkiye’nin içinde bulunduğu zor şartlara 
rağmen vize serbestisi yol haritasının öngördüğü koşulları yerine getirme yolunda ilerleme kaydettiği belirtilmiştir. Yine de raporda Türkiye’den özellikle şu 
konularda somut adımlar beklendiği ifade edilmiştir:

• Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun uygulanması için gerekli kurumsal yapılanmanın ve düzenlemelerin tamamlanması
• Geçici koruma altındaki Suriyelilerin çalışma haklarının yasal olarak sağlanması
• AB’nin ve üye ülkelerin yargı ve kolluk makamlarıyla işbirliğinin kolaylaşması amacıyla kişisel verilerin korunması hakkında Avrupa standartlarına uygun bir kanunun kabul edilerek yürürlüğe konması
• Organize suç ve kaçakçılık şebekelerine karşı kanunların daha sıkı uygulanması ve suçlu bulunanların mal varlıklarına el konması
• Ege kıyılarından gerçekleşen düzensiz göç trafiğinin önlenmesi; bu yolda Yunanistan makamlarıyla işbirliği içinde olunması
• Üçüncü ülkelere yönelik vize rejiminin AB ile uyumlu hale getirilmesi,
• Elektronik vize uygulamasının düzensiz göçleri önleyici biçimde gözden geçirilmesi
• Entegre sınır yönetiminin kurulması ve bu yönetimin tek bir sivil kuruma bağlı olması
• Sınır kapılarında ve uluslararası havalimanlarının transit bölgelerinde pasaport kontrollerinin sıkılaştırılması
• Emniyet teşkilatı ile üye ülkelerin Türkiye’deki ilgili personeli arasında göç ve sınır güvenliği konularında bilgi paylaşımının ve işbirliğinin artırılması
• Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan arasında imzalanan sınır güvenliği işbirliği anlaşmasının taraflarca onaylanması ve yürürlüğe konması
• Suriye sınırının sınır güvenliği konusunda eğitimli personel tarafından korunması
• İnsan ticareti kurbanlarının tespiti ve kabulüne ilişkin kurumsal ve operasyonel kapasitenin artırılması
• Türkiye’nin 2009 yılında imzalamış olduğu Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesi’nin TBMM tarafından onaylanıp yürürlüğe girmesi61 


Aralık 2015 AB Konseyi Kararları

AB Konseyi, genişlemeyle ilgili aday ülkeler hakkındaki görüş ve değerlendirmelerini 15 Aralık 2015’te yayımlamıştır. Bu belgede vize serbestisiyle ilgili olarak 29 
Kasım zirvesinde yürürlüğe konan Ortak Eylem Planı’nın uygulanmasının olumlu katkılar sağlayacağı temennisinde bulunulmuş ve Türkiye’den beklentiler dile 
getirilmiştir. Türkiye’nin GKA ve vize yol haritasını “tam ve etkin” bir biçimde uygulamasının beklendiği metinde özellikle iki vurgu dikkat çekmiştir. Birincisi, 
Konsey Türkiye ile üye ülkeler arasında mevcut GKA benzeri anlaşmaların “gereğince uygulanmasını” talep etmiştir. Daha önce de belirtildiği üzere, Yunanistan 
ile yürürlükteki geri kabul sözleşmesine ilişkin Yunanistan makamlarından ve çeşitli uluslararası çevrelerden, geri gönderim taleplerinin yeterince karşılanamadığına 
dair eleştiriler gelmekteydi.62 29 Kasım zirvesinde varılan siyasi mutabakatın da bir sonucu olarak Türkiye, 2016 yılının başlarından itibaren Yunanistan’dan 
geri kabulleri hızlandırmıştır.

Metinde dikkat çeken bir diğer nokta ise Konsey’in Türkiye’den GKA’yı ve vize yol haritasını “bütün üye ülkeleri kapsayacak şekilde” uygulamasını istemesidir. 
Buradan Konsey’in Türkiye’den GKA’yı Schengen bölgesi haricindeki AB ülkelerine de uygulaması ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) karşı 
tutumunu değiştirmesine yönelik bir beklentinin olduğu sonucu çıkarılabilir. Halbuki meşruhatlı yol haritasında Türkiye, Schengen bölgesine dahil olmayan 
AB üyesi ülkeler için GKA’yı ancak bu ülkeler Türk vatandaşlarına vize uygulamaktan vazgeçtikleri takdirde uygulamaya koyacağını belirtmiştir. Ayrıca 
Türkiye, GKRY’yi tanımadığından GKA’yı bu ülkeye uygulamayacağını açıkça ifade etmiştir.63 

Konsey kararlarında ayrıca GKA ve vize yol haritasının “tam ve etkin” biçimde uygulanmasından söz edilirken “Türkiye’nin tek taraflı beyanlarından üzüntü 
duyulduğu” ve “bu beyanların hukuken etkisinin bulunmadığı” şeklinde ifadeler kullanılmıştır. Tam olarak neyi kastettiği belli olmayan bu ifadeler, Türkiye’nin 
vize yol haritasına koyduğu meşruhatları ima ediyor olabilir. Bugüne kadar AB tarafından yol haritasındaki meşruhatlara ilişkin açık bir itiraz gelmemekle beraber 
16 Aralık 2013’teki mutabakat zaptında bu meşruhatların nihai değil, tartışmaya açık noktalar olduğuna dair ifadeler kullanılmıştır. Meşruhatlar konusunda 
Türkiye ve AB kurumları arasında yaşanabilecek bir anlaşmazlık, vize serbestisi sürecinin uzamasına hatta rayından çıkmasına sebebiyet verebilir. 

Vize Yol Haritası 2. Değerlendirme Raporu 

AB uzmanlarının 2015 yılındaki gözlemlerinin ve daha sonraki değerlendirmelerin sonucunda vize diyaloğunun ikinci değerlendirme raporu 4 Mart 2016 
tarihinde yayımlanmıştır. Raporda Türkiye’nin özellikle 29 Kasım 2015 tarihli zirveden sonra birçok olumlu adımı hızla attığına dikkat çekilmiştir. Buna karşılık, 
yol haritasında ancak sınırlı bir ilerlemenin sağlandığı, 72 kriterin 19’unun tamamen, 17’sinin neredeyse karşılandığı, 24 kriterin kısmen karşılanıp iyi yönde 
ilerlemeler sağlandığı, 9 kriterin kısmen karşılandığı, 3 kriterin ise hiç karşılanmadığı kaydedilmiştir. AB’nin Türkiye’den öncelikli beklentileri arasında şu 
noktalar öne çıkmıştır:64 

• Belge güvenliği konusunda AB ile işbirliği 
• Hamilinin parmak izini de içeren yüksek güvenlikli pasaportların kullanıma sunulması
• Polis ve havaalanı personelinin sahte belgeleri tespit konusunda yeterliliklerinin artırılması 
• Sınır yönetiminin yeniden yapılandırılması ve bu konuda komşu ülkelerle işbirliğinin geliştirilmesi
• AB vize politikalarına uyum 
• Düzensiz göçmen hareketlerinin takibi ve önlenmesi
• Sığınmacılara sağlanan sosyal hak ve imkanların güçlendirilmesi 
• Yunanistan ile yürürlükte bulunan geri kabul sözleşmesinin daha sıkı uygulanması 
• EUROPOL ile operasyonel işbirliği 
• AB yargı kurumlarıyla işbirliği
• İnsan ticareti, kaçakçılık, rüşvet ve yolsuzlukla mücadele 
• Kişisel verilerin muhafazası 
• Roman vatandaşların sosyal haklardan yararlanması ve toplum hayatına katılımı 
• Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 4 ve 7 sayılı ek protokollerinin onaylanması veya kanunların bu sözleşme hükümlerine uyumlu hale getirilmesi
• Organize suçlar ve terörle mücadelede temel insan haklarına uyulması

20 Nisan 2016 Türkiye-AB Mutabakatı Değerlendirme Raporu

Avrupa Komisyonu, Türkiye ve AB arasında Mart 2016’da varılan mutabakat uyarınca gerçekleştirilen uygulamaları değerlendirdiği bu raporda, vize serbestisi 
süreci hakkında da bazı görüşler ortaya koymuştur. Komisyon, Türkiye’nin bütün şartları yerine getirmesi durumunda 4 Mayıs 2016 tarihinde yayımlayacağı 
üçüncü değerlendirme raporu ile beraber vizelerin kaldırılması yönünde Konsey ve Parlamento’ya teklifte bulunacağını açıklamıştır. Mutabakattan kısa süre 
sonra 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun TBMM’de kabul edilmesi, Türkiye ile Pakistan arasında daha önce imzalanmış olan GKA’nın onaylanarak 
yürürlüğe girmesi, Türkiye’nin EUROPOL ile işbirliğini artırması, Avrupa Konseyi Sınırdışı Sözleşmesi’nin ek protokollerini imzalaması ve Yunanistan ile 
arasındaki geri kabul sözleşmesini hakkıyla uygulaması gibi gelişmelerin olumlu karşılandığı raporda, Türkiye’nin 4 Mayıs tarihine kadar aşağıdaki noktalara 
yoğunlaşması talep edilmiştir:65 

• Türkiye’ye halihazırda yapılmış bulunan 140 bin iltica başvurusunun hızlı 
bir şekilde değerlendirilmesi; yeni mülteci başvurularının hızla alınması
• Sadece Suriyelilere değil, bütün mültecilere kanunen çalışma hakkı tanınması
• Yüksek derecede düzensiz göç riski oluşturan ülkelere vize uygulanması
• Bütün AB vatandaşlarına vizesiz seyahat hakkı tanınması
• Kişisel verilerin korunması prosedürlerinin AB ile uyumlu hale getirilmesi
• Temel haklarla ilgili yol haritasında belirtilen adımların atılması
• GKA’nın bütün üye ülkelere yönelik olarak gereğince uygulanması
• AB’nin polis ve yargı kurumlarıyla işbirliğinin geliştirilmesi
• 1 Haziran 2016’da GKA kapsamında başlayacak olan üçüncü ülke vatandaşlarının geri kabulü için gerekli şartların sağlanması


İkinci değerlendirme raporunun yayımlanmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, vize yol haritasında kalan şartların yerine getirilmesi konusundaki 
çabalarını yoğunlaştırmıştır. Bazı yasal değişikliklerin gerçekleştirilmesi Mayıs ayının ilk günlerini bulmuş, böylece hükümetin planladığı bütün düzenlemeler 
Komisyon’un üçüncü raporunu yayımlayacağı 4 Mayıs 2016 tarihine kadar tamamlanmıştır. 27 Nisan 2016 tarihli yönetmelikle Türkiye’deki mülteci ve 
ikincil koruma statüsüne sahip bütün yabancılara çalışma izni için başvuru hakkı tanınmıştır.66 Gelecekte karşılaşılabilecek güvenlik ve düzensiz göç sorunlarının 
önlenmesi amacıyla e-vize dağıtım prosedürlerinde yeni tedbirler uygulamaya konmuştur.67 2 Mayıs 2016 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlarına 
Schengen bölgesinde vize serbestisi tanındığı tarihten itibaren geçerli olmak üzere AB üyesi ülkelerin tamamı için vize uygulamasının kaldırılacağı açıklanmış,68 
böylece Türkiye yol haritasına koyduğu meşruhatlarda esnekliğe gitmiştir.

Vize Yol Haritası 3. Değerlendirme Raporu 

Komisyon, vize diyaloğuna ilişkin yayımladığı üçüncü raporda Türkiye’nin sınırlı bir süre içinde gerçekleştirmiş olduğu kapsamlı değişiklikleri övgüyle karşılamıştır.69 
Yol haritasındaki kriterlerin tamamı karşılanmış olmasa da Komisyon, Türkiye’nin çabalarındaki ciddiyet ve samimiyeti takdir etmiş, bu kriterlerin de makul 
bir süre içerisinde yerine getirileceği kanaatine varmıştır. Örneğin GİGM’in bekleyen iltica başvurularının sayısını 100 bine indirmiş olması Komisyon’u tatmin 
etmiştir. Pasaportların AB standartlarına göre yenilenmesi konusundaki teknik çalışmalar da en erken Ekim 2016’ya kadar devam edeceğinden, Türkiye’nin 
bu gerekliliği vize serbestisinden önce yerine getiremeyeceği anlaşılmıştır. Yine de Komisyon, bu konuda bir ara çözüm olarak, Türkiye’nin şifreleme bakımından 
AB kriterlerini karşılamayan fakat hamilinin parmak izini ve diğer biyometrik verilerini taşıyan geçici pasaportları kullanıma sunmasını kabul etmiştir.70 

Böylelikle Komisyon, Mart 2016 mutabakatında kararlaştırılmış olduğu gibi, Türk vatandaşlarına vize zorunluluğunun kaldırılması için Konsey ve Parlamento’ya 
teklifini resmen sunmuştur. Bununla beraber oylamaların olumlu sonuçlanması için yedi kritere ilişkin birtakım düzenleme ve uygulamalara gerek 
bulunduğunu açıklamıştır. Oylamalara kadar geçecek süre zarfında Komisyon’un Türkiye’yi gözlemlemeye devam edeceği ve söz konusu kriterlerde ilerleme olup 
olmadığına ilişkin Konsey ve Parlamento’ya bilgi vereceği ifade edilmiştir. Bu kriterler ve Türkiye’den beklenenler aşağıdadır:

• GKA’nın gereğince uygulanması: Türkiye, GKA’yı üçüncü ülke vatandaşları için 1 Haziran 2016 tarihinden itibaren uygulamaya koyacaktır.
• AB standartlarına uygun yeni pasaportların kullanıma sunulması: Kısa vadede yukarıda bahsedilen ara formülle çözüm bulunacaktır.
• Yolsuzlukla mücadele: Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’nun (GRECO) Türkiye’ye ilişkin son raporunda sunmuş olduğu tavsiyelerin 
yerine getirilmesi istenmektedir. Bu tavsiyeler içerisinde yasama faaliyetlerinde sivil topluma daha fazla danışılması, torba yasa çıkarılmaması, 
milletvekillerine mali şeffaflık getirilmesi, milletvekillerinin ve yakınlarının ekonomik faaliyetlerde bulunmaması, yolsuzluk şüpheleri karşısında 
adli kurumların gereğini yerine getirmeleri, yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi, hakim ve savcıların atama ve etik değerlendirmelerinin AB standartlarında 
gerçekleştirilmesi gibi yasama ve yargıyı ilgilendiren birçok hususa vurgu yapılmaktadır.71
• Kişisel verilerin korunması: Bu konudaki yasal düzenlemelerin AB standartlarıyla uyumlu hale getirilmesi istenmektedir. Özellikle 6698 sayılı Kanun 
ile kurulan Kişisel Verileri Koruma Kurumu’nun bağımsızlığının ve yasa uygulayıcıların kanunlar çerçevesinde hareket etmesinin altı çizilmektedir.
• EUROPOL ile operasyonel işbirliği: İki taraf arasında bir işbirliği anlaşması için müzakerelerin başlatılması istenmektedir. Bunun için ise öncelikle 
kişisel verilerin korunmasına ilişkin değişikliklerin yapılması gerekmektedir.
• AB üyesi ülkelerle ceza yargısı konusunda işbirliğinin artırılması
• Terörle mücadelede insan haklarına uyulması: İlgili kanun ve uygulamaların AB standartlarına uyumlu hale getirilmesi istenmekte, özellikle 
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ndaki terör tanımının 2002/475/JHA sayılı Avrupa Konseyi Çerçeve Kararı’na uygun şekilde netleştirilmesi 
ve suçlarla cezalar arasındaki orantının gözetilmesi beklenmektedir.72

Yukarıda sayılan yedi kriterden ilk ikisi uygulamaya ilişkin olup geri kalan beş tanesi yasal değişiklikler de gerektirdiğinden Komisyon Türkiye’den bu beş 
kritere yoğunlaşmasını istemiştir. Parlamento ve Konsey’den de, bu kriterler yerine getirilmeden vize serbestliğinin gündeme alınmayacağına yönelik açıklamalar 
gelmiştir.73 Türkiye ise özellikle terörün önemli bir güvenlik tehdidi meydana getirdiği bir dönemde Terörle Mücadele Kanunu’nda herhangi bir değişiklik 
yapılamayacağını ifade etmektedir.74 Bu şartlar altında vize serbestisi, Mart 2016 mutabakatında öngörülen takvime göre hayata geçirilememiştir.

Vize Serbestisine Yönelik Avrupa’daki Bakışlar 

Türkiye’ye tanınacak vize serbestisi her ne kadar teknik şartlara bağlanmışsa da nihai karar Konsey ve Parlamento’da alınacağından siyasi mülahazalar bu karar 
üzerinde belirleyici olacaktır. Bu durum, Batı Balkan ülkelerinin vize diyalog süreçlerinde de gözlemlenmiştir. AB, vize diyaloğu yürüttüğü beş Balkan ülkesinden 
üçüne (Makedonya, Sırbistan ve Karadağ) 19 Aralık 2009’da vize serbestliği tanımış, Arnavutluk ve Bosna-Hersek ile vizeler ise şartları yeterince karşılamadıkları 
gerekçesiyle kaldırılmamıştır. Fakat bu iki ülkeyi dışarıda bırakmak siyaseten uygun bulunmayarak onlar da bir yıl geçmeden vize serbestisine dahil 
edilmiştir. Türkiye’ye vize serbestliği tanınıp tanınmaması da AB’ye üye ülkelerin ulusal çıkarları ve dış politikaları çerçevesinde verecekleri bir karar olacaktır.

Türkiye’ye vize serbestliği tanınması konusunda AB’deki endişeler, Türk vatandaşlarının Avrupa’ya ziyaret amaçlı gelip geri dönmeme ihtimali üzerinde yoğunlaşmıştır. 
Bu kaygı büyük ölçüde yakın geçmişteki olumsuz tecrübelere dayanmaktadır. Özellikle 1980 darbesi ve sonraki yıllarda büyüyen terör sorunu yüzünden 
çok sayıda Türk vatandaşı Avrupa ülkelerinden siyasi sığınma talebinde bulunmuş, birçok kişi de Türkiye’deki olumsuz ekonomik şartlardan dolayı Avrupa’ya iş 
aramak için kaçak geçiş yapmıştır. Bu gelişmeler, Avrupa’nın birçok ülkesinde yaşayan Türk vatandaşlarının sayısını artırdığı gibi, çok sayıda Türk işçisinin de yaşadığı 
Almanya, Avusturya, Hollanda, Belçika gibi ülkelerde Türklerin önemli bir azınlık/diaspora haline gelmelerine katkıda bulunmuştur. Türk nüfusun toplumsal 
hayattaki görünürlüğünün artması karşısında bu ülkelerde ırkçı gruplar Türkler aleyhinde eylem ve saldırılarda bulunmaya başlamışlardır. Daha sonraki yıllarda 
Türkiye’den Avrupa’ya düzensiz göçler büyük oranda azalmış olmasına rağmen75 ırkçı grupların Türklere yönelik sergilediği olumsuz tavırlar devam etmektedir. 
Dahası uluslararası terörizmin şiddetini artırdığı son yıllarda Avrupa’da büyüyen güvenlik kaygıları ile beraber yükselen milliyetçilik ve İslam karşıtlığı (İslamofobi) 
yüzünden bazı siyasi ve toplumsal kesimler Türkiye’ye vize serbestliği tanınmasına temkinli yaklaşmaktadırlar.76 Örneğin son yıllarda Almanya, Avusturya, Hollanda, 
Fransa ve GKRY gibi ülkelerden bazı yetkili ve siyasetçiler Türkiye ile vizelerin kaldırılmasına karşı olduklarını ifade etmişler, bazıları da vize muafiyetinin yalnızca 
belirli kişilerle sınırlandırılması fikrini ortaya atmışlardır.77 

Yine de bu olumsuz bakışlar Avrupa’nın ancak birkaç ülkesinde dile getirilmiş olup bu ülkelerdeki genel eğilimi de çoğu zaman yansıtmamaktadır. Türkiye’de sorun ve krizlerle geçen 1980’li ve 1990’lı yılların ardından yaşanan siyasi istikrar, ekonomik büyüme ve terör olaylarındaki azalma sayesinde Türk vatandaşlarının Avrupa’ya siyasi ve ekonomik sebeplerle kitlesel göç riskinin ortadan kalkmış olduğuna dair kanaatler güçlenmiştir. Bu sayede, birkaç istisna hariç olmakla beraber üye ülkelerde Türkiye ile vizelerin kaldırılması konusunda kategorik anlamda bir olumsuz tavır bulunmamaktadır.78 Dahası, AB’nin 2015 yılında karşı karşıya kaldığı göçmen krizinde Türkiye’nin külfet paylaşımında bulunarak hem GKA’nın daha erken bir tarihte uygulamaya konmasını, hem de Yunan adalarındaki Suriyeli sığınmacıların geri gönderilmesini kabul etmesi, AB ülkelerinde Türk vatandaşlarına yönelik vizelerin kaldırılması için ek bir siyasi motivasyon meydana getirmiştir. Krizin Türkiye ile Avrupa’yı siyaseten yakınlaştırmasıyla gerek AB yetkililerinden gerekse AB içindeki lokomotif ülkelerin siyasi liderlerinden vizesiz seyahat konusunda olumlu sinyaller 
gelmiştir.79 Suriye krizinin kısa bir süre içinde çözüme kavuşturulma ihtimalinin zor olması, Suriye’den dışarıya düzensiz göç potansiyelini canlı tutacağından AB’nin bu süre boyunca Türkiye ile yakın siyasi ilişkileri koruma yönünde hareket edeceği öngörülebilir. Türkiye’nin Afrika ve Asya’dan Avrupa’ya yönelik göç güzergahlarından biri olmasından dolayı AB’nin düzensiz göç konusunda Türkiye ile işbirliğini uzun vadede sürdürmesini gerektirmektedir. Mülteci krizinin Avrupa’da meydana getirdiği kaygıların halen canlı olduğu bir ortamda, Türkiye’nin GKA’yı tam olarak uygulamaya koyması ve düzensiz göçle etkin mücadele etmesi karşılığında AB ülkelerinin Türk vatandaşlarına vize serbestisi tanımaları gerçekçi bir beklentidir. 

Turizm gelirlerine ihtiyaç duyan AB ülkeleri de Türkiye’den daha çok turist gelmesine sıcak bakmaktadırlar. Halen birçok AB ülkesi, Türkiye’den daha çok 
ziyaretçi çekebilmek için Türk vatandaşları için vize süreçlerini hızlandırmış hatta birtakım özel uygulamalar yürürlüğe koymuştur. Örneğin Yunanistan, 2012’den 
bu yana yılın belli dönemlerinde Rodos, İstanköy, Sisam, Sakız ve Midilli adalarına turistik amaçla giden Türk vatandaşlarına sınırda kısa süreli vize sağlamaktadır.

80 Bulgaristan hükümetinden de Türk turistlere vize kolaylıkları sağlanacağına dair işaretler gelmektedir.81 

Türkiye’de sınır kontrollerinin yetersiz olmasından dolayı üçüncü ülke vatandaşlarının sahte kimlikle Avrupa’ya geçebilecekleri endişesi de bazı ülkelerin vize rejiminin devamını istemelerinde etkili olmuştur. Sınır kontrollerinin güçlendirilmesi bu endişeleri de ortadan kaldıracaktır. 

Avrupa’da bazı çevreler ise, vize serbestisinin ardından birçok Türk vatandaşının iltica amacıyla Avrupa’ya gelebileceğini, bu kişilerin başvurularının reddedilebilmesi için Türkiye’nin “güvenli ülke” olarak tanınması gerektiğini ifade etmektedirler.82 

Güvenli ülke kavramı, demokrasiyle yönetilen, baskının, işkencenin, insanlık dışı davranış veya cezaların, şiddet tehdidinin ve silahlı çatışmanın düzenli olarak 
gözlemlenmediği ülkeler için kullanılmaktadır. Henüz AB’nin resmen kabul etmiş olduğu bir güvenli ülke listesi bulunmamakla beraber, Avrupa Komisyonu’nun Eylül 2015’te önerdiği güvenli ülkeler listesinde Türkiye yer almaktadır.83 Bu listenin kabul edilmesi, Türkiye’den gerçekleşebilecek yoğun bir düzensiz göç dalgasına yönelik üye ülkelerdeki endişeleri azaltacaktır. AB bu listeyi kabul edinceye kadar üye ülkeler de kendi yayınladıkları listelerde Türkiye’yi güvenli ülke ilan edebilirler. 

Öte yandan, Türkiye’de terör eylemlerinin şiddetlenmesi, insan hakları uygulamalarında sorunlar yaşanması ve sosyo-ekonomik bunalımların ortaya çıkması gibi durumlarda, Türkiye’ye yönelik risk algılamalarının tersine dönmesi ve olumsuz görüşlerin yeniden güç kazanması söz konusu olabilir.84 Nitekim son aylarda artan terör olayları ve buna bağlı ortaya çıkan siyasi gerilimler üzerine Türkiye’nin güvenli ülke ilan edilmesine ve vize serbestliğine karşı görüşler ortaya konmaya başlamıştır.85 Kaldı ki Türkiye’ye tanınacak olan güvenli ülke statüsü ve/veya vize serbestliği, gelecekte yaşanacak olumsuzluklar durumunda AB mevzuatı uyarınca dondurulabilir veya geri alınabilir. Dolayısıyla Türkiye’de iç barışın korunması ve demokratik değerlerin güçlendirilmesi, AB’ye vizesiz seyahat rejiminin tesis edilmesi ve devamlılığının sağlanmasında büyük önem taşımaktadır. 

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

TÜRKİYE-AB GERİ KABUL ANLAŞMASI VE VİZE DİYALOĞU BÖLÜM 5

TÜRKİYE-AB GERİ KABUL ANLAŞMASI VE VİZE DİYALOĞU BÖLÜM 5


Tablo 3 ve 4’teki ülkelerden birçoğunun AB ile geri kabul anlaşmaları bulunması ve/veya AB’ye yönelik düzensiz göç güzergahının Türkiye’den geçmemesi 
sebebiyle Türkiye-AB arasındaki GKA kapsamında değerlendirilme ihtiyacı bulunmamaktadır. Kaynak: EUROSTAT


Coğrafi konumları itibarıyla tablolardaki ülkelerden Türkiye’ye kayda değer miktarda geri gönderim gerçekleşebilecek ülkeler olarak Suriye, Afganistan, 
Irak, Eritre, Hindistan, Somali ve Bangladeş sayılabilir. Özellikle 2015 yılındaki yoğun düzensiz göç dikkate alındığında eldeki veriler, GKA’nın yürürlüğe 
girmesinin ardından bir milyondan fazla kişinin Türkiye’ye iade edilebilecek olduğunu düşündürebilir. Öte yandan, geri gönderimlerin bu sayının bir hayli 
altında kalması beklenmektedir. Çünkü:

1. Bu göçmenlerin tamamı AB’ye Türkiye üzerinden geçmiş değildirler. 
2. Göçmenlerin AB’ye Türkiye üzerinden geçmiş olduklarının belgelendirilmesi gerekmektedir. Türkiye’de kayıt altına alınmaksızın AB’ye geçmiş olanlar için 
bu belgelendirmenin yapılması kolay olmayacaktır. Bu göçmenler, Türkiye’ye geri gönderilmemek adına farklı bir rotadan geldiklerini beyan edebilirler. 
3. Düzensiz olarak AB’ye geçenlerin birçoğu AB ülkelerine iltica başvurusunda bulunmaktadır.
4. Sığınmacı başvurusunda bulunmayan ve başvuruları reddedilen kişilerin ise resmi mercilerce yakalanmaları ve Türkiye’ye yapacakları geri gönderim 
başvuruları sonuçlanıncaya değin kontrol altında tutulmaları gerekmektedir. Çok sayıda kişinin geri gönderim prosedürlerinin bir arada yürütülmesi birçok 
üye ülke için kolay olmayacaktır.

Bunların yanı sıra, geri gönderim taleplerinin değerlendirilmesi neticesinde Türkiye bazı kişileri geri almayı belge eksikliği ve benzer sebeplerle kabul 
etmeyebilir. Türkiye ile Yunanistan arasındaki geri kabul sözleşmesinin uygulanmasında bu durum yaşanmış, Türkiye Yunanistan’ın geri gönderme talebinde bulunduğu kişilerden çok azını kabul etmiştir. Örneğin Ocak-Eylül 2015 arasında Yunanistan 8.727 kişi için geri gönderim başvurusunda bulunmuş, 
Türkiye 2.395 kişiyi geri almayı kabul etmiş fakat nihayetinde bu kişilerden yalnızca sekizi Türkiye’ye geri gönderilebilmiştir.32 Türkiye makamlarına göre 
geri kabul sürecinin hukuki ve fiili zorluklarından kaynaklanan33 bu durum karşısında Yunanistan sınır muhafızlarının deniz ve kara sınırlarında tespit ettiği 
kaçak göçmenleri Türkiye tarafına geri göndermek gibi anlaşmanın etrafından dolanma girişimleri olmuş,34 bu girişimler Türkiye tarafından protesto 
edilmiştir. Yunanistan ile mevcut sözleşme kapsamındaki geri gönderimler, 29 

Kasım 2015 zirvesinin ardından hızla artmış,35 Mart 2016 mutabakatıyla ise Yunan adalarından Türkiye’ye hızlandırılmış geri gönderimler başlatılmıştır. 
Diğer bir deyişle, Türkiye ve AB arasında olağanüstü şartlarda gelişen ve güçlü bir siyasi boyutu bulunan işbirliği ortamı, bu sözleşmenin uygulanmasını doğrudan etkilemiştir. 

Öte yandan, geri kabul anlaşmasında kişilerin beyanlarının da geri kabul için “kesin olmayan karine” teşkil edebilmesi, Avrupa’ya Türkiye’den gitmemiş fakat 
geri gönderilmeleri durumunda geldikleri ülkeye değil de Türkiye’ye gitmeyi tercih edecek olan düzensiz göçmenlerin de bu kapsamda Türkiye’ye gönderilmek istenmesi ihtimalini akla getirmektedir. Geri gönderim süreçlerinde bu ihtimale binaen birçok tartışmanın yaşanacağı şimdiden tahmin edilebilir. Menşe ve transit ülkeleri hakkında yazılı belge bulunmayan üçüncü ülke vatandaşları ve vatansızların iade talepleri karşısında Türkiye makamlarının dikkatli olmaları, haddinden fazla sayıda geri gönderimleri önleyecektir. 

Sığınma amacıyla ülkelerinden ayrılmış olanların GKA kapsamında Türkiye’ye geri gönderilip gönderilemeyeceği de halen tartışılmakta olan bir konudur. 
Uluslararası hukukta yer alan ve mültecilerin canlarının tehlikede olduğu bir ülkeye gönderilmemesi (non-refoulement) prensibi, geri gönderimlerde kritik bir 
noktadır. Öyle ki AB topraklarında kanunsuz olarak bulunduğu tespit edilmiş bir kişi eğer ülkesinde hayati tehlike veya baskıya maruz kalacaksa bu ülkeye geri 
gönderilemez. Bu prensip, üçüncü ülkelere yapılacak geri gönderimler için de geçerlidir. AB’ye gelen sığınmacılar, kendilerine yeterli korumayı sağlayamayacağı düşünülen üçüncü ülkelere de geri gönderilmemektedirler.

Bir AB ülkesi tarafından iltica hakkı tanınmış kişiler ile iltica talebi işlem görmekte olanların gerek AB’nin mülteciler hakkındaki mevzuatı, gerekse GKA 
uyarınca (madde 18/4) geri gönderilmeleri mümkün değildir. Bununla beraber, 
her ne kadar insan hakları bakımından tartışmalı olsa da, AB Konseyi’nin uluslararası korumaya ilişkin 2013/32/EU sayılı direktifi, sığınmacıların üçüncü 
ülkelere geri gönderilmesine imkan vermektedir. Söz konusu belgeye göre, AB topraklarına belirli asgari şartları haiz bir üçüncü ülkeden geçerek geldiği tespit 
edilen sığınmacıların iltica başvuruları üye ülkelerce reddedilebilir ve bu kişiler “ilk sığınma ülkesi” ya da “güvenli üçüncü ülke” adı altında bu ülkeye geri gönderilebilirler (madde 33-38).36 





(Direktif 2013/32/EU, Madde 33): 


Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) yaptığı tanımlara da kısaca değinilecek olursa, sığınmacı için etkin koruma sağlanmış 
olan üçüncü ülkelere “ilk sığınma ülkesi”, sığınmacının geliş güzergahı üzerinde iltica başvurusu yapabileceği üçüncü ülkelere ise “güvenli üçüncü ülke” adı verilmektedir.37 

Türkiye, 1951 yılında imzalanan Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi sınırlama uyarınca Avrupa dışından 
gelenlere mülteci statüsü tanımamaktadır. Bundan dolayı uluslararası platformlarda Türkiye halen mülteciler için bir güvenli üçüncü ülke kabul edilmemektedir. 

Vize yol haritasına koyduğu meşruhatlarda Türkiye, GKA’nın üçüncü İltica başvurularının AB üyesi ülkelerce reddedilebileceği durumlar ülke vatandaşları söz konusu olduğunda yalnızca üye ülkelere iltica başvurusu yapmayanlara ve iltica başvurusu yapıp başvurusu reddedilenlere uygulanması gerektiğinin altını çizmiştir. 

Bununla beraber Suriye iç savaşının son yıllardaki gidişatı bu durumu Suriyeliler özelinde değiştirmiştir. Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde yer 
alan coğrafi kısıtlılık tercihini benimsemesine ve Avrupa dışından mülteci kabul etmemesine rağmen Suriye’deki savaştan kaçanlara kapılarını açmıştır. 
22 Ekim 2014 tarihinde yayımlanan yönetmelikle 28 Nisan 2011 tarihinden itibaren Suriye’den Türkiye’ye sığınma amacıyla gelenler için geçici koruma 
sağlanmış,38 sonradan kabul edilen diğer yönetmeliklerle de Suriyeli mültecilere tanınan sosyal hak ve imkanlar genişletilmiştir. Bu düzenlemeler Türkiye’yi 
Suriyeli sığınmacılar için bir “ilk sığınma ülkesi” kabul edilecek duruma getirmiştir. Türkiye ve AB’nin Mart 2016’da vardıkları mutabakat uyarınca 
Yunan adalarına geçen Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye iadesi de bu sayede mümkün olmuştur. Zira sığınmacıların Yunanistan’a yaptıkları iltica başvuruları, 
bir “ilk sığınma ülkesi”nden gelmiş olmaları temelinde reddedilebilmektedir. Türkiye’nin Suriyelilere yasal güvence altında bir koruma tanımamış 
olması durumunda AB ülkelerinin bu kişilerin iltica başvurularını kolaylıkla reddedemeyecekleri açıktır. 

Suriyeli sığınmacılar için yapılmış geçici düzenlemenin ötesinde GKA’nın geleceğini de ilgilendiren önemli bir husus ise Türkiye’nin son yıllarda uluslararası korumaya ilişkin yapmış olduğu düzenlemelerin Türkiye’yi bir “güvenli üçüncü ülke” haline getirip getirmediğidir. Zira AB’ye üye ülkelerin Türkiye’yi “güvenli üçüncü ülke” ilan etmeleri durumunda Türkiye üzerinden geçerek üye ülkelerde iltica başvurusu yapan sığınmacıların tamamının başvurularının reddedilmesi ve çok sayıda kişinin39 GKA kapsamında Türkiye’ye geri gönderilmesi mümkün olabilecektir. Bugün bir görüşe göre, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ve buna bağlı olarak kabul edilen yönetmelikler yabancı sığınmacılara uluslararası korumaya denk sayılabilecek düzeyde bir güvenlik sağlamakta olup Türkiye, Cenevre Sözleşmesi üzerindeki çekincesini kaldırmaksızın üye ülkelerce “güvenli üçüncü ülke” ilan edilebilir.40 Hatta bu görüş temelinde, Türkiye’nin Avrupa’ya kendi topraklarından geçmiş bütün mültecileri geri alması, bunun karşılığında her yıl birkaç yüz bin mültecinin AB ülkelerince kabul edilmesi gibi fikirler tartışmaya açılmıştır.41 

Şubat 2016 başlarında Almanya ve Fransa hükümetlerinin girişimleri sonucu Yunanistan hükümetinin Türkiye’yi güvenli üçüncü ülke ilan etme kararı alması42 ve bu kararın bir an önce resmileştirilmesi için AB çevrelerince Yunanistan’a çağrıda bulunulması43 bu ülkedeki bütün sığınmacıların yakın bir gelecekte Türkiye’ye geri gönderilme girişimlerinin başlayabileceğini düşündürmektedir.

Uluslararası insan hakları örgütleri ise, Türkiye’nin güvenli üçüncü ülke kabul edilerek sığınmacıların geri gönderilmesi fikrini sert biçimde eleştirmektedir. 
Bu örgütler, Türkiye’nin Avrupa dışından gelenlere iltica hakkı tanımaması, yeterli altyapı ve personelin bulunmaması gibi sebeplerden dolayı güvenli bir üçüncü ülke olarak görülemeyeceği düşüncesindedirler.44 Konuya daha az eleştirel yaklaşan BMMYK ise AB Konseyi direktifindeki “sığınmacının… iltica başvurusu yapabilme olanağının bulunması” ifadesinin net olmadığını işaret ederek gerekirse bu durumun uluslararası mahkeme yoluyla çözülmesini önermektedir.45

Gerçekten de sığınmacıların bir güvenli üçüncü ülke üzerinden geldikleri gerekçesiyle AB dışındaki bir üçüncü ülkeye geri gönderilmeleri hukuki ve insani 
boyutlarıyla oldukça tartışmalı bir konudur. Göçmenler konusunda en katı tavrı izleyen üye ülkelerden biri olan Macaristan, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nce güvenli görülmeyen46 Sırbistan’ı Temmuz 2015’te güvenli üçüncü ülke ilan ederek47 sığınmacıları kayıt altına dahi almaksızın bu ülkeye göndermeye teşebbüs etmiş fakat bu taleplerinden çok azı Sırbistan tarafından işleme alınmış ve sonuçlandırılmıştır.48 Macaristan, gerek kendi topraklarında bulunan gerekse Dublin Düzenlemesi uyarınca diğer üye ülkelerden geri gönderilen49 sığınmacıların iltica taleplerini güvenli bir üçüncü ülkeden geçerek geldikleri gerekçesiyle reddetmiş ve bu kişileri Sırbistan’a göndermek amacıyla gözetim altında tutma yoluna gitmiştir. Sırbistan hükümetinin ise uluslararası hukuktaki belirsizliklerden ve uygulamadaki potansiyel zorluklardan yararlanarak kitlesel bir geri gönderimden kaçınmaya çalıştığı görülmektedir. Örneğin Sırbistan Dışişleri Bakanı Ivica Dacic, sığınmacıların Sırbistan’a gelmeden önce AB’ye Yunanistan’dan giriş yaptıklarını, dolayısıyla şayet geri gönderileceklerse Dublin Düzenlemesi’ne göre bu ülkeye gönderilmeleri gerektiğini iddia etmiştir.50 İçişleri Bakanı Nebojša Stefanovic, Sırbistan’ın mülteci krizinde üzerine düşeni fazlasıyla yaptığını belirterek Avrupa ülkelerinden bu konuda anlayış beklediklerini söylerken51 Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Aleksandar Vulin, üçüncü ülke uyruklu göçmenlerin Macaristan ile imzalanmış olan ikili geri kabul sözleşmesinin kapsamına girmediğini öne sürmüştür.52 Macaristan’ın Sırbistan’a geri gönderimleri başlatması durumunda, bu yükü kaldıramayacak olan Sırbistan’ın sığınmacıları bir önceki geçiş ülkesi durumundaki Makedonya ’ya, Makedonya’nın Yunanistan’a, Yunanistan’ın da Türkiye’ye geri göndermesi gibi absürd ve insanlıktan uzak sonuçların ortaya çıkmasından endişe edilmekte dir.53 Ayrıca Macaristan’ın sığınmacıları Sırbistan’a geri göndermesi fikrine Sırbistan’ı güvenli bir üçüncü ülke olarak görmeyen insan hakları çevreleri de yoğun biçimde karşı çıkmaktadır.54 

1990’lardaki Bosna ve Kosova savaşlarında edinilen tecrübenin ardından, AB’nin kitlesel göç ve sığınma taleplerini elindeki kapasite dahilinde karşılayabilmek 
amacıyla 2001 yılında yürürlüğe koyduğu bir Geçici Koruma Direktifi bulunmaktadır.55 Yönergeye göre silahlı çatışma veya yaygın şiddet alanlarından kaçanlar ile sistematik veya genel insan hakkı ihlallerine maruz durumdaki kişilerin kitlesel ve ani olarak AB topraklarına gelmeleri durumunda bunlara geçici koruma statüsü tanınabilmektedir. Süresi asgari bir, azami üç yıl olarak belirlenmiş olan geçici korumanın belli bir göçmen kitlesi için uygulanabilmesi, AB Konseyi’nin nitelikli çoğunlukla alacağı karara bağlıdır (madde 2, 4 ve 5). Üye ülkelerin geçici koruma altındaki kişilere oturma ve çalışma izni, eğitim ve sağlık imkanları ile sosyal destek sağlamak gibi yükümlülükleri vardır (madde 8-16). 

Türkiye Suriye’den gelen sığınmacılara geçici koruma sağlamışken, AB ülkelerine geçen Suriyeliler için bu konu bugüne dek AB’nin gündemine hiç gelmemiştir. 
Geçici korumanın, Suriye’den Avrupa’ya düzensiz göçleri daha fazla teşvik etmemek için özellikle gündeme alınmadığını tahmin etmek zor değildir. Bu da 
AB ülkelerinin Suriyelilerin barındırılmasına dair sorumluluk almaktan kaçındığının açık bir göstergesidir. Suriyeli göçmenlere maksimum üç yıllık geçici korumanın dahi tesis edilmemesine bakarak AB ülkelerinin yakın bir gelecekte çok sayıda Suriyeliyi ve diğer sığınmacıları GKA’lar kapsamında transit ülkelere geri göndermeye çalışacağını düşünmek mümkündür.

Yine de ülkelerinden iç savaş ve benzeri siyasi çatışmalar yüzünden ayrılmak zorunda kalmış ve Avrupa ülkelerine mültecilik başvurusunda bulunma 
niyetindeki üçüncü ülke vatandaşlarının toplu şekilde geri gönderilmesinin gerek insan hakları, gerekse AB açısından doğuracağı sonuçlar bakımından 
sorunlu bir uygulama olacağı açıktır. Savaş sürdüğü müddetçe ülkelerine dönmek gibi bir seçeneği bulunmayan Suriye vatandaşlarının zaten 2,7 milyonun üzerinde Suriyeliye ev sahipliği yapmakta olan Türkiye’ye kapasitesini aşacak biçimde geri gönderilmeye çalışılması durumunda bunu kabul etmeyeceği, geri gönderilenlerin ise şartları zorlayarak yeniden Avrupa’ya geçmeye çalışacakları tahmin edilebilir. Mülteci krizinin durdurulabilmesi için AB ülkelerinin geri gönderimleri kontrollü ve Türkiye’nin şartlarını zorlamayacak bir şekilde yapmaları gerekir. 

Kısacası sığınma amacıyla göç edenlerin GKA kapsamında geri gönderilip gönderilemeyeceği birçoğunun Avrupa’da iltica başvurularında bulunmuş olması, Türkiye’nin AB tarafından güvenli üçüncü ülke kabul edilmemesi ve uluslararası hukuktaki geri gönderilmezlik prensibinden dolayı halen tartışmaya açık bir konudur. Diğer maksatlarla göç etmiş, kısaca “ekonomik göçmen” olarak nitelendirilen kişiler ise sayıca çok daha az ve Avrupa çapında dağılmış durumdadırlar. Bu kişilerin tamamının bir anda geri gönderilmeleri mümkün olmadığı için Türkiye üzerinde ani önemli bir baskı ve külfet meydana getirecekleri düşünülmemektedir. 

Yine de bu konuda daha sağlıklı öngörülerde bulunabilmek için Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçen ekonomik göçmenler hakkında daha detaylı verilere 
ihtiyaç bulunmaktadır. Nitekim Yunanistan’a yalnızca 2015 yılı içinde 21.133 İran, 4.332 Somali ve 3.375 Bangladeş vatandaşının kanunsuz olarak girdiği dikkate alındığında,56 Türkiye’nin mevcut kapasitesini zorlayabilecek sayıda ekonomik göçmen için geri gönderim başvurusunda bulunulması söz konusu olabilir. Yine de şahısların yalnızca uyruklarına bakılarak sığınmacı ya da ekonomik göçmen olarak nitelendirilmesi mümkün olmadığından ve geri kabulün gerçekleşebilmesi için düzensiz göçmenlerin Türkiye üzerinden geçmiş olduğunun delillendirilmesi gerektiğinden bu sayılar da yanıltıcı olabilir.

6 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



***

TÜRKİYE-AB GERİ KABUL ANLAŞMASI VE VİZE DİYALOĞU BÖLÜM 4

TÜRKİYE-AB GERİ KABUL ANLAŞMASI VE VİZE DİYALOĞU BÖLÜM 4


UYGULAMALAR VE BEKLENTILER

GKA, AB ve Türkiye açısından farklı anlamlar taşımaktadır. AB açısından bakıldığında GKA, 2000’lerin başlarından beri birçok ülkeyle müzakere edilmiş, 
rutin içerikli bir anlaşma olmakla beraber bugün ciddi boyutlara ulaşmış durumdaki mülteci krizinin kontrol altına alınması için kritik bir mekanizma olarak görülmektedir. Türkiye için ise anlaşmanın başlıca iki önemi vardır. 

Birincisi, anlaşmanın sınır ve göç yönetimine ilişkin yasal ve kurumsal reformların hızlanması ve uygulamaların uluslararası standartlarda verimli hale getirilmesi için hızlandırıcı bir etkisi bulunmaktadır. 

İkincisi GKA’nın vize diyaloğu ile birlikte yürütülmesinden dolayı Türkiye’nin anlaşmayı yürürlüğe koyması sonucunda, AB’nin Türk vatandaşlarına 
uyguladığı turistik vizelerin kaldırılması mümkün olacaktır. Türkiye’nin bu yöndeki beklentisi, GKA’nın sürat ve ciddiyetle uygulanması için bir teşvik 
kaynağı olmuştur. 

Türkiye, henüz GKA üzerindeki müzakereler devam etmekteyken 11 Nisan 2013 tarihinde 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nu 
kabul etmiştir. Türkiye’deki göçmen ve mültecilerin durumunu düzenleyen bu Kanun’la İçişleri Bakanlığı bünyesinde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) 
kurulmuş, böylece göç yönetiminin tek bir kurumsal çatı altında birleştirilmesi için önemli bir adım atılmıştır. GKA’nın imzalanmasının ardından, 16 Nisan 
2014 tarihli ve 2014/6 sayılı Başbakanlık genelgesiyle, ilgili bütün kamu kurum ve kuruluşlarından GİGM’e anlaşmanın uygulamaya konması için her türlü 
desteği vermeleri istenmiştir.23 Çeşitli kurumlara bağlı birimlerin GİGM’e devriyle müdürlüğün merkez ve taşra teşkilatı tamamlanmış, yurt dışı teşkilatının da kurulması için çalışmalar başlatılmıştır. Müdürlüğün yasal, idari ve teknik kapasitesinin artırılmasında ve geri gönderme merkezlerinin uluslararası standartlarda yapılandırılmasında Uluslararası Göç Örgütü (IOM) ve yabancı fonlardan da destek alınmıştır. 

GKA imzalandığında Türkiye’deki kabul ve barınma merkezlerinin toplam kapasitesi, 2 binden az sayıdaki göçmenin azami 12 ay barındırılmasına 
imkan vermekteydi. Burada kalanlar bu süre sonunda geçici ikamet vermek suretiyle barınma merkezinden dışarı çıkarılıyordu. Anlaşmanın imzalanmasının 
ardından hükümet, barınma merkezlerinin artırılması yönünde çalışmalara başlamıştır. 31 Aralık 2013 tarihinde yedi ilde yeni merkezler kurulması 
için 16,5 milyon liralık ödenek tahsis edilmiştir. Önceden Emniyet Genel Müdürlüğüne (EGM) bağlı olan müstakil kabul ve geri gönderme merkezleri 
GİGM tarafından devralınmıştır. Yine EGM döneminde başlatılmış olan ve katılım öncesi fonlarıyla (IPA) desteklenen yeni kabul ve geri gönderme 
merkezi inşa projeleri de GİGM tarafından yürütülmektedir. Türkiye’nin geri gönderme kapasitesinin Haziran 2016 itibarıyla 13 binin üzerine çıkarılması 
hedeflenmiştir. Bu kapasite artışı, yeni merkezlerin inşasının yanında geçici merkezlerin kurulması veya gerektiğinde kiralanması yoluyla sağlanacaktır.24

Türkiye’nin artan geri kabul kapasitesinin GKA kapsamında geri gönderilecek kişileri ne kadar karşılayabileceğini sağlıklı biçimde kestirmek henüz kolay 
değildir. Vatansızların iadesine anlaşmanın yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2014 tarihinde başlanmış olmakla beraber, Türkiye’ye geri gönderilecek kişilerin büyük çoğunluğunu iadelerine henüz başlanmamış olan üçüncü ülke vatandaşlarının oluşturması beklenmektedir. Zira Türkiye’den AB ülkelerine kaçak olarak gidip yerleşmiş vatansızların ve AB’de kanunsuz olarak bulunmakta olan Türk vatandaşlarının sayısı oldukça sınırlı iken çeşitli Afrika ve Asya ülkelerine mensup çok sayıda kişinin Türkiye üzerinden kara, deniz ve hava yoluyla AB ülkelerine kaçak olarak geçtiği bilinmektedir. Bundan dolayı, GKA’nın üçüncü ülke vatandaşlarına uygulanması sonucunda Türkiye’nin çok sayıda göçmeni kabul etmek durumunda kalacağına ve bunun da büyük bir yük getireceğine ilişkin görüşler ortaya atılmaktadır.25 

Türkiye’nin GKA kapsamında Avrupa’dan geri gönderilecek kişileri geldikleri ülkelere iade edebilmesi için o ülkelerle arasında ikili geri kabul anlaşmalarının 
bulunması gerekmektedir. Türkiye bugüne kadar yalnızca 13 ülkeyle (Suriye, Yunanistan, Kırgızistan, Romanya, Ukrayna, Pakistan, Rusya, Nijerya, Yemen, Moldova, Bosna-Hersek, Belarus ve Karadağ) Geri kabul düzenlemeleri imzalamıştır. Bunlardan Nijerya, Yemen, Karadağ ile olan anlaşmalar henüz onaylanmamış olup diğerleri resmen yürürlüktedir.26 Türkiye’nin AB ile GKA imzalamasının ardından özellikle kendi üzerinden Avrupa’ya göç veren ülkelerle ikili GKA’lar imzalaması beklenmekteydi. Fakat Aralık 2013’ten bu yana Türkiye yalnızca iki ülkeyle (Belarus ve Karadağ) GKA imzalamıştır. Bu ülkeler ise Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden göç güzergahlarının üzerinde yer almamaktadır. 

Gelecekte karşılaşılabilecek riskleri önceden önlemek adına Türkiye’nin özellikle AB ile ikili GKA’sı bulunmayan Asya ve Doğu Afrika ülkeleriyle GKA’lar imzalamasında büyük yarar bulunmaktadır. Türkiye, AB ile vize diyaloğunun hızlandırıldığı 2016 yılı başlarında 14 Asya ve Afrika ülkesine (Afganistan, Bangladeş, Cezayir, Eritre, Fas, Gana, Irak, İran, Kamerun, Kongo, Myanmar, Somali, Sudan ve Tunus) GKA’lar önermiştir.27 Ne var ki bu ülkelerin çoğu, siyasi veya ekonomik zorluklar yüzünden GKA imzalamaya isteksizdir. Kaynak veya transit ülkelerle ikili anlaşmanın olmaması durumunda, AB’den GKA kapsamında Türkiye’ye geri gönderilecek üçüncü ülke vatandaşları ancak gönüllü geri dönüşü teşvik yoluyla anavatanlarına geri gönderilebilirler. 

Resmi rakamlara göre 2015 yılında Türkiye’de 146.485 düzensiz göçmen yakalanmış olup bunların yüzde 83’ten fazlası Suriye, Afganistan, Irak 
ve Myanmar uyrukludur. Bir önceki yılın istatistiklerine göre de Türkiye’de yakalanan düzensiz göçmenlerin yüzde 75’inden fazlasını geri kabul uygulamalarının bugün fiilen mümkün olmadığı bu dört ülkenin vatandaşları oluşturmuştur (bkz. Tablo 2). 

Türkiye ve Suriye arasında bir GKA bulunmaktaysa da bunun ancak savaşın sona ermesi ve iki ülke ilişkilerinin normale dönmesiyle uygulanabileceği açıktır. Türkiye’nin Afganistan ve Myanmar ile geri kabul anlaşmaları bulunmadığı gibi, bu ülkelerin vatandaşı olan düzensiz göçmenlerin Türkiye’ye girmiş olabileceği İran ve Irak ile de henüz bir GKA imzalanmış değildir. Bu durumda bu ülke vatandaşlarının Türkiye’ye geri gönderilmeleri durumunda Türkiye’nin bu kişileri ülkelerine veya Türkiye’ye girdiği ülkeye iade edinceye kadar geri gönderme merkezlerinde barındırması gerekecektir.

9 Eylül 2015 tarihinde yayınlanan AB İade El Kitabı’na göre, aşağıdaki şartları taşıyan yabancı uyruklular, AB topraklarında yasa dışı olarak bulunmaktadırlar:28 

• Oturma izni veya vizelerinin süresi geçmiş olanlar
• Oturma izni veya vizeleri geri alınmış olanlar
• Sığınma başvuruları reddedilenler
• Ülkede bulunma sürelerinin sona erdiği kendilerine bildirilen sığınmacılar
• AB’ye girişleri reddedilecek nitelikte olanlar
• Sınırdan düzensiz giriş yaparken yakalananlar
• Üye devlet topraklarında yakalanan düzensiz göçmenler
• Bir üye devlette kalış izinleri olduğu halde kalış izinleri bulunmayan bir diğer üye devlette yakalananlar
• AB’de kalış izinleri olmayıp AB topraklarından kendi imkanlarıyla ayrılma sürecinde olanlar
• Geri gönderimleri ertelenmiş olanlar


Çoğu son birkaç yılda olmak üzere Türkiye üzerinden Avrupa’ya yüzbinlerce düzensiz göçmen geçmiştir. 

Bu göçmen hareketi iki ana güzergahtan gerçekleşmiştir. 

Deniz yoluyla İtalya limanlarına ulaşan güzergah, geniş bir alanı kapsayan “Orta Akdeniz güzergahı”nın bir parçasıdır. Türkiye’den deniz ve kara yoluyla 
Bulgaristan, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) sınırlarına ulaşan güzergah ise “Doğu Akdeniz güzergahı” olarak adlandırılmaktadır. Mesafenin 
uzun oluşu dolayısıyla Orta Akdeniz güzergahını kullananların ancak küçük bir bölümü Türkiye’den yola çıkmakta, geçişler çoğunlukla Kuzey Afrika üzerinden 
olmaktadır.29 Bununla beraber özellikle Suriye’deki iç savaşın şiddetine bağlı olarak Türkiye’den kaçak geçişlerde zaman zaman ani artışlar kaydedilebilmektedir. 
Doğu Akdeniz güzergahından kaçak geçişler ise 2016 yılının ilk aylarına değin yoğun olarak devam etmiştir. Ocak-Aralık 2015 tarihleri arasında 880.820 
kişi bu yoldan Avrupa’ya geçerken yakalanmıştır. 

Bunlardan 

494.103’ü Suriye, 
212.721’i Afganistan, 
90.917’si ise Irak uyrukludur.30 

2015 yılında AB’ye en çok sığınma talebi yine bu üç ülkenin vatandaşlarından gelmiştir (bkz. Tablo 3). Yunanistan Sahil Güvenlik teşkilatından yapılan açıklamaya göre de 1 Ocak-21 Aralık 2015 tarihleri arasında Yunanistan’a giriş yapan 804.465 düzensiz göçmenden 729.451’inin Suriye, Afganistan ve Irak vatandaşı olduğu tespit edilmiştir.31



TABLO 2. TÜRKIYE’DE 2014 VE 2015 YILLARINDA TESPIT EDILEN
Kaynak: Göç İdaresi Genel Müdürlüğü





TABLO 3. AB’YE YAPILAN SIĞINMACI BAŞVURULARI: İLK 10 ÜLKE VE TÜRKIYE




TABLO 4. AB’DE DÜZENSIZ OLARAK BULUNDUĞU TESPIT EDILENLERIN UYRUKLARI

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

TÜRKİYE-AB GERİ KABUL ANLAŞMASI VE VİZE DİYALOĞU BÖLÜM 3


TÜRKİYE-AB GERİ KABUL ANLAŞMASI VE VİZE DİYALOĞU BÖLÜM 3


TÜRKİYE-AB GKA VE VİZE DİYALOĞUNUN TARİHÇESİ

Arka Plan

1980’li yıllara kadar Avrupa ülkelerinin neredeyse hiçbiri Türk vatandaşlarından kısa süreli ziyaretlerinde vize istememiştir. Fakat 12 Eylül 1980 darbesinin ardından Türkiye’den birçok kişinin Avrupa’ya siyasi sığınma amacıyla göç etmesi üzerine bu ülkeler Türk vatandaşlarına vize uygulamaya başlamışlardır. Halen devam eden bu vize zorunluluğu, çeşitli bakımlardan sorunlu bir durum meydana getirmektedir.

1. Avrupa ülkelerinin Türk vatandaşlarından vize istemelerinin hukuki dayanağı tartışmalıdır. Türkiye ile AET arasında 1970 yılında imzalanan ve 1 Ocak 1973’te 
yürürlüğe giren Katma Protokol’ün 41. maddesinde tarafların, Protokol yürürlüğe girdikten sonra karşı taraf vatandaşlarının yerleşme ve hizmet sunumu 
serbestliğini engelleyecek yeni bir düzenleme getiremeyeceği belirtilmektedir. 1 Ocak 1973 itibarıyla Türkiye’ye vize uygulamayan 11 AET ülkesinin 1980 darbesinin ardından vize uygulamaya başlaması ise bu hükümle çelişmektedir. Bu çelişki karşısında Avrupa mahkemelerine açılan bazı bireysel davalar kazanılmışsa da AB ülkelerinin Türk vatandaşlarına yönelik vize uygulamaları değişmemiştir. 

2. AB, diğer aday ülkelerin vatandaşlarına vize serbestliği tanırken Türk vatandaşları için bunu uzun süre gündeme almamıştır. 1999’dan beri adaylık statüsüne sahip durumdaki Türkiye’ye vize uygulayıp üyelik süreci bakımından Türkiye’yi geriden takip eden Batı Balkan ülkelerine (Kosova hariç) vize uygulamaması ve Ukrayna ve Moldova gibi ülkelere de vize serbestliğini yakında tanıyacak olması, Türkiye’de çifte standartlı bir yaklaşım olarak algılanmaktadır.

3. 1995 yılında AB ile Türkiye arasında Gümrük Birliği Anlaşması imzalanmış, böylelikle Türkiye orijinli mallar Avrupa’da serbest dolaşıma girmiştir. Malların 
serbest dolaşımı mevcutken Türk vatandaşları Avrupa’ya vizesiz seyahat edememektedirler. Özellikle Avrupalı iş adamları Türkiye’ye kolaylıkla gelip giderken Türk iş adamlarının Avrupa’ya gitmek için vizeye ihtiyaçlarının olması, karşılıklı ticarette eşitsiz bir durum meydana getirmektedir. Türk vatandaşları için hem maddi8 hem de psikolojik bir bariyer oluşturan vize zorunluluğunun Gümrük Birliği Anlaşması’nın ruhuna aykırı olduğuna dair görüşler ortaya konmaktadır.9 

4. Türkiye’den Batı Avrupa’ya düzensiz göçün önlenmesi, Türk vatandaşlarına vize uygulanmasında haklı bir gerekçe olmaktan uzaktır.10 Geçtiğimiz onyıllar 
içinde Türkiye’nin kaydettiği siyasi normalleşme ve ekonomik performansla eş zamanlı olarak Avrupa’ya giden göçmen ve siyasi sığınmacıların sayısı önemli 
miktarda düşüş göstermiş hatta Avrupa’da artan işsizlik ve 2008 krizi gibi sebeplerle giderek birçok kişi iş bulmak için Türkiye’ye gelmiştir. Türkiye’de yapılan anketlere bakıldığında da Türk vatandaşları arasında Avrupa’ya göç etme yönünde güçlü bir niyet gözlemlenmemektedir.11 Günümüzde Bosna-Hersek, 
Karadağ, Makedonya, Sırbistan ve Arnavutluk’ta kişi başına düşen yıllık gelir Türkiye’den düşük olmasına rağmen bu ülkelerin vatandaşları AB’ye vizesiz 
seyahat edebilmektedirler. Hatta Dünya Bankası’nın 2014 yılı verilerine göre Türkiye’de kişi başına düşen yıllık gelir, bazı AB ülkeleriyle kıyaslanabilir düzeydedir.12 
Yine aynı verilere göre Türkiye, işsizlik oranı bakımından tam üyeliğe aday dört ülkenin yanı sıra Slovenya, Fransa, Litvanya, İrlanda, GKRY gibi birçok AB ülkesinden daha iyi durumdadır.13


Türkiye, yukarıda sayılan haksız durumların giderilmesi için AB’den vize serbestisi talep etmiş, AB ise GKA’nın imzalanması ve uygulanmasına bağlı olarak Türkiye’ye birtakım vize kolaylıkları önermiştir. Bu sebeple iki taraf arasındaki GKA müzakereleri oldukça uzun sürmüştür. 

AB, Türkiye ile bir GKA imzalanmasını 2000’li yılların başlarında gündeme getirmiştir. Avrupa Komisyonu, AB Konseyi’nin bu konudaki müzakere direktiflerini 28 Kasım 2002 tarihinde kabul etmesinin ardından anlaşma önerisini 10 Mart 2005 tarihinde Türkiye’ye sunmuş, öneri üzerinde iki taraf arasındaki müzakereler 27 Mayıs 2005 tarihinde başlamıştır. Yaklaşık bir buçuk yıl içerisinde gerçekleştirilen dört turun ardından müzakereler görüş ayrılıkları nedeniyle donmuş, 2009 yılında yeniden başlamıştır. AB’nin 17 Aralık 2009’da Türkiye’ye sunduğu yeni taslak metin üzerinde sürdürülen müzakereler olumlu yönde ilerlemiştir. 21 Haziran 2012 tarihinde AB Konseyi ve Türkiye temsilcileri, anlaşma metnini Brüksel’de paraflamışlardır. Aynı gün Konsey, Avrupa Komisyonu’nu Türkiye ile vize serbestliğine yönelik diyaloğa girmeye davet etmiştir. Komisyon’a bu yetki verilmiş olmasına rağmen AB Türkiye’den GKA’yı vize serbestliği süreci başlamadan önce imzalamasını beklemiştir. 
Türkiye’nin bir yılı aşkın süre boyunca anlaşmayı imzalamaması üzerine Konsey, anlaşma parafe edildiğinde vize serbestliğinin “tedrici ve uzun vadeli bir perspektifle” değerlendirileceğini belirtmiş olduğu halde,14 Türkiye’nin tutumunu yumuşatması için vize serbestliğinin müzakereye açılmasını kabul etmiştir. Aylar süren müzakereler sonucunda vize serbestisi için bir yol haritası üzerinde anlaşılmıştır. Nihayet 16 Aralık 2013 tarihinde AB İçişleri Komiseri Cecilia Malmström’ün Ankara’ya gelmesiyle AB ile Türkiye arasında GKA imzalanmış, anlaşmayla beraber imzalanan mutabakat metniyle vize serbestliği için diyalog süreci de resmen başlatılmıştır. 

AB’nin GKA’nın imzalanması karşısında Türkiye’yle vize serbestliğini müzakere etmeyi kabul etmesinin ana sebebinin Türkiye üzerinden kanunsuz yollarla 
Avrupa’ya geçecek göçmenleri engellemek olduğu anlaşılmaktadır. Avrupa’ya düzensiz göçün ana yollarından biri olan Türkiye’nin GKA’yı imzalayarak sınır 
güvenliği ve kontrollerinde AB ile işbirliği yapması, Avrupa’yı düzensiz göçe karşı koruyacak önemli bir tedbir olacağından AB, Türkiye’nin ısrarlı tutumu karşısında vize serbestliğini müzakere etmeye razı olmuştur. Ayrıca anlaşma imzalandığında henüz yeterli geri kabul kapasitesine sahip durumda olmayan Türkiye’nin geri kabul kapasitesini artırması ve üçüncü ülkelerle geri kabul anlaşmaları imzalaması için AB tarafından üç yıllık bir süre tanınmıştır. 

Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması, 25 Haziran 2014 tarihinde TBMM’nin uygun bulmasının ardından 1 Ekim 2014’te resmen yürürlüğe girmiştir.15 GKA yalnızca Türk vatandaşlarını, vatansızları ve Türkiye ile ikili geri kabul anlaşmaları bulunan üçüncü ülke vatandaşlarını kapsayacak şekilde yürürlüğe girerken, diğer üçüncü ülke vatandaşlarının geri kabulüne 1 Ekim 2017 tarihinden itibaren başlanması öngörülmüştür. Fakat 2015 yılı ortalarından itibaren Avrupa’ya yönelik düzensiz göçlerin yoğunlaşmasıyla iki taraf bu takvimde değişikliğe gitmek üzere anlaşmıştır. 

29 Kasım 2015 Türkiye-AB Zirvesi 

Türkiye GKA’yı yürürlüğe koyduğu esnada, Avrupa ülkelerine başta Suriye’den olmak üzere Asya ve Afrika’nın çeşitli bölgelerinden düzensiz göçler beklenmedik bir biçimde artış göstermeye başlamıştır. Bu göç dalgasının ne zaman sona ereceğinin belirsiz oluşu, AB’yi çevre ülkelerle sınır güvenliğinin sağlanması ve düzensiz göçün önlenmesi konularında işbirliğini geliştirmeye yöneltmiştir. Bu bağlamda AB, düzensiz göçün durdurulması için en kritik gördüğü ülkelerden biri olan Türkiye’ye siyasi ilişkilerin kuvvetlendirilmesi ve birtakım teşvikler karşılığında düzensiz göçün yönetimi ve sınır güvenliği alanlarında reformları hızlandırmasını öngören bir Ortak Eylem Planı önermiştir.16 İki taraf arasında yürütülen müzakereler, 29 Kasım 2015 tarihinde Brüksel’de toplanan Türkiye-AB zirvesinde varılan anlaşmayla neticelenmiş, Ortak Eylem Planı’nın harekete geçirilmesi karara bağlanmıştır. 

Buna göre iki taraf, sınır güvenliğinin sağlanması, insan kaçakçılığının önlenmesi, terörle mücadele gibi konularda eşgüdümlü hareket edeceklerini açıklamışlardır. Türkiye, GKA’yı üçüncü ülke vatandaşları için yürürlüğe koyma tarihini 1 Haziran 2016 olarak yeniden belirlerken bunun karşılığında AB Türkiye’ye kapasite artırımı ve Türkiye’deki düzensiz göçmenlerin ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmak üzere 3 milyar avroluk ek kaynağı da içeren bir maddi destekte ve gerektiğinde teknik yardımda bulunacağını taahhüt etmiştir. GKA’nın tam olarak uygulanmasına endeksli bir süreç olan vize diyaloğunun takvimi de böylelikle erkene çekilmiş, AB’nin Türk vatandaşlarına uyguladığı kısa süreli vizelerin kaldırılmasına yönelik adımların 2016 yılı içinde atılmaya başlanması ve “yol haritasındaki gereklilikler karşılandığı takdirde” sürecin Ekim ayına kadar tamamlanması hedeflenmiştir. Zirvede ayrıca Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerine yeni fasılların açılmasıyla ivme kazandırılması ve iki tarafın düzenli üst düzey zirveler ve diyalog mekanizmalarıyla devamlı iletişim halinde olması kararlaştırılmıştır.17

Alınan bu kararlarla sınır güvenliği ve göç yönetimi konularında AB ile Türkiye arasındaki işbirliğinin hızlandırılması ve yoğunlaştırılmasına çalışılırken iki taraf arasındaki külfet paylaşımı daha somut bir hale getirilmiş olmaktadır. İki tarafın karşı karşıya kaldığı “ortak zorluklar” olarak nitelendirilen bu konularda 
güçlendirilecek dayanışmanın siyasi, ekonomik ve stratejik alanlara da olumlu katkıda bulunması beklenmektedir.

29 Kasım zirvesinin ardından Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, vize serbestisi için gereken reformların yerine getirilmesi için çalışmalarını hızlandırmıştır. 
Vize yol haritasındaki bazı hususların ivedilikle tamamlanması 64. Hükümet’in 10 Aralık 2015’te yayımlanan 2016 yılı eylem planında hedeflenmiştir.18 11 Aralık 
2015 tarihinde Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında toplanan Reform Eylem Grubu, vize serbestisinin Ekim 2016’da yürürlüğe girmesini hedef olarak belirleyerek bu doğrultuda Türkiye’den beklenen adımların süratle atılacağını açıklamıştır.19 Bu sırada yönetmeliklerle yapılabilecek mevzuat değişiklikleri de süratle yerine getirilmiştir. Örneğin 15 Ocak 2016 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelikle, geçici koruma altındaki yabancılara çalışma izni için başvuru hakkı tanınmıştır.20

Mart 2016 Türkiye -AB Mutabakatı

Mülteci krizine kendi aralarında çözüm bulamayan AB ülkeleri, Türkiye ile GKA yürürlüğe girinceye kadar geçecek zamanda düzensiz göçün kontrol altına alınabilmesi konusunda yeni tedbir arayışlarına girmişlerdir. Türkiye’nin ortak külfet paylaşımı konusundaki olumlu tutumu sayesinde, 7 Mart 2016 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen Türkiye-AB zirvesinde bir dizi önemli karar üzerinde mutabakata varılmıştır. Alınan bu kararlar üye ülkeler arasında bir süre tartışılmış ve 17-18 Mart tarihlerinde yapılan AB Konseyi zirvesinin sonucunda netlik kazanmıştır.

Buna göre Türkiye, 20 Mart 2016 tarihinden itibaren kendi toprakları üzerinden Ege’deki Yunan adalarına geçen bütün düzensiz göçmenleri geri almayı kabul 
etmiştir. Türkiye ile Yunanistan arasında 2002 yılından beri yürürlükte olan geri kabul sözleşmesine dayanan ve geri gönderimlerin hızlandırılmış bir şekilde uygulanmasını öngören bu uygulama, Ege denizi üzerinde yoğunlaşan düzensiz göç ve insan kaçakçılığını caydırmayı ve istenmeyen can kayıplarını ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Türkiye’ye bu şekilde geri gönderilecek her Suriye vatandaşı karşılığında AB ülkelerine bir Suriyeli mülteci alınmasına karar verilmiştir. Bu suretle öncelikle AB ülkelerinin kendi aralarında belirlemiş olduğu 72 bin kişilik kotanın doldurulacağı, daha sonra ise gönüllülük esasına göre Suriyelilerin AB ülkelerine kabulünün devam edeceği açıklanmıştır. Bu süre zarfında Türkiye’de geçici koruma altında bulunan Suriyelilere gerekli hizmetlerin sağlanması için daha önce taahhüt edilmiş olan 3 milyar avroluk kaynağa ek olarak 2018 yılı sonuna kadar 3 milyar avroluk ek destek verilmesi üzerinde anlaşılmıştır.

Mutabakat metninde vize diyalog sürecine de değinilmiş, Türkiye’nin gereken kriterleri karşılaması durumunda Avrupa Komisyonu’nun en geç Haziran 2016 sonuna kadar Türkiye ile karşılıklı vizelerin kaldırılması için Konsey’e olumlu görüş bildireceği ifade edilmiştir. Türkiye-AB ilişkilerinin diğer boyutlarına ilişkin kararlar da bulunan mutabakatta, üyelik müzakerelerinde yeni bir faslın açılması, Gümrük Birliği Anlaşması’nın gözden geçirilmesi ve Suriye’de insanların güvenli biçimde yaşayabileceği alanların oluşturulması için ortak çalışmalar yapılması benimsenmiştir.21

Mutabakatın açıklanmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, Avrupa Komisyonu’nun 4 Mart 2016 tarihinde yayımlamış olduğu vize yol 
haritası değerlendirme raporunu dikkate alarak, Komisyon’un bir sonraki değerlendirme raporunu yayımlayacağı 4 Mayıs 2016 tarihine kadar gereken 
reformların yürürlüğe konması için çalışmalarını hızlandırmıştır. Bu tarihte yayımlanan raporda Komisyon, Türkiye’nin yol haritasındaki kriterleri yeterli 
ölçüde yerine getirdiği kanaatine vararak Konsey ve Parlamento’ya vizelerin kaldırılmasını tavsiye etmiştir. 

GERİ KABUL ANLAŞMASI (GKA) ANLAŞMANIN İÇERIĞI

Türkiye ile AB arasında imzalanan GKA,22 temel olarak, Türkiye’den bir AB üyesi ülkeye ya da AB üyesi bir ülkeden Türkiye’ye giriş yapan ve burada yasal statüde bulunmayan kişilerin karşı tarafa iade edilmesini öngörmektedir. Anlaşmaya göre AB ülkeleri, sınırlarına yasa dışı yollarla girmiş veya burada bulunmak için yasal koşulları sağlamayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, vatansızların ve üçüncü ülke vatandaşlarının Türkiye’ye iadesini isteyebilecektir. Mütekabiliyet esası uyarınca, AB ülkeleri de Türkiye’de kanunsuz olarak bulunan vatandaşlarını ve kendi toprakları üzerinden Türkiye’ye geçmiş olan düzensiz göçmenleri geri kabul etmek zorunda olacaklardır. Fakat şimdiye kadar bu yönde kayda değer bir göç dalgası mevcut olmadığından, GKA esasen Türkiye’ye geri kabul yükümlülüğü getiren bir anlaşma olarak yorumlanabilir.

AB üyesi bir ülkenin, Türkiye’den bir kişinin geri kabulünü talep etmek için kişinin AB’ye Türkiye üzerinden geçmiş olduğunu ve kendisine Türkiye 
makamlarınca vize ya da ikamet izni düzenlemiş olduğunu belgelemesi gerekmektedir (madde 4/1). Eğer şahsın geçerli bir pasaportu ve Türkiye’ye girmesi için gereken vize, ikamet izni gibi belgeler varsa yazılı bir geri gönderim talebi olmaksızın doğrudan geri gönderilebilecektir (madde 7/3). Gerçek veya sahte bir belge üzerine Türkiye makamlarınca vurulmuş giriş/çıkış damgası, Türkiye’de düzenlenmiş fatura, kredi kartı fişi, makbuz, bilet, kira sözleşmesi gibi belgeler de geri gönderim için yeterli delil sayılacaktır (Ek 3). Bu tür delillerin mevcut olmadığı durumlar için ise, talep eden devlet tarafından düzensiz göçmenin sınırı yasa dışı biçimde geçtikten hemen sonra yakalandığına dair beyanları, kişinin kimliği hakkında üçüncü kişilerin vereceği bilgiler ve kişinin kendi beyanları da “kesin olmayan karineler” olarak belirtilmektedir (Ek 4). 

Düzensiz göçmenin Türkiye’den AB topraklarına geçtiği yazılı olarak belgelendirilemediğinde bu tür beyan ve ifadeler de kişinin Türkiye’ye geri gönderilmesi için temel teşkil edebilecektir. Türkiye makamlarının buna itirazı ise, anlaşmada öngörülen süre içerisinde aksi yönde delil göstermek yoluyla 
mümkün olabilecektir.

AB’ye Türkiye yoluyla geçmiş oldukları ancak “kesin olmayan karineler” ile tespit edilebilen üçüncü ülke vatandaşları ve vatansızların Türkiye’ye iadeleri için 
beş yıllık bir zaman aşımı süresi mevcuttur. Dolayısıyla bu kişilerden Türkiye’yi beş yıl ve daha fazla süre önce terk etmiş olanlar için geri kabul talebinde bulunulmayacaktır. Türkiye’den geçtikleri belgelendirilebilenler için ise herhangi bir zaman aşımı söz konusu değildir (madde 2/3). Üçüncü ülke vatandaşları ve vatansızlardan geri kabul için koşulları haiz kişinin tespiti üzerine geri gönderim yapmak isteyen ülkenin Türkiye makamlarına altı ay içerisinde başvuruda bulunacak, Türkiye makamları bu başvuruya 5 ila 60 gün içinde cevap verecektir (Madde 11). Talebin uygun bulunmasını müteakip, şahsın geri gönderimi üç ay 
içinde tamamlanacaktır. Öte yandan sınırı yasal olmayan yollarla geçtikten hemen sonra yakalananlar üç günlük hızlandırılmış bir prosedürle geri gönderilebilecektir (madde 7/4).

GKA’ya göre aşağıdaki şartları taşıyan kişiler Türkiye’ye iade edilmeyecektir (madde 4/2):

• Türkiye vizesi bulunmayıp Türkiye yolunu yalnızca havaalanı transferi için kullananlar
• AB üyesi bir ülkeden vize veya ikamet izni almış olanlar
• Kendileri için vize şartı bulunmayan bir AB ülkesine girmiş olanlar


Anlaşma çerçevesinde Türkiye’ye gönderileceklerin Türkiye sınırına kadarki ulaşım masraflarını talep eden devlet karşılayacaktır. Bu kişilerin Türkiye’de barındırılmaları ve - şayet üçüncü ülke vatandaşları iseler- ülkelerine gönderilmeleri için gereken masrafları ise Türkiye üstlenecektir (madde 16).

Türkiye ile AB arasında imzalanan GKA, özgürlük, güvenlik ve adalet alanlarında Lizbon Anlaşması’nın dışında kalmayı tercih eden Birleşik Krallık, 
İrlanda ve Danimarka ile AB üyesi olmayan Schengen bölgesi ülkelerini (İzlanda, Norveç, İsviçre ve Lihtenştayn) kapsamamaktadır. Türkiye, vize yol 
haritasına koyduğu meşruhatlarda, söz konusu ülkeler Türkiye vatandaşlarına vize muafiyeti uyguladıkları takdirde GKA’yı bu ülkelere yönelik de uygulayacağını belirtmiştir.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***