9 Ağustos 2018 Perşembe

KARŞILAŞTIRMALI HÜKÜMET SİSTEMLERİ, BAŞKANLIK SİSTEMİ, ARAŞTIRMA HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI BÖLÜM 4




KARŞILAŞTIRMALI HÜKÜMET SİSTEMLERİ, BAŞKANLIK SİSTEMİ, ARAŞTIRMA HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI BÖLÜM 4





ABD BAŞKANLIK SİSTEMİ: “AYRI” AMA “BİRLİKTE” ÇALIŞAN ORGANLAR 

Konur Alp Koçak* 
* Yasama Uzmanı, Uluslararası İlişkiler Bölümü, e-posta: konur.alp.kocak@tbmm.gov.tr.


1. GİRİŞ 

Yasama ve yürütmenin iç içe geçtiği ve kuramsal olarak yasamanın,
uygulamada ise yürütmenin üstünlüğüne dayanan “Westminster
modeli” parlamenter demokrasinin 18. yüzyıl sonundaki
koşullarına bir tepki olarak geliştirilen başkanlık sisteminin en iyi
örneğini Amerika Birleşik Devletleri (ABD) sergilemektedir.1 Esasen
başkanlık sistemi, parlamenter sistem gibi zaman içerisinde şekillenen
bir sistem olmayıp Filadelfiya’da toplanan Kurucu Meclis’in tasarlayarak
ortaya çıkardığı bir sistemdir. Diğer bir ifadeyle, başkanlık sistemi,
ABD’nin kurucuları tarafından önce doktrini hazırlanan ve ardından
hayata geçirilen bir sistemdir.2 Başkanlık sistemi dendiğinde akla ilk
gelen ülkenin ABD olması ve sistemin diğer ülkelerdeki uygulamalarının
ABD’den esinlenilerek oluşturulması da bundan kaynaklanmaktadır.
ABD sisteminde yasama, yürütme ve yargı organları kurumsal anlamda
birbirinden kesin hatlarla ayrılmıştır. İşlevsel açıdan bakıldığında her bir
erkin bir diğeri üzerinde fren ve denge (checks and balances) mekanizması
aracılığıyla etkide bulunabilme imkânı vardır. İngiliz Monarşisi’nde
olduğu gibi tüm otorite ve yetkinin tek bir kişinin (monark/kral/
kraliçe) tekelinde olmasını bireysel özgürlükler açısından tehlikeli gören
anayasa yapıcıları, bu kaygılarını organların “ayrı ama eşit” güçte olması
ile gidermeyi çalışmışlardır.3 Nitekim başkanlık sistemi ancak yasamayürütme-
yargı erklerinin uzlaşabildiği zaman çalışmakta, aksi haldeyse
kilitlenerek (gridlock) çalışmaz hâle gelebilmektedir.4
ABD hükümet sisteminde, erkler birbirini kontrol edebilmekte ve
dolayısıyla ahenkli bir çalışma düzeni sağlanmaktadır. Zira, her bir
erke verilmiş olan güç, diğer ikisinin gücüyle dengelenebilmektedir.
Birbirinden bağımsız olan her bir erk, diğerlerinin olası aşırılıklarını
durdurmakla görevlendirilmiş, herhangi bir erkin sistemde baskın
olması ve özellikle de baskıcı bir merkezî yönetimin oluşması gibi
ihtimaller güçler ayrılığı sistemi ile engellenmeye çalışılmıştır. Bu
sayede, ABD sisteminin, “güçleri paylaşan ayrı organlar” ilkesine
dayandığını söylemek daha doğru olacaktır.5

Uzun yıllar Temsilciler Meclisinin başkanlığını yapmış olan Samuel
Rayburn’ün “Sekiz farklı Başkanın altında çalıştınız, değil mi?”
şeklindeki soruya “Ben hiçbir başkanın altında çalışmadım; ben sekiz
başkanla birlikte çalıştım”6 diye karşılık vermesi manidardır. Rayburn,
bu cevabıyla başkan ve Kongrenin hiyerarşik bir sıralamada olmadığını;
ikisinin işbirliği içerisinde çalışması gerektiğini vurgulamaktadır.
Gerçekten de anayasal hükümler, yasama ve yürütme arasında bir
işbirliğini gerekli kılmakta ve birinin diğeri üzerinde otorite kurmasını
engellemekteyse de pratikteki durumun böyle olmadığı bazı durumlar
da tartışılmaktadır.

Güçlerin birbiri üzerinde etkide bulunabildiği bu sistemde,
kimi zamanlar Yasama/Kongre ve Yürütme/Başkanlık arasında
bazı yetkilerin kullanımı konusunda anlaşmazlıklar çıkmakta;
hatta bazen sistem kilitlenebilmektedir. Bu durumda, anayasanın
aslında “tamamlanmamış” (incomplete) olduğu yönündeki iddia
akla gelmektedir. Bu düşünceyi savunanlar, ABD Anayasası’nın
devletin bazı işlevleri nasıl yerine getireceğine dair hükümler
içermediğini; dolayısıyla da yasama, yürütme ve yargı organları
tarafından yorum yapılarak söz konusu eksiklerin tamamlanması
gerektiğini savunmaktadır.7 Örneğin, Anayasa’da yasaların anayasaya
uygunluğunun yargısal denetimini Yüce Mahkemenin (Supreme Court)
yapacağına dair bir hüküm yoktur; ancak, Yüce Mahkeme, Şubat 1803’te
aldığı bir karara dayanarak, federal yasaların ve eyalet yasalarının
anayasaya uygunluğunu denetlemektedir. Siyaset Bilimci Keith
Whittington tarafından “anayasa inşası” (constitution construction)8
olarak adlandırılan bu durum, ABD Anayasası’nın uzun ve ayrıntılı
bir “kazuistik” anayasa değil, temel ilke ve kuralları benimseyen bir
“çerçeve” anayasa olmasından kaynaklanmaktadır.

Gerçekten de 1787 tarihli ABD Anayasası, sadece yedi maddeden
oluşmaktadır. İlk üç maddede, sırasıyla yasama, yürütme ve yargı;
dördüncü maddede merkezî yönetimle eyaletler arasındaki ilişki;
beşinci maddede anayasanın nasıl değiştirileceği; altıncı maddede
borçların ödenmesi ve anayasanın diğer yasalardan üstün oluşu;
yedinci maddedeyse Anayasa metninin oylanması düzenlenmektedir.
Ayrıca, şimdiye dek Anayasa’da yapılan 26 değişiklik, metnin sonunda
sıralanmakta; bu maddelerin ilk onu “Haklar Bildirisi” (Bill of Rights)
olarak adlandırılmaktadır.

ABD hükümet sisteminin daha iyi anlaşılabilmesi için, Anayasa’nın
ortaya çıkış şartlarının gözden geçirilmesi faydalı olacaktır. Bu sebeple,
ABD hakkında kısa bir genel bilgilendirmenin ardından, ABD Anayasası’nı
ve dolayısıyla başkanlık sistemini ortaya çıkaran tarihî ve siyasî şartlar
özetlenmektedir. Üçüncü bölümde, Anayasa hükümleri doğrultusunda
yasama, yürütme ve yargı organlarının kuruluş, yetki ve sorumluluk
alanları açıklanmaktadır. Çalışmanın dördüncü bölümünde ise bu organlar
arasındaki ilişkiler, fren ve denge mekanizmasına odaklanılarak izah
edilmektedir. Ardından gelen bölümde, ABD sisteminin işleyişine ilişkin
temel tartışma ve sorun alanları, bir dış politika bir de iç politikaya ilişkin
iki vaka incelemesi üzerinden irdelenmektedir. Bu çalışma, sistemin temel
özellikleri ve uygulamada karşılaşılan sorunlara ilişkin gözlemlerle bir
sonuca varmaktadır.


2. ABD HAKKINDA GENEL BİLGİ




Kuzey Amerika Kıtasında yer alan ABD; kuzeyde Kanada, güneyde ise
Meksika ile sınırdaş olup doğusundan Atlantik Okyanusu ve batısından
Pasifik Okyanusu ile çevrelenmiş durumdadır. 9.826.675 km2’lik yüzölçümü
ile Rusya ve Kanada’nın ardından dünyanın en geniş üçüncü ülkesi
konumundadır.

Dini ve ekonomik gerekçelerle İngiltere’den ayrılıp Amerika kıtasının
doğu kıyılarında yeni yerleşim yerleri kuran (13 Koloni) göçmenler,
İngiltere Kralı’nın üzerlerine yüklediği aşırı vergiler nedeniyle isyan
etmiş, 1775’te Cumhuriyet’in ilk başkanı olacak George Washington’un
önderliğinde bağımsızlık savaşı vermeye başlamış ve nihayetinde 
4 Temmuz 1776’da Bağımsızlık Bildirgesi’ni ilân edilmiştir. İngiltere Krallığı ile ABD kolonileri arasında 30 Eylül 1783’te imzalanan Paris Antlaşması ile İngiltere, kolonilerin bağımsızlığını resmen tanımıştır.
19 ve 20. yüzyıllarda 37 eyaletin daha eklenmesiyle 50 eyaletten
oluşan bir federal devlet hâlini alan ABD, 317 milyonu aşan nüfusuyla Çin
ve Hindistan’dan sonraki en kalabalık üçüncü ülkedir. Nüfusun %18,4’ü
0-14 yaş grubu, %66,2’si 15-64 yaş grubu ve 65 yaş üstü nüfusun oranı
%14,8’dir. Ülkede nüfus artış hızı, %0,77’dir. Nüfusun yüzde 82,4’ü
kentlerde yaşamaktadır. Ülkede ortalama yaşam beklentisi 78,9 iken
okuma-yazma oranı %99’un üzerindedir.9
ABD, 2013 yılı itibarıyla, 16.7 trilyon doları aşan millî geliriyle
(GSYH), dünyanın en büyük ekonomisi durumundadır. 2013 yılı için
büyüme %1,6; tüketici fiyatları enflasyonu %1,5 olarak gerçekleşmiştir.

    İşsizlik oranının %7,3 olduğu ABD’de satın alma gücü paritesine göre kişi başına düşen gelir 52.800 dolar dır.10
ABD, Freedom House tarafından yapılan sıralamada, hem siyasi
haklar hem de özgürlükler bakımından en yüksek skor kabul
edilen 1 puanla “özgür” kategorisindeki ülkelerden biri olarak
değerlendirilmiştir.11 ABD, The Economist Dergisi’nin 2012 Demokrasi
Endeksi’nde 21. sırada, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün hazırladığı
Dünya Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde ise 19. sırada yer almıştır.12

3. ABD ANAYASASI’NIN TARİHÎ VE SİYASÎ ARKA PLANI

Özgürce yaşayacakları yeni bir yer bulmak için Kuzey Amerika’ya
gelen göçmenlerin Avrupa’yı terk etmelerinin altında İngiliz yönetiminin
baskıları, işsizlik ve yoksulluk gibi etkenler vardır.13 Kuzey’de teşekkül
eden on üç İngiliz kolonisinin zamanla İngiltere Kralı’nın sömürgeleri
(Crown Colony) hâline gelmesi, aşağıda anlatıldığı üzere, Amerikan
Bağımsızlık Savaşı’na (Amerikan Devrimine) giden yolu açacaktır.14


Başkent Waşington’dan bir görünüm




3.1. İngiliz Monarşisine Karşı Mücadele: Amerikan Bağımsızlık Savaşı

     Bağımsızlık Savaşı (1775-1783) ve ardından kabul edilen ABD
Anayasası’ndan önce önemli bir hususu daha hatırlatmak yerinde
olacaktır. O da, Kuzey Amerika İngiliz kolonilerinin İngiltere’deki
bazı demokratik ilke ve uygulamaların kolonilerde yansımalarının
bulunmasıdır. Şöyle ki, İngiltere’de yürütmenin başı olan Kral, yasama
organını oluşturan Lordlar Kamarası ve Avam Kamarası gibi kurumların
benzerleri kolonilerde de tesis edilmiştir. Her birinin bir anayasası olan 13
Koloni’de yürütmeden sorumlu olan bir Vali, İngiliz Lordlar Kamarasına
tekabül eden bir Konsey ve Avam Kamarasına benzeyen Temsilciler
Meclisi görev yapmıştır. Kolonilerin İngiltere’ye bağlanmasının ardından
valiler İngiltere tarafından tayin edilmiş ve İngiltere böylelikle kolonilerin
siyasî hayatlarına müdahil olmaya başlamıştır. Vali ile kolonilerin kendi
seçtikleri meclis arasında sürekli bir mücadele yaşanmıştır.15 Bu mücadele
bir müddet sonra başka alanlara da yansımış ve özellikle vergilendirmeden
kaynaklanan sorunlar yüzünden bağımsızlık mücadelesi başlamıştır.
Amerikan Bağımsızlık Savaşı, İngiltere ve Fransa arasında yapılan Yedi
Yıl Savaşları’nın (1756-1763) maddî yükünün İngiltere Kralı tarafından
kolonilere yüklenmeye çalışılmasının dolaylı bir sonucu olarak ortaya
çıkmıştır. İngiltere Kralı, savaşı kazanmasına rağmen maddî güçlükleri
aşabilmek için Amerika’daki kolonilerine yeni vergiler koymaya başlayınca
koloniler arasındaki bağımsızlık fikri alevlenmiştir.16 İngiliz Kralı’nın
koloniler üzerindeki vergi baskısını artırması, koloniler arasında birliğin ve
federasyonun önünü açan bir gelişme olmuştur.
Amerikan kolonileri açısından temel mesele, kendilerinin dâhil
olmadıkları İngiltere Parlamentosu tarafından vergilendirilmek olmuştur.
Ekim 1765’te dokuz koloniden toplam 27 delege New York’ta toplanmış;
her sömürgenin kendi vergi uygulamalarını yürütme hakkı olması
gerektiğini savunan önergeler hazırlamışlardır.17 1689 tarihli İngiliz
Temel Haklar Beyannamesi’nde vergi koymanın sadece parlamento
kararıyla olabileceğinin belirtildiğini hatırlatan Amerikan Kolonileri, İngiliz
Parlamentosunda temsil edilmedikleri gerekçesiyle, “temsil yoksa vergi
de yok” (no taxation without representation) sloganıyla isyan noktasına
geldiklerini belli etmeye başlamıştır. Yine de İngiltere yeni vergiler koymaya
devam etmiştir.

Georgia dışındaki bütün koloniler, mevcut durumu görüşmek ve
Amerika’nın birleşik menfaatlerini tartışmak üzere delegelerini Mayıs
1774’te Filadelfiya’ya göndermiştir. 5 Eylül- 26 Ekim 1774 tarihleri arasında
toplanan ve “Birinci Kıta Kongresi” (First Continental Congress) olarak anılan
bu meclis, resmî bir dilekçe kaleme alarak Kral’dan aşırı vergilendirmeler
yüzünden oluşan mağduriyetin giderilmesini talep etmiştir. İngiltere ile
yapılan ticaretin boykot edilmesi ve 10 Mayıs 1775’te ikinci bir kongrenin
toplanması, Kongrede alınan belli başlı kararlar olmuştur. İkinci Kıta Kongresi
(1777-1781) öngörülen tarihte bu sefer tüm kolonilerden gelen temsilcilerin
katılımıyla toplanmıştır. Bu arada, İkinci Kongre toplanmadan önce İngiliz
orduları ile Amerikalılar arasında 19 Nisan 1775’te küçük bir çatışmayla
başlayan silâhlı mücadele, fiilen bir bağımsızlık savaşına dönüşmüştür. İkinci
Kongreye katılan temsilcilerin çoğunluğu, İngiltere’ye karşı savaşmak fikrini
desteklemiş, sömürgelerin silahlı kuvvetlerini birleştirerek bir kara ordusu
oluşturmasına karar vermiş ve ordunun başkumandanı olarak George
Washington’u seçmişlerdir.18

Kongre üyeleri, 1775 yılının sonuna yaklaşıldığında, İngiltere ile bir uzlaşı
ihtimâlinin giderek azaldığını düşünmüşler ve aynı zamanda Fransa başta
olmak üzere yabancı ülkelerden yardım temin etmenin yolunu aramaya
başlamışlardır. Bu çerçevede, yurt dışında İngiltere’ye karşı bağımsızlık
mücadelesinde kendilerine destek verecek ülkelerde faaliyet göstermesi
düşünülen bir gizli komite (Secret Committee of Correspondence ya da
Committee for Foreign Affairs) Kasım 1775’te oluşturulmuştur.19 Benjamin
Franklin, Benjamin Harrison, Thomas Johnson, John Dickinson, John Jay ve
Robert Morris’in üyesi olduğu komite özellikle Fransa’nın desteğini almaya
çalışmıştır.20

İkinci Kıta Kongresinde Thomas Jefferson’a bağımsızlık ilanı için bir
taslak hazırlanması görevi verilmiş, Jefferson tarafından hazırlanan
taslak Benjamin Franklin ve John Adams tarafından gözden geçirilmiş
ve kolonilerin neden İngiltere’den ayrılmak için mücadele verdiklerini
açıklayan Bağımsızlık Bildirgesi’nin nihaî hâli 28 Haziran’da Kongreye
sunulmuştur. Kongrede görüşülen bildirge metni, 4 Temmuz 1776’da
kabul edilmiştir.21 Siyasî düşünce tarihi ve demokrasi için önemli bir
belge olan Bağımsızlık Bildirgesi’nde insanların doğuştan bazı ayrılamaz
haklara sahip oldukları, devletin bu hakları teminat altına alması gerektiği,
yönetenlerin ancak yönetilenlerden yetki aldığı ve eğer bir yönetim
temel haklara riayet etmezse yönetilenlerin yeni bir yönetimi göreve
getirebileceği düzenlenmiştir.22

Bu çerçeveden bakıldığında, Amerikan bağımsızlık mücadelesi, baskıcı monarşi
yönetimine karşı isyanın ve bireysel özgürlüklere verilen önemin sembolü
olarak görülebilir. Bu sebeple, bağımsızlığın ardından kurulan sistemin bireysel hakları gözetecek bir şekilde düzenlenmesi şaşırtıcı değildir. Nitekim James Madison, Federalist Yazılar’da Anayasa’nın devrimin temel ilkelerini barındırdığını
belirtmektedir. Zira Kurucular, Bağımsızlık Bildirgesi’ni Anayasa’nın temel ilkelerine kaynaklık eden bir metin olarak görmüşlerdir.23

3.2. Koloniler’den Konfederasyona: 





Güçler Birliği İkinci Kıta Kongresi, Bağımsızlık Bildirgesi’ni ilan etmenin yanı sıra
fiilen Bağımsızlık Savaşı’nı yürüten hükümet olarak görev de yapmıştır.
Savaş bir yandan sürerken artık kendilerine ABD adını veren koloniler,
onları bir ulus olarak birbirine bağlayan bir anlaşma kaleme almışlardır.
“Konfederasyon ve Sürekli Birlik Maddeleri” (Articles of Confederation
and Perpetual Union)24 denilen Anlaşma 1777’de Eyaletler Kongresince
kabul edilmiş, Temmuz 1778’de resmen imzalanmış ve Mart 1781’de
yürürlüğe girmiştir.

İlk Amerikan Anayasası olarak kabul edilen Konfederasyon
Maddeleri, eyaletler arasında gevşek bir birlik kurmuş ve çok sınırlı
gücü olan bir hükümet oluşturmuştur. Savunma, kamu maliyesi ve
ticaret gibi yaşamsal konularda federal hükümetin yetkisi eyalet
yasama organlarının insafına bırakılmıştır. Kısa bir süre sonra
Konfederasyon’un, siyasî ve ekonomik açıdan neredeyse karmaşa
içinde kaldığı ortaya çıkmıştır. George Washington’un deyimiyle,
Konfederasyon’u oluşturan 13 eyalet sadece “pamuk ipliğiyle”
birleştirilmiştir.25

Bağımsızlığın ardından kurulan bu konfedere yapıda, “güçler birliği”
esasına dayanan bir yapı teşkil ettirilmiş, iktidar merkezileştirilerek
Kongrenin baskın olduğu bir düzen kurulmuştur.26 Sistemin temel niteliği,
tüm devlet yetkilerinin yasama organı olan Kongre’den kaynaklanması
ve yürütme ve yargının bağımsız bir varlığının olmamasıdır.27 Diğer bir
deyişle, 1781’de resmen kabul edilen ilk Amerikan Anayasası şimdikinden
farklı olarak “güçler birliği” temelinde bir sistem ihdas etmiştir. Zira güçler
ayrılığından bahsedilebilmesi için en azından yasama ve yürütmenin
farklı kaynaklardan geliyor olması gerekmektedir.28

Konfederasyon Maddeleri’nde, yasaları uygulayacak bir yürütme
organına ve onları yorumlayacak bir ulusal mahkeme sistemine ilişkin
hükümler yoktur. Yasama organı olan Kongre, ulusal hükümetin tek
organıdır; fakat eyaletleri istemedikleri şeyleri yapmaya zorlayacak
hiçbir gücü yoktur. Kongre, teorik olarak, savaş ilan edebilir ve bir
ordu kurabilirken, kararlaştıracağı sayıda kişiyi silah altına almaya
ya da onları desteklemek için gerekli silah ve gereçleri sağlamaya
hiçbir eyaleti zorlayamaz. Faaliyetlerine para sağlamak için eyaletlere
başvurmak zorunda olan Kongre, eyaletleri federal bütçeye gerekli katkıyı
yapmadıkları için cezalandırmaya yetkili değildir. Vergilendirmenin ve
gümrük tarifelerinin denetimi eyaletlere bırakılmıştır ve her eyalet kendi
parasını basmaya yetkili kılınmıştır. Eyaletler arasındaki anlaşmazlıklarda
(ki o tarihlerde sınırlar üzerine pek çok anlaşmazlık olmuştur) Kongre
arabulucu ve yargıç rolünü üstlenmiş; ancak, kararlarının kabul edilmesini
eyaletlerden isteme gücüne sahip olmamıştır.29
Bu yapı; vergi toplamak, dış ilişkileri yürütmek, ekonomik kalkınmayı
sağlamak ve yasaların uygulanmasını sağlamak gibi temel icraatları
dahi yerine getiremeyecek zayıf bir hükümet tesis etmiştir.30 Nitekim
eyaletlere karşı bir yaptırım gücü olmayan merkezî hükümet, kısa sürede
büyük bir borç yükü altına girmiş; eyaletler arasında parasal birliği
sağlayamamış, yüksek vergiler yüzünden Shays İsyanı31 gibi gelişmelerin
ortaya çıkmasına seyirci kalmıştır.32 Yine de Maddeler, her bir koloninin
dış ilişkilerinde diğerlerinden tamamen bağımsız hareket etmesini
sınırlandırarak kolonilerin birlik sağlamalarını kolaylaştıran bir geçiş
süreci oluşturmuştur.

3.3. Federal Kurucu Meclis ve Anayasanın Kabulü


Konfedere yapının ABD’nin birliğini sağlamaktan uzak olduğu kısa bir
zaman içinde ortaya çıkınca,33 bu olumsuzlukları gidererek ulusal birliği
temin ve güçlü bir yönetimi tesis etmek için cumhuriyetin yasama organı
olan Kıtasal Kongre, Şubat 1787’de, eyaletlere Konfederasyon Maddeleri’ni
gözden geçirip değiştirmek üzere temsilci göndermeleri çağrısında
bulunmuştur. Bunun üzerine, Federal Kurucu Meclis 25 Mayıs 1787’de
toplanmış, ABD Anayasası hazırlık çalışmaları böylece başlamıştır.
Tüm temsilciler, Konfederasyon Maddeleri ile kurulmuş olan iktidarı
sınırlı Kongrenin yerine, geniş kapsamlı yaptırım güçleriyle donatılmış
etkin bir merkezî hükümetin geçmesi gerektiğini savunmuştur.
Görüşmelerin başlangıcında temsilciler; yeni hükümetin, her biri diğer
ikisininkini dengeleyecek belirgin bir güce sahip üç ayrı organdan -yasama,
yargı ve yürütme- oluşması üzerinde bir anlaşmaya varmışlardır.34
Ayrıca yasama organının, İngiliz Parlamentosu gibi iki meclisli olması da
kararlaştırılmıştır.

Temsilciler, yalnız Konfederasyon Maddeleri’ni değiştirmeye yetkili
oldukları halde, Maddeler’i bir yana bırakıp tümüyle yeni ve daha
merkezileştirilmiş bir hükümet anayasası hazırlamışlardır.35 Anayasa’yı
hazırlayan Kurucular, 18. yüzyılda egemen olan siyasî sistemlerin
toplumun değerlerini şekillendirmede temel bir rol oynadığı inancına
sahip olduklarından, Anayasa’nın hazırlanmasını sadece Konfederasyon
Maddeleri’nin revize edilerek iyileştirilmesi olarak görmemiş, bunu ulus
bilinci oluşturmak ve cumhuriyetin sürekliliğine güveni sağlamak için bir
fırsat olarak değerlendirmişlerdir.36

Federal Kurucu Meclis, temel olarak iki farklı plan üzerindeki
tartışmalar üzerinde yoğunlaşmıştır. 29 Mayıs 1787’de ortaya konan,
Virginia Planı olarak adlandırılan ve büyük eyaletlerin menfaatine olan
bir sistem getiren plan bunlardan ilkidir. Bu planda, iki kamarada da
kalabalık eyaletlerin sayıca fazla temsilci bulundurması ve dolayısıyla,
küçük eyaletlerin sesinin kısılması öngörülmüştür. Plan gündeme geldiği
tarihte Virginia’nın en kalabalık eyalet olması dikkate alındığında Virginia
Temsilcisi Edmund Randolph’un böyle bir teklifi görüşmeye sunması daha
kolay anlaşılmaktadır.

Kurucu Meclis üyelerinden James Madison’un notlarına37 göre,
Randolph federal sistemin hangi fonksiyonları yerine getirmesi gerektiği
ve mevcut Konfederasyon’un temel eksiklerinin neler olduğuna dair bir
konuşma yapmış; akabinde 15 maddelik bir plan sunmuştur. Randolph,
planını sunarken beş konuda Konfederasyon’un yetersiz kaldığını
belirtmiştir.

Bunlar:

1. Konfederasyonun yabancı işgaline karşı hiçbir güvenlik sağlamaması,
2. Eyaletler arasındaki ihtilafları kontrol edememesi,
3. Merkezî hükümetin eyaletlerden gelen zarara karşı kendini
koruyamaması,
4. Gümrük vergileri toplanması ve diğer ülkelerin dış ticaret
uygulamalarına istendiği şekilde karşılık verilememesi,
5. Konfederasyon Maddeleri’nin eyalet anayasalarından üstün
olmamasıdır.38

Bu tespitleri yapan Randolph, planının ilk maddesinde, Konfederasyon
Maddeleri’nin düzeltilmesi, genişletilmesi ve böylelikle ortak savunma,
özgürlüğün güvenceye alınması ve genel refahın sağlanması gibi
hedeflerin gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtmiştir. İkinci maddede
ulusal yasama organının eyaletlerin nüfusuna veya genel bütçeye
yaptığı katkıya orantılı olmasını teklif eden Plan’ın üçüncü maddesi
yasama organının iki kamaralı olması gerektiğini ifade etmektedir. Bu
plana göre Kongrenin şekillenmesinde halk önce meclisin bir kanadını
seçecek, seçilen bu temsilciler de ikinci kanadı eyaletlerden teklif edilen
kişilerden seçecektir.

Ne var ki, Virginia Planı muhalefetsiz kalmamıştır. Küçük eyaletlerin
çıkarlarını daha fazla dikkate aldığı görülen New Jersey Planı, önemli
farklar taşıyan alternatif bir plan olarak 15 Haziran 1787’de Meclis
gündemine gelmiştir. Bu plan, iki kamaralı bir meclis değil, tek kamaralı
bir meclis ve üyelerinin her eyaletten gelecek eşit sayıdaki temsilciden
oluşmasını öngörmüştür. Bu plan, anayasanın taslak metni olarak ele
alınmamışsa da Kongre son yapısına kısmen de olsa etki etmiştir.39
Kurucu Meclis’te yaşanan tartışmalardan sonra her iki planın
bir sentezi ABD Anayasası’nın temelini oluşturmuştur. Hâlihazırda
yürürlükte olan Anayasa’daki hükümler büyük ölçüde Virginia Planı’na
benzemekteyse de, Senatonun yapısı New Jersey Planı’ndan alınmıştır.
Neticede Kongre, iki kanattan oluşmuş, Temsilciler Meclisi eyaletlerin
nüfusuna oranla seçilmiş üyelerden teşkil ettirilmiş; Senato ise küçük
eyaletlerin taleplerini karşılamış olmak adına her eyaletten iki senatör
seçilmek suretiyle oluşturulmuş bir uzlaşının ürünüdür. Çıkar ve
beklentileri farklı olan eyaletler arasında Roger Sherman’ın getirdiği
bir teklifle sağlanan bu denge “büyük uzlaşı” (Great Compromise) olarak
anılmıştır.40 Dolayısıyla Anayasa’nın, küçük ve büyük eyaletler arasında
ve ekonomisi tarıma dayanan Güney eyaletleri ile ticarete dayanan
Kuzey eyaletleri arasında bir uzlaşı metni olduğu belirtilmelidir.41
Anayasa, eyaletler arasındaki ilişkileri düzenleme konusunda büyük
güce sahip olduğu ve dış ilişkiler ve savunma gibi konularda güçlü bir
merkezî hükümet kurduğu için Konfederasyon Maddeleri’nden epeyce
farklı bir metin olarak ortaya çıkmıştır.





ABD Anayasası’nın imzalandığı Independence Hall


ABD Anayasası’nın ilk maddesi yasama organı olan Kongreye ilişkin
hükümler içermektedir. Anayasa’nın ikinci maddesi yürütme organına,
yani başkanlık makamına ayrılmışken, yargı gücünün düzenlendiği
üçüncü maddede Yüce Mahkeme, yargının en üst birimi olarak
düzenlenmektedir. Katı bir güçler ayrılığına dayanmakla birlikte
organları arasında birlikte çalışma ve karşılıklı bağımlılığı gerekli
kılan “fren ve denge” sistemiyle şekillendirilen yeni Anayasa, 17 Eylül
1787’de Filadelfiya’da bulunan ve Bağımsızlık Bildirgesi’nin de kabul
edildiği Independence Hall’da imzalanmıştır.

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder