9 Ağustos 2018 Perşembe

KARŞILAŞTIRMALI HÜKÜMET SİSTEMLERİ, BAŞKANLIK SİSTEMİ, ARAŞTIRMA HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI BÖLÜM 6



KARŞILAŞTIRMALI HÜKÜMET SİSTEMLERİ, BAŞKANLIK SİSTEMİ, ARAŞTIRMA HİZMETLERİ BAŞKANLIĞI BÖLÜM 6


Kongrede Yasama Süreci

Kongreye verilen temel görev kuşkusuz ki yasa yapımıdır. Kongrenin
yasama faaliyetleri, sadece Kongre üyeleri tarafından sunulabilen yasa
teklifleri ve üç farklı tipte hazırlanan karar teklifleri olmak üzere farklı
formlar alabilmektedir.54 Teklifler içerisinden en sık başvurulanı yasa
teklifleri (bills) olmaktadır. Temsilciler Meclisi ve Senato üyelerinin kendi
meclislerine verdikleri yasa teklifleri, kapsamları açısından kamusal
teklifler (public bill) ve özel teklifler (private bill) olmak üzere ikiye
ayrılır. Özel teklifler, göç ve vatandaşlığa kabul gibi özel kişi ve kurumları
ilgilendiren konuları içerir.

Tekliflerle ilgili önemli bir ayrım da “ Yetkilendirici Teklifler ”
(authorizing bills) ve “ödenek teklifleri” (appropriation bills) ayrımıdır.
Yetkilendirici tekliflerle, yeni bir federal birim veya program ihdas
edilmektedir. Bu tekliflerde, ilgili kurumun izlemesi gereken politikalar
veya programın amacı belirtilmekte ve genellikle de program için
finansman tavanı belirlenmektedir. Ödenek teklifleriyle, kurulan birimler
veya programların, yetkilendirici yasada belirlenen ölçütler çerçevesinde
ihtiyacı olan finansman sağlanmaktadır. Hükümet programlarının çoğunun
tahsisatları yıllıktır. Kongreye verilen tekliflerin çoğu yetkilendirici
tekliflerdir. Yasa teklifleri her iki kamara tarafından onaylanıp başkan
tarafından imzalandığında yasa hükmünü alır.

Yasama sürecinde başvurulan kararlar ise üç farklı form almaktadır.
Başkan tarafından onaylanması gereken ve başkanın imzasıyla birlikte
yasa hükmü taşıyan “müşterek kararlar” (joint resolutions) yalnızca
meclisleri değil, üçüncü kişileri de etkilemektedir. 

Bir yasa teklifinden neredeyse hiçbir fark taşımayan müşterek kararlar, yasa teklifleri ile eşanlamlı olarak da kullanılmaktadır.




Temsilciler Meclisi Genel Kurulu

Anayasa değişiklikleri ancak müşterek karar şeklinde verilmektedir ve
her iki meclisin kabulünün ardından başkanın değil, eyalet meclislerinin
onayına sunulmaktadır. Müşterek kararlar, Temsilciler Meclisinden
kaynaklanıyorsa H.J.Res.; Senato tarafından kaynaklanıyorsa S.J.Res.
şeklinde bir kısaltma ve ardından gelen sıra numarasıyla anılmaktadır
(H.J.Res.214 gibi).

Genelde Kongrenin idarî işlerine ilişkin kararlar için başvurulan,
her iki kamaranın da onaylaması gereken ancak, imzalanmak üzere
başkana sunulmayan ve dolayısıyla yasa gücü taşımayan “uzlaşı
kararları” (concurrent resolution), iki kamaranın da belli bir olgu,
ilke ya da düşünce açısından iradelerinin ortak olduğunu kayıt altına
almak amacıyla hazırlanmaktadır. “Concurrent” kelimesi, “eşzamanlı”
anlamına gelmekteyse de bu formdaki kararların, Meclislerde eşzamanlı
olarak görüşüldüğü anlamına gelmemektedir. Temsilciler Meclisinden
kaynaklanan bu formdaki kararlar, H.Con.Res.; Senatodan kaynaklanıyorsa
S.Con.Res. şeklinde kısaltılır ve ardından sıra sayısı gelmektedir (S.Con.
Res.215 gibi). Her iki kamaranın onayından sonra Temsilciler Meclisi’nin
ve Senatonun genel sekreterleri tarafından imzalanmaktadır.
Üçüncü tip kararlar ise sadece tek bir kamarada görüşülen ve ne diğer
kamaraya gitmesi ne de başkanın onayına sunulması gereken “basit
kararlar” (simple resolutions) olmaktadır. Her bir meclisin kendi iç işlerini
ilgilendiren ya da kendi iradesine ilişkin konularda alınan basit kararlar,
Temsilciler Meclisinin ya da Senatonun genel sekreterleri tarafından
tasdik edilir ve Kongre Tutanaklarında yayınlanır.

Yasama sürecinin merkezinde komiteler yer alır. İkisi hariç
diğer komiteler, alt komitelere ayrılmıştır. Komiteler, bir yasa
teklifi sunulduğunda, konuyla ilgili önerinin ayrıntılı bir biçimde
incelenmesinden sorumludur. Komite, bilgi edinmek amacıyla genellikle
uzmanların dinleneceği oturumlar (hearing) düzenler. Bu oturumlarda
bilgisine başvurulan kişiler arasında, komitenin üyesi olmayan Kongre
üyeleri, yürütme organı yetkilileri, özel sektör kuruluşlarının temsilcileri
ve tek tek vatandaşlar bulunabilir.

Dinleme oturumları tamamlandıktan sonra alt komisyonlar mark-up
adı verilen bir oturumda yasa teklifini müzakere ederler. Teklif detaylı bir
şekilde incelenir ve müzakerenin sonucunda alt komisyonun kararının
ne yönde olacağı belirlenir. Teklif, lehinde görüş belirtilip değişiklik
önerilerek; aleyhinde görüş belirtilerek veya öneri yapılmaksızın
komisyona iletilebilir. Yine alt komisyon, teklifin komisyonun gündemine
alınmasını veya süresiz olarak ertelenmesini isteyebilir. Alt komisyonda
ve komisyonda vekâleten oy kullanılması mümkün değildir.

Alt komisyonların hazırladıkları rapor komitede görüşülür. Alt
komisyonun metni okunur ve komisyon üyeleri değişiklikler önerebilir.
Sunulan teklifte komisyon aşamasında yapılan değişiklikler genel kurulda
oylanır. Komisyon, teklifi genel kurula lehte veya aleyhte görüş bildirerek
veya görüş bildirmeksizin sevk edebilir. Uygulamada komisyon ya olumlu
görüş bildirerek genel kurula sevk etmekte ya da eylemsizlik sergileyip
genel kurula sevk etmemektedir.

Komisyon lehte görüş bildirdiği durumda, teklif üzerinde değişiklik
önererek veya değişiklik önermeksizin genel kurula gönderebilir.
Komisyonca çok sayıda ve kapsamlı değişiklikler önerilmişse, Komisyon
eski teklifin yerine, yaptığı değişikliklerin içerildiği yeni bir teklif (clean
bill) sunabilir. Bu yeni teklifi genellikle Komisyonun başkanı verir. Bu teklif
komisyona tekrar geldikten sonra Genel Kurula lehte görüş bildirilerek
gönderilir.

Tüm bilgiler alındıktan sonra komite, yasa tasarısı için olumlu
görüş mü verileceğine yoksa değişiklikler yapılarak onaylanmasının
mı önerileceğine karar verir. Zaman zaman, eldeki yasa teklifi bir yana
bırakılır ya da askıya alınır; bu da tasarının incelenmesinden vazgeçilmiş
olduğu anlamına gelir. Buna karşın, bir teklif komiteden geçip Temsilciler
Meclisi ya da Senato genel kurulları tarafından onaylandıktan sonra, iki
meclis tarafından kabul edilen metinler arasında olabilecek farklılıkları
uzlaştırmak için bir başka komite devreye girer. Her iki meclisin
üyelerinden oluşan bu Müzakere Komitesi (Conference Committee),
teklife tüm üyelerin kabul edecekleri bir biçim verir ve son kez tartışılıp
onaylanmak için Temsilciler Meclisi ve Senato genel kurullarına gönderir.
Anayasa’nın 1’inci maddesinin yedinci bölümünün ikinci fıkrasına
göre; Temsilciler Meclisi ve Senato tarafından kabul edilen her yasa,
imzalanmak üzere başkana sunulur. Her iki meclis müzakere komitesinin
tasarısını onaylarsa, tasarı imzalanmak üzere başkana sunulur. Başkan,
ya tasarıyı imzalayarak tasarının yasalaşmasını sağlar ya da tasarıyı veto
eder. Başkanın yasama dönemi devam ederken imzalamadığı ya da veto
etmediği yasa teklifleri, başkan tarafından onaylanmış sayılır.
Kongrenin tatile girmesine (adjournment) on gün (pazar günleri hariç)
kala başkana gönderilen yasa teklifleri, başkan tarafından onaylanmaz
ya da veto edilmezse, teklif yasa hükmü alamaz. Bu uygulama, cep
vetosu (pocket veto) olarak adlandırılır. Vetodan farkı, Kongrenin tatile
girmesiyle birlikte teklifin tekrar Kongrede görüşülme imkânının
olmamasıdır ki bu durumda, normal vetonun Kongrede üçte iki çoğunlukla
aşılması (overriding)55 gibi bir ihtimal söz konusu olamamakta ve veto
kesinleşmektedir. Geçmişte birçok kez kullanılan cep vetosu, başkanların
yetkilerini aşıp aşmadıkların sorgulanmasına sebep olmuştur.56 Bu hususa
son bölümde ayrıca değinilecektir.

4.2. Yürütme Organı: Başkan

ABD hükümet sistemi “Başkanlık sistemi” olmasına rağmen
Anayasa’nın 1’inci maddesiyle Kongreye ilişkin daha fazla düzenleme
içermesi, başkana ilişkin 2’nci maddenin ise daha az yer tutması dikkat
çekicidir. Başkanların, yetki ve sorumluluklarını zaman içerisinde
genişletmeye çalışmasında bu durumun da önemli payı vardır.

4.2.1. Başkanın Seçimi

Anayasa’nın 2’nci maddesinin ilk bölümü, başkanın nasıl seçileceğine
dair bilgiler sunmaktadır. ABD Anayasası’na göre (m. 2/1/5) başkan
olabilmek için; ABD’de doğmuş olmak, ABD vatandaşı olmak, en az
35 yaşında olmak ve en az 14 yıldır ABD’de ikâmet ediyor olmak
gerekmektedir. Başkan yardımcısı da aynı özelliklere sahip olmalıdır.
1951 yılında Anayasa’ya getirilen 22’nci değişiklik uyarınca ise, bir kişi en
fazla iki dönem başkan seçilebilmektedir.

ABD Anayasası kabul edildiğinde siyasî partiler henüz olmadığından
başkan seçimlerinde partilerin rolü de söz konusu olamamıştır. Fakat
1800’lerde kurulmaya başlayan siyasi partiler, zamanla seçimlerde etkin
rol oynamaya başlamıştır. Yıllar ilerledikçe Cumhuriyetçi ve Demokrat
olmak üzere iki siyasi parti sisteme egemen olmuş ve başkan adaylarını
belirlemek bu iki partinin en önemli faaliyetlerinden biri hâline gelmiştir.
Siyasî partiler, önce federe devletler bazında bir ön seçim yaparak
delegelerini seçerler. Bu delegeler de “Federal Genel Kurul”da kendi
başkan adaylarını seçerler. Ancak mevcut başkanın ikinci dönem için aday
olması durumunda, başkanın mensubu olduğu parti ön seçim yapmaz ve
mevcut başkanı yeniden aday gösterir. Eyaletlerdeki bu ön seçimler ve
parti kongreleri genellikle Ocak ve Haziran arasında yapılırken, federal
genel kurullar Temmuz, Ağustos veya Eylül aylarında düzenlenir.
Adaylar belirlendikten sonra, her dört yılda bir Kasım ayının ilk Salı
günü seçmenler, başkanı seçecek delegeleri (electoral college) seçerler.
Tüm seçmenler tarafından seçilen bu delegeler, hangi aday için seçilmişlerse
başkanlık seçiminde o adaya oy vermek zorundadırlar. Bir adayın
Başkan seçilebilmesi için, federe devletlerin Kongrede sahip oldukları Senato
ve Temsilciler Meclisi üye sayısının toplamı olan 538 delegenin57 yarısından
bir fazlasının (270) oyunu alması gerekmektedir. Hiçbir adayın
bu çoğunluğu sağlayamaması durumunda Temsilciler Meclisi en çok oy
alan 3 adaydan birini başkan olarak seçer. Bu durumda her federe devletin
bir oyu vardır ve bunların ekseriyetinin oyunu alan başkan seçilir.
Dört yıl süren başkanlık görevi, 1933’te Anayasa’ya getirilen 20’nci
değişiklik uyarınca 20 Ocak’ta Kongrede yapılan bir törenle başlar.
Başkan, yine geleneksel olarak, ABD Yüce Mahkemesi başkanı tarafından58
halk önünde yemin eder/söz verir (oath/affirmation). Anayasa’nın 2’nci
maddesinin birinci bölümünün sekizinci fıkrasında yazılı olan metin şu
şekildedir:





   < “Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık makamını sadakatle yöneteceğime ve Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’nı sürdürmek, korumak ve savunmak için elimden gelen her çabayı göstereceğime yemin ederim/söz veririm.”  >

Anayasa’nın 2’nci maddesinin dördüncü bölümüne göre; başkan,
başkan yardımcısı ve Birleşik Devletler’in bütün sivil yetkilileri, vatana
ihanet, rüşvet, diğer ağır suçlar ve görevi kötüye kullanmakla suçlandırılır
(impeachment) ve suçlu bulunurlarsa, görevlerinden alınırlar. Temsilciler
Meclisindeki araştırmanın ardından Senatoda yapılan yargılamalar, federal
yürütme ve yargı üyelerinin Kongre tarafından denetlenmesi, yargılanması
ve gerekirse cezalandırılması sürecidir. Temyize götürülemeyen bu
kararlar, Senatoda üçte iki çoğunlukla alınabilir ve yargılanan kişinin suçlu
bulunması halinde cezası görevinden ayrılmasıdır.59

4.2.2. Başkanın Yetkileri

Anayasa’nın 2’nci maddesinin ilk bölümü “Yürütme yetkisi, ABD
Başkanına verilecektir” hükmünü içermektedir. Anayasa, başkanın görev ve
yetkilerini de ayrıntılı biçimde saymaktadır; ancak, yardımcısına, kabinesine
ya da diğer federal görevlilere belirgin yönetim görevleri vermemektedir.
Anayasa’nın 2’nci maddesinin başkanın seçimi ile ilgili paragraflarının
ardından, yetkileri ve sorumluluklarına ilişkin hükümler yer almaktadır.
Kısaca belirtmek gerekirse başkan; devlet başkanı (head of
state), yürütmenin başı (chief executive) ve ordunun başkomutanıdır
(commander-in-chief). Ayrıca, veto yetkisine sahip olduğu için yasama
sürecinde de küçümsenemeyecek bir rolü vardır (İlerleyen sayfalarda
tartışıldığı üzere Başkanların mevcut yetkileri kendilerine Anayasa’da
bahşedilen yetkilerin ötesine geçmiştir ve bu durum sisteme ilişkin
tartışmaların temelini oluşturmaktadır.)

Anayasa’ya (m. 2/1/6) göre; başkanın görevden uzaklaştırılması,
ölümü, istifası veya görevinin yetki ve işlevlerini yerine getirmede yetersiz
olduğu hallerde, bu yetki ve işlevler başkan yardımcısına geçer. Hem
başkan hem de başkan yardımcısının görevden alınması, ölümü, istifası
ya da görevde yetersizliği halinde Kongre, yasayla hangi görevlinin başkan
olarak görev yapacağını bildirir ve yetersizlik ortadan kalkıncaya ya da bir
başkan seçilinceye kadar bu kişi başkan olarak görev yapar.
Anayasa’ya 1967’de getirilen 25’inci değişiklik de bu hükme ilişkin
yeni kurallar koymuştur. Değişikliğin ikinci fıkrası, başkan yardımcısı
makamında bir boşluk olduğunda, başkanın Kongrenin her iki meclisinde
çoğunluk oyu ile onaylanarak göreve başlayacak bir başkan yardımcısı
atayacağını düzenlemiştir. Bu değişiklik yürürlüğe girmeden önce, boşalan
başkan yardımcılığı makamı, bir sonraki başkanlık seçimine kadar boş
kalmaktaydı. Gerald R. Ford, 1973’te Spiro T. Agnew’nun istifa etmesinden
sonra, Başkan Richard M. Nixon tarafından bu şekilde başkan yardımcılığı
görevine getirilen ilk kişi olmuştur. 1974’te Nixon istifa ettiğinde ise
Ford, başkanlığa gelmiştir. Bunun üzerine, söz konusu değişiklik uyarınca
Nelson A. Rockefeller, başkan yardımcılığına getirilmiştir. Böylelikle,
ABD göreve seçimle gelmemiş bir başkan ve bir başkan yardımcısı ile
yönetilmek durumunda kalmıştır.
Başkana Anayasa’da verilen bir yetki onun dış ilişkilerde önemli bir
rol üstlenmesine zemin hazırlamıştır. Anayasa’nın 2’nci maddesinin
ikinci bölümüne göre; başkan, Birleşik Devletler silahlı kuvvetlerinin
başkomutanıdır. Başkanlar, bu yetkinin kendilerine askerî güç kullanımını
içeren konularda münhasır yetki verdiğini savunagelmiş; bu iddia,
çalışmanın üçüncü bölümünde gösterildiği üzere, yasama ile yürütme
arasında ciddî tartışmaların hatta krizlerin ortaya çıkmasına sebep
olmuştur. Mezkûr anayasa maddesinde, başkana yürütme organının
her bölümünün en üst görevlisinden kendi bölümünün işlevleri ile ilgili
herhangi bir konuda görüşünü yazılı olarak isteyebilme ve görevi kötüye
kullanma olayları dışında, Birleşik Devletler’e karşı işlenmiş suçlarda
infazı erteleme ve affetme yetkisi de verilmiştir.
Anayasa’nın 2’nci maddesinin ikinci bölümünde, başkana, Senatonun
tavsiye ve rızasıyla (advice and consent) ve mevcut senatörlerin üçte
ikisinin onayı ile antlaşmalar yapma ve büyükelçileri, diğer diplomatik
kişi ve konsolosları, Yüce Mahkeme yargıçları ile Anayasa’nın öngörmediği
ve yasalarla kurulacak Birleşik Devletler makamları için bütün görevlileri
önerme ve Senatonun tavsiye ve rızası ile bu kişilerin atamalarını yapma
yetkisi de verilmiştir. Ayrıca başkan, Senatonun tatilde bulunduğu süre
içinde, boşalacak bütün görevlere, Senatonun izleyen yasama dönemi
bitiminde sona ermek üzere, atama yapma yetkisine de sahiptir.60

Anayasa’nın 2’nci maddesinin üçüncü bölümü ise başkana, zaman
zaman, ülkenin durumu hakkında Kongreye bilgi verme61 ve gerekli
ve uygun gördüğü önlemleri onların görüşlerine sunabilme yetkisi
de tanımıştır. Ayrıca başkan, olağanüstü hallerde her iki meclisi veya
bunlardan herhangi birini, toplantıya çağırabilir ve tatile girme konusunda
aralarında bir anlaşmazlık olduğunda, uygun gördüğü bir tarihe kadar
onları tatil edebilir.
Anayasa’ya (m.2/3) göre başkan, yasaların duyarlılıkla uygulanmasını
sağlamaya özen göstermelidir. Başkan, bu sorumluluğunu yerine
getirebilmek için, yaklaşık 4 milyon kişinin çalıştığı bir örgüt olan federal
hükümet yürütme organının başkanlığını yapar. Başkan, ayrıca, önemli
yasama gücüne de sahiptir. Anayasa’nın ilk maddesinde yer alan “tüm
yasama gücünün” Kongreye verilmiş olmasına ve yürütmenin yasa tasarısı
hazırlayamamasına rağmen, başkan yasamaya da dâhil olmaktadır. Şöyle
ki başkan, Kongreden gelen her yasa taslağını veto edebilmektedir. Her bir
meclisin üçte iki çoğunluğu bu vetoyu kaldırmaya karar vermezse taslak
yasalaşamamaktadır. Başkana tanınan veto yetkisi Anayasa’nın 1’inci
maddesinin yedinci bölümünde şu şekilde ifade edilmektedir:
“Temsilciler Meclisi ve Senato tarafından kabul edilen her yasa teklifi yasalaşmadan önce, Birleşik Devletler Başkanı’na sunulur eğer Başkan uygun görürse bunu imzalar, fakat uygun görmezse itirazları ile birlikte bunu kaynaklandığı meclise geri gönderir; bu meclis, genel olarak, itirazları tutanaklara geçirir ve yasa teklifini yeniden görüşür.
Yeniden görüşme sonunda yasa teklifi o meclisin üçte ikisi tarafından kabul edilirse, teklifi itirazlarla birlikte yeniden görüşülmesi için öteki meclise gönderilir. Yasa teklifi, bu Meclisin de üçte ikisi tarafından kabul edildiğinde, yasalaşır.”
Başkanlar veto yetkilerinin günümüze dek 2564 kez kullanmıştır.
Bunların 1066 tanesi cep vetosu, 1498’i normal vetodur. Şimdiye kadar
110 veto, Kongrede nitelikli çoğunluk sağlanarak geçersiz kılınmıştır.
1933-1945 yılları arasında başkanlık yapan Franklin D. Roosevelt, toplam
635 kez veto yoluna başvurarak, bu yetkiye en çok başvuran başkan
olmuştur. Bu dönemde veto edilen 635 tasarıdan sadece 9 tanesi geçersiz
kılınmıştır.62
Başkanlar Kongrede yaptığı yıllık ve özel konuşmalarda, gerekli
olduğuna inandığı yasaların yaşama geçirilmesini de önerebilmektedir. Bu
durum, kamuoyu oluşturmak ve Kongre üyelerini belli bir konuda yasama
faaliyetine girişmeye teşvik etmekten ibarettir, yürütmenin yasa tasarısı
hazırlamak gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. Tüm yasaların Kongreden
kaynaklanması güçler ayrılığının katı bir şekilde uygulanmasının bir
sonucudur.

Aynı zamanda bir siyasî partinin önderi de olan başkan, kamuoyu
geliştirecek ve böylelikle Kongredeki yasama çalışmalarının akışını
etkileyecek bir konuma sahiptir. Kongre ile olan ilişkilerini geliştirmek
amacıyla, başkanlar, son yıllarda Beyaz Saray’da bir “Kongre ile Bağlantı
Bürosu” oluşturmuşlardır. Başkan, tüm önemli yasama çalışmalarını
izlemekte ve her iki parti mensuplarını hükümetin politikalarını
desteklemeleri için ikna etmeye çalışmaktadır.

Başkanların önemli yetkilerinden biri de “yürütme kararnamesi”
(executive order) çıkarabilmesidir. Anayasa’da ya da başka bir yasada
başkanın yürütme kararnamesi çıkarabileceğine dair bir hüküm
olmamakla birlikte, bu kararnamelerin ortaya çıkışının 1793’e kadar gittiği
belirtilmektedir. Anayasa’nın 2’nci maddesinin tüm yürütme yetkisini
kendilerine verdikleri gerekçesine dayanan başkanlar, federal yürütme
kurumlarını bağlayıcı emirler verebilmektedir. Bu yetkinin dayanağına
dair belirsizliğin olması, bu kararnameleri tartışmalı hâle getirmektedir.
Yine de, zaman içerisinde bu uygulamanın yaygınlaştığı ve normalleştiğini
söylemek mümkündür. Zira yürütme kararnameleri, 18. yüzyıl boyunca,
Kongre faaliyetlerini tamamlayan detaylara ilişkin olmuşken Theodore
Roosevelt döneminden, özellikle de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sayısı,
kapsamı ve etkisi ciddî oranda artmıştır.63 Yürütme kararnamelerinin
yasama-yürütme-yargı ilişkilerine ileride ayrıca temas edilmektedir.

Başkanın Kabinesi

Federal yasaların uygulanması ve yönetimi görevi, belirgin ulusal ve
uluslararası konularla ilgilenmek üzere Kongre tarafından yaratılmış olan
çeşitli bakanlıklara (departments) verilmiştir. Bu bakanlıkların başında
bulunan, Başkan tarafından seçilip önerilen ve Kongre tarafından onaylanan
bakanlar (secretary)64, genellikle “Başkanın Kabine”si diye bilinen bir
danışmanlar kurulu oluştururlar. 

Kabineyi oluşturan bakanlıklar şunlardır:

Adalet Bakanlığı, 
Çalışma Bakanlığı, 
Dışişleri Bakanlığı, 
Eğitim Bakanlığı,
Enerji Bakanlığı, 
Gazi İşleri Bakanlığı, 
İçişleri Bakanlığı, 
İskân ve Kentsel
Gelişme Bakanlığı, 
Maliye Bakanlığı, 
Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanlığı,
Savunma Bakanlığı, 
Tarım Bakanlığı, 
Ticaret Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı.

4.3. Yargı Organı

4.3.1. Genel Olarak

Federal Hükümetin üçüncü organı olan yargı, başında ABD Yüce
Mahkemesinin (Supreme Court) bulunduğu, ülkeye yayılmış bir
mahkemeler ağından oluşmaktadır. Anayasa’nın 3’üncü maddesinin ilk
bölümünde geçen, yargı yetkisinin bir Yüce Mahkeme’ye ve Kongrenin
zaman zaman atayacağı ve kuracağı alt mahkemelere verileceğine dair
hükme istinaden; Kongre tarafından ülke bölgelere ayırılmış ve her bölge
için federal mahkemeler oluşturulmuştur. Bu çerçevede; federal seviyede,
Yüce Mahkemenin yanı sıra 12 temyiz mahkemesi (court of appeals ya
da circuit court), 94 bölge mahkemesi (district court) ve özel görevli
mahkemeler bulunmaktadır. Kongre federal mahkemeleri kurma ve
kapatma, ayrıca federal yargı ağındaki yargıç sayısını saptama yetkisine
sahip bulunmaktadır; ancak, Yüce Mahkemeyi kapatamaz.



Federal Yüce Mahkeme

Anayasa’nın 3’üncü maddesinin ikinci bölümünde yargı organının yetki alanı belirtilmiştir. Buna göre federal yargı organının yetkisi şu
alanları kapsar:

• “Anayasa’dan doğan”65 tüm hukukî ve adlî davalar,
• ABD’nin yasaları ve antlaşmaları, deniz kuvvetlerine ve deniz ticaretine ilişkin davalar,
• Yabancı devletlerin ABD’de görevli büyükelçilerini, elçilerini ve konsoloslarını ilgilendiren davalar,
• ABD hükümetinin taraf olduğu anlaşmazlıklar,
• Eyaletler (ya da vatandaşları) ile yabancı devletler (ya da vatandaşları ya da uyrukları) arasındaki uyuşmazlıklar.


   Anayasa’ya getirilen 1795 tarihli ve “eyaletler aleyhine açılan davalar”
konulu 11’inci değişiklik, “Birleşik Devletler’in yargı yetkisi, Birleşik Devletler
eyaletlerinden birine karşı diğer bir eyalet vatandaşları, ya da yabancı bir
devlet vatandaşı veya yabancı uyruğu olanlar tarafından açılmış ya da
devam etmekte olan herhangi bir hukuk veya hakkaniyet davasını kapsayan
biçimde yorumlanmayacaktır.” hükmü ile bir eyalet vatandaşının davacı ve
başka bir eyalet hükümetinin davalı olduğu durumları federal yargı yetkisi
dışına çıkarmıştır. Buna karşın, bir eyalet hükümetinin davacı ve başka bir
eyalet vatandaşının davalı olduğu durumlara dokunulmamıştır.66
Söz konusu madde, eyalet mahkemeleriyle federal mahkemeler
arasında karmaşık bir ilişki sistemi kurmuştur. Federal mahkemeler,
genel olarak, eyaletlerin kendi yasalarından doğan davalara bakmaz;
ancak, federal mahkemelerin yetki alanına giren bazı davalar eyalet
mahkemeleri tarafından da karara bağlanabilir. Böylelikle bu iki mahkeme
sistemi, belirli alanlarda tam yetkiye, bazı alanlarda ise çakışan bir yetkiye sahiptir.

Anayasa, yargının bağımsızlığını şu iki şekilde desteklemektedir:

1) Yüce Mahkeme ve alt mahkeme yargıçları, iyi halleri sürdüğü sürece (during good behavior) görevde kalır ve 
2) görevde bulundukları sürece hizmetleri karşılığında belli zamanlarda, azaltılamayacak bir maaş alırlar.

Yargıçların iyi halleri süresince görevde kalacakları yönündeki güvence,
görevi kötüye kullanmakla suçlanıp mahkûm olmadıkça, hayatları boyunca
görevde kalabilmelerini sağlamaktadır. Diğer bir ifadeyle, bu düzenleme
sayesinde yargıçlar, kendilerini atayan başkanın veya diğer başkanların
görevden alma tehditlerine karşı korunmaktadır. Maaşın azaltılamayacağı
kuralı ise Kongrenin maaşı istifaya neden olacak derecede indirme tehdidi
ile yapabileceği baskıdan yargıçları korumaktadır.

4.3.2. Yüce Mahkeme

Anayasa tarafından özel olarak oluşturulan tek mahkeme olan Yüce
Mahkeme, 1789 tarihli Adalet Yasası (Judiciary Act) ile kurulmuştur.
Yargıç sayısını saptama hakkı Kongreye verilmiştir. Söz konusu Yasa
ile Mahkemenin yargıç sayısı altı olarak belirlenmiş, 1801 yılında beşe
indirilmiş, 1807’de yedi, 1837’de dokuz, 1863’te ona çıkarılmış, 1866’da
tekrar yedi kişiye indirildikten sonra, 1869’da (Başyargıç ve sekiz Yargıç
olmak üzere) dokuza çıkarılarak son hâlini almıştır.
Mahkeme üyeleri kaydı hayat şartıyla atanır; yani görevlerinden
alınamazlar. Yargıçların 70 yaşından sonra maaşlarında hiçbir azalma
olmaksızın kendi istekleri neticesinde emekli olma hakkı vardır. Bu
düzenleme, yargıçların çok uzun yıllar görevde kalmalarını sağlar. Nitekim
kuruluşundan (1790) bugüne dek Mahkemede 17 başkan ve 100 yargıç
görev almıştır.67

Mahkeme üyelerinin toplum nezdinde büyük bir itibarı vardır.

Kurum, Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri, kurumsallaşmanın, hukukun
üstünlüğünün ve demokratik gelişmenin temel itici güçlerinden biri
olmuştur. Yüce Mahkemeye ABD sistemi içerisindeki gücünü kazandıran
temel etken Anayasa’da açık bir hükme dayandırılamasa da, Mahkemenin
yasaların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimini yapmasıdır. Alexis
de Tocqueville’in “Temsilî hükümetler Avrupa’da birçok ülkede kuruldu
ama şunun farkındayım ki dünyada hiçbir ulus şimdiye kadar ABD’dekine
benzer bir yargı gücü oluşturamadı...”68 şeklindeki ifadesi de yargının ABD
hükümet sistemi içindeki önemine işaret etmektedir.
Daha önce de belirtildiği üzere, Yüce Mahkeme, bu denetimi Marbury
v. Madison davasında Yargıç John Marshall’ın verdiği bir karara dayanarak
1803’ten bu yana yapmaktadır. Bahsi geçen davanın gerekçesinde Yargıç
Marshall, yasaların Anayasa’ya uygunluğu denetiminin yolunu açmıştır.
Marshall’a göre; her hukuk kuralı, kendisinden üstün olan hukuk kuralı
karşısında gücünü yitirir. Anayasa sıradan yasalardan daha güçlüdür.
Kararda, Anayasa’nın sıradan yasalar gibi değiştirilemeyen üstün bir
yasa olduğunu belirten Marshall, Anayasa’ya uygun olmayan bir yasanın
Anayasa’ya uygun yasalar gibi geçerli sayılmaması gerektiğini belirtmiş;
bu denetimin de Yargı tarafından özel bir düzenlemeye gerek olmadan,
kendiliğinden yapılması gerektiğini savunmuştur.69
Anayasa yargısı sisteminin mantığı açık ve basittir: Bir normu somut
olayda uygulayacak olan mahkeme, bu norm ile bu normdan daha üst
derecede bulunan bir normun çatıştığını kanısına varırsa, mahkeme bu
çatışmayı, üst yasa alt yasaları ilga eder (lex superior derogat legi inferiori)
ilkesine göre çözer. Yani somut olayda, üst norma aykırı olan alt normu
değil, üst normu uygular. Bir yasa ile Anayasa arasında çatışma söz konusu
olduğunda da aynı şey geçerlidir. Mahkeme davada uygulayacağı yasanın
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varırsa, bu yasayı somut olayda “ihmal”
eder; onun yerine doğrudan doğruya Anayasa’nın hükmünü uygular.70

     Yasaların anayasaya uygunluk denetiminde birden çok yöntem söz
konusudur. En sık kullanılan yöntem olan itiraz yolu ile denetimde,
görülmekte olan bir davada taraflardan biri, kendisi aleyhine sonuç
doğurması muhtemel bir yasanın anayasaya aykırılığını itiraz şeklinde
öne sürebilir. Ancak, davanın tarafları anayasaya aykırılık iddiasında
bulunmasa dahi, davaya bakmakta olan mahkeme bu kanıda ise, yasanın
anayasaya uygunluğunu re’sen denetleyebilir. Böyle bir durumda davaya
bakan mahkeme, anayasaya aykırılık sorununu bir ön mesele yapıp
inceler ve karara bağlar. Yüce Mahkeme, yaptığı denetim sonucunda, bir
yasanın anayasaya aykırı olduğu sonucuna ulaşılırsa, bu karar, teorik
olarak sadece o davaya yöneliktir. Diğer bir ifadeyle, itiraz yoluyla yapılan
denetim sonucunda, bir yasanın anayasaya aykırı olduğu yönünde verilen
karar, teorik olarak yalnız o davanın tarafları arasında bir sonuç doğurur
ve anayasaya aykırılığı sonucuna varılan yasa, yalnızca o davada taraflara
uygulanmaz. Ancak, yapılan denetim sonucunda anayasaya aykırı
olduğu sonucuna varılan yasa yürürlükten kalkmaz. Bunun nedeni, iptal
kurumunun, güçler ayrılığı ilkesi ile bağdaşmadığı fikridir. Bu fikir, Yüce
Mahkeme tarafından da sadakatle uygulanmakta ve yargı organlarının
bir yasa veya kararnameyi iptal etme yetkisinin bulunmadığı kabul
edilmektedir.71

Yargının yasayı iptal etmemesi yönündeki gelenek, yasama yürütme ve
yargı organları arasındaki ilişkinin bir yansımasıdır. Bu erkler arasındaki
ilişki, ABD başkanlık sisteminin temel karakterini oluşturması ve
parlamenter sistemden farkını ortaya koyması bakımından çok önemlidir
ve bir sonraki bölüm bu konuya ayrılmıştır.

7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder