27 Ekim 2019 Pazar

15 _TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN, ARAP YARIM ADASINDAKİ ETKİLERİ, BÖLÜM 2

15 _TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN, ARAP YARIM ADASINDAKİ ETKİLERİ, BÖLÜM 2



Aynı zamanda Batı başkentlerinden gelen tepki adeta gecenin kazananını bekler nitelikte bir tavra işaret eder biçimde çok geç ve çok cılız bir tutum olarak 
değerlendirilmiştir. Ama ve fakatlar içerisinde boğulan tepki açıklamalarında da meydanlara çıkan halkın “dini” söylemi (tüm siyasi görüşlerden halkın darbe 
girişimine karşı sokaklarda olması ve olayın akabinde ana muhalefet partisi CHP’nin İstanbul’da iktidar partisinin de katılım kararı aldığı ve kendisine bağlı 
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ulaşımı ücretsiz sunduğu bir miting düzenlemesine karşın) ve iktidarın olayın akabinde nasıl kendi gücünü pekiştireceğine değinilmekten geri durulmamıştır. Dolayısıyla kısaca bir ülkeye dair algılanan koşullar ne olursa olsun darbe girişimlerine karşı demokratik şekilde seçilmiş hükümetin ve halkın iradesinin yanında olmak biçiminde bir ilkesel duruştan ciddi anlamda taviz verildiği algısı oluşmuştur. 

Türkiye içerisinde de entelektüellerden ve akademisyenlerden gelen tepkinin de, özellikle son yıllarda yaşanan diğer pek çok sosyal gelişmeye kıyasen şu 
ana kadar oldukça mütevazı kaldığını söylemek gerekmektedir.

Bu “sessizlik listesi” uzatılması oldukça mümkün bir liste olmakla beraber hem bu konuda detaylı arşiv çalışmaları yapılması hem de gelecekte atıf yapılabilme ye yetecek bir iki temel noktanın ifade edilmiş olması dolayısıyla bu kadarıyla yetinmek yerinde olacaktır. Böylelikle şu anda devlet aygıtının ve demokratik biçimde seçilmiş hükümetin hukukun üstünlüğüne ve hukuk devleti olma vasfına riayet içerisinde darbe girişiminde yer alan kişileri cezalandırma süreci başlamıştır. 

Sorgulamalar, gözaltları ve tutuklamaların kanundışı ve geri tepebilecek uygulamaların dikkatle önüne geçilerek sürdürülmesi gerekmektedir.
 Aynı zamanda örgütün mümkün olan en fazla sayıda bağlısı saf dışı bırakılmadığı takdirde artçı dalgaların olabileceği de gözden kaçırılmamalıdır. 
Bu hukuki sürece ilaveten mücadelenin önemli parçaları olmak üzere askeri ve istihbari aygıtlarda yeniden yapılanmanın sinyalleri gelmekte ve Gülen’in iadesi 
için ilgili ABD makamlarına gerekli dava dosyaları –süreç içerisinde gelen yeni delillerle beraber iletilecek yeni dosyalardan ayrı olarak darbe girişimine kadarki 
süreci kapsar şekilde- iletilmiştir. Devlet kurumlarına, askeri okullara ve polis akademilerine giriş sınavları da dikkatle incelenecektir. Eşzamanlı ve çok boyutlu bir süreç işletilmesi bu sürecin olmazsa olmazıdır. Buna ilaveten ilan edilen OHAL, devlet aygıtının gerekli adımları daha etkin ve daha hızlı biçimde atmasına ve bu acı günleri arkamızda en çabuk biçimde bırakmamıza olanak sağlayacaktır.

Türkiye’nin yalnızca son bir yılda birden fazla terörist örgüt tarafından gerçekleştirilen 10’u aşkın terör saldırısı ve yüzlerce insanın hayatına mal olan ve binlercesini yaralayan bir darbe atlattığı göz önünde bulundurulduğunda iki trajik terör saldırısı neticesinde 6 aylık OHAL 6 aylık bir yenileme yapan 
Fransa örneği de değerlendirildiğinde Türkiye’nin 3 aylık OHAL ilanı oldukça anlaşılabilir görünmektedir. Darbe girişimine süresince ölümcül sessizliği ya da 
mahcup bir darbe girişimciliğini benimseyen yukarıda bahsi geçen kişilerin ve medya organlarının bu karar karşısındaki eleştirel tutumu da oldukça manidar dır. 
Halkın demokrasiye bağlılığı ve kendi iradesine sahip çıkışına ilaveten devletin defaten dile getirdiği, güvenlik ve istikrardan ödün vermeksizin hukukun üstünlüğü konusundaki hassasiyeti bu süreç açısından etkin kontrol mekanizma ları olarak işleyecektir. Velhasıl, Türkiye’nin demokratik değerlerin toplumda, siyasi partilerde ve silahlı kuvvetlerde ne denli derin biçimde yerleşmiş olduğuna dair ortaya koyduğu görüntü darbe girişimini mağlubiyete mahkûm eden ve demokrasi zaferini getiren ana saik olmuştur. 
Hangi değerlerin muhafazası adına hamle yaptığı belirsiz darbe girişimcileri, destekçileri ve azmettiriciler ise kendi radikal yapılanmalarının iradesini demokratik biçimde seçilmiş hükümetin ve halkın iradesinin üzerinde etkin kılma çabasının utancını yaşamak durumundadırlar. Darbecilerin karşısında duran vatansever askerlerimiz ve emniyet güçlerimizin yanında gecenin esas kahramanı olan yüzlerce şehidini ve yaralanan binlerce insanını unutmadan bu demokrasi zaferini kutlamak ve tüm dünyaya halkın kendi demokrasisini böyle bir cani girişim karşısında dahi nasıl koruyabileceğini göstermek halkımızın sonuna kadar hakkıdır.

15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminin dış politika açısından dikkat çeken noktası zamanlama olarak Ankara’nın dış politikada zorlu süreçlerden geçtiği ve birçok bölgesel ve küresel aktörle sorunlar yaşadığı bir dönemin seçilmiş olmasıdır.

 Türkiye’nin Arap devrimleri sürecinin ortaya çıkardığı bölgesel istikrarsızlık ve yine iç siyasetteki meydan okumaların etkisiyle dış politikasında ölçek düşürmek 
durumunda kaldığı bir dönemde böyle bir darbe girişimiyle karşı karşıya kalması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “dışarıdan yazılan” şeklinde işaret ettiği senaryonun 
uygulayıcılarının darbe teşebbüsü ile kesin ve nihai bir sonuca ulaşmayı hedeflediklerini göstermektedir.  Birçok dış politika tercihinde ABD başta olmak üzere Batı bloğundaki NATO müttefikleri tarafından yalnız bırakılan Türkiye’ye yönelik darbe girişiminin Ankara’nın Rusya, Mısır ve İsrail gibi bölge ülkeleriyle yaşadığı sorunlara kendi insiyatifiyle çözümler arayışı içerisine girdiği bir dönemde gerçekleşmesi de bu anlamda dikkate değerdir. 

Bu nedenle darbe sürecinin Türkiye iç politikasına olduğu kadar, dış politikasına da ciddi etkilerinin olacağı vurgulanmalıdır. Bunun yanında Türkiye’deki darbe 
girişiminin başarısız olmasının Ortadoğu’daki dönüşüm süreci açısından da kimi sonuçlar doğuracağı unutulmamalıdır. 

BÖLÜM 1 : 


15 Temmuz Askeri Darbe Girişimine Dünden Bakmak,

Bu ülke geçmişe bakıldığında 15 Temmuz gibi daha nice oyunlar, darbe girişimleri ve tuzaklarla karşı karşıya gelmiştir. Nerede Müslüman topluluğu olsa bu çıkar sağlayamayan devletleri rahatsız etmiş ve onları türlü önlemler almaya itmiştir. Yani 15 Temmuz askeri darbe girişimi asırları kapsayan bir planın parçasıdır. 
Bu planın ilk aşaması olarak İslam ve ona ait tüm değerler Endülüs’ten çıkarıldı. Sonra Osmanlıya karşı devam eden süreçte de koca imparatorluk parçalanmış 
ve Türkler Anadolu’da adeta sıkıştırılmıştır.
Bu yüzyılın başından itibaren Afganistan, Irak müdahaleleri, akabinde başlayan süreçte içinde yaşadığımız yüzyıl içerinde hayata geçirilmek istenen iki hedeften 
söz etmemiz mümkündür. Birincisi geçen yüzyılda Osmanlıdan koparılarak ayrılan devletleri yeniden tasarımlamak suretiyle küçük “devletçikler” kurmak. Adeta Arap dünyasını İslam öncesindeki gibi küçük kabile devletçiklerine dönüştürmek istenmektedir. Irak, Yemen, Libya, Suriye örnekleri bu hususu bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Suriye için “B Planı”nı olarak açıkladığı şey, Kürtler, Sünniler ve Şiiler için küçük devletçiklerden oluşan bir federal modeli kapsamaktadır. Bu durum ikinci bir ‘parçala ve yönet’ dalgasının da işareti mahiyetindedir.
İkincisi ise, Türkleri Anadolu’da sıkıştırmak ve tamamen etkisiz kılmaktır. Bunun için de, Kafkasya’dan Akdeniz’e kadar uzanan hattan Türkiye’yi çevrelemek ve 
sürekli bir çatışma ortamına dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Ancak bu iki hedefin üzerinde esas yaşanan husus, Haçlı mekanizmasıyla İslam’a karşı açılmış olan topyekûn savaşın devam ettiğidir. Yani araçlar ve yöntemler değişse de, hak batıl savaşı devam etmektedir.
Anlaşıldığı üzere hala Türkiye Cumhuriyeti’nde süregelen bazı hadiseler yüzyıllardır aynı senaristlerin oyunlarıyla devama etmekte. Fakat artık Türk milletinin gözü fazlasıyla açılmış durumda. Batı artık karşısında bilinçli bir neslin olduğunun farkında değildi, ta ki 15 Temmuz’a kadar. Türkiye üzerinde oynanan oyunlarda parmakları olanlar bu milletin gençlerinin beyinlerini yozlaştırdıklarını, artık onların da kendi saflarında bilinçsiz birer birey olduklarını düşünüyorlardı. 

Ama gelişen iletişim araçları, bilginin çabuk yayılması, tarihi kolay araştırabilmek gibi olanaklar sayesinde artık Türk milleti, özellikle Türk gençleri, fazlasıyla 
gözü açık duruma geldi. Bunu Batı dünyası istemeden de olsa kendi eliyle yapmıştır.
Fakat 15 Temmuz’da yaşanan bu olay Türkiye’de daha önce yaşanan 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinden farklıdır. Nedeni ise İlker Başbuğ’un da dediği gibi 
15 Temmuz’u farklı kılan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızan, Fethullah Gülen terör örgütüne askeri lise zamanlarında başlayarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızan ve 
burada yuvalanan bir cunta var. Bu cunta açıkça kendi kendine değil dışarıdan emir alarak bu harekâtı yapmıştır.  Bu yüzden 15 Temmuz askeri darbe girişimi 
diğer darbe girişimlerinden farklıdır. Aslında bu girişime 15 Temmuz Gülen Cemaati’nin silahlı darbesi demek daha doğru olacaktır. Zaten darbe girişimi sırasında ve sonrasında orada bulunan ve öne sürülen Mehmetçiklerin çoğunun kandırıldığı açıktır. Türk askerinin isminin böylesi alçak bir durumla yan yana gelmesi çokta doğru değildir.

15 Temmuz Darbe Girişimine Genel Bir Bakış,

Turan Kışlakçı’nın Akit Tv’de yaptığı bir konuşmasında çok önemli noktalara değinmiştir. Buraya eklemekte büyük fayda vardır. 
BAE’de Arap Baharı’yla Mücadele Merkezi adında 2011 yılının sonuna doğru bir merkez kurulup başına bütün dünyanın çok iyi tanıdığı  Muhammet  Dahlan getirildi. 
Muhammet Dahlan son olarak  Fetullah Gülen ile röportaj yapan Mısır kanalının sahibi olarak Türkiye'de gündeme gelen bir Filistinli ve geçmişi oldukça karanlık. 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklama da, Fetullah Gülen'in Mısır televizyonuna verdiği röportajdan bahsederken şu ifadeyi kullandı: " Mısır'da bir televizyona röportaj vermiş ve aslında bu televizyonun arkasında da yine bir terörist var."
Filistinli Muhalif lider Muhammed Dahlan, Birleşik Arap Emirlikleri tarafından finanse edilen ve Nilesat uydusundan yayın yapan El Gad Televizyonu'nun sahibi.
Geçmişte birçok karanlık olaya adı karışan Dahlan'a yönelik en büyük suçlamalardan biri Filistin lideri Mahmud Abbas'tan gelmişti.
Abbas, Mart 2014'te yaptığı açıklamada, Dahlan'ı, Yaser Arafat'ın ölümünden sorumlu tutmuştu. 2004 yılında Paris'teki bir hastanede yaşamını yitiren Arafat'ın şüpheli ölümünde Dahlan'ın parmağı olduğunu iddia eden Abbas, Dahlan'ın altı El Fetih üyesinin öldürülmesi ve yüklü miktarda paranın kaybolmasında da rol oynadığını belirtmişti.
Abbas ayrıca, Dahlan'ın 2000 yılındaki Camp David zirvesinde İsrail ve ABD ile işbirliği yaparak Filistin'in müzakere masasındaki elini zayıflattığını öne sürmüştü.
İngiliz The Guardian gazetesinin eski editörü David Hearst ise Dahlan'ı, 15 Temmuz darbe girişiminde aracılıkla suçlamıştı.
Hearst'ın, genel yayın yönetmenliğini üstlendiği Middle East Eye haber sitesinde Dahlan’la ilgili ortaya attığı iddialardan bazıları şöyle: “15 Temmuz darbe 
girişiminden haftalar önce Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) hükümeti, FETÖ’ya para aktardı. Para transferi için bir aracı belirlediler. Bu aracı, Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zeyid el Nahyan ile yakın ilişkileri olan Muhammed Dahlan oldu.”
Gazze’de Hamas iktidara gelmeden önce El Fetih partisinin bu bölgedeki lideri olan Dahlan, yolsuzluktan yargılanmaya başlayınca Filistin’i terk edip Körfez’e sığınmıştı. Hamas’a karşı ABD destekli bir darbe tasarlamak ve Yaser Arafat’a suikast planlamak gibi suçlamalar da yöneltilen Dahlan, sürgün yeri olarak Abu Dabi’yi seçti.
Dahlan’ın Fetullah Gülen ile iletişim kurmasına, ABD’de yaşayan Filistinli bir iş adamı yardımcı oldu. Bu iş adamının kimliğinin Türk gizli servisi tarafından bilindiği belirtildi.

BAE’de bulunan Sky News Arapça ve Al Arabiya gibi medya kuruluşları, 15 Temmuz gecesi Türkiye’deki darbe girişiminin başarılı olduğu ve hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yurt dışına kaçtığı gibi asılsız iddialar ortaya attılar. BAE hükümeti ancak 16 saat sonra, yani ancak darbe girişiminin başarısız olduğu kesinleşince bu girişimi kınadı. BAE Sosyal medyasında Dahlan’a yönelik öfke dolu mesajlar paylaşılmaya başladı.
Bunun üzerine BAE hükümeti Dahlan ile arasına mesafe koydu. Dubai havalimanında darbeci olduğu öne sürülen iki Türk generali yakalayıp iade ederek Ankara ile ilişkileri düzeltmeye çalıştılar.

Dahlan BAE’yi de terk etmek zorunda kaldı ve şimdi Mısır’da yaşadığı sanılıyor. Mısır ve BAE’nin yanı sıra Ürdün de Dahlan’ın Mahmud Abbas’tan sonra Filistin 
lideri olmasını istiyor. FETÖ üyelerinin de Mısır’a sığınabileceği yönünde iddialar ortaya atılmıştı. Dahlan’ın ABD’deki Filistinli işadamı vasıtasıyla Gülen ile 
görüşmesinin, Gülen’in ABD’den Türkiye’ye iade sürecinde kullanılabileceği belirtiliyor. Ayrıca Dahlan daha önce de Libya’da iç savaş çıkarmaya çalışmakla 
suçlanmıştı. 

Bunun yanı sıra Dahlan’ın DAEŞ içinden de adamları çıkmıştır. Yani kısacası Dahlan’ı “terörist” olarak ifade etmekte bir sakınca yoktur. 

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

15 _TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN, ARAP YARIM ADASINDAKİ ETKİLERİ, BÖLÜM 1

15 _TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN, ARAP YARIM ADASINDAKİ ETKİLERİ, BÖLÜM 1





İçindekiler

ÖNSÖZ: 3
ÖZET : 4
GİRİŞ : 5

BÖLÜM 1 : 13

15 Temmuz Askeri Darbe Girişimine Dünden Bakmak 13
15 Temmuz Darbe Girişimine Genel Bir Bakış 15

BÖLÜM 2 :

Mısır’da 15 Temmuz Darbe Girişiminin Yankıları 20
MISIR HABERLERİ : 25
EGYPT GATE : 25
EL- SHAAB 27
AHRAM : 28
AHRAM : 29
Irak’ta 15 Temmuz Darbe Girişiminin Yankıları 31
IRAK HABERLERİ : 34
AZAMİL: 34
Suudi Arabistan’da 15 Temmuz Darbe Girişiminin Yankıları 36
Katar’da 15 Temmuz Darbe Girişiminin Yankıları 38
SONUÇ : 41
KAYNAKÇA 42
                                                                                        
KISALTMALAR:

TSK              : Türk Silahlı Kuvvetleri
TRT              : Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu
CNN             : Cable News Network
ORSAM      : Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi
BMGK        : Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
ABD            : Amerika Birleşik Devletleri
SPA             : Saudi Press Agency (Suudi Arabistan Haber Ajansı
BM              : Birleşmiş Milletler
BAE            : Birleşik Arap Emirlikleri
PKK           : Partiya Karkerên Kurdistanê
IŞİD            : Irak ve Şam İslam Devleti
MİT            :  Milli istihbarat teşkilatı
FETÖ         : Fethullah Gülen Terör Örgütü
CHP            :  Cumhuriyet Halk Partisi
NATO         : Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü
CIA            :  Central Intelligence Agency
KGB           : Devlet Güvenlik Komitesi –RUSYA
YPG           : Halk Savunma Birliği anlamına gelen terör örgütü 


ÖNSÖZ:

      15 Temmuz..  Türkiye’nin makus talihini yendiği tarih. Dostun ve düşmanın kim olduğunun açıkça ortaya çıktığı gün olarak nitelendirebiliriz. 
Bu çalışmada her dönem, her tarih iç içe olduğumuz Arap Dünyası’nın bu tarihi olaya nasıl yaklaştıklarına kısa ve öz bir şekilde değindim.
      Bu önemli çalışmada benden desteklerini esirgemeyen saygıdeğer Öğr. Gör. Mohammed AJGHIF , Arş. Gör. Sait Söylemez, Yrd. Doç. İbrahim Efe 
hocalarıma ve TRT Arapça Koordinasyon Başkanı sayın Turan Kışlakçı’ya teşekkür etmeyi bir borç bilirim.
Bu uğurda, bayrak için canını ortaya koyan şehitlerimizin ruhları şad mekânları cennet olsun.

ÖZET :

Bu çalışmada 15 Temmuz tarihinde Türkiye’de gerçekleşen darbe girişiminin Arap basınında yankısı birkaç örnekle incelenecektir. Çalışmada başlıca 3 ülke esas alınmış olup ilki Mısır, ikincisi Irak, üçüncüsü Suudi Arabistan dördüncüsü Katar’dır.
  Bu çalışmada, haber kanalları ülkelere göre tasnif edilecek, bu kaynakların darbeye nasıl yaklaştıkları, darbe sırasında ne tutum sergiledikleri ve darbe sonrasında bu tutumlarının aynı kalıp kalmadığı incelenecektir. 
  Çalışmanın amacı ise Türkiye’de olan bu darbe girişimin genel olarak Arap dünyasında nasıl karşılandığını ve olumlu-olumsuz nasıl tepkiler aldığını görmek ve durumun gidişatına göre haber kanallarının fikir değiştirip değiştirmediğini ortaya koymaktır. Çalışmada çerçeveleme yönteminden faydalanılmıştır.

GİRİŞ :

15_TEMMUZ ASKERİ DARBE GİRİŞİMİNİN, ARAP YARIM ADASINDAKİ  ETKİLERİ,



Şekil 1 - 15 Temmuz Mücadelesi Veren Halk,



2016 Türkiye askerî darbe girişimi ya da darbecilerin verdiği adıyla Yurtta Sulh Harekâtı, 15-16 Temmuz 2016 tarihleri arasında Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde kendilerini Yurtta Sulh Konseyi olarak tanımlayan bir grup asker tarafından gerçekleştirilen askerî darbe teşebbüsüdür.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin resmî internet sitesi ve TRT'de yayınlanan bildiride ordunun yönetime el koyduğu ifade edilerek ülkede sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiği açıklandı.
İstanbul'daki Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün jandarma tarafından kapatılması ile başlayan süreçte, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı 
İsmail Kahraman ve yaklaşık 50 kadar milletvekilinin mecliste bulunduğu sırada F-16 savaş uçakları meclis üzerinde uçuş yaparak parlamentoyu dört kez bombaladı. 

Ankara'nın Beştepe semtinde bulunan Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na bombalama girişiminde bulunulsa da başarılı olunamadı, Muğla'nın Marmaris ilçesinde bir otelde bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyib Erdoğan'a karşı suikast girişiminde bulunuldu. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak, Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi darbeyi gerçekleştiren askerler tarafından rehin alındı.

Gelişmeler üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyib Erdoğan, CNN Türk'te FaceTime aracılığı ile gerçekleştirdiği bağlantıda darbecilere hiçbir şekilde imkân 
tanınmayacağını ifade ederek halkı darbeye tepki göstermek için meydanlara ve havalimanlarına çıkmaya davet etti. Çağrının ardından, Türkiye'nin birçok ilinde 
darbe karşıtı protesto gösterileri düzenlendi.
16 Temmuz Sabahı, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin gerçekleştirdiği operasyonlar sonucunda darbe girişimi bastırıldı ve askerler silahları ile birlikte teslim oldu. Olaylar sonucunda 104'ü darbe yanlısı asker olmak üzere 300'den fazla kişi hayatını kaybetti, 1491 kişi yaralandı, farklı rütbelerden 8036 asker gözaltına alındı.  Yargı ve sivil siyaset mensupları dâhil olmak üzere toplam gözaltı sayısı 22 Temmuz tarihi ile birlikte 10 bini buldu. 
Bunun yanı sıra askerî, idari ve adli kurumlarda birçok kişi görevden alındı.
Gülen Hareketi destekli olduğu öne sürülen askerî darbe girişiminin ardından İstanbul Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı ve Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı 
tarafından Türk Ceza Kanununun anayasal düzene karşı suçlar kapsamında yer alan ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs’, ‘Türkiye  Cumhuriyeti  Anayasası 'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye teşebbüs’, ‘halkı, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyana tahrik’ ve ‘ Cumhurbaşkanına Suikast ’ suçlarından soruşturma başlatıldı. 
21 Temmuz'da Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonrasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasanın 120. Maddesi gereğince üç ay süreyle olağanüstü 
hâl ilan edildi.

Darbe girişimi, Türkiye siyasi tarihinde 12 Eylül 1980 askerî darbesinden 36 yıl sonra gerçekleştirilen ilk askerî darbe teşebbüsü olarak kayıtlara geçti.
15 Temmuz darbe girişimi batıda da doğuda da çok büyük yankı yarattı. Bunun nedenleri ise; Türkiye’nin bulunduğu konumdan dolayı çıkar güdenlerin bu duruma sevinmiş olması, diğer bir nedeni ise tam tersi olarak bazı ülkelerin bunu büyük üzüntüyle karşılamasıdır. Bilindiği üzere Türkiye çok önemli ve kilit bir noktada yer almakta ve bu yüzden dostundan çok düşmanı bulunmaktadır.
15 Temmuz 2016 gecesinde başlayan hain darbe girişimi başarıyla engellenmiş tir. Bu menfur olay akabinde bazı temel meselelerin üzerinde durulması önem arz etmektedir. Darbe girişiminin nasıl başladığı, demokrasinin Türkiye'de ne denli kök saldığı, ve demokratik biçimde seçilmiş görevi başındaki hükümetin halihazırda mücadele için almış olduğu tedbirler incelemeye değer başlıklardır. 15 Temmuz 2016 gecesi jetler alçak uçuşlarına, aynı esnada da askeri personel ve araçlar Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerini kapatmaya başladı.

 İlk etapta, Meclise ya da bir diğer stratejik noktaya saldırı gerçekleştirmesi muhtemel bir uçak ele geçirme vakası olduğuna dair söylentiler yayıldı. 
Boğaz’daki köprülerin kapatılması ise bu uçak söylentisinin ötesinde PKK ve/ya IŞİD kaynaklı çoklu bir saldırı tehdidine dair endişeleri beraberinde getirdi. 
Olayın bu yoğunlukta cereyan ettiği ilk saat içerisinde darbe girişiminde bulunan askerlerin Twitter üzerinden paylaşılan ses ve görüntü kayıtlarıyla ve Başbakan 
Binali Yıldırım’ın canlı televizyon açıklamasıyla durum netlik kazandı. Başbakan Yıldırım, ortaya çıkan manzaranın ordu içerisinde küçük bir radikal oluşumun emir komuta zincirinden bağımız olarak darbe girişimi olduğunu ifade etti. Kısa süre içerisinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan FaceTime üzerinden birçok etkili TV kanalıyla görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmeler sayesinde Cumhur başkanı Erdoğan, gelişmelerden haberdar olduğunu ve kendisinin durumunun iyi olduğunu ifade etme fırsatının yanında devletin de adım adım durumu kontrol altına aldığını aktarma imkânı buldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan aynı zamanda bu vesileyle halkı darbecilere karşı durmaya çağırabildi. Hâlihazırda halk sokakları hızla doldurmaktayken bu çağrıyı takiben sokaklara inen halkın sayısında ciddi bir artış oldu.
Bundan sonra 16 Temmuz günü öğle saatlerine kadar bir kâbusu andıran gelişmeler yaşandı.  Halkın bu kâbusla yüzleşmeye hazır olması gelişmelerin gidişatını değiştirdi. Bir yandan jetler ve helikopterler  Meclis binası,  MİT Müsteşarlığı,  Emniyet Müdürlüğü, Özel Kuvvetler Komutanlığı ve Polis Özel Harekât gibi stratejik merkezlere saldırırken diğer yandan sıradan insanları da katletti.  Darbecilerin kullandığı helikopterler duvarların yahut ağaçların arkasında saklanmış, silahsız, sıradan vatandaşı tespit ederek katledebilmek adına termal kameralar dahi kullandı. 
O geceyi yaşayan kişilerle birebir konuşmalar neticesinde helikopter saldırısının insanlar üzerinde bıraktığı etkinin ne denli anlatılmaz olduğu ortaya çıkmakta dır. 
Böyle bir saldırının, helikoptere karşı savunmasız-silahsız insan şeklinde bir karşılaşmanın yıkıcı etkisi oldukça tahmin edilebilir niteliktedir. 
Bu noktada şahsi tecrübeyle sabit olan bir diğer nokta da ifade edilmelidir ki bu insanlık dışı manzaraya dair anılarını paylaşan her bir vatandaşın yüzünde en 
sevdikleri yakınlarının vücutlarının bu vahşetten nasıl etkilendiklerini anlatıyor olsalar dahi hüznün çok daha ötesinde bir gurur ifadesi vardı. İşte bu insanlar, 
arkadaşlarının ve/ya yakınlarının bu saldırılara maruz kalarak canice şehit edilmesine karşın, tanklara, helikopterlere, otomatik silahlara karşı yürüyerek yalnızca eşsiz bir cesaret örneği değil, aynı zamanda demokratik değerlere ne denli bağlı olduklarını da göstermişlerdir. Bu demokrasi direnişi neticesinde 200’den fazla insan şehit olurken 2000 civarı kişi ise yaralanmıştır. Bu direniş, insanların o gece maruz bırakıldığı acılar, kayıplar ve halkın darbe girişimine cesurca karşı durduğu anlar, Ankara’nın olayların yaşandığı sokaklarını adımlarken adeta yaşayan anılar olarak karşınıza çıkmaktadır.

Bu yönüyle durum, bir halkın inanç ve düşünce sistemi dolayısıyla düşmanı tarafından, ayrım yapılmaksızın, elde olan tüm askeri imkânlarla ama özellikle yoğun biçimde keskin nişancı ateşi kullanılarak katliama maruz bırakıldığı Saraybosna’nın sokaklarında yürümekle benzer hisler uyandırmaktadır. 
İki şehirde de kurşun izleri, bombalama emareleri, yıkılan ve yeniden inşa edilen/onarılan binaları görmek mümkündür. İki örnek arasındaki elbette en kalın çizgiyi çeken farklılık odur ki, Türkiye’de bu görüntülere sebep olan durum bir savaş esnasında yaşanmadı. Saldırganlar savaşan düşman taraf değil, milletin kendi kaynaklarıyla eğitimini ve mühimmatını sağladığı, milletin kendi ordusu içerisindeki bir gruptu.

En az bu noktalar kadar önemli bir diğer fark da böylesi demokrasi dışı, çağdışı ve cani bir girişimin, sivil-asker ilişkilerinde yıllar süren AB müktesebatıyla uyum kapsamındaki reformların yapıldığı bir ülkede ve 2016 yılında gerçekleşmiş olmasıdır. Netice itibariyle halk, radikal bir ideolojiye sahip, darbeleri övebilen ve onlarca TV kanalı ve esas harekete geçirici güç olarak- sosyal medyanın gücüne karşın 2016 yılında devletin TV kanalında bildiri yayınlayarak darbe yapabileceği inancına sahip bir gruptan demokrasisini geri almıştır. Bu girişimde bu bağlamda gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta da darbe girişiminin Whats App konuşmalarıyla şekillenmesi, direnişin FaceTime yoluyla alevlenmesi ve sosyal medya üzerinden organize olması, anlık bilgilendirmelerin de video paylaşım platformları üzerinden yapılmış olmasıdır. 

Ortaya her gün çıkan yeni itiraflar ve ifadeler neticesinde darbe girişiminin arkasında olduğuna dair bahsi geçen, halkımıza bu kâbus gecesini yaşatan radikal hizip, FETÖ 1971 yılından bu yana özellikle ordu içerisine sızarak ordu aygıtını kontrol etme amacı güttüğü ve zamanla bu etki kabiliyetini artırdığı ordu kaynaklarınca ifade edilmektedir.

Gözaltı, tutuklama ve görevden uzaklaştırma rakamları, anlık değişimlere tabi olmakla beraber elli bin dolaylarındadır ki bu sayı dahi örgütün yargı, askeriye, 
emniyet, bürokrasi, akademi gibi aygıtlarda yıllar neticesinde elde ettiği varlığı gözler önüne sermektedir. İşte bu yapılanma tarafından öncülük edilen darbe 
girişimi karşısında, halkımızın hayatını ortaya koyarak kazandığı demokrasi zaferinde bir büyük hayal kırıklığının dile getirilmesi gerekmektedir.

Bir ülkenin tüm siyasi partileri ve halkı ile silahlı kuvvetlerinin kahir ekseriyeti ile demokrasi için ayağa kalktığı bu olaya karşı önde gelen Batılı yayın organlarının 
tepkileri darbe girişimini destekler nitelikli açıklamalardan, girişimcilerin neden başarısız olduğuna dair analizlere, darbe girişiminin karşısında duran insanların 
ideolojileri üzerinden eleştirilmesi ve “tarafsız” tavır adı altında demokratik biçimde seçilmiş hükümeti girişimcilerle aynı kefeye koymaya ve olayı ( Canlı yayında ağır silahlarla binlerce kişinin yaralandığı, yüzlercesinin hayatını kaybettiği, binlerce kişinin başarısız girişim neticesinde tutuklanmaya önceden rıza göstermiş(!) olduğu, önde gelen isimlerin araçlarına yapılan silahlı saldırılar, konakladıkları, yerlere helikopter saldırıları ve Meclis’in jet uçaklarıyla bombalanması neticesinde yaşamlarını riske attığı) bir kurmaca olarak nitelendirmeye varan geniş bir yelpazede cereyan etmiştir. Batı medyasının ve başkentlerinin halkın demokrasi direnişine destek vermemesi üzerinden Gezi protestoları ile karşılaştırmalar yapılmıştır.

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

16 Ekim 2019 Çarşamba

TÜRKİYE’NİN SAVUNMA REFORMU TESPİT VE ÖNERİLER., BÖLÜM 3

TÜRKİYE’NİN SAVUNMA REFORMU TESPİT VE ÖNERİLER., BÖLÜM 3


Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) 

Türkiye’de modern bir savunma sanayiinin geliştirilmesi ve TSK’nın ihtiyaçlarının bu şekilde karşılanması amacı ile kurulan SSM’ye, 3238 sayılı Kanun ile aşağıdaki görev ve yetkiler verilmiştir:22 

I. SSİK’nın aldığı kararları uygulamak 
II. Proje bazında yıllar itibarıyla verilecek olan alımların programlarını sipariş kontratına bağlamak 
III. Mevcut milli sanayii, savunma sanayii ihtiyaçlarına göre reorganize ve entegre etmek, yeni teşebbüsleri teşvik ve bu entegrasyona 
ve ihtiyaçlara göre yönlendirmek, yabancı sermaye ve teknoloji katkısı imkanlarını araştırmak, teşebbüsleri yönlendirmek, bu konudaki devlet katılımını planlamak 
IV. Fon kaynaklarını dikkate alarak alım programlarını ve finansman modellerini belirlemek 
V. İhtiyaç duyulan modern silah, araç ve gereçlerin özel veya kamu kuruluşlarında imalatını planlamak 
VI. Gerektiğinde özel, kamu veya karma nitelikli yeni yatırımları dışa açık olmak kaydıyla desteklemek. 

Sistemin Işleyişi 

Türkiye’nin ulusal savunma ve güvenlik strateji ve politikalarının esasını, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) adlı doküman oluşturmaktadır. 

SSM teşkilat şeması Tablo 4’te verilmiştir.23 


TABLO 4. SSM TEŞKILAT YAPISI 23 


TABLO 5. TEDARIK SÜRECI AKIŞ ŞEMASI 


Kamuoyunda “Kırmızı Kitap” olarak da bilinen MGSB beş yılda bir güncellenmekte, hazırlık ve yenileme süreçleri MGK Genel Sekreterliği eş güdümünde yürütülmektedir.24 

MGSB, bir önceki döneme ait plan ve öngörülere dair değerlendirme; belirlenmiş hedeflere ulaşılma durumu; varsa aksaklıkların ve nedenlerinin tespiti ile yeni döneme dair öngörü ve hedefleri içerir. MGSB’deki tüm analiz ve öngörüler, siyaset, savunma, sosyoloji ve çevre konularında ve bölgesel, ülkesel, sosyolojik ve bireysel ölçeklerde yapılır. 

MGSB hazırlandıktan sonra Bakanlar Kurulunun onayına sunulur ve Başbakanlık Uygulama Direktifi ile yürürlüğe sokulur. MGSB’de yer alan temel esas ve ilkeler, Genelkurmay Başkanlığı, bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlarının kendi görev ve yetki alanlarına ilişkin strateji dokümanlarına altlık teşkil eder. Bu kapsamda Genelkurmay Başkanlığı, MGSB doğrultusunda Türkiye’nin Milli Askeri Stratejisi (TÜMAS) belgesini hazırlar. 

TÜMAS’ın ana işlevleri şunlardır:25 

I. 20-30 yıllık gelecek vizyonu kapsamında milli askeri hedeflerinin tespiti 
II. Bu hedeflerin elde edilmesinde takip edilecek stratejinin tanımlanması 
III. Diğer milli güç unsurları ile koordineli olarak askeri gücün hazırlanması, yönlendirilmesi, geliştirilmesi ve kullanılmasına ait esasların belirlenmesi. 

TÜMAS uyarınca tüm kuvvet komutanlıkları, Planlama, Programlama ve Bütçeleme Sistemi (PPBS) dahilinde ve Konsepte Dayalı 
İhtiyaçlar Sistemi (KDİS)26 yöntemi ile kendi harekat ihtiyaçlarını belirlerler. Her kuvvetin hazırladığı Harekat İhtiyaç Planı (HİP), TÜMAS'ta 
tarif edilen hususlara cevap verebilecek ekipman, araç-gereç ve kabiliyet gereksinimlerini tanımlar. HİP’ler, hazırlanan Stratejik 
Hedef Planı (SHP) doğrultusunda bir önceliklendirme işlemine tutulurlar ve bunun sonucunda On Yıllık Tedarik Planı (OYTEP) hazırlanır.27 

OYTEP’te yer alan her bir ihtiyaç kaleminin temini için hazırlanan Proje Tanımlama Dokümanı (PTD) tedarik sürecini başlatır. Tedarik 
sürecinin üç farklı kanalı bulunmaktadır. Bunlar SSM, MSB İç Tedarik Daire Başkanlığı ve MSB Dış Tedarik Daire Başkanlığıdır (Tablo 5).28 

OYTEP’in hazırlanması ile belirlenen ihtiyaçların birer PTD’ye dönüşmesi ortalama on yıllık bir süreci kapsamaktadır.29 

TEDARIK VE MODERNIZASYON MEKANIZMASININ YAPISAL SORUNLARI 

Yukarıda tarihsel arka planı ve genel mimarisi sunulan planlama ve tedarik sisteminin işletilmesinde çeşitli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bu sorunları 
beş ana başlıkta özetlemek mümkündür: 

Zaman ve Süreç Yönetimi 

Savunma sistemlerinin tedarikine yönelik planlama, ihtiyaç belirleme, tedarik, operasyon ve hizmetten alma süreçleri onlarca yılı kapsayabilmektedir. 
Bu duruma örnek olarak, Türk Hava Kuvvetleri’nin ihtiyacına yönelik 1990’lı yılların başında tanımlanan Havadan Erken İhbar ve 
Komuta Kontrol (HEİK) uçağı tedarik programı gösterilebilir. 1996 yılında resmen başlatılan projede firmalara Teklife Çağrı Dosyası (TÇD) 
Haziran 1998’de yayımlanmış, aday firmalardan teklifler aynı yılın Aralık ayında toplanmıştır. Kazanan firmanın 2000 yılı Kasım ayında ilan 
edilmesinden sonra başlayan sözleşme görüşmeleri, Haziran 2002’de dört adet HEİK uçağı için 1,5 milyar dolarlık sözleşmenin imzalanması ile 
sonuçlanmıştır.30 “Barış Kartalı” olarak adlandırılan uçağın ana sensör sistemi olan ve yeni bir teknoloji içeren MESA radarının geliştirme ve 
entegrasyonunda yaşanan sıkıntılardan dolayı projede kayda değer bütçe ve takvim aşımları meydana gelmiştir. Yaşanan sorunların çözümünden 
sonra ilk uçak ancak 2007 Eylül ayında ilk uçuşunu gerçekleştirmiş ve Hava Kuvvetleri’ne 2014 Ocak ayında teslim edilmiştir. 
Dört uçaklık filonun göreve tam hazırlık seviyesine ulaşması ise ancak 2016 Mayıs ayında gerçekleşmiştir.31 

Bir başka örnek olarak Arap Baharı ve hemen ardından patlak veren Suriye iç savaşı gösterilebilir. Çatışmaların 2011 Mart ayında hızla 
ülke geneline yayılmasından sonra Suriye, oldukça karmaşık bir “vekalet savaşları” sahnesine dönüşmüştür. Savaşta gerek müdahil ülkeler gerekse 
farklı ideolojik ve kültürel motivasyonlara sahip silahlı gruplar yeni teknoloji, taktik ve yöntemlerle saldırılar gerçekleştirmektedirler. 
Söz gelimi on yıl önce kısıtlı sayıda ülkenin elinde bulunan insansız hava araçları (İHA) farklı tip, görev ve konfigürasyonda silahlı gruplar tarafından 
da kullanılmaya başlamıştır. Buna ilaveten “hibrid savaş” gibi farklı askeri ve askeri olmayan yöntem ve usullerin birlikte, eşgüdüm 
içinde kullanıldığı yeni bir savaş türü ortaya çıkmış; özellikle Rusya tarafından Ukrayna krizinde yoğun olarak kullanılmıştır. 

Türkiye’nin savunma ve güvenlik planlama sisteminin temelinde yer alan KDİS yaklaşımı, 1970’lerin sonlarında ABD’de geliştirilmiştir.32 
Temel esasları itibarıyla simetrik bir rekabete uygun bir sistemdir. Hızlı değişen tehdit ortamına, jeopolitik gerekliliklere yanıt vermede 
etkin değildir. Özelde ABD-SSCB, genelde ise NATO-Varşova Paktı arasındaki güç mücadelesi ve rekabet ortamına göre hazırlanıp şekillendirilen 
KDİS, günümüzün şartlarına yanıt vermekten uzaktır. Zira KDİS, hasmın stratejik hamle, plan ve kararlarının öngörülebildiği, ortam ve 
koşulların belli ya da en azından öngörülebilir olduğu durumlar için ideal bir ihtiyaç tanımlama metodudur. Ülke dışı silahlı grupların jeopolitik 
ölçekte etkin olduğu, ülkeler arası ilişkilerin süratli bir biçimde dostluktan çatışmaya dönüşebildiği günümüzde, ihtiyaç plan ve öngörüleri 
için daha hızlı, esnek ve uyum yeteneği yüksek bir yaklaşıma ihtiyaç bulunmaktadır. 

Türkiye’de savunma planlama ve tedarik mekanizmasında eşgüdüm, süreklilik ve çift başlılık sorunları göze çarpmaktadır. 

Disiplinler arası Perspektif 

Soğuk Savaş’ın ideolojik temelli ve çift kutuplu ortamında ulusal savunma ve güvenlik ihtiyaçları, askeri kabiliyet odaklı olarak tanımlanmaktaydı. 
Bu durumun bir yansıması olarak Türkiye’de ulusal savunma ve güvenlik sistemi büyük ölçüde askeri bürokrasinin denetim ve 
yönetiminde şekillenmiştir. Her ne kadar sürecin çeşitli aşamalarında sivil otoritenin onayı söz konusu olsa da, savunma ve güvenlik ihtiyaçlarının 
planlanması, ulusal savunma stratejisinin geliştirilmesi, savunma yönetimi gibi konularda sivil bürokrasi ve akademik kurumlar yeterli ölçüde 
insan kaynağı ve entelektüel kapasite geliştirememiştir. 

Başka bir ifade ile ulusal savunma ve güvenlik konuları neredeyse tamamen askeri bürokrasinin uhdesine bırakılmış, bu alanda sağlıklı 
ve işler bir etkileşim ve iletişim mekanizması tesis edilmemiş ya da edilememiştir. 

Bu sıkıntının en bariz şekilde ortaya çıktığı yer, ihtiyaçların planlanması aşamasında savunma sanayii, üniversiteler ve hatta SSM gibi doğrudan 
konuya müdahil kurum, kuruluş ve bireylerin bilgi birikimi, yetenek ve tecrübelerinden yararlanılmamasıdır.33 

Yukarıda bahsedildiği gibi teknolojinin, ekonomik ve sosyokültürel etkenlerin etkisiyle hızla 
değişen tehdit ortamı ve evrilen savaş, savunma stratejisinin planlamasında sadece askeri-teknik uzmanlığın değil aynı zamanda ekonomi, siyaset 
bilimi, sosyoloji, sosyal psikoloji, bilim ve teknoloji yönetimi gibi birçok farklı disiplinin denkleme katılmasını zorunlu kılmıştır. Daha yalın bir 
ifade ile savunma planlaması sadece askeri bir mesele olmaktan çıkmış, disiplinlerarası bir konuya dönüşmüştür. Türkiye’de bu konuda kayda değer 
bir muhafazakarlığın olduğu iddia edilebilir.34 

Askeri-Sivil Bürokrasi Eşgüdümü 

Türkiye’de savunma planlama ve tedarik mekanizmasında eşgüdüm, süreklilik ve çift başlılık sorunları göze çarpmaktadır. Bu konuya örnek 
olarak MSB’nin personel sistemi gösterilebilir: 

MSB Müsteşarlığına atanan askeri personel bu kadrolarda uzun süreli çalışmazlar. Bu süre kurmay olmayan subaylar için çoğunlukla 
dört beş yılı kurmay subaylar için iki üç yılı geçmemektedir. Bir başka açıdan bakıldığında atamalarda personelin uzmanlık alanı ve 
deneyiminden ziyade, atama yönetmeliğinde belirlenmiş, çeşitli garnizonlarda yapılan görev süreleri ön plana çıkmaktadır. Karargaha 
atanan personel görev yaptığı süre içerisinde alanında uzmanlaşmakta ancak verim alınacak dönemde tekrar atama görmektedir. Aslında 
bu konu sadece MSB Müsteşarlık Karargahı için değil aynı zamanda Genelkurmay ve Kuvvet Karargahları için de geçerlidir. Bu 
durum aynı zamanda ülkenin ulusal savunma politikalarının belirlenmesinde ve yönlendirilmesinde etkisi olan askeri bürokrasi için 
ciddi bir sorun teşkil etmektedir.35 

Eşgüdüm sorununun temelindeki bir başka etken, çift başlılık ya da mükerrer teşkilatlanmadır. Bu sorunun en bariz örneği, hem MSB 
hem de SSM bünyesinde araştırma geliştirme 

(AR-GE) dairelerinin bulunuyor olmasıdır.36 
Bu mükerrerlik, bütçe ve kadro israfına yol açmakta, projelerin bütüncül bir yaklaşımla planlanması ve yönetilmesinin önünde engel olmaktadır.37 

Sanayi ve Teknoloji Politikası 

Türkiye’de etkin ve sağlıklı işleyen bir bilim ve teknoloji politikasının varlığından söz etmek güçtür. Bu durumun bir yansıması ve yukarıda bahsedilen sorunların bir sonucu olarak savunma sanayiine yönelik, tek merkezden ve askeri-sivil bürokrasinin eşgüdümü ile yönetilen bir savunma sanayii teknoloji politikası bulunmamaktadır. 

SSM tarafından hazırlanan Teknoloji Yönetimi Stratejisi ve Sektörel Strateji Dokümanı gibi temel belgeler, yukarıda anılan yapısal sorunlardan dolayı sağlıklı bir şekilde sürece altlık teşkil edememektedir. 

Bu sorunun bir başka müsebbibi, ulusal savunma ve güvenlik ihtiyaçlarının belirlenmesinde bütüncül ve disiplinlerarası bir yaklaşımın değil platform veya sistem odaklı bir yaklaşımın benimsenmesidir.38 Bu durum farklı ihtiyaç kalemleri için mükerrer sistem, alt sistem veya teknoloji edinimine yol açabilmekte; savunma sanayiinin altyapı ve kabiliyet geliştirme planlaması için öngörü yapabilmeyi zorlaştırmaktadır. 

Insan Kaynakları 

Ulusal savunma ve güvenlik sisteminin değişim ve dönüşüm sürecindeki belki de en önemli sorun insan kaynakları altyapısının yetersizliğidir. Soğuk Savaş sürecinde bu alanda herhangi bir yatırım yapmamış ve ulusal savunma ihtiyaçlarının planlamasını NATO’ya havale etmiş olan Türkiye, özellikle sivil alanda savunma ve güvenlik araştırmalarında kısır kalmıştır. Daha da vahimi Soğuk Savaş sonrası döneme uyum sağlamakta, hızla değişen jeopolitik dengelerin gerektirdiği esneklik ve yetkinlikte bir entelektüel sermaye biriktirememiştir. 
Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı çok katmanlı ve çok boyutlu tehdit ortamını sağlıklı şekilde analiz edecek, fırsat ve ihtiyaçları tespit edebilecek, bunlara mukabil planlama ve politika geliştirme süreçlerini yönetebilecek insan kaynaklarına ihtiyaç bulunmaktadır. 

Bunun için de ulusal savunma ve güvenlik meselelerini disiplinlerarası bir yaklaşımla ele alabilecek askeri ve sivil uzman kaynağının süratle 
geliştirilmesi gerekmektedir. 

NASIL BİR REFORM? 

Konusu ne olursa olsun politika tasarımı, icra ve değerlendirmesi döngüsel bir süreçtir. Bu döngünün temel aşamaları şu şekilde sıralanabilir: 

I. İhtiyacın tanımlanması 
II. Politikanın tasarımı ve alternatiflerin analizi 
III. Politika tavsiyesinin karar alıcılara sunulması 
IV. İcra 
V. Değerlendirmeler 


TABLO 6. ÖRNEK BIR POLITIKA ÇEVRIMI 

Bu aşamaların her biri kendi içinde geri besleme mekanizmasına sahip olmalıdır. Eylem ve kararların tasarım ve değerlendirmeleri aynı anda yapılmalı; paydaşlarla daimi ve sağlıklı bir iletişim ortamı korunmalıdır. 

Değişim ve dönüşüm sürecinin her aşaması SMART39 esasına göre tasarlanmalı ve yönetilmelidir. 

Yani hazırlanan savunma reform planı; 

• Kesin ve net tanımlanabilen hedeflere sahip olmalı 
• Ölçülebilir çıktı ve hedefler içermeli 
• Paydaşlar tarafından kabul görmeli, içselleştirilebilmeli 
• Hedefleri gerçekçi ve makul nitelikte olmalı 
• Belli bir zaman diliminde erişilebilir olmalıdır. 

Bu temel hususlardan hareketle yukarıda mevcut durumu tespit edilmeye çalışılan Türkiye’nin ulusal savunma ve güvenlik sisteminin 
değişim ve dönüşümü için bir taslak eylem planı aşağıdaki şekilde hazırlanabilir. 

Nihai Hedeflerin Tespiti 

Uygulanacak değişim ve dönüşüm programının iki ana nesnesi bulunmaktadır: Ulusal savunma ve güvenlik sistemi ve bu sistemin odağındaki 
TSK. Dolayısıyla bu programın uzun vade nihai hedefi bu iki unsura dair olmalıdır. Bu hedefler şu şekilde ifade edilebilir: 

I. Ulusal savunma ve güvenlik politikalarının bağımsız olarak belirlenmesi ve yürütülmesi kabiliyetinin kazanılması 
II. Ulusal savunma ve güvenlik sisteminin temel unsuru olan TSK’nın etkin ve caydırıcı bir güç haline gelmesi. Paydaşların Tespiti 

Ulusal savunma ve güvenlik, disiplinlerarası ve geniş kapsamlı bir konudur. Sadece askeri teknik, taktik ve stratejilere indirgenebilecek bir alan olmayıp ekonomiden sosyolojiye, bilim ve teknoloji politikalarından dış siyasete çok farklı branşların bir arada ele alınmasını gerektirir. 
Dolayısıyla ulusal savunma ve güvenlik sisteminin reformu, değişim ve dönüşüm süreci çok sayıda farklı disiplinden kurum, kuruluş, uzman kelimelerinin baş harflerinin bir araya getirilmesi ile elde edilen proje ve kalite yönetim esası. ve araştırmacının birlikte, uyum içinde çalışmasını gerektirecektir. Ancak sürecin hazırlanması ve yönetiminde koordinasyonda etkin rol alması gereken paydaşlar bulunmaktadır. 

Bunlar şu şekilde sıralanabilir: 

I. Cumhurbaşkanlığı 
II. TBMM (İhtisas Komisyonları: Milli Savunma, Güvenlik ve İstihbarat, Dışişleri) 
III. Milli Güvenlik Kurulu 
IV. Genelkurmay Başkanlığı 
V. Bakanlıklar (Milli Savunma, Dışişleri, İçişleri, Adalet, Bilim, Sanayi ve Teknoloji) 
VI. Milli İstihbarat Teşkilatı 
VII. Savunma Sanayii Müsteşarlığı 
VIII. Akademik Danışma Kurulu (Üniversiteler, araştırma merkezleri ve enstitüler, düşünce kuruluşları). 

Kısa Vadede Gerçekleştirilecek Faaliyetlerin ve Hedeflerin Tespiti 

Etkin tedavi ancak doğru teşhis ile mümkündür. Dolayısıyla kısa vadede yapılması gereken faaliyetlerin başında, mevcut sistemdeki sorun, aksaklık 
ve tıkanma noktalarının tespiti ile izlenecek yol haritasının belirlenmesi gelmektedir. Bu maksatla ulusal savunma ve güvenlik mekanizmasında 
yer alan tüm kurum ve kuruluşlar ile konunun uzmanı akademisyen ve uzmanların yer alacağı, geniş katılımlı bir “Milli Savunma Değişim ve 
Dönüşüm Şurası” düzenlenmelidir. Bu şuranın düzenlenmesinin amacı sadece fikir ve tespit paylaşımı değil doğrudan plan ve icraya yönelik işlem 
maddelerinin hazırlanması olmalıdır. 

Şura sonucunda çıkarılacak işlem maddelerinin titizlikle takibi yapılmalı, bu konuda bir takip ve koordinasyon mekanizması teşkil edilmelidir. 

Şura ile birlikte, ana alt başlık ve alanlarda çalışmaları koordine etmek üzere askeri ve sivil bürokrasinin yanı sıra akademisyenlerin de katılımı 
ile çalışma grupları ve paneller gerçekleştirilebilir. 
Her bir panel kendi uzmanlık alanı ile ilgili durum tespit ve öneri raporları hazırlayarak “Değişim ve Dönüşüm Yol Haritası”nın içeriğini oluşturacaktır. 


TABLO 7. ULUSAL SAVUNMA VE GÜVENLİK REFORMU PROGRAMI TASLAĞI PAYDAŞLAR FAALİYETLER 


Şuranın bir başka önemli çıktısı “Ulusal Savunma ve Güvenlik Ekosistemi”nin oluşması olacaktır. Bu süreçte reformun kanuni ve hukuki altyapısının oluşturulması için yasa ve kanun tasarıları da şekillenecektir. 

Kısa vade eylem planının en önemli bileşenlerinden biri de insan kaynaklarının geliştirilmesi olacaktır. 

Türkiye’de halen savunma ve güvenlik alanında faaliyet gösteren akademisyen ve araştırmacı sayısı azdır. Bu sayının hızla artırılması gerekmektedir. 

Bu maksatla savunma ve güvenlik alanında yüksek lisans, doktora ve doktora sonrası araştırma yapacak akademisyenlere burs, bu alanda yürütülecek proje 
ve araştırma faaliyetlerine fon gibi teşvik mekanizmaları hızla hayata geçirilebilir. Bu şekilde savunma ve güvenlik alanına yönlendirilecek araştırmacı ve akademisyen sayısı artırılabilir. Ayrıca savunma ve güvenlik alanında düzenlenecek seminer, kongre, kurultay ve benzeri faaliyetlere destek ve 
teşvik sağlanarak bu alandaki çalışmaların nitelik ve niceliğinin artması sağlanabilir. Bu tedbirlerle, ülke genelinde kamuoyu ve akademik çevrelerde 
savunma ve güvenlik konularının gündemde üst sırada kalması, bu sayede hem insan kaynağının geliştirilmesi hem de genel farkındalık düzeyinin 
artırılması sağlanabilir. 

Savunma sanayiine yönelik bir sanayi ve teknoloji politikasının bu kapsamda hazırlanması; mevcut savunma sanayii yapılanmasının reforma 
tabi tutulması önem arz etmektedir. Savunma sanayiinde özellikle kritik alt teknoloji ve bileşenlerde millilik oranının yükseltilmesi ve savunma 
sanayiinin etkin bir dış politika aracı olarak kullanılması hususları ön planda tutulmalıdır. Bu iki ana husustan hareketle savunma reformunun hazırlanmasında, alt başlık olarak savunma sanayii reformu da kısa vadede gündeme getirilmelidir. 

Nihayetinde hazırlanacak bir yol haritası ile değişim ve dönüşüm sürecinin dönüm noktaları, hedefleri ve başarı kıstasları belirlenmelidir. Bu kapsamda dünyadaki savunma reformu örnekleri incelenmeli, Türkiye’ye özgü bir model geliştirilerek uygulanması bir takvime bağlanmalıdır. Bu takvimin ve yol haritasının ilkelerinin uygulanmasında etkin bir değerlendirme ve takip sisteminin bulunması hayati önem taşımaktadır. 

Orta Vadeli Hedeflerin Tespiti 

Kısa vadede alınacak tedbir ve gerçekleştirilecek faaliyetler ile öncelikle hedef kitle ve paydaşlar üzerinde etki, değişim ve dönüşüm sağlanacaktır. 
Bu süreç tipik olarak iki yıl civarında bir zaman aralığını kapsar. 

Reform programının tatbikinin, değerlendirme ve geri besleme mekanizmalarının sürekli işletilmesi ile devamı halinde orta vadede elde edilecek başlıca çıktılar şunlar olacaktır: 

I. Tehdit değerlendirmelerinin cari ve konjonktürel ölçekten uzun vadeli seviyeye yükseltilerek, disiplinlerarası bir perspektifle ve alan uzmanı sivillerle istişare edilebilecek mekanizmaların tesisi 

II. Tehdit değerlendirmelerinin “4. nesil savaş” ya da “hibrid savaş” gibi yenilikçi konsept ve doktrinleri de kapsayacak şekilde güncellenmesi; ulusal savunma ve güvenlik ekosisteminden bu doğrultuda etkin biçimde faydalanılmaya başlanması 

III. Sivil uzman ve araştırmacı altyapısının nitelik ve nicelik açısından yükselmesi; bu kabiliyetin korunması. 

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME 

Daha önce verilen Barış Kartalı HEİK programı örneğinde de görüldüğü üzere savunma sistemlerinin, özellikle bilim ve teknolojideki gelişmelerin de etkisiyle geliştirme, üretim ve testleri yüksek maliyetli, yüksek riskli ve zaman alıcı süreçlerdir. Bu da teknik ve taktik gereksinimlerin belirlenmesinden hizmete girişe kadar geçecek zamanın giderek artması anlamına gelmektedir. 
Dolayısıyla savunma ve güvenlik ihtiyaçlarının planlaması için gerekli olan askeri, teknolojik ve siyasi görüş menzili giderek artmaktadır. 

Başka bir ifadeyle ülkeler ve ordular, askeri kapasitelerini planlarken çok daha uzun vadeli öngörü ve değerlendirmeler yapmak durumunda kalmaktadırlar. 

Teknolojik, ekonomik ve sosyokültürel etkenler nedeniyle günümüzde jeopolitik dengelerin ve tehdit ortamının bir önceki yüzyıla kıyasla çok daha hızlı değiştiği, evrildiği bir vakıadır. 
Bu ortamda savunma ve güvenlik kabiliyetlerinin plan, inşa ve idamesine yönelik olarak hızlı, esnek ve uyum kabiliyeti yüksek yaklaşımların gerekliliği ön plana çıkmaktadır. 31 Temmuz tarihli KHK ile kurulan Milli Savunma Üniversitesi bu yolda atılmış olumlu bir adımdır ancak yüksek lisans ve doktora seviyesi sivil uzmanların yetiştirilip söz konusu zafiyetin giderilmesi için kayda değer bir süre gerekecektir. 

Türkiye’nin ulusal savunma ve güvenlik mekanizması, çevresindeki tehdit ortamına ve ulusal ihtiyaçlara yanıt verebilecek kapasitede değildir. 
Bu zafiyetin en önemli nedeni, ulusal savunma ve güvenlik stratejisini inşa edecek eşgüdümlü, uyumlu bir asker-sivil yapısının noksanlığıdır. 

Bu zafiyetin giderilmesi palyatif tedbirlerle ya da sadece teşkilatlanma değişiklikleri ile mümkün olamaz. 

Kültürel bir dönüşüm şarttır. Böyle bir kültürel dönüşüm, aynı ağ odaklı mimari hususunda olduğu gibi, çok boyutlu, disiplinlerarası düşünce 
ve karar alma sisteminin uygulanmasına bağlıdır. 

Ukrayna’dan Irak’a, Suriye’den Doğu Akdeniz’e son derece karmaşık ve dinamik bir tehdit ortamında bulunan Türkiye’nin, farklı ulusal güvenlik tehditlerine farklı, esnek ve hızlı tepkileri proaktif biçimde koyması gerekir. Halihazırda tüm savunma teşkilat, sanayi ve planlaması reaksiyonerdir; kendini savunmacı bir vizyonun ürünüdür. Yeni sistem tedarik projesinden teşkilat yapılanmasına hiçbir kademede önalıcı, yaratıcı ya da dinamik bir ortak aklın izi yoktur. Bunun nedeni de özellikle sivil kademelerde bu alanlara yönelik derinlikli ve yetkin bir kapasitenin olmamasıdır. 
Bu yoksunluk hali kendi başına Türkiye için bir ulusal güvenlik tehdididir. 

Türkiye’nin ulusal savunma ve güvenlik alanında kendi özgün stratejik aklını inşa etmesinin zamanı gelmiştir. Somut, nesnel ve gerçekçi hedeflere 
dayanan bir yol haritası dahilinde kurulacak bir Ulusal Savunma ve Güvenlik Ekosistemi ile bu mümkündür. 

Türkiye ve Türk demokrasisi 15 Temmuz 2016 günü, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içinde örgütlenmiş ve Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ya da Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak adlandırılan bir grubun düzenlediği kanlı bir darbe girişi mine maruz kaldı. Sivil halkın ve TSK’nın komuta kademesinin büyük kısmının kesin ve kararlı duruşu ile kısa sürede bastırılan bu kalkışma sonrasında devlet mekanizması ve bürokraside geniş çaplı bir temizlik ve yeniden yapılandırma çalışmaları başlatıldı. 

Bakanlar Kurulunun 20 Temmuz tarihli toplantısında kararlaştırılan doksan günlük Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması ve müteakip 31 Temmuz tarihli Kanun Hükmün de Kararname (KHK) kararları ile başta TSK’nın yapısı olmak üzere Türkiye’nin savunma ve güvenlik mekanizması önemli yapısal değişikliklere tabi tutuldu. 

Bu kapsamda örneğin Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Içişleri Bakanlığına bağlandı. Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanlığına, kuvvet komutanlıkları ise Milli Savunma Bakanlığına (MSB) bağlandı. Harp okulları yeni kurulan Milli Savunma Üniver sitesi’ne bağlanırken, askeri liseler ise kapatıldı. 

Kökleri 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar uzanan TSK’nın reform ve dönüşüm tarihi ortam, zaman ve jeopolitik koşullara yanıt vermek amacıyla yapılan hamleler silsilesidir. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra oluşan yeni güvenlik ortamında, özellikle 11 Eylül ve Arap Baharı gibi süreçlerden sonra TSK’nın reform ihtiyacı gündemde yer almaktaydı. Dolayısıyla yukarıda anılan ve bir müddet daha devam edeceği anlaşılan bu düzenlemeleri, 15 Temmuz kalkışmasına karşı tepkisel tedbirler olarak değil başta TSK’nın yapı ve işleyişi olmak üzere Türkiye’nin ulusal savunma ve güvenlik sisteminin değişim ve dönüşüm süreci kapsamında değerlendirmek gerekir. 

Bu yeni düzenlemelerin ve akabindeki savunma ve güvenlik mekanizmasının yeni işleyiş sisteminin, savunma planlama ve tedarik süreçlerine doğrudan etkilerinin olaca ğı muhakkaktır. TSK’nın, çağın gereklerine uygun kabiliyet ve imkanlarla donatılması, geleceğe ilişkin sağlıklı öngörü ve planlama yapılabilmesi ve tüm bu süreçleri etkin, bilimsel ve nesnel temellere oturtan bir anlayış ile yöneten bir sistemin inşa edilebil mesi, ulusal menfaatler açısından hayati önemi haizdir. 

Böyle bir değişim ve dönüşüm sürecinin yönetilebilmesi için de öncelikle sistemin işleyişinin, varsa yapısal sorunlarının ya da geliştirilmesi gereken yönlerinin 
tespiti gereklidir. 

Bu çalışma ile söz konusu değişim ve dönüşüm sürecindeki düşünsel faaliyetlere, planlama ve tedarik perspektifinden katkı sunulması amaçlanmıştır. 



ANKARA • İSTANBUL • WASHINGTON D.C. • KAHİRE 
www.setav.org 


DİPNOTLAR;

1. Çağlar Kurç, “Between Defense Autarky and Dependency: The Dynamics of Turkish Defense Industrialization”, Columbia University-Arnold A. Saltzman Institute 
of War and Peace Studies, (27Ocak 2016), http://ssrn.com/abstract=2724377, (Erişim tarihi: 11 Ağustos 2016).
2. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, http://www.mgk.gov.tr/index.php/kurumsal/hakkimizda, (Erişim tarihi: 12 Ağustos 2016).
3. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği.
4. Faruk Sönmezoğlu, ABD’nin Türkiye Politikası (1964-1980), (Der Yayınları, İstanbul: 1995).
5. Türkiye Hükümeti ile ABD Hükümeti arasında 12 Temmuz 1947 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye’ye Yapılacak Yardım Hakkında Anlaşma”nın onanmasına 
dair Kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi, (1947), 
https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc029/kanuntbmmc029/kanuntbmmc02905123.pdf, (Erişim tarihi: 11 Ağustos 2016).
6. Bülent E. Beyoğlu ve Abdurrahman Kılıç, “Türk Savunma Sanayiinin Kısa Tarihi”, Savunma Sanayii Gündemi, Sayı: 13, (2010/3), s. 20.
7. 1324 sayılı Kanun, 31.07.1970, 1324, Resmi Gazete, 07.08.1970, 13572.
8. 3238 sayılı Kanun, 07.11.1985, 3238, Resmi Gazete, 13.11.1985, 18927.
9. Arda Mevlütoğlu, “Türkiye’nin Son Anda İptal Edilen Eğitim- Taarruz Uçağı Projesi”, siyahgribeyaz.com, 15 Şubat 2016, 
    http://www.siyahgribeyaz.com/2016/02/turkiyenin-son-anda-iptal-edilen-egitim.html, (Erişim tarihi: 10 Ağustos 2016).
10. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, 
     http://www.mgk.gov.tr/index.php/kurumsal/hakkimizda, (Erişim tarihi: 12 Ağustos 2016). 
11. Arda Mevlütoğlu, “Savunma Reformu: Ne? Ne İçin? Nasıl?”, siyahgribeyaz.com, 28 Ağustos 2014, 
     http://www.siyahgribeyaz. com/2014/08/savunma-reformu-ne-ne-icin-nasl.html. 
12. Levent Kalyon, Cumhuriyet Dönemi Savunma Politikaları, Doktora Tezi, (Ankara, 2008). 
13. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği. 
14. Kalyon, Cumhuriyet Dönemi Savunma Politikaları. 
15. Kalyon, Cumhuriyet Dönemi Savunma Politikaları. 
16. Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde 
      Kararname, 31 Temmuz 2016, Resmi Gazete, 
      http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/07/20160731-4.pdf, (Erişim tarihi: 11 Ağustos 2016). 
17. Savunma Sanayii Müsteşarlığı Sanayileşme Portalı, http://sanayilesme.ssm.gov.tr/SSM/Sayfalar/default.aspx, (Erişim tarihi: 11 Ağustos 2016). 
18. 3238 sayılı Kanun, 07.11.1985, 3238, Resmi Gazete, 13.11.1985, 18927. 
19. Savunma Sanayii Müsteşarlığı Sanayileşme Portalı, http://sanayilesme.ssm.gov.tr/SSM/Sayfalar/default.aspx, (Erişim tarihi: 11 Ağustos 2016). 
20. Hakkı Kurban, “28 Yıldır Var Ama Bir Kez Bile Toplanamadı”, Akşam, 7 Haziran 2013. 
21. 3238 sayılı Kanun, 07.11.1985, 3238, Resmi Gazete, 13.11.1985, 18927. 
22. 3238 sayılı Kanun, 07.11.1985, 3238, Resmi Gazete, 13.11.1985, 18927. 
23. Savunma Sanayii Müsteşarlığı, http://www.ssm.gov.tr/org/img/basic/org_TR1.jpg, (Erişim tarihi: 11 Ağustos 2016). 
24. Atilla Sandıklı, “Milli Güvenlik Sistemi, Milli Güvenlik Siyasetinin Tespiti ve Vasıtaları”, BİLGESAM, 11 Kasım 2013, http:// 
www.bilgesam.org/incele/263/-milli-guvenlik-sistemi--milli-guvenlik-siyasetinin-tespiti-ve-vasitalari, (Erişim tarihi: 11 Ağustos 2016). 
25. Sandıklı, “Milli Güvenlik Sistemi, Milli Güvenlik Siyasetinin Tespiti ve Vasıtaları”. 
26. İngilizce literatürde Concept Based Requirements System (CBRS) olarak geçmektedir. 
27. Arda Mevlütoğlu, “Türk Dış Politikasının Güncel Sorunları Paneli”, siyahgribeyaz.com, 22 Mayıs 2016, 
      http://www.siyahgribeyaz.com/2015/05/turk-ds-politikasnn-guncel-sorunlar.html, (Erişim tarihi: 11 Ağustos 2016). 
28. “Tedarik Yönetimi”, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, 
      http:// www.ssm.gov.tr/anasayfa/kurumsal/Documents/SP/yazi7.html, (Erişim tarihi: 11 Ağustos 2016). 
29. “Tedarik Yönetimi”, Savunma Sanayii Müsteşarlığı. 
30. İbrahim Sünnetçi, “Türkiye’nin Savunmasında Gerçek Bir Güç Çarpanı: HİK Uçağı”, Savunma ve Havacılık, Sayı: 155, (2013). 
31. “HİK Uçakları ‘Tam Harekat Yeteneğine’ Kavuştu”, Kokpit.aero, 23 Mayıs 2016, 
      http://www.kokpit.aero/hik-ucak-lari-operasyonel?filter_name=bar%C4%B1%C5%9F%20kartal%C4%B1, (Erişim tarihi: 10 Ağustos 2016). 
32. Philip Romero, “Developing and Assessing Concepts for Future U.S. Army Warfighting: A Progress Report”, The RAND Corporation, (Nisan 1988), 
      http://www.rand.org/content/dam/rand/pubs/notes/2009/N2630.pdf, (Erişim tarihi: 10 Ağustos 2016). 
33. “Tedarik Yönetimi”, Savunma Sanayii Müsteşarlığı. 
34. Bu konuda bir tartışma için bkz. Arda Mevlütoğlu, “Ulusal Güvenlik Politikalarını Birlikte Tasarlamak”, siyahgribeyaz.com, 12 Ağustos 2015, 
     http://www.siyahgribeyaz.com/2015/08/ulusal-guvenlik-politikalarn-birlikte.html, (Erişim tarihi: 9 Ağustos 2016). 
35. Kalyon, Cumhuriyet Dönemi Savunma Politikaları. 
36. “Milli Savunma Arge Faaliyetleri”, T.C. Milli Savunma Bakanlığı, 
       http://www.msb.gov.tr/Arge/icerik/mill-savunma-arge-faaliyetleri , (Erişim tarihi: 10 Ağustos 2016); 
SSM ARGE ve İhtiyacın tanımlanması Alternatiflerin geliştirilmesi ve analizi Tavsiyelerin İcra karar alıcılara sunulması Değerlendirmeler (ex-post, ex-ante, midterm) Teknoloji Yönetimi Dairesi, 
      http://www.ssm.gov.tr/anasayfa/ projeler/Sayfalar/projeGruplari.aspx?daireID=7, (Erişim tarihi: 10 Ağustos 2016). 
37. Ayrıca bkz. Arda Mevlütoğlu, “İki Etkinlik, Bir Sürü Soru, Kocaman Bir Kafa Karışıklığı”, siyahgribeyaz.com, 26 Mayıs 2016, 
      http://www.siyahgribeyaz.com/2016/05/iki-etkinlik-bir-suru-sorukocaman-bir.html, (Erişim tarihi: 8 Ağustos 2016). 
38. “Tedarik Yönetimi”, Savunma Sanayii Müsteşarlığı. 
39. İngilizce “specific” (belirli), “measurable” (ölçülebilir), “accepted” (kabul gören), “realistic” (gerçekçi) ve “timely” (takvime bağlı) 


***

TÜRKİYE’NİN SAVUNMA REFORMU TESPİT VE ÖNERİLER., BÖLÜM 2

TÜRKİYE’NİN SAVUNMA REFORMU TESPİT VE ÖNERİLER., BÖLÜM 2




MGK, Türkiye’nin savunma ve güvenlik politikalarının merkezindeki en temel bileşendir. 

Milli Güvenlik Kurulu (MGK) 

MGK, Türkiye’nin savunma ve güvenlik politikalarının merkezindeki en temel bileşendir. Anayasanın 118. maddesi uyarınca MGK, “devletin 
milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili alınan tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonunun sağlanması konusundaki 
görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirmek” ve “devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve 
güvenliğinin korunması hususunda alınması zorunlu görülen tedbirleri Bakanlar Kuruluna iletmek” ile yükümlüdür. 

Mevcut savunma ve güvenlik sisteminde MGK toplantıları; 

I. Cumhurbaşkanının başkanlığında yapılmakta, 
II. Kararlar çoğunluk ile alınmakta ve eşitlik halinde Kurul Başkanının bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılmakta, 
III. Kurul, Başbakanın teklifi üzerine veya doğrudan Cumhurbaşkanının çağrısı ile de toplanabilmekte, 
IV. Kurulun gündemi Cumhurbaşkanı tarafından düzenlenmekte ve gündem hazırlanırken Başbakan ve Genelkurmay Başkanının önerileri dikkate alınmakta, 
V. Kurul üyesi bakanlar ile diğer bakanların gündeme girmesini istedikleri konular, Başbakanın da görüşü alınarak Milli Güvenlik 
Kurulu Genel Sekreteri tarafından Cumhurbaşkanına sunulmakta, 
VI. Kurul toplantılarına gündeme göre ilgili bakanlar ve kişiler de çağrılarak bilgi ve görüşleri alınabilmektedir.13 

MGK Genel Sekreteri de Kurul toplantılarına katılmakta ancak oy hakkı bulunmamaktadır. MGK kararları Başbakan tarafından Bakanlar Kurulu gündemine öncelikle alınmak 
suretiyle görüşülmekte ve gerekli kararlar alınmaktadır. 
Yapılan yasal değişiklik çerçevesinde Başbakan, MGK’nın tavsiye kararları ve görüşlerinin değerlendirilmek üzere Bakanlar Kuruluna sunulması ve 
Bakanlar Kurulunda kabulü halinde bu tavsiye kararlarının uygulanmasının koordinasyonu ve izlenmesi için bir Başbakan yardımcısını görevlendirebilmekte dir. 

Milli Savunma Bakanlığı (MSB) MSB’nin temel görevi 1325 sayılı Kanun uyarınca; 

I. Milli savunma görevlerinin siyasi, hukuki, sosyal, mali ve bütçe hizmetlerini, 
II. Silahlı Kuvvetlerin Bakanlar Kurulunca kararlaştırılacak savunma politikası çerçevesinde, Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit olunacak ilke, öncelik 
ve ana programlarına göre: 

a. Silah, araç, gereç ve her çeşit lojistik ihtiyaç maddelerinin tedariki hizmetlerini, 
b. Harp sanayii hizmetlerini yürütmek olarak belirlenmiştir. 

Aynı kanunun dördüncü maddesine göre MSB bu görevleri; iki ana müsteşarlık, Milli Savunma Bakanlık Müsteşarlığı ile Savunma Sanayii 
Müsteşarlığı (SSM) ile Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutanlıkları vasıtasıyla yerine getirir. 



TABLO 1. TÜRKİYE NİN ULUSAL SAVUNMA VE GÜVENLİK SİSTEMİ 12 




TABLO 2. MSB TEŞKILAT ŞEMASI 15 


MSB, askeri ve sivil bürokrasinin en fazla iç içe geçtiği kurumların başında gelmektedir.14 Bakanlık üst yönetimi, MSB Müsteşarlığı ve idari 
kadroların önemli bir kesimi askeri personelden oluşmaktadır. 

Genelkurmay Başkanlığı 

31.07.2016 tarihinde yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname’ye (KHK) kadar Genelkurmay Başkanlığı, bünyesinde Kara, Hava, Deniz Kuvvet Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı (JGK) ve Sahil Güvenlik Komutanlığını (SGK) barındırmaktaydı. KHK ile Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanlığına, Kuvvet Komutanlıkları ise MSB’ye bağlanmış olup JGK ve SGK İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır.16 

Genelkurmay Başkanlığı, 1324 sayılı Kanun uyarınca, TSK’nın genel sevk ve idaresi, askeri harekatın etkin bir şekilde icra edilmesi, TSK’nın harbe hazırlık seviyesinden sorumludur. Bu maksatla Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasından; personel, istihbarat, harekat, teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programlarını tespit edilmesinden sorumludur. Ayrıca lojistik ve tedarik hizmetleri için tespit etmiş olduğu ilke, öncelik ve ana programları bu hizmetleri yürütecek olan MSB’ye bildirir. Bahsi geçen KHK’ya kadar Genelkurmay Başkanlığı, görev ve yetkilerinden dolayı Başbakana karşı sorumluydu. Ayrıca Genelkurmay ile MSB arasında doğrudan bir hiyerarşik ilişki bulunmamaktadır. 

Savunma Sanayii Yüksek Koordinasyon Kurulu (SSYKK) 

3238 sayılı Kanun ile kurulan SSYKK, savunma tedarik mekanizmasının üst karar ve koordinasyon organı olarak kurgulanmıştır. 
SSYKK’nın üyeleri; Başbakan, Genelkurmay Başkanı, ekonomik işlerle görevli Devlet Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı, Maliye ve Gümrük Bakanı, Sanayi ve Ticaret Bakanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Başbakanlık Müsteşarı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı ile Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı olarak belirlenmiştir.17 

SSYKK’nın görevleri ise şunlardır:18 

I. Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan genel strateji doğrultusunda planlama ve koordinasyonun sağlanmasını takip etmek, düzenleyici direktifler vermek 
II. Genelkurmay Başkanınca hazırlanan Stratejik Hedef Planına uygun olarak fon ile tedariki öngörülen silah sistemleri ile araç ve gereçlerin tedarik şeklini 
tespit etmek.19 

3238 sayılı Kanun’a göre yılda en az iki kez Başbakanın daveti ile toplanması gereken SSY-KK, kanunun yürürlüğe girdiği 13.11.1985 yılından 
bu yana toplanmamıştır.20 

Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK) 3238 sayılı Kanun ile kurulan SSİK, savunma sanayii ve modernizasyon faaliyetleri ile ilgili temel 
karar alma merciidir. Üyeleri Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanıdır. İcra Komitesi’nin başlıca görevleri şunlardır:21 

I. TSK için Stratejik Hedef Planına göre temini gerekli olan modern silah, araç ve gereçlerin üretimi, yurt içinden gereği halinde yurt 
dışından tedariki hususunda karar almak 
II. Sağlanacak modern silah, araç ve gereçlerin araştırılması, geliştirilmesi, prototip imali, avans verilmesi, uzun vadeli siparişler ile diğer 
mali ve ekonomik teşviklerin tespiti istikametinde SSM’ye talimat vermek 
III. Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nun kullanım esaslarını tespit etmek. Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) Türkiye’de modern bir savunma 
sanayiinin geliştirilmesi ve TSK’nın ihtiyaçlarının bu şekilde karşılanması amacı ile kurulan SSM’ye, 3238 sayılı Kanun ile aşağıdaki görev ve yetkiler 
verilmiştir:22 



TABLO 3. 3238 SAYILI KANUN ILE GELIŞTIRILEN SİSTEM 19 


3238 sayılı Kanun ile kurulan SSYKK, savunma tedarik mekanizmasının üst karar ve koordinasyon organı olarak kurgulanmıştır. 

SSYKK’nın üyeleri; Başbakan, Genelkurmay Başkanı, ekonomik işlerle görevli Devlet Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı, Maliye ve Gümrük Bakanı, Sanayi ve Ticaret Bakanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Başbakanlık Müsteşarı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı ile Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı olarak belirlenmiştir.17 SSYKK’nın görevleri ise şunlardır:18 

I. Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan genel strateji doğrultusunda planlama ve koordinasyonun sağlanmasını takip etmek, düzenleyici direktifler vermek 
II. Genelkurmay Başkanınca hazırlanan Stratejik Hedef Planına uygun olarak fon ile tedariki öngörülen silah sistemleri ile araç ve gereçlerin tedarik şeklini 
tespit etmek.19 

3238 sayılı Kanun’a göre yılda en az iki kez Başbakanın daveti ile toplanması gereken SSY-KK, kanunun yürürlüğe girdiği 13.11.1985 yılından bu yana toplanmamıştır.20 

Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK) 

3238 sayılı Kanun ile kurulan SSİK, savunma sanayii ve modernizasyon faaliyetleri ile ilgili temel karar alma merciidir. Üyeleri Başbakan, Genelkurmay 
Başkanı ve Milli Savunma Bakanıdır. 

İcra Komitesi’nin başlıca görevleri şunlardır:21 

I. TSK için Stratejik Hedef Planına göre temini gerekli olan modern silah, araç ve gereçlerin üretimi, yurt içinden gereği halinde yurt dışından tedariki hususunda karar almak 
II. Sağlanacak modern silah, araç ve gereçlerin araştırılması, geliştirilmesi, prototip imali, avans verilmesi, uzun vadeli siparişler ile diğer mali ve ekonomik teşviklerin tespiti istikametinde SSM’ye talimat vermek 
III. Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nun kullanım esaslarını tespit etmek. 


3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***