30 Haziran 2019 Pazar

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 20

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 20


4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu,



CMK’nın 135/3. maddesi “Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra 
bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.” amir hükmü gereğince derhal imhası gereken İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler ile oğlu 
Barış Güler arasında; 21.07.2013 tarihinde saat 01.05.19´da geçen (TK 2219428897), 14.08.2013 tarihinde saat 18.42.18´de geçen (TK 2263943544), 
22.08.2013 tarihinde saat 13.33.13´de geçen (TK 2277561626), 06.09.2013 tarihinde saat 21.00.57´de geçen (TK 2304538009), 07.09.2013 tarihinde 
saat 13.39.04´de geçen (TK 2305389317), 14.09.2013 tarihinde saat 11.15.25´de geçen (TK 2317457210), 14.09.2013 tarihinde saat 11.26.32´de geçen 
(TK 2317468842), 14.09.2013 tarihinde saat 11.27.20´de geçen (TK 2317470536), 14.09.2013 tarihinde saat 16.55.47´de geçen (TK 2318061213), 
09.10.2013 tarihinde saat 16.19.18´de geçen (TK 2362859450), 25.10.2013 tarihinde saat 14.09.00´da geçen (TK 2400130664), 26.10.2013 tarihinde 
saat 17.30.00´da geçen (TK 2402400667), 17.12.2013 tarihinde saat 07.39.03´de geçen (TK 2506122609) telefon görüşme kayıtları imha edilmeyerek 
bakanların dosyalarına eklenmek suretiyle soruşturmanın usulsüz işlemlerle desteklenip güçlendirme kaygı ve çabası dikkat çekmiş, gözaltılar ve arama-elkoyma işlemleri medyayla birlikte yapılmış, Anayasa ile teminat altındaki ‘masumiyet karinesi’ hiçe sayılarak gizli yürütülmesi soruşturmanın tüm bilgi ve belgeleri medyaya sızdırılmak suretiyle usulsüz- kanunsuz işlemyöntemlerin adeta üstü örtülmeye çalışılmıştır. 

İlgilinin Rıza SARRAF’ın yanında çalışan Rüçhan Bayar isimli akrabasından oğlu Barış Güler’in alacaklı olduğu paranın alış-verişi ve Rıza SARRAF – Barış Güler arasındaki danışmanlık sözleşmesi dışında bir para transferinin olmadığı, kendisinin olayın dışında bulunduğu yönündeki savunması, Barış Güler 
ve diğer şüpheliler yönünden soruşturulan bu hususların takipsizlik kararı ile sonuçlanması da dikkate alınarak aksine bir delil bulunmaması nedeniyle 
Komisyonumuzca ilgilinin savunmasının aksine bir delil elde edilememiştir. 

Komisyonumuz ekseriyetle, Anayasanın 6. maddesinde “… Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” Adalet 
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20.01.2006 tarih ve 100 sayılı Genelgesinde “ … 2 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği' nin 17 Kasım 1997 tarih ve 9427/23887 sayılı yazısında da belirtildiği üzere; görevde bulunan veya görevinden ayrılan Başbakan ve bakanlar hakkında Bakanlar Kurulu'nun genel siyaseti veya Bakanlıkların görevleriyle ilgili olarak yapılan şikâyet ve ihbarların, ancak Anayasa'nın 100'üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 107'nci maddelerine göre işleme tâbi tutulacağı, …” şeklindeki düzenlemeleri nazara alarak; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu ve emrinde çalışan Emniyet Organize Suçlar Şube Müdürlüğü tarafından yasaların hileli yollar denenerek aşılması suretiyle yetkisiz-hukuksuz olarak yürütülen soruşturma neticesinde 4 eski Bakan hakkında düzenledikleri rapor ve ekinde yer alan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla takip sonucu elde edilen bulgular yok hükmünde mülahaza etmek suretiyle kendisine aksettirilen soruşturma evrakını bir ihbar mahiyetinde kabul ettiği ve bu düşünce ile tetkik ve tahkikata başlayarak yeniden usule uygun delil araştırması yaptığı ve ilgiliye atfedilen, “Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 

a) Bu şahsın araçlarına trafikte emniyet şeridini kullanma imtiyazı verdiği ve adı geçen şahıs için koruma polisi görevlendirdiği, 
b) Bu şahısla birlikte gözaltına alınan bazı şüphelilerin ve yakınlarının yasaya aykırı olarak istisnai yoldan Türk vatandaşlığına geçirilmesini sağladığı, 
c) Bu şahısla ilgili adli veya istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının araştırılması için talimat verdiği, 
d) Bu şahsın usulsüzlükleri hakkında basında çıkacak haberlerin engellenmesi için girişimde bulunduğu” şeklindeki eylemlerin hiçbirisi doğrudan 
İçişleri Bakanlığının görevleri arasında kabul edilecek hususlar olmayıp 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde tanımlanan resmi belgede sahtecilik, 
255. maddesindeki nüfuz ticareti, 252. maddesindeki rüşvet ve 285. maddesindeki gizliliğin ihlali suçlarının yukarıda izah edildiği üzere unsurları 
itibariyle oluşmasına vücut vermeyeceği gibi yine zikredilen hukuka uygun olarak elde edilen deliller muvacehesinde kanıtlanamamıştır. 
Malvarlığı araştırması için görevlendirilen Bilirkişi tarafından yapılan tetkikat sonucu düzenlenen raporlardan da ilgili bakanın kendisiyle ilgili bakanlık 
yaptığı süre zarfında malvarlığı ile gelirleri arasında uyumsuzluğa rastlanmadığı anlaşılmıştır. 

Kaldı ki, kamuoyunda 17 Aralık operasyonu olarak bilinen, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın da isminin geçtiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 
Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca yürütülen 2012/120653 numaralı soruşturma ilgili bakanlar dışındaki şüpheliler yönünden 16.10.2014 tarih 
ve 2014/69582 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanmış ve itiraz üzerine İstanbul 6.Sulh Ceza Mahkemesince ele alınan sözkonusu 
karar hukuka uygun bulunarak vaki itirazların reddiyle 15.12.2014 tarih ve 2014/3162 sayılı kararıyla kesinleşmiştir. 

2.3.3. Avrupa Birliği Eski Bakanı İstanbul Milletvekili Egemen BAĞIŞ hakkında: 

A) İDDİA 

Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 
a) Bu şahsın turizm belgeli bir otel kiralama girişimi ile yakınlarına vize alınması işleri için aracılık ettiği, 
b) Bu şahısla ilgili bir soruşturma olup olmadığı yönünde ilgili kurum ve kuruluşlarda araştırılma yapılmasını sağladığı, 
c) Bu şahsın faaliyetiyle ilgili olarak basında haber yapılmasının önlenmesi için girişimlerde bulunduğu, iddia edilmiştir. 
Yukarıda sayılan ve Avrupa Birliği eski Bakanı İstanbul Milletvekili Egemen BAĞIŞ tarafından işlendiği iddia edilen eylemler, 5237 sayılı TCK’nın 255. 
(Nüfuz ticareti) ve 252. (Rüşvet) maddelerine tekabül ettiğinden, bu iddiaların gerçekliğinin araştırılması ve soruşturulması gereği ortaya çıkmıştır. 

B) TOPLANAN DELİLLER 

a. TANIKLAR 
1. Rıza SARRAF 
2. Abdullah Happani 
2. Mohammadsadegh Rastgar Shıshehgarkhaneh 
3. Maria Cazanjı 

b. BELGELER 

1. Bilirkişi raporu 
2. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 soruşturma sayılı evrakı 

C) SAVUNMA 

Avrupa Birliği Eski Bakanı Egemen Bağış şifahi ve yazılı savunmasında özetle; 

“Hakkımda ileri sürülen iddiaları hiçbir şekilde kabul etmiyorum. Bu şahısla aramda hiçbir zaman bir maddi menfaat ilişkisi olmamıştır, hiçbir şekilde bir 
para alışverişi söz konusu olmamıştır. Bunların tamamını reddediyorum. Hakkımdaki ilk itham: Rıza SARRAF’ın babasına İstanbul’daki İtalya 
Başkonsolosluğundan bir turist vizesi alınması karşılığında 500 bin dolar para aldığım iddiasıdır. Bir kişinin yetkisi dâhilinde bulunmayan ve gerçekleşmeyen, 
herkesin kolaylıkla yapabileceği bir işlem için 500 bin dolar verilmesi iddiası akla uygun bir iddia olamaz. Şahsım ve Bakanlığım tarafından Avrupa Birliği 
projeleri kapsamında Avrupa’ya gönderilen 100 binlerce vatandaşımıza vize başvurularında insani çerçevede yardım edilmiştir. Evet, Rıza SARRAF da babası 
için İtalya vizesi konusunda yardım talep etmiştir ancak daha sonra babası vize başvurusu dahi yapmamıştır. 
Hakkımdaki 2’nci iddia ise, Rıza SARRAF’ın otel açması konusunda tarafımdan aldığı yardım karşılığında bana maddi menfaat sağladığı yönündedir. 

Bu iddia da en az ilki kadar asılsız ve gerçeğe aykırıdır. Konunun özü şudur: Kendisi otel yapmak için ortak bir tanıdığımızdan bir bina aldığını benimle 
paylaşmış, paylaştığında da şahsım her iki tarafa da “Hayırlı olsun.” temennisinde bulunmuştur. Hakkımdaki 3’üncü iddia ise, Rıza SARRAF’la ilgili basında aleyhe çıkacak haberlerin engellenmesi ve hakkında yürütülen bir soruşturma olup olmadığı konusunda bilgi edinmem karşılığında kendisinden 500 bin dolar aldığımdır. Benim eğer medyada yapılacak bir haberi engelleyebilmek gibi bir etki gücüm olsaydı, herhâlde önce medya aracılığıyla şahsıma iftira 
atılmasını engellerdim. 
Bu şahsın evime bir çikolata gönderdiği doğrudur. Çikolata, ben de, eşim de evde yokken evde çalışanlar tarafından teslim alınmıştır. O çikolatanın içerisinde 
çikolatadan başka da hiçbir şey olma ihtimali zaten olamaz; Aynı şekilde evimize bir kıyafet, bir gömlek kravat gönderildiği de doğrudur. Ama hiçbir maddi 
menfaat söz konusu olmamıştır. Hiçbir şekilde, hiçbir maddi menfaat, bir para alışverişi olmamıştır.” Müdafii yazılı savunmasında; 

Tanıklar Muhammed Sadık, Maria Cazanjı'nın alt komisyona verdikleri beyanları Bakan Bağış'ın savunmalarını doğrulamaktadır. Aleyhimize dair bir beyanları 
yoktur. Tape kayıtlarında Muhammet Sadık'ın bir para verdiğine dair beyanı bulunmamaktadır. 

CMK 135. maddesine göre iletişimin tespiti kararı, salt kararın muhatabı olan şüpheli veya sanık yönünden hukuki sonuç doğurur, haberleşme özgürlüğü salt 
onun için kısıtlanmıştır. Katalog suçlar dışında ve şüpheli veya sanık dışındaki kişilerle ilgili iletişimin tespiti ve kayda alınması kararı verilemez. 

Hâkim kararıyla CMK 135/1135/6'ya uygun biçimde iletişim özgürlüğünün kısıtlanması söz konusu olmadıkça, dolaylı dinlenenin beyanlarının aleyhine delil 
olarak kullanılması hukuka aykırıdır. CMK 138/2 maddesi kapsamında, dolaylı dinlenin beyanı katalog suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandıracak 
nitelikteyse, tesadüfen elde edilen delil niteliğindedir. Bu aşamadan sonra 3. kişi olan dolaylı dinlenen için yeni bir soruşturma başlatılacak ve şüpheli sıfatıyla hakkında CMK 135. madde kapsamında hâkim kararı alınarak, tesadüfen elde edilen suça konu beyanı aleyhine delil olarak kullanılabilecektir. 

Yetkili kişi tesadüfen delili elde ettikten sonra, bunu derhal Cumhuriyet Savcısına bildirmeyip, dolaylı dinleneni dinlemeye devam ederse elde edilen bulgular Hukuka aykırı bulgulardır. yok hükmündedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.07.2007 tarih, 2007/5-23-167 sayılı kararı bu yöndedir. 
Tape kayıtlarında Bakan Bağış'ın beyanları yer almakta olup, anılan kayıtlardaki beyanlarında, atılı suçlara ilişkin eylemler yer almamaktadır. Bakan Bağış 
hakkında Anayasanın 22. maddesine uygun olarak iletişim özgürlüğü kısıtlanması söz konusu olmadığından, anılan özgürlüğü tam olarak devam etmektedir. 

Bakan Bağış'la görüşen şüphelinin ve diğer şüphelilerin iletişim özgürlüklerinin kısıtlanmasına ilişkin hâkim kararlarının geçerli değildir. bu şüphelilerin ses 
kayıtlarındaki beyanları hukuka aykırı elde edilmiştir. Bakan Bağış dolaylı dinlenendir. Ses kayıtları ister hukuka aykırı, ister hukuka uygun olsun, dolaylı 
dinlenen Bakan Bağış'a karşı kullanılabilmesi, Anayasanın 38/VI madde hükmüne göre mümkün değildir. Bakan Bağış'ın bulgu niteliğindeki anılan beyanları komisyonca, onun aheyhine delil olarak kullanılabilmesi söz konusu değildir. 
Otel işletmeciliği ve Turizm belgeli bir otel kiralama işi ticari faaliyettir. Anayasal bir hakkın kullanılmasıdır. Rüşvet suçu veya nüfuz suistimali suçuna 
konu olması mümkün değildir. İtalya vizesi alınması konusunda para verilmesi iddiası, Bakan Bağış vize işleriyle ilgili yetkili ve görevli bakan değildir. 

Vize işlemleri istenilen ülkenin büyükelçiliği veya konsolosluğu aracılığıyla yapılmaktadır. Atılı suçlamayı kabul etmiyoruz. Paranın alındığına dair herhangi 
bir delil mevcut değildir. SARRAFla ilgili soruşturmanın araştırılması için para verilmesi iddiası geçersizdir. Bu iddia soyut bir iddiadır. Soruşturma ve 
araştırma yapıldığı ileri sürülen kurum ve kuruluşların hangileri olduğu belirsizdir. SARRAF’ın aleyhine çıkacak haberlerin engellenmesi için para verilmesi mevcut değildir. tape kayıtları ve teknik takip çalışmalarında Bakan Bağış'ın 500.000 $ para aldığına dair herhangi bir delil yoktur. Böyle bir eylem mevcut değildir. Bakan Bağış'ın evine çikilota kutusunda 500.000 $ para geldiği doğru değildir. Muhammed Sadık ve Mari Cazanjı'nın beyanlarından gümüş tepsi içinde çikolatadan başka bir şey bulunmadığı ispatlanmıştır. Rıza SARRAF'ın beyanlarında geçen eşine çikolota kutusu içinde 500.000 $ dolar para 
göndermesi olayı ayrı bir olaydır. Bakan Bağış'a gönderilen salt çikolota olayı farklı bir olaydır.” demiştir. 

D) DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: 

Sözkonusu iddiaların doğru olup olmadığının belirlenmesi amacıyla, tanık sıfatıyla ifade vermeye çağrılanlardan Rıza SARRAF, Abdullah Happani CMK’nın 
48. maddesi uyarınca aynı olaydan şüpheli sıfatıyla soruşturuldukları gerekçesiyle ‘tanıklıktan çekinme’ haklarını kullanarak beyanda bulunmadıkları, 

Maria Cazanjı ifadesinde özetle; 

“Egemen BAĞIŞ'ın evinde çalıştığını, 1 yıl kadar önce evde bulunduğu sırada site güvenliğinden evi dahili telefondan arayıp bir paket geldiğini, Egemen Bey'in 
eşine ulaşamadığını, daha sonra Egemen Bey'i telefonla aradığını, kendisine bir paket geldiğini ve güvenlikte olduğunu söylediğini, kendisine “git al haberim var” dediğini, Güvenliğe gittiğini, Güvenliğin yanında duran arabadan birisinin kendisine bir karton poşet verdiğini, çantanın içinden üzeri tülle sarılmış sanki gümüş bir tabak içinde çikolata olduğunu gördüğünü, paketi kendisinin açtığını, içinden çikolatadan başka bir şey çıkmadığını, Beyhan hanımın talimatı ile çikolataları dağıttıklarını, bunun dışında o günlerde veya başka zamanda kravat veya elbise türünden bir şey gelmediğini,” Mohammadsadegh Rastgar Shıshehgarkhaneh (Muhammed Sadık olarak bilinmektedir) ifadesinde özetle; 

“Rıza SARRAF’ın kendisinin patronu olduğunu, müşterilere para getirip götürme işini yaptığını, götürdüğü emanetleri bazen kendisinin aldığını, bazen içinde 
ne olduğunu gördüğünü, bazen de görmediğini, bilmediğini, bahsedilen adrese yanılmıyorsam Ramazan Bayramı münasebetiyle çikolata götürdüğünü, aynı 
adrese daha önce gittiğini hatırlamadığını, İstinye'deki adrese gittiği zamanki o adresi zor bulduğunu, şu an tekrar git deseler yine tam hatırlayamayacağını, 
siteye girdiği zaman güvenlik görevlileri ile karşılaştığını, şu numaraya gideceğim diye bir numara belirttiğini, hatta bir de kadın ismi olduğunu, onun ismini söylediğini, şu anda o ismi hatırlamadığını, güvenlik görevlilerinin o kadına haber verdiklerini, orada biraz beklediğini, daha sonra bahsedilen kadının çıkıp geldiğini, paketi ona verdiğini, verdiği paketin bir poşet olduğunu, ama naylon mu karton mu olduğunu şu anda hatırlamadığını, Bayram olduğu için çikolata olacağını tahmin ettiğini, içini açıp bakmadığını, paketi oraya götürmesini kimin söylediğini hatırlamadığını, ancak normalde ya Abdullah Beyin ya da Rıza Beyin talimat verdiğini, 30.08.2013 tarihinde Murat ÖZİŞ ile birlikte Ankara'ya sırt çantası ile 2 Milyon €, 2 Milyon $ ve 1,5 Milyon Türk Lirası götürerek Ankara Royal 10. katta bulunan Salih Kaan ÇAĞLAYAN'a verildiğine dair iddianın sorulması üzerine; Bahsedilen tarihlerde hatırladığı kadarıyla Ankara'ya bir para götürmelerinin söylendiğini, Murat ile beraber yola çıktıklarını, havaalanında x-ray cihazından geçtikten sonra çantaları açtıklarını, zaten kendilerinin içinde para olduğunu ve paranın da miktarını söylediklerini, polislerin çantayı kapatıp kendilerine teslim ettiğini, uçağa binip Ankara'ya vardıklarını, ancak bu bahsettikleri parayı kime verdiklerini hatırlamadığını, esasında bakan veya bakan oğlu olarak bilinen birisine kendilerinin para götürmediklerini, kendilerine bu şekilde bir isme teslim edin diye bir talimat verilmediğini, bakanın oğlunu tanımadığı halde polislerin kendisine emniyetin koridorunda bir resim gösterdiklerini, bu resmi tanıyorum ve bu adama para götürdüm diyerek imza atmasını istediklerini, hatta bunun için zorladıklarını, ancak kendisinin imza atmadığını, 3 tane resim gösterdiklerini, 3 resmi de tanımadığını, dolayısıyla istedikleri imzayı atmadığını, zaten kendisinin Ankara'ya çok defa para götürdüğünü, hatta çok az olmakla birlikte oradan altın getirdiklerinin olduğunu, yabancı paraları yani dolar ve EUR yu çoğu zaman elden getirip götürdüklerini, bankaların istenildiği zaman yabancı parayı zamanında temin etmediklerini, para transferinin 5-6 gün sürdüğünü, o yüzden müşterilerin elden istediklerini, bu şekilde turistlere hatta öğrencilere de para verdiklerini, İran'a ambargo konulduğu için bankalar aracılığıyla İran'dan gelen turistlere ve öğrencilere para çıkarılamadığını, ya da çok az bir miktar çıkarabildiklerini, para transferinin de yasak olduğunu, onun için elden verdiklerini, bu paraları döviz bürolarından verdiklerini, bahsettiği gibi Ankara Royal diye bir yeri hatırlamadığını,” ifade etmişlerdir. 

21. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 19

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 19


4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu, 


…İlgililerin dosyasının incelenmesinden; Emniyet Genel Müdürlüğü ile Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığınca yaptırılan arşiv araştırması sonucu 
vatandaşlığımıza alınmalarında milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından herhangi bir engellerinin bulunmadığına…” şeklindeki olumlu görüşleri ve Müsteşar Yardımcısı ile Müsteşarın 19.06.2013, 17.07.2013, 02.09.2013 ve 10.10.2013 günlü uygun görüşleri doğrultusunda Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere müvekkil tarafından imzalandığı, bu belgelerin şekli denetimle Bakanlar Kuruluna havale edilmesinin hukuki sonuç doğuran nihai bir işlem olmayıp 
“ara işlem” niteliğinde olduğu, bu havale işlemi sonrasında Mohammad Zarrab (Can SARRAF) ve ailesi ile Hosseın Zarrab (Hüseyin SARRAF) ve ailesinin 
Bakanlar Kurulunun 22.07.2013 gün 2013/5441 sayılı, Arash Mıandoabchınan (Aras Serdar) ve ailesi ile Mohammad Reza Rajaeıeh (Mehmet Tan) ve ailesinin ise Bakanlar Kurulunun 21.10.2013 gün 2013/5500 sayılı kararlarıyla Türk vatandaşlığına istisnai olarak kabullerine karar verildiği, Bakanlar Kurulunun ortak cezai sorumluluğundan bahsedilemeyeceği cihetle, bu konudaki Bakanlar Kurulu kararını imzalamasının da cezai sorumluluk kapsamında değerlendirilme mesi gerektiği, Rıza SARRAF’a “Yakın koruma polisi” ve buna istinaden ve trafikte geçiş üstünlüğüne sahip olmak üzere şahsına ait ruhsat fotokopisinde belirtiği aracına 3 adet sivil plaka tahsis ettirildiği iddiası ile ilgili olarak; yakın koruma verilmesi talebini inceleyip karara bağlama görev ve yetkisinin valiliklere ait olduğu, İçişleri Bakanlarının ise bu konuda görev ve yetkilerinin olmadığında kuşku bulunmadığı, Rıza SARRAF hakkındaki İstanbul Valiliğinin 17.08.2013 günlü “2 Personel ile Yakın Koruma” kararına istinaden, kullanımındaki araçlara güvenlik gerekçesiyle geçiş üstünlüğüne sahip olmak üzere 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının 71/f, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 58/1-ğ maddeleri uyarınca 3 adet sivil plaka tahsisi kararında da müvekkilin olur ve imzasının olmadığı, ayrıca tüm dosya içeriğinden bu konuda talimat veya emir verdiği yahut yönlendirme yaptığı yolunda herhangi bir eylem veya söylemde bulunduğunun maddi ve hukuki kanıtının olmadığı, Orhan İnce tarafından, 
Adem Gelgeç adına kayıtlı firmalarla ilgili vergi denetimine ilişkin bilgilerin, Bugün ve Yeni Şafak Gazetelerine verilerek Rıza SARRAF hakkında haber 
yapılmasının engellendiği savı ile ilgili olarak; müvekkilin gazete yetkilileri ile görüşmesinin göreve ilişkin olmadığı gibi, özgür basının hangi konuları 
haber yapacağına karar verme güç ve yetkisine de sahip olmadığı, bu hususun takdirinin Basın Yasası ve Basın Ahlak İlkeleri çerçevesinde gazete yönetimine ait olduğu, ancak anılan gazetelerde görev yapan (ismi mahfuz) bir gazetecinin 1.000.000,00 TL verilmemesi halinde, bu hususun farklı bir şekilde haber yapılacağının müvekkil tarafından duyulması üzerine, muhatabına böyle bir fiilin TCY’nın 107. maddesiyle yaptırım altına alınan “şantaj” suçunu oluşturabileceği bu nedenle Cumhuriyet Başsavcılığına suç ihbarında bulunmasını önerdiği, ayrıca belirtilen gazete genel yayın yönetmenleri aranarak konu hakkında bilgilendirildikleri, nitekim gazete genel yayın yönetmenleri haberin gerçek olmadığı sonucuna ulaşarak yayımlamadıkları, bu konuda haksız yarar sağlandığı iddiasının asılsız olduğu, Soruşturma önergesinde belirtilen, atılı suçun unsurlarını oluşturan hangi fiil/fiillerin belirtilen maddeye aykırılık teşkil ettiği gösterilmemiş ise de; İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler’e atılı “nüfuz ticareti” suçunun konusunu; “…Rıza SARRAF’tan sağlanan miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 

a)Bu şahsın araçlarına trafikte emniyet şeridini kullanma imtiyazının 
tanınması ve adı geçen şahıs için koruma polisinin görevlendirilmesi, 

b)Bu şahısla birlikte gözaltına alınan bazı şüphelilerin ve yakınlarının yasaya aykırı 
olarak istisnai yoldan Türk vatandaşlığına geçirilmesinin sağlanması,

c)Bu şahısla ilgili adli veya istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının araştırılması 
için talimat vermesi, 

d)Bu şahsın usulsüzlükleri hakkında basında çıkacak haberlerin engellenmesi için girişimde bulunması”, şeklindeki eylemlerinin teşkil ettiği düşünülmekte olup, somut olayda 6352 sayılı Yasa ile değişik TCK’nın 255. maddesinde yaptırım altına alınan suçun yasal unsurlarının da oluşmadığı tarafımızdan düşünülmekte olduğunu belirtmiştir. 

İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler´in Malvarlığı ile ilgili olarak sorulan sorulara cevap niteliğinde verdiği dilekçesinde özetle; 

“Eşim Neval Güler’in 29.05.2013 tarihinde satın aldığı 2013 model Hyundai marka binek otomobili bakanlık görevime başlarken verdiğim mal bildiriminde 
belirtilen 2010 model ve 38.000 TL bedelli aracın ilgili firmaya takas olarak verilerek yerine satın alınan araçtır. Fatura sureti eklidir ve bedeli faturada 
belirtildiği üzere 56.816 TL´dir. Aracın satın alındığı şirkete ilişkin bilgiler, fatura muhteviyatında görülebilmektedir. Aracın satın alındığı bedelin altında bir bildirimde bulunulmamıştır. Eşim, oğlum ve kızımın Halk Bankası nezdindeki TR 40 0001 2009 1240 0001 0064 03 İban no´lu hesabında bulunan para, 
ilgili şubenin eski yöneticisi tarafından gerçekleştirilen ve halen mahkemede yargı süreci devam eden işlemler nedeniyle, ilgili banka tarafından 18.01.2011 tarihinde açtırılan vadesiz hesaptır. Yargı süreci sonuna kadar bankanın rehin ve blokesi altında bulundurulmaktadır. Üzerinde herhangi bir tasarrufumuz söz konusu olmayıp; ben, eşim, kızım ve oğlumun dörtte birer oranda kefaletimizle rehin sözleşmesi düzenlenmiştir. Bakanlık görevine başlarken ve ayrılırken verdiğim 21.02.2014 ve 24.01.2014 tarihli mal bildirimlerinin sekizinci bölümünde bana ve eşime ait dörtte birer oranındaki rehin sözleşmesi kefaleti açıkça belirtilmiştir. Beyan dışı tutulması söz konusu değildir. Kızım Burcu Güler otuz yaşındadır. 2007 yılında İstanbul İl Özel İdaresi mensuplarınca kurulan “Özelbir Konut Yapı Kooperatifi”ne üye olmuş 26.10.2007 tarihli makbuzla ve benimde katkımla yatırılan 40.000 TL karşılığında Esenyurt İlçesindeki bu konutu edinmiştir. Kooperatifin ferdileşme işleminden sonra düzenlenen 07.10.2011 tarihli tapu sureti ve makbuz fotokopisi ektedir. Yine İstanbul Şişli ilçesinde Ant Yapı Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinden 2009 tarihli tapu sureti ekte sunulan konutu, kendisinin, şahsımın ve kısmen de oğlumun sağladığı kaynakla ve 270.000 TL´ye satın almıştır. Daire 1+1 tabir edilen çok katlı bir sitenin bağımsız bölümüdür. 
Kızıma ait üç ayrı bankada 31.12.2013 tarihi itibariyle mevcut bulunan mevduatın başlangıcı 2008 yılından itibaren çeşitli tarihlerde yatırılan miktarları 
ihtiva etmektedir. Yatırım amacıyla; benim, oğlumun ve ayrıca maaş ve kira gelirlerinin toplamını ve bileşik faizini içermektedir. Kızım Türk hava yollarında 
beş yıldır avukat olarak çalışmakta ve kira geliri de bulunmaktadır. Ayrıca bakanlık dönemimde, kızımın banka hesaplarında maaş, vekalet ücreti, kira geliri ve mevduat faizi dışında herhangi bir artış söz konusu değildir. Belirtilen mevduat, önceki maddelerde ifade olunduğu üzere soruşturma dönemini 
kapsamamaktadır. 

Oğlum İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi mezunudur. Çok iyi derecede İngilizce ve Rusça bilmektedir. Ticari terminoloji ve teknik seviyede bu dillere vakıftır 
ve otuzyedi yaşındadır. 2003 yılından beri ağırlıklı olarak yurtdışında olmak üzere çeşitli ticari faaliyetlerde bulunmaktadır. Oğlum Barış Güler’in 17.12.2013 
tarihinde ikametinde yapılan aramada bulunan döviz ve Türk Lirası cinsinden paranın kaynağı, 15 Kasım 2013 tarihinde B.Y. isimli şahısla aralarında 
düzenlenen “ev satış protokolü”ne dayanmaktadır. Buna göre, oğlumun 2005 yılında Eston Yapı’dan İstanbul Bahçeşehir´de kırk ay taksitle ve indirimli 
olarak 250.000 TL´ye satın aldığı ve sonrasında üzerine 1.275.000 TL ipotek konulan dairesini 2003 yılından beri tanıştığı B.Y. adlı şahsa 400.000 TL´yi peşin, 1.000.000 TL bir ay içinde ödenmek ve 250.000 TL´de senet düzenlenerek,  toplam 1.650.000 TL´ye satılması sonucu alınan paradır. Ev üzerindeki ipoteğin kaldırılmasını müteakip, senetinde ödenmesiyle satışın ve devrin yapılacağı bu protokolle öngörülmüştür. 

Oğlumun evinde bulunan paraların kaynağını gösteren “ev satış protokolü”, kendisi gözaltındayken soruşturma makamlarına müdafilerince teslim edilmiştir. 
Bu protokolle ilgili olarak, tarafların ve tanıkların ifadeleri Cumhuriyet Savcılığınca alınmış ve imza testleri yaptırılmış olup; sonucunda, İstanbul 
Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 16.10.2014 tarih ve 2014/69582 sayısıyla “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı verilmiş bulunmaktadır. Söz konusu protokol sureti ve ipotek belgesi ekte sunulmuştur. Oğlum Barış Güler’e ait Ankara’daki daireler 1998 ve 2000 yılında devralınmıştır. Biri rahmetli annemin 
geçmişte oturduğu evdir ve oğlumun amcasından 2000 yılında 32.000 TL´ye devralınmıştır. Diğeri yine oğlumun amcası tarafından 1998 yılında 5.200 TL´ye 
satılan çatı katı dairesidir. Kira getirisi aylık 650 TL´dir. İstanbul Bahçeşehir’de Eston Yapı’dan 2005 yılında, tapu bedeli üzerinden 96.435 TL indirimle ve 
kırk ay taksitle 250.000 TL´ye satın alınmıştır. Beylikdüzü´ndeki daire ise 08.09.2005 tarihinde 4.000 TL bedelle kooperatif hissesi olarak alınmıştır. 

İzmit’de yatırım amacıyla toplu şekilde yapılan bir siteden 300.000 TL´ye 2011 yılında iki dükkan alınmıştır. İstanbul’daki tarla 2005 ve 2006 yılında 
toplam 136.000.-tl(yüzotuzaltıbintürklirası)na satın alınmış ve diğer yerlerdeki tarlaların bir çoğuda, son dört yılda, gayrimenkul ticareti ve danışmanlığı 
kapsamında ve uygun zamanda satışa sunularak yeni yatırımlar için kullanılmak üzere alınmışlardır. halen tarla vasıfları devam etmektedir. 

Barış Güler’in 28.05.2013 tarihinde satın aldığı Hyundai marka binek otomobilin değeri, ekli faturada görüleceği üzere 56.816 TL´dir. Oğlumun 31.12.2013 
tarihi itibariyle banka hesaplarında bulunan mevduatı da yukarıda belirtilen iş ve faaliyetlerden elde edilen ve 2008 yılından bu yana çeşitli tarihlerde 
değişik bankalara yatırılan meblağların faizlendirilmiş toplamını ifade etmektedir. Halk Bankası´ndan 25 Ekim 2010 tarihinde çekilen 563.000 TL´nin 
önemli bir kısmı da tekrar bankaya yatırılmıştır. Ayrıca; yurtiçindeki bazı şirketlerdeki hisselerinin üçüncü şahıslara devrinden de gelir elde edilmiştir. 

Oğlumun yukarıda belirtilen malvarlığının büyük bir bölümü, benim bakanlık yaptığım dönemin öncesinde edinilmiştir. 31.05.2013 – 02.10.2013 tarihleri 
arasında satın alınan tarla niteliğindeki yerlerin toplam bedeli 570.000 TL´dir. Diğerlerinin ise, soruşturma isnat olunan iddiaları kapsayan dönemle ilgisi 
bulunmamaktadır. Söz konusu mal varlığına konu gayrimenkul, araba ve mevduatın miktarı ve edinme tarihleri göz önüne alındığında, yaklaşık 16 yılı aşan bir dönem içinde peyderpey elde edildiği ve bunların gelirlerine ve mali gücüne uygun olduğu görülecektir. Yukarıdaki maddelerle arz ve izahına çalışılan ve aile fertlerimin çeşitli tarihlerde edindikleri mal varlıkları ile ilgili olarak, özellikle İstanbul valiliğim döneminde, şahsi gelirlerimden de katkıda bulunulmuştur. 

Bu gelirlerim arasında; maaşım dışında müteşebbis heyet ve yönetim kurulu başkanı olduğum yedi ayrı organize sanayi bölgesinden aldığım huzur hakları, 
üç ayrı şirketten, Mahalli İdare Hizmet Birliğinden, İl Daimi Encümen Başkanlığından aldığım ücretler, kira gelirlerim, eşimin emekli ikramiyesi ve maaşları, emekli ikramiyem, idareciler vakfı ödentisi, daha önce satılan biri kooperatif olmak üzere iki eve ait bedeli ve nihayet milletvekili maaşı, emekli maaşını ve mevduata uygulanan bileşik faizleri sayabilirim. Valilik yaptığım diğer dört ilde de maaşım dışında organize sanayi ve şirketlerden gelirlerim olmuştur. 
Bunların tamamı da periyodik olarak verilen mal bildirimlerimde belirtilmiştir. Bu gelirlerimden çeşitli tarihlerde kızım ve diğer aile fertlerine destek olunmuştur. 
Ayrıca belirtmek istediğim bir diğer husus şahsıma ve eşime ait olan ve mal bildiriminde belirtilen arsa, yazlık ve konut gibi gayrimenkullerin beş adedi ile 
kızıma ve oğluma ait birer konutun çeşitli tarihlerde mütevazi ödemelerle girdiğimiz kooperatifler aracılığıyla edinilmiş olduğudur.” demiştir. 

D) DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: 

Söz konusu iddiaların doğru olup olmadığının belirlenmesi amacıyla, tanık sıfatıyla ifade vermeye çağrılanlardan Barış Güler´in, CMK’nın 45. maddesine 
istinaden hakkında soruşturma yürütülen Muammer Güler’in oğlu olduğu, Abdullah Happani, Rıza SARRAF, Ahmet Murat Öziş, Özgür Özdemir, Rüçhan Bayar ve Barış Kıranta’nın ise CMK’nın 48. maddesi uyarınca aynı olaydan şüpheli sıfatıyla soruşturuldukları gerekçesiyle ‘tanıklıktan çekinme’ haklarını kullanarak beyanda bulunmamış, Orhan İnce ifadesinde özetle; 

“17 Aralıkta İstanbul polisi çağırdığı zaman benim önce Osmaniye’ye tayinim çıktı, daha sonra Zonguldak’a tayinim çıktı. İdare mahkemesinden kazandım, 
geldim İstanbul’a. Tekrar bölge idareden bozuldu. Tekrar idare mahkemesinden kazandım. Bir gün sonra da ihracımı verdiler. Benim niye tayinim çıktı diye 
sorduğum zaman “İşte, senin bunun yaptığı usulsüzlüklere engel olduğunu düşündüğünden dolayı senin tayinini çıkarmış”. Muammer Güler’den şikâyetçiyim, Rıza SARRAF’la benim bir husumetim yok. Rıza SARRAF bununla ilgiliyse Rıza SARRAF’tan şikâyetçiyim. Benim tayinim rüşvet karşılığı çıkartılmış. Rıza SARRAF’ın araçlarına trafikte emniyet şeridini kullanma imtiyazını vermek, bazı şüphelilerin ve yakınlarının istisnai yoldan Türk vatandaşlığına geçirmesini sağlamak, bu şahısla ilgili adli veya istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının araştırılması için talimat vermek, bu şahsın usulsüzlükleri hakkında basında çıkacak haberlerin engellenmesi konularıyla ilgili bilgim yok. 
Rıza SARRAF’ın kuryesi, Adem Gelgeç yani Adem Karahan (yeni soy ismiyle), bu şahsın üzerinden 25-30 milyar dolar ülkemizden para çıkışı olmuş. 
Adem Gelgeç, benim arkadaşım Mustafa Öz’e diyor ki: “Orhan Müdürün tayinini Rıza SARRAF çıkardı.” Niye çıkardı benim tayinimi, Rıza SARRAF’la benim 
ne problemim var? 

Adem Gelgeç, Rıza SARRAF’ın yanında 2.000 dolarla çalışan bir kurye ama Rıza SARRAF onun üzerine paravan şirketler kurmuş, ülkemizden 25-30 milyar 
dolar, onun üzerinden paralar çıkmış. “Adem, niye bunlar böyle oldu?” dedim. Dedi ki: “Benim üzerime şirketler kurdu, biz hayalî para getiriyorduk ülkeye, 
gerçek para çıkarıyorduk.” “Neden böyle?” “İşte böyle, ben de bilmiyorum neden olduğunu. Şirketler benim üzerime kurulu, üzerime vergi şeyi gelecek. 
Ben bununla ilgili kendimi ihbar ettim, “Gel gidelim ihbar et dedim.” “Ben şikâyet ettim, bununla ilgili, bu Rıza SARRAF’ın üst düzeyde bakan tanıdıkları var, 
engelliyor.” demiştir. 

9/8 Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun 22.09.2014 tarih ve 195628 sayılı yazısı ile dört eski Bakanın 3628 sayılı Kanun kapsamında vermiş 
oldukları mal bildirim beyanları istenmiş ve TBMM Başkanlığının 25.09.2014 tarih ve 196080 sayılı yazısı ekinde gönderilen 19 adet mal bildirimine ilişkin 
belgeler 16.10.2014 tarihinde Komisyonun huzurunda Mali Suçları Araştırma Kurulundan temin edilen Bilirkişiye teslim edilmek suretiyle Bakanlık yaptıkları 
döneme ilişkin olarak eş ve çocukları ile kendilerinin mal varlığı araştırması istenmiş, İçişleri eski Bakanı Muammer Güler’in kendisi, eşi ve çocuklarının 
malvarlığına ilişkin araştırma neticesinde Bilirkişi tarafından hazırlanan 18.12.2014 tarihli raporda;

“İçişleri eski Bakanı Muammer GÜLER’in bakanlık yaptığı süre zarfında banka varlığının 373.000 TL arttığı, eşine ait 38.000 TL tutarındaki 2010 model 
Hyundai marka aracın satılarak yerine 58.000 TL’ye 2013 model Hyundai marka araç satın alındığı, malvarlığındaki artışın yaklaşık 393.000 TL tutarında 
olduğu, banka varlığındaki artışın yaklaşık 120.000-130.000 TL’sinin vadeli hesaplarda değerlendirilen mevduattan elde edilen faiz gelirlerinden, 86.000 TL’nin 3 adet taşınmaza ait kira gelirlerinden, kalan 155.000 TL-160.000 TL’nin şahsın kişisel tasarruflarından kaynaklandığı, Oğlu Barış GÜLER’in malvarlığının 
gelirleri ile orantılı olmadığı, kızı Burcu GÜLER’in satın aldığı iki taşınmaz ile 945.000 TL tutarındaki banka mevduatının gelirleri ile orantılı olmadığı, banka 
hesaplarına konu olan tutarların kendi tasarruf veya birikimlerinden kaynaklanmadığı, Muammer GÜLER’in Komisyona gönderdiği 11.12.2014 tarihli cevabi yazısında de kızının hesaplarına katkıda bulunduğunu beyan ettiği,” 

İçişleri eski Bakanı Muammer GÜLER ile ilgili olarak hazırlanan 05.01.2015 tarihli Bilirkişi Raporunda; 21.12.2014 tarihli yazıda özetle; Burcu GÜLER’e ait söz konusu mal varlıklarının iktisap edilmesinde kızının kendi tasarruf ve birikimlerinden kaynaklanmadığı, önemli bir kısmının aile fertlerinin katkıları ile oluşmasının gayet tabi olduğu, kendi birikimlerinden kaynaklanmasının zorunlu olmadığı, 26.12.2014 tarihli yazısında kızı Burcu GÜLER’in kooperatif hissesinden kaynaklanan ve 34.000 TL’ye mal edildiği ifade edilen olan taşınmaz ile 270.000 TL’ye alınan iki adet taşınmazın kendisinin katkısı ile alındığı, 21.12.2014 ve 26.12.2014 tarihli yazılarda özetle; 
Barış GÜLER’in İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi mezunu olduğu, 37 yaşında olduğu, iyi derecede İngilizce ve Rusça bildiği, ticari terminolojiye hâkim olduğu, yurt dışında iş alanında deneyimleri olduğu, yurt içinde de bazı şirketlerin ortağı olduğu, kendisinin serbest meslek erbabı olması sebebiyle mal bildiriminde bulunma zorunluluğu nun olmadığı, ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 No’lu soruşturmasında kendisine isnat edilen iddialarla ilgili olarak 2014/69582 sayılı ile “kovuşturmaya yer olmadığına” dair karar verildiği, bakanlık yaptığı süre zarfında Barış GÜLER’in malvarlığında artış olmadığı, evvelce edinilen mal varlıklarının Barış GÜLER’in gayrimenkul ticaretinden elde ettiği gelir ile önceki mevduat hesapları ve kısmen kendisinin katkısı ile edinildiği, Barış GÜLER’in önceki mevduatına ilişkin 25.10.2010 tarihli Halk Bankası Mercan Şubesinden 563.000 TL tutarında nakit çekim işlemi yaptığına dair banka dekontunun Komisyona sunulduğu, Burcu GÜLER’e yapılan katkı bilinmekle birlikte, Barış GÜLER’in malvarlığına yapılan katkının bilinmediği, Muammer GÜLER ve eşinin gelirlerinin çocuklarına 
katkı yapacak düzeyde olup olmadığının tespitinde sadece elde edilen gelirlerin (ücret, kira geliri, taşınmaz satışı, emekli ikramiyesi, emekli aylığı, faiz gelirleri vs.) dikkate alınamayacağı, 01.01.2003 tarihinden 31.12.2013 tarihinde kadar olan süre zarfında banka hesap bilgileri, taşınmaz alımlarına yapılan ödemeler, ne kadar harcama yapıldığı hususlarının dikkate alınması gerektiği, 01.01.2003 tarihinden sonra banka hesap bilgileri, Barış GÜLER’e yapılan katkının tutarı ve ailenin diğer harcamaları bilinmeden sağlıklı bir değerlendirme yapılamayacağı, bu nedenle Barış GÜLER ile ilgili Muammer GÜLER tarafından verilen 21.12.2014 ve 26.12.2014 tarihli dilekçelerde ifade edilen ve yukarıda özetlenen hususlar Bilirkişi Raporumuz açısından ortaya konulan 
bulgular ile değerlendirmelerde bir değişiklik yapılmasını gerektirir yeni bir bilgi ve belge içermediği, Burcu GÜLER’in malvarlıklarının babası 
Muammer GÜLER’in katkıları çerçevesinde takdirinin Soruşturma Komisyona ait olduğu,” şeklinde sonuç ve kanaatine varıldığı mütalaa olunmuştur. 

20. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 18

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 18


4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu, 


Rıza SARRAF tarafından Zafer Çağlayan´a Cenevre´den getirtilen Patek Philippe 5101G marka saate ilişkin olarak, Zafer Çağlayan´ın 15.12.2014 tarihli 
savunma dilekçesi ekinde sunduğu 30.10.2013 tarihli ve “saat bedeli olan 240.000 Euro´yu Mehmet Zafer Çağlayan´dan aldım.” yazılı ibraname niteliğindeki yazı, Mehmet Zafer Çağlayan adına tanzim edilmiş 24.09.2013 tarihli ve “PATEK PLIPPE GENEVE-Certificat d´Origine Certificate of Origin” başlıklı belge, yine söz konusu saatle ilgili olarak Gümrük ve Ticaret Bakanlığının tahakkuk ettirdiği 213.300,00 TL idari para cezasının Murat Yılmaz adıyla ödenmiş 15.09.2014 tarih ve 0789009 sıra no´lu alındı belgesi ve Mehmet Zafer Çağlayan´ın Albaraka Katılım Bankası Sincan şubesindeki 01170566-1 no´lu cari hesabından 213.300,00 TL´nin Murat Yılmaz adına (açıklama kısmında, gümrük para cezasına mahsuben Mehmet Zafer Çağlayan ödeme) Garanti Bankası TR 52 0006 2000 3090 0006 6880 39 IBAN no´lu hesabına EFT yapılmasının istendiğine dair 15.09.2014 tarihli dilekçe örneği, aynı konuya ilişkin olarak diğer şüpheliler yönünden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı birlikte 
değerlendirildiğinde isnat edilen eylemin gerçekleşmediği sonucuna ulaşılmıştır. 
Rıza SARRAF´ın Mehmet Zafer Çağlayan´a 27.10.2013 tarihinde aldığı iddia olunan piyano ile ilgili olarak; Mehmet Zafer Çağlayan´ın 23.04.2014 tarihli 
mal beyanında bildirimde bulunulduğu ve eşi Songül Çağlayan adına mal beyanında beyan edilen 47.000 euro´nun 7.000 euro´ya düştüğü, aradaki 
40.000 euro´luk farkın piyano bedeli olarak ödendiğinin ifade edildiği, bu beyanın aksine başkaca bir delile ulaşılamadığı gibi, diğer şüpheliler yönünden 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı birlikte değerlendirildiğinde isnat edilen 
eylemin gerçekleştiği kanaatine varılamamıştır. 
Komisyonumuz ekseriyetle, Anayasanın 6. maddesinde “… Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” 
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20.01.2006 tarih ve 100 sayılı Genelgesinde “ … 2 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel 
Sekreterliği'nin 17 Kasım 1997 tarih ve 9427/23887 sayılı yazısında da belirtildiği üzere; görevde bulunan veya görevinden ayrılan Başbakan ve bakanlar hakkında Bakanlar Kurulu'nun genel siyaseti veya Bakanlıkların görevleriyle ilgili olarak yapılan şikâyet ve ihbarların, ancak Anayasa'nın 100'üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 107'nci maddelerine göre işleme tâbi tutulacağı, …” şeklindeki düzenlemeleri nazara alarak; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu ve emrinde çalışan Emniyet Organize Suçlar Şube Müdürlüğü tarafından yasaların hileli yollar denenerek aşılması suretiyle yetkisiz-hukuksuz olarak yürütülen soruşturma neticesinde 4 eski Bakan hakkında düzenledikleri rapor ve ekinde yer alan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla takip sonucu elde edilen bulgular yok hükmünde mülahaza etmek suretiyle kendisine 
aksettirilen soruşturma evrakını bir ihbar mahiyetinde kabul ettiği ve bu düşünce ile tetkik ve tahkikata başlayarak yeniden usule uygun delil araştırması 
yaptığı ve ilgiliye atfedilen, “Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 

a) Bu şahsın İran'a altın ihracatı yapması işlerinde imtiyaz sağladığı, 

b) Gana'dan kaçak yollarla yurda sokulmak istendiği iddia edilen 1,5 ton altınla ilgili adli ve idari soruşturmaları engelleyerek, altının Dubai'ye çıkışını sağlamaya çalıştığı, şeklindeki eylemler Ekonomi Bakanı yönünden iddiadan öteye geçememiş, toplanan delillerde de bu suçları oluşturacak unsurlara dahi rastlanmamış olup, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'na Muhalefet, 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde tanımlanan Resmî Belgede Sahtecilik 
ve 252. maddesindeki Rüşvet suçlarının yukarıda izah edildiği üzere unsurları itibariyle oluşmasına vücut vermeyeceği gibi yine zikredilen hukuka uygun 
olarak elde edilen deliller muvacehesinde kanıtlanamamıştır. Kaldı ki, kamuoyunda 17 Aralık operasyonu olarak bilinen, Ekonomi Bakanı 
Mehmet Zafer Çağlayan’ın da isminin geçtiği İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosunca yürütülen 2012/120653 
numaralı soruşturma ilgili bakanlar dışındaki şüpheliler yönünden 16.10.2014 tarih ve 2014/69582 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanmış ve itiraz üzerine İstanbul 6.Sulh Ceza Mahkemesince ele alınan sözkonusu karar hukuka uygun bulunarak vaki itirazların reddiyle 15.12.2014 tarih ve 2014/3162 sayılı kararıyla kesinleşmiştir.

2.3.2. İçişleri Eski Bakanı Mardin Milletvekili Muammer GÜLER hakkında: 

A) İDDİA 

Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi menfaatler karşılığında; 
a) Bu şahsın araçlarına trafikte emniyet şeridini kullanma imtiyazı verdiği ve adı 
geçen şahıs için koruma polisi görevlendirdiği, 

b) Bu şahısla birlikte gözaltına alınan bazı şüphelilerin ve yakınlarının yasaya 
aykırı olarak istisnai yoldan Türk vatandaşlığına geçirilmesini sağladığı, 

c) Bu şahısla ilgili adli veya istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının 
araştırılması için talimat verdiği, 

d) Bu şahsın usulsüzlükleri hakkında basında çıkacak haberlerin engellenmesi 
için girişimde bulunduğu, iddia edilmiştir. 

Yukarıda sayılan ve İçişleri eski Bakanı Mardin Milletvekili Muammer GÜLER tarafından işlendiği iddia edilen eylemler, 5237 sayılı TCK’nın 204. (Resmi belgede sahtecilik), 255. (Nüfuz ticareti), 252. (Rüşvet) ve 285. (Gizliliğin ihlali) maddelerine tekabül ettiğinden, bu iddiaların gerçekliğinin araştırılması ve soruşturulması gereği ortaya çıkmıştır. 

B) TOPLANAN DELİLLER 

a. Tanıklar 
1. Barış GÜLER 
2. Rıza SARRAF 
3. Abdullah HAPPANİ 
4. Ahmet Murat ÖZİŞ 
5. Özgür ÖZDEMİR 
6. Rüçhan BAYAR 
7. Barış Kıranta 
8. Orhan İnce 
b. Belgeler 
1. Bilirkişi raporu 
2. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/120653 soruşturma sayılı evrakı 

C) SAVUNMA 

İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler şifahi ve yazılı savunmalarında özetle; 

“Bakanlar hakkında soruşturma yapma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir, bu husus Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/10/2006 tarihli kararında 
da açıkça belirtilmiştir. Hakkımda henüz soruşturma açılmamış, dolayısıyla, şüpheli statüsünü almamış olmam nedeniyle iletişimimin tespiti, dinlenmesi 
ve kayda alınması ile teknik araçlarla izlenmemin hukuka kesin aykırılık sonucu doğuracağına da kuşku bulunmadığını ifade ediyorum. Öncelikle, rüşvet 
suçunun varlığı için kamu görevlisi ile iş sahibi arasında menfaat teminini öngören özgür iradeye dayalı bir anlaşmanın yapılması gerekmektedir. Dosyada 
şahsımın menfaat temin ettiğine dair hiçbir delil yoktur. Yapılan işlemlerin her biri, açıklanacağı üzere mevzuata uygundur ve herhangi bir kişiye de ayrıcalık 
tanınmamıştır. Ayrıca, nüfuz suistimali, resmî belgede sahtecilik ve soruşturma gizliliğini ihlal suçlarının tarafımdan hiçbir suretle işlenmesi söz konusu 
olmadığı gibi soruşturma dosyasında da buna dair hiçbir maddi delil, olgu, bulgu veya tespit de yer almamaktadır. Rıza SARRAF’a koruma kararı ve araç 
plakası verilmesi, Rıza SARRAF İstanbul Valiliğine verdiği 22 Nisan 2014 tarihli dilekçesiyle, yönetim kurulu başkanı olduğu şirketlerinin işleri nedeniyle 
tehditler aldığını ve can güvenliğinin tehlikede olduğunu belirterek yakın koruma polisi verilmesi talebinde bulunmuştur. Bu talep üzerine, Koruma Hizmetleri 
Yönetmeliği’nin 10, 15, 16 ve 20'nci maddeleri uyarınca İstanbul Valiliğinin 26 Nisan 2013 tarihli onayı sonucu 1 personel ile yakın korunmasına ve İçişleri 
Bakanlığının 201/65 sayılı genelgesinde belirtilen hususlar doğrultusunda da ikamet ve iş yeri adreslerinde gerekli olan önleyici kolluk tedbirlerinin alınması na karar verilmiştir. Rıza SARRAF, Emniyet Genel Müdürlüğüne 15 Eylül 2013 tarihinde başvurarak şahsına ait 3 adet aracına sivil plaka tahsisi talebinde  bulunmuş ve bu talebi, Emniyet Genel Müdürlüğü Koruma Dairesi Başkanlığı ile Trafik Uygulama ve Denetleme Başkanlığınca değerlendirilerek ve İstanbul Valiliğinin 2 personelle yakın korunmasına dair kararı da esas alınarak 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 71/F ve Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 58/1/G maddeleri uyarınca 3 adet aracına koruma ile görevli ve korunan araç plakası tahsisine, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısının 6 Eylül 2013 tarihli onayıyla karar verilmiştir. Bu konudaki görev ve yetki İçişleri Bakanlığına ait değildir ve yapılan tahkikatın sonucuna göre bu tedbirler ilgili valiliklerin kararıyla alınmaktadır. İstisnai vatandaşlıkla ilgili olarak, Rıza SARRAF’ın akrabalarından olan Muhammed Zarrab, Hüseyin Zarrab, Arash Mıandoabehıan ve Mohammad Reza ve ailelerinin Türk vatandaşlığına istisnai olarak kabul edilmesi talepleri vaki olmuş, hatta bu taleplerin bir kısım benim Bakanlığımdan önce de yapılmıştır. Söz konusu talepler, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Yasası’nın 12’nci ve bu Kanun’a dayalı 2010 tarihli Uygulama Yönetmeliği’nin 20’nci maddesine göre ilgili makamlarca inceletilmiş ve mevzuatta öngörülen şartları taşımaları nedeniyle Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürünün, ilgili müsteşar yardımcısı ve müsteşarın 19 Haziran, 17 Temmuz, 2 Eylül ve 10 Ekim 2013 tarihli uygun görüşleri doğrultusunda Vatandaşlık Kanunu’nun 12/B maddesi uyarınca Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere tarafımdan imzalanmıştır; bu, bir ara işlem niteliğindedir. Anılan kişilere ait dosyaların Başbakanlık birimlerince incelenmesi sonucunda da söz konusu dosyalar Bakanlar Kurulunun imzasına açılmış ve yüksek makamın onayıyla 22 Temmuz 2013 tarih ve diğer sayıları vermiyorum şimdi, kararlarıyla Türk vatandaşlığına istisnai olarak kabullerine karar verilmiştir. Vatandaşlığa müracaat talepleri Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünce kişilerin millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hâli bulunup bulunmadığı ve nüfus bilgilerinin doğruluğu yönünden Emniyet Genel Müdürlüğü nezdinde, Millî İstihbarat Teşkilatı nezdinde ve ikametindeki il Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü nezdinde inceletiliyor. Sakıncası bulunmayanların -altını çiziyorum- dosyaları listeler hâlinde İçişleri Bakanlığına sunuluyor ve Bakanlık da bunu bir ara işlem niteliğinde Bakanlar Kuruluna sunuyor. Rıza SARRAF’la ilgili basında çıkacak haberlerin önlenmesiyle ilgili bir iddia var. Rıza SARRAF, ismi mahfuz bir gazetecinin kendisiyle ilgili bir haber yapacağını ve eğer kendisine 1 milyon Türk lirası verirse bu haberi yazmayacağını ifade ettiğini belirterek benden bu konuda ne yapılabileceğini sordu. Konuyu başka mercilere de ilettiğini ve bu tür asılsız haberlerle ticari itibarına yönelik bir girişimin söz konusu olduğunu ve bu gazeteciyi bazı emniyet mensuplarının da tespit etmiş olabileceğini söyledi. 

Kendisine, bu konuda cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunması gerektiğini ve konuyla ilgileneceğimi ifade ettim. Daha sonrasında, ilgili gazetenin genel yayın yönetmenini arayarak konu hakkında kendisini bilgilendirdim. Genel yayın yönetmeni daha sonra beni arayarak böyle bir haberin kendilerine henüz ham bir haber olarak...Sanıyorum Bugün gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Karaca, telefon kayıtlarında var. Beni aradı, dedi ki: “Bize bu haber bir ham haber olarak geldi ve şirketlerin ticari itibarlarını zedeleyebilecek bir tür haberleri biz teyit etmeden yayınlamıyoruz ve bu konudan da haberdar ettiğiniz için size ayrıca teşekkür ederim.” Ayrıca, yine bir diğer gazetenin bağlı olduğu şirketin önceden tanıdığım CEO’sunu da aradım ve kendisini bilgilendirdim. 

Aynı şekilde o da bu tür haberlerin gerçekliğini araştırmadan yayınlamadıklarını ifade etti. Benim basında çıkabilecek haberleri engellemekle ilgili bir görev 
veya yetkim olmadığı gibi özgür basının hangi haberleri yapıp yapmayacağına karar verme yetkisi Basın Kanunu ve basın ahlak ilkeleri çerçevesinde 
kendilerince takdir edilecek hususlardır. Rıza SARRAF’la ilgili adli ve istihbari çalışma yapılıp yapılmadığının araştırılması için ilgililere talimat verdiğim 
ve soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiğim ve bu suretle suçluyu koruduğum iddiası ise tamamen gerçek dışıdır ve mesnetsizdir. Ekim 2013 tarihinde oğlum 
ve yakın ilişki içinde olduğu arkadaşlarının bulundukları yerlerde sivil kişilerce takip edildiklerinden şüphelendiklerini öğrendim. Konunun güvenlik ve koruma 
yönünden incelenmesi için istihbarat birimlerine talimat verdim. Zira, oğlum, İstanbul Valiliğince verilen çağrı üzerine koruma kararına tabidir. 

Oğlum Barış Güler, 2007 yılında, altın ticaretiyle uğraşan ve akrabamız olan Rüçhan Bayar’a değerlendirmesi amacıyla verdiği parayı Rüçhan Bayar’ın 
işlerinin bozulması sebebiyle alamamış ve buna ilişkin borç tasfiye protokolüne bağlı olarak verilen senetler de maalesef tarihinde ödenememiştir. 
Daha sonra Rüçhan Bayar’ın Rıza SARRAF’ın yurt dışında bulunan şirketlerinde çalıştığını ve düzenli bir geliri olduğunu öğrenmesi üzerine 2013 yılında 
tanıştığı Rıza SARRAF’tan bu alacağın tahsili konusunda yardımcı olması talebinde bulunmuş ve bazı ortak dostlarımızın da bu hususta girişimleri olmuştur. 

Rıza SARRAF’la bu konuda bir görüşme yapılıp yapılmamasında herhangi bir sakınca olup olmadığını ve ilgili hakkında adli veya istihbari bir çalışma bulunup 
bulunmadığını araştırdım. Rıza SARRAF hakkında herhangi bir adli veya istihbari çalışmanın olmadığı ifade edildi. Çin’de kurulu bankaların yetkililerine 
sunulmak üzere düzenlenen referans mektupları, kesinlikle resmî bir evrak niteliğinde değildir. İçişleri Bakanı olarak doğrudan görev alanıma girmediği 
gibi fiilî ve hukuki değer taşıyan ve bir sonuç doğurmaya elverişli belgelerden de değildir. Türk Ceza Kanunu’nun 204’üncü maddesi kapsamında  değerlendirile bilecek nitelikte olmayan, kanuni görevimle ilgilisi bulunmayan ve resmî evrak niteliği içermeyen bu mektup nedeniyle cezai sorumluluğumuzdan bahsedilmesi mümkün değildir. Bu ilk görüşmede 1-1,5 meselesi. Ben arz ettim. Yani ilk görüşmemde şarta bağlı olarak hangi rüşvet anlaşması yapılmış olabilir? Şarta bağlı rüşvet anlaşması olabilir mi? Oradaki 1-1,5 meselesi, biraz önce size söylediğim alacak konusundan ne kadarının bize bu süre içerisinde veya belli süre içerisinde ödenebileceği konusundaki yardımıyla ilgilidir. Şimdi efendim, sizin eğer tanıdığınız Türkiye’de otel yapabilecek birisi varsa ben yasal çerçevedeki işlerini takip etmek için onun önüne düşmeye varım efendim. Yani birisi bir iş yapacak… Ben ne demişim efendim: “Aman, sen otel yapacaksan ben sana yardım edeyim.” kanuni çerçevede herkese yardım ederim.” 

İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler müdafiinin savunma dilekçesinde; 

Soruşturma önergesinde yer alan isnatlar çerçevesinde ve belirlenen resmi belgede sahtecilik, rüşvet, nüfuz ticareti ve gizliliğin ihlali suçlarıyla sınırlı 
olarak yapılması gerektiği, Tanığı olmayan somut olayda yegane delilin İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, teknik araçlarla izleme, arama 
ve elkoyma, taşınmazlara, hak ve alacaklar ile bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma tedbirlerinin 
uygulaması sonucu elde edilen deliller olduğu, Şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimlerinin kayda alınamayacağı, kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması halinde de alınan kayıtların Cumhuriyet savcısının huzurunda derhal imha edileceğinde ve adli kolluk 
görevlilerinin de fezlekelerinde hukuka aykırı elde edilen bu hususlara ayrıca yer vermelerinde zorunluluk bulunduğu, CMK’nın 138/2. maddesinde yazılı 
koşulların oluşmadığının ve 135/2. maddesi uyarınca şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimin kayda alınamayacağının 
gözetilmemesi, ayrıca Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından düzenlenen 18.12.2013 tarihli raporda “iletişimin dinlenmesi tedbiri 
savcılık talimatıyla 27.10.2013 tarihinde sonlandırılmıştır” denilmesine rağmen, belirtilen tarihten 50 gün sonra da bu tedbirlere başvurulması sebebiyle, 
bu suretle elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca soruşturma açılmasına karar verilmedikçe, bir bakan hakkında soruşturmaya başlanılamayacağı ve dolayısıyla “şüpheli” statüsünü alamayacağı ve bu nedenle de teknik araçlarla iletişimin denetlenmesinin, tespitinin, dinlenmesinin ve kayda alınmasının mümkün olmadığı, Bu itibarla, hakkında henüz soruşturma açılmamış, dolayısıyla “şüpheli” statüsünü almamış olan müvekkil İçişleri Eski Bakanı Muammer Güler’in iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izlenmesinin hukuka kesin aykırılık sonucunu doğuracağı, Somut olayda koruma tedbirleri sonucu elde edilen deliller dışında hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş herhangi bir delil bulunmadığı, Bakanlık müşavirleri aracılığıyla yaptırılan harici araştırma sonucunda Çin vatandaşlarıyla ortak kurulan şirketlerle ilgili herhangi bir olumsuz kayda rastlanmadığının bildirilmesi üzerine; ülkeler arasında ticaretin geliştirilmesi, karşılıklı yatırımların artırılması, finansal imkânların geliştirilmesi konularında gerekli yardım ve kolaylığın sağlanması amacına yönelik olarak Çin’deki banka yetkilileri için hazırlanan ve öneri niteliği bulunan bu “referans mektuplarının” düzenlenmesinin, müvekkilin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belge niteliğinde olmadığı gibi, içeriği itibarıyla sahte olmayan bu mektupların hukuken geçerli bir belge, başka deyişle hukuk düzeni içinde belirli bir takım fiili ve hukuki sonuçlar doğurmaya elverişli belgelerden olmadığı, bu itibarla, somut olayımızda atılı 5237 sayılı TCY’nın 204/2. maddesi kapsamındaki resmi belgede sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, Müvekkilin, soruşturma evresinde alınan ve gizli tutulması gereken kararlara ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin içeriklerine ulaşması ve bunları aleyhine olacak şekilde alenileştirmesi düşünülemeyeceği gibi, olay tarihinde İçişleri Bakanı olduğu da 
gözetildiğinde, kendisi yönünden öngörülemez nitelikteki söz konusu soruşturmadan haberdar olması halinde soruşturmanın yasal, yerleşmiş ve 
benimsenmiş yöntemler çerçevesinde yürütülmesini sağlayabileceği gerçeği karşısında, soruşturmanın süjelerine gizli bilgileri ulaştırmasından da söz 
edilemeyeceği, kast ve unsurları itibarıyla “gizliliği ihlali” suçunun oluşmadığı, SARRAF için koruma polisi tahsis edilmesi ile ilgili olarak adı geçenin, 
İstanbul Valiliğine verdiği 22.04.2013 tarihli dilekçesiyle; Royal Denizcilik Endüstriyel Makine Sanayi Ticaret Anonim Şirketinin ortağı ve yönetim kurulu başkanı, Safir Altın Ticaret İthalat İhracat Limited Şirketinin ise ortağı ve müdür olduğunu, son zamanlarda basında çıkan haberlerden dolayı tehdit aldığını, bu nedenle can güvenliğinin tehlikede olduğunu beyan ederek “yakın koruma polisi” verilmesi talebinde bulunduğu; Rıza SARRAF’ın bu talebi üzerine; 
İstanbul Valiliğinin 26.04.2013 günlü oluru ile ‘1 Personel ile Yakın Korunmasına’ ve İçişleri Bakanlığı’nın 2010/65 sayılı Genelgesinde belirtilen hususlar 
doğrultusunda da ikamet ve işyeri adreslerinde gerekli önleyici kolluk tedbirleri nin alınmasına…”, bilahare İstanbul Valiliğinin 17.08.2013 günlü oluru 
ile de “2 Personel ile Yakın Korunmasına” karar verildiği, Mohammad Zarrab (Can SARRAF) ve ailesinin, Hosseın Zarrab (Hüseyin SARRAF) ve ailesinin, 
Arash Mıandoabchınan (Aras Serdar) ve ailesinin, Mohammad Reza Rajaeıeh (Mehmet Tan) ve ailesinin Türk Vatandaşlığına istisnai olarak kabulüne 
karar verilmesinde; anılan ailelerin bu taleplerinin usul ve koşulları taşımaları ile Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün “

19. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 17

17- 25 ARALIK OPERASYONU TBMM. KOMİSYON RAPORU BÖLÜM 17


4 ESKİ BAKANLA İLĞİLİ., İşte TBMM Soruşturma Komisyonu Raporu,


Komisyonumuz ekseriyetle, Anayasanın 6. maddesinde “… Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” 
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 20.01.2006 tarih ve 100 sayılı Genelgesinde “ … 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Genel Sekreterliği'nin 17 Kasım 1997 tarih ve 9427/23887 sayılı yazısında da belirtildiği üzere; görevde bulunan 
veya görevinden ayrılan Başbakan ve bakanlar hakkında Bakanlar Kurulu'nun genel siyaseti veya Bakanlıkların görevleriyle ilgili olarak yapılan şikâyet ve 
ihbarların, ancak Anayasa'nın 100'üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 107'nci maddelerine göre işleme tâbi tutulacağı, …” şeklindeki 
düzenlemeleri nazara alarak; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu ve emrinde çalışan Emniyet Organize Suçlar 
Şube Müdürlüğü tarafından yasaların hileli yollar denenerek aşılması suretiyle yetkisiz-hukuksuz olarak yürütülen soruşturma neticesinde 4 eski Bakan 
hakkında düzenledikleri rapor ve ekinde yer alan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla takip sonucu elde edilen bulgular yok 
hükmünde mülahaza etmek suretiyle kendisine aksettirilen soruşturma evrakını bir ihbar mahiyetinde kabul ettiği ve bu düşünce ile tetkik ve tahkikata 
başlayarak yeniden usule uygun delil araştırması yaptığı ve ilgiliye atfedilen, “Rıza SARRAF’tan sağlanan, miktar ve değeri tespit edilemeyen bazı maddi 
menfaatler karşılığında; a) Bu şahsın İran'a altın ihracatı yapması işlerinde imtiyaz sağladığı, b) Gana'dan kaçak yollarla yurda sokulmak istendiği iddia 
edilen 1,5 ton altınla ilgili adli ve idari soruşturmaları engelleyerek, altının Dubai'ye çıkışını sağlamaya çalıştığı” şeklindeki eylemlerin hiçbirisi Ekonomi 
Bakanlığının doğrudan görevleri arasında kabul edilecek hususlar olmayıp 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'na muhalefet, 5237 sayılı TCK’nın 204. 
maddesinde tanımlanan resmî belgede sahtecilik ve 252. maddesindeki Rüşvet suçlarının yukarıda izah edildiği üzere unsurları itibariyle oluşmasına vücut 
vermeyeceği gibi yine zikredilen hukuka uygun olarak elde edilen deliller muvacehesinde kanıtlanamamıştır. 

Rıza SARRAF’tan temin edildiği iddia edilen haksız temin edilen menfaatler kapsamında ele alınan: 

Halk Bankası üzerinden yaptığı işlemlerde Rıza SARRAF´a kolaylık sağlandığı ve yine bankacılık işlemlerinde uygulanan yasal komisyon oranlarında indirim 
yapıldığı hususuna ilişkin olarak Halk Bankası Teftiş Kurulu tarafından yapılan incelemeler sonucunda düzenlenen 22.01.2014 tarih ve 114006 sayılı rapora 
göre; 
“Rıza SARRAF´a ait firmaların ihracat işlemleri hakkında Halk Bankasına ibraz ettiği belgelerin kendi içinde tutarlı olduğu ve doğruluğunun Gümrük ve Ticaret 
Bakanlığının resmi internet sitesinde teyit edilebilecek belgeler niteliğinde olduğu, gümrük beyannamelerinde sahtelik arz edebilecek herhangi bir emarenin bulunmadığı ve iddia edildiği gibi işlemlerin sahte belgelere dayalı olarak yapıldığına dair herhangi bir bilgi ya da bulgunun mevcut olmadığı, dolayısıyla işlemlerin banka mevzuatına ve genel bankacılık teamüllerine uygun olduğu, Peşin ödeme kapsamında İran ülkesinden gelen havalelere yönelik olarak, işlem adetleri ve ciroları göz önünde bulundurularak yapılan analizler sonucunda, özellikle iddiaların odaklandığı Royal şirketler grubunun gerçek ticari ilişkilerden kaynaklandığı sonucuna varıldığı, Halk Bank yönetiminin Rıza SARRAF´a ait şirketlere yapılan işlemlerde uygulanan komisyon oranlarında indirim yapılmak suretiyle ayrıcalık tanındığı yönündeki iddianın da aynı şekilde incelemeye tabi tutulduğu ve başka şirketlere yapıldığı gibi Rıza SARRAF´a ait şirketlere de komisyon oranları uygulanırken; taşıdığı risk primi, ilgili firmaların Halk Bank ile olan çalışma düzeyi, verimliliği ve işlem hacmi ile ticarete konu sektör gibi hususların dikkate alınarak aynı sektördeki firmalar arasında benzer fiyat belirleme politikasının göz önünde tutulduğu, ülkemiz ihracat rakamlarına katkıda bulunmak amacıyla Türk malı ürünlerin ihracatını gerçekleştiren ya da ticaretini Türkiye´de yerleşik firmalar üzerinden yaparak ülkemizde katma değer üretilmesini sağlayan firmaların durumlarının göz önüne alındığı ve bu firmalara da daha düşük komisyonlar uygulanabildiği, bu çerçevede komisyon oranlarında indirime gidildiği, bunda da yadırganacak bir durumun bulunmadığı, İran ilintili dış ticaret ilişkilerinde Halk Bankasının komisyon kaybının olmadığı, firmalara 
uygulanan komisyon oranlarının piyasa koşullarına göre makul koşullarda olduğu ve herhangi bir firma için özel bir uygulama yapılması yoluna gidilmediği, bu itibarla işlemlerin bankacılık mevzuatı ile birlikte genel bankacılık teamüllerine uygun olarak yerine getirildiği,” sonuç ve kanaatine varılmıştır. 

Söz konusu mütalaadan anlaşılacağı üzere; Ekonomi Bakanı direktifi ile Halk Bankası üzerinden Rıza SARRAF´a kolaylık sağlandığı, komisyon oranlarının 
düşürülerek Halk Bankasının zarara uğratıldığı, diğer şirketlere engel çıkarıldığı savları kabul görmemiştir. 

Ekonomi Eski Bakanı Zafer Çağlayan ile oğlu Salih Kaan Çağlayan arasında; 30.08.2013 tarihinde saat 20.24.17´de geçen (TK 2292387889) telefon görüşme kaydı imha edilmeyerek bakanların dosyalarına eklenmek suretiyle soruşturmanın usulsüz işlemlerle desteklenip güçlendirme kaygı ve çabası dikkat çekmiş, gözaltılar ve aramaelkoyma işlemleri medyayla birlikte yapılmış, Anayasa ile teminat altındaki ‘masumiyet karinesi’ hiçe sayılarak gizli yürütülme si soruşturmanın tüm bilgi ve belgeleri medyaya sızdırılmak suretiyle usulsüz- kanunsuz işlem-yöntemlerin adeta üstü örtülmeye çalışılmıştır. 

30.08.2013 tarihinde Rıza SARRAF’ın talimatıyla, Abdullah HAPPANİ tarafından hazırlanan ve Atatürk Havalimanı’ndaki Polis Memurunun sorması üzerine 
ve telefon görüşmelerinden 2.000.000 Euro, 2.000.000,00 Dolar ve 1.500.000 TL olduğu anlaşılan paranın valiz ve sırt çantası içerisinde taşınarak 
Mohammadsadegh RASTGARSHISHEHG ve Ahmet Murat ÖZİŞ tarafından Yaşam Kent Mahallesi 3037 Sokak Royal City Sitesi 3 C İç Kapı No: 41   Yenimahalle /Ankara sayılı adrese (Telefon görüşmelerinde KAAN’ın evi olduğu anlaşılıyor) götürüldüğü hususunda, Salih Kaan ÇAĞLAYAN ile babası Ekonomi eski Bakanı Zafer ÇAĞLAYAN arasında irtibatın sağlandığı noktasında yapılan malvarlığı araştırmasında herhangi bir bulgunun elde edilememiş olması ve bakan bilgisi ve talimatı doğrultusunda paranın oğlu Salih Kaan ÇAĞLAYAN tarafından teslim alındığına yönelik başkaca delilin de elde edilememiş olması karşısında bakanın savunmasına itibar etmek gerekmiştir. 

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’nın 29.03.2013 tarih ve 44566287-663.07.052-5772 sayılı üst yazısı ile Gana’dan Dubai’ye 1,5 ton altın taşıyan kargo uçağının eksik evrak nedeniyle İstanbul Atatürk Havalimanı ’nda 01.01.2013-16.01.2013 tarihleri arasında bekletilmesine ilişkin olarak ulusal basında çıkan haberler üzerine yapılan inceleme ve soruşturma sonucunda tanzim edilen Değerlendirme Komisyonu Raporu ve Gümrük ve Ticaret Müfettişliği’nin 052-6 sayılı soruşturma raporu ve ekinde yer alan belgelerin adli yönden gereğinin yapılması için Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca Özel Belgede Sahtecilik, Görevi Kötüye Kullanma ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanununa Muhalefet suçlarından soruşturma başlatıldığı, ‘Özel Belgede Sahtecilik’ suçundan 2013/112787 soruşturma numarası üzerinden yürütülen tahkikat sonucunda, şüpheliler İbrahim Halil Çalışkan, Mehmet Hakan Bayramiç, Cebrail Karaarslan, İsmail Karaarslan, Döndü Irmak, Atakan Kum, Emin Hayyam, Babak Zanjanı, Soraya Asadı, Vahit Moradi Moghaddam ve Sima Khorramdel haklarında özel belgede sahtecilik fiiline rastlanmadığı gerekçesi ile 25.11.2013 tarih ve 2013/51549 no’lu takipsizlik kararı verildiği, ‘Görevi Kötüye Kullanma’ suçundan 2013/113240 soruşturma numarası üzerinden Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Bürosunca yürütülen tahkikat sırasında, şüpheliler Özgür Yılmaz (Gümrük Muhafaza Memuru), İsmail Tosun (Gümrük Muayene Memuru), İsrafil Albayrak (Gümrük Muhafaza Memuru), Selvet Kaplan (Ahl Kargo Gümrük Müdürü), Tevfik Usta (İstanbul (Eski) Gümrük Ve Ticaret Bölge Müdürü) , Haldun Yılmaz (Ahl Kargo Gümrük Müdür Yardımcısı), Dara Ceylan (Gümrük Muayene Memuru), Cemil Canyürek (İstanbul Gümrük Ticaret Bölge Müdür Yardımcısı), Cemil Aydın (Gümrük Memuru), Teoman Coşkun Dudak (Ahl Kargo Gümrük Müdür Yardımcısı), Alper Kaçmaz (Gümrük Muayene Memuru), Abbas Şahin (Gümrük Muhafaza Kısım Amiri), Tamer Düz (Gümrük Muayene Memuru), Volkan Çınar (Gümrüh Muhafaza Memuru), Fahri Paslı (İstanbul Gümrük Ve Ticaret Bölge Müdür Yard. V.), Erhan Paycı (Atatürk Hava Limanı Kargo Gümrük Şefi), Ceylan Er (İstanbul Gümrük Muh. Kaçak Ve İstihbarat Şube Müd.) Ve Ramazan Acet (Ahl Kargo Müd. Görevli Memuru) hakkında 4483 sayılı Yasa hükümleri uyarınca İstanbul Valiliği İl İdare Kurulu Müdürlüğü’nden soruşturma izni istendiği, İstanbul Valiliği İl İdare Kurulu Müdürlüğü’nce 12.03.2014 tarih ve 2014/35 sayılı kararla ilgili şahıslar hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verildiği ve 28.05.2014 tarihli yazı ile itiraz edilmediğinden söz konusu kararın kesinleştiğinin bildirilmesi üzerine Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 18.06.2014 tarih ve 2014/30716 sayılı kovuşturma ya yer olmadığına dair karar verildiği, ‘1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanununa Muhalefet’ suçundan 2013/902 kabahat numarası üzerinden yürütülen soruşturma sonucu; Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca görevlendirilen bilirkişi Öner Yıldız (E.Gümrük Başmüfettişi)’dan alınan 07.11.2013 tarihli bilirkişi raporunda, söz konusu altınların gerçek alıcısının-sahibinin İran uyruklu Vahit Moradi Moghaddam adlı kişi, alıcısının ise Dubai’de kurulu ve yine bu şahsa ait Swift Inverstment & Development Co. ltd. firması olarak gösterildiği ve bedelinin de bu kişi tarafından ödenmiş bulunduğu, İran’ın bazı şirketlerine yönelik ambargo kararı nedeniyle ve herhangi bir el konulma olasılığına karşılık Türkiye’deki Duru Döviz firmasının da bu amaçla devreye sokulmuş olduğu, böyle bir durumda söz konusu altınların İran asıllı kişi ve firmalara ait olmadığı, Türk firmasına gönderildiğinin tevsikine yönelik olarak fatura ve konşimento düzenlenmiş olduğu, düzenlenmiş olan belgelerin sahte özel belge olmaktan ziyade muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge olduğu, gerek Gümrük İdaresi ve gerekse Gümrük ve Ticaret Başmüfettişi tarafından yapılan inceleme ve soruşturma sonucunda da söz konusu külçe altınların Türkiye’ye ilk girişinde beyan edilmiş olması nedeniyle 5607 sayılı Kanun hükmüne aykırılık teşkil etmediği, ancak söz konusu altınlara ilişkin Airwaybill taşıma senedi gibi belgelerin uçağın hareketi sırasında uçağa verilmemiş bulunması, yük indikten 
birkaç gün sonra bu belgelerin tanzim edilmesi, söz konusu külçe altınların Türkiye’de Gümrük İdaresine bir bildirimde bulunulmadan sokulmaya teşebbüs 
edilmiş olduğu, ancak Gümrük İdaresinin ve HAVAŞ görevlilerinin müdahalesi ile bu eylemden vazgeçildiği ve eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı, bu 
suretle Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunun 3/2. maddesindeki hükmün ihlal edilmiş bulunduğu mütalaası üzerine, 18.12.2013 tarih ve 2013/902 
kabahat-2013/2199 karar sayılı idari yaptırım kararı ile 1567 sayılı Yasanın 3/2 maddesi uyarınca Emin Hayyam ile Duru Döviz ve Kıymetli Madenler Anonim 
Şirketi’nin ayrı ayrı 57.789.210.00 TL idari para cezası ödemesine karar verildiği, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı adına İstanbul Muhakemat Müdürlüğü’nün itirazı üzerine Bakırköy 20.Sulh Ceza Mahkemesi’nin 14.02.2014 tarih ve 2014/95 değişik iş sayılı kararı ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Teftiş Kurulunca hazırlanan raporda bahsi geçen ve haklarında suç duyurusunda bulunulan Kont Group ve Master Sara şirketleri ve bu şirketlerin yönetim kurulu üyeleri hakkında bir karar verilmediği ileri sürülerek kararın kaldırılması talep edilmiş ise de; Başsavcılıkça bir kısım kabahatler hakkında idari yaptırım uygulandığı, bir kısım kabahatler hakkında herhangi bir karar verilmediği gerekçesiyle mahkemeye itirazda bulunulduğu, ancak 5326 sayılı Yasanın 25. maddesinde idari yaptırım kararlarına karşı sulh ceza mahkemeleri nezdinde itirazda bulunulabileceğinin belirtildiği, haklarında karar verilmeyenlerle ilgili olarak mahkemelerine bir itirazda bulunulamayacağı, bu yöndeki itirazın kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılması gerektiği gerekçesi ile söz konusu itiraz ile ilgili bir karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği, yine Bakırköy 3.Sulh Ceza Mahkemesi’nin 04.03.2014 tarih ve 2014/63 değişik iş sayısı ile Emin Hayyam vekili Av. Şeyda Yıldırım’ın 20.01.2014 tarihli idari para cezasına itirazının reddedildiği, Bakırköy 4.Asliye Ceza Mahkemesinin 28.03.2014 tarihli 2014/105 değişik iş sayılı kararı ile Bakırköy 3.Sulh Ceza Mahkemesinin 04.03.2014 tarih ve 2014/63 değişik iş sayılı kararına Emin Hayyam vekili Av. Şeyda Yıldırım’ın itirazının reddine karar verildiği, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosunun 02.05.2014 tarihinde idari para cezasına ilişkin kararın 6183 sayılı 
Amme Alacaklarının Tahsili Usulu Hakkındaki Kanun Hükümlerine göre tahsili için Yeditepe Veraset ve Harçlar Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne gönderildiği, Bakırköy 10.Sulh Ceza Mahkemesi’nin 18.04.2014 tarih ve 2014/49 değişik iş sayılı kararı ile Duru Döviz ve Kıymetli Madenler A.Ş vekili Av. Şeyda Yıldırım’ın 
itirazı üzerine Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosunun 2013/902 kabahat numaralı 2013/2199 karar sayılı 18.12.2013 tarihli idari yaptırım 
kararının kaldırılmasına karar verildiği, 08.05.2014 tarihinde Yeditepe Veraset ve Harçlar Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak söz konusu idari 
para cezasının tahsilatının yapılmamasının istendiği, Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Mutlu Pekman tarafından 09.05.2014 tarihinde Bakırköy 10.Sulh 
Ceza Mahkemesi’ne itiraz edildiği, bunun üzerine Emin Hayyam vekilleri Av. Şeyda Yıldırım, Av. Ayten Hiçyılmaz tarafından kanun yararına bozma talebi ile 
evrakın Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne gönderilmesinin istendiği, 09.06.2014 tarihinde Bakırköy 4.Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/105 değişik iş sayılı kararla kanun yararına bozma istemiyle Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne ihbarda bulunulduğu, 09.07.2014 tarihinde Adalet Bakanlığı Ceza işleri Genel Müdürlüğü’nce dosya kapsamına, dayandığı gerekçeye ve mahkemenin takdirine nazaran Bakırköy 4.Asliye Ceza Mahkemesinin 28.03.2014 tarih ve 2014/105 değişik iş sayılı kararı aleyhinde kanun yararına bozma yoluna gidilmediğinin bildirildiği, bu kararın da 09.05.2014 tarihinde temyizi üzerine dosyanın Yargıtaya gönderildiği anlaşılmıştır. 

Tanık olarak dinlenen Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyaldız da, Gana´dan gelen 1,5 ton altınla ilgili olarak bilgi alış verişi dışında gümrük 
çalışanlarına müdahale anlamına gelebilecek herhangi bir taleple karşılaşmadığını kendisinin de bilgi alma dışında olaya müdahil olmadığını ifade etmiştir. 
Dolayısıyla Gana´dan ülkemize gelen 1,5 ton altınla ilgili olarak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı müfettişlerinin harekete geçerek soruşturma yaptıkları, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının olaydan haberdar edilerek olaydan dolayı adli soruşturma başlatılmasının sağlandığı, herhangi bir şekilde ülkemize kaçak yoldan altın girişinin olduğu yönünde başkaca bir delilin elde edilemediği nazara alındığında, Ekonomi Bakanı hakkında bu konuda isnat olunan iddianın da asılsız 
olduğu sonucuna ulaşılmıştır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 25.02.2014 tarih ve 2012/120653 soruşturma sayılı yazısı ve ekindeki 28.01.2014 tarihli Bilirkişi Raporunda yer alan hususlarının değerlendirilmesi konulu ‘Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Başkanlığı’nın 01.04.2014 tarih ve 2014/VA-1 sayılı raporunda, Rıza SARRAF’a ait dizüstü bilgisayarın bilirkişiler tarafından incelenmesi neticesinde elde edilen bilgilerin değerlendirilerek Rıza SARRAF, Salih Kaan Çağlayan ve 1. derece aile bireyleri, Onur Kaya, Mustafa Behcet Kaynar ve Mehmet Şenol Çağlayan’ın banka hesapları ile karşılaştırılması, Rıza SARRAF’ın dizüstü bilgisayarından çıkan belgelerdeki bilgilerin yukarıda sayılan kişilere yapılan para transferleri olup olmadığı ve bilgisayardan çıkan kayıtlarda yer alan kısaltmaların ne anlama geldiğinin belirlenmesinin talep edilmesi üzerine Rıza SARRAF, Onur Kaya, Mustafa Behcet Kaynar, Salih Kaan Çağlayan, Mehmet Zafer Çağlayan, Songül Çağlayan, Ahmet Çağan Çağlayan, Cansu Çağlayan, Mehmet Şenol Çağlayan, Emine Çağlayan, Salih Çağatay Çağlayan ve Emre Çağlayan’ın rapor kapsamına dahil edilerek yapılan inceleme ve araştırma sonucunda; 

28.01.2014 tarihli bilirkişi raporunun 2 ve 3. sayfalarında geçen “CAG EUR UBDATE.xlsx” ve “CAG EUR.xlsx” başlıklı iki belgede geçen ve “31 Eki.12 SIMAY B.ASYA-MEHMET SENOL CAGLAYAN B.ASYA TRL 2.465.000” ibaresi yer alan işlemi ile Mehmet Şenol Çağlayan´ın Asya Katılım Bankası nezdindeki hesabına aynı tutarda bir para transferinin yapıldığı tespit edilmiştir. 
Ayrıca; komisyonumuzca görevlendirilen bilirkişinin hazırladığı 18.12.2014 tarihli raporunda da 31.10.2012 tarihinde Rıza SARRAF´a ait “Simay Altın Ticaret 
İthalat ve İhracat Ltd. Şti” isimli firmanın Bank Asya İstanbul/Sultahamam şubesindeki hesabından Mehmet Şenol ÇAĞLAYAN’ın Bank Asya’daki Ankara/Sincan şubesinde bulunan şahıs hesabına 2.465.000,00 TL para transferi yapıldığı belirlenmiştir. 
Ancak, Zafer Çağlayan Ekonomi Bakanı olarak göreve başladığında TBMM Başkanlığına sunduğu 04.11.2012 tarihli mal bildiriminde; “AKEL Alüminyum A.Ş.” isimli şirketteki ortaklık payının kardeşi Mehmet Şenol Çağlayan´a devrettiğini ve buna mukabil 4.736.810 TL alacaklı olduğunu beyan ettiği ve söz konusu parayı alacağına mahsuben kardeşinden almış olduğunu savunduğu, kardeşi hakkında da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”, “rüşvet almak ve vermek” suçlarından dolayı yürütülen soruşturma sonucunda da kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği hususları ile Mehmet Şenol Çağlayan´ın 2.465.112,50 TL mukabilinde 24 ayar 24.875 gram altın bozdurduğuna ilişkin 31.10.2012 tarihli ve 453010 seri nolu gider pusulası birlikte değerlendirildiğinde isnat konusu eylem iddiadan öteye geçmemiştir. 

18. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***