12 Nisan 2015 Pazar

Sanıyorduk ki Apo Sadece PKK’yı Yönetiyor!




Sanıyorduk ki Apo Sadece PKK’yı Yönetiyor!


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 10-10-2014 12:32

Son üç gündür yaşadıklarımıza ne demeliyiz? Eylem mi, isyan mı?

Siz ne derseniz deyin, ben isyan diyorum.

Zaten bölücüler de, bu yaşadıklarımıza “Birinci Serhildan” diyorlar. Siz isterseniz gene de, eylem demeye devam edebilirsiniz!

Öyle anlaşılıyor ki, bundan böyle biraz eylem, biraz serhildan dönemine girdik.

Buraya nereden geldiğimizi söylemeye gerek yok.

Amerikancılar buna “düz ovada siyaset” diyorlardı.

Dağda elinde silah olanların, Mecliste siyaset yapmasına da, Açılım adını vermişlerdi.

Bunların hepsi lafı güzaftı, asıl mesele, PKK ile Türkiye’yi birlikte yönetmenin, formül arayışıydı.

Projenin asıl sahibinin ve destekçisinin Amerika olduğunu söylemek, fazladan olur.

Gelelim isyana; İsyanı bastıracak iradeniz yoksa, elinizde 600 bin kişilik ordu da olsa, 70 milyon insanınız da olsa bastıramazsınız.

Bir de, geçmişte PKK ile mücadele edenleri Balyoz’du, Ergenekon’du diye edilginleştirmişseniz, işiniz bir kat daha zorlaşır.

Düşünebiliyor muşunuz, PKK karakol basacak, çatışma çıkacak, ya da bir subay vatanını korumak için silah kullanacak, sonra da kendi devleti tarafından yargılanacak! Altı yıl hapis yatacak!

Siz kendi ordunuzu isyanları bastırmada kullanmayınca, şiddet çoğalacak ve siz çözümü, Apo’ya yalvarmakta bulacaksınız.

Buna yönetmek denmez, teröre teslimiyet denir.

Kendi ordunuzu işbirlikçi siyasetlerle imha ederseniz, ülkeyi yönetemez duruma gelirsiniz.

Şimdi Apo talimat verdi. Ve isyancılar şimdilik çekildi.

Peki, işbirlikçiler, Açılımcılar bu duruma ne diyor? Ya da halkı nasıl kandırmaya çalışıyorlar?

Bir iyi PKK var. O, PKK Açılımı iktidarla görüşüyor. Daha doğrusu, Türkiye’yi birlikte yönettikleri bir PKK var. Bir de söz dinlemeyen isyan çıkaran PKK var.

Halkı mı kandırıyorlar, yoksa kendilerini mi kandırıyorlar arası da belli değil.

Bir soru boşlukta kalmasın. PKK neden isyan başlattı? İsyanı başlatırken ne düşünmüştü?

Kitleler üzerinde suçluluk duygusu yaratarak, halkın savunma içgüdüsünü kırmak…

Öyleyse Apo isyanı niye durdurdu?

Çok açık.

Türk halkında ortaya çıkan öfke öyle büyük ki, bu öfke; AKP, PKK işbirliğine son verecek. Açılım falan ortada kalmayacak.

Bu sebeplerden, Açılım Sürecini yeniden güç toplama aracı olarak kullanmak üzere, PKK taktik geri çekilme yaptı.

Özetlersek; PKK biraz silah, biraz müzakere sürecinden, biraz isyan biraz müzakere sürecini başlatmış oldu.

Müzakerede geçen süreleri, örgütü güçlendirmede kullandığı bilinen bir husus…

Buna bir de, Avrupa’nın açıktan destek vereceğini belirtmesini eklerseniz, taktik geri çekilmeyi daha iyi anlarsınız.

Türk ordusunun yeniden üstünlük kazanması hayati önemdedir. Çünkü sorunlarımız siyaset düzeyinde çözülecek sorunlar değildir.

Güvenlik sorunumuz gelmiş kapıya dayanmıştır.

10.10.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/saniyorduk-ki-apo-sadece-pkk-yi-yonetiyor/308/

..

Siyasetin Bittiği Yerdeyiz!.., Siyasetin bittiği yerde Savaş başlar.




Siyasetin Bittiği Yerdeyiz!
Siyasetin bittiği yerde Savaş başlar.



Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 08-10-2014 13:05


Suriye’de vekâlet savaşı, yani terörle işbirliği, içeride, PKK ve uzantılarıyla işbirliği, böyle bir durumda, Türk Devletinin gelebileceği başka bir yer yoktu.

İki terör örgütü ile beraber yatıp kalkarak, ülkeyi kaosun içine attılar.

Ümmetçilik ve mezhepçiliğin geleceği yer de, bu kaostan başka bir yer olamazdı.

PKK ile “mücadele yerine müzakere”, IŞİD’a sınırları kapatmak yerine, lojistik destek, sorunları çözülmez noktaya taşıdı.

Siyasetin sorunları çözmek yerine, daha karmaşık hale getirdiği yerde, stratejiler kökten değişmek zorundadır.

Siyasetin çözemediği, ya da çözmek istemediği sorunlar dayatınca, yürütülen siyasetin değişmesi mecburiyeti ortaya çıkar.

Hep yığınakta yanlış yaparak kazanılmış savaş yoktur.

PKK, ben Türkiye’yi böleceğim, hatta yolunu bulabilirsem, tüm Türkiye’yi ben yöneteceğim derken, siyasi iktidar, PKK ile uzlaşmakta ısrar edegeldi.

Türk Devletiyle, biraz silahlı mücadele biraz siyasi mücadeleyle, PKK, hem doğuda, hem de büyük şehirlerde örgütlendi.

Dünkü PKK kalkışması; PKK’nın uyuyan hücrelerini harekete geçirdiğini göstermektedir.

Dün yaşadığımız terör, sadece PKK’nın ülkeyi nasıl bir kaosun içine sokacağının göstergesi olmanın dışında, teröre karşı ne yapılması gerektiğini de(eğer öğrenmişlerse) öğretir durumdadır.

Vekâlet savaşları, yani terör guruplarıyla ulus/milli devletleri istikrarsızlaştırma, Amerika’nın öteden beri yürüttüğü, bizlerin de defalarca yazdığımız bir husustur.

Bu anlamda, hem IŞİD hem PKK terörü ulus devleti yıkmak için ABD’nin istikrarsızlaştırma araçlarıdır.

Petrol bölgelerine ve ABD’nin kuracağı Birleşik Kürdistan bölgesine saldırdığı için, IŞİD yeniden düzene sokulacaktır.

Bu tür terör örgütleri, yeri ve zamanı gelince Amerika tarafından kullanılan örgütlerdir.

Bu tür örgütler, bazen çok desteklenirler ve büyürler, bazen destekler kesilir küçültülürler.

Ama hiçbir zaman tamamen yok edilmezler.

Etnik ve mezhepsel parçalama stratejisi, ABD’nin değişmez yol göstericisidir.

Ülkemiz olağandışı bir kaos dönemine girmiştir.

Siyasi iktidar çok büyük suçlar işlemiş, ülkeyi uçurumun kenarına getirmiştir.

Dış politika olarak; Suriye’de Sünni temelde bir devlet kurdurma amacı, başlı başına bir felakettir.

Savaşları göze almış, bu kadar çok suça bulaşmış bir iktidarın, demokratik seçimlerle alaşağı edilmesini düşünmek, saflıktan başka bir şey değildir.

Siyasi iktidarın Amerika’dan istediği tek bir şey var.   Suriye’de Sünni temelde bir devlet kurmaktır.

Bunu daha önce Amerika Irak’ta yapmıştı. Sünni Saddam iktidarını ve devletini yıkıp, yerine Şii bir devlet kurmuştu. Bir buçuk milyon insan ölmüştü.

Bir yerdeki kurulu devleti dağıtarak, oraya istikrar getirilemeyeceği, Irak’tan çıkarılacak en önemli derstir.

Siyasi iktidarın izlediği Suriye politikasıyla Suriye’ye istikrar gelmez. Bölgeye de istikrar gelmez. Mezhep çatışmaları daha da büyür.

Bölge insanları ABD’nin bölgeye yaydığı vekâlet savaşlarından mustaripken, yenilerini yaratarak istikrar sağlamak imkânsızdır.

Bölgedeki istikrarsızlığın tek nedeni; AKP, ABD, PKK işbirliğidir.

Bu siyaset bölgeyi kana bulamıştır.

PKK’yı ezmeden, sınırları denetim altına almadan, Türkiye’nin alabileceği bir yol yoktur.

Siyasetin bittiği yerde Savaş başlar.

8.10.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com


http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/siyasetin-bittigi-yerdeyiz/301/

..

9 Nisan 2015 Perşembe

Osmanlı Laik Olduğu için mi Yıkıldı?




Osmanlı Laik Olduğu için mi Yıkıldı?


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 15-07-2014 23:00


Kültürel yoksullaşma derinleştikçe, dini ve tarihi saptırmalarla, aklın yerini cahillik kuşattıkça, cehaletin tahakkümü üzerimize kâbus gibi çöküyor.

Yaşadığımız Türkiye, yaşadığımız kültürel tahakküm, tarihi gerçekleri hızla karartıyor.

Laikliğe saldılar birkaç koldan yürütülüyor.

"Osmanlı varken, tüm halklar, mezhepler özgürdü. Bir arada gül gibi yaşıyorlardı. Cumhuriyet ve Kemalizm geldi. Laiklik geldi. Etnik ve mezhepsel çatışmalar çoğaldı."

Örnekleri de, Balkanlardan ve Irak. Suriye topraklarından veriyorlar.

Osmanlının gerilemesi ve yıkılışını da, Osmanlının, dini kaide ve kuralları yeterince uygulamamasına bağlıyorlar.

Osmanlı daha dindar olsaymış yıkılmazmış!

Dinciliği yücelterek laikliğe saldıracaklar ya... Tarihi gerçekleri saptırmaları gerekiyor.

Osmanlı sanayi devrimini ıskaladığı için yıkıldı.

Osmanlı hayatın gereklerini, çağın esaslarına göre değil de, dini esaslara göre yorumladığı için yıkıldı.

Osmanlının, aklı hakim kılamamasının önündeki tek engel, dincilikti.

Tıpkı bu gün Suudi Arabistan’nın, Pakistan’ın Kuzey Afrika ülkelerinin önünde ki engel gibi.

Geldik Osmanlının içindeki Üç Tarzı Siyasete...

Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük.

Osmanlı sanayi devrimini ıskalayınca, Avrupa’dan tasını tarağını toplayıp geldiği günlerde, Osmanlı aydının o günlerde tartıştığı konu; Osmanlıyı yaşatmak.

İyi. Osmanlıyı yaşatalım da, nasıl?

Osmanlıyı yaşatalım diyenlerin de, ellerinde, dinciliği yüceltmekten başka çözüm olmadığından, Osmanlıcılık bir işe yaramamış.

İslamcılığı yönetimde etkin yapalım diyenlerle, Osmanlıcılığı yüceltelim diyenlerin arasında pek bir fark olmadığından, her iki anlayış da, büyük devletlerden medet umduğundan*, vazife Jön Türklere, İttihat Terakkicilere verilmiş.

Zor çözümler kör çıkmazlarda ortaya çıktığından. Türk devrimcileri, vatanı ancak yeni bir anlayışla kurtarabileceklerine karar vermişler.

Osmanlıdan Cumhuriyete geçiş; dincilikten ve hurafelerden akla geçiştir.

Türkiye 30-40 yıl aklı hakim kılmakla, tüm İslam ülkelerine fark atmıştır.

Laikliğin değerini, dincilik etrafımızı kuşattıkça, kültürel tahakküm ağırlaştıkça, daha bir iyi anlayacağız.

Erdoğan ve siyasi İslamcılığının varacağı yer; IŞİD’dır, Boko Hram’dır.

Hekmetyar’ın dizinin dibindeki Erdoğan’ın varacağı yer, IŞİD’dır.

Ey dinciler, Osmanlı laik olduğu için yıkılmadı. Laik olmadığı için yıkıldı.


http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/osmanli-laik-oldugu-icin-mi-yikildi/178/

..

6 Nisan 2015 Pazartesi

Açık Oylama İptal sebebidir,


Eski AYM Başkanı Yekta Güngör Özden: Açık Oylama İptal sebebidir,

"Anayasa ve iç tüzükte gizli oylama hükmü yer alıyor"



Yekta Güngör Özden
12 Ocak 2017 08:08

Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, ‘’Anayasa değişiklik teklifinin oylamaları sırasında AKP milletvekillerinin açık oy kullanmaları, iptal nedenidir’’ dedi.

Anayasa ve iç tüzükte gizli oylama hükmünün bulunduğunu hatırlatan Özden, Sözcü'ye yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“AKP iktidarının, hukuk devletini ve demokrasiyi sözde bırakacak Anayasa değişikliği çabaları, siyasal bir kaosun habercisi nitelikli aykırılıklarla sürmektedir. Anayasa gereği, Anayasa Mahkemesi’nin yalnız biçim yönünden inceleyip denetleyeceği Anayasa değişikliğine ilişkin sınırlamaya güvenip, açık oy kullanılarak gizli oy koşulu çiğnenmekle, oylamanın geçersizliği kesin biçimde ortaya çıkmıştır. Açık oy, oylamanın koşulu ve niteliği yönünden başka bir duruma gerek bırakmaksızın oylamayı geçersiz kılar. Ayrıca OHAL döneminde halkoylaması demokrasinin doğasına da aykırıdır."


http://t24.com.tr/haber/eski-aym-baskani-yekta-gungor-ozden-acik-oylama-iptal-sebebi,382594

***

IŞİD ve PKK Terörüne yardım ve yataklığın bedeli…




IŞİD ve PKK Terörüne yardım ve yataklığın bedeli…


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 26-08-2014 

Televizyonları açtığımızda, Katil Esad gene kendi halkını bombalıyor ifadeleriyle karşılaşıyorduk.
Erdoğan Emevi Camiinde Cuma namazı kılacaktı.
Terörle bütünleşen bu mantık, Suriye’ye, 80 bin psikopat teröristin, Türkiye sınırını kevgire çevrilerek, sokuldu. 
Suriye’den Türkiye’ye 2 milyon kişi girdi.
300 bin kişilik Suriye ordusunun bu vahşet gurubuyla savaşma gücü sınırlıydı.
Suriye halkının Suriye devletine sahip çıkması sayesinde, Suriye devleti şu veya bu şekilde kaldı.
Eğer Erdoğan’ın desteklediği IŞİD başarsaydı, Esad’ın yerine Ebubekir El Bağdadı oturacaktı.
Türk halkının büyük çoğunluğu bunu gördü. El-Kaide ve türevlerine destek verilmemesi yönünde tavır koydu. Direndi.
Bu direniş sayesinde, Ordu bu belanın içine doğrudan girmemiş oldu.
Eğer başlangıçta, teröre değil de, Suriye devletine destek verilmiş olsaydı, bu bela baştan savuşturulacaktı.
AKP terörü desteklerken, işlerin buraya geleceğini göremedi. Çünkü ağababaları İngiltere ve Amerika işin buraya geleceğini öngöremediler.
Davutoğlu Büyük Osmanlıyı İngiltere ve Amerika ile birlikte kuracağını sandı. Hesapta Rusya, İran ve Çin olmayınca işler karıştı.
Şimdi IŞİD terör örgütü; hem Suriye’ye, hem Türkiye’ye hem de Irak’a tehdittir.
Amerikan Genelkurmay Başkanı diyor ki," IŞİD Amerika’ya doğrudan tehdit değil."
Türkiye, Suriye İran ve Irak ile işbirliği yapılmaksızın, IŞİD teröründen kurtuluş yok.
Belanın büyüklüğü Türkiye için daha belirgindir.
2 milyona yakın Suriyelinin, hangi terör örgütünün insan kaynağı olacağını, şimdiden kestirmek çok kolaydır.
IŞİD’ın silahlı yapısıyla, Türkiye’deki 2 milyon Suriyeliyle bütünleştiğinde-ki bunun için şartlar uygun- felaketin büyüklüğü daha kolay anlaşılır.
Irak’ta ve Suriye’deki Türkmenler katledildikçe, rehineler çoğaldıkça, sorun Erdoğan ve Davutoğlu’nu aşacak, kendi doğal mecrasına girecektir.
Türkiye’yi bu çıkmazların içine sokanlar, Türkiye’yi yönetemeyeceklerini göreceklerdir.
Görünen odur ki, AKP’nin yıkılmasına, gene AKP’nin kurduğu IŞİD sebep olacaktır. 
Teröre yardım ve yataklık, çağımız dünyasının benimsediği bir yol değildir. Aynı şey; Açılım meselesinde PKK için de geçerlidir.
Hırsızlık olayını bir tarafa bıraksak bile, bu iktidarın gitmesi için Suriye’de ve Türkiye’de, terörü desteklemiş olması yeterlidir.
Ama ne yazık ki, ülkemizde, ABD vesayeti dışında, bir programı, bir düşüncesi olan muhalefet yoktur. Halkı muhalefetsiz bırakmışlardır.
Bu günlerde, Başbakanlık koltuğuna oturacak zat; elinde dolar dolu bavullarla Trablus’a gitmiş elden terör örgütlerine para dağıtmıştır. 
Bunu da kendi ağzından, dünyaya ilan etmiştir. Gazeteler ve televizyonlarda bağıra bağıra bunu anlatmıştır.
Teröre yardım ve yataklık bu iktidarın "fıtratında" vardır.
Tarih hep ters yönünden işlemez. Eğer Türkiye’nin bir düzeni, bir devleti olacaksa, hep ahlakın dışına çıkılarak olacağını sanmak, akla aykırıdır.
Ellerinde, yalan dolan ile idare ettikleri ve sıcak para ile yönettikleri bir ekonomik düzen vardı. Şimdi oda sona geldi.
Gerek dış siyasi dengeler, gerek ekonominin geldiği yer; 2014 sonu ve 2015 başının türbülanslara gebe olduğunu gösteriyor.
Siyasi zafiyete ekonomik rezalet de eklenirse gidişleri yakındır.


http://www.kemalistler.gen.tr/yazarlar/bulent-esinoglu/isid-ve-pkk-terorune-yardim-ve-yatakligin-bedeli/201/


.

Ülke Sınırlarımızı Amerika Yönetiyor!




Ülke Sınırlarımızı Amerika Yönetiyor!



Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 21-10-2014 


Barzani açıklamıştı. Türkiye bize silah yardımı yaptı. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde olduklarından, bunun açıklanmasını istememişlerdi. Diye.

Davutoğlu açıkladı; PKK’nın silah bırakmadığını ve bölgeden çekilmediğini biliyorduk diye…

Erdoğan ne demişti; PYD de PKK da bizim için aynıdır.

Bu üç cümle bile, olanları bize çok açık anlatmaktadır. Devam edelim.

Amerika PYD’ye, yani PKK’ya silah yardımı yaptığını resmen açıkladı. Bunun dışında ajanslara düşen haberlere göre, Amerikan Delta Force ile PYD birlikte savaşmaktadır.

Arkasından, Peşmerge güçlerine, Türkiye üzerinden Kobani’ye silahlı vaziyette geçmesi için AKP izin verdi. Sanmayın ki AKP izin verdi. Aslında Amerika talimat geçti. Ve siyasi iktidar bu talimatı yerine getirdi.

Bu kadar bilginin asıl anlamı; Türkiye PKK’ya silah yardımı yapıyor. Yani siyasi iktidar, PKK ile birlikte Birleşik Kürdistan’ın Suriye kanadını inşa ediyorlar.

Devletin başı hangi yalanı söylese söylesin gerçek budur.

Davutoğlu; Açılım milli bir projedir diyor. Sınırlarımızda ve içerde yabancı güçler silahlı olarak devlet kurma çalışmalarına devam ediyorlar. Davutoğlu milli proje diyor.

Amerika kararını verip bunlara tebliğ ettikten sonra, Genelkurmay’ın haberi oluyor.

İktidar böyle de, Muhalefet nasıl?

O da Amerika’dan gelen talimata şapka çıkarıyor.

Artık Güneydoğuda devletimiz var diyen beri gelsin. Veya sınırlarımız var diyen.

Amerika’nın bölgede bir Kürt devleti kurma amacı yok diyenler, ya da Amerika Türkiye’yi neden bölsün, enayi mi diyenler artık ne diyecekler?

Amerika ister Açılım süreci ile olsun, ister Delta Force ile olsun kafaya koymuş, Türkiye’yi bölecek.

Delta Force da, Açılım da aynı projenin parçalarıdır.

Mesele Türk halkına ve hatta Kürt halkına bunun ne demek olduğunu anlatamıyor olmamızdır.

Yani kendimizi koruyacak araçlardan iktidar sebebiyle yoksun durumdayız.

Şimdi bu işin en belalı aşamasına doğru geliyoruz.

Türk ordusunu Amerikan çıkarları için Suriye’ye sürmeye… Türk Ordusunun buna direndiğini biliyoruz.

PKK, Amerika, Peşmerge, Abdullah Öcalan, mezhepler hayatımızın içine öylesine girdi ki, Türkiye’yi kim yönetiyor, dışardan bakan birisinin mutlaka kafasını karıştırıyordur.

Bir de siyasi iktidarımız var. Tıpkı Suudi Arabistan yöneticileri gibi…

Akıl adamlara “Açılımcılık” oynuyorlar.

Halkımız, ülkemize saldıranın Amerika olduğunu bilmek durumundadır. Halkımız işbirlikçileri tanımak zorundadır.

Kurtuluş Savaşı öncesi bir durumla karşı karşıya olduğumuzu bilmeliyiz.

Bize saldıran güçlerle işbirliği yaparak, ülkemizi savunamayız.

 Çünkü saldırı biraz siyaset biraz silahla yürütülmektedir. Amerika’nın etnik ve mezhepsel araçları kullanarak yaptığı hamleler, artık sona yaklaşıyor.

Milli hükümet ihtiyacı hayati önemdedir.

21.10.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/ulke-sinirlarimizi-amerika-yonetiyor/342/


5 Nisan 2015 Pazar

Batının Saldırganlığı Doğunun Direnişi!




Batının Saldırganlığı Doğunun Direnişi!


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 19-10-2014 


Tarihi bir çelişkiyi bir farklı açıdan ele almak istiyorum.

ABD ve Avrupa hem İslam’a hem de Rusya’ya düşmandır.

Elbette şunu biliyoruz. Emperyalizm, millet, din, etnik gurup ve coğrafyaya bakmaksızın, çıkarlarını esas alır.

Hem İslam ülkelerinde petrol ve gaz var. Hem de, Rusya’da petrol ve gaz var.

Rusya’nın kendini ve dolayısıyla petrolünü savunacak gücü var. Ve direniyor.

İslam ülkelerinin kendisini savunacak gücü yok. Amerika ve Batı, gelip İslam ülkelerinin petrolünü alıp gidiyor.

İslam ülkelerinin kendi aralarında birlik olmalarını, ABD’ye yakın İslam-i yöneticiler sebebiyle, Arap ülkeleri kendi aralarında birlik olamıyorlar. Dolayısıyla, teker teker lokma oluyorlar.

İslam ülkelerinin yöneticileri de, ABD’ye teslim olunca, İslam ülkelerindeki halkların çaresizliği ortaya çıkıyor.

Çaresiz halkların elinde, bir tek savunma ve saldırı aracı olarak, terör kalıyor. Terör ise dünyanın geldiği bugünkü anlayış ve yaşam koşullarına göre, akıl dışı kalıyor.

Akıl dışı kalmayan mücadele yöntemlerini bile, Batı terör tanımı içine sokarak, meşruiyet dışına çıkarıyor. Ve kendi saldırısının gerekçesi yapıyor.

ABD, bu akıl dışı kalmışlıktan yararlanarak, kendi menfaatlerine aykırı davranan kişi ve kurumları terörist ilan ediyor.

Böylece kime terörist denir, kime denmez tarifini de, kendi tekeline almış oluyor.

Batıya göre, aynı şiddet yöntemlerini kullanan PKK ve onun Suriye kolu, PYD terör örgütü değil, ama IŞİD terör örgütüdür.

Bir farklı devlete dikkatinizi çekmek isterim.

İran.

İran’da da petrol ve gaz var. ABD, İran’ın petrolünü de alıp götürmek istedi. Olmadı.

Neden olmadı?

Birincisi, yöneticileri ABD’ye satılmadılar. İkincisi akıllıca bir yol izleyip, Rusya ve Çin ile iyi ilişkiler kurup, müttefik oldular.

Siz kendi ülkenizi savunursanız, güçlü müttefikler de bulabilirsiniz.

Ülkesini savunmayıp, ABD’ye teslim olanı kimse savunmaz. Ölçü önce kendinizi savunacaksınız.

Eğer biz, Mustafa Kemal’in vasiyetine uyup, Ruslarla ilişkilerimizi, ABD çıkarları adına bozmasaydık. Komşularımızla iyi geçiniyor olacaktık. İyi ticaret yapıyor olacaktık.

Neyse bunlar geçti.

Şimdi gündemimizde ne var?

IŞİD.

IŞİD’ı havadan Amerika bombalıyor. Havadan bombalamakla olmayacağını, bizzat ABD Genelkurmay Başkanı Demsey söyledi.

Peki, kara harekâtını kim yapacak?

Görünüşe göre; Irak ordusu yapacak. Peşmerge ve PKK yapacak.

Peşmerge ve PKK’nın, IŞİD karşında hava gazı olduğu ortaya çıktı. Peşmerge’yi de, Almanya eğitecek de onlar da IŞİD ile savaşacaklar.

Ölme eşşeğim ölme işi…

Irak ordusuna gelince; bu gün Irak parlamentosunda (Meclisinde) yeni kurulan hükümet güvenoyu aldı.

Güvenoyu almasının bu kadar uzaması; Savunma Bakanının yani ordunun başının, Sünni mi Şii mi olacağı tartışıldı. Daha doğrusu ABD ille de Sünni olmasını istedi.

Öyle de oldu.

Sünni Savunma Bakanı, Sünni IŞİD’a karşı kara savaşı yapacak!!!

Irak’ı, Irak halkı hiç yönetmedi ki, şimdi yönetsin.

Emperyalizm bu bölgeden atılmadan bölgede yaşam normale dönmez. Bu gün IŞİD olur, yarın başka bir şey.

Meşhur cümlemi bir daha söyleyeyim.

Saldıran ülke ile işbirliği yaparak ülkenizi savunamazsınız.

Irak bu gün kendini savunamıyorsa, ABD ile işbirliği yaptığı için savunamıyor.

Bundan sonra da savunamaz.

Aynı mantık Türkiye için de geçerlidir.

19.10.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/batinin-saldirganligi-dogunun-direnisi/334/



.

İttifaklar Çöküyor, Çok şey değişiyor



İttifaklar Çöküyor, Çok şey değişiyor


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 15-10-2014 14:06


Aslında başlık dünya içinde geçerli ama biz iç dünyamıza bakalım.

2002 Genel Seçimleri yapılmadan önce, Erdoğan’ı iktidara taşıyan, Kutsal İttifakı hatırlatmak, neden çok şeyin değiştiğini ve değişeceğini bize anlatacaktır.

Bölücü Kürtler, Türkiye sermayesini elinde tutan kişiler ve başta F-Tipi olmak üzere dini cemaatler bu kutsal ittifakın bileşenleriydi.

Kutsal İttifakın yapıştırıcısı da, Atlantik ötesiydi. Ve uzantısı olan Avrupa’ydı.

Kutsal İttifakın önüne konulan program da, Amerika’nın programıydı.

Programın içinde, üniter devletin bölünmesi ve uluslararası sermayenin önündeki tüm engellerin kaldırılmasıydı.

İttifak ve yapıştırıcısı tamam da, halk Erdoğan’ın arkasına nasıl yığılacaktı?

İktidarı ele geçirme, bir medya savaşı meselesi olduğundan, medyada halka karşı ağır bir savaş sürdürüldü. Bildiğiniz gibi tüm savaşlar medyada başlar orada biter.

Siyasi iktidar kuvvet kazandı. 13 yıldır iktidarını medya savaşı ile sürdürüyor.

Ancak kutsal ittifakın önemli bileşenlerinden olan Cemaat, iktidardan aldığı payı büyütmek isteyince, kutsal ittifakın anlaşmalarını bozdu.

Cemaatin ittifaktan çıkarılması pek de kolay olmadı.

Ayrılma tam olarak gerçekleşmiş değil.

Cemaat polis ve yargıda örgütlü olduğundan bu iş uzadı.

Sonuç itibariyle, Cemaatle olan ittifak bitmiştir.

Cemaatin, ABD ile olan ilişkileri düzenliyor olmasından ötürü, ABD’nin ittifak içindeki yapıştırıcı işlevini sekteye uğratmıştır.

Yeni bir gelişme olarak; Yargının bağımsızlığını yeniden elde etmiş olması; hem siyasi iktidara, hem de Cemaati zayıflatmıştır.

Kutsal İttifakın Kürt bileşenine gelince; Açılım adı altında bir süreç yürütülmüşse de, bunda da sona geliniştir.

Çünkü İttifakın karşısında tek bir Kürt Hareketi yoktur. Kürt burjuvazisi başka şey istiyor, silahlı ve şiddet yanlısı olanlar başka şey istiyor.

Şiddet ve Türk devleti ile savaştan yana olanlar ittifakı bitirmiştir.

Başka bir deyişle, siyasi iktidarın, Açılım süreci diye yürütebileceği bir süreç ortadan kalkmıştır. Her ne kadar Amerikan bağımlısı liberal sermaye bölünmeye desteğini sürdürse de…

Yetmez ama Evetçiler, yani liberal sermayenin kültürel temsilcileri ittifaktan zaten çekilmişlerdi.

İttifakın bu üç ana bileşeni siyasi iktidarı desteklemekten vaz geçince, ya da kerhen destekler gibi görününce, ABD desteği de sorunlu hale gelmiştir.

Buna, ABD ve Batının, Türkiye çıkarları ile uyumlu olmayan talepleri de gelince, bu uygulanması imkânsız taleplere TSK direnince, ABD desteği iyice azalmıştır.

Amerikan gazetelerinde “Türkiye artık bilim müttefikimiz değil” manşetleri gelince; ABD’nin siyasi iktidara karşı tavrı sertleşmiş olduğu netlik kazanmıştır.

Böyle bir durumda, siyasi iktidarın Türk Ordusunun dediklerini yapmaktan başka sığınacak yeri kalmamıştır.

İttifak dağılmış, siyasi iktidar boşlukta kalmıştır.

Amerika Türkiye’de destekleyebileceği bir düzen partisi aramaktadır.

ABD, CHP ve MHP’yi, Türkiye’yi yönetebilecek ve bölgedeki Amerikan çıkarlarını koruyabilecek örgütlenmeler, olduğuna inanmıyor.

Özetle, düzen partisi olabilecek ve ABD’nin çıkarlarını sürdürebilecek bir örgütlenme ortada görünmüyor.

Onun için, sermaye çevreleri, milli görünümlü bir Amerikancı parti nasıl üretebilirizin çabası içindedir.

Kolay bir iş değil. Görüntü milli ve halkçı olacak, işlev egemen çevrelerin isteklerini yerine getirecek bir parti!

Öte yandan Türkiye’yi zorlu bir ekonomik kriz bekliyor.

Siyasi iktidarın zayıfladığı, ancak, kriz sebebiyle acıtıcı karalar almak sürecinin dayattığı, bir döneme giriyoruz. Yani zor kullanan iktidar gerekiyor.

Böyle durumlarda, ABD’nin Türkiye’de ne yaptığını çok iyi biliyoruz. Amerika ile bütünleşen bir darbe; Türkiye ve halkımız için yıkım olur.

Öyle inanıyorum ki, büyük sermaye çevrelerinin tek isteği; ABD’nin örgütlediği bir darbedir.

15.10.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/ittifaklar-cokuyor-cok-sey-degisiyor/324/


.

4 Nisan 2015 Cumartesi

CHP ye OY veren MHP liler.., Hatırladınız mı bir iftar yemeğenide öldürülen Ruhi Kılıçkıranı ?



CHP ye OY veren MHP liler..,  
Hatırladınız mı bir iftar yemeğenide öldürülen Ruhi Kılıçkıranı ?



Hatırladınız mı bir iftar yemeğenide öldürülen Ruhi Kılıçkıranı ?
Peki ya işkence edilip 4. kattan atılan Dursun Önkuzuyu ?
Öğretmenlik yaparken öldürülen Ali çelik i?
Cami avlusunda ikindi namazını kılmak için beklerken öldürülen Hasan Şahini?
14 yaşında bir elinde bayrak bir elinde kuran varken öldürülen mustafa Taştangili hatırladınız Mı ?
Kurban Bayramında öldürülen Hüseyin Çeliki?
Ve daha nicesini MHP çizgisinden sapmıştı ama siz CHP ye oy vererek hepsinin kemiklerini sızlattınız . UTANIN !!




COCA COLA İSRAİLDE YASAK! NEDEN ACABA?



 COCA COLA İSRAİLDE YASAK! NEDEN ACABA?



image


COCA COLA İSRAİLDE YASAK! NEDEN ACABA?


- Cola , doğum kontrol ilacı olarak üretilmişti. 9 yıl eczanelerde satıldı. Başarısı görülünce, içecek haline getirilip, seri üretime geçildi.

- 1942 lerde Meksika’da ilk kez üretilen hibrit tohumların ilk ekimleri, Türkiye, Hindistan ve Pakistan’da yapıldı (1943). (O dönemlerde batı kökenli ‘ herşey’ çok rağbet gördüğü için bu uygulama bizde kolaylıkla yapılmıştı… )

- David Rockfeller 1952 de ( 18 yaşında) Dünya Nüfus Konseyini kurdu.

Amaçları : Dünya nüfusunu azaltmaktı (doğum kontrol ilacı üretimi, nüfus planlaması projeleri uygulamaları).
O dönemde, 2000 li yıllarda dünya nüfusunun 70 milyarı aşacağı söylemiyle pek çok ülkeyi kandırmayı başardılar.

Not : Rockfeller vakfı 1980 lerde Türkiye ye aşı bağışında bulundu

Bu aşıların aynı zamanda KISIRLIK yapıcı etken maddeler içerdiğine dair bazı şüpheler var .

ABD deki THE GEORGIA GUIDESTONE adı verilen ve 1979 kimin tarafından dikildiği bilinmeyen (!) devasa kayaların üzerinde şu not yeralıyor :

” Dünya nüfusunu 500 milyonun altında tut ! “

- GDO lu gıdada, sadece hayvan genleri değil , insan genlerini de kullandılar.

- Gıda ve ilaç sektörlerinin kontrolüyle, hem nüfus azaltılması hem de düşünemeyen uyuşuk beyinli ,korkak, cesaretsiz, zaaflarının esiri insan kitlesi oluşturma konusunda bir taşla çok kuş vuruyorlar…


http://alperterzioglu.tumblr.com/post/60035379688/coca-cola-israilde-yasak-neden-acaba

.

2 Nisan 2015 Perşembe

Güneydoğu'ya NATO Müdahalesi







Güneydoğu'ya NATO Müdahalesi




Gökçe Fırat


















Diyarbakır'dan Libya nasıl izleniyor?

Tunus ve Mısır'da başlayan Amerikan destekli yeni darbeler dalgası devam ediyor.
Bu defa hedef Libya.
Türk medyası her zamanki işbirlikçi tavrı ile haber yapmaya devam ediyor.
Türkiye'de halk düşmanı, devrim düşmanı olan medya ne hikmetse Kuzey Afrika'da hep halkçı, hep devrimci, iflah olmaz bir muhalif...
Medya kafaları karıştırır, süreci yönlendirir ve manüpile ederken, aslında kafası çok net olan bir kesim var.
O kesim, Türkiye'nin Güneydoğusunda üstlenen ve bir ayaklanma hazırlığı içinde olan PKK.
PKK'nın Güneydoğu'da ciddi bir tabanı var, nereden baksak 2.5 milyon oy alıyor.
Hemen şu soruyu soralım kendimize:
Acaba bu insanlar televizyonlardan Libya, Mısır ve Tunus'taki olayları nasıl izliyor?
Bu sorunun cevabı aslında sürecin nasıl işlediğinin ve işleyeceğinin de cevabı.
PKK yandaşları açısından olaylar son derece umut vericidir. Halk sokağa döküldüğünde rejimler değişmekte, liderler devrilmekte, düzen yenilenmektedir.
Üstelik bu halk, son derece tecrübesiz, silahsız ve örgütsüzdür.
ABD'nin ufak bir desteği bile bölge ülkelerini altüst etmeye yetmiştir.
Şimdi bu gelişmeleri izleyen PKK ve ona destek veren Kürtler, sıranın kendilerine gelmesini dört gözle beklemektedir.


















Kürt ayaklanmasının psikolojik zemini hazır

Bu insanlar için başarılı her ayaklanma, kendi ayaklanmalarının altyapısını hazırlamaktadır.
Bugüne kadar Güneydoğu'da sokak gösterileri hiç eksik olmamıştı. Halk sokağa çıkmaya, devlete karşı koymaya alışkındır.
Ama yine de karşısında ona müdahale etmeyen bir devlet olduğunun da bilincindedir. Bugün Kürtler devlet onlara müsamaha gösterdiği için sokakta eylem yapabilmektedir.
Peki bu müsamaha biterse ne olur?
İşte bu sorunun cevabı Kuzey Afrika'dan alınmaktadır. Devlet müsamaha göstermese bile arkasında ABD olan halk, istediğini rahatlıkla alabilmektedir.
Türkiye'de ilk defa Kürt ayaklanmasının psikolojik altyapısı bu şekilde oluşturulmuştur. Kafalardaki "ne olur sonumuz" sorusu cevaplandırılmıştır.
Bu bakımdan bundan sonra Kürt meselesinin kaçınılmaz bir şekilde topyekün, bölgesel bir ayaklanmaya doğru gideceğini görmemiz gerekir.

Kürt Ayaklanması ve iç savaş geliyor

Ancak Türkiye'nin Kuzey Afrika ülkelerinden bir farkı var.
Bir yandan Türk devleti ve Ordusu son derece güçlü, köklü ve organizedir.
Türk devleti şu anki ülkelere benzemez. 12 Eylül günü tüm Türkiye'de aynı anda sıkıyönetim ilan edebilmiş güçlü bir ordusu vardır.
Olası bir ayaklanmada devlet harekete geçtiğinde işler hiç de bu ülkelerdeki gibi olmaz.
Fakat Türkiye'nin ayaklanmacı cephesi de son derece güçlüdür.
PKK, Güneydoğu'da belediyeleri eline geçirmiş ve oranın devleti haline gelmiştir.
Bölgede asker ve polisin hiçbir hakimiyeti kalmamıştır.
PKK'nın bölgesel bir ayaklanmayı koordine edecek örgütlülüğü, militan kadrosu, haberleşme ağı ve kitlesi bulunmaktadır.
Dolayısıyla bir Kürt ayaklaması, hiç de Kuzey Afrika ülkelerindeki gibi olmayacak, büyük bir savaşın başlangıcı olacaktır.
Üstelik burada Türkiye'nin Batı bölgeleri de devreye girecektir. PKK'nın Batı bölgelerindeki ayaklanmalara destek eylemleri ile birlikte çatışma tüm Türkiye'ye yayılacaktır.
Kaldı ki böylesi bir durumda bir iç savaşın Batı bölgelerinde başlaması da güçlü bir olasılıktır.

Ergenekon tertibi devam edecek

ABD tarafından çizilen Türkiye tablosu hemen hemen budur.
Şu anda yaşanan Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki gelişmeler bu tür bir ayaklanma ve iç savaşı hızlandırmakta ve güçlendirmektedir.
Ancak burada önemli olan faktör dış müdahaledir.
Mısır'da Mübarek'in devrilmesinden hemen sonra yönetimi Ordu aldı.
Ancak Türkiye'nin Ordusu, ABD açısından güvenli bir müttefik değildir.
Kaldı ki tüm Ergenekon operasyonunu, Kürt ayaklanması öncesi Ordu'nun tasfiye edilmesi süreci olarak okumak gerekir.
Amerika Kürtleri ayaklandırdığında karşısına çıkacak bir Ordu istememektedir. O nedenle de Ordu seri operasyonlarla yıpratılmakta ve teslim alınmaktadır.
Kürt ayaklanması başlayana kadar Ergenekon operasyonları bu nedenle devam edecektir.

Türkiye'ye NATO müdahalesi,





Libya örneği ise bambaşka bir olasılığı ortaya koymaktadır.
Libya'da Kaddafi, direnişe geçmiş ve isyancılara savaş ilan etmiştir.
Fakat bu durum Batı'nın müdahale hakkını doğurmuştur. Amerikan Donanması Libya'ya saldırmaya hazırdır, kaldı ki NATO'nun Libya'ya gönderilmesine hazırlık yapılmaktadır.
İşte mesele de burada karmaşıklaşmaktadır.
Tayyip Erdoğan'ın "NATO'nun Libya'da işi ne" çıkışını anlamamız gerekmektedir.
Tayyip, Mısır'da Mübarek rejiminin yıkılması için Amerika adına taşeronluk yaparak Amerikancılığını ispatlamıştır.
Geçmişindeki NATO övgüsü bilinmektedir.
Kaldı ki ABD'nin Irak işgaline Türkiye'yi de dahil etmek için çırpınmış ama bunda başarılı olamamıştır.
"NATO'nun Libya'da işi ne" diyen Tayyip aynı zamanda Türk askerini NATO komutasında Afganistan'a süren insandır.
O halde NATO'nun Libya'da işinin ne olacağı ortadadır.
İyi de taşeron Tayyip neden burada itiraz etmektedir?
Burada NATO müdahalesi kapısının açılması, aslında Türkiye'ye yönelik bir NATO tehdidinin de güncel olduğunu ortaya koymaktadır.
Güneydoğu'da başlayacak bir Kürt ayaklanmasında, Türkiye, Birleşmiş Milletler yaptırımı ve NATO müdahalesi ile karşı karşıya kalacaktır.
Tayyip, NATO'nun Libya için değil Türkiye için de kullanılacağını görmekte, kapalı kapılar ardında kendisine yöneltilen tehditleri bu şekilde cevaplandırmaktadır.

Tayyip Türkiye'yi şer eksenine soktu

Ancak Tayyip Erdoğan bir taraftan NATO karşıtı bir söylemi dillendirmekle birlikte, aynı zamanda Türkiye'ye yönelik bir NATO müdahalesinin de kapısını açmaktadır.
Tayyip'lerin Ortadoğu'da güçlü Türkiye diye çıktıkları yol, hızla Türkiye'yi ABD'nin şer eksenine doğru sürüklemektedir.
İsrail karşıtlığı, Filistin'de Şeriatçı terör örgütlerine verilen destek, soykırımcı Sudan'la kurulan ilişkiler, İran'la arabuluculuk gibi girişimler, Türkiye'nin gücünü değil düştüğü tuzağı simgeler.
Tayyip, giriştiği bu proje ile Türkiye'yi müdahale edilmesi gereken bir ülke konumuna sokmuştur.
Bu tavrı onun Kasımpaşalı, delikanlı rolü olarak okumamak gerekir, tam tersi bir provokasyon söz konusudur. Bu sözde delikanlılığın bedelini Tayyip'ler değil Türkler ödeyecektir.
NATO Türkiye'yi işgal ettiğinde, Tayyip zaten bu ülkede olmayacaktır ki!
NATO ile ve yine Batı ile savaşa sokulacak olan Türk milletidir.
Fakat o zaman Türk milleti iki düşmanla birlikte mücadele edecektir; bir taraftan içerdeki Kürt isyanı, diğer taraftan Amerikan ve NATO askerleri.
İşte Tayyip, kendinden sonra Türkiye'yi yöneteceklere, böylesi bir Türkiye bırakmaktadır. Onun rolü, Türkiye'yi işgale ve bölünmeye hazır bir ülke haline getirmekti. Şu anda bu misyonu tamamlamaktadır.

Kürtler eyaletle yetinmez

Tayyip ABD'nin taşeronu olarak süreci idare edebileceğini düşünmektedir.
Seçimlerden hemen sonra bir eyalet anayasası ve Başkanlık sistemi getirecektir.
Bu kozla Kürtleri ikna edebileceğini düşünmektedir ama burada fena yanılmaktadır.
Mesele Kürtlerin ne istediği olsaydı, büyük kısmı Türkiye Cumhuriyeti içinde Türk olarak yaşamak isterdi. Ancak önemli olan Batı'nın ne istediğidir.
Batı ve ABD, Büyük Kürdistan ve Küçük Türkiye istemektedir.
O halde Kürtlerin de özerklikle, eyaletle, federasyonla yetineceklerini sanmayalım.
Kürt hareketlerinin bugün için bu talepleri savunmalarının nedeni, bu adımların Büyük ve Bağımsız Kürdistan'ın altyapısını hazırlamasıdır. Bu sayede devlet adım adım kurulmaktadır.
Fakat son adım bağımsızlık olacaktır.
Dolayısıyla Tayyip Kürtlerle dansta kaybedecektir.
Kaldı ki Tayyip'in asıl yanılgısı ABD ve Batı konusundadır.
Tayyip, Batı'ya ve ABD'ye hizmet ettiği sürece başta kalabileceğini düşünmektedir.
Fakat ABD'nin harcamayacağı uşağı yoktur. Hatta bunu harcamak olarak da değerlendirmemek gerekir. Her uşağın görevi farklıdır ve görevini yapan uşak emekliye sevkedilir.
ABD'nin nihai hedefi Türksüz Anadolu olduğu için eğer Amerikan planı gerçekleşirse, Tayyip en fazla Pontus'un Başkanı olabilir.

Amerikan planları tutar mı?

ABD, Büyük Ortadoğu Projesi'ni uygulamaya koymuştur. Proje şimdilik tıkır tıkır işlemektedir. Ancak bu projenin tamamlanacağı anlamına gelmez.
Amerika'nın şu anda başarılı olduğu tüm bölgeler, Osmanlı mirası olan bölgelerdir. Bundan 100 yıl önce o dönemin büyük gücü İngiltere Ortadoğu'yu biçimlendirmeye kalkarken Arap bölgelerini Osmanlı'ya karşı ayaklandırmıştı. O gün Osmanlı'ya arkadan saldıran Araplar hâlâ bu hareketlerinin bedelini ödüyorlar.
Osmanlı'ya karşı kışkırtılan Araplara kurdurulan bu yapay devletler, görüldüğü gibi bir türlü devlet, millet ve ordu oluşturamıyor.
Bölgenin, tarihsel olarak tek devleti Türkiye'dir.
Türkiye milleti, ordusu, devleti ile bambaşka bir ülkedir.
Üstelik Türkler, Arapların isyanınını, Yunan işgalini, Ermeni terörünü, Kürt ayaklanmalarını görmüş, yaşamış ve elbette ders çıkartmıştır.
Türk'e açılacak yeni bir savaşta, ilk kaybeden isyancılar olacaktır.
İsyancıları NATO da Birleşmiş Milletler de kurtaramaz.
Türk ayağa kalktığında, dünya onun önünde eğilecektir!