Bülent ESİNOĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bülent ESİNOĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mart 2018 Cuma

Zor ve Rıza’nın İttifakı

Zor ve Rıza’nın İttifakı

Bülent ESİNOĞLU

Şiddetin tekelinin devlet aygıtına devredilmesi öyle pek kolay olmamış. Uzun yıllar almış. Bu tekeli ele geçirme, işte iktidar denen şey budur.
Hegemonya zor ve rıza’nın birlikte meydana getirdiği bir kuvvettir. Hegemonya kurulurken şiddeti kullanacak taraf kendisine düşman olarak gördüğü kuvveti yenmek için ittifaklar yapar. Tek başına kuvveti yeterli olsa bu ittifaklara ihtiyacı olmaz. Düşmana saldırırken ittifak yaptığı kuvvetlerin rızası hegemonyanın inşası için hayati değeri vardır.
Hegemonyanın oluşmasındaki bu genel kanun AKP’nin hegemonyası kurulurken de işlemiştir.
AKP işbirlikçi sermaye adına hareket etmesine rağmen, hegemonyasını kurarken hemen her sınıfın belli kesimleri ile ittifaklar yapmıştır.
Liberaller, Kürtçüler, Batıcılar, yerli sermayenin belli birimleri, sahte sol ve bunun gibiler.
ABD ve büyük tekeller adına özelleştirme saldırılarını gerçekleştirebilmesi için bu ittifaklar zorunlu idi. Peki karşındaki kuvvet ne idi? Yoksullaştırılacak halk, onun çalışanları ve ordu.
İttifakların rızasını alıyor, Ergenekon Tertipleri ile kendi düşmanına saldırıyordu. Korku salarken ittifaklarının rızasını alıyordu. Zaten cepheyi daraltmak ve düşmana saldırı gerçekleştirmek için ittifakların rızasını alması şartı, öyle de oldu.
Şimdi söyleyeceğim cümle sizi şaşırtmasın. Başlangıçta, AKP hegemonyasını kurarken, tekeller adına özelleştirme saldırılarını gerçekleştirirken CHP ve MHP’nin rızasını almıştı. Yani hegemonya inşası gerçekleşirken rıza bileşeni böylece oluşmuştu. Hani dedik ya, düşmana zor kullanırken ittifakların rızası alınır diye…
Amerika’dan gelen talimatlar ile yürütülen bu saldırılar ve korku şiddetlendikçe, ittifakların rızası ortadan kalkmaya başladı. Çünkü AKP’nin stratejisinde olmasa bile, Amerika’nın stratejisinde AKP’nin ittifak yaptığı, rızasını aldığı örgüt ve toplum kesimleri de Amerika için düşman olarak vardı.
İşte rızası alınmış, dolaylı olarak düşman cephesinden koparılmış CHP ittifak olmaktan çıktı. Rızası alınmamış guruplar içine yani düşman safına geçmiş oldu.
Hegemonyayı oluşturan zor ve rıza bileşenlerinden rıza bileşeni devreden çıkmış oldu. Ama Amerika savaşına devam etti. CHP’ye operasyon tamda bu esnada yapıldı. AKP bir yerler ile savaşırken rızasını aldığı kesimler rızalarını geri çekti
Netice olarak şunu söyleyebiliriz. Amerika’nın CHP üzerinden Türkiye’ye yaptığı operasyon, AKP hegemonyasına rıza yolu ile destek verenlerin desteğinin çekilmesine neden oldu.

Durumu gören tekelci sermaye ve onun işbirlikçileri CHP’yi tekrar rıza noktasına çekme propagandasına başladılar. Medya CHP’nin yönetimimi oluşturmak ve CHP’yi milli çizgiden çıkarmak için var kuvveti ile uğraşıyor.

bulentesinoglu@gmail.com

***


23 Şubat 2016 Salı

Ölesiye İnanmak!



Ölesiye İnanmak!



Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 26-09-2014 16:54



Herkes bir şeylere inanır. Ancak inanma nasıl bir şeydir fazla düşünmez.

Düşünmez ama inanır.

Gelin birlikte, şu “inanma işini” biraz deşeleyelim.

Örneğin beline dinamitleri bağlayıp, intihar saldırısı yapan kişileri düşünelim.

İntihar saldırısı yapanların düşüncesini, şöyle geçiştiremeyiz; Efendim onlara bazı uyarıcı kimyasallar veriyorlar ve kişiyi trans durumuna sokup gönderiyorlar.

Evet, belki böyle olanları da vardır. Ancak “inanç sistemini” incelemeden “ölesiye inanmayı” anlayamayız.

Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA, bu inanma meselesini anlamak için; psikoloji uzmanlarından ordular kurarak, bunu anlamaya çalışıyorlar.

İnanmanın mekanizmasını çözerek, intihar saldırılarının önünü almaya çalışıyorlar.

Biliyorlar ki inançlar kitlelere mal olursa, IŞİD’tan beter olur.

 Amerika’nın İslam ülkelerini tam olarak denetleyebilmek için, bu inanma işini tam olarak çözmesi gerekiyor.

İnama mekanizması kısaca şöyledir.

Zihin bir konuda boşken, daha önce böyle bir bilgiye sahip değilken, dışarıdan bir bilgi veya fikir gelir.

Zihin, önce gelen bu yeni ilk bilgiyi bir değerlendirmeye tabi tutmadan hafızaya atar.

Hafızaya atılan bu ilk bilgi, başka bilgiler ile mukayese edilemediğinden, bir sonuca varılmadan boşlukta kalır.

Daha sonra, bu gelen ilk bilginin yerini alacak başka bilgi gelmemişse, gelen ilk bilgi, doğru olarak kabul edilir.

İnanmanın ilk çekirdek bilgisi budur.

Zihin daha sonra gelen yeni bilgileri, bu çekirdek bilgi ile mukayese etmeye başlar.

İlk çekirdek bilgi kabul edildiğinden, ondan sonra gelen fikirler bu doğruya uygunsa kabul edilir. Uygun değilse, ret edilir.

Yani “çekirdek bilgiye” uygun olanlar alınır. Uygun olmayanlar atılır.

Zihni bir iplik yumağına benzetirsek, uygun olanlar yumağa sarılır. Uygun olmayanlar yumağa sarılmaz.

Böylece çekirdek bilginin etrafında bir yumak oluşur.

Eğer siz o çekirdek bilgiye uyum sağlayan bolca fikir verirseniz, yani telkin ederseniz, yumak gittikçe büyür. Gittikçe sıkılaşır. Ve katı(rijit) bir hal alır.

Çekirdek bilgiyi, başka bir deyişle, inancı ortadan kaldırabilmek için; ya yumağı yavaş yavaş çözeceksiniz. Ya da o zihinde “şok ve dehşet” yaratacaksınız.

Yoksa bu katılaşmış inancı çözemezsiniz.

İslamiyet’te, her gün kılınan beş vakit namaz bu yumağın daha büyümesine ve sıkılaşmasıyla, devam eder.

Bu inanç yumağını çözmek tabi ki, bilimin işidir.

Ancak inanmayı bilim bu güne kadar yeterince çözememiştir.

Ortadoğu’da yaşadığımız “şok ve dehşet” bakalım inançları çözecek mi? Yoksa şok ve dehşet zihindeki yumağı daha da içinden çıkılmaz hale mi getirecek?

Ve bunun sonucu olarak, yeni köktenci örgütler mi ortaya çıkacak?

Yoksa HORASAN örgütü böyle bir örgüt mü?

26.9.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/olesiye-inanmak/263/


Ya iktidar ya karadan IŞİD…




Ya iktidar ya karadan IŞİD…



Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 29-09-2014 03:15


İktidardan çıkarı olanlar, Amerikancı solcular, Amerikan işbirlikçileri, Amerikancı laikler, hep bir ağızdan siyasi iktidara, IŞİD’ı yok etmek üzere, Suriye’ye girsene diyorlar.

Yugoslavya’yı örnek gösterip, orada, havadan bombardıman ile sonuç alındı ama Arnavutlar karada savaşıyordu, diyorlar.

Özetle Haçlı Ordusu tüm unsurlarını harekete geçirdi. Erdoğan’a, hadi gir diyorlar.

Girmese ne olur?

İktidar elden gider. ABD projesiyle gelenler, ABD projesiyle giderler.

Diyeceksiniz ki, Türk halkının oyları var. %43 ile geldiler.

Saddam da, %90’la iktidarda duruyordu. Üstelik halkının arasında korumasız dolaşıyordu.

Sonra, ABD Irak’ı işgal etti.%90 oyla Amerika iktidara geldi.

Siz sandığa bakarsanız yanılırsınız. Sandığı, halkın önüne kim koyarsa sandıktan o çıkar.

Biraz geriye gidelim.

Amerika mevcut siyasi iktidarı, iktidara getirirken, Türkiye’nin güçlü bir ordusu olduğunu biliyordu.

O dönemde, Türk ordusu kullanılabilir olmaktan çıkmış, Amerika’ya karşı asi olmuştu.

Dolayısıyla, Türkiye’yi ele geçirmek, Türk ordusunu kırmadan mümkün değildi.

İç işbirlikçileri ve dini gericiliği kullanarak, Türk ordusunun direnen unsurlarını Ergenekon Tertibi ile imha ettiler. Yani Amerikan saldırısı o zaman başlamıştı.

Ancak, Amerika ve Batının istekleri bitmiyordu. Birleşik Kürdistan’ın kurulmasında ısrarlıydı.

Böyle idi ama… Siyasi iktidar da, Türk halkı için bir şeyler yapmazsa, nasıl meşrulaşacaktı?

İşte siyasi iktidarın çıkmazı da burasıydı. Halk ile ABD arasında kalmak…

ABD başka şey istiyor. Halk başka şey…

Amerika diyor ki; bana karşı verdiğin sözleri tutacaksın. IŞİD’a karadan gireceksin. Suriye ve Irak’taki Kürt guruplarını Türkiye’nin himayesine alacaksın.

Onları korumak için onlarla beraber IŞİD’a karşı savaşacaksın.

Peki, külfetleri anladık. Nimetler ne olacak?

“Türkiye’de iktidar olmanın dışında sana bir şey vermeyiz”

Erdoğan tampon bölge, uçuşa yasak bölge istiyor.

Olmaz diyorlar.

Tekrar geldik, ABD’nin bahşetmediği bir milli iktidar ihtiyacına…

Saddam’ın, İncirlik’ten kalkan, 4496 sortisi sayesinde devrilmesi ile başlayan istikrarsızlaşma, Irak’tan Suriye’ye geçen 3 milyon kişi ile Suriye’ye de geçmiş oldu.

Şimdi o istikrarsızlık zinciri Türkiye için işlemeye başladı.

Siyasi iktidar şimdilerde çok zor durumdadır. İki ateş arasında kalmıştır.

Birincisi bu siyasi iktidarı istemeyen büyük bir çoğunluk, ikincisi ise ABD’nin yeni talepleri…

Bu açmazdan çıkmak için ABD’ye gebe olmayan bir iktidar gereklidir.

Geldik Kurtuluş Savaşının arifesindeki günlere…

O zamanlarda da emperyalist ülkeler Osmanlının üzerine çullanmış.

 Osmanlı ise, gericiliğin ve yolsuzluğun içinde kıvranıyor.

Şimdi de Türkiye olarak, bizler gericiliğin ve yolsuzluğun içinde kıvranıyoruz.

Tıpkı Irak’ta olduğu gibi, kurulu Suriye devletini yıkarak, ordusunu dağıtarak bir çözüm olacağını sanan gerici ve bölücü bir iktidar. Öte yanda, Haçlının yeni istekleri…

Batı Birleşik Kürdistan için Kürtleri açıktan silahlandırıyor. Bunu yaparken de, kendi yarattığı IŞİD canavarı üzerinden yaptığı işle meşrulaştırıyor.

AKP iktidarı şimdilik zaman kazanmaya çalışsa da, sonunda angajmanı onu ABD’nin dediğini yapma noktasına taşıyacaktır.

Mecburdur. Çünkü Cumhuriyet’e karşı işledikleri suçları, Batı ifşa edecektir.

Neleri ifşa edecekler derseniz? ABD ve Almanya’nın dinledikleri ve gözledikleri neyse onları. Zaten ABD üst yönetiminden, bunları ifşa etmeye yönelik tehditler de geliyor.

Özetle siyasi iktidar, şimdilerde, ne derse desin, hiç bir değeri yoktur.

Son sözü Amerika söyleyecek, bunlarda yapacaktır.

Çünkü iktidarda kalmaları veya kalmamaları buna bağlıdır.

Bu da dinlemelerin açık edilmesi, yolsuzlukların yeniden gündeme gelmesi, sıcak paranın çekilmesi ile olacaktır.

Peki, ABD kadiri mutlak mıdır? Elbette değildir. Ancak NATO/ABD bağlarını göz önüne aldığınızda işin ne kadar büyük olduğunu fark edersiniz.

Son olarak şunu söylemeliyiz. İktidar ABD’nin dediğini yapsa, Suriye’ye girse gene gidecektir. O zaman da halk götürecektir.

 İşte halkın görevi bu günlerde ortaya çıkar.

28.9.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/ya-iktidar-ya-karadan-isid/267/




..

Horasan Örgütü hiç olmadı ki…



Horasan Örgütü hiç olmadı ki…


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 30-09-2014 15:35


Duymuşsunuzdur, ya da okumuşsunuzdur.

ABD savaş makinesi (medyası) tarafından, IŞİD’dan daha canavar, daha tehlikeli olarak bir örgüt adı ortaya atılmıştı.

Horasan Terör Örgütü.

Hatta Horasan Örgütünün lideri, ABD hava saldırılarında öldü diye güya IŞİD açıklama yapmıştı.

Bunların hepsinin Amerikan uydurması olduğu açığa çıktı.

Tabi bir örgüt uydurunca, ona bir de lider bulmak gerekiyor. Hosran’ın lideri de, El Fadi olmuştu.

Amerikan Ulusal Güvenlik Teşkilatından kaçıp, Rusya’ya yerleşen Edward Snovden, böyle bir örgütün hiç olmadığını, bunun bir ABD uydurması olduğunu dünyaya açıkladı.

Benim için bir sürpriz olamadı.

Bizlerle yapılan psikolojik savaşları anlamaya çalışırken, neyin Amerikan uydurması neyin gerçek olduğunu anlar olduk.

Hatırlarsınız.

Irak işgalinden önce, Saddam’ı kötülemek için ham petrol kuyularına düşmüş kuşların resimlerini göstermişlerdi.

Bu görseller, ABD müttefiklerini “kitlesel imha silahları var” yalanına ikna etmek için yapılıyordu. 

Aradan bir zaman geçince, bu görüntülerin sahte olduğu, bir petrol tankerinden akan birikintilerin içindeki kuşlar olduğu anlaşıldı.

Benzeri bir psikolojik savaş Amerika’nın IŞİD hava saldırılarına başlamadan önce uygulandı.

Gazetecilerin kellesi kesiliyor. Kesen kişi Londra İngilizcesi ile konuşuyordu.

Bunların hepsi yeni bir psikolojik savaştan geçtiğimizi gösteriyor.

IŞİD’ın gaddarlığını abartarak sürdürülen bir psikolojik savaş.

Peki, buna emperyalizmin neden ihtiyacı var?

Müttefik ülkelerin halklarının ikna edilmesi için, bu psikolojik savaş gerekiyor.

Çünkü ABD, halkların üzerine boşalttığı bombalara, haklılık kazandırmak ve meşrulaştırmak için, bu psikolojik savaşı yapıyor.

Horasan Örgütünü önce yaratıp, sonra da imha etmek te buna dâhildir.

Daha cani bir örgüt yaratacaksın ki, IŞİD’a karşı yürütülen saldırı meşrulaştırılsın…

Velhasıl ne yapıp edip, saldırıyı kabul etmeyen insanları kabul eder hale getireceksin.

Aslında bölge ülkelerinin çözmesi gereken bir sorunu, ABD’nin çözüyor olması(aslında bir çözüm yok da…) bölge ülkelerini birbirlerine düşman olmasını sağlamaktadır.

IŞİD terörü ile gerçekten baş etmek isteyen bir irade, önce Suriye devleti ile işbirliği yapar.

Bir devleti ortadan kaldırarak, işgal ederek, terörle mücadele olmaz.

2003 de, Irak ordusunun dağıtılması, yani devletin ortadan kaldırılması ve yeniden devlet kurulması, nasıl da, terörü çoğalttığını bize göstermiş oldu.

Demek ki, ABD’nin yaptığı gibi bir devleti terörist devlet ilan edip, sonra o devleti ortadan kaldırmanın, bir çözüm olmadığı, hatta kaos’u çevredeki ülkelere yaydığı ortadadır.

Afganistan’da, ABD’nin sözde terörle mücadelesi, yeni sorunlar yarattı.

Şu anda Suriye’de yaşanan olayın benzeri Pakistan da yaşanmaktadır.

Afganistan’dan Pakistan’a bulaştı. Aynı, Irak’tan Suriye’ye bulaşması gibi.

Eğer uyanık olup ABD’nin bu saldırılarını halkımız nezdinde bilince taşımazsak, Irak ve Suriye’den bize sirayet edeceği kesindir.

Zaten asıl hedef de; Türkiye’dir.

Amerika ve Batı içine düştüğü krizlerden çıkmak için savaşın dışında çıkış bulamamaktadır.

Ellerinden gelse, orta doğuda devlet bırakmayacaklar. Ancak görünen odur ki buna güçleri yetmiyor.

Yetseydi, Suriye’ye ve Irak’a kara gücü çıkaracaktı.

Terör örgütleri kurup, onların üzerinden vekâlet savaşları yürütmek zorunda kalmaktadır.

Bunun da sonu elbet gelecek.

Aslında ABD en büyük çıkmazını yaşıyor.

Umarız siyasi iktidar bu tuzağa düşmez. Düşerse de zaten kendisi de kalmaz.

30.9.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/horasan-orgutu-hic-olmadi-ki/275/

.

Matematik, Fizik ve Ölesiye İnanmak!




Matematik, Fizik ve Ölesiye İnanmak!


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 01-10-2014 21:20

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AİHM’nin ‘Zorunlu din dersi kaldırılsın’ kararını anımsatarak, “Bu yanlış bir karar. Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik dersinin, zorunlu kimya, zorunlu matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz. Ne hikmetse zorunlu din kültürü ve ahlak dersi her zaman tartışma konusu olur.

Erdoğan’ın zihninin altındakileri, bilimsel bir irdelemeye tabi tutalım. Neden din dersini fizik dersine eşit değerde görüyor? Hatta din dersini, daha da değerli görüyor.

İnanmanın, bilimden değerli olduğu bir görüş ile karşı karşıyayız.

İnanma Mekanizması Kısaca Şöyledir.

Zihin bir konuda boşken, daha önce böyle bir bilgiye sahip değilken, dışarıdan bir bilgi veya fikir gelir.

Zihin, önce gelen bu yeni ilk bilgiyi bir değerlendirmeye tabi tutmadan hafızaya atar.

Hafızaya atılan bu ilk bilgi, başka bilgiler ile mukayese edilemediğinden, bir sonuca varılmadan boşlukta kalır.

Daha sonra, bu gelen ilk bilginin yerini alacak başka bilgi gelmemişse, gelen ilk bilgi, doğru olarak kabul edilir.

İnanmanın ilk çekirdek bilgisi budur. Bu mekanizma dini inanç için de geçerlidir.

Zihin daha sonra gelen yeni bilgileri, bu çekirdek bilgi ile mukayese etmeye başlar.

İlk çekirdek bilgi kabul edildiğinden, ondan sonra gelen fikirler bu doğruya uygunsa kabul edilir. Uygun değilse, ret edilir.

Yani “çekirdek bilgiye” uygun olanlar alınır. Uygun olmayanlar atılır.

Zihni bir iplik yumağına benzetirsek, uygun olanlar yumağa sarılır. Uygun olmayanlar yumağa sarılmaz.

Böylece çekirdek bilginin etrafında bir yumak oluşur.

Eğer siz o çekirdek bilgiye uyum sağlayan bolca fikir verirseniz, yani telkin ederseniz, yumak gittikçe büyür. Gittikçe sıkılaşır. Ve katı(rijit) bir hal alır.

Eğer bir zihni sürekli bir inanç konusu ile yüklerseniz. O kişi için o inanç, bilimsel olarak kanıtlanan diğer tüm olgu ve gerçeklerin üzerine çıkar. Bilim o insan için sadece günlük yaşamın ihmal edilecek bir parçası gibi görünür.

Fizik, kimya ve bilimin dili olan matematik dünyanın hiçbir yerinde okutalım mı okutmayalım mı diye tartışılmaz. Oysa inançlar sürekli tartışılır.

Fizik, kimya ve matematik için kaygıya düşmek, geçerli akıl ve mantık konusunda endişeye düşmek anlamını taşır.

Eğer dini inanışı, bilim ve aklın önüne taşısanız, aklınızın tamamını kullanamıyorsunuz demektir.

Dünyada, yönümüzü ve nafakamızı aklımızla belirlediğimize göre, yarım akılla ancak yarım nafaka elde ederiz. Ve başkalarının aklına ihtiyaç duyarız.

Keşke mümkün olsa; sabahtan akşama kadar, herkesi, matematik, fizik, kimya gibi pozitif bilgilerle eğitsek.

1.10.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/matematik-fizik-ve-olesiye-inanmak/280/

.

Sen Çekil Aradan, Ben PKK ile Savaşırım




Sen Çekil Aradan, Ben PKK ile Savaşırım




Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 03-10-2014 15:02


Başlığı çok iyimser bulup, sürecin böyle gelişmeyeceğini düşünenler olacaktır.

Hatta bu ordunun siyasi iktidardan emir almadan, değil PKK ile savaşmak, bu ordunun bu vatanı hiçbir şartta savunmayacağı kanaatinde olanlar olabilir.

Amerikan savaş makinesinden duydukları ile düşünenler olabilir.

Ancak tarihin içinden baktığımızda, milli orduların hep direndiğine şahit olunmuştur.

Önce net olguları ortaya koyarak yürüyelim.

ABD ve Batı bize ne diyorlar? IŞİD ile savaş.

IŞİD ile savaş milli ordunun görevi değildir. IŞİD ile savaş Amerika’nın savaşıdır.

Milli ordu, IŞİD’la Amerika için savaşmaz.

Milli Ordunun Savaşacağı Kuvvet PKK’dır.

Eğer PKK ülkemiz içinden, bir devlet çıkarmaya çalışıyorsa, ordunun tek görevi, bu tehdidi ortadan kaldırmaktır.

Ayn el Arap (Kobani) düşecekmiş! Düşerse düşsün.

IŞİD orada kime karşı savaşıyor? PKK’ya karşı savaşıyor. Kobani’yi savunamayan PKK, öte yandan Türkiye’den toprak alarak devlet kuracakmış!

Böylece PKK’nın da, Batı tarafından ve içeride ki işbirlikçileri tarafından ne kadar da büyütüldüğü ortaya çıktı.

Ayn El Arap PKK’nın ana üssüdür.

Dolayısıyla, şimdi, ABD’nin dediğini yapar ve PKK ile birlikte Ayn El-Arap’a girersek, Amerika’nın kurduğu veya kurmaya çalıştığı Birleşik Kürdistan’ın kuruluşuna hizmet etmiş oluruz.

Kobani’yi IŞİD’a karşı savunmak; Türkiye’nin çıkarları ile uyuşmamaktadır.

Birleşik Kürdistan’ın kurulması için Türkiye’nin atacağı adımlar, tıpkı Kuzey Irak’ta Barzani oluşumuna hizmete benzer.

Gelelim önümüzdeki sürecin nasıl işleyeceğine…

Siyasi iktidar, Amerika’dan aldığı emir gereğince, Açılım adı altında ne kadar çırpınırsa çırpınsın, PKK; Türkiye’nin varlığına birincil tehdittir.

Bu tehdit daha fazla ertelenemez.

PKK sorununu halletmeden, başka ülkeler için demokrasi sorunu öne çıkarmamız, hayatın gerçeği ile bağdaşmaz.

Ordu inisiyatifini genişlettikçe, şunu göreceğiz; IŞİD’a lojistik destek kesilecek, Suriye devleti terörle baş edebilecek hale gelecektir.

IŞİD, Batının, mili devletleri istikrarsızlaştırmak üzere kurduğu bir örgüttür.

Emperyalizmin kontrolünden çıkınca, emperyalizmin planlarını bozunca(Birleşik Kürdistan Planını) Batı onu hizaya çekmeye çalışıyor.

Güneydoğuda iki devlet bir arada olamayacağına göre; eninde sonunda bir hesaplaşma noktasına gelinecektir.

2 Ekim 2014 Tezkeresi, bazı olumsuzluklar taşısa da, PKK ile savaşa kararının ilk başlangıcıdır.

İster PKK ile savaşın, ister başka bir ülke ile savaşın, savaş; savaşanların yürüttüğü bir iştir.

Savaşın yürütülmesi ikircikli kararlarla olmaz.

PKK ile biraz savaşırım, biraz sevişirim(Açılım) bu ikisi bir arada yürümez.

Bir varlık ya tehdittir, ya değildir. Biraz tehdittir, biraz işbirliğidir. Bu iş böyle yürümez.

Ordunun gittikçe üstünlük geliştirmesi; gelen tehdidin bölge koşulları nedeniyle ertelenemez hale gelmesindendir.

Gelişen dünya koşulları, Türkiye’nin PKK ile savaşmasına önemli fırsatlar ortaya koymuştur.

IŞİD’ın Amerikan çıkarlarına karşı tehdit oluşturması, Türkiye bakımından, PKK ile savaşmak için fırsattır.

Siyasi iktidar, IŞİD ile Türk ordusunun savaşmasına ideolojik sebeplerden ötürü karşıttır.

PKK ile savaşmanın tam zamanıdır.

Siyasi iktidarın bunu durduracak gücü yoktur.

PKK ile Savaşı tabi ki Valilerle yapmayacağız.

Savaşa doğru ilerledikçe, yetkilerin silahı elinde bulunduranların tarafında olması gerekir.

Savaş iç ahenk ister.

Mevcut siyasi iktidarın bagajındakilerle bu savaş yürütülemez. Ordu tam yetkili olmalıdır.

Sonunda, ordu, siyasilere sen çekil aradan demek zorundadır.

IŞİD’a gelince; ABD’nin kendi yarattığı bir sorundur. Kendisi uğraşsın. Biz kendi ülkemizin içini temizleyelim.

3.10.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/sen-cekil-aradan-ben-pkk-ile-savasirim/286/




Siyasetin Bittiği Yerdeyiz!




Siyasetin Bittiği Yerdeyiz!


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 08-10-2014 13:05



Suriye’de vekâlet savaşı, yani terörle işbirliği, içeride, PKK ve uzantılarıyla işbirliği, böyle bir durumda, Türk Devletinin gelebileceği başka bir yer yoktu.

İki terör örgütü ile beraber yatıp kalkarak, ülkeyi kaosun içine attılar.

Ümmetçilik ve mezhepçiliğin geleceği yer de, bu kaostan başka bir yer olamazdı.

PKK ile “mücadele yerine müzakere”, IŞİD’a sınırları kapatmak yerine, lojistik destek, sorunları çözülmez noktaya taşıdı.

Siyasetin sorunları çözmek yerine, daha karmaşık hale getirdiği yerde, stratejiler kökten değişmek zorundadır.

Siyasetin çözemediği, ya da çözmek istemediği sorunlar dayatınca, yürütülen siyasetin değişmesi mecburiyeti ortaya çıkar.

Hep yığınakta yanlış yaparak kazanılmış savaş yoktur.

PKK, ben Türkiye’yi böleceğim, hatta yolunu bulabilirsem, tüm Türkiye’yi ben yöneteceğim derken, siyasi iktidar, PKK ile uzlaşmakta ısrar edegeldi.

Türk Devletiyle, biraz silahlı mücadele biraz siyasi mücadeleyle, PKK, hem doğuda, hem de büyük şehirlerde örgütlendi.

Dünkü PKK kalkışması; PKK’nın uyuyan hücrelerini harekete geçirdiğini göstermektedir.

Dün yaşadığımız terör, sadece PKK’nın ülkeyi nasıl bir kaosun içine sokacağının göstergesi olmanın dışında, teröre karşı ne yapılması gerektiğini de(eğer öğrenmişlerse) öğretir durumdadır.

Vekâlet savaşları, yani terör guruplarıyla ulus/milli devletleri istikrarsızlaştırma, Amerika’nın öteden beri yürüttüğü, bizlerin de defalarca yazdığımız bir husustur.

Bu anlamda, hem IŞİD hem PKK terörü ulus devleti yıkmak için ABD’nin istikrarsızlaştırma araçlarıdır.

Petrol bölgelerine ve ABD’nin kuracağı Birleşik Kürdistan bölgesine saldırdığı için, IŞİD yeniden düzene sokulacaktır.

Bu tür terör örgütleri, yeri ve zamanı gelince Amerika tarafından kullanılan örgütlerdir.

Bu tür örgütler, bazen çok desteklenirler ve büyürler, bazen destekler kesilir küçültülürler.

Ama hiçbir zaman tamamen yok edilmezler.

Etnik ve mezhepsel parçalama stratejisi, ABD’nin değişmez yol göstericisidir.

Ülkemiz olağandışı bir kaos dönemine girmiştir.

Siyasi iktidar çok büyük suçlar işlemiş, ülkeyi uçurumun kenarına getirmiştir.

Dış politika olarak; Suriye’de Sünni temelde bir devlet kurdurma amacı, başlı başına bir felakettir.

Savaşları göze almış, bu kadar çok suça bulaşmış bir iktidarın, demokratik seçimlerle alaşağı edilmesini düşünmek, saflıktan başka bir şey değildir.

Siyasi iktidarın Amerika’dan istediği tek bir şey var.   Suriye’de Sünni temelde bir devlet kurmaktır.

Bunu daha önce Amerika Irak’ta yapmıştı. Sünni Saddam iktidarını ve devletini yıkıp, yerine Şii bir devlet kurmuştu. Bir buçuk milyon insan ölmüştü.

Bir yerdeki kurulu devleti dağıtarak, oraya istikrar getirilemeyeceği, Irak’tan çıkarılacak en önemli derstir.

Siyasi iktidarın izlediği Suriye politikasıyla Suriye’ye istikrar gelmez. Bölgeye de istikrar gelmez. Mezhep çatışmaları daha da büyür.

Bölge insanları ABD’nin bölgeye yaydığı vekâlet savaşlarından mustaripken, yenilerini yaratarak istikrar sağlamak imkânsızdır.

Bölgedeki istikrarsızlığın tek nedeni; AKP, ABD, PKK işbirliğidir.

Bu siyaset bölgeyi kana bulamıştır.

PKK’yı ezmeden, sınırları denetim altına almadan, Türkiye’nin alabileceği bir yol yoktur.

Siyasetin bittiği yerde savaş başlar.

8.10.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/siyasetin-bittigi-yerdeyiz/301/




Bir Koyup Üç alır mıyız? ( Aldıkmı.? )






Bir Koyup Üç alır mıyız? ( Aldıkmı.? )


bulentesinoglu@gmail.com
Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
24-09-2014 14:50


Dini hakikat rejimini rehber edinen siyasi iktidar, hayatın gerçekleriyle karşı karşıya kalınca, ne yapacağını şaşırdı.

Mevcut siyasi iktidar bir yandan da, Turgut Özal’ın mirasını paylaşmaktan gelen emperyal düşüncelerle, “Bir koyup üç alalım” diyordu.

Daha açık ifade edelim.

Ortada Suriye’nin paylaşılması diye bir konu var.

Bir iç savaş durumu var.

Amerikan bombaları var.

Bir de niyetler ve çıkarlar var.

İş, ABD’ye bırakılsa, Suriye’nin İsrail ve Türkiye arasında paylaşılmasına razı olur.

Böyle bir durumda, ABD’nin bölgedeki çıkarlarının garantide olacağını var sayabilir.

Lakin, öte yanda, İngiltere ve Fransa var. Böyle bir paylaşıma cepheden karşılar. Kendi çıkarlarını sürdüremeyeceklerini düşünüyorlar.

Peki, böyle bir paylaşıma Rusya ve İran ne der? İran ve Rusya’nın çıkarlarına karşı olan böyle bir paylaşıma karşı olurlar.

Irak nasıl karşılar?

Bir koyup üç almayı planlayanlar, Irak ne derse desin diyorlar!

Peki, biz bir koyup üç alma işini nasıl yapacağız?

ABD Suriye’yi bombalayacak, Türkiye, PKK, PYD ve Peşmerge kara harekatı yapacaklar.

Suriye hem IŞİD’dan hem de Esad’dan temizlenecek!

Yukarıda anlatmaya çalıştığım plan ve zihniyetin, ne kadar çıkmazda olduğunu anlamak için, sadece “saldırgan olmayan bir anlayışa sahip olmak” yeter.

Demek ki, Batının planları içinde Türkiye’ye verilen bir şey yok.

Sadece verilen görevler var.

İster emperyal mantıkla düşünün, ister düz mantıkla düşünün, bu işin içinde olmak, Türkiye’ye bir şey sağlamaz. Kaybettirir.

Kazananlar onlar, felaketi paylaşanlar biz oluruz.

Dün akşam, RTE Amerika’dan buyurdu. Koalisyona varız. Ne gerekiyorsa yaparız. Dedi.

Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete…

Kendisine ait bir planı ve programı olmayan, bir koyarız üç alırız mantığı ile yola çıkanların ellerinde felaketten başka bir şey kalmaz.

Peki, bu durumda, Türkiye ne yapmalı?

İran, Suriye, Irak ve Rusya ile ittifaklar yaparak, ABD emperyalizminin bölgeye saldırısına karşı koymalıdır.

Çünkü ABD’nin bir sonraki saldıracağı yer; bölgedeki istikrarsızlığın hâkim olduğu Türkiye ve İran olacaktır.

Bölge ülkeleri ile ittifakları sağlamamış bir Türkiye, kendisini bir iç savaşın içinde bulması olasılığını görmelidir.

ABD Türkiye’yi bu sürece sokmak için hem şantajlar yaptı. Sonrada, Kerry vasıtasıyla tehditler savurdu. Yani ne demek istiyor? Senin İŞİD ile olan işbirliklerini açıklarım. Uluslararası Mahkemelere taşırım. Demeye getiriyorlar.

Belki de, Amerika’nın Türkiye’yi içine soktuğu ve içinden çıkılması olanaksız bu süreç, bizi NATO/ABD’den koparacak bir süreç olur.

24.9.2014, 
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/bir-koyup-uc-alir-miyiz/257/

..

Savaş Makinasına Barış Ödülü,




Savaş Makinasına Barış Ödülü,



Bülent ESİNOĞLU,

10.10.2009,

Savaş Makinasına Barış Ödülü

Savaş Barıştır. Özgürlük Köleliktir. Cehalet Kuvvettir. Yalan Doğrudur.

Obama’ya verilen Nobel Barış ödülü böyle bir şeydir. Obama’nın nezdinde, tüm dünya ile savaşan Amerika’yı barışçı ilan etmek. El insaf!

Herhalde biz başka bir gezegende yaşıyoruz. Onun için gerçekleri göremiyoruz.

Emperyalizmin kültürel yapısı, Post-yapısalcılık, işte tam da böyle bir şeydir. Bir şeyin gerçekle bağlantısını kopardın mı, al sana barış ödülü…

Bu Batının dünya halkları ile alay etmesidir.

Hadi anladık, Batının dışındaki insanları insandan saymıyorsunuz. Peki, kendi insanınızı nasıl ikna ediyorsunuz?

Artık Batının politika üretemez hale geldiğini düşünüyorum. Savaşan bir ülkeye barış ödülü vermek, Batının “gerçeklikten” ne ölçüde koptuğunu gösteriyor.

Nobel Ödüllerinin verilişinde emperyalist siyasetin nasıl etkili olduğunu biliyoruz. Emperyalizmin kendini pazarlamada, kendi kendine övgüler yağdırdığını da biliyoruz.

Ancak, halklar nezdinde itibar kazanamayan emperyalizmin bu yolla itibar elde etmeye ve sömürdüğü ülkeleri etkilemeye çalışmasını anlamak mümkün değildir.

Afganistan’da her gün Heronlar ile sivilleri vuran, Pakistan’da iki milyon insanı yer değiştiren bir kişiye barış ödülü vermek.

Aklıma mukayyet olamayacağım. Barış denen o güzelim olgunun da içini boşaltıyorlar.

Propaganda işinin bu kadar gerçeğin dışına düşmesi hayra alamet değildir.

Obama’ya Nobel Barış ödülü, Amerika’nın dünya ölçeğinde yürüttüğü psikolojik savaşın bir parçasıdır diye düşünmek gerek.

Hitlere yazık olmuş. Keşke ona da bir barış ödülü verselerdi.

Bülent ESİNOĞLU 
10.10.2009,
bulentesinoglu@gmail.com

http://www.dunya48.com/bulent-esnoglu/565-buelent-esnolu-sava-makinasna-bar-oeduelue

.

Temizlemezsen Seni de Temizleriz,


Temizlemezsen Seni de Temizleriz,



Bülent ESİNOĞLU  
27 Ekim 2009



Kürt Açılımı halkın muhalefeti ile karşılaşınca, operasyonu yapanlar aldıkları talimatı zamanında yerine getirmek için yeni gayret içine girdiler.

Bu telaş ve acele Gül’ün Belgrat ziyareti sırasında gündeme gelmiş. Vakit Gazetesi yazarı Serdar Arseven’e, “bu iş bu sene bitmeli” demiş.

Arseven’in Gül ile özel söyleşisinden Arseven’in anladığı Şu; Açılımı tıkandığı noktaya kadar götürme ve o noktada tıkanıklığı seri operasyonlarla açarak devam ettirme kararlılığı hat safhada.

(İfade düşüklüğü kendisine ait)

Arseven’in yazısı sanki, Islak İmza Operasyonunu anlatır gibi.

Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesinin ana maksadı; Türk Ordusunu Irak’ın kuzeyinde kurulan oluşuma hami yapmaktır. Şimdi halk muhalefeti dolayısı ile Kürt Açılımına bir süre ara vermek zorunda kaldılar.

Verilen bu arayı iki şekilde değerlendirmek istiyorlar:

Birincisi, Irak’ın kuzeyinde meydana gelen oluşum ile ekonomik entegrasyonu tamamlamak. Yani federasyon hazırlığının ekonomik ayağını oluşturmak.

İkincisi ve daha önemlisi de şudur. Amerika, Türk Ordusunu kendisi açısından edilgen bulmaktadır. Türk Ordusundan daha fazla şey beklemektedir. Daha da açarsak, Kürt Açılımına Ordunun sessiz kalmasını yeterli görmemektedir. Doğrudan müdahale etmesini, duruma hâkim olmasını ve AKP iktidarına (daha doğrusu kendisine) tam hizmet yapmasını istemektedir.

Bunu gerçekleştirmek için yeni bir Islak İmza Operasyonu başlatılmıştır. Bu operasyonun amacı komuta kademesinin içindeki bazı Kemalistlerin temizlenmesidir. Bunun için operasyonun başlangıçta şu şekilde işletilmesi istenmektedir.

Başbuğ’a baskı yaparak, Kemalistleri Başbuğ eli ile tasfiye ettirmek. Daha sonra yalnızlaşan Başbuğ’u uzaklaştırmak.

Yok eğer Başbuğ kadrosuna sahip çıkarsa, bu durumda doğrudan Başbuğ’un kellesini almak.

Yani “ Temizlemezsen Seni de Temizleriz ” denmektedir.

Bu durum, derin bir hesaplaşmanın içinde olduğumuzu göstermektedir. Hayırhah tutumlar alarak Amerikan operasyonlarına karşı durulamayacağını milli kuvvetler anlamalıdır.

Stratejik bulanıklık, taktik unsurlar ile giderilemez.


Bülent ESİNOĞLU 
27 Ekim 2009


http://www.dunya48.com/bulent-esnoglu/702--buelent-esnolu-temizlemezsen-seni-de-temizleriz-

.

Gizli Servisin Açık Denetimi,




Gizli Servisin Açık Denetimi,



Bülent ESİNOĞLU 
18.11.2009 


AKP’nin FBI/CIA’nin tepesindeki kişi ile ne işi olabilir?
Türk Devletinin FBI/CIA’nin üst yönetimi ile ne işi olabilir? Ticari iş olsa aklım erer. AKP’nin başını hiç boş bırakmak istemiyorlar.Biri gidiyor diğeri geliyor.


Nedir CIA/FBI?


Gizli operasyonlar tertipleyen, hükümetler deviren, hükümetler kuran, darbeler yapan, işkenceler yapan Amerikan cinayet örgütleri.
Federal Soruşturma Bürosu Başkanı Mueller Ankara’da bir çalışma ziyareti gerçekleştirdi.

Gazeteler böyle yazdı. Ne kadar masum bir iş gibi takdim ettiler. FBI olacak ve orada insanlığa dair iyi işler konuşulacak. Hiç aklım kesmiyor.

Mueller’in çalışma ziyareti yaptığı Ankara’ya bakalım.

Amerikan planı; Kürt Açılımı, Ermeni Açılımı Türk halkını ayağa kaldırmış, ortalık toz duman.

Aylardır TSK’ne asimetrik savaş uygulanıyor. Aydınlar parti başkanları, emekli generaller, üniversite rektörleri, gazeteciler yıllardır Silivri’de özgürlüklerinden mahrum.

Türkiye’de gizli bir Amerikan karargâhının olduğu herkesçe malum.
Baykal, “AKP kendi derin devletini kuruyor” diyor. Daha açık konuşması gerekir ama buna da şükür.

RTE ile yıllarca beraber yaşamış, RTE’nın ciğerini bilen, RTE’nın Başbakan yardımcılığını yapmış Abdüllatif Şener, dinlemeler Başbakana bizzat bağlı ekiplerce yapılıyor diyor.

Bizler zaten Mafya-Gladyo- Tarikat tertiplerini açık etmek için yıllardır söylüyoruz.

Bir başka yeni gelişen hususu daha hatırlatayım. Amerika İran’ın nükleer silah yapmasını Türkiye eli ile engellemek için siyasi iktidarı kullanmakta olduğu aşikar bir iş. Anacak İran Türkiye’ye güvenmediği için zenginleştirilmiş uranyumda Türkiye’yi nakliyeci ülke olarak kabul etmedi.
İşte tam bu sırada, Federal Soruşturma Bürosu Başkanı Türkiye’ye geldi.
Cemil Çiçek (AKP), MİT ve Emniyet Genel Müdürü ile görüştü.
Federal Soruşturma Bürosu Başkanı niye Genelkurmay Başkanlığını ziyaret etmedi?
Yoksa bir randevu talebi oldu da Genelkurmay mı ret etti?
Genelkurmay Türk Devletinin güvenliğinden sorumlu değil mi?
Güvenlik istihbarat içermeyen bir iş midir?

Uzatmayalım.

CIA Elemanı Tuncay Güney’in ifadeleri ile TSK’nin albayları, emekli generalleri tutuklandı.

Ne demişti, Tuncay Güney? Ergenekon TSK’ dır,

CIA/FBI’ın Operasyon yaptığı yer, Türk Silahlı Kuvvetleridir.
Büyük Ortadoğu projesinin sorumluları dururken, niye orayı ziyaret etsin.
Bakalım bu gizli servis denetlemesinden başımıza hangi belalar çıkacak? Yakında belli olur.

Bülent ESİNOĞLU 
18.11.2009 



http://www.dunya48.com/bulent-esnoglu/775-bulent-esinoglu-gizli-servisin-acik-denetimi-


..

Türkiye Pakistan Olur mu?




Türkiye Pakistan Olur mu?



Bülent ESİNOĞLU 
25.11.2009
bulentesinoglu@gmail.com


Halktan yana olmayan işbirlikçilerin, iktidarlarını sürdürmek için her yola başvurduklarını görürüz. Tarih baba böyle koymuş.

Pakistan'dan yola çıkarak, bir siyasi iktidar ihaneti nereye kadar götürebiliyor, anlamaya çalışalım.

Amerika Çin'i arkadan kuşatmak, Rusya ile Çin'in arasına kama sokmak ve enerji ikmal yollarını teminat altına almak için sekiz yıldır Afganistan'da işgali sürdürüyor.

Yukarıda belirttiğim Emperyal amaçların gerçekleştirilmesi için Afganistan işgali yeterli olmamıştır. Pakistan'a da girmesi gerekmiştir.

Şimdilerde Pakistan'ın kuzeybatısında iç savaş en şiddetli hali ile devam etmektedir. Çeşitli şekillerde de tüm Pakistan'a yayılmıştır.

Pakistan'daki siyasi iktidar, Amerika ile birleşerek kendi halkı ile savaşmaktadır. Bu iç savaşta, Irak'tan tanıdığımız cinayet makinası Blackwater Savaş Şirketi en önemli görevleri yapmaktadır. Türkiye'de gladyonun yaptığının çok daha büyük ölçeklisini gerçekleştirmektedir.

Amerika ve Pakistan'ın halktan yana olmayan yöneticileri Pakistan halkı ile savaşmaktadırlar.

Bu Emperyal savaşın adı, Pakistan Taliban'ına karşı savaştır. Aslında halk ile Amerika arasındaki savaştır.

Batıdan bakınca, Afganistan ve Pakistan'da sürdürülen katliamlar, Batı'nın Doğuya medeniyet götürme çabası olarak takdim edilir. Muhtemeldir ki, Batı tarihçileri de böyle yazacaktır.

Eğer emperyal güçler, Türkiye'de bir iç savaş çıkarmayı başarırlarsa (ki oldukça mesafe kat etmişlerdir) bu savaşın da adı Türk/ Kürt savaşı olacaktır.

Amerika Afganistan ve Pakistan işgalinde Türk Ordusunu kullanmayı düşünmüş, ancak iktidarın teşne olmasına rağmen, Türk Ordusunun buna yanaşmadığını görünce, TSK'ne karşı çeşitli tertipler gerçekleştirmiştir.

Yürütülen tüm tertipler demokrasi adına gerçekleştirilmiştir.

Bunu böyle söyleyince, Amerikancı cepheden "ordu yağcılığı yapmayın" şeklinde tepkiler geliyor. Kendileri Amerikan yağcılığı ve tahrikçiliği yapacak, ama biz, kendimizden yana tavır koyunca bunun adı ordu yağcılığı olacak.

Fazladan olacak ama şunu söylemek gerek. TSK'ni savunmak, halkı savunmaktır. TSK ile savaş da, Türk halkı ile savaştır.

Türkiye'de iç Savaş çıkarmanın en Önemli Engeli ordudur.

Onun için Amerikan işbirlikçisi irtica Türk Ordusunun peşine düşmüştür. İrtica ve bölücülüğün TSK'ne karşı ittifakı önemlidir.

Türkiye'de irtica ve bölücüleri halka karşı kullanan Amerika, Pakistan'da laikleri halka karşı kullanmaktadır.

Emperyal güç için önemli olan, periferisindeki devleti kontrol altında tutmaktır.

Düzen, istikrar ve ticari toplum yaratma ve bu yol ile sömürüsünü devam ettirmek emperyal güç için esas olanıdır. Aksi taktirde ortaçağdaki gibi, sömürüyü talanla yürütmesi gerekir. Ama başka emperyal güçlerinin ilerlemesi karşısında ticari toplum yaratmaya zaman kalmayabilir, dengeler bozulur doğrudan saldırması gerekir. Pakistan'daki durum budur.

Türkiye'ye dönersek, aslında şimdilerde içinde yaşadığımız düşük yoğunluklu iç savaştır. Bu gerçeği zaman zaman görüyoruz. Ancak, bazen de, olayı sadece etnik düşmanlığa taşıyoruz.

Yaşadığımız mücadelenin, Türk Halkı ile Amerika arasında olduğunu görmez isek, tüm kazanımlarımızı kaybedebiliriz. Birliğimizin anahtarı da burasıdır.

Dersim katliamı tartışması çıkaran Amerikancıların, dönüp ağabeylerinin Pakistan'da, Irak'ta, Afganistan'da neler yaptığına şöyle bir bakmaları lazım.

Bülent ESİNOĞLU 
25.11.2009
bulentesinoglu@gmail.com



http://www.dunya48.com/bulent-esnoglu/810-bulent-esinoglu-turkiye-pakistan-olur-mu-

..

14 Nisan 2015 Salı

Gazze Soykırımı ve '' Uluslararası Toplum'' Boş lafı!




Gazze Soykırımı ve '' Uluslararası Toplum'' Boş lafı!


Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com
Tarih: 25-07-2014 23:04

Amerika bir ülkeyi haydut ilan etmesi için ya da kendi çıkarına göre dünya kamuoyu oluşturmak için, uluslararası tolum ifadesini dolaşıma sokar.

Önce, kendine en yakın İngiltere ve Kanada ile geliştirilecek operasyon için meşverette bulunurlar.

Daha sonra, pupet devletleri kendi kurdukları tuzağa davet ederek, yürütecekleri ve gerçekleştirecekleri cinayetleri meşrulaştırma işine girişirler.

Saldıracakları devlet alehinde yoğun bir propaganda ve psikolojik savaş yaparlar.

Haydut devlet, terör devleti, terörle savaş gibi bildik sözcükler havada uçuşur.

Artık, açıklamalar ardı ardına gelmeye başlar.

Önce, Kanada ABD’nin söylediklerini tekrarlamaya başlar. Arkasından İngiltere koroya iştirak eder.

Arkasından Amerika’nın en büyük birinci yalakası Polonya devreye girer. Letonya Estonya gibi ıvır zıvır devletler Amerikan ağzı ile bağırmaya başlar.

İslam devletleri adına İslam Kalkınma Teşkilatı, İslam İşbirliği Örgütü gibi Amerika’nın kurduğu teşkilatların başkanlarından, Amerika’yı destekleyen acıkmalar gelir.

Bu koroda, Suudi Arabistan ve Katar da görevini yerine getirir.

En sonunda, İsrail üzerine düşeni yapar.

Yukarda anlatmaya çalıştığım uluslararası toplum imajını yaratmak için Amerikan, İsrail ve İngiltere gizli servisleri en yoğun çalışmalarını yaparlar.

Artık bir ülkeye müdahale etmek için sahte uluslararası toplum oluşturulmuştur. Eyleme geçilir.

Haydut devlet ya da terör devleti olarak tanımlanmış ülkeye müdahalenin psikolojik şartları oluşmuştur.

Gazze Soykırımında, yakarıda anlattığım operasyon, Gazze’de üç Yahudi gencin öldürülmesi ile başlatılmıştır.

Uluslararası toplum dediğimiz şey Amerika’dan başka bir şey değildir.

Gazze’deki soykırıma karşı çıkanların sesi dünyaya aktarılmaz. Kendi içinde kalır. Zaten biraz daha ileri gidilirse, hesaba kaydedilir ve gereği ilerde yerine getirilir.

Gazze’deki soykırımın arkasındaki hikâye budur.

Uluslararası diye bir şey yoktur. Güce tapınma ve güçten korku vardır.

Uluslararası toplum denilen şey, emperyalizmin çıkarlarını yürütmesi için kullandığı bir araçtır.

Emperyalizmle işbirliği yapanlar, emperyalizm harekete geçip de, öldürmeye başlayınca, emperyalizm, görmek yerine, uygulamadaki tek noktayı görmek yeğlenir.

Sömürgeciler amacına ulaştıklarında, sanki hiçbir şey olmamış gibi gene Amerika ile işbirliğine devam edilir.

Bu yazdıklarımın yok edilmesi için ilk yapılacak iş; emperyalizme karşı savaşmaktır.

Emperyalizm ile savaş; onun işbirlikçileri ile savaştır.

http://www.kemalistler.org/yazarlar/bulent-esinoglu/gazze-soykirimi-ve-uluslararasi-toplum-bos-lafi/184/


.