TÜRKİYENİN ORTADOĞU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRKİYENİN ORTADOĞU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Mart 2017 Cumartesi

ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU BÖLÜM 8


ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU  BÖLÜM 8



TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU POLİTİKASINDA TÜRKMENLER, 
4. İç Savaş Döneminde İlişkiler (2011’den Günümüze) 

Bilindiği üzere 17 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta seyyar satıcılık yapan üniversite mezunu Buazizi’nin kendini yakmasıyla başlamış olan Arap Baharı’nda Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerini iç çatışmalara ve iktidar değişikliklerine götüren bir süreç yaşanmaktadır. Bölge ülkelerinden Suriye, süreci en kanlı ve en uzun yaşayan ülke durumundadır. 

Diğer bölge ülkelerinde olduğu gibi Suriye’de de ilk gösteriler Suriye halkının içinde bulunduğu kötü yaşam şartlarının, eşitsizliklerin, işsizliğin, adaletsizliğin, ifade özgürlüğü kısıtlamalarının bir dışa vurumu olarak protestolar şeklinde başlamıştır.7 

Tunus ve Mısır örneğinden cesaret alan ve onurlu bir yaşam isteyen Suriye halkı, daha yüksek sesle ve kalabalıklarla meydanları doldurmaya başlayınca 
Beşar Esad bir takım iyileştirmeler yapacağını açıklamak zorunda kalmıştır.8 

Evveliyatı da olmakla birlikte, Arap Baharı’nın Suriye’ye ulaştığı 2011 yılı başlarından itibaren Türkiye, Suriye rejimine sık sık reform tavsiyesinde 
bulunmuş, halkına karşı bütün gücüyle saldıran Esad yönetimini son noktaya kadar ikna çabası içinde olmuştur. (Davutoğlu 2003) Bu çabalar Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 9 Ağustos 2011 tarihinde Beşar Esad ile yaptığı son görüşmeye kadar sürdürülmüştür. 
Ancak Türkiye’nin bu çabaları bir sonuç vermemiş; Davutoğlu 15 Ağustos 2011’de “Operasyonlar durdurulmazsa Suriye ile konuşulacak bir şey kalmaz” diyerek ilişkilerin taşınacağı boyutların işaretini vermiştir. 

Yukarıdakiler kadar etkili olmasalar da Suriye Türkmenleri adına ortaya çıkan bazı siyasî girişimler de söz konusudur. Suriye Türkmenleri Birliği ve Yerel İdareler Gençliği Hareketi (Lazkiye), Adalet ve Barış Partisi ve Özgür Türkmen Gençleri (Halep), Türkmen Birliği (Hatay), Suriye Türkmen Partisi (Islahiye), Türkmen Gençlik Hareketi (Yayladağı), Suriye Türkmen Gençlik Birliği (Şam-Hacerü’Esved). Bunlardan büyük çoğunluğu Hareket ve Kitle’yi desteklemektedir (Orhan, 2013: 13). 

2012 yılında iki ülkeyi kriz noktasına taşıyan Suriye tarafının bazı tecavüzleri olmuştur. Bu çerçevede 9 Nisan’da Kilis sınırında Esad güçlerinin muhaliflere açtığı ateş sonucunda bir Türk vatandaşı yaralanmış, 22 Haziran 2012 günü keşif yapan bir Türk askeri uçağı hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürülmüştür. Bu olay sonrasında Türkiye angajman kurallarını değiştirerek, Suriye tarafından sınıra yaklaşan her askerî unsurun tehdit olarak algılayacağını açıklamıştır. 2012 Temmuz ayına gelindiğinde ise Türkiye ile Suriye arasındaki tüm resmi işlemler durdurulmuştur.9 

2012 yılının Ekim ayında artık iki ülke arasındaki ilişki savaş boyutlarına ulaşmıştır. 2012’de Suriye tarafından Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesine düşen top mermileri (3 Ekim) sonucunda beş kişinin ölmesinin hemen ardından bir gün sonra TBMM, hükümete sınır ötesi operasyon yetkisi vermiştir. (4 Ekim) Bu kararın sonrasında Türkiye üyesi olduğu NATO’dan Suriye sınırlarını korumak adına füze savunma sistemleri talep etmiş ve 2013’ün ilk aylarında sınıra yakın bölgelere bu sistemler yerleştirilmiştir. 

İki ülkenin söz konusu durumunu daha da içinden çıkılmaz bir hâle sokacak olaylar 2013 yılında da devam etmiştir. 11 Şubat 2013’te Özgür Suriye Ordusu kontrolündeki Cilvegözü Sınır Kapısı’nda ve 11 Mayıs 2013 tarihinde Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde bombalı saldırılar düzenlenmiş, Türkiye, çok sayıda vatandaşının öldüğü bu saldırıların arkasında Suriye’nin olduğunu açıklamıştır. 

Savaş hâlinin başladığı süreç içinde Türkiye, Suriye’nin bütün tecavüzlerine karşı sınırlarını koruma pozisyonunda olmuştur. Bu bağlamda sınır ihlali yaptıkları gerekçesiyle bir helikopterini (16 Eylül 2013) ve bir savaş uçağını düşürmüş (23 Mart 2014); sınırları içine düşen top mermilerine karşılık vermiştir. 

Türkiye’nin Suriye Muhalefeti ile İlişkileri ve Türk Dış Politikasında Suriye Türkmenlerinin Yeri: 

Türkiye, 2012’den itibaren Suriye ile ilişkilerinde dikkatini ve enerjisini iç savaş sürecinde şekillenen Suriye muhalefetine harcamaktadır. 
Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nun şu açıklamaları konuyu özetler niteliktedir: 

“Halkın meşru talepleri doğrultusunda Suriye’nin yeniden inşasına ilişkin geçiş sürecinde sorumluluk alacak etkin ve kapsayıcı bir muhalefetin ortaya 
çıkması yönündeki çabalara tarafımızdan destek verilmektedir… Suriyeli muhalif gruplarla temaslarımız, hiçbir siyasi, etnik, dini veya mezhep grubunun 
çıkarı ve bu gruplar arasında herhangi bir ayırım gözetilmeksizin sürdürülmektedir. Her hâlükârda mevcut krizin çözümünü Suriyeliler tayin edecek ve Suriye’nin geleceğine Suriye halkı karar verecektir. Türkiye, uluslararası camianın diğer üyeleriyle işbirliği içinde, bu süreçte Suriye halkına verdiği desteği kararlılıkla sürdürmektedir. (Davutoğlu 2013)” 

Esad’ın göstericilere silahla müdahale emrini vermesinden bu yana (Mayıs 2011), iç savaş ortamına sürüklenmiş olan Suriye’de muhalefet, askeri 
ve siyasi olmak üzere iki koldan gelişmiştir. Askeri kanat Esad rejimini silah yoluyla devirmenin mücadelesini verirken siyasi kanat dünyada bir kamuoyu oluşturma ve Suriye’nin meşru yönetimi olarak kabul edilme çabası içindedir. İç savaşın başlamasıyla Türkiye net tavrını ortaya koyarak muhalifleri desteklemiştir. Bu destek, dünya basınında farklı haberlerle yer alsa da, Türk makamlarının resmi açıklamalarına göre insani ve lojistik10 destekle sınırlıdır. Türkiye özellikle siyasi muhalefeti muhatap alarak, Suriye meselesini uluslararası kurumlar ve oluşumlar nezdinde çözmek eğilimindedir. 

Bu bağlamda, Suriye Ulusal Konseyi (SUK) Ağustos 2011’de Esad yönetimine karşı olan grupların birleşmesiyle İstanbul’da kurulmuştur (Bu oluşumda Türkmenler, 16 üye ile temsil edilmektedir). 

Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu SMDK 2012 tarihinde, Doha’da (Katar) kurulmuş olsa da İstanbul’da ofisleri bulunmaktadır (Türkmenler bu oluşumda 3 üye ile temsil edilmektedirler). Bu oluşumlar Kasım 2013’te Suriye Geçici Hükümetini seçmiş ve 11 bakanlıktan biri Türkmenlere 
ayrılmıştır. Söz konusu oluşumlarda Türkmenlerin temsil edilebilmesini, Türkiye’nin desteğini de hesaba katmak şartıyla, Türkmen muhaliflerin siyasi bir başarısı olarak görmek gerekir. 

İç savaş sürecinde, Suriye’nin genel muhalif yapılanmasına paralel bir şekilde bölge Türkmenleri de askeri ve siyasi anlamda yapılanmaya başlamışlardır. Bu yapılanmalar doğal olarak Türkmen nüfusunun yoğun olduğu Halep ve Lazkiye bölgelerinde etkili olmuştur. Türkmenlerin siyasi ve askeri yapılanmalarına değinmeden önce genel durumlarından kısaca söz etmek istiyorum. 

Türkmenler uzun yıllar gördükleri baskılar ve sürekli oyunun dışında olmaları sebebiyle Suriye’de siyasetten uzak kalmışlar yahut uzak tutulmuşlardır. 
Halep bölgesinden şimdiye kadar seçilebilmiş milletvekilleri de yönetimin karakteri gereği etkisiz kalmışlardır. Suriyeli Türkmenler için siyaset hep korkulan yahut lüzumsuz bir şey olarak görülmüştür. Bu psikolojideki bir toplumda da elbette siyasî birikime haiz insanların olması beklenemez. 

2000’li yıllara gelindiğinde Suriye rejiminin nispeten yumuşaması, Türkmen gençler arasında eskiye göre üniversite okuyanların sayısının artması, sosyal medya üzerinden gerek Türkiye gerekse kendi aralarında diyalogun başlaması gibi etkenler, bireysel anlamda da olsa gençlerde bir Türklük bilincinin oluşmasını sağlamıştır. Eğer bugün Suriye’de siyasî ve askerî anlamda bir Türkmen uyanışından söz edilebiliyorsa, bu gelişme sözü edilen gençlerin omuzlarında yükselmektedir. 

Aslında siyasetten uzak duruş sadece Türkmenler arasında değil Suri-ye’de yaşayan bütün azınlıklar için geçerli bir durumdur. Suriye rejimi kendi ideolojisi dışında hiçbir etnik ve dinî odaklı siyasete ülke içinde müsamaha göstermemiş, aksine en ufak muhalif hareketlenmeyi kanlı bir şekilde bastırmıştır.11 Doğaldır ki böylesi bir ortamda bütün gruplar gibi Türkmenler arasında da siyasi anlamda etkili bir teşkilatlanma veya muhalefet kültürü gelişmemiştir. Bu olumsuz şartlara rağmen olayların başladığı günden bu yana 3 yıl içinde önemli mesafeler kat edilmiştir. Karışıklıkların başlamasıyla birlikte diğer gruplar gibi Türkmenler de siyasi anlamda Suriye dışında örgütlenme fırsatı bulmuşlardır. Siyasî 
örgütlenmeler 1941 yılından 12 bu yana ilk kez Suriye Türkmenlerine “ Biz de Varız ” deme imkânını vermiştir. 

Bu çerçevede, Şubat 2012’de Suriye Türkmen Kitlesi adıyla ilk siyasi oluşum kurulmuştur. Türkmenler arasında kısaca “Kitle” adıyla anılan oluşumun faaliyet alanı ağırlıklı olarak Lazkiye bölgesi, yani Bayır-Bucak Türkmenlerinin bulunduğu yerlerdir. İkinci olarak ise, Mart 2012 tarihinde Suriye Demokratik Türkmen Hareketi kurulmuştur. Bu oluşum Halep merkezli çalışmakta ve Türkmenler arasında kısaca “Hareket” olarak bilinmektedir.13 

Hareket’in ve Kitle’nin önde gelen isimleri, 15 Aralık 2012 tarihinde Suriye Türkmenleri Platformu 1. Toplantısı’nı İstanbul’da düzenlemişlerdir. 
Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nun da katıldığı ve destek sözü verdiği bu toplantıda, Suriye Türkmenlerini tek çatı altında toplamak amacıyla 
iki siyasi oluşum birleşme kararı almıştır. Platformun sonuç bildirgesinde Türkmenlerin, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasından yana 
oldukları; demokratik ve müreffeh bir Suriye için her kesimin bölge, ırk, mezhep, düşünce farklılıklarına bakılmaksızın onur, özgürlük ve adalet 
temelinde çalışması gerektiğine inandıkları vurgulanmıştır. Her ne kadar birleşme kararı alınmış olsa da sonradan Kitle ve Hareket müstakil olarak 
faaliyetlerine devam etmişlerdir.14 

Suriye Türkmenleri Platformu, ilk toplantısından sonra partiler üstü bir meclis oluşturma çalışmalarını tamamlayarak 28-31 Mart 2013 tarihlerinde 
Ankara’da Suriye Türkmenleri Meclisi Kuruluş Toplantısı düzenlemişlerdir. Suriye genelinden 350 delegenin oy kullandığı toplantı sonucunda Suriye Türkmenleri Meclisi kurulmuştur.15 Toplantıda Türkiye Cumhuriyeti başbakanlık düzeyinde temsil edilmiştir. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan konuşmasında, Türkmenlerin onurlu bir mücadele verdiğini, bu birleşmenin Suriye koalisyonu içindeki pozisyonlarını güçlendireceğini ve Türkmenlere destek vermeye devam edileceğini ifade etmiştir.16 İlerleyen günlerde Meclisin yönetim kadrosu Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından da kabul edilmiştir. 

Suriye Türkmenlerinin siyasi çabalarındaki son gelişme ise 2 Mart 2014 tarihinde Suriye Türkmen Milli Hareket Partisi’nin kurulması olmuştur. 

Suriye Ulusal Konseyi (SUK) ve Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) temsilcileri bu yeni Türkmen siyasi oluşumunu yaptıkları konuşmalarla desteklediklerini açıklamışlardır.17 

Gerek bütün Suriye’yi temsil eden koalisyonun gerekse Türkmen siyasi hareketlerinin varlığı bütün çabalara rağmen, görece olarak, an itibarıyla 
kâğıt üzerindedir. Uluslararası yeterli destek ve baskılar olmadığı sürece de siyasi oluşumların akıbetini sahada çarpışan birliklerin belirleyeceği ortadadır. 

Bu minvalde, Suriye’deki iç savaşın başlarında en kalabalık ve en etkili grup olan Özgür Suriye Ordusuna18 eklemlenmiş olan Türkmen birlikler,19 ÖSO’nun bir türlü organize olamayışının neticesinde, daha önce ÖSO içinde yer alan grupların kurduğu İslâmi Cephe20 ile yakınlaşmışlardır.
21 Süreç içinde her ne kadar çizgi dışına çıkan gruplar olsa da Türkmenlerin oluşturduğu askeri birlikler başlangıçta bulundukları bölgeleri savunmada ve diğer gruplarla işbirliğinde rejim güçlerine karşı önemli başarılar elde etmişleridir. 

Görece olarak, 2013’ün sonlarına kadar Türkmenlerin lehine devam eden bu durum, Türkiye sınır bölgelerinde -özellikle Halep ve civarında- IŞİD 
(Irak-Şam İslâm Devleti) adındaki, içinden çıktığı El-Kaide’nin bile kabul etmediği, bir örgütün ortaya çıkışıyla son bulmuştur. 

Ocak 2014 başlarında İslâmi Cephe karşısında Halep’te ağır kayıplar veren IŞİD kendisine hedef olarak Halep’in kuzeyindeki Türkmen birliklerinin üssü konumundaki Çobanbey kasabasını seçmiş, bir hafta kadar süren saldırılarla Şubat başında bu bölgeyi kontrolü altına almıştır.22 

Çatışmaların yoğun olduğu günlerde Türkiye, sınırındaki bir karakol yakınına düşen havan mermisinin karşılığını bir IŞİD konvoyunu vurarak vermiştir.23 

Bu müdahale Türkmenleri korumak adına yapılmış olarak yorumlansa da arkası gelmediği için sonuç değişmemiştir. Sonuçta, bu lokal olayda 30 kadar Türkmen ölmüş, beş bin civarında sivil Türkmen, hatta silahlı gruplar içinde olanların bir kısmı, bir gecede sıfır noktasındaki Kilis’in Elbeyli ilçesine kaçarak canını kurtarmıştır. Çobanbey ve civarı hâlen IŞİD kontrolündedir. Keza, mücadeleye devam ediyor olsalar da Lazkiye’deki Türkmen birlikleri de zor anlar yaşamaktadırlar. 

Sınıra sıfır noktasında Türkmenlere karşı yapılan bu eylem bir takım soruları da gündeme getirmektedir. Hatay’da durdurulan TIR ile ilgili olarak Türkiye, en yetkili ağızlardan “Türkmenler için gönderilen yardım (Ocak 2014 başları)”24 ifadesini kullanmıştır. Akabinde Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu, 8 Ocak 2014 tarihinde Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Fayez Amro ile yaptığı görüşmede “Kim ne derse desin Türkmen kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz. Her ne suretle olursa olsun Suriyeli kardeşlerimize ve her ne suretle olursa olsun Su”riye’deki Türkmen kardeşlerimize gereken her türlü desteği vermek konusunda en ufak bir tereddüt göstermeyeceğiz” 25 açıklamasını yapmıştır. 

Bu açıklamalardan iki hafta sonra, IŞİD’in civardaki (Azez ve çevresi) birliklerini toparlayarak, Türkmen silahlı birliklerinin üssü konumundaki Çobanbey’e saldırması zamanlama olarak manidardır. Hatta, Mart ayı başlarında bu örgütün, Türkiye’nin Suriye dışındaki tek toprağı olan Süleyman Şah Türbesini kuşatması26 da aynı çerçevede değerlendirilebilir. Acaba Türkiye’nin sahada Türkmen kartını devreye sokma ihtimalinden dolayı mı bunlar yaşanmıştır? Yahut bu tip olayların artmasıyla bölgede kendini sahipsiz hissedecek Türkmenlerin, Türkiye’nin dışında yerel bir oluşumun çekim alanına girmesi mi hesaplanmaktadır?27 100’e yakın Türkmenin öldüğü Höllük mahallesinin 1 Mayıs’ta varil bombalarıyla vurulması olayı aynı eksenli midir? Bu sorulara ancak ileriki günlerde cevap verilebilecek gibi görülmektedir.28 

Yakınımızda olduğu için Halep ve Lazkiye’deki Türkmenlerden haberdarız. Ya iç bölgelerdekiler? Şam’da, Humus’un Zara beldesinde ve diğer yerlerdekilerden 2014’ün başından beri neredeyse hiç haber yok. Bütün organizasyon eksikliklerine rağmen oluşturulan birlikler sayesinde 2013 sonlarına kadar Suriye Türkmenleri nispeten iyi durumda idiler. İroni olacak ama Suriye’nin içinde bulunduğu kaotik süreçte Türkmenler, 70 yıldır kendilerini ifade etme noktasında en parlak günlerini yaşamaktadırlar. Ancak, Halep’in kuzeyindeki Türkmen yerleşimlerinde durum malumdur. Bu yılın başlarından itibaren sığındıkları köylerinden de olmaya başladılar. Böyle giderse Türkiye’nin Suriye’de destek vereceği Türkmen kalmayacak gibi görünmektedir. 

Yukarıda kısmen değindiğimiz üzere iç savaş sürecinde Türkiye’nin Suriye Türkmenlerine ilgisi ve desteği bariz bir şekilde artmıştır. Her ne kadar bu gün gelinen nokta Türkmenler adına pek iç açıcı olmasa da Türkiye’nin bölge Türkmenlerine karşı tavrı tarihte olmadığı kadar belirgin hâle gelmiştir. Sayın Davutoğlu’nun şu sözleri Türk Devleti’nin Suriye Türkmenlerine dair olan politikasını özetler niteliktedir: 

“Ülkemizin Suriye muhalefetine yönelik desteği bağlamında Suriyeli Türkmenler özel ve öncelikli konuma haizdir. Ülkenin asli kurucularından biri olan ve 
devrim mücadelesinin başından bu yana en ön saflarda yer alan Türkmenlerin Suriye’nin geleceğinde hak ettikleri yeri alabilmelerini teminen destek çalışmalarımız sürmektedir. Bu süreçte Türkmenler arasında birlikteliğin sağlanması ve dayanışma içinde hareket edilmesi önem taşımaktadır. 

Suriye’nin farklı bölgelerinden gelen Türkmen temsilcilerin 29-31 Mart tarihlerinde Ankara’da bir araya gelerek Suriye Türkmen Meclisi’ni ihdas etmeleri Türkmen siyasi hareketinin dönüm noktalarından biri olmuştur. Suriye Türkmen Meclisinin, bölge ve siyasi görüş ayrımı gözetmeden tüm Türkmenleri 
kucaklaması ve Türkmenler için olduğu kadar Suriye’nin geleceği için de somut öneri ve projeler geliştirmesi görünürlüğünün ve etkinliğinin artmasına 
katkı sağlayacaktır. ” (Davutoğlu 2013) 

Sayın Davutoğlu’nun sözlerinde dikkat çektiği noktalar var. Türkmenler arasında birlikteliğin sağlanarak dayanışma içinde hareket edilmesi ve Türkmen Meclisi üzerinden hem Türkmenler hem de bütün Suriye’nin geleceği için somut öneri ve projeler geliştirilmesi. Görebildiğimiz kadarıyla bölgesel farklılık ve fikir ayrılıkları siyasetle uğraşan Türkmenlerin ellerini zayıflatmaktadır. Bunda yetişmiş elemanın azlığı en önemli etkendir. Sahadaki durumda da bir koordinasyon eksikliği görülmektedir. Gönderilen kısıtlı yardımların yerlerine ulaştırılmasında da aksaklıklar yaşanmış ve yaşanmaktadır. Öyle Türkmen yerleşim yerleri var ki, üç yıldır yapılan insani yardımlardan tek kalem bir destek ulaşmamıştır. 

Ayrıca bu açıklamada her ne kadar Türkmenlerin Türk Devleti nezdinde “özel ve öncelikli” bir konumda olduğu ifade edilse de, Türkiye’yi anavatan olarak gören bölgedeki Türkmen halkının beklentilerini karşıladığı söylenemez.29 Türkmen halkı, özellikle güvenliklerinin sağlanması noktasında Türkiye’nin aktif olması gibi duygusal bir beklenti içindedir. 

Şu noktada Türkmenlerin durumu ortadadır. Bize yansıdığı kadarıyla bir söylem ve eylem uyumsuzluğu vardır. Türkmenler, mevcut yapılanlar için her ne kadar Türkiye’ye müteşekkir olduklarını ifade etseler de, yapıl(a)mayanlar çerçevesin de, Suriye meselesinde Türkmen dosyasının önceliğiyle ilgili tereddütler taşımaktadırlar. 

Bir daha vurgulamak gerekirse, Suriye’de yaşanan iç savaş süreci,olumsuzlukları bir tarafa, önceden hiçbir alt yapı tecrübesi olmamasına rağmen bir Türkmen siyasi oluşumunu ortaya çıkarmıştır. Türk Devleti ve kamuoyunun desteği ile bu siyasi oluşumun faaliyetleri, yeni Suriye’de Türkmen varlığının kabul ettirilmesinde etkili olabilir. 

DİPNOTLAR;

1 Halep’te o günlerde kurulan ve Türkler yer aldığı cemiyetlerden bazıları şunlardır: 
Halep Cemiyet-i Esamiyesi Heyet-i Merkeziyesi, 
Necat-ı Cemiyeti Vataniye, 
İstikbal Cemiyeti, 
Milli İsyan Partisi, 
Şark Karib İhtilası Cemiyeti 
(Türk İstiklal Harbinde Güney Cephesi, Genel Kurmay Başkanlığı, Ankara,1966). 
2 http://www.mfa.gov.tr/suriye-siyasi-gorunumu.tr.mfa 
3 1960’lı yılların ortalarında Türkiye’nin Kıbrıs meselesi yüzünden dış politikada yaşadığı uluslararası yalnızlığı aşmak için iki ülke arsında bir yakınlaşma 
görülse de bu durum ileri boyutlara taşınamamış, Suriye Türkmenlerinin durumları gündeme dahi gelmemiştir (Dağ 2010: 89). 
4 http://www.mfa.gov.tr/suriye-siyasi-gorunumu.tr.mfa 
5 M.Tan, A. Belli, A. Aydın (2012), 2002 Sonrası ve Arap Baharı Kapsamında Türkiye-Suriye İlişkileri ve Bölgesel Yansımaları, 
II. Bölgesel Sorunlar ve Türkiye Sempozyumu, 
http:// iibfdergisi.ksu.edu.tr/Imagesimages/files/10.pdf 
6 T.C. Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü, “Geniş Türk Coğrafyasında Tamamlanmış 
ve Halihazırda Devam Eden Projeler”, 
http://www.kdk.gov.tr/depo/3cGTCSonHali.pdf 
7 17 Şubat 2011’de Polisin Şam’da bir esnafı dövmesi üzerine bir grup, “Suriye halkı aşağılanamaz” 
sloganlarıyla olayı protesto etmiştir. Bu slogandan türetilen “onur” kavramı giderek yaygınlaşmış ve Suriye halk hareketinin de çıkış sloganı olmuştur. 25 Mart 2011 Cuma günü muhalif gruplar tarafından “Onur Cuması” ilan edilmiş ve Cuma namazı çıkışlarında ülke genelinde pek çok gösteriler yapılmaya başlanmıştır. 
8 Örneğin hükümeti feshetmiş (29 Mart 2011), kimliksiz Kürtlere vatandaşlık vermeye söz vermiş 
(7 Nisan 2011), 48 yıldır süren olağanüstü hâli kaldırmıştır (19 Nisan 2011). Ancak bu önlemler sokakların ateşini söndürmeye yetmemiştir. Protestocular kendisinden görevi bırakmasını istemeye başlayınca da Esad orduyu harekete geçirmiş ve protestoculara ateş emrini vermiştir 
(13-18 Mayıs 2011). Cisr el-Şugur’da 120 Esad askerinin öldürülmesi (6 Haziran 2011) süreci geri dönülmesi mümkün olmayan noktalara taşımıştır. Artık bütün protestocular rejim tarafından terörist olarak görülmeye, gösterilere ağır silahlarla müdahale etmeye başlanmıştır. 
    Suriye rejiminin bu şekilde halkına çevirdiği silahtan rahatsız olan çeşitli rütbelerdeki bazı askerler muhaliflerin safına geçmeye başlamışlardır. 
Rejimin kadrolarındaki çözülmeler sadece askerlerle sınırlı kalmamıştır. Zaman zaman kabineden ve meclisten ayrılmalar yaşanmıştır (6 Ağustos 
2012’de Suriye Başbakanı Riyad Hicab muhaliflere katılarak Ürdün’e sığındı). 
Suriye’de yaşanan iç savaş sürecinde önemli tarihler için Bkz: 
http://dunya.milliyet.com.tr/2-yillik-ic-savasinkronolojisi/dunya/dunyadetay/07.01.2013/1652039/default.htm 
http://www.aksam.com.tr/guncel/ankara-diplomasi-kapisini-sonuna-kadar-acik-tuttuk/haber-116766 
9 Mart ayında Türkiye Şam büyükelçiliği kapatılmış, Mayıs ayı içinde Suriyeli diplomatlar sınır dışı edilmiş,, aynı yılın Temmuz ayı sonlarında da 
Halep Konsolosluğu kapatılmıştır. 
10 ÖSO, 7 Aralık 2012’de Antalya’da 260 muhalif komutanın katılımıyla düzenlenen konferansta 30 üyeli Yüksek Askeri Komite Konseyi oluşturulmuştur (Bu toplantıya ABD, Fransa, İngiltere, Körfez ülkeleri ve Ürdün de katılmıştır). ABD başta olmak üzere pek çok ülke bu yeniden düzenlenen oluşumu destekleyeceğini açıklamıştır. Yeni oluşum uluslararası literatürde “Supreme 
Military Command (Yüksek Askeri Konsey)” adıyla anılmaya başlamış olsa da eski adı olan Özgür Suriye Ordusu halen ülkedeki geçerli adlandırmadır. Konsey tarafından ÖSO’nun başına seçimle General Salim İdris getirilmiştir. ÖSO’nun bu yeni yapılanmasının muhaliflere gelen yardımları organize şekilde dağıtacağı ve radikal grupları minimize edeceği hesaplanmaktadır (O’Bagy, 2013). 
11 İhvancılara karşı Baba Esad’ın 1982’de yaptığı Hama katliamı ile oğul Esad’ın 2004’te Kamışlı’da kanlı şekilde Kürt muhalefetini bastırması, 
rejimin her türlü muhalefete karşı tutumunu gösteren önemli örneklerdir.
12 1941 yılında Türkmenler Halep kalesine Türk bayrağı çekmişlerdir. 
13 Suriye Türkmen Demokratik Hareketi saha çalışmaları olarak Halep merkezi ve kırsalında Türkmenlerin birlikte hareket etmelerini sağlayacak örgütlenmelere gitmişlerdir. Bugün realitesi tartışılır olsa da kuruluş aşamasında heyecan uyandıran bazı alt örgütlenmeler şunlardır: Gençlik Kolları, Türkmen Öğretmenler Sendikası, Suriye Türkmenleri Yardımlaşma Derneği, Şehit Aileleri ve Gazileri Koruma Derneği, Mumbuç Türkmenleri Derneği, İnsani Yardım Merkezi gibi sivil örgütler oluşturulmuş, Türkmen Haber Ajansı, Türkmen’in Sesi Radyosu (Türkmen FM 100.6), Türkmen’in Sesi Gazetesi gibi yayın organları kurulmuş, Türkçe eğitim veren iki de okul açılmıştır (Tarık Silo Cevizci, kişisel görüşme, 22 Nisan 2013) 
14 Bu ayrılışta yahut tam olarak birleşememede, oluşum içinde Halep Türkmenlerinin nüfusları oranında temsil edilmemeleri etkili olmuştur. Ek olarak, öteden beri Lazkiye (Bayır-Bucak) Türkmenleri ile Halep Türkmenleri arasında süren bir sürtüşme de söz konusudur. Lazkiye ile Halep Türkmenleri arasındaki sürtüşme, Suriyeli Türkmen öğrencilerine Türkiye’nin tahsis ettiği burslardan neredeyse tamamının Lazkiye Türkmenlerine veriliyor olmasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de yaşayan Abdullah Türkmen’in ifadesine göre şu ana kadar 560 Suriyeli Türkmen’e Türkiye burs vermiş, bunlardan sadece 30’unu Halep Türkmenleri almıştır (Abdullah Türkmen, kişisel görüşme, 16 Nisan2013). 
15 Meclis, 39 üyeden ve 9 kişilik Yönetim Kurulu’ndan oluşmaktadır. Başkanlığına Lazkiye Türkmenlerinden Samir Hafız’ın seçildiği Meclis’in yönetim kadrosunun 4’ü Lazkiye, 2’si Halep, 1’i Hama, 1’i Humus ve 1’i de Rakka Türkmenlerindendir. Dağılımda Lazkiye Türkmenlerinin başkanla birlikte 5 üyeyle temsil edilmesi eleştirilen hususlardandır (Abdullah Türkmen, kişisel görüşme 16 Nisan 2013). 
16 http://www.youtube.com/watch?v=EvrNexDCcQM 
17 http://www.aa.com.tr/tr/dunya/295683--suriyeli-turkmenler-parti-kurdu 
18 ÖSO, 29 Temmuz 2011’de Suriye Hava Kuvvetleri’nde albayken muhaliflerin safına geçen Riyad el-Esad tarafından kurulmuştur. Suriye ordusundan kaçan askerlerin oluşturduğu bu kuvvet ülkedeki milis kuvvetlerin pek çoğunu da saflarına katmıştır. Beşar Esad güçlerine karşı sürdürülen silahlı mücadelede Suriye genelinde etkili şekilde varlık gösteren bir çatı oluşumdur. 
ÖSO sadece askerlerden oluşmamaktadır. Düzenli ordudan ayrılan askerlerin yanında siviller de bu oluşum içinde silahlı mücadeleye katılmış durumdadır. Sivil katılımlarla ülke genelinde ÖSO’nun asker sayısının 70 bin olduğu tahmin edilmektedir 
(http://www.hurriyet.com.tr/planet/21358275.asp (18.04.2013)). 
19 Sahada çarpışan veya koruma görevi üstlenen Türkmen askeri birlikler Halep ve Lazkiye bölgelerinde yoğunlaşmışlardır. Bunlar Suriye genelindeki oluşturulan Cepheler içinde yer almazlar. Doğrudan ÖSO’ya bağlıdırlar. Bu birlikler çok çeşitli gruplardan oluşmaktayken zamanla Halep çevresindekiler I. Fetih Tümeni, Lazkiye-Türkmen Dağındakiler ise II. Fetih Tümeni olarak yapılandırılmıştır. 
20 http://www.ydh.com.tr/HD12479_islami-cephe-osodan-ayrildi.html 
21 http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/201425_y%C3%B6netici%20%C3%B6zeti-say%C4%B1%2023.pdf 
22 http://www.cnnturk.com/haber/dunya/suriyede-el-kaide-ile-turkmenlerin-catismasi-suruyor; 
    http://www.haksozhaber.net/isid-cobanbeyi-ele-gecirdi-44597h.htm 
23 http://www.ntvmsnbc.com/id/25495461/ 
24 http://www.radikal.com.tr/politika/efkan_ala_yemin_etti-1169011; 
http://t24.com.tr/haber/ basbakan-erdogan-mit-tirlari-turkmenlere-silah-goturuyordu,254419 
25 http://www.iha.com.tr/davutoglu-suriyedeki-turkmenlere-yardim-edecegiz-politika-322588; 
    http://www.aa.com.tr/tr/turkiye/272195--suriyedeki-turkmenlere-her-turlu-destegi-verecegiz 
26 http://onedio.com/haber/isid-suleyman-sah-turbesi-ni-kusatti-268653 
27 http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/02/kurds-turkmen-alliance-syria-security-alqaeda.html 
28 Bu gelişmelerin Türkiye’yi savaşa çekmek gibi bir amacının olabileceği yorumları da yapılmaktadır.
http://www.haber7.com/yazarlar/mehmet-acet/1123812-suriyeli-turkmenleresadlri-asil-hedef-turkiye-mi 
29 Sahadakilerin aksine, Türkmen siyasi hareketi olan Türkmen Meclisi yetkilileri Türkiye’ye teşekkür ettiklerini zaman zaman açıklamaktadırlar. 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=25699683&tarih=2014-01-30 

KAYNAKÇA 

Dağ, Ahmet Emin (2010), Halep Türkmenleri (1918-2008), İstanbul: Marmara Ün. Türkiyat Araştırmaları Merkezi, Basılmamış Doktora Tezi. 
Davutoğlu, Ahmet (2013), 214 Yılına Girerken Dış Politikamız, Dışişleri Bakanlığı’nın 2014 Mali Yılı Bütçe Tasarısının TBMM Genel Kurulu’na Sunulması Vesilesiyle Hazırlanan Kitapçık, 
http://www.mfa.gov.tr/site_media/html/2014-yilina-girerken-dis-politikamiz.pdf 
Genel Kurmay Başkanlığı (1966), Türk İstiklal Harbinde Güney Cephesi, Ankara. 
Gönlübol, Mehmet (2007), Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası (1919-1938), İstanbul. 
O’Bagy, E. (2013). The Free Syrian Army . ISW (Middle East Sucurity Report 9), March 2013, Washington: ISW. 
Orhan, O. (2013). Suriye Türkmenleri: Siyasal Hareketler ve Askerî Yapılanma. ORSAM 
(Rapor No: 150, Orsam-Ortadoğu Türkmenleri Programı Rapor No: 22), Ankara: ORSAM. 
Özçelik, İsmail (2005), Milli Mücadele’de Anadolu Basınında Güney Cephesi – Adana, Antep, Maraş, Urfa -,(1919-1921), Ankara. 
Tan, M., A. Belli, A. Aydın (2012), 2002 Sonrası ve Arap Baharı Kapsamında Türkiye-Suriye İlişkileri ve Bölgesel Yansımaları, II. Bölgesel Sorunlar ve Türkiye Sempozyumu. 
Yavuz, Celalettin (2005), Geçmişten Geleceğe Suriye-Türkiye İlişkileri, Ankara. 


9 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU BÖLÜM 7


ORTADOĞU TÜRKMENLERİ SEMPOZYUMU  BÖLÜM 7



Lübnan Türkmenlerinin Genel Durumu 
Zaher Sultan 

Sayın Başkan, Sayın Katılımcılar. 

Maalesef Suriye’den acı haberler geliyor. Türkmenler her bölgede sorunlar yaşıyor ve artık bu aşamayı geçmemiz gerekiyor. Hep sorun görüyoruz çözüm de bulmamız gerekiyor. Bir sonraki oturumda herkesin bir sorun ve üç çözüm ile gelmesini arzu ederseniz güzel bir veri tabanı elde etmiş oluruz. Ben önce 
kendimi tanıtayım. Lübnan’da yaşayan Osmanlı torunuyum. Dedemin dedesi 24 yıl boyunca Şam valisiydi. Türkmen kelimesinin çok geniş bir kapsamı var. Hocamızın da dediği gibi içinde Giritliler de var. Oytun Bey araştırmasında da bundan bahsetmişti. İlk önce Lübnan’daki Türk varlığının tanımını yapalım ondan sonra tarihinden, kurumlardan bahsedelim. Lübnan’da on bin civarında Türkmen vardır. Erşad Hoca’nın başta söylediği gibi Kuran’da ayeti var ve bir atasözü de bu durumu açıklıyor; “Her dal tek başına kırılabilir ama demet halinde kırılması 
çok zor”. O yüzden bizim tek bir gövde şeklinde olmamız gerekiyor. Giritliler kendi başına toplantılar yapıyor, Lübnan’daki Türkmenler başka oturumlar yapıyorlar. Artık hep beraber Türk varlığı kelimesini kullanmalıyız diye düşünüyorum. Türk varlığı ifadesi içinde hem Türkmenler hem Çerkezler hem Arnavutlar hem Giritliler hem soydaşlar hem Lübnan’da yaşayan Türk vatandaşları mevcut. Gayri resmi sayılarla Türkmenler -Suriye Türkmenleri hariç- 10.000 civarında biliyorsunuz. Suriye Türkleri bir ara Lübnan’a gelip çalışıyordu. Savaş yüzünden gelenlerin sayısı da epey artmıştı. Giritliler tarihi olarak daha eskiden, Osmanlı döneminden gelmişler. Çerkezler zaten Lübnan’da bulunuyordu. 

Bölge 400 yıl Osmanlı’nın himayesinde bulunmuş ve hocamızın da anlattığı gibi zaten bizim topraklarımız. Bizim topraklarımız içerisinde bu vatandaşlara siz artık Türk değilsiniz veya Türkiye’ye bağlı değilsiniz diyemeyiz. Aynı şekilde Arnavutlar da var, soydaşlar da var. 

Trablus içerisinde veya Lübnan genelinde birçok Türk soyadı taşıyan 
kişiler var. Akar Türkmenleri Koşak köyü gibi köylerde yaşıyorlar. Toplamda 
5 bin civarında Türkmen bu köylerde yaşamaktalar. Tabi ki sayı olarak o köylerde yaşayan nüfus daha fazla. Ancak Oytun Beyin araştırmasına 
göre Türkmen köylerinin sayısı olarak bu bilgiyi veriyoruz. 
Bekaa Türkmenleri de bulunuyor iki köy. Lübnan ve Suriye Türkmenleri 
tüm Lübnan’da dağılmış durumda. Giritlilerin çoğu Trablusşam’da, 
soydaşları ise tüm Lübnan’da bulunuyorlar, Çerkezler, Arnavutlar aynı 
şekilde. Mardin’de Mardinli soydaşlarımız Beyrut’ta bulunuyorlar. Tarihe 
baktığımızda Osmanlı döneminden sonra sadece dalga dalga -çünkü tüm 
tarihi 15 dakika içerisinde anlatmamız çok zor- Türk varlığı bölgeye 
göre ayrılmış, kimi köyde kimi şehirde. Köyde yaşayanlara bakıyoruz 
ilk dalga 1943’te Lübnan istiklal vatandaşlığı alanlar. Bazı köylerde mesela Bekaa köylerinde bazı köyler vatandaş olmadılar. Şehirde yaşayanların 
ise %99’u vatandaşlık aldılar. Bir dalga geldi 1940’lı yıllarda Mardinliler Lübnan’da çalışmak için geldiler ve yoğunlukla Beyrut’ta olmak üzere ülkeye yerleştiler. Sonra 1994’de çıkan bir kanun ile herkese vatandaşlık veriliyor, Bekaa Türkmenleri bu kanun ile vatandaş oldular. Hatta Beyrut’ta bulunanlar da. Şimdi bu eğitimi ve okulları nasıl etkiledi? Vatandaşlık almamış olanlar, kendine kapalı bir toplum oluşturdu. Ama vatandaşlık alanlar okula gittiğinden eğitimi biraz daha iyileşti. Mesela yeni vatandaş olanlar ortaokula kadar ancak gidiyorlar özellikle Bekaa vadisinde bulunanlar. Bazı köylerde mesela Akka köylerinde daha fazla %30’u mesela üniversiteye kadar devam ediyorlar. 
Yeni neslin çoğu üniversiteye ulaşıyorlar Mardin’de. Şehirlerdeki durum 
iyi ve oradakiler yüksek ihtisaslara kadar ulaşıyorlar. Türkçe durumu 
nedir? Tabii Türkmence konuşuyorlar Bekaa’dakiler. Kapalı bir toplum 
oldukları için kendi aralarında konuştular ve dillerini muhafaza ettiler. 
Ama Akka’daki gibi vatandaş olmuş Türkmenler artık pek Türkmence 
konuşmuyorlar. Ancak yeni nesil Türkiye’ye gelip, okudukları için ve 
sağ olsunlar MEB’in hocaları gelip ders verdikleri için biliyorlar. İnşallah 
hocalar Bekaa’ya da gelirler. Ama Mardinliler artık nadir ve soydaşlarda 
hiç yok. Türk kültürü de aynı dili gibi kısmen nadir görülüyor ve sonra 
da hiç yok. Şimdi sorunlar nelerdir? Sosyo-ekonomik sorunlar çok fazla. 
Yani Osmanlı’dan sonra bölgeyi yıkmaya çalıştı batılı ülkeler. Hudutları 
çizen Fransız ve İngilizler tamamen Türkiye’yi yıkmak için bunu yaptılar. 
Oradaki ekonomik yapıları çok zayıf kalmış durumda. Lübnanlı Türkmenlerin 
en büyük sıkıntısı aile gelirinin çok düşük olmasıdır. Bu durum eğitim sürecini etkilemektedir. Daha sonra da sağlık ve kültür alanları etkilenmektedir. Aile gelirinin düşüklüğü sebebi ile çocuklar ortaokuldan sonra iş bulup çalışmaya yönelmektedirler. İş bulamayınca köyden şehre göç başlamaktadır, eğitim seviyesi aşağıda kalmakta ve böylece sosyo–ekonomik problemler doğmaktadır. Ama şehir içerisindekiler ilk üçte kalıyor. Bu sorunlara çözüm olarak ilk proje ev hanımlarına eğitim projesidir el sanatları eğitimi. İstatistiklere göre kadınların %98’i ev hanımıdır. O yüzden burada büyük bir açık var, oradan başlayabiliriz. 
Babalara da meslek dallarına göre eğitim verilebilir. Aile kültürel yardım 
yapılabilir ve çocuğa destek verilebilir. Türkiye sağ olsun, Yurt Dışı 
Türkler ve Akraba Toplulukları bursu sağlamakta. Burada bir sorun var 
o da şu ki aile gelirinin düşüklüğü sebebi ile çocukların dersleri zayıf 
kalıyor ve bursu kazanamıyorlar. O yüzden buna da bir çözüm bulunmalı. 
Bunlar bizim Türkmen kardeşlerimiz, aile gelirini yükseltip eğitim problemini çözeceğiz ve böylece notlar yükselecek. Bu gibi projeler için önce Türk varlığının tespitinin yapılması gerekiyor. Bu tespit her ailenin içine girip sorunlarını teşhis etmek ve bilgilerin anket şeklinde kaydedilmesi ile olur. Türk varlığının tespiti sadece Lübnan bölgesinde değil tüm Osmanlı bölgesinde yapılması gereken bir projedir. Çünkü böyle bir veritabanı Türkmen ve soydaşların sorunları eğitim, sağlık, kültür, aile yapısı konularında fikir verir. Aile bilgileri için çok önemli bir örnek vereceğim. Mesela TİKA’nın Lübnan’da bağış yaptığı bir hastane 24 
milyon dolarlık bir hastane, 2010’da açılışını Başbakan yaptı ama hala 
çalışmıyor. Neden çünkü oradaki yönetim Şii’dir ve başlamasına izin 
vermiyor. Çünkü Şii ülke olan İran, Türkiye’nin Lübnan’a ayak basmasını 
istemiyor. Açıkçası bu. Aynı zamanda Suriye’deki savaş İran’ın da 
sorunudur çünkü Esad güçleri çok zayıfladığı için Hizbullah savaşıyor. 
Türk varlığı projesi Türkiye çevresinde şekillenen bölgesel bir çalışmadır. 
Anket detaylı bilgi içermeli ve sonuçlar analiz merkezinde toplanıp 
bölgenin tarihinden bilgi verebilir. Özetlemek gerekirse Türkvaskart 
veritabanı hazırlandıktan sonra tüm coğrafyada yaşayan bölgedeki Türkmenler 
soydaşlar Girit varlığına, Türk varlığının hediyesi gibi olacak. 

Biz sizi unutmadık 80 yıl geçti özür dileriz ama unutmadık. Örneğin 
mavi kart yapılmış çift vatandaşlara veya kimliğini kaybetmiş olanlara. 
Bu kartı örneğin Türkiye’ye geldiğinizde ulaşımda indirim sağlayabilir. 
Bu projeyi Lübnan’da bir Türkmen önerdi. Ama Osmanlı kimliği şeklinde 
önerdi. Çünkü Osmanlı dönmüş gibi hissediyorlar orada. Tabi biz bunu Türk adıyla yapabiliriz. Resim çok acı, Suriyeli kardeşlerimizin Lübnan’daki halini görebiliyorsunuz soğuk havada hala çadırda yaşamaktalar. 
Teşekkür ederim. 

TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU POLİTİKASINDA TÜRKMENLER 


Oturum Başkanı 
Habib Hürmüzlü 

Konuşmacılar 

Irak Kürt Bölgesel Yönetiminde Türkmenlerin Durumu 
Aydın Maruf 

Türk Dış Politikasında Suriye Türkmenleri 
Doç. Dr. Mehmet Erol 

Türk Dış Politikasında Irak Türkmenleri 
Bilgay Duman 


Irak Bölgesel Kürt Yönetiminde Türkmenlerin Durumu 

Aydın Maruf, 


Değerli ağabeylerimiz, sevgili katılımcılar, sizleri saygıyla selamlıyorum. 


Ben Irak Türkmen Cephesi adına ORSAM’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyor ve ORSAM çalışanlarına başarılar diliyorum. Ortadoğu Türkmenleri çok önemli bir konudur. Bugün yapmış olduğumuz sempozyumda, Ortadoğu Türkmenlerinin bulunduğu 4 ülkenin adı geçmektedir. Bu ülkeler, Irak, Filistin, Suriye ve Lübnan’dır. Ben bu sempozyumun daha fazla ülkeyi kapsamasını isterdim. Bunlardan biri Ürdün, diğeri ise İran’dır. İran önemli bir ülkedir. 40 milyon Türkmen nüfusu bugün orada yaşamaktadır. Bugün benim sizlerle paylaşacağım 
konu Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde Türkmenlerin siyasi durumudur. 
İnşallah bu konuyu sizlere doğru bir şekilde aktarmaya çalışacağım. Erbil 
Türkmenleri de Irak Türkmenlerinin bir parçasıdır. Erbil de Kerkük gibi 
bir Türkmen şehridir. 1438 yılında Türkmeneli komutanının kurduğu 
Karakoyunlu devletinin yönetimine girmiştir. Musul, Altınköprü, Bağdat, Basra’nın ortasında kavşak noktasına kurulu bir şehirdir. Irak Selçukluları idaresinden sonra 1144 yılında Erbil Atabeyliği’nin başkenti olmuştur. Bu kısa bir tarihi özetti. 1991 yılından sonra Erbil’in durumuna bakarsak; bu yıldan evvel Kerkük’te ya da diğer Türkmeneli bölgelerinde olduğu gibi Erbil’de siyasi bir hareket olmamıştır. Sadece sosyal ve kültürel çalışmalarda bulunulmuştur. 1974 yılında Saddam Hüseyin zamanında Türkmen Kardeşlik Ocağı Erbil’de kurulmuştur. Bugün bu kurum varlığını hala devam ettirmektedir. 1991 yılından sonra ise durum değişmiştir. 1991’den sonra Irak Milli Türkmen Partisi Erbil’de, 
Şaklava’dan siyasete başlamıştır. Bu parti 1992 yılında siyasete Erbil’de 
girdikten sonra, ilk defa 1993 yılında Erbil’de Doğuş adında bir Türkmen 
okulu açıldı. Bu önemli bir gelişmedir. Kifri’de de Karaoğlan Okulu açıldı. Yani bu dönemde iki tane Türkmen Okulu açıldı. Kayıt sayısı on bine ulaştı. Bu sayı büyük bir sayıdır. Çünkü şu anda 15 okul olmasına rağmen toplam kayıtlı öğrenci sayısı ORSAM’ın ve bizim yaptığımız araştırmalara göre 1700 civarındadır. 

Ardından bölgede kurulan siyasi partiler çoğaldı. Doğal olarak fikir aykırılıkları 
da ortaya çıktı. İşte o dönemde Türkmeneli Cephesi gibi Irak Milli Türkmen Partisi de ayrılma noktasına geldi. Akabinde 24 Nisan 1991’de Irak Türkmen Cephesi kuruldu ve üç yıl boyunca çok yoğun çalışmalar yaptı. Bundan rahatsız olan birçok kesim vardı. 1995 senesinde Erbil’de Türkmen Cephesinin yardımıyla Türkmen okullarımızın sayısı 15’e ulaştı ve şu anda da bu çalışmalar devam ediyor. Bizim Kuzey Irak’ta gördüğümüz tablo şudur; Türkiye ile Kuzey Irak arasındaki ilişkiler iyi olmasına rağmen -siyasi partiler ve okullar ayrı tutarsak- Erbil’deki Türkmenler hala milli haklarını elde edememişlerdir. Türkiye ile herhangi bir ülke arasındaki ilişkiler iyi olduğu zaman bu durum orada yaşayan 
Türkmenlerin durumuna da yansır. Bu durum yadsınamaz bir gerçektir. 
Mesela şu an Suriye ile olumsuz bir ilişki var ve oradaki soydaşlarımızın 
durumu iyi değil. Biz bunu Erbil’de yaşadık. Bugün Erbil dışında yaşayan Türkmenlerden örneğin Kerkük ve Musul’daki Türkmenlerden bizim durumumuz hem güvenlik hem de siyasi durum bakımından daha iyidir. Çünkü o bölgeyle Türkiye’nin ilişkileri iyidir. Irak Türkmen Cephesi’nin birtakım çalışmaları oldu, fakat bu süreçte özellikle PKK tarafından yapılan silahlı saldırılara hocamız değinmedi. Bu saldırılar, Talabani başkanlığındaki KYB ve Barzani başkanlığın daki KDP tarafından gerçekleştirilmiştir. O dönemde Irak Türkmen Cephesi bağımsızlığını korumaya çalıştı. Söz konusu dönemde birisi İran’dan, diğeri Bağdat’tan destek almaya çalıştı. 31 Ağustos günü Peşmergeler Bağdat’tan destek alarak Erbil’e girdiler ve tarafsız olmamıza rağmen bizim yaklaşık 50 gencimizi şehit ettiler. Bu olayların dışında da Türkmenlere silahlı saldırı yapılmıştır. 1991’de Altınköprü’de, 1996 ve 1998’de Erbil’de saldırılar 
oldu. 1998 bizim için önemlidir. O dönemde Irak Türkmen Cephesi’nin 
siyasi gücü üst düzeydeydi. 31 Ağustos saldırısının nedeni de budur. 
Arapça bir kitapta 1998 saldırısından bahsedilmektedir. Irak Türkmen 


Cephesi Erbil’de, Türkiye’nin desteğiyle çok yoğun faaliyetlere başladı. 
Irak Türkmen Cephesi Erbil’i ikinci Türkmen şehri yapmak istiyordu. 
Dönemin istihbaratı Kürt yönetimine bu bilgiyi verdi. Irak Türkmen Cephesi 
o dönemde ikinci Kerkük vakasını yaşamıştır. Irak Hükümeti Irak 
Türkmen Cephesi’nin çalışmalarından rahatsız oluyordu ve KDP’den on 
gün içinde Irak Türkmen Cephesi’ne saldırı düzenlemesini istedi. Bunun 
sonucunda da 30 Ağustos gecesinde saldırı düzenlenmiştir. Bu saldırının 
nedenini biz de sonra öğrendik. Çünkü Türkiye’nin Irak Kürtleriyle 
arası çok iyidir. O dönemde Erbil, Kerkük’teki gibi farklı politikalarla 
karşı karşıya gelmedi. Erbil’deki Türkmen nüfusu hakkında çok sayılar 
verilmiştir, ama bizim orda neden sayımız görünmüyor? Çünkü orada 
sessizce Türkmen varlığı katlediliyor. Bugün KDP ve KYB listelerinde 
5-6 Türkmen aday var, İslamcılar içinde de öyle. Hepsi birlikte elli 
bin oya yaklaşmaktadır. Geldiğimiz noktada 2005’te kapanan büroları, 
2011 yılında tekrar açtık. Irak Türkmen Cephesi neden Kuzey Irak’taki 
oluşuma o dönemde katılmadı da şimdi katıldı? Çünkü o dönem gerekli 
değildi ama şimdi gerekli olduğu değerlendirilmiştir. Bu karar Irak 
Türkmen Cephesi’nin bağımsız bir kararıdır ve biz bunun faydalarını 
gördük. Şimdi orada da temsilcilerimiz var. 6 ay içinde 2 parlamentoda 
da temsil ediliyoruz. Erbil’de, Osmanlı İmparatorluğundan bu yana ilk 
defa Türkçe hutbe okundu. Bu çok doğal bir haktır ve olması gerekendir. 
Bu Irak Türkmen Cephesi’nin çalışmalarının sonucudur. Kerkük’te de var 
Musul’da da var ama oralarda resmi bir karar. Biz bir bakanlıkta temsil 
ediliyoruz. Bunun yanında Türkmen işlerinden sorumlu bir danışmanlık 
da kurulacaktır. Bu nedenle bizim çalışmalarımız olumlu yönde gidiyor. 
Ben tüm bu gelişmelerden çok memnun oldum. 

Teşekkür ederim. 


Türk Dış Politikasında Suriye Türkmenleri 
Doç. Dr. Mehmet Erol 

Geçtiğimiz yetmiş yıllık Türkiye-Suriye ilişkileri, Türkiye’nin Suriye Türkmen lerine yönelik izlediği politikanın seyrini ve derinliğini doğrudan etkilemiştir. Aslında Suriye’nin bağımsızlığını kazandığı 1946 yılından 2011 yılı sonuna kadar reel bir politikanın varlığından söz etmek zordur. Belirgin bir politikanın olmayışı; Suriye’nin bu yıllar arasındaki yönetimi ve Türkiye’ye karşı tutumuyla yakından ilgilidir. Bu nedenle iki ülke arasındaki ilişkileri anlamak, en azından hatırlamak, bahsi geçen yıllardaki politikasızlığın nedenlerine ışık tutacaktır. Bu çerçevede, 
konuşmamızda Türkiye-Suriye ilişkileri dönemler altında kısaca verilecek ve dönemler içinde, varsa Türkiye’nin Suriye Türkmenlerine dair algısı 
değerlendirilecektir. 

Türkiye-Suriye ilişkilerini gösterdikleri karakteristik özellikleri bakımından dört dönem altında ele almak mümkündür. 

1. Türkiye Cumhuriyetinin ilk yılları ile Fransız manda yönetimi arasındaki ilişkiler. 
2. Suriye’nin kurulduğu 1946’dan 2000 yılına kadar olan dönemdeki ilişkiler. 
3. 2000-2011 yılları arası ilişkiler. 
4. İç savaş dönemi ilişkiler (2011’den günümüze) 

1. Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Yılları İle Fransız Manda Yönetimi Arasındaki İlişkiler Bilindiği üzere, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile 
Suriye’den Türk birlikleri çekilmiş, 10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşması ile de Sykes-Picot Anlaşması gereğince Mersin, Adana, Hatay, Antep, Maraş, Urfa illeri ve Suriye-Lübnan Fransızlara bırakılmıştır. (Yavuz 2005: 232-249) 

1918’in sonunda Anadolu’da başlayan Kuvayı Milliye Hareketi (İlk direniş, Güney Cephesi’nde Dörtyol’da 19 Aralık 1918’de Fransızlara karşı başlamıştır) kısa zamanda, özellikle Halep ve çevresinde de teşkilatlanmıştır. Halep’teki direniş Halep Heyeti-i Merkezi adıyla örgütlenmiş; gerek bölgedeki aşiretler ve gerekse Fransızların faaliyetlerine karşı düzenli bilgi akışı sağlamıştır. (Dağ 2010) Bölgedeki bu oluşumların örgütlenmesinde Ankara hükümeti destek olmuştur. Bu bağlamda Mustafa Kemal Paşa tarafından kolordulara gönderilen bir talimatta, “Halep Kuvayı Milliye’nin Islahiye vasıtasıyla tesis edilecek irtibatla yardımlaşmanın temin edilmesi” istenmiştir.1 

   Bu oluşumların Fransızlara karşı askeri anlamda başarılar elde edişi, Türkiye’deki milli mücadeleye büyük katkı sağlamıştır. Halep ve çevresindeki 
mücadele adeta Anadolu’daki mücadelenin bir devamı niteliğinde olmuştur. Ankara Hükümetinin Halep’teki söz konusu oluşumlara ilgisi ve desteği, bölgede Türkiye ile birleşme isteğinin belirmesine de sebep olmuştur. (Özçelik 2005: 52) 

Ne var ki bu uğraşlar ve başarılar kesin neticeyi değiştirecek güçte olmamış, Hatay dışındaki Türk yerleşim yerleri Ankara (20 Ekim 1921) ve Lozan Anlaşmalarıyla (24 Temmuz 1923) Türkiye sınırları dışında bırakılmıştır. Her ne kadar sınırlar dışında kalan Türk nüfusunun yaşadığı yerlerin vakit geçirmeden Türk topraklarına katılması için gerekli çalışmaların yapılması fikri Ankara Hükümetince kabul edilmiş olsa da artık geriye dönüşü olmayan bir yola girilmişti. (Gönlübol 2007: 139) 

Lozan Anlaşmasından sonra Türkiye ile Suriye ilişkilerinin yoğunluğu sınır düzenlemeleri ve özellikle de İskenderun Sancağı ile ilgili olduğu görülür. (Yavuz 1999) İskenderun Sancağı bir otonomi yönetimi ile Fransa tarafından 1921’de Halep manda devletçiğine bırakılmıştır. İskenderun Sancağı’nın bu otonom yapısı, Ankara Hükümetinin Fransa ve Milletler Cemiyeti nezdinde uyguladığı politikalar sayesinde 7 Ekim 1938’de Hatay Devleti’nin kurulması, 29 Haziran 1939’da da Türkiye’ye katılması ile sonuçlanmıştır. (Yavuz 2005: 265-297) 

Hatay’ın bağımsızlığı ve Türkiye’ye katılma süreci diğer bölgelerdeki Türklerin geleceği konusunu tekrar gündeme getirmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’yi yanlarına çekmek isteyen müttefiklerin planlarından biri Türkiye’nin Halep dahil tüm Kuzey Suriye’yi işgal etmesi olmuştur. 
1941 yılında Halep’teki Türklerin ayaklanıp kaleye Türk bayrağı çekmeleri ve Türkiye’ye katılma isteklerini ortaya koymaları bu çerçevede cereyan etmiştir. Ancak, Ankara Hükümetinin tereddütleri yüzünden bu plan işlememiştir. Bu planın dillendirilmesi ve Hatay’ı kaybetmiş olmanın yarattığı ruh hali, Suriye’deki Türk kökenli azınlığa karşı olumsuz bir tutumla kendini hissettirmiştir. (Dağ 2010) 

Yukarıda kısaca özetlenen olaylar, Türkiye ile Suriye ilişkilerinin ilk dönemini oluşturur. Bu dönem, Suriye açısından sürekli gündemde tutulacak ve iki ülke arasındaki yaklaşık yetmiş yıllık ilişkilerin boyutlarını belirleyecek olan, Hatay’ın Türkiye’ye katılması ile Türkiye’nin başarı sağladığı bir dönem olarak kabul edilebilir. Ne var ki, aynı zamanda sonradan misak-ı milli sınırları içine dahil edilmiş olan Halep’in de kaybedildiği bir dönemdir. Yine 1921 Ankara Antlaşmasıyla Türkmenlere tanınan haklar da Suriye’nin bağımsızlığı kazanması ile ortadan kaldırılmıştır. 

2. Suriye’nin Kurulduğu 1946’Dan 2000 Yılına Kadar Olan Dönemdeki İlişkiler 1946 yılında bağımsızlığını kazanan Suriye, Türkiye tarafından aynı yılın Haziran ayında tanınmıştır. (Yavuz 2005: 311) Bağımsızlık sonrası dönemde (1946-1970 arası) Suriye, darbeler ve karşı darbelerin yaşandığı istikrarsız bir dönem geçirmiştir. 1963 yılında Arap Sosyalist Baas Partisi darbeyle yönetimi ele geçirmiş, 1966 ve 1970 yıllarında ise parti içi darbeler yaşanmıştır. 1970 yılındaki darbeyi gerçekleştiren dönemin Savunma Bakanı Hafız Esad önce kendini Başbakan ilan etmiş, ardından 1971 yılında düzenlenen ve tek aday olarak katıldığı referandumda Cumhurbaşkanı olmuştur.2 

Bu dönem Türkiye-Suriye ilişkilerinin adeta yok hükmündeki bir dönemidir.3 

Bu dönemde iki ülke ilişkilerinin durağan olması, hatta Suriye tarafının hasmane bir tavır sergilemesi, Türkiye ve Suriye’nin Soğuk Savaş döneminde (1947-1990) ayrı bloklarda yer alması ve Hatay’ın Türkiye’ye katılmasının Suriye’de yarattığı psikolojik travmaya bağlanabilir. Bu durumun yarattığı travma, 2008 yılına kadarki Suriye yönetimlerinin haritalarına Hatay’ı dahil etmeleri şeklinde devlet aklı ve halk gündeminde sürekli olarak diri tutulmaya çalışılmıştır. 

Türkiye-Suriye ilişkilerinde gerginliğe sebep olan bir başka konu da Türkiye’nin 1980’de Güneydoğu Anadolu Projesine başlamasıdır. Türkiye, Fırat Nehri’nin sınır aşan sular hukuku kapsamında değerlendirilmesini isterken Suriye, topraklarından geçen Fırat’ın uluslararası sular kapsamında değerlendirilmesini talep etmiştir. (Yavuz 2005) 

Çeşitli etnik gruplardan oluşan Suriye, bağımsızlığını kazandığı gündenitibaren uluslaşma çabası içine girmiş, dolayısıyla kuruluşundan itibaren etnik gruplar yok sayılmıştır. Türkiye ile olan tarihi ve akrabalık bağları dolayısıyla özellikle Türkmenleri zayıf noktaları olarak gören Suriye yönetimleri, ülke genelindeki Türk soylu nüfusu her yönden baskı altına almıştır. Bu çerçevede Türkçe yayın yasağı getirilmiş, 1950’li yılların sonlarında toprak reformu bahanesiyle Türkmenlerin topraklarının önemli bir kısmı ellerinden alınmıştır. Bu ve benzeri uygulamalarla Suriye hükümetleri bir tarihi hesaplaşma tavrıyla faturayı Türkmenlere ödetmiş oluyordu. Böylesi bir ortamda Türkmenler nüfusları oranında devlet kademelerinde temsil edilememiş; ülkenin siyasi, ticari ve eğitim hayatında gereken düzeyde etkili olamamışlardır. 

Söz konusu dönemde Suriye, sadece Türkmenler üzerinden intikam almakla yetinmemiş, PKK terör örgütüne 1985-1999 yılları arasına yardım ve yataklık da etmiştir (Suriye kontrolündeki Bekaa Vadisi ve Şam’da ikamet). Türkiye’nin 1998 yılında yaptığı sert açıklamalar işe yaramış, terörist lider aynı yılın 9 Ekiminde ülkeden çıkarılmıştır. Bu olayın hemen akabinde 20 Ekim 1998’de imzalanan Adana Mutabakatı ile Suriye PKK kamplarını kapatmıştır. Bu güvenlik antlaşması ile iki ülke arasında 12 yıl kadar sürecek tarihte olmadığı kadar bir yakınlaşmanın kapıları aralanmıştır. 

3. 2000-2011 Yılları Arası İlişkiler (Normalleşme Süreci): Hafız Esad’ın 10 Haziran 2000’de ölmesi üzerine, o sırada 34 yaşında olan oğlu Beşar Esad’ın Cumhurbaşkanı olabilmesi için Anayasada değişiklik yapılarak Cumhurbaşkanlığı yaş sınırı 40’tan 34’e indirilmiş ve Beşar Esad 2000 ve 2007’de art arda iki kez Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Beşar Esad’ın iktidara gelmesinden hemen sonra Suriye’de demokratikleşme, insan hakları ve ifade özgürlüğü alanlarında kısa süren nispi bir iyileşme dönemi yaşanmıştır. “Şam Baharı” olarak adlandırılan bu dönemde, Ulusal İlerici Cephe içinde yer almayan grup ve partilerin kamuya açık toplantılar düzenlemelerine ve farklı görüşler seslendirmelerine imkan tanınmıştır. Ancak, bu dönem 2001 Şubat ayında iki bağımsız milletvekilinin siyasi reformlar talep etmeleri nedeniyle “Anayasayı değiştirmeye teşebbüs suçundan” yargılanarak hapse atılmalarıyla sona ermiştir. Bu tarihten itibaren, Cumhurbaşkanı Esad, Suriye’nin dış politikada karşılaştığı sorunları da ileri sürerek siyasi reformları bir kenara bırakmış ve ekonomik alanda tedrici reformlara yönelmiştir.4 

1998 Adana Mutabakatının hazırladığı zemin üzerinden Beşar Esad’ın 2000-2011 yılları arasındaki döneminde Suriye-Türkiye ilişkileri güvenlik, ticaret, ekonomi, siyaset ve kültür alanlarında dikkate değer bir iyileşme seyrine girmiştir. Ayrıca, Irak’ı işgal sürecinde ABD askerlerinin Türkiye topraklarını kullanmasına dair 1 Mart (2003) tezkeresinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde reddedilmesi, Irak işgaline karşı olan Şam ile Ankara’nın yakınlaşmasında rol oynamıştır. İki ülke arasında bu dönemdeki yakınlaşma çerçevesinde değerlendirebileceğimiz ilkler 
yahut önemli gelişmelerden bazıları şunlardır: 

- 2000 yılında Gaziantep ile Halep Üniversiteleri arasında yapılan eğitim işbirliği anlaşması gereği Halep Üniversitesinde Türk Dili Öğretimi Merkezi açılarak eğitime başlanmıştır. Yine 2005 yılında Halep Üniversitesi İnsani Bilimler Fakültesinde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü açılmıştır. 
- Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 13 Haziran 2000 tarihinde Hafız Esad’ın cenaze törenine katılmıştır. Hemen ardından Suriye Başkan Yardımcısı Abdülhalim Haddam, Ankara’yı ziyaret etmiştir. 
- 17 Şubat 2011’de Türkiye-Suriye Teknik ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması imzalanmıştır. 

-Nisan 2003’te Türkiye, Suriye ve İran, bağımsız bir Kürt devletinin engellenmesi konusunda irade beyanı niteliğinde üçlü bir anlaşma imzalamıştır.5 
- 6-8 Ocak 2004 tarihleri arasında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad Türkiye’ye resmi ziyarette bulunmuştur. 
- Suriye, 13 Ocak 2004’te aldığı kararla Türk sanayicilerine, işadamlarına ve tüccarlarına, Suriye’nin tüm sınır kapılarından vize alma hakkı ve kolaylığı sağlamıştır. 
- 22-23 Aralık 2004’te Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Başbakanı Naci Otri’nin resmi davetlisi olarak Suriye’ye bir ziyaret gerçekleştirmiş; bu ziyaret sırasında Türkiye-Suriye Serbest Ticaret Antlaşması imzalanmıştır. 
- 13-14 Nisan 2005 tarihlerinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Suriye’de resmi temaslarda bulunmuştur. 
- 2006’da Türkiye Devlet Planlama Teşkilatı ve Suriye Arap Cumhuriyeti Planlama Komisyonu, karşılıklı işbirliğinin amaçlandığı Türkiye-Suriye Bölgelerarası İşbirliği Programını hayata geçirmişlerdir. Program çerçevesinde fiziki altyapının iyileştirilmesi, sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi, ekonomik ortamın iyileştirilmesi gibi ana başlıklarda, turizmden ticarete, eğitimden spora kadar birçok alanda karşılıklı projeler yürütülmüştür. 
-19 Nisan 2007 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanı ile Suriye Cumhuriyeti Evkaf Bakanı arasında Süleymaniye Külliyesinin korunmasına dair protokol imzalanmıştır.6 

Bu protokol çerçevesinde 2008 yılında Süleymaniye Külliyesi’nin restorasyonu için anlaşma imzalanmıştır. 

- 2008 yılı içinde Türkiye, Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk yapmıştır. 
- 16 Eylül 2009’da Cumhurbaşkanı Beşar Esad, Başbakan Erdoğan’ın davetlisi olarak Türkiye’yi ziyaret etmiş, bu ziyarette Türkiye–Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin kurulması kararlaştırılmış; aynı gün, Türkiye ile Suriye arasında vizeleri kaldıran anlaşma imzalanmıştır. 
- 12–13 Ekim 2009’da Halep ve Gaziantep’te düzenlenen Türkiye-Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Birinci Bakanlar Kurulu Toplantısı’nda ilişkilerin kurumsal altyapısının inşa edilmesine dair önemli adımlar atılmıştır. 
- Ekim 2010’da Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile Suriye Ulusal Petrol Şirketi’nin ortak petrol arama şirketi kurmasına ilişkin protokol kabul edilmiştir. 
- 2009 ve 2010’un Nisan aylarında, iki ülke kara kuvvetleri arasındaki dostluk, işbirliği ve güveni pekiştirmek için üçer gün süren ortak askeri tatbikatlar yapılmıştır. 
- 6 Şubat 2011 tarihinde Asi Nehri üzerinde kurulacak Dostluk Barajı’nın temelleri atılmış ve bu gün “Türkiye-Suriye dostluk günü” olarak ilan edilmiştir. 

Suriye Devleti’nin bağımsızlığından 1998’deki Adana Mutabakatı’na kadar olan süreçte iki ülke ilişiklerine bakıldığında yaşanan bu gelişmeler baş döndürücü niteliktedir. Bu dönemde, Türkiye-Suriye arasında başta ticaret olmak üzere, kültür, turizm, güvenlik, gümrük, ulaştırma, tarım gibi birçok alanda ortak projelerin gerçekleştirilmesi sağlanmıştır. İlişkilerin bu derece ilerlemesi şüphesiz Türkiye ve Suriye’nin menfaatine olmuştur. Ancak, takip edebildiğimiz kadarıyla, Suriye Türkmenlerinin durumu bu olumlu süreçte gündeme getirilmemiş yahut Türkiye bölgedeki yeni partnerini ürkütmemek adına bu konuyu açmamıştır. Yine de iki ülke arasında normalleşen ilişkilerden Suriye Türkmenleri de dolaylı 
olarak olumlu anlamda etkilenmişlerdir. 

Hayata geçirilememiş olsa da Şam’da yaşayanlar, bir Türkmen kültür merkezi açma çabasına girmişlerdir. İlk olarak Halep Üniversitesinde, daha sonraki yıllarda da diğer şehirlerdeki üniversitelerde Türkçe Öğretim Merkezlerinin açılması Suriye’deki üniversiteli Türkmen öğrencilerde moral ve motivasyon sağlamıştır. Türkiye’den gelen akademisyenler aracılığıyla bir taraftan lisansüstü eğitim için Türkiye’ye gidebilme fırsatları yakalarken, bir taraftan da Türk tarihi ve kültürü ile ilgili yayınları kendi imkanlarıyla Arapçaya çevirip yayınlamaya başlamışlardır. Aynı zamanda Türkiye tarafının akademisyenleri Suriye Türklüğünü adeta yeniden keşfedip tarihi, sosyal ve kültürel hayatlarına dair akademik çalışmalar yapabilmişlerdir. 

İlgili antlaşmalarla ticari, vizelerin kaldırılması ile de turistik hareketliliğin artması Suriye’deki Türkmenlerin Türkiye ile ilişkilerini arttırmıştır. 
Ancak ülke liderleri arasındaki yakın ilişkilerin yaşandığı bir dönem olan bu yıllarda da, Türkiye’nin bilinen bir Türkmen politikası söz konusu değildir. 


8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


.