Osman Pamukoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Osman Pamukoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mayıs 2019 Pazar

HEPAR neden kapatıldı?

HEPAR neden kapatıldı? 

Osman Pamukoğlu açıkladı.,
23 Nisan 2019
Gündem.



 











HEPAR., KURUCU Başkanı Osman Pamukoğlu, ( HEPAR'ın ) geçtiğimiz günlerde yapılan olağanüstü kurultayda alınan kararla kapatıldığını ifade etti.

Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu'nun kurduğu Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) geçtiğimiz günlerde yapılan olağanüstü kurultayda alınan kararla kapatıldı.

Karar HEPAR Gençliği Twitter hesabından, " 4 Eylül 2008’de kurulan Hak ve Eşitlik Partisi; hiçbir kurum ve kuruluştan yardım ve destek görmeden, bir avuç yurtseverin maddi ve manevi desteği ile, 10 yıl hayatta kalmayı başarmıştır. 21 Nisan 2019’da toplanan Olağanüstü Kurultay’da alınan kararla; “parti kapatılmıştır" şeklinde duyuruldu.

Independent Türkçe’ye konuşan HEPAR Başkanı Osman Pamukoğlu,  “ Partimize içerden ve dışardan birçok ambargo uygulandı. Partimiz ilk kurulduğunda AB’nin 6 ayda bir gönderdiği ilerleme raporunda ‘ bu parti büyümesin’ diye yer aldı. Türkiye’de Meclis ya da dışından bir çok parti var ama neden onlar yer almadı... Sonuç olarak hiçbir bağış alamadık. Destek gelmedi. Biz bir avuç yurtsever kendi ödediğimiz aidatlarla partiyi 10 yıl ayakta tutabildik” dedi.

“ Propaganda yapamıyorsunuz, etkinlik yapamıyorsunuz, daha çok il ve ilçe örgütü açamıyorsunuz. Dişimizi tırnağımıza takarak partiyi 10 yıl ayakta tuttuk. Gidebildiğimiz kadarıyla etkinliklere katıldık ama daha fazlası mümkün olamadı” diyen Osman Pamukoğlu, tüm çabalarına rağmen HEPAR’ın istedikleri anlamda güce erişemediğini söyledi. 


https://www.milligazete.com.tr/haber/2478927/hepar-neden-kapatildi-osman-pamukoglu-acikladi

****

3 Temmuz 2017 Pazartesi

ABD KÜRDİSTAN TOPRAK TALEBİ


ABD KÜRDİSTAN TOPRAK TALEBİ

Amerika, Kürdistan’ı kurarsa Türkiye’den toprak talep edecek!

Sözcü gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk'ün haberine göre, Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu, " Güneydoğu sınırında Irak ve Suriye'deki gelişmelerin Türkiye için kaygı verici olduğunu" savundu.

Pamukoğlu, "Bazı adımları atmak için geç kalınıyor. Türkiye'deki NATO ve ABD üsleriyle ilgili yeni düzenlemeler ve güvenlik unsurlarımızın öne alındığı konular 
görüşülmeli. Yeni anlaşmalar yapılmalı" dedi.




Irak ve Suriye’de kurulacak Kürdistan’ın Türkiye’yi de etkileyeceğini ve Türkiye’de otonomi, özerk bölge gibi taleplerin gündeme geleceğini savunan Pamukoğlu “Irak'ın kuzeyinde Barzani üzerinden Kürdistan'ın kuruluşu tamamlandı. Şimdi Suriye Kürdistanı'nın ağır silahlarla, tanksavarlar takviye ederek, sınır boyundaki yaklaşık bin 100 kilometrelik alanda Kürdistan kuruluyor. Kürdistan kurulmasıyla ilgili zamanı ABD, siyasi ve askeri koşullar nedeniyle erteliyor.” dedi.




Osman Pamukoğlu, ABD Başkanı Donald Trump'ın YPG'ye ağır silah verilmesine dair kararı imzalamasıyla ilgili olarak "ABD'nin Suriye’de yaptığı oradaki Kürtleri 
gerilla tarzından ordulaşmaya geçirmek. Bunun adı devlettir. Komşumuz Irak ve Suriye'de kurulacak Kürdistan, hemen arkasından bize de sirayet eder. 

Ülkemizde de devleti zorlayacak otonomi, özerk bölge gibi talepler gündeme gelecektir. Kürdistan kurulmasıyla ilgili zamanı ABD, siyasi ve askeri koşullar 
nedeniyle erteliyor. Akıllarında İskenderun Limanı bulunuyor. Bunun anlamı, ileride Türkiye'den de toprak alınacağıdır" görüşünü dile getirdi.

ABD’nin Suriye Kürdistan’ı için Türkiye’yi uzak tuttuğunu öne süren Pamukoğlu, Suriye Kürdistanı'yla ilgili çalışmalarda hep ABD’nin konuşulduğunu lakin 
planın içinde İngiltere, Fransa ve Rusya’nın da olduğunu savundu.

Afrin üzerinden enerji naklinin yapılmasıyla ilgili akıllarda İskenderun Limanı’nın bulunduğunu belirtern Pamukoğlu, “bunun anlamı, ileride Türkiye'den de 
toprak alınacağıdır. Amanos Dağları'nı PKK'nın terk etmemesi ve sürekli o bölgede dolaşması da İskenderun hesabının bir parçasıdır." İfadelerini kullandı.

Kaynak Sözcü

http://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/amerika-kurdistani-kurarsa-turkiyeden-toprak-talep-edecek-1849811/




*********




ABD, Türkiye’ye Rağmen Suriye’de bir Kürt yönetimi oluşturur mu?


Yurdagül Şimşek, 
Hikmet Durgun, 
Elif Örnek
17:31 24.03.2017




Suriye’deki terör ve iç karışıklık devam ederken, ABD destekli grupların başarıya ulaşamayacağı netlik kazandı. ABD'nin ülkeyi üçe bölme planını gündemine 
alıp almayacağı belirsizliğini korurken, Türkiye’ye rağmen Kürt güçleriyle yakın işbirliği içinde kuzeyde ABD destekli bir yapı kurulması olasılığını uzmanlar ve 
aktörler Sputnik’e değerlendirdi.

Sergey Lavrov
SPUTNİK

Lavrov: Rusya, Türkiye ve İran'ın üçlü mekanizması yürürlükte,

Suriye’yi üç bölgeye ayırma planı 2013 yılında önce Türkiye, hemen ardından İsrail ve ABD tarafından gündeme getirilmişti. Washington’ın tasarrufunda ülkenin kuzeyinde Türkiye ve Irak’taki gruplarla bağlantılı Kürtlerin; sahil şeridinde Suriye hükümetinin; ülkenin doğu ve kuzey kesimlerinde radikal İslamcıların yönetimi alması vardı. Bu plan zamanla daha ‘yumuşak’ bir şekilde ‘Alevi, Sünni ve Kürt bölgeleri’ olarak ifade edilmeye başlandı. Moskova ile yaşadığı krizi geride bırakarak sahada daha fazla ortak hareket etmeye başlayan Ankara, Astana sürecinde Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyulduğuna ilişkin deklarasyonların altına imza attı.

ABD son dönemde Suriye’nin kuzeyindeki Kürt gruplarla işbirliğini Türkiye’nin sert ikazlarına rağmen giderek artırıyor. ABD Başkanı Donald Trump, seçimler 
öncesinde New York Times’a verdiği demeçte ‘Kürtlerin hayranı’ olduğunu ifade ederek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Kürtleri yan yana 
getirebileceğini ileri sürmüştü. Ancak Trump’ın Beyaz Saray’daki koltuğa oturmasından bu yana Washington ile Ankara arasındaki açı, Suriye’deki Kürt 
gruplara yönelik farklı tutumlar nedeniyle daha da artmışa benziyor.

Suriye’de ABD operasyonlarının önemli kara güçlerinden birini oluşturan Kürtleri, bu ortaklığın sonunda bağımsız bir devlet olma ihtimali mi bekliyor? 
ABD Türkiye’ye rağmen Suriye’nin kuzeyinde bağımsız ya da özerk bir Kürt bölgesi yaratabilir mi?

Rusya'nın Suriye'de hava operasyonu,

© SPUTNİK/ DMİTRİY VİNOGRADOV

‘Türkiye ve Rusya’nın sürekli koordinasyonu, Suriye’nin geleceği için anahtar’


PEKİN: TÜRKİYE’NİN İKNA KARTI RUSYA, SURİYE VE İRAN


CANLI TELEFON BAGLANTISI;
 < https://soundcloud.com/sputnik-tr/ismailhakkipekin-online-audio-convertercom-1  >

Konuyu Sputnik’e değerlendiren emekli Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin, Türkiye’nin doğru adımları atması durumunda Suriye’nin 
kuzeyinde bağımsız ya da özerk bir Kürt yönetimi kurulmasının zor olduğunu savundu. Pekin’e göre Türkiye bunun için Suriye, Rusya, İran, hatta Irak’la ortak hareket etmeli:

“Eğer kartlarını iyi oynarsa, Türkiye’ye rağmen o bölgede bağımsız ya da özerk bir Kürt yönetimi oluşturulamaz. ABD’nin planı açık; Suriye’yi bir federasyon 
haline getirmek ve Kürtleri de bu federasyonun bir parçası yapmak. Rusya da şu anda Afrin bölgesine ateşkesi gözetim adı altında bir birlik yerleştirdi. 
Onlar da Afrin’i bir bütün olarak Suriye’nin içinde tutmaya çalışıyorlar. Bütün sorun Türkiye’nin Suriye ile işbirliğinde yatıyor. Eğer Türkiye Suriye ile işbirliği 
yapıp ABD ve Rusya’yla denge politikasını tutturabilirse, Suriye’nin kuzeyinde özerk bir Kürt bölgesi oluşturulması çok zor.”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

© AA/ ONUR ÇOBAN

Kılıçdaroğlu: Suriye ile işbirliği yapılmalı,

‘BU ŞEKİLDE DEVAM EDERSE TÜRKİYE KAYBEDER’

İsrail ile ABD’nin politikaları ve Kürt güçlerinin sahadaki işbirliğine rağmen, Türkiye’nin özerk ya da bağımsız bir yönetim kurulmasını engelleyecek kadar 
güçlü bir kartı olup olmadığı sorusunu yanıtlayan Pekin, şunları söyledi:

“Bence güçlü kartı Türkiye’nin; Rusya, Suriye ve İran’la işbirliği var. Türkiye ideolojik körlükten kurtulup da bunları kullanabilirse emin olun  ABD’ye yaptırmaz bunu. En azından kısa vadede yaptırmaz, zaman kazanır. Daha basit, mahalli idarelere verilen özerklik gibi konularla ancak bu işi halledebilirler. Ancak bu şekilde devam ederse Türkiye kaybeder. Türkiye’nin İran, Rusya, Suriye hatta Irak’la işbirliği yapması gerekiyor.”

ÇONKAR: NATO MÜTTEFİKİMİZ ABD’YLE GÖRÜŞ AYRILIĞIMIZ VAR,

Sputnik'e değerlendirmede bulunan Türkiye — Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı ve AK Parti İstanbul milletvekili Ahmet Berat Çonkar ise 
şunları söyledi:


CANLI TELEFON BAGLANTISI;
< https://soundcloud.com/sputnik-tr/berat-conkar-4 >

“Bizim NATO içerisinde müttefikimiz olan Amerika ile YPG-PKK ile ilişkileri konusunda bir görüş ayrılığımız var. PKK-YPG-PYD bunların hepsi aynı çatı altında farklı odalar olarak değerlendirilebilir. Bu açıdan hiçbir NATO üyesi ülkenin kendilerinin de terör örgütü olarak kabul ettiği bir örgüte böyle bir özerklik, devletleşme tarzı bir şey sağlaması düşünülemez.”


Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi Hüseyin Diriöz

© AA/ SEFA KARACAN

Büyükelçi Diriöz: Trump'ın Suriye'de güvenli bölge planının detaylarını bilmiyoruz

‘TÜRKİYE’NİN TEPKİSİNİ YUMUŞATMAYA ÇALIŞIYORLAR’

ABD’nin, ‘IŞİD’e karşı savaşta YPG’ye ihtiyacımız var’ gerekçesinin, Türkiye’nin tepkisini yumuşatmaya yönelik olduğunu kaydeden Çonkar, şöyle devam etti:

“Amerika’nın başından beri söylediği, ‘Bizim onlara IŞİD ile savaşmak için sahada ihtiyacımız var. Bu yüzden işbirliği yapıyoruz. Onu da SDG adı altında 
içine başka unsurlarda katarak yapıyoruz’ bir anlamda Türkiye’nin tepkisini yumuşatmaya çalışan söylemler. Yalnız şunu görmek lazım. Biz bin yıldan fazladır bu topraklarda olan ve daha önceden de o toprakları yönetmiş kadim bir ülkeyiz, kadim bir milletiz. Bizim isteğimizin muhalifinde bir terör örgütünün buralarda devletleşmesi mümkün olmaz. Türkiye bunu her şekilde engeller. Bunu ne Amerika ne bir başkası hiç kimse başaramaz. Burası bizim hinterlandımız, bizim sınırımızdır.”

Numan Kurtulmuş

© FOTOĞRAF: DHA

'ABD ve Rusya 3-5 bin PYD militanını mı tercih edecek, Türkiye'yi mi?'

‘PYD ETNİK TEMİZLİK YAPIYOR’

Koridor olarak adlandırılan bölgenin Kürt bölgesi olmadığının ifade eden Çonkar, “PKK ve PYD’nin büyük ölçüde Menbiç’e doğru ilerleyerek Türkmenleri, 
Arapları etnik bir temizlikle arındırdığı ve işgal altına aldığı birtakım yerler var. Ne coğrafya olarak ne sosyolojik olarak Kürt koridoru diye bir şey yok. 
Fakat Suriye’de yaşayan Kürtlerin oluşacak çözüm sonrasında Suriye içerisindeki yapıda nasıl yer alacakları, ortaya çıkacak yeni yönetimle birlikte anayasal 
sistem içerisinde bir karara bağlanacaktır” diye konuştu.

Menbiç'te konuşlanan ABD askerlerinin görüntüleri yayınlandı.

© AFP 2017/ DELIL SOULEIMAN

ABD, Menbiç'e 200 asker ve zırhlı araç daha gönderdi

‘TÜRKİYE MÜSAADE ETMEYECEK’

Çonkar, Suriye’nin kuzeyinde PYD öncülüğündeki bir girişime  Türkiye’nin, kesinlikle müsaade etmeyeceğini de ekledi:

“Bu Türkiye’yi açıktan tehdit eden, 40 yıldır askerimizi, polisimizi, insanımızı şehit eden, Türkiye’ye çok büyük zararlar veren eli kanlı bir örgüttür. 
Bu anlamda oradaki Kürtlerle, terör örgütünü ayırt ediyoruz. Terör örgütünü Türkiye’nin düşmanı görüyoruz. Ama orada yaşayan farklı siyasi partilerden, 
farklı görüşlerden, farklı inançlardan oluşan grupları da Türkiye Suriye’nin içerisinde hak ve özgürlüklerine sahip olarak yer almalarını destekleyecektir. 
Bu konuda Türkiye çözüm noktasında herkesle işbirliği yapacak durumdadır.”

DSG Güçleri

© AFP 2017/ DELIL SOULEIMAN

DSG: Rakka operasyonunda Türkiye’nin rolü olmamalı

SURİYE TÜRKMEN MECLİSİ: ABD, ‘PYD KORİDORU’ OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYOR

Suriye’nin kuzeyinde ABD destekli bir Kürt yönetimi olasılığını Sputnik’e değerlendiren Suriye Türkmen Meclisi yetkilisi Abdurrahman Mustafa ise ABD'nin bir PYD koridoru kurmak ve Suriye'yi bölmek istediğini savundu.

CANLI TELEFON BAGLANTISI;
< https://soundcloud.com/sputnik-tr/abdulrahman-mustafamp3 >

“ABD'nin Suriye'de bir Kürdistan devleti kurma amacının olduğunu söylemeyelim” diyen Mustafa, şöyle devam etti: “ABD'nin amacı PYD — PKK işbirliği yaparak orada bir PYD terör örgütü koridoru yapmaktır. Ancak Fırat Kalkanı’yla birlikte bunun yapılmasına bir set çekildi. Türkiye milli güvenliği konusunda diretecektir, bir oluşuma izin vermeyecektir. Türkiye’nin buna engel olması gerekiyor hem kendi milli güvenliği açısından hem Suriye'nin toprak bütünlüğü açısından; hem de o bölgede bir Türkmen varlığı var.”

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov

HOST PHOTO AGENCY

Peskov, Suriye'de özerk Kürt bölgesi kurulmasına ilişkin soruyu yanıtladı

‘SURİYE TÜRKMENLERİ, BÖLÜNMEYE KARŞI’

Suriye’nin kuzeyinde Türkmenlerin de yaşadığını belirten Mustafa, ABD’nin baştan beri Suriye’yi bölme amacı güttüğünü ifade etti:

“Azez — Cerablus arası bir Türkmen bölgesidir, Kürt toprağı değildir. Orada yüzde 2 veya 3 civarında Kürt vatandaşlar da olabilir. Amerika baştan beri Suriye'yi bölmeye çalışıyor. Amerika'nın projesi budur. (eski ABD Dışişleri Bakanı John) Kerry, döneminden beri. ABD'nin bu projesi su yüzüne çıkmıştır;  somut bir şekilde Suriye'yi bölmeye çalıştığını görüyoruz.  Ama biz Suriye Türkmenleri olarak karşıyız. Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması gerekiyor. 
Ayrıca Suriye'nin yönetim şekline Suriyelilerin karar vermesi gerekiyor, dış güçlerin değil. Nasıl bir yönetim şekli federatif mi yoksa daha 
değişik bir şey mi buna Suriye halkının karar vermesi lazım.”

Musul'da cephedeki Peşmerge güçleri

© SPUTNİK/ HİKMET DURGUN

ENKS: Rojava Peşmergeleri’ni NATO eğitiyor

ENKS: ABD, TÜRKİYE’DEN VAZGEÇEMEZ

Sputnik'e konuşan Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) yöneticisi Enter Nehsan ise Kürtlerin özerklik kazanmasının ABD’nin çıkarlarıyla ilgili olduğunu belirtti. 
Nehsan şunları söyledi:

“Bu konu ABD’nin çıkarlarına bağlı.  Eğer Amerikalılar isterlerse bir özerklik kurdurabilirler. ABD her şeyden önce çıkarına bakıyor. Fakat ben Türkiye’nin 
tutumundan dolayı, böyle bir özerkliğin kurulabileceğini sanmıyorum. Çünkü ABD'nin Türkiye ile ilişkileri çok eskilere dayanıyor. Çıkarları vardır. 
İncirlik üssünü kullanıyor. ABD’nin Türkiye'den vazgeçebileceğini sanmıyorum.”

Rojava
© SPUTNİK/ HİKMET DURGUN

ENKS, Suriye’nin kuzeyi için federalizm talebiyle ‘anayasa’ hazırlıyor

‘KÜRTLER BİRLEŞİK FEDERAL BİR SURİYE İSTİYOR’

ABD’nin bağımsız bir Kürdistan yapılanmasını hedeflemediğini savunan Nehsan, Suriye’deki Kürtlerin de böyle bir bağımsızlık talebi olmadığını kaydetti:

“Şimdiye kadar ABD'nin bağımsız bir Kürdistan amacı yoktur. ABD bu konuda şimdiye kadar hiçbir şey söylememiştir. Türkiye yönetimi, Kürtlerin karşısında 
olmadığını belirterek, ‘biz PKK'ya karşıyız ve YPG ve PKK birdir’ diyor. Hiç kimse Suriye toprağında bir Kürdistan istemiyor. Kürtler dahi istemiyor. 
Kürtler en çok Suriye'de bir federalizm istiyorlar. Birleşik, federal bir Suriye istiyorlar. Bütün halkların haklarının içerisinde yer aldığı bir Suriye istiyorlar. 
Suriye'de Çerkesler, Süryaniler de vardır. Kürt haklarının da korunduğu bir Suriye istiyorlar.”


https://tr.sputniknews.com/columnists/201703241027789459-abd-turkiye-suriye-kurt-bolgesi/


10 Kasım 2016 Perşembe

28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 11



28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 11




ÖZAL SONRASI KARMAŞASI _ 2


Mason Demirel'in Cumhurbaşkanlığı koltuğuna kaçmasından sonra, Amerikan pasaportlu Çiller’in devam ettiği DYP-SHP koalisyonu 1994, 5 Nisan’ında büyük bir devalüasyona gitmek zorunda kaldı. Bu aslında, Demirel’in 1980 hükümetin de Özal’la birlikte aldığı 24 Ocak Kararları’na benzer bir operasyondu. Özal "orta direk, orta direk" diyerek orta sınıfın belini kırmış, zengin daha zengin, fakir daha fakir olmuş, işçi ve memur ezildikçe ezilmişti.

Dönüp dolaşıp 14 yıl sonra başladığımız yere gelmiştik. Hem de çok daha kötü bir durumda!..

O tarihte mevcut olan, ve 1987'den beri artarak gelen TERÖR, ENFLASYON, YATIRIMLARIN DURMASI, YOLSUZLUK, DIŞA BAĞIMLILIK, FAİZ, NÜKLEER SANTRAL, DOĞAL GAZ, KIBRIS, EGE, IRAK, ÇEKİÇ GÜÇ, MÜSLÜMAN ÜLKELERLE İLİŞKİLER gibi son derece önemli konular 1991-1993 Demirel iktidarından sonra, yeni hükümetlerin başına kaldı. (1)

Bütün bu haltları karıştırmış sorumlulardan ÖZAL mezarında hesap verip kıvranırken, henüz o aşamaya gelmemiş olan DEMİREL, Cumhurbaşkanı olmanın verdiği rehavetle bol bol geriniyor, bol bol iç ve dış seyyahate çıkıyordu!...

Hırslı Ispartalı'nın bir tek amacı vardı: GÜNDEMDEN DÜŞMEMEK!..

Adını unutturmamak için olur olmaz yerlerde temel atma törenlerine, açılışlara katılıyor, kendine has o bozuk TÜRKÇE'si ile sözüm ona vecizeler yumurtluyor du!.. Herif neredeyse alafranga helâ açılışı bile yapacak, kurdela kesecek, orada bile nutuk atacaktı!..

Biz Demirel Efendi’nin serüvenini 32 KISIM TEKMİLİ BİRDEN başka bir yazımızda anlattığımız için, burada ÖZAL sonrası ile ve DYP’nin İKTİDAR ortağı SÜREKLİ HIRSIZLIKLAR PARTİSİ'nin (SHP) akıllara durgunluk veren maceralarıyla devam edelim.

Efendim, ECEVİT'in "hizipçi" diye ilişkisini kestiği DENİZ BAYKAL denen adam, CHP'nin açılmasına izin verilmesinden yararlanarak kendi gibi hizipçi bir grupla SHP'den ayrıldı. CHP'nin başına geçti. Böylece sözde "sol"u temsil eden üç parti oldu!.. Bundan sonra da bitmez tükenmez "birleşme" görüşmeleri başladı.

Bu dönemde durmadan değişen hükûmetlerde SHP-CHP'nin 60 civarındaki beş para etmez milletvekillerinden çoğu, bakan olup ömür boyu yüksek emekli maaşına kavuştu! (2)

SHP-CHP iktidar ortağı olarak hükümete en "kaliteli" elemanlarını vermeyi asla düşünmüyor, tek amaç olarak daha fazla milletvekilinin bakanlık koltuğunun tadına bakmasını amaçlıyordu. Bu yüzden oturduğunuz sokağa çöpçü, yaşadığınız binaya kapıcı olarak bile almıyacağınız kişiler BAKAN olup kasım kasım kasılıyorlar, hem kendilerini, hem de çevrelerini öylesine yediriyorlardı ki, SHP'nin açılımı halk arasında "Sosyal Demokrat Halkçı Parti" değil; "Sürekli Hırsızlıklar Partisi" olmuştu!

Çiller ise SHP ortaklığı ve MHP desteği ile devraldığı iktidarı sürüklemeye çalıştı... Ne var ki, DEVLET mekanizması 1987'den beri çürümüş, EKONOMİ tamamen bozulmuş; hele 1991'den sonraki inanılmaz boyutlara ulaşan yolsuzluk ve partizanlık ile ÇÖKME noktasına gelinmişti.

Çiller EKONOMİ profesörüydü, ama ŞİRKET yönetiminden başka bir işe yaramıyan MİKRO yaklaşımdan, FRİEDMAN tarzı MONETER tedbirlerden başkasını bilmezdi!.. Üstelik DEVLET İDARESİ'nde, SİYASET'te, BÜROKRASİ'de son derece etecrübesizdi. Ayrıca TARİH, DİPLOMASI, SOSYOLOJİ, DİN, hatta TÜRKÇE konusunda tamamen cahildi. Ağzını her açışta bir ÇAM deviriyor, her gittiği yerde bir POT kırıyordu!

Onun için 1994 yılı 5 NİSAN kararları ÜLKE GERÇEKLERİ göz önünde tutulmadan, MİKRO anlayışla MONETER tarzda oldu. Doları 15.000 TL'den 30.000 TL'ye çıkarmakla, yüksek faizle hazine bonosu ihraç etmekle işe başladı. Bir takım istikrar tedbirleri aldı, özelleştirme girişimlerinde bulundu, ama bunlar gidişi o anda frenlemekten öteye gidemedi.

Tam tersine ülke istenmiyen bir BORÇ FASİT DAİRESİ içine girdi. Bundan sonraki yıllarda DEVLET halktan yüksek faizle borç alıyor, bu aldığı borçla hemen bir önceki borcun faizini ödüyor, sonra gene işini borçla sürdürüyordu.

Yüksek faiz dedikse, BATI standartları ile anlaşılmaya!.. BATI ülkelerinde %5'in üzerindeki faiz yüksek, %10'a ulaşan faiz ise çok yüksektir. TÜRKİYE'de o yıl mevduat ve bono faizleri %200-400 arası idi. Sonraki yıllarda %150'nin altına düşmesi başarı sayıldı!..

EKONOMİ'den MAHALLE BAKKALI kadar anlıyanlar bile bilir, hiç bir kurum %100 faizle ayakta kalamaz!.. Bir de dış borçlar devreye girince, yani kredi alma zorlaşıp BORÇ ve FAİZ ödeme durumunda kalınca, ülkenin perişan hali iyice ortaya çıktı. Bu sefer yüksek faizle dışardan döviz toplanmaya başlandı. Çiller bütün ümidini GÜMRÜK BİRLİĞİ'ne bağlamıştı. Eğer GB'ye girebilirsek AVRUPA BİRLİĞİ'nin vereceği 3.5 milyar dolar kadar yardım ile ekonomiyi düzeltebileceğini umuyordu!.. Sarışın kadının pembe hayalleri!..

Ne var ki, BATILILAR öyle insanı yalvartmadan, diz çöktürtmeden zırnık koklatmazdı!.. Bizden istedikleri de öyle önemli şeyler değildi canım!..

Güneydoğu Anadolu'yu Kürtler'e vermeli, Kıbrıs'tan vazgeçmeli, İstanbul'da bir Fener Ortodoks Federe Devleti kurmalı idik!... Haa, bir de Terör Yasası'nın 8. Maddesi'ni kaldırıp her türlü ırkçı ve hıristiyan akımlara propoganda imkânı tanımamızı istiyorlardı!..

8. Maddenin kalkması, cezaevlerindeki 200 kadar TÜRKLÜK'le alakası kalmamış sözde "aydın"ın serbest kalması demekti!.. Bunlar orada BATI'ya HİZMET sunmakta güçlük çekiyorlardı!

İşte MEMLEKET bunlarla uğraşırken, 1995 Kurban Bayramı'ndan 2 gün önce çok enteresan bir olay oldu... DEMİREL 32. Gün programında: " Gümrük Birliği'ne karşı olduğunu, Batı'nın aslında Türkiye'yi bölmek istediğini, Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. Maddesinin kaldırılmasına karşı olduğunu, bunun arkasında Sevr'i yeniden hortlatma isteğinin bulunduğunu" söyledi!..

DEMİREL bunu rüyasında görmemişti... Gökten ilham da gelmemişti... Peki ne olmuştu da, yılların BATICI MASON DEMİREL'i bunları söyliyecek hale elmişti?..

DEMİREL bu kanaate dönemin Fransa Dışişleri bakanı Allain Juppe ile yaptığı görüşmelerde varmıştı!.. Tutanakları açıkladı ve " Ben bu görüşmeden BATI'nın TÜRKİYE'yi bölmeyi hedeflediğini çıkardım " dedi!..(Aksiyon 20-26 Mayıs, 1995)

Ne var ki yalancı çobana doğruyu söyleyince de inanmazmışlar ya, Çoban Sülü'yü de bizim gibi bir kaç kişiden başka ciddiye alan çıkmadı!... BATI güdümlü basın ise GÜMRÜK BİRLİĞİ'ne angaje olduğu için DEMİREL'i epey eleştirdi. Hoş, DEMİREL de bir süre sonra olayın etkisinden kurtuldu. Gene her kademede AMERİKA HAYRANLIĞI, BATI UŞAKLIĞI, AVRUPA TOPLULUĞU ÖZLEMİ bütün hızıyla sürdü gitti.

1993 Belediye Seçimleri Refah Partisi'nin zaferi oldu. İSTANBUL, ANKARA başta olmak üzere pek çok il ve ilçede seçimi RP adayları kazandı. Herkesin "gerici" sandığı RP, bütün diğer partilerden daha organize, disiplinli ve modern metotlarla bir seçim çalışması ile seçmene ulaşmış, onları ikna etmiş ve birinci sıraya gelmişti. Üstelik RP'li belediyeler kısa zamanda, bir-ikisi ihariç, yolsuzlukları önlemiş, gelirleri arttırmış, âcil hizmetleri vermeye başlamış, halkın desteğini kazanmıştı.

Erbakan 1970'lerde yaptığı hataları yapmıyor, halkı "müslüman-müslüman değil" diye ikiye bölmüyor, hizmet götürürken "bana oy veren-vermiyen" ayırımı yapmıyor, tam tersine kendine oy vermemiş yerlerin de sempatisini kazanmaya çalışıyordu.

1989'dan beri büyük şehir belediyelerini ve pek çok il ve ilçede belediye başkanlıklarını elinde tutan SHP, başta NURETTİN SÖZEN, MURAT KARAYALÇIN olmak üzere inanılmaz yolsuzluklara karışmışlar, üstelik bir de BELEDİYELER'e KÜRTÇÜLÜK ve ALEVİLİK sokmuşlardı!... Halk bunlardan "illallah!" demişti!.

Bu arada BATI güdümlü medya, işadamları ve sözde "aydın"lar, kuyruğu yanmış it gibi feryat ediyor, "sol"da ve "sağ"da birleşme istiyordu. Buna göre ANAP'la DYP birleşecek, "sağ"da güçlü bir parti olacak; SHP, CHP ve DSP birleşecek, "sol"da güçlü bir parti olacaktı!..Niye?.. Çünkü RP, MHP ve BBP'nin oyları her seçimde biraz daha artıyor, bunlar önlenemez bir şekilde İKTİDAR'a yaklaşıyordu!

Belediye seçimleri, kamuoyu yoklamaları SHP ve CHP'nin silinip gitmek üzere olduğunu gösterince, bunlarda şafak attı, iki parti uzun çekişmelerden sonra bir araya geldiler, ve partinin adı CHP oldu. CHP'nin başına Demirel Hükümeti'nin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin geçti. bu kişi Kürt asıllı bilinir, Ermeni asıllı olduğu iddia edilir, silik şahsiyetli biri olmasına rağmen, Dışişleri Bakanlığı gibi önemli görevlere gelecek, daha sonra da ABD tarafından seçilip Afganistan'a uluslararası temsilci olarak gönderilecekti.

Böylece hiç bir vasfı olmayan Karayalçın, bir anda yükseldiği SHP Genel Başkanlığı'nı ve Başbakan Yardımcılığı'nı kaybetti, zaten iyice ziftlendiği Ankara Belediye Başkanlığı'ndan da olmuştu!

Yine bu dönemde terör iyice tırmanmış, şehirlerde bombalar patlamaya başlamıştı. Ne var ki, Çiller bu konuda pabuç bırakacak liderlerden değildi. Ordunun ve polisin giriştiği operasyonlarda yüzlerce PKK'lı öldürüldü. Bu arada PKK'ya yardım eden Kürt ve Ermeni kökenli işadamları, mafya babaları, kumarhaneciler temizlendi. 1995 seçimlerinde Refah Partisi birinci çıkınca, aydın geçinenleri, bürokratları, yabancılarla birlik olup halkı soymaya alışmış işadamlarını bir "şeriat geliyor" korkusu sardı!.. MİLLÎ GÖRÜŞ hepsini umacı görmüş gibi korkuttu!.. Özal'dan bu yana da TÜRKİYE'yi zaten GAYRIMİLLÎ kişiler, yani TÜRK insanından daha çok BATI'ya, AMERİKA'ya güvenenler ön planda idi. 28 Şubat 1997'den sonra TÜRKİYE'yi TÜRK olmayanlar, hatta TÜRK olmasa da samimi bir şekilde "NE MUTLU TÜRK'ÜM" diyemiyenler idare edecek, bu durum 2003'te AKP'nin iktidar olmasıyla ve Recep Tayyip Erdoğan gelmesiyle zirveye çıkacaktı!..

Neyse... Biz yorumları ileriye bırakıp, ÖZAL SONRASI KARMAŞASI'nı gene kronolojik olarak yurtiçi ve dünya olayları ile, kısa bir hatırlatma yaparak, anlatmaya devam edelim.

24 Aralık 1995'te genel seçimler yapıldı. MİLLET gene SAĞDUYU'sunu gösterdi. En çok konuşan üç partiyi % 21 (RP), % 19 (DYP), % 18 (ANAP) peşpeşe sıraladı. Bununla "Benim aslında hiç birinize güvenim yok. Aklını başına toplıyanı bir dahaki sefere desteklerim!" demek istemişti... Aklına başına toplıyan RP oldu. Seçim öncesi bütün sürtüşmeleri bırakıp bütün partilere ortaklık ve ülkenin sorunlarını halletmeyi teklif etti.

Ama ne Yılmaz, ne Ecevit, ne Baykal, ne de Çiller bu gerçeği gördü... Hepsi bir "yanlışlık" olduğunu, RP'nin kaza ile öne geçtiğini, birleşirlerse onu altedip halkı kendilerine çekeceklerini sanıyordu!.. Bu yüzden hedef "REFAH'ı iktidara getirmemek" olarak belirlendi. Millete "şeriat geliyor" korkusu pompalandı. Çiller ve Yılmaz, RP ile koalisyon kurmayacaklarını açıkladılar.

Aslında hırsa kapılan MHP, 50 milletvekili istemiş, 40'a razı olmamış; böylece seçime tek başına girip % 9'la barajı aşamamıştı... Aslında aşardı. Ama kendini koyu "türkçü" sanan eski bir başsavcı MHP'yi girdiği gün "EZAN'I Türkçeleştirmek" ten söz edince, parti en az %2 oy kaybetti!.. TÜRKEŞ,ORTA ASYA'da hâlâ "başbuğ" kabul ediliyordu ama, A.B.'ci, GÜMRÜK BİRLİKÇİ, bazen de AMERİKANCI, ama her zaman MENFAATÇİ tavrıyla ülke içinde sempatisini iyice yitirmiş, MECLİS dışı kalmıştı!

Ebleğ Erdal'ın kürtçü SHP'si Baykal'ın bir ara "Çok şükür İstanbul'da TÜRK ve SÜNNİ bir il başkanı seçildi" diyeceği duruma düşmüş, halk nazarındaki kötü imajını silememişti... Bu yüzden % 11 oyu son anda yakalıyarak barajı aşmıştı.

26 Aralık'ta TÜSİAD, tarihinde ikinci kez, gazetelere verdiği ilanla sağduyu çağrısı yaparak ANAP-DYP koalisyonunun kurulmasını arzuladığını açıkladı. Ancak TÜSİAD bunu bir alışkanlık haline getirecek, 2 yıl sonra gene ilanlar verecekti.

27 Aralık'ta Ege Denizi’nde, Yunan jetleri tarafından tacize uğrayan F-4 savaş uçağımız Midilli adası yakınlarında düştü. Pilotlardan birisi kurtarıldı. Acaba bu Yunanlar tarafından düşürülen kaçıncı uçağımızdı?.. Niye sessiz kalıyorduk, anlaşılamadı.

28 Aralık'ta Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Çiller’i dışlayarak KKTC’ye geniş siyasal güvenceler veren bir deklarasyon imzaladı. Bu Demirel'in adam olalı yaptığı nadir iyi işlerden biridir.

1993-1995 yılları arasında Güneydoğu Anadolu'da terör olaylarında önemli başarılar elde eden Tuğgeneral Osman Pamukoğlu'nun yer aldığı KAN UYKUSU belgeseli

5 Ocak 1996'da ortalık karışık ya, daha da karışsın diye çeşitli yerlerdeki cezaevlerinde tutuklu bulunan sol örgütlere mensup mahkûmlar açlık grevine başladılar. Tabii bu sahte açlık grevi idi, gündüz durur gece yerlerdi. Aralarında kilo alıp şişmanlayanlar bile olurdu.

10 Ocak'ta Cumhurbaşkanı Demirel, hükûmeti kurma görevini RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan’a verdi. Aynı gün Ümraniye cezaevinde ölen iki mahkûmun cenaze töreninde gözaltına alınan Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe, Eyüp’te bir çay bahçesinde ölü olarak bulundu. Yine aynı gün İsrail yüzlerce Filistinli mahkûmu serbest bıraktı.

11 Ocak'ta DHKP-C militanları  Fehriye Erdal, Mustada Duyar ve İsmail Akkol tarafından Sabancı Center’da düzenlenen suikastte, Sabancı Holding Yönetim Kurulu üyesi Özdemir Sabancı , Toyotasa Genel Müdürü Haluk Görgün ve Sekreter Nilgün Hasefe öldürüldü. Militanlar olaydan sonra kaçmayı başardılar.

17 Ocak'ta Trabzon’dan Rusya’nın Soçi limanına sefer yapan Avrasya feribotu, 180 yolcu ve 45 mürettebatı, Muhammet Emin Tokcan liderliğindeki Çeçen eylemcilerce kaçırıldı. 4 gün sonra Çeçen eylemcilerden dördü teslim oldu. Feribota düzenlenen operasyonda ise 5 eylemci yakalandı. Aynı gün Çekoslovakya'dan bölünmüş Çek Cumhuriyeti AVrupa Birliği'ne girmek için müracaat etti.

21 Ocak'ta Doç.Dr. Ufuk Uras’ın Genel Başkanlığı’nda bölücü kürtçü Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) kuruldu.

22 Ocak'ta 13 yaşındaki İngiliz Sarah Cook ile Kahramanmaraşlı Musa Kömeağaç’ın imam nikâhıyla evlendiklerinin ortaya çıkması, Türkiye’de ve İngiltere’de şok etkisi yarattı. İngiliz kamuoyu hükûmetlerine, Sarah’ın İngiltere’ye dönmesi için Türkiye’ye baskı yapmasını istedi. Türk kamuoyu ise Sarah’ı ‘Milli Gelin’ ilan etti. Bu evlilik Türkiye ve İngiltere arasında krize yol açtı.

27 Ocak'ta Fransa sömürgesi olan Muruora adasında nükleer deneme yaptı. Aynı gün Nijer'de Albay İbrahim Bare darbe yaparak seçimle işbaşına gelmiş olan Cumhurbaşkanı Mahamane Ousmane'yi devirdi.

29 Ocak'ta bir Türk şilebinin Ege Denizi’nde bulunan Kardak Kayalıkları’na çarpması neticesi, Kayalıklar'ın hukukî statüsü Türk ve Yunan kamuoyunda ateşli bir şekilde tartışılmaya başlandı. Türk ve Yunan gazetecilerin karşılıklı olarak Kayalıklar'a bayrak dikmesi üzerine Türkiye ve Yunanistan savaşın eşiğine geldi. Uluslararası girişimler sonucu gerginlik bir nebze azaltılabildi. İki taraf ta bayrakları indirdi, Kayalıklar meselesi ortada kaldı. Halbuki Lozan'da isim belirterek terkettiğimiz adaların dışındaki bütün adalar ve kayalıklar Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne devredilmiştir, öyle savunulması gerekir.

8 Şubat'ta Dominik Cumhuriyeti’nden Almanya’nın Frankfurt şehrine giden Birgen Air’e ait bir uçak Atlas Okyanusu’nda düştü. 13 mürettebat ve 176 yolcu öldü.

9 Şubat'ta IRA 18 aylık ateşkesin sona erdiğini belirtti. Hemen ardından Londra'da bir bomba patladı.

15 Şubat'ta Yunanistan, Atina'daki Amerikan Elçiliği'ne havan saldırısı yapıldı.

23 Şubat 1996'a bir büyük hata yapıldı. Çiller Hükûmeti Türkiye–İsrail askeri eğitim ve işbirliği antlaşmasını imzaladı.

24 Şubat'ta Küb ülke üzerinde izinsiz uçan iki Ameikan uçağını düşürdü. Ufacık ülkedir ama, hiç gözünün yaşına bakmaz!.

26 Şubat'ta ünlü işadamı Vehbi Koç vefat etti.

1 Mart'ta artırılan harçları protesto eden üniversite öğrencilerinin eylemleri başladı. İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt kampüsü ile Ankara Üniversitesi’nin Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi öğrencilerce işgâl edildi.

4 Mart'ta Türkiye – İsrail savunma sanayi antlaşması imzalandı.

6 Mart'ta Erbakan'ın başarısız girişimlerinden sonra, Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığı altında 53. Hükümet kuruldu. Kabinede 17 DYP’li ve 15 ANAP’lı Bakan yer aldı. ANAYOL Hükûmeti...

7 Mart'ta Ünlü yazar Yaşar Kemal, yayınlananbölücü bir yazısı dolayısıyla yargılandığı davada, İstanbul DGM tarafından 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Aynı gün Ramazan Aydın isimli bir Türk vatandaşı, oyuncak tabancayla içinde 109 yolcu bulunan KKTC uçağını Almanya’ya kaçırdı. Ertesi günü teslim oldu. Niye kaçırdı, anlaşılamadı.

11 Mart'ta Hükûmet göreve başlamadan ilk zamlar çaya ve Tekel ürünlerine yapıldı.

Yine 11 Mart'ta 1990'da öldürülen Çetin Emeç'in katil zanlısı İrfan Çağrıcı yakalandı.

12 Mart'ta ANAYOL Hükûmeti TBMM’de 257 oyla güvenoyu aldı.

Uzun görüşmeler sonunda DYP-ANAP koalisyonu kuruldu. Başbakanlık Pontus kırması MESUT YILMAZ'a verildi... Bu adamın ülkeyi sıkıntıdan kurtarmak hizmet etmek gibi bir amacı yoktu. Aklınca kısa zamanda ANAP'ı ön plana geçirecek, böylece DYP'nin ANAP'a katılmasını sağlıyacak ve tek başına iktidar olacaktı.

Bu yüzden işi gücü bırakıp Çiller ile uğraştı. Sanki adam İKTİDAR ortağı değil, MUHALEFET idi. Her gün bir beyanat veriyor, Çiller'i yolsuzlukla itham ediyordu!.. Madem o kadar şaibeli, ne diye ortak oldun be adam?

Kendi soyuna sopuna bakmadan bir de LAZ BÖLÜCÜSÜ kesilen MESUT YILMAZ, ANAP'ın yönetici kadrosuna Laz kökenlileri doldurduğu gibi, kendi seçim bölgesi RİZE'de yaptığı konuşmada, "Ben Başbakan oldukça size karada ölüm yok!" diyebilecek kadar İHANET çukuruna yuvarlanmıştı!.. Yani "TÜRKİYE'nin geri kalanı isterse ölsün, umurumda değil, ben sizi kurtarmaya bakarım" demek istemişti!

Bu CUMHURİYET TARİHİ'nde başka hiç bir BAŞBAKAN'ın ağzından duyulmamış olan bir BÖLÜCÜLÜK ifadesi idi!..Herif sanki TÜRKİYE'nin değil "Rize Laz Cumhuriyeti"nin başbakanı idi!.. Bizce bu adamın suçu İDAMLIK'tır. Hem de her türlü BÖLÜCÜ'ye ibret olsun diye günlerce ipte sallandırmacasına!..

13 Mart'ta İskoçya, Dunblane'de bir kişi 16 öğrenci ile 1 öğretmeni öldürdü, sonra intihar etti.

16 Mart'ta RP Milletvekili Aydın Menderes, Afyon’da geçirdiği bir trafik kazası sonucu felç oldu... Bildiğimiz kadarıyla idam edilen baba Menderes'in üç oğluna bir vasiyeti vardı. "Aman siyasete bulaşmayın!".. Ama üç oğul da bunu dinlemedi. Partilerin kandırmacısına geldiler. Büyük ağabey Yüksel Menderes intihar etti. Ortanca kardeş Mutlu Menderes trafik kazasında öldü. Aydın Menderes te felç oldu.

20 Mart'ta, İngiltere'de sığırlarda ortaya çıkan "deli dana" hastalığının insanlara da bulaşabileceği yolundaki açıklamalardan sonra, Avrupa’da ve Türkiye’de "deli dana" paniği başladı. Avrupa ülkeleri, İngiliz dana etinin ülkelerine girişini yasaklarken, hastalıklı etlerin daha önceden Türkiye’ye sokulduğu iddiaları üzerine, Türkiye’de tavuk ve balık eti satışlarında patlama yaşandı.

Aslında "deli dana" hastalığı, sözde medenî Hıristiyan Batı Avrupa ve Amerika halkının sakatat yememesi, bu organların hayvan yemine katılması sonucu çıkmıştır. Hayvan haklarını sözde savunan Batılılar, ineklere inek sakatatı yedirip yamyamlaştırmışlar, bu da "deli dana" hastalığına sebep olmuştur. Hâlâ da hayvan kanı, ve balık etinin hayvan ve tavuk yemlerine karıştırılması sürmektedir. Bir an önce vazgeçilmesi gerekir.

23 Mart'ta Tayvan'da ilk defa genel seçim yapıldı. Lee Teng-hui Devlet Başkanı seçildi.

25 Mart'ta Avrupa Birliği, "deli dana" hastalığından dolayı İngiltere'nin et ihracını yasakladı.

26 Mart'ta IMF Rusya'ya 10,2 milyar dolarlık krediyi onayladı. Rusya daha kendisini toparlamamıştı.

3 Nisan'da rüşvet aldığı gerekçesiyle 7 yıl 6 ay cezaya çarptırılan Emlakbank eski Genel Müdürü Engin Civan, cezasını tamamlayarak Metris Cezaevi’nden tahliye oldu. Ya götürdüğü paralar?.. Hırsızlığa, yolsuzluğa, rüşvete yumuşak davranmak ortalığın hırsızlarla, soysuzlarla, rüşvetçilerle dolmasına yol açar!

4 Nisan'da bölücülükten hapis cezası almış olan Yaşar Kemal , Fransa’da bulunan Akdeniz Edebiyat Merkezi tarafından, Akdeniz Edebiyat Ödülü’ne lâyık görüldü... Hep söyleriz, dışardan ödül almak isterseniz, TÜRKİYE'ye, TÜRKLER'e, İSLAM'a sövmek, bölücülük, kürtçülük yapmak yeterlidir.

11 Nisan'da Diyarbakır’ın Hani ve Lice ile, Bingöl’ün Genç ilçeleri kırsalında bir haftadır devam eden operasyonlarda öldürülen PKK’lı militanların sayısının 110’a ulaştığı açıklandı. 30 askerimiz ise şehit oldu.

24 Nisan'da Çiller hakkında RP tarafından verilen önerge, Genel Kurulda 140'a karşı 373 oyla kabul edildi. TEDAŞ ihalesi konusunda Meclis Soruşturması açılması önergesinde, ANAP Genel Başkanı Yılmaz’ın, partisinin milletvekillerini serbest bırakmış, ANAP’lı 30 milletvekilinin TEDAŞ oylamasında kabul oyu vereceğini açıklamaları üzerine Çiller, “Bu durumda ben de koalisyonu bozar, RP ile koalisyon kurarım,” tehdidinde bulunmuştu.

28 Nisan'da Bitlis’in Güroymak İlçesi kırsalında düzenlenen operasyonda 27 PKK’lı öldürüldü. Aynı gün Lübnan'da İsrail ordusu yanlışlıkla bir Birleşmiş Milletler binasını topa tutunca, 106 kişi öldü. Artık yanlışlıkla mıydı, değil miydi, bilmem.

1 Mayıs'ta İstanbul Kadıköy’de düzenlenen ‘1 Mayıs’ mitinginde çıkan olaylarda 3 kişi öldü, 50’den fazla kişi yaralandı. Taksim Meydanı yasaktı.

6 Mayıs'ta Guatemala'da Hükûmet, 35 yıllık içsavaşı durdurmak içn gerillalarla bir anlaşma imzaladı. İçsavaş, terörist saldırı falan değil!.. O yüzden bunlar örnek gösterilip te, PKK ile masaya oturulmasını istemek abes olur... Aynı gün 6 gün önce kaybolmuş olan eski CIA Başkanı William Colmby'nin cesedi güney Maryland'da bir nehir yatağında bulunudu. Nasıl öldü, oraya nasıl geldi, açıklanmadı.

9 Mayıs'ta TEDAŞ’dan sonra, TOFAŞ olayından dolayı da Çiller hakkında Meclis Soruşturması açılması önergesi 376 oyla kabul edildi.

10 Mayıs'ta İngiltere'de İngiliz-Amerikan savaş oyunları tatbikatında iki Amerikan uçağı çarpıştı.

11 Mayıs'ta RP’nin "Çiller’in Başbakanlıktan ayrılmadan kısa bir süre önce Örtülü Ödenek'ten 500 milyar lira çektiği" iddiaları üzerine, bunu kanıtlayan gizli bir belge basına sızdırıldı... 500 milyar TL ne ki?.. Tayyip Erdoğan 2012'de 694 trilyon lira kullandı!

13 Mayıs'ta Örtülü Ödenek'ten 5,5 milyarın dolandırıcı Selçuk Parsadan 'a ödendiği iddia edildi. Parsadan bunu, bir paşanın sesini taklit ederek teröre karşı harcayacağını söyleyerek almıştı. Çiller bu konuda bir açıklama yapmayacağını, ödeneğin gizli olduğun söyledi. Parsadan’ın birçok ünlü kişi ve kuruluşları dolandırdığı da ortaya çıktı.

Aynı gün Bangladeş'te şiddetli yağmur ve kasırga sonucu 600 kişi öldü.

17 Mayıs'ta Yaşar Kemal’e, İspanya’nın Barselona kentinde düzenlenen bir törenle ‘Uluslararası Katalonya Ödülü’ verildi... Gördünüz mü, hainlere ödüller nasıl peşpeşe geliyor?

18 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Demirel’e İzmit’te Fuar alanındaki tören esnasında İbrahim Gümrükçüoğlu tarafından silahlı suikast girişiminde bulunuldu. Demirel olaydan yara almadan kurtulurken, Koruma Müdürü Şükrü Çukurlu kolundan, bir gazeteci ise ayağından yaralandı. Gümrükçüoğlu yakalandı.

21 Mayıs'ta dolandırıcı Selçuk Parsadan, Balıkesir’in Edremit İlçesi’nde yakalandı. Hapse tıkıldı.

22 Mayıs'ta Devlet Bakanları Ayvaz Gökdemir ile Ünal Erkan istifa ettiler. İki gün sonra DYP Genel İdare Kurulu, Hükûmet'ten çekilme kararı aldı.

28 Mayıs'ta ABD Başkanı saksafoncu Bill Clinton'un enki iş ortaklarından James McDougal ve Suzan McDougal yolsuzluktan mahkûm oldu. Clinton herhalde masumdu ki, kimse ona dokunmadı.

28 ŞUBAT SÜRECİ ÜZERİNE ÖZAL DÖNEMİ VE SONRASI BÖLÜM 12 İLE 
DEVAM EDECEKTİR


******

10 Ocak 2016 Pazar

POSTANELER ve BANKALAR GAVURUN ELİNE GEÇTİYSE O MEMLEKETTEN HAYIR CIKMAZ.




POSTANELER ve BANKALAR GAVURUN ELİNE 

GEÇTİYSE O MEMLEKETTEN HAYIR CIKMAZ.





..

24 Aralık 2015 Perşembe

Devleti Masalcı Nineler Yönetiyor



Devleti masalcı nineler yönetiyor



  Osman Pamukoğlu, Önsel Ünal’ın sorularını yanıtladı.
 
Bunlar boş konuşmalar



HEPAR Genel Başkanı, emekli Tümg. Osman Pamukoğlu, AKP iktidarını eleştirerek, “Tutturmuşlar, ’Döktükleri kanda boğulacaklar...’ Bunlar boş konuşmalar. Artık bu millet masal dinlemiyor ve dinlemekten de usandı” dedi.
 
Terör silahla çözülür
AKP hükümetinin artan PKK terörüyle mücadelede acz içinde kaldığını ifade eden Pamukoğlu,
çözümü de şöyle anlattı: Öncelikle dış destek ve lojistik mekanizma engellenmeli. Terörün önünü kesmek için eşdeğer hareket şart.

AKP’NİN DİLLENDİRDİĞİ PROJENİN ASIL SAHİBİ PAMUKOĞLU YENİÇAĞ’A KONUŞTU

Terör silahla çözülür

HEPAR Genel Başkanı Osman Pamukoğlu, AKP hükümetinin terörle mücadelede acz içinde kaldığını ifade ederek, “Terörün önünü kesmek için ona eşdeğer hareket yapmak gerekir” dedi

Haber: Önsel ÜNAL

AKP hükümetinin açılımcı politikalarıyla son günlerde artan terör olayları ve beraberindeki şehit haberleri halkı canından bezdirdi. Ekonomik sıkıntılar ve işsizliğin her geçen artması ve bunlara terörün eklenmesiyle AKP’ye olan tepkiler de giderek artıyor. 12 Eylül tarihinde yapılacak olan referandum ise bir nevi küçük seçim niteliği taşıyor. Hak ve Eşitlik Partisi (HePar) Genel Başkanı Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu, terörle ilgili yaşanan son gelişmeleri ve çözüm önerilerini Yeniçağ’a değerlendirdi. Bir zamanlar PKK ile en etkin mücadeleyi veren Pamukoğlu, PKK’nın 1992 yıllarındaki günlerine döndüğü ve bugün Türkiye’yi masalcı ninelerin yönettiği şeklinde iddialı söylemlerde bulundu. İşte Pamukoğlu’nun terör ve ülke gündemi konusundaki tespitleri...

Başı dik, onurlu bir devlet yok

“Dış desteğin siyasi ve lojistik mekanizmasının engellenmesi gerekli. Yabancı ülkelerden ve devletlerden siyasi ve lojistik destek almadan bir ülke içerisinde uzun süre terör faaliyeti yürütmek mümkün değil. İlk yapılacak şey, devletin dik bir duruşu lazım. PKK’yı ruhsal olarak, zihinsel ve fiziksel olarak besleyen ülkelerle görüşüp bu desteğin kesilmesi şart. Ne var ki bu ülkelerin büyük bir kısmı ile biz NATO’da askeri ittifak halindeyiz. Bugüne kadar mevcut hükümetlerin hiç biri bu ittifakı NATO savunma sistemi içerisinde beraber bulunduğumuz ülkelerin PKK’ya olan siyasi ve lojistik desteğini kesemedi. İlk yapılacak iş budur. Başı dik bir devlet, onurlu olarak yürütülmesi gereken dış siyaset, bu yok. İkinci olarak topraklarımızda ve Kuzey Irak’ta olmak üzere kamplarda yaşayan eşkiyanın silahlı gücünün tesirsiz hale getirilmesi lazım. Çünkü, bu güç orada olduğu sürece ve bu gücün yerleşim alanlarındaki milis diye tabir edilen yardım, yatakçı ve destekçileri olduğu sürece maalesef bu örgütün TBMM’de temsil edilen partisi bulunduğu sürece bu işin üstesinden gelinemez. 


Sağlam bir istihbarat olmalı

Daha doğrusu eşkıyanın yardım ve yatakçıları ve siyasi uzantısının mutlaka kesilmesi şart. Dağdaki eşkıyanın varlığı her şeyin kötü gitmesine ve çözüme ulaşmasına mani olan en büyük sebeptir. Neden 26 yıldır bu iş elinde silahıyla dolaşanların tesirsiz hale getirilmesini biraz stratejik ve taktik anlamında düşündüğümüzde hiçbir zaman doğru, sağlam ve hızlı bir istihbarat tesis edemediler. Eşkıyaya denk kuvvetlerle onun karşısına çıkılamadı. Bu, kuralsız gayri nizami bir harptir. Sürekli hareketlilik gerektiriyor. Sürekli saldırı halinde olmamız ve eşkıyayı bulunduğu kamplarda, üslerde rahat bırakmamanız lazım. Tatbik anlamda eksiklik bu. Örgütsel yapı eşkıyaya göre uygun değil. Hızlı ve sağlam istihbarat yapılamıyor. Mesela benim son zamanlarda söylediğim bir söz var. İnsandan insana istihbarat. Ama birileri bugün çıkıp bunu daha yeni konuşuyor. 


PKK 1992 dönemine geri döndü

Bunu daha yeni öğreniyorlar. İsrail’in ya da ABD’den uydu üzerinden gelecek haber alma sistemini konuşuyorlar. Bunların hepsi devlet zafiyetidir. Bir devlet güvenliğini, haber alma sistemini ve bilgi toplama mekanizmalarını başka devletlerin keyfine bırakırsa o ülkenin vay haline! Baştan aşağıya bir garabet var. Artık zayıf siyasiler ve skolastik kafalı bürokratlarla bu işin geldiği yer bu. Bugün PKK’nın bölgede veya Batı’da uyguladığı yöntemler ve eylemler aslında 1992-1993’lere geri dönmenin ta kendisidir.

 
Devleti Masalcı Nineler yönetiyor

Pamukoğlu, muhabirimiz Önsel Ünal’a terörle mücedelenin nasıl yapılması gerektiğini anlatırken, AKP iktidarını eleştirip “Tutturmuşlar, ‘Döktükleri kanda boğulacaklar, son çırpınışları, terörle mücadele tek terörist kalıncaya kadar azimle sürecekmiş’. Bunlar boş konuşmalar. Artık bu millet bu tür masalları dinlemiyor ve dinlemekten de usandı. Eskiden masalları nineler anlatırdı, şimdi ise siyasiler ve bürokratlar anlatıyor halka. Masalcı ninelerin yerini aldı bunlar. Devleti nineler idare ediyor” dedi. 
 
Kozmik oda,TSK’nın  bütün karizmasını çizdi 

Kozmik oda meselesi TSK’nın bütün karizmasını çizmiştir. O odadan bir şey çıkıp çıkma meselesi değil olay. Halkın algısı önemli. 1 Temmuz 2003 yılında Süleymaniye’de askerin başına geçirilen çuval milleti nasıl yaraladıysa kozmik oda meselesi de aynı şekilde milleti yaralamıştır. Kendi içinde de TSK’nın sıkıntıları var. Böyle olunca da halk şöyle düşünüyor. Bir sürü açılan davalar var. Bunlar doğrudur. Orduyu yıpratmak için yapılıyor. Diğer tarafta Güneydoğu’da meydana gelen terör olaylarına tedbir alamaması, kendini Heron’lara, ABD istihbaratına bağlaması, bunlar hep halk nezdinde olumsuz olaylar. TSK’nın içinde de sıkıntılar var. Her şey sadelik ve doğruluktan uzaklaştı. Sonuçta gelinen yer bunlarla bu iş olmaz diyorum. Hem siyasetçi hem bürokrat hem de asker için. İstediğin kadar ağzınla kuş tut. Kozmik odaya girilmesine hiçbir şekilde müsaade edilemez. Kozmik odaya girilecekse hukuk devleti diye sıradan bir hakimi oraya gönderip inceleme yapmasına müsaade edemezsiniz. Buraya girecekse Genelkurmay Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı girer. Üstelik girilip çıkıldı da ne oldu? Sen bunu yap testiyi kır, arkadan da yapıştırıcıyla bunu tamir et. Burada yapılacak şey ülkenin siyaset cambazları ve skolastik bürokrat zihniyetinden arındırılmasıdır.

Sizin yıllardır dile getirdiğiniz profesyonel askerlik sistemini hükümet şimdi     gündemine aldı ve sahip çıkıyor. Buna ne diyeceksiniz?

Osmanlı eşkıyayla hapisteki kabadayıları eğiterek mücadele etti
20 yaşında genç de savaşır. Savaş genç general ve genç askerlerin işidir. Fakat, nasıl eğiteceğiniz, ne kadar sürede eğiteceğiniz önemli bu insanları. Ben önerimde 4-6 ay arasında bir eğitim şeklini öngörüyorum. Bu seçilmişlerin hepsi tek değerlendirmeden geçirilecek. Bu kişiler 4 ay sonra hazır olmayabilirler. Hazır olana kadar süre uzatılabilir. Bu eğitim asla yapay yerlerde değil, dağlarda yapılacak. Batı’da seçilmiş ormanlar, vadiler ve sarp arazide yapılacak ve bir çoğu elenecek belki de. Terörün çözümü silahın çözümünden geçiyor. Adam silahlı ve silahı bırakmıyor. Siz devletsiniz ve bu durum karşısında ne yapacaksınız? Korku ve dehşet yaratılıyor. Bunun önünü kesmek için ise ona eşdeğer hareket yapmanız gerekli. Dünyanın her tarafında bu böyle. Bunun tarihi var. Nerede nasıl yapılmış? Bunlar sıradan insanların işi değil. Bunu Balkan dağlarında Osmanlı eşkiyayla uğraşırken hapishanelerde külhanbeyleri, kabadayları eğitimden geçirerek onları öne sürdü. 

Acemi Marangozun Yongası, FAZLADIR

Yani aykırı insan gerekiyor mücadelede. PKK’nın erkek ve kadınlarının hiç biri normal değil. Öyle eğitilmişler ki siyasi ve askeri olarak taşlaşmışlar adeta. Özel harekatçılar şehirlerde mücadele edebilir dağlarda değil. Dağlar genç askerin işidir. Eğitimi farklı vereceksiniz. Dağlarda helikopter yönetecek, uçak yönetecek, topçuyu, tankı yönetecek. Ne normal askerin ne özel harekatçının işi değil bunlar. Bugün konuşuluyor. Özel ordu kurulacak. Sınırları bekleyecekmiş. Karakol yapacakmışlar. Ne sınırı? Böyle bir şey olmaz. Acemi marangozun yongası fazladır. Biz sınır mınır beklemeyiz. Bu kuvvet sınırları aşacak. 

Şehit haberleri toplumda bir gerilmeye neden oluyor. Bu gerilim ileride toplumsal bir çatışmaya dönüşür mü?
Bizim milletimiz buna meydan vermeyecek kadar olgun bir kültüre sahiptir. Fakat benim gördüğüm boğazına kadar da öfke dolu. Dağdaki eşkiya bizim ve yabancı ülke topraklarından kaldırılacak. Açılım diye bir şey sıktılar ortaya. Ne açılımı? Söylesinler de millet öğrensin. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı kurdular. Toplamışlar oraya bürokratları. Bunlarla olur mu bu iş, bunların işi mi bu? Bu istihbaratla ilgili parti programımızda Yüksek İstihbarat Konseyi vardır. Özel bir örgüt vardır bizde. Bu Kamu Güvenliği Müsteşarlığı bizimkinden alakasız bir yapı. Parti programımızda yer alan şeyleri eçiş bücüş yaparak işe yaramaz hale getirerek uygulamaya çalışıyorlar.  
Silahlı gücü yok etmek dediniz ama o gücün başı bugün İmralı’dan emirler yağdırıyor, PKK saldırıyor...
Şu ana kadar yapılan işlemler, söylemler ve uygulaması akıl almaz bir şey. Acizlik. Kaç kere Avrupa Konseyi’nden insan hakları heyetleri geliyor. Şartları nasılmış diye. Bunlar ne kadar meraklılarmış. Eskiden bu şahısla ilgili ’Bebek katili’, ’Eşkıya başı’ derlerken bugün ismini söyleyebiliyorlar, hatta sayıncılar da var. Böyle mücadele olmaz. Burada yapılacak tek şey çenesini kapatacaksınız. İdamı geri getireceksiniz. Bizim parti programımızda var. Bunu da inşallah yapacağız. 
 
Yetki verilmediği için asker eşkıyanın üzerine gidemiyor

Size göre bazı çevrelerin de sıkça dillendirdiği TSK savunmada PKK taarruzda söylemleri doğru mu?

TSK terör konusunda hatalı davranıyor

Şu anda TSK hukuken devrede değil. Bu ne demek? Şu anda seferberlik var mı? Savaş anı var mı? OHAL var mı? Sıkıyönetim var mı? Yoksa TSK niye devrede? Şu an sorumlu olarak İçişleri Bakanlığı var. Jandarma, Emniyet Genel Müdürlüğü ve ona bağlı teşkilatlarla yönetiliyor bu mücadele. TSK’nın araya girmesini ben anlayamıyorum. Halkın dikkatini kendi üzerine çekiyor. Böylece halkı esas meselenin siyasi sorumluluğunu, hükümetten, İçişleri Bakanı’ndan sorma işini de bulandırıyorlar. Yanlışlık orada. Hücum, devamlı saldırı meselesine gelince, saldırılan yerler Jandarma karakolları ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı. 


Halkı ikileme sokuyorlar

Tekrar söylüyorum, burada TSK yanlış olarak işin içerisine giriyor. Onlara hukuken bir yetki verilmiş değil. Verilmediği için de olması gereken gücünü, yeteneklerini eşkıyanın üzerine tam süremiyor. Şu anda savaş hali yok, seferberlik hali yok, sıkıyönetim yok. TSK ile ne ilgisi var bunun. Bakınız burada benim en çok önemsediğim durum budur. Böylece halkı ikileme sokuyorlar. Bunun faturası hükümete çıkartılması gerekirken TSK’ya çıkartılıyor. Bu hükümetin bir taktiği. Onlar kurnaz. Niye bu işlerin hesabını medya İçişleri Bakanı’ndan sormuyor? Tutuyor cevabı Genelkurmay veriyor. Jandarma karakollarıyla Genelkurmay’ın ne ilgisi var? Siz hiç İçişleri Bakanı’nı Güneydoğu’da karakolları denetlerken, jandarmayı denetlerken gördünüz mü? Adamcağız kahvaltı yapıyor. Etrafına kırk gazeteciyi topluyor, kahvaltılar yapıyor. O nedenle TSK’nın şu safhada hukuken bu işin içerisinde kendisine yetki verilmemiş iken kendilerini varmış gibi göstermesi en büyük eksiklik ve hatadır. Israrla da bu yanlışlığı sürdürüyorlar. Asker bugün kendisini savunur hale geldi. Bu bir duruş meselesi ve tavırdır. Bu duruş ve tavır gösterilemediği için de orada burada beyanatlar, programlarla kendini savunuyor ve kendine göre gerekçeler üretiyor. Fakat ben gece gündüz halkın içinde olduğum için şunu gördüm. Halk artık bu tip şeyleri dinlemiyor, umursamıyor. Askerin bu hale düşmelerine de üzülüyorlar ve yakıştıramıyorlar.