Sunucuyu Kovun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sunucuyu Kovun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mart 2017 Cuma

Sunucuyu Kovun,



Sunucuyu Kovun,

Melih Aşık,

O  sunucu kovuldu mu? Gazete ve internet sitelerinde en çok sorulan soru buydu dün... O sunucu Gözde Kansu idi. ATV’deki ses yarışmasında sunuculuk yapmıştı... AKP  Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Gözde Kansu’nun kıyafetini eleştirmiş:
“Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez”  demişti.
Bu olay kamuda türbanın serbest bırakıldığı günlerle kesişti.
Başbakan’a “Türbandan sonra kamuda çarşafa da izin verilecek mi?” diye soruluyor.
Başbakan “hayır” demiyor. Sınır koymuyor. Ucunu açık bırakıyor.
Kapanmakta sınır yoktur. Ama açılmakta sınır vardır. Hüseyin Çelik sınırı hatırlatmıştır.
Bundan böyle sunucular ne giyeceğini bilecektir.
Peki... Örneğin konulu filmlerde kadınlar soyunuyor... Orada pek bir sınır yok da... Türk sunucuda sınır neden var? Çünkü sunucu bu ülkenin vatandaşı. Türk kızının ne kadar soyunacağına iktidar karar verir. Diyeceksiniz ki... RTÜK var. TV’lerin sorumluları var. Seyircinin denetimi var... Var da... Bu kadar önemli konu başkasına bırakılamaz. Tabana “ülkeyi İslami esaslara göre yönetiyoruz” mesajı vermek esastır...
Neticede; kapanmanın sınırı uzatılmış... Açılmanın sınırı daraltılmıştır... Bu çizgi giderek geriye çekilecektir. Biz kimsenin giyimine kuşamına karışmıyoruz, lafı tabii bir şakadır.
Yanlışta uzlaşma!
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun üzerinde anlaştığı 60 maddenin, diğer maddeler beklenmeden Meclis’e getirilmesi konusunda AKP ile CHP anlaşmış gibi görünüyor. Komisyonun CHP’li üyeleri Atilla Kart ve Rıza Türmen bu formüle evet derken diğer üye Prof. Süheyl Batum karşı çıkıyor.
Neden karşı çıktığını şu sözlerle anlatıyor.
“Üzerinde anlaşma sağlanan 60 maddeye baktığımızda tanıdığımız ya da tanıdığımızı iddia ettiğimiz hak ve özgürlükler önemlidir. Ama önemli olması tek başına bir anlam ifade etmez. Anlam ifade edebilmesi için onların güvence altına alınması şarttır. Aksi gerçek anlamda bir hak ve özgürlükten söz edemezsiniz. Örnek vereyim; yürürlükteki anayasaya göre basın özgür, yargı bağımsızdır, değil mi? Peki, gerçekte öyle mi? Hayır. Neden? Çünkü basın için özgür, yargı için bağımsız diyen maddeler başka maddelerle güvence altına alınmamış, alınanlar da zamanla ortadan kaldırılmıştır. Komisyon’nun AKP’li üyeleri sözkonusu 60 maddede yer alan hak ve özgürlüklere evet dediler ama sıra onların güvence altına alınmasına gelince toptan karşı çıktılar. O 60 maddeyi Meclis’ten geçirmek sadece AKP’ye oturduğu yerde prim sağlar.”

HEDEF

ABD’nin etkili gazetelerinden NewYork Post, demokratikleşme diye adlandırılan paketin hedefini şöyle saptamış:
“İslami tabanı yeniden canlandırmak”
Gazete, Türk halkından isteneni de şöyle tanımlıyor:
“Erdoğan, Türklere, kendilerini laik bir devlet olarak görmekten vazgeçip Sünni çoğunluğun hâkim olduğu bir devlette yaşayan azınlıklar olarak görmelerini söylüyor. Buna Neo Osmanlıcılık diyebilirsiniz.”
Polis “eylem yapma olasılığı olan” vatandaşı gözaltına alacakmış!
Bu neyin korkusu?
Asker darbe olasılığına karşı içerde, vatandaş eylem olasılığına karşı gözaltında...
* * *
Vahdettin’in Çengelköy’deki Köşkü Erdoğan’a tahsis edilmiş.
Vahdettin’in
“son sultan”
Unvanı da buraya kadarmış...

Akif Kökçe,

GELİYOR

İnternette vatandaş anlatıyor...
Beşiktaş caddesinde yürüyorum. Bu arada bir arkadaşım telefon etti. Yana çekildim telefonla konuşuyorum. Telefon kesildi. Ben de önemli olduğu için tekrar arkadaşımı aramaya çalıştım. Telefonum aramıyor. Üç kere, beş kere deniyorum olmuyor. Yanımda bir polis memuru duruyor. Gayri ihtiyari ona sordum:
- Benim telefon çekmiyor, seninki çekiyor mu?
- Başbakan geliyor...
- Benim telefonum ile Başbakan’ın alakası?
- Başbakan gelene kadar tüm cep telefonlarını 20 dakika bloke ettik!
Beşiktaş’ta Başbakan gelip giderken 20’şer dakka cep telefonları duruyormuş...
Peki bu arada hastası olan, evinde yangın çıkan, acil yardıma ihtiyaç duyan kişi ne yapacak. 20 dakika bekleyecek. Mecbuur!
“Bilim, bildiklerimiz; felsefe ise bilmediklerimizdir.” Bertrand Russell


***