Mehmet Akif Hamzaçebi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mehmet Akif Hamzaçebi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mayıs 2019 Pazar

Demokrasinin Son Çırpınışları!


Demokrasinin Son Çırpınışları!

Ruhat Mengi ,
rmengi@gazetevatan.com

28 OCAK 2011 KÖŞE YAZARLARI YAZILARI.,


Türkiye “tüm geleceğini, tüm demokratik sistemini değiştirecek kadar önemli” bir süreçten geçiyor. 

Aslında “demokratik sisteme veda” sürecinin en kalıcı adımları; referanduma sunularak muhalefet partilerinin devre dışı bırakıldığı bir kurnazlıkla kotarılan 
“yüksek mahkemeleri tek başına iktidar partisine seçtirecek” anayasa değişikliği ile yapılmıştı. (Hani nerede tüm itirazlara rağmen o pakete sıkıştırılan 
aldatıcı demokratik haklar, 12 Eylül darbesi, 27 Nisan muhtırası ile hesaplaşma, vs? Ne kazanıldı acaba?)
Şu anda referandumun verdiği imkanla yüksek yargıyı tümüyle bitirecek adımlara karşı son çırpınışları duymaktayız. 
Yargıtay Başkanı, Ana Muhalefet Partisi, bilim adamları, basının ‘tarafsızlığını zor şartlar altında korumaya çalışan’ kalemleri hala son bir ümitle bu adımları 
önlemeye çalışıyor.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Anayasa Hukuku Profesörü Süheyl Batum “Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay”a yapılmak istenenleri dün bir 
kez daha açıklamış.

“Anayasa Mahkemesi’ne (Meclis çoğunluğunun yani iktidarın çıkaracağı yasalardaki hatalarla ilgili) gelen iptal başvuruları TBMM’nin yanı sıra Başbakanlığa da sorulacağını, Anayasa Mahkemesi’nin Yargıtay ve Danıştay üzerinde bir denetim mekanizmasına dönüşeceğini, Anayasa Mahkemesi hakkında getirilen bu tasarının açıkça Anayasa’ya aykırı olduğunu” söylemiş. Artık referandumdan sonra Anayasa Mahkemesi ve HSYK’ya iktidar partisinin tek başına seçtiği yeni üyelerle zaten bu mahkemelerin denetimi ortadan kalkmış durumda..

HİTLER’DEN SONRA ÇIKTILAR

Kısacası yakında Yargıtay ve Danıştay’da iktidarın emrine girecek. CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi’nin de CHP’li Komisyon üyeleriyle yaptığı 
açıklamada değindiği gibi; yüksek mahkeme denetimi olmadığı için Hitler’in hatalarının durdurulamadığı, Anayasa mahkemelerinin bu nedenle ortaya 
çıktığı hatırlanacak olursa Türkiye’de atılan adımların ciddiyeti daha iyi anlaşılır.
Nitekim bundan sonra Anayasa’nın “üniter yapının korunması, dil, vatandaşlık tanımı” gibi ilkelerin yer aldığı “değiştirilemez maddeleri” de değiştirilmek 
istense hiçbir denetim mekanizmasına takılmadan her istenen yapılabilecektir. Halk da bunu istiyor mu?

HALK SANDIKTA DİRENEBİLİR

Akif Hamzaçebi ayrıca “ Yüksek mahkemelerle ilgili tasarının tehlikelerinden” söz ederken halka “dikkatli olmalarını, yüksek yargıyı kaybetmemek için 
direnmelerini” önermiş. 

Aslında bu endişeler doğrudur ama halk ne yazık ki “direnmesi gereken tek yer” olan sandıkta görevini yapacak kadar olayları anlayamıyor.
Aynen “ülkeyi tehlikelere sürükleyen” referandum sonucunda görüldüğü gibi, seçim öncesinde verilecek vaadler, ekonomi ile göz boyamalar, din-inanç 
konusunda yapılacak provokasyonlar ve ‘dini sahiplenme’lerle, seçim rüşvetleriyle aldanabiliyor. Ona “bu seçimin ülkesinin bütünlüğünü, özgürlüğünü ve diğer haklarını koruması için kalan son şansı olduğu” nasıl anlatılacak? Gazete ve TV’lerin çoğu sadece iktidarın duymak istediklerini söyleyecek hale 
getirilmişken, tüm devlet, belediye imkanları iktidara çalışırken nasıl?
Onun için, “farklı görüşlerin ve diğer partilerin fırsat eşitliğinin tümüyle ortadan kalktığı” bu ortamda artık seçim veya referandum sonuçlarını “eşit şartlar varmış gibi” sunmak budalalıktan başka bir şey değildir. Ve bu durumda ülkenin aydın insanları ne kadar çırpınsa gidişi durdurmak çok zorlaşmıştır.

Biz haftalarca uyardığımızda dinlemeyenler “Yetmez ama Evet”le nerelere varılıyormuş şimdi anladılar mı acaba? 
Milletin tartışmasından kaçmak! 

Başbakan Erdoğan, CHP’de farklı görüşler açıklayan milletvekilleri için “CHP’de kimin eli kimin cebinde belli değil” gibi garip bir söz söylemiş. CHP Genel 
Başkanı Kılıçdaroğlu da “Onların eli hep birilerinin cebinde. Vatandaşın cebinde. Bizde herkes düşüncesini özgürce söylüyor” cevabını vermiş. 
Onlar çekişiyorlar ama AKP’de konuşabilen iki üç isim (Cumhurbaşkanı da içinde) arasında da bu cep meselesi mevcut.

NESİ DOĞRU?

Bakın Erdoğan’ın istediği “başkanlık sistemi” için Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı “doğru bulmadıklarını” söylerken Başbakan Yardımcısı Arınç
 “Başbakan’la aynı görüşte olduğunu” bildirmiş. Hukukçu Arınç’a “nesini doğru buluyorsunuz” diye sormak lazım. Başbakan “ABD’deki ve diğer ülkelerdeki 
uygulamaları” örnek gösteriyor. 
Oysa ABD’de eyalet sistemi olduğu, valilerin de birer başkan gibi bağımsız davranabildiği, bunun ortaya çıkabilecek diktatörce baskıları önlediği, ayrıca 
“çok güçlü bir bağımsız yargı”sının olduğu defalarca yazıldı.ABD dışında tüm ülkelerde diktatörlükle sonuçlandığı da.. Aynı şekilde yarı başkanlık sistemi 
tüm yetkiyi cumhurbaşkanı ile başbakan arasında paylaştıracağı için, “yargının da iktidarın elinde olduğu” bir ülke için son derece sakıncalı. 
(Bakınız Anayasa Hukukçusu Ekrem Ali Akartürk’ün kitapları.. En net açıklamalarla.)

DEMOKRATLIĞA TERS Mİ?

Ama bunu ancak ‘iyi hukukçular, iyi siyaset bilimciler ve konuyu özel olarak araştıranlar’ anlayabilir. Bu durumda Başbakan Erdoğan’ın 
(aynen referandumda “neye oy verdiğini bilmeyen milyonlara en teknik anayasa konularını oylatma” yanlışı gibi)şimdi de “halkım başkanlık sistemini bilmeli” 
demesinin anlamı var mı? 
Ama sonunda bu da olur. Cumhurbaşkanı olmak isteyen Erdoğan, kendi yetkilerini mutlaka başbakan yetkilerinin üstüne çıkarır.
Ben Başbakan’ın “Milletin tartışmasından kaçmak, çekinmek demokratlığa ters” sözüne de takıldım. Mesele böyleyse, TRT başta olmak üzere iktidara 
yakın medyaya sınırsız özgürlük varken, en taraflı sohbetler tam gaz sürerken milletin medyasında sorgulayan, tartışan gazetecilerin yazıları veya 
programları neden devam edemiyor? Eylemle söylem arasında ciddi sorun var değil mi? 

***

31 Temmuz 2017 Pazartesi

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU RAPORU BÖLÜM 3



TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU RAPORU BÖLÜM 3


12 Eylül 1980 darbesini "bizim çocuklar"' diyerek algılayan dış çevrelerin uluslararası güç dengesi içinde Türkiye'yi içindeki güçlerle kontrol etme amaçlarının araştırmaya konu süreçlerden arındırmak mümkün değildir. Şüphesiz böylesine bir etkinin zaman içinde hangi aktörler tarafından üstlenildiği de önemlidir. Zamanın ruhu dikkate alındığında uluslararası güç odaklarının Türkiye dengesi üzerinde etkin olma yöntemlerinin mahiyet ve mecra 
değiştirdiği ifade edilebilir. 

Demokrasiye müdahalelerle ilgili olarak ele alınması gereken hususlardan biri de son dönemlerde dava konusu da yapılan çeşitli planların varlığı hususudur. Yargı süreci devam etmekle beraber söz konusu darbe planlarının da araştırma konusu yapılması kaçınılmazdır. 
Demokrasiye müdahale etmek amacıyla yapıldığı iddia edilen planların ortaya çıkışı Türk siyasetini de etkilemiştir. Sivil siyasete müdahaleye yönelik söz konusu planların ortaya çıkmasının demokratik tercihleri asker-sivil fay hattına yönelttiği ve siyasi bir malzeme olarak kullanıldığı açıktır. Varlığı iddia edilen bu planların hazırlanma süreci ile varlığının ortaya çıkarılma süreci ele alınmalıdır. Demokrasi tarihimizde müdahale ve muhtıraların oluşmasına etkin olan unsurlar ile bunların sonucu ve etkisi somut olarak görünürken, son dönemde söz 
konusu olan, varsa, ele geçen müdahale planlarını sonuçsuz bırakan sürecin ve buna etken olan hususların tesbiti, demokrasiye müdahalenin olduğu kadar, müdahale girişimlerinin önlenmesini sağlayan sebeplerin ortaya çıkarılmasına yardımcı olacaktır. 
Milli egemenliğin ve millet iradesinin demokrasi içinde tecelli etme sürecine müdahaleler konusunda ele alınması gereken hususlardan biri de devletin diğer kurumlarının hukuk düzeninin ve millet iradesini koruma hususunda Anayasa ve kanunlardan kaynaklanan görevlerin ifası hususundaki tavırlarıdır. 

Sivil siyaset ve yönetime darbe, muhtıra ve diğer benzeri müdahaleler Türk Silahlı Kuvvetlerini siyasetin içine ve siyasi tartışmaların odağına koyduğu açıktır. Şüphesiz hem ordunun siyasete müdahalesi hem de ordu üzerinden siyaset yapmak TSK'nın milletimiz nezdinde güvenilirliğini zedelemektedir. TSK'nın iç siyasi tartışmaların dışında tutularak ülkemizin güvenliğini sağlama konusunda milletimizin nezdindeki güveni koruması da hayati derecede bir öneme sahip olduğu açıktır. Esasen TSK'nın da bütün bu süreçten gerekli dersi 
çıkararak, milli egemenlik ve demokrasiye müdahale ile siyasete müdahil olmanın doğurduğu zararlar konusunda bir içsel sonuç çıkardığı da görülmektedir. 

Türk devlet felsefesi, milli bütünleşme ve milli demokrasi ülküsüne dayanır. Demokrasi milletin, siyasi, kültürel ve iktisadi yönetime katılması, siyasi, kültürel ve iktisadi hâkimiyetin millete ait olmasıdır. Demokrasinin kökleşmesi ve gerçek anlamıyla milli egemenliğin tesisi ancak ve ancak böylesine bir yapı içinde mümkün olabilir. 

Demokrasiye müdahale süreç ve sonuçlarının sağlıklı sorgulanması sonucunda demokratik hukuk devletinin tesisi için şu hususlara dayalı bir siyaset hâkim kılmalıdır: 

1. Gerçek hukuk Devleti ve demokratikleşme yönünde siyasî süreç tamamlanamadığı için, siyasî bürokratlar devlet memurları oldukları hâlde, devleti ideolojik ve siyasî egemenlik aracı olarak kullanacak bir statü elde etmişlerdir. 

Egemen blok, batıcı hayat tarzını ve batıcı kültür ürünlerini, batının stratejik amaç ve hedeflerini ve projelerini devletin ideolojik araçlarına dayanarak yaygınlaştıracak politikalara dönüştürmüştür. Bu dönüştürme kimi zaman yönetime müdahale ile kimi zamanda yönetime gelenlerin gönüllülük esasına dayalı olarak topluma empoze edilmiştir. Böylece siyasî bürokrasi, ideolojik olarak batılı hayat tarzını benimseyen bir söyleme sahip olmakla beraber, 
batının temellerini oluşturan dinamiklere karşı, hatta onların oluşumuna fırsat vermeyen bir rol oynamaktadır. 

Her şeyden önce millete rağmen Türkiye'ye hükmeden eski-yeni egemen blokun 
oluşturduğu anti-demokratik ve gerçek anlamıyla cumhuriyetimizin dayandığı milli egemenlik ve bağımsızlık vasıflarını dejenere eden yapının tasfiye edilmesini sağlayacak ve etkin bir hukuk devletini inşa edecek köklü bir demokratikleşme programı birinci derecede önemlidir. Bireyin tercihlerini ve düşüncelerini savunacak mekanizmaların ve örgütlenme modellerinin oluşması demokratikleşmeyi içselleştirecektir. 

2. Türkiye'nin yüzyıldır bocaladığı kalkınma meselesini çözecek, toplumsal enerjisi ile ekonomik potansiyelini harekete geçirecek, böylelikle büyük kalkınma hareketini başaracak yeni bir kalkınma programı uygulamak gerekmektedir. Bu kalkınma programının sahip olduğu kaynaklara, geleneklerine, ekonomik gelişme derecesine, sosyal uzlaşma sistemi içinde değer sistemine, üretime, bilim ve teknolojik gelişmelere ve beşeri zenginliğin niteliğine dayalı olarak uluslararası rekabete yönelmesi gerekmektedir. 

3. Türkiye'nin batı karşısında güdümlü-bağımlı ilişkilerini yeniden, temelden ele alarak, batıyla karşılıklılık ve hakkaniyet esasında onurlu bir dışı ilişkiler konsept ini inşa etmek gerekmektedir. Bunun yanı sıra Türkiye'nin Avrasya perspektifi etrafında kendi 'tarihsel coğrafyasında' yeni bir dışı siyasete açılımını gerçekleştirmek mecburiyeti vardır. Bugüne kadar yaşanan darbeler, muhtıralar, demokrasi dışı müdahaleler ülkemize ve milletimize büyük acılar yaşatmış, toplumun her kesiminden insanlar bu müdahalelerin mağduru olmuşlardır. Türkiye'nin bir daha darbelerle karşı karşıya kalmaması için, bu darbelerin toplum ve devlet hayatımız üzerinde meydana getirdiği tahribat ve travmayı ortaya koymak, maddi ve manevi zararların ve hak ihlallerinin bütüncül bir şekilde araştırılması ve gerekli tedbirlerin alınması, müdahalelerin ekonomik, siyasi, ideolojik amaç ve sonuçlarının tesbiti için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması amacıyla bu önergenin verilmesi uygun görülmüştür. 

4- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara 
Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 
Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, ülkemizde temel hak ve özgürlüklerin 
sınırlandırılmasına yönelik tüm eylem ve işlemler ile sivil ve askerî darbelerin 
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239) 

Ülkemizde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik tüm eylem ve 
işlemler ile demokrasiyi kesintiye uğratan tamamlanmış ve girişim niteliğindeki sivil ve askeri darbeler ile sonrası uygulamaların, demokrasi dışı toplumu terörize eden tüm vesayet sistemlerinin ve bunları önceleyen olay ve olguların araştırılması ve sorumlularının tespiti amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz. 

1) Emine Ülker Tarhan CHP Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili 
2) Mehmet Akif Hamzaçebi CHP Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili 
3) Muharrem İnce CHP Grup Başkan Vekili Yalova Milletvekili 

Gerekçe: Türkiye’de yaşanmış tüm askeri ve sivil darbeler ile bunlara zemin hazırlayan girişimlerin ve bu girişimlerde bulunanların tespiti bir daha aynı olayların yaşanmaması için son derece önem taşımaktadır. Askeri ve sivil darbeleri önceleyen olayların yanı sıra darbeler sonrasında Türkiye'nin sürüklendiği mecranın ve bu sürecin aktörlerinin de belirlenmesi gerçeklerin ortaya çıkarılması noktasında önem taşımaktadır. Araştırma önergesi ile tüm bu gerçeklerin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. 

Dönem: 24 Yasama Yılı: 3 
TBMM (S. Sayısı: 376) 

Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 23 Milletvekilinin (10/236) 

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, 
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, 
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, 
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 
120 Milletvekilinin (10/237); 

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın (10/238); 

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin (10/239); 

Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve (10/236, 237, 238, 239) 
Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu 

Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu (10 / 236, 237, 238, 239) 

Sayı : A.01.1.GEÇ.0.00.00.00-10/236-95281 28.11.2012 
Konu : Komisyon Raporu 

Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla; Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince kurulan Meclis Araştırma Komisyonu çalışmalarını tamamlamış bulunmaktadır. 

02/05/2012 tarihinde göreve başlayan Meclis Araştırması Komisyonumuzun yaptığı çalışma sonucunda düzenlediği rapor ilişikte sunulmuştur. 
Gereğini arz ederim. 
Saygılarımla. 
Nimet BAŞ 
İstanbul Milletvekili 
Komisyon Başkanı 
Ek : Rapor 

28 ŞUBAT TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU RAPORU KASIM 2012

KAYNAK PDF FORMATLI

https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss376_Cilt1.pdf


****