Halil İbrahim Şahin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Halil İbrahim Şahin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haziran 2017 Salı

Anti Emperyalist Direniş Merkezi BÖLÜM 2



Anti Emperyalist Direniş Merkezi BÖLÜM 2

İlhan Selçuk:Türklükle Evrenselliğin bütünleşmesi

Uygarlıkta en büyük solculuk akılcılık ve bilimciliktir, daha başka deyişle Aydınlanma Devrimi’dir. Kemalizm, Aydınlanma Devrimi’nin Anadolu’daki adıdır; solun Türkçesidir. İnsanlığınm sosyal adalet ilkesini Türkiye’de dile getirmek TÜRKSOLU’nun içeriği olmalı; Türklükle evrenselliğin bütünleşmesi bu yolla 
gerçekleşmeli... 


Bedri Baykam:

Kuvayı Milliye Ruhuyla 68 Eylemciliği birarada,

TÜRKSOLU günümüz Türk gençlerinin Kuvayı Milliye ruhuyla, 68 kuşağının eylemciliğini ve kararlılığını birarayla getiren bir dergi. Genç bir ekibin bu kadar 
özveriyle bu kadar çalışkanlıkla ve pazar şartlarının tüm elverişsizliğine rağmen TÜRKSOLU’nu çıkarmalarız hem sevindirici hem de düşündürücü. 

Bu genç arkadaşların savundukları fikirlerin Cumhuriyet gazetesi ve birkaç istisnai yayın dışında ve yine kendi çıkardıkları İLERİ dergisi günümüz medya 
ortamında yok olması, hiç bulunamaması ülkenin hangi uçlara çekildiğini bizlere gösteriyor. TÜRKSOLU’nun adına uyan bir şekilde devrimci, cumhuriyetçi, 
laik ve demokrat fikirleri tüm işbirlikçilere rağmen inadına bu topluma ulaştırmaya devam edeceğine inanıyorum.


Ataol Behramoğlu:

60’lı yılların Devrimci kuşağının devamı,
Bütün sayılarınızı tam olarak inceleyebildiğimi söyleyemem ama elimden geldiğince takip etmeye çalıştım. Birçoğunu da okudum. Herşeyden önce düzenli biçimde çıkarabildiğiniz için sizi kutlarım. Üniversiteli bir gençlik topluluğunun hem İleri gibi kapsamlı bir dergi hem de TÜRKSOLU gibi bir gazeteyi düzenli olarak çıkarabilmesi tabii ki özveri gerektiriyor, çalışkanlık gerektiriyor, inanç gerektiriyor. Sizde bunların olduğunu biliyorum. Sadece bu dergi değil bunun göstergesi, eylemlerinizle de biliyorum. Üniversite içinde de dışında da... Bu açıdan sizleri kutluyorum. 

Yayınlarınıza tabii ki genel çizgileriyle katılıyorum. Özetleyecek olursak, toplumculuk ve yurtseverlik... İki kavram birbirinden ayrılmaz. Ayrılmamalıdır da... Denebilir ki, birbirinin özdeşidir. Toplumcu içerikten yoksun olan bir yurtseverlik ve yurtseverlik duygusundan yoksun olan bir toplumculuk eksiktir. 
Böyle bir toplumculuk mekanik bir toplumculuk olur. Toplumculuk bilinci eksik olan bir yurtseverlik de bir duygusallık olarak kalmaya mahkumdur. İkisinin 
birleştirilmesi çok önemli. 

Bu anlamda sizin kuşağınız 1960’lardan, hatta 40’lardan, hatta daha öncelerden sürüp gelen ilerici, devrimci gençlik hareketlerinin bir devamı hatta bir 
aşaması oluyor. 

Zaman zaman bazı sekter davranışlarınız olduğunu düşünüyorum. Mesela, Ahmet Altan’la ilgili yaklaşımınızı benimsemedim. Ahmet Altan’ı eleştirip 
eleştirmemek başka bir konu ama bir yazara yönelik eleştirinin daha farklı olması gerekirdi diye düşünüyorum. Taksim’de bir genç kızın “Ahmet Altan’ı omlete çevirdik” diyerek dergi satmasına üzüldüm. Bizim gibi düşünmese de hatta karşı kampta bile olsa bir yazara karşı daha dikkatli olmak gerektiğini düşünüyorum.


Erol Manisalı:
Kemalizmin İçini Dolduruyor,

Kemalizmin içinin doldurulması gereken bir husus olduğunu TÜRKSOLU gibi dergileri okuyarak öğrenme olanağı bulunmaktadır. 
Derginin önemli bir işlevi olduğuna inanıyorum. Özellikle de Özalcılıkla birlikte Batı kapitalizmine tek yanlı bağlanmak istenilen Türkiye’nin gençliği ulusalcı 
politikaları somut bir biçimde görebilmek ve anlayabilmek için söylev bazından çok yaşanan dünyaya indirgenen bir biçimde konuları ele almka durumundadır. 

Ulusalcılıkla, ulusal sanayi arasındaki ilişiki, ulusalcılıkla çiftçinin çıkarı arasındaki ilişki, ulusalcılıkla işçinin çıkarı arasındaki ilişiki ve Kemalizmle ulusalcılık 
arasındaki ilişki bütünleştirildiği zaman Kemalizimin içi doldurulmuş olacak ve Kemalizmin sadece bir söylevler topmlluluğu olmadığı, bugün yaşanan çağdaş 
uygarlığa ulaşmamızın bir aracı olduğu daha iyi anlaşılacaktır. >

< Sunay Akın: Deniz Gezmişlerin devamı!!! >

TÜRKSOLU’nun Okurlarının büyük bir kesiminin genç insanlar olduğunu görüyorum ben. Bu umut verici. Bu gazeteyi üretenlerin de Atatürkçü, devrimci gençler olduğunu biliyorum. Bu da bizler için başka bir umut kaynağı. 

TÜRKSOLU geçtiğimiz bir yılda kendi kendine geliştirdi. Yaptıklarını, yaşadıklarını sorgulayarak bir yılı geride bıraktı. Bu gazetenin çok büyük fedakarlıklarla, 
özveriyle çıkarıldığına, sokak sokak, meydan meydan, ev ev satıldığına ben kendim tanık oldum ve biliyorum. TÜRKSOLU gazetesi yıllar sonra yeniden çıkarak bir geleneğin duruşunu canlandırıdı. Bu gelenek Türk Solunun emperyalizme karşı Kuvayı Milliye’den bugüne gelen direniş geleneğidir. Bağımsızlık, laiklik ve demokrasi için halkın mücadelesine öncülük etmiş bir gelenektir. Herşeyden önce yıllar önce Deniz Gezmiş’lerin çıkarmış olduğu gazetenin 2002 yılında yeniden aynı isimle ve anlayışla canlanması çok önemli bir olaydı. Bu olay Türk Solu geleneğinin de sürekliliğini ortaya koymuştur. 

O yıllardan bugüne Türkiye’de çok şey değişti ama halkımızın boğuştuğu temel sorunlar aynı. Türk Solu geleneğinin geçmişteki duruşu bundan dolayı bugünkü 
TÜRKSOLU’nun yayınına da ışık tuttu. Ancak yine de bugünün kendi özgül koşulları ve Türkiye ve dünyanın hızla gelişen güncel siyaseti içinde halka yön 
gösterebilmek gibi son derece zorlu bir ödevle karşı karşıyaydı TÜRKSOLU. Genç arkadaşlar ve benim de araların da olduğum pek çok aydın, şair, akademisyen 
ve yazar bu gazeteyi bir yıl boyunca başarıyla ayakta tutabildik. Bu görevi yerine getirmeye çalıştık. Emperyalizmin ülkemize ve tüm bölge halklarına yönelik 
saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde kuşkusuz bu önemli bir görevdi.

TÜRKSOLU bir yıl boyunca Türkiye’de siyasi gündemi başarıyla yakalamış ve bir boşluğu doldurmuştur. Yayıncılığın ne kadar zor olduğunu bildiğim için bunun 
büyük bir başarı olduğunu görüyorum. Zaten başarılı olmasaydı 

TÜRKSOLU etkisini artırarak yaşama şansına kavuşamazdı. Daha önümüzdeki yolun çok uzun olduğunu TÜRKSOLU’nu çıkaran arkadaşlar da biliyorlar. 
İnsanoğlu hayatının ilk yılında emekler ve en sonunda ayağa kalkar. TÜRKSOLU da emeklemek dönemini çoktan geçti, şimdi ayakta duruyor ve adımlarını 
atıyor. Bu genç gazetenin zaman içerisinde uzun bir koşuyu başarıyla tamamlayacağını umut ediyorum.


Nail Güreli:

Antiemperyalist Tavrın Önemi

TÜRKSOLU Gazetesi’nin birinci yılını tamamlaması önemli bir olay. Basın alanında bu önemli olayı gerçekleştiren gençleri ve TÜRKSOLU’nun ikinci yılını 
kutluyorum. 
Bağımsız ve özgür basın, demokrasinin vazgeçilmez ön koşuludur. Basında çok seslilik, demokrasinin sağlıklı işlemesini sağlayacak öğelerin başlıcalarından 
biridir. 

TÜRKSOLU, basındaki çok seslilik içinde anlamlı bir yer tutuyor ve dile getirdiği düşüncelerle dikkat çekiyor. TÜRKSOLU’nun etkin ve daha yaygın biçimde, 
bağımsız olarak özgürce yayınını sürdürmesi önem taşıyor. 

TÜRKSOLU’nun ikinci yılına girdiği dönemde, dünya ölçeğinde yaşanan çok önemli olaylar da TÜRKSOLU’nun savunduğu antiemperyalist ve bağımsızlıktan 
yana tavrın önemini artırıyor. Amerikan - İngiliz emperyalizminin Irak’a hak hukuk, insanlık dışı saldırısı üzerinden dünyayı tehdit eden yayılmacılığına, 
zorbalığına, vahşetine karşı direnmek, barıştan ve bağımsızlıktan yana her yurtseverin görevi olmalıdır. 

Bu bağlamda cesur bir tavır içinde yayınını sürdüren TÜRKSOLU’na ikinci yayın yılında da başarılar diliyorum.


Öner Yağcı:

TÜRKSOLU bir kazanç ve kıvançtır

İki yıl boyunca devrimci aydınlarımızla buluşup ülkemizin sorunlarını cesurca tartıştıkları İLERİ dergisindeki başarılı yayınlarıyla dikkat çeken Atatürkçü ve 
devrimci gençlerimizin yarattığı bir atılım olan TÜRKSOLU, ülkemizin gerçeklerinden ve solun birikiminden beslenen devrimci bir tavırla toplumsal yaşamımızın nabzını tutmaya iddialı bir ad ve aday olarak ortaya çıktı. 

TÜRKSOLU'nun, çıkışının birinci yılında aynı coşku ve kararlılıkla, aynı bilinç ve sorumlulukla, aynı onur ve duyarlılıkla, aynı cesaret ve sevdayla 
Mustafa Kemal Atatürk'ün bağımsız ve devrimci Cumhuriyeti'nin yeniden yaratma savaşımını sürdürmesi, ülkemizin aydınlık geleceği için bir kazanç ve 
kıvançtır.  >

Türk Ordusunu Tasfiye Planı

Devrimcilikte ve devrim stratejisinde ısrar etme tutumumuz, siyasi mücadele içinde en ciddi tezahürünü ordu üzerine yazdıklarımızda bulmaktadır. 
2002 yılında Türk ordusuna yönelik bir tasfiye planı uygulandığını görmekteyiz. Bu planın sahipleri Batılı emperyalistlerdir. Siyasi hattını ordu düşmanlığı 
üzerine kurmuş olan sağ-sol siyaset anlayışları emperyalistlerin Türkiye üzerindeki planlarını görememekteler veya gizlemekteler. Ordu düşmanlığı üzerine kurulu politikanın hızla emperyalistlerin kucağına oturduğunu görmekteyiz.

Oysa TÜRKSOLU’nda devrimciliğin temel kriterini antiemperyalist olmak üzerine kurmuştuk. Bu durumda ordu konusundaki emperyalist planlar karşısında 
durmak da devrimci bir görev olmaktadır. 2002 yılı içinde orduyu tasfiye planı çeşitli defalar Türk halkının önüne sürüldü.

AB, Türk ordusunu tasfiye etmek konusunda aceleci ve ısrarlı bir tavır takınmaktadır. 2002 yılı içinde AB sürecine ilişkin kriterlerin en önemlileri arasında Türk ordusunun devlet politikaları üzerindeki belirleyicinin kırılması yer alıyordu. AB tarafından bu yönde orduya çeşitli saldırılar ısrarla sürdürüldü. 
3 Ağustos yasaları ile AB’nin bu tasfiye planı doğrultusunda önemli yol da alınmış oldu.

TÜRKSOLU olarak, iktidarların bu tasfiye planı doğrultusunda Batıyla işbirliği içinde olduğunu teşhir etmeyi önemli bir görev olarak belirlemiştik. 
3 Ağustos yasaları gibi belirgin bir örnek Kıbrıs konusunda yaşandı. AKP iktidarı Kıbrıs’ta doğrudan Kıbrıs Türk halkına ve Türk ordusuna karşı yürütülen 
planların savunuculuğunu yürüttü uzun süre.

ABD ise Türk ordusunu tasfiye planını başka bir yöntemle sürdürmektedir. ABD ile AB’nin Türkiye bakışlarındaki ve çıkarlarındaki ayrılıklarından kaynaklanan 
farklı planlar bizi şaşırtmamalıdır. Sonuçta aynı emperyalist karakter içide Türk milliyetçiliğine ve Kemalizme saldırılmakta, Türk vatanı savunmasız bırakılmak 
istenmektedir.

ABD planları Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt Devleti ile Türkiye’nin de kontrol altında tutulmasını içermektedir. TÜRKSOLU Ekim 2002’deki 15. Sayısında 
“Bugün Irak’ta Yarın Türkiye’de Kukla Kürt Devleti’ne Engel Olalım” kapağıyla ABD’nin Kürt devleti planını gerçekleştirmek için nihai adımlar attığını duyuruyor 
ve bunu engellemek için başta Türk ordusuna çağrıda bulunuyordu. ABD Planının başarısı ise ancak Türk ordusu Kuzey Irak’ın dışında tutulursa başarılı 
olabilecekti.

Ancak üzülerek gördüğümüz bir gerçek de şu oldu: Gerek AB’nin gerekse ABD’nin Türk ordusuna yönelik tasfiye planları henüz kırılabilmiş değil ve planlar 
da önemli, belirleyici başarılar kazandılar. 3 Ağustos yasaları ve ABD’nin Kuzey Irak planındaki gelişmeler bu açıdan kaygı vermektedir. TÜRKSOLU olarak 
darbeye ancak darbeyle karşı çıkılır diyerek 3 Ağustos sürecine müdahale edilmesi gerektiğini savunduk. Ordu bu yasaların geçmesine karşı olduğunu belli etse de izleme tutumunu tercih etti. Kuzey Irak’ta ise durum şimdi bizim Ekim’de yaptığımız çağrıda olduğunudan çok daha tehdit edici boyutta.

TÜRKSOLU olarak emperyalist devletlerin ve işbirlikçi siyasetin tasfiye planları karşısında Türk ordusunun savunulmasını vazgeçilmez bir tutum olarak 
görüyoruz. Bu tutum bir devrim yoluna sahip olmak konusunda ısrarcı tutumdur.

Bölücülüğe Karşı TÜRKSOLU

Gerek ABD’nin planları doğrultusundaki Kuzey Irak’ta kukla Kürt Devleti tehlikesi, gerekse de AB planları ile Türkiye’nin içinden kışkırtılan Kürtçülük tehlikelerine 
karşı tüm halk kuvvetlerin uyanık durması gerektiğini savunduk.

Türkiye’de sola sızdırılan bölücülük virüsüyle savaş ise bu konuda TÜRKSOLU’nun üstlendiği önemli görevlerden biri oldu. “Sol”, emperyalizm ve ezilen uluslar arasındaki sınıf mücadelesine dayanan devrimci tahlilden vazgeçtiği için, bölücülüğü bir tehdit olarak algılamadı. Oysa ezilen ulusların tüm mücadelelerine bakıldığında, emperyalistlerin böl-yönet politikalarının, bu uluslar ve bu ulusların devrimci mücadelesi açısından büyük tehdit oluşturduğunu görmek zor değildi. 

Oysa Türkiye’de liberal-Batılı virüs, bölünmeyi ve Sevr gerçeğini bir paronaya olarak gösterdi. TÜRKSOLU olarak hem üçüncü dünya gerçeğini ülkemize aktararak hem de Türkiye üzerindeki planları teşhir ederek emperyalizmin böl-yönet planlarına karşı devrimci tavrı hatırlatmaya çalıştık.

Daha 5. Sayımız “ Paronaya Değil Gerçek: Emperyalizm Böler ” kapağıyla çıkıyordu. Biz bu kapakta, Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Güneydoğu Asya’dan örnekleri göstererek bölücülüğün ezilen uluslar açısıdan nasıl bir tehdit oluşturduğunu açıklıyorduk. Daha yeni Endonezya parçalanarak, Doğu Timor ortaya çıkarılmıştı. 
Bir takım solcunun da desteklediği bölünmenin gerçek niteliği Doğu Timor’un bağımsızlık seromonisinde baş köşede ABD Başkanı Clinton’un belirmesiyle 
ortaya çıkmış oldu. Bu kapağı yaparken belli bir kesimi ikna etmek için yoğun çaba harcadık. ve bugün ABD’nin Irak saldırısı ve Türkiye ile ilgili tutumunun 
açığa çıkmasından sonra Türkiye’nin karşılaştığı Sevr ve bölünme tehdidi burjuva medyasının sütunlarına bile girebilmektedir.

Sorun Değil Milli Dava,

Türk siyasetinin ihanete varan bölücülüğünü teşhir etmeyi en önemli görev bildik. Aslında özünde bölücü olan sol değil Türkiye’nin siyaset kurumuydu. 
Bu tesbitin doğruluğunu Kıbrıs’ta hep beraber yaşadık. Vatan diye bir kaygısı olmayan NATO mollası, Kıbrıs’ı ve oradaki vatandaşlarımızı Ruma teslim etmek
 için elinden geleni yaptı. Bunda amaç, Batının iktidara desteğini yaratmak ve milli güvenlik politikalarını zedelemekti. Komprador solun işbirlikçiliğini de bu 
gerici iktidara destek olmak biçiminde Kıbrıs konusunda yaşadık.

TÜRKSOLU vatanseverlik sınavının en önemlisini Kıbrıs’ta verdi. TÜRKSOLU’na “toprak mı önemli insan mı” diye soran liberal zevzeklere önemli olanın vatan 
olduğunu gösterdik. Bu hem topraklarımızın yitirilmesini hem de Türk halkının katliamlara maruz bırakılmasını engellenmek için Kıbrıs’ta aldığımız tutumdu. 

Milli önder Rauf Denktaş’a yönelik her türlü saldırıyı da cevapladık. Kıbrıs’ı bir sorun, Denktaş’ı da çözümün önünde engel olarak göstermek isteyenlere cevabımız 18. Sayıda “ Kıbrıs: Sorun Değil Milli Dava ” kapağıyla oldu.

TÜRKSOLU’nun Milli Dava konusunda yaptığı yayın ve TÜRKSOLU’na bağlı gençlerin her platformda ısrarlı savunma hattı Türk kamuoyunu uyanık tutmada 
önemli bir misyon üstlendi.


<  İsmet Solak: TÜRKSOLU Emperyalizme karşı.., Benliğini Koruyor >

TÜRKSOLU'nu ilk elime aldığımda eskiden çıkan yayınlarla bir paralellik var mı diye baktım. Sonra incelediğimde kendine özgü bir ilkeler demeti içinde 
olduğunu gördüm. Genç anlayışın tarihi gerçeklerle buluşması gibi geldi bana. Bu çok önemliydi. Ondan sonra da her sayısını dikkatle inceledim. Arada kendi 
köşeme de aldım. Türkiye'nin önünde duran ulusal sorunlarda kesin tavır alırken özellikle tam bağımsızlık ilkesinden ve egemenlik ilkesinden hareket ettikleri 
için çok sıcak buluyorum. Arada güldüğüm de oluyor, çünkü öyle arşivleri peş peşe getiriyor ki TÜRKSOLU, bazı medya mensuplarının değişik tarihlerde çıkan 
yazılarından cümleleri alt alta dizdiğinizde, onların nerede, nasıl bağımlı olduklarını açık seçik görebiliyorsunuz. Yani Türkiye'nin içinde yaşayan, orada okumuş, aydın olmuş, eli kalem tutmuş ve köşe sahibi olmuş insanlar, Türkiye'nin çıkarlarına ters ve Türkiye'ye adeta dayatma yaparak bazı düşünceleri halka yayarken TÜRKSOLU "Bunlar tamamen bizim aleyhimize" diyebildi. "Bunlar bizi yanıltıyor, başka yöne çekmek istiyor. Bunlar bizi Atatürk'ün yolundan saptırmak istiyor." diyebildi. Bu nokta da benim için çok ilginçti. Ayrıca Kurtuluş Savaşı'ndan ve sonrası dönemden bazı ulusal stratejilerde tavır koyarak bugünün köklü kuruluşu oldu. 

Atatürk'ü 1930'larda bırakarak bugün Türkiye'nin ne yapacağını bugünün şartlarında değerlendirmek yerine Atatürk'ün eskimediğini, eskiyemeyeceğini, o 
düşünce sisteminin bugünkü koşullarda yorumlanması halinde Türkiye'nin çağdaş uygarlığın üstüne çıkabileceğine inanıyorum. TÜRKSOLU'nda da bu anlayışı görüyorum. Zaten 30'larda donup kalmak yerine, ondan ders alıp bugüne uygulamak gerekiyor. 

Türkiye Cumhuriyeti hiç yoktan kurulmuştu, kurtulmuştu bu vatan. Ondan sonra Atatürk dış politikasında, dış siyasetinde Ege Bölgesi'nde barışı oluşturarak, 
önce kendi vatanında, sonra bölgesinde barışı oluşturarak, ardından dünyaya açılmıştı. Milletler Cemiyeti üyeliği böyle gelmişti. Bu anlarda da asla gidip bir 
yerde başkalarının, yabancıların bekleme odalarında durarak zaman yitirmedi. Hep onlardan teklif geldi çünkü cazibe merkezi O'ydu. Türkiye'nin şimdi yaptığı 
hem Avrupa Birliği'nde hem Birleşmiş Milletler'de veya bir başka uluslar arası örgütlenmede, oraya girebilmek için gidiyor, sıraya giriyor. Hatta sırada bile değil, sırada değilsin diyorlar, o bekliyor. Ağrıma giden nokta bu. Avrupa Birliği'ne girmeyelim demek cehalettir bana göre. Ama Avrupa Birliği'ne her şeyimizi feda ederek girmek çok büyük hatadır. Bir anlamda da kendini yok etmektir. İşte TÜRKSOLU'nda da bu tavrı görüyorum. NATO'ya bakışta böyle, dünyanın değişimi için bugün hızla ilerleyen küreselleşmeye karşı durum da böyle. Küreselleşmenin emperyalizme dönüşme girişimlerinin titizlikle kendi benliğini koruyarak püskürtülebileceğini TÜRKSOLU gayet iyi görüyor. O nedenle kendimle bütünleşmiş hissediyorum. 

Sol artık eski anlamda kavranırsa yanlış olur. Kendi ülkenizin, kendi insanınızın, kendi coğrafyanızın koşullarını öne çıkararak dayanışma ve adalet duygusunu 
bağımsızlık düşüncesiyle pekiştirirseniz kendi solunuzu yani Türk Solu'nu yaratıyorsunuz. İşte TÜRKSOLU da bunu yapıyor. Başarılarınızın devamını diliyorum.


Halil İbrahim Şahin: Türk Kültürüne büyük katkı

TÜRKSOLU Gazetesi, birinci yılını doldurmuştur. Bu süre içinde, Türk insanının kendisinde var olan cevheri ve irfanı en iyi şekilde işleyerek, Türk kültürüne en 
büyük üretimi yapmıştır.

Dünyada yaşanan ve yaşanmakta olan sistemlerin sentezini yaparak, toplumsal demokrasinin ve çağdaşlaşma ideolojisi olan Kemalizm'i; barışın,doğanın, 
insanın hizmetine sunmuştur.

Komünizmin dağılmasıyla tek kutuplu olan dünyamız, ekonomik küreselleşme adı olan emperyalizmle can çekişirken; tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik 
temeline dayalı laik, demokratik, sosyal hukuk devleti niteliklerini içeren cumhuriyetimizin adı olan, sosyalizmin paylaşımını, liberalizmin özgürlüğünü alan Kemalizm; 21. yüzyıla insanlık onuru için örnek ve önder olarak damgasını vurmuştur, vurmaya devam etmektedir.

Her türlü saltanata, devlet ve servet diktatörlüğüne, monarşiye, oligarşiye, teokrasiye, mandacılığa (himayeciliğe) karşı olan Kemalizm; Büyük Türk Ulusunun ulusal eseri olarak dünya insanlığına sağlıklı ve sağlam yön vermekte ve çizmektedir. Çünkü; Kemalizm, insanlık için evrensel değerler bütünüdür. 

Genç arkadaşlarımın ulusalcı çizgide vermiş olduğu basın mücadelesi saygındır ve soyludur. Kendilerini içtenlikle kutluyorum. Şeriat özlemcileri konusunda, 
Kıbrıs davasında, Irak operasyonunda ve milli eğitim kadrolaşmasında vermiş oldukları mücadeleyi insanlık onuru olarak saygı ile karşılıyorum ve kendilerini bu coğrafya halkına adadıkları için övünç duyuyorum. TÜRKSOLU Gazetesinin 1. yılı kutlu olsun. Daha büyük başarılara imza atacaklarına inanıyor, sevgi ve 
saygılar sunuyorum.


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

21 Şubat 2017 Salı

ULUSAL DURUŞ,



ULUSAL DURUŞ,




Halil İbrahim Şahin,
08.03.2004/Sayı:51

“Ulusal duruş”

3 Mart 1924 tarihi Türk Cumhuriyeti için bir dönüm milattır. Hilafetin kıldırılması, Tevhidi Tedrisat Yasası’nın çıkarılmasıdır. Aklın inanca, bilimin dinciliğe, ulusun-ümmetçiliğe galebesidir.

Türk Kurtuluş ve Kuruluş Savaşı emperyalizme karşı bir devrimdir. Mayası tam bağımsızlık ve ulusal egemenliktir. Bu temel bağlamda Cumhuriyet: Laik, demokratik sosyal hukuk ve ulus devlet nitelikleriyle donatılmıştır. Bu donanım ve dokusu sonucu cumhuriyetimiz her türlü saltanata, servet ve devlet diktatörlüğüne, teokrasiye ve mandacılığa karşıdır.

Bu nedenle cumhuriyet: Fikri-vicdanı, irfanı hür nesiller ister. Bu nesillerin yetişmesi için aklın ve zekanın çağdaş eğitim ve öğretimle terbiye edilmesi gerekmektedir. Öğretim Birliği yasası bu imkanı Türk gençliğine vermektedir. Bu yasa ile eğitim ve öğretimin unsurları aklı, bilimi, laikliği, ulusalcılığı, karma uygulamalı eğitim niteliklerini içermektedir.

Büyük Türk Devrimi ve Atatürk İlkelerine karşıt güçler cumhuriyetin bu kazanımlarını birer birer kaldırarak, ithal malı rejimin yollarını döşemekte etnik-dinsel terör ve emperyalizmden büyük destek görmektedir.

Toplumumuzun yapısı ve ekonomik zayıflığı demokrasiyi besleyemediği için de yokluk-yoksulluk-yolsuzluk ülkenin kaderi olmaktadır. Rant-faiz-temettü sarmalında küreselleşmenin emrinde İMF’ye dayalı bir ekonomi, AB-ABD’nin çizdiği yol haritası ile çizilen siyaset, halkı bilgilendirmeyen bir devlet anlayışı, federal ve şirketleşme anlayışını öngören yasalar ve Kıbrıs. Dayatmalar ve tuzaklar. Ümmet ve misyoner kafası ile çözülemeyen sorunlar yumağı. Geldiğimiz nokta cumhuriyetle kavgalı parlamento, cumhuriyetle kavgalı iktidar, cumhuriyetle kavgalı kadrolaşma, cumhuriyetin yapısını bozan, çıkan ve çıkacak yasalar/Yetmedi Anayasa değişikliği, rejim bunalımı ve kavga.

ADD 1989, kuruluşundan bu yana özelleştirmeden-tahkime, tarımdan hayvancılığa, enerji sorunlarından sosyo ekonomik konulara, eğitimden madenlerimize, işveren ve işçi ilişkilerinden sanayi ve ticarete, YÖK’ten bankacılığa, dış ilişkilerimizden seçim ve siyasal partiler yasalarına, dokunulmazlıktan mal bildirimine, Gümrük Birliği’nden AB ilişkilerine tüm konuları bilim adamlarımızla halkımızın bilgisine sunup çözüm yolları üretirken, hatta bu uğurda başkanımız sayın Aksoy’u ve üyemiz sayın Üçok’u, sayın Mumcu’yu, genel başkan yardımcımız sayın Kışlalı ve daha onlarca Atatürkçüyü kaybederken aydınlarımızın tembelliğinin dayanılmaz hafifliğini yaşadık. Anadolu’yu karış karış gezdik. Atatürk İlkelerini nakış gibi işledik. Üreten halkımız ve gençlerimiz yardımcımızdı. Tütün mitingini Akhisar’da yaptık, mahkemeye verildik. Kars’ta hayvancılığımızı, Denizli’de tarımı, Kahramanmaraş’ta enerjiyi, Kayseri’de eğitimi, Zonguldak’ta sendikacılığı, İstanbul’da sağlığı, Antalya’da köy enstitülerini, Diyarbakır’da Güneydoğu Anadolu bölgesinin sosyo ekonomik yapısını masaya yatırdık. 50’den fazla panelistlerimiz Anadolu’da etkinlikler düzenledi. Şubelerimiz Cumhuriyet ve ulusal tüm bayramlara üreterek katıldılar. Savaşa hayır mitinglerinde yine onlar öndeydi. İstanbul olaylarında maskeli kişiler tarafından vurulanlar da onlardı. TÜRKSOLU ve İleri dergisini de çıkaran onlardı. Büyük bir dayanışma örneği vererek kıskananları çatlatırcasına halkımıza bu ürünlerini intikal ettirenler de onlardı. Kıbrıs için, Denktaş için ilk imza kampanyasını açarak diğer gençlere örnek olanlar da onlardı.

Cumhuriyet’in yıldönümü yürüyüşünde “ Ordu Göreve ” pankartını da açanlar onlardı. Bu nedenle beyin yoksulları ve cep varsılları ve mütareke basını tarafından linç edilmek istenenler de onlardı. Onlara darbeci diyenler, onları ithal malı rejimlerle özdeşleştirenler herhalde bugün özellikle 3 Mart 2004 tarihinde Ankara’da ATO salonlarında yapılan ADD ve diğer kuruluşların ortak etkinliğine Ordumuzun sayın komutan ve eşlerinin ve sayın rektörler ve sayın öğretim üyelerinin katılımları karşısında özür dileyeceklerdir. Vizyon sahibi bu gençlerimiz çok önceden ulusal duruş ve ulusal refleks için çağrısını zamanında yapmıştır. Ulusumuz tüm kurum ve kuruluşları ile Cumhuriyet karşıtı iç ve dış odaklara duruş göstermiştir.

Değerli gençler; Atatürk yolunda adınıza uygun çalışmalarınızla ve üretiminizle sizleri bir defa daha kutluyorum. Genç yaşta büyük projelere imza atınız. Ufuk ötesi görüşlerinizle örnek oldunuz. Çağrınız ulusal duruşun yollarını açmıştır. Bilginizi yüreğinizde ısıtarak tüm Türk gençlerini Atatürk yolunda birleştirdiniz. Öngörünüz sağlam, aklınızın özgürlüğü ve bilginiz yeterlidir.

Sizler ulusal duruşa olan özlemin ve coşkunun cevherleri ve irfanısınız. Ne mutlu hizmet üreten, bilim üreten Türk Gençliğine.

http://www.turksolu.com.tr/51/hisahin51.htm

***

23 Şubat 2015 Pazartesi

BUGÜNKİ ADD İLE NEREYE




BUGÜN Kİ  ADD  İLE  NEREYE.,




03.05.2004/Sayı:55

ADD NEREYE?

ADD Konya İl Sekreteri Samet Bapoğlu ADD Tüzük Kurultayı’nın iptali için mahkemeye başvurdu. İşte başvuru dilekçesi:

Tüzük Kurultayı Dernekler Kanunu’na ve Dernek Tüzüğü’ne aykırıdır

Genel Kurul kararlarını iptal dâvası

Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Hakimliği’ne Sunulmak Üzere
İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Hakimliği’ne,

-İhtiyatî Tedbir İstemlidir-

Davacılar:

1. İlyas EROL
2. Samet BAPOĞLU







Davalı:

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanlığı

T. Konusu:

Atatürkçü Düşünce Derneği’nin 21 Mart 2004 günlü Olağanüstü Genel Kurulu’nda alınan kararların İPTALİ dileğidir ve ihtiyatî tedbir istemlidir.

Olaylar:

1. Biz dâvacılar, İlyas EROL Atatürkçü Düşünce Derneği’nin İstanbul Maltepe Şubesi üyesi, Samet BAPOĞLU da 101887 no.lu üyesi ve Konya Şubesi sekreteriyim. Ayrıca, Şubelerimiz Genel Kurulu’nda seçilerek görevlendirilen Genel Merkez Genel Kurul delegesiyiz.

2. Bu görevimiz gereği katıldığımız 21 Mart 2004 günlü, tüzük değişikliği amaçlı, Olağanüstü Genel Kurul’un oluşumu ve çalışmaları aşağıda sunacağım nedenlerle Medeni Kanun ile Dernekler Kanunu’na ve Derneğimiz Tüzüğü’ne aykırı olduğundan iptali istemiyle bu dâvamı açıyor, sorunu takdirlerinize sunuyoruz. Hukuksuzlukları önlemek hem uygar yurttaşlığın gereği, hem de güçlü ve saygın olmasını, bu niteliklerini daha da artırmasını istediğimiz Derneğimize bağlılığımızın gereğidir. Hukukun üstünlüğüne dayalı Cumhuriyetimizin onurlu yargısının aykırılıklara geçit vermeyeceği inancı ve yanlışlıkların düzeltileceği umuduyla başvuruyoruz.

Ahmet Saltık, İşçi Partisi Genel Sekreteri Mehmet Bedri Gültekin ile birlikte
Atatürkçü gençlerin konuşmasına bile katlanamayanlar, Maocularla birlikte etkinlik düzenlemekten çekinmiyor. Fotoğrafta Ahmet Saltık, İşçi Partisi Genel Sekreteri Mehmet Bedri Gültekin ile birlikte düzenledikleri Ulusal Birlik Kongresi’nde yanyana otururken görülüyor. Bilindiği gibi ADD tarafından düzenlenen Kongre’ye ADD şubeleri davet edilmemişti



3. Ekli olarak sunduğumuz Tüzüğü’nde kuruluş nedeni, amacı ve çalışma usulleriyle öbür gerekleri belirtilen Derneğimizin 1989 yılında kurulmuş, daha sonra üç kez yapılan Tüzük değişikliği ile çalışmalarını yürütmüştür. Bu yıl toplanan Olağanüstü Genel Kurul’da yeni Tüzük değişiklikleri yöneticilerimizin görüşlerine uygun biçimde gündeme getirilmiştir.

Biz de, Derneğine bağlı, yöneticilerine güvenen bir delege olarak toplantıya katılarak görevimizi gereken özenle yapmak istedik. Ancak şimdi sıralayacağım aykırılıklarla karşılaştık. Bunların giderilmesini isteyen konuşmamız Divan Başkanı tarafından engellendi. Toplantıdan sonra da Sayın Genel Başkan bu iyi niyetli ve hukuka saygıya çağıran çabamızı “.. gerginlik yaratıcı ve engelleyici..” olarak niteledi (Türksolu Gazetesi. 5/4/2004, sayı 53, sayfa 24, sütun 1). Kendi düşünce ve amaçlarına uygun olmayan görüşleri engelleyip Derneğimize yaraşmayan bir görüntüye neden olan kendileridir. Demokratik bir hak olan konuşmayı kesmek, önergeyi almamak hukuka uygun bir davranış olamaz.

A. Olağanüstü Genel Kurul iki olağan genel kurul arasında yapılan bir toplantı olduğundan yeni olağan genel kurula katılacak delegeler buna katılamaz. Bu toplantıya 1/2 Haziran 2002 tarihlerinde toplanan Olağan Genel Kurul’a katılan delegeler katılabilir. Bu husustaki itirazımız dikkate alınmamıştır. Yeni seçilen delegeler toplanacak yeni Olağan Genel Kurul’la göreve başlarlar ve bir sonraki genel kurula kadar görev yaparak, arada ne kadar olağanüstü genel kurul olursa onlara da girerler. Bizlerden İlyas Erol ÖNCEKİ Genel Kurul’a katılan, Samet Bapoğlu da yeni delegedir. Dâvamızın sağlıklılığı için birlikte başvuruyoruz. Bu konuda önceki Genel Başkanımızın itirazı dikkate alınmamıştır.


<    Ahmet Saltık ve Mustafa Güner’den Samet Bapoğlu’nu linç kampanyası,

ADD Tüzük Kurultayı’nın ardındaki karanlık ilişkiler aydınlanmaya başladı. Bilindiği gibi Tüzük Kurultayı’nda Kocaeli Şube Başkanı Mustafa Güner Divan üyesiydi. Normalde, divanın tarafsız olması gerekir. Ancak Divan, tarafsız olmanın ötesinde mevcut yönetimin militanı gibi davranmıştır. Bunu ispatlayan bir belgeyi burada
yayınlıyoruz.

O gün Divan üyesi olan Mustafa Güner ADD Konya örgütüne bir faks gönderiyor. Faks’ta Konya İl Sekreteri Samet Bapoğlu’na ve önceki Genel Başkan Halil İbrahim Şahin’e hakaretler sıralanıyor.

O gün o Divan’da hatırlanacağı gibi Konya İl Sekreteri konuşturulmamış, önergesi yırtılmıştı.

Yazıdan açıkça görüldüğü üzere Mustafa Güner, olayda tarafsız değildir, dolayısıyla divanın da tarafsız olmadığı açıktır. Kaldı ki Divan üyesi’nin ADD Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Saltık ile birlikte hareket ettiği de ortadadır.
Görüldüğü gibi hakret dolu yazı, Mustafa Güner ve Ahmet Saltık’ın ortak imzasını taşımaktadır.

O zaman biz soralım, bu olayda, Ahmet Saltık mı yönlendiricidir, yoksa Mustafa Güner mi? Eğer Mustafa Güner’se, Divan tarafsızlığını yitirmiştir, yok eğer Ahmet Saltık’sa Divan, Yönetim’in yönlendirmesi altında görev yapmıştır.

Tüm ADD Yöneticilerine, üyelerine, şubelere soruyoruz; bu nasıl kongredir, bu nasıl yönetimdir, bu nasıl divandır?

Koltuklarını bırakmak istemeyenler, anlaşılan o ki, ancak Komünist Partilerde görülen bir kumpas kurmuşlardır, yapılan kongre göstermeliktir.

Maocu Parti’yle birlikte hareket edince bu doğal olmaktadır demek ki!... >


*****


İşte Utanç Belgesi!

İşte Utanç Belgesi
ADD Konya Şubesi Başkanlığı,





















Sayın Başkan;

21 Mart 2004 tarihinde Ankara Ticaret Odası’nda yapılan Atatürkçü Düşünce Derneği Tüzük Kurultayı’nda şubeniz sekreteri olduğunu söyleyen gencin, kurultay süresi boyunca Eski ADD Başkanı Halil İbrahim Şahin’in tam bir KUKLASI olduğunu gördüm. Özellikle Halil İbrahim Şahin’in kurultayı provoke etmek için getirdiği, ADD üyesi dahi olmayan üç beş serseri ile birlikte hareket etmesi tam bir piyon görevi üstlenmesi, şubenizin sekreterliğini yapan bu gencin nasıl Atatürkçü Genç olduğunu çok merak ediyorum. Daha konuşmasını bile beceremeyen, başladığı her sözü “Yahu” ile başlayıp “Yahu” ile bitiren bu genç, şayet ADD adına diğer sivil toplum örgütlerine de gönderiliyor ise, gittiği yerlerde ADD’ni nasıl temsil ettiğini çok merak ediyorum. 

Sayın Başkan; 

Atatürk’ün gençleri böyle değildir. Atatürk bu ülkeyi gençlere emanet ederken onların bir KUKLA, bir PİYON olması için emanet etmemiştir. Bu genç, “Sağlam karakterli” bir Atatürk Genç’i olmayı benimsemek yerine ne yazık ki başkalarının “PİYON”u olmayı kendisine daha uygun görmektedir. ADD büyük bir örgüttür. Bu tipler ADD’nin yapısına her zaman zarar vermektedirler. Bu tür kişilere fırsat verilmemesi tüm Atatürkçülerin başta gelen görevidir. 

Konuya duyarlı bir başkan olduğunuz düşüncesi içinde olduğumu belirtir, bilgilerinizi rica ederim. 
Saygılarımla,

ADD Kocaeli Şube Başkanı
Mustafa Güner

Aynen katılıyorum.

Prof. Dr. Ahmet Saltık
ADD GYK Üyesi

BAPOĞLU’NDAN 30 MİLYARLIK TAZMİNAT DAVASI

Yazı hakkında görüşüne başvurduğumuz Samet Bapoğlu, Ahmet Saltık hakkında 20 milyar, Mustafa Göner hakkında ise 10 milyar liralık tazminat 
davası açmaları için hukuk danışmanlarını görevlendirdiğini, bununla da yetinmeyerek aynı zamanda bu şahısların hapisle cezalandırılmaları için 
de başvuru yapılacağını açıkladı.

*****

B. 2001 yılı başında yürürlüğe giren 4727 sayılı Medeni Kanun’un 78. maddesinin ikinci fırkasına göre, Tüzük değişiklikleri Dernek üyelerinin Genel Kurula girme hakkı bulunanların salt çoğunluğunun 2/3 oyuyla gerçekleşebilir. 21 Mart 2004 toplantısı ikinci (ertelenen) toplantı olsa bile çoğunluk sağlanamayan ilk toplantının yapılamadığına ilişkin tutanakta böyle bir çoğunluk arandığı açıklığı yoktur. Yani 2/3 zorunluluğu gözetilmeden toplantı düzenlenmiştir. Ayrıca, Dernek Tüzüğümüzün 26. maddesi katılanların 2/3 oyunu ararken, toplantıya katılanları belli eden Hazırun Cetveli’ndeki imzaların 2/3’ü değil, içerde bulunanların 2/3’ü gözetilerek karalar alınmış, buna da uyulmamıştır. Yukarıda ek olarak sunduğumuz gazetedeki Genel Başkan açıklamasında verilen sayılar bu gerçeği göstermektedir. Bu nedenle alınan kararlar hem Medeni Kanun’un 78. maddesine, hem bu yolla Dernekler Kanunu’nun 93. maddesine aykırıdır. Genel Kurul çoğunluğu için gözetilecek üyelerin listeyi imzalayanlar, katılanlar olduğu Dernekler Kanunu’nun 23. ve 24. maddelerinde belirtilmiştir.

C. Dernekler federatif bir yapıda değildir. Üyeleri dernekler, tüzelkişilikler değil gerçek kişiler, bireylerdir. Bu nedenle Şubelerin ödenti yükümlülüğü yoktur. Şubeler yoluyla üye olan bireylerin ödenti (aidat) yükümlülüğü vardır. Oysa bu Genel Kurul’da Şubelerin üye gibi ödenti vermeleri karara bağlanmıştır. Bu da yanlıştır. Şubeler üyelerinden aldıkları ödentilerden Tüzük uyarınca Genel Merkez payına düşeni Genel Merkez’e aktarmakla, göndermekle görevlidir. Şubelerin ödenti vermesini gerektirecek Tüzük değişikliği hukuksal yönden Dernekler Kanunu’na aykırıdır. Genel Merkez’e, derneğimize, dernekler üye olursa ödenti verirler. Kanun değişikliği bu olanağı getirdi. Ancak Atatürkçü Düşünce Derneği’nde üye olan tüzel kişilik yoktur. Şubeler, Genel Merkez’in üyesi değil, adı üstünde şubesidir. Ödenti verecek olan üyelerdir.

D. Derneğimizde “Bölge” adıyla bir organ yoktur. Tüzüğün 10. maddesinde sayılan organlar içinde böyle bir organ bulunmamaktadır. Buna karşın kimilerine ünvan vermek anlamında bir “Bölge Başkanlığı” oluşturulmuştur. Bu da Yasa’ya ve Tüzüğe aykırıdır. Şube Başkanının üzerinde Bölge Başkanı olamaz. Şube Başkanlığının üzerinde Genel Merkez’de Genel Başkanlık vardır. Geçici Genel Kurul Başkanlıkları, Komisyon başkanlıkları yanında sürekli organ başkanlıklarını Tüzük Denetleme ve Yüksek Disiplin Kurulu olarak sınırlamış ve saymıştır.

E. Olağanüstü Genel Kurul’un asıl Tüzüğün 17. maddesinin son fıkrasındaki bir dönem ara verme zorunluluğunu kaldırıp görevi sürdürmek için yapıldığı, öbür maddelerin bu amacı gizlemeye yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu durum bizim delege olarak iddialarımızı doğrulamıştır. Daha önce şimdiki yöneticilerin de imzalı önergeleri üzerine tartışılarak kabul edilen, gençleşmeyi, yenilenmeyi ve güçlenmeyi amaç edinen kural şimdi aykırılıklarla yürütülen olağanüstü Genel Kurul’da değiştirilmiştir. Bu konudaki karar kanun gereği Genel Kurul’un takdirindedir. Şöyle ya da böyle olabilir. Ancak yukardan beri sunmaya çalıştığım nedenlerle karar hukuka aykırı biçimde alınmıştır. Etik yönü uygun değildir. Buna rağmen Kanun’a uygun biçimde kabul edilebilirdi. Fakat böyle olmamış, toplantıya katılmaması gereken üyelerle, yetersiz çoğunlukla, itirazlara karşın değişti sayılmıştır.

F. Ayrıntısı tutanaklarla yazılı, olağanüstü toplantıda alınan öbür kararlar da aynı nedenlerle geçersiz durumdadır. Bunları belirtme çalışmamızı bizim konuşmamızı engelleyerek yararsız kıldılar. Kimseyle görüşmeden, kimsenin etkisinde kalmadan, tümüyle yansız ve yararlı olma amaçlı çabamız durduruldu, itirazımız dinlenmedi. Bu nedenle Medeni Kanun’un özellikle 81. maddesindeki “Şu kadar ki tüzük değişikliği kararları ancak toplantıya katılan üyelerin üçte iki çoğunluğuyla alınabilir..” açıklığına ve 83. maddenin öngördüğü dava hakkıma dayanarak Mahkemenize başvuruyoruz. Süresi içinde açtığımız bu davanın ilgili kuruluş ve kişilere örnek olacağını umuyoruz. Hukuka uygun, düzenli çalışmadan kimse ayrılmamalıdır. Mahkemelerin iş yükü, davaların aldığı zaman gözetilirse davanın sonuçlanması Haziran 2004 başında toplanacak Olağan Genel Kurul’a yetişmeyeceğinden sakıncalı değişiklik uygulanarak bu Genel Kurul da geçersiz duruma düşebilir. Bu nedenle Tüzük değişikliği kararlarının durdurulması için İHTİYATİ TEDBİR KARARI verilmesini de özellikle dilemekteyiz. Kişisel hiçbir amacımız, beklentimiz vs. yoktur. Tamamen Derneğimizin adına, onuruna uygun bir durumun sağlanmasını, hukuka aykırılıkların önlenmesini isteyerek dava açıyorum.

Hukuki nedenler:

Medeni Kanun, Dernekler Kanunu, HUMK, ilgili mevzuat

Sübut nedenler:

Dernek Tüzüğü, Genel Kurul tutanakları, tanıklar, bilirkişi incelemesi, her türlü delil

Sonuç:

Yukarıda sunulan nedenlerle yargılama evrelerinde saptanacak durumlar karşısında Atatürkçü Düşünce Derneği’nin 21.3.2004 günlü Olağanüstü 
Genel Kurulu’nda alınan kararların İPTALİ’ne, bu geçersiz kararların Haziran 2004 başında toplanacak Olağan Genel Kurul’da uygulanmaması için 
öncelikle İHTİYATİ TEDBİR KARARI verilmesine, yargılama giderleriyle avukatlık ücretinin davalı tüzel kişiliğe yüklenmesine kararınızı saygıyla 
dilerim.

http://www.turksolu.com.tr/55/add55.htm
..