10 Eylül 2015 Perşembe

TÜRKİYE, KUZEY IRAK VE KÜRTLER BÖLÜM 7




TÜRKİYE, KUZEY IRAK VE KÜRTLER BÖLÜM 7


Kuzey Irak - Türkiye İlişkileri: PKK, Güvenlik ve İşbirliği 


Bu harekat kapsamında 20 Mart’ta 34 bin asker Kuzey Irak’a girmiştir. Operasyon Ejder Tepesi adı verilen bölgede gerçekleştiğinden operasyona da Ejder Operasyonu adı verilmiştir. Bu operasyon Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a yaptığı en kapsamlı operasyonlardan biri olarak gösterilebilir (Kısacık, 2007: 104-105). 

Ayrıca Çelik 1 operasyonu ile hemen hemen aynı dönemde (11-12 
Nisan 1994), Türk savaş uçakları Kuzey Irak’a girmiş ve bu harekât karadan da 5 bin kişilik bir birlikle desteklenmiştir. Kara birlikleri 160 km cephe 40 km derinlik ve 600 kilometrekarelik alana kadar girmiştir. Bu harekatta 4 PKK kampı vurulmuştur (Özdağ, 2008: 149-150). 

1995 yılına gelindiğinde ise PKK Türk ordusunun sınır ötesi operasyonlarına rağmen KYB-KDP arasındaki çatışmalardan yararlanarak Kuzey Irak’taki manevra alanını genişletmiştir. PKK buradaki iktidar boşluğundan çok iyi yararlanmış ve yıllar önceki nüfuzunu geri kazanmıştır. Öyle ki 5. Kongresini de Şırnak’tan 20 km uzaktaki Haftanin kampında gerçekleştirmiştir. PKK, bu kongrede Türkiye sınırının Irak tarafında iktidar boşluğundan yararlanarak yerleştiği bölgeleri kurtarılmış bölgeler olarak isimlendirerek devletleşme kararı 
almıştır (Özdağ, 2008: 155-156). 
PKK’nın Kuzey Irak’ta etkinliğini arttırmasıyla Türk ordusu tekrar sınır ötesi operasyon yapma gereği görmüştür. 20 Mart 1995 tarihinde kayıtlara Çelik Operasyonu olarak geçen ve iki ay süren operasyonla 35 bin asker ve üst düzey 13 generalle birlikte Kuzey Irak’a giriş yapılmış ve sınırın ötesinde 35-40 km kadar ilerlenmiştir. Türk ordusunun hedefi, başta Haftanin olmak üzere PKK’nın 13 kampı olmuştur (Bila, 2007: 115). 

Savaş sırasında PKK ağır kayıplar vermemiştir. Çünkü önceki operasyonlardan 
edindiği deneyimle Türk Ordusuyla cephe savaşına girmenin ağır bedeli olduğunu fark etmiş ve Irak içlerine doğru çekilmiştir (Özdağ, 2008: 157-159). 
Ancak Türk ordusunun geri çekilmesiyle birlikte PKK tekrardan Kuzey Irak’a yerleşmek için harekete geçmiştir. Bunun üzerine Türk ordusu bir kez daha 5-11 Temmuz tarihleri arasında Kuzey Irak’a girmiş ve PKK kamplarını bombalamıştır. 1995 yılında gerçekleşen bu iki operasyonla PKK her ne kadar Kuzey Irak’a her seferinde tekrardan yerleşse de örgütün önemli bir bölümü Irak içlerine kadar çekilmek zorunda kalmıştır (Özdağ, 2008: 161-162). 
Yine 1995 yılı içinde 8 Ekim ve 11-13 Ekim tarihlerinde de Türk Ordusu karadan ve havadan Kuzey Irak’a girmiş 114 PKK’lı öldürülmüştür (Özdağ, 2008: 174). 

1996 yılı sınır ötesi operasyonlar bağlamında Haziran ayına kadar göreli olarak sakin geçmiştir. Türk ordusu sınırı birkaç kez geçse de bunlar kapsamlı operasyonlar olmamıştır. Ancak uzun zamandan beri durgun olan Kuzey Irak-Türkiye sınırı 16 Haziran’da tekrardan hareketlenmiş ve sınırdan sızmaya çalışan 28 PKK militanının yakalanmasının ardından Türk Ordusu 5 bin askerle Kuzey Irak’a girmiştir. “Tokat Operasyonu” adı verilen bu operasyon sonucunda 31 PKK militanı öldürülmüştür. Türkiye, bu tür sızmaları engellemek için Temmuz ayı boyunca Kuzey Irak’ı bombalamaya devam etmiştir (Özdağ, 2008: 186187). 

1996 yılının son sınır ötesi operasyonu ise “Baklava Dilimi” adı altında gerçekleşmiştir. Türk ordusunun sınırda gördüğü PKK militanlarını takibiyle başlayıp 12 saat süren bu operasyonda 150 PKK militanı öldürülmüştür (Özdağ, 2008: 201-202). Fakat 1996 yılında Türk ordusu her ne kadar PKK’yı Kuzey Irak’tan atmak için yoğun askeri operasyonlar yapsa da bunda pek başarılı olamamıştır. Zira 1997 yılına girildiğinde Kuzey Irak’taki PKK varlığı açık bir şekilde ortadaydı. 


1997 yılına gelindiğinde PKK 1990’ların ilk yarısındaki etkinliğini önemli ölçüde kaybetmiş olsa da hala bölgede etkin bir güç olarak durmaktaydı ve Kuzey Irak’tan Türkiye içinde yaptığı saldırılarına devam ediyordu. Bu etkinliği ciddi ölçüde kırmak amacında olan Türk ordusunun Mayıs ayında başlattığı Çelik Operasyonu 7 Temmuz’a kadar devam etmiştir. Irak yönetimi saldırıyı kınarken ABD, İngiltere ve KDP Türkiye’ye destek vermiştir (Özdağ, 2008: 207). 

Operasyonun başlamasının ardından Kuzey Irak’taki KDP’ye bağlı peşmerge güçleri de harekata katılmışlardır. Harekat çerçevesinde birçok PKK
kampı bombalanırken en önemli gelişme Zap kampında yaşanmıştır. Zap kampını işgal eden Türk ordusu ile PKK arasındaki çatışmalar 3 gün sürmüş ve 750 PKK’lı öldürülmüştür. Harekatın sadece 10 gününde 1445 PKK’lı ölmüş 184 PKK’lı de yaralı olarak ele geçirilmiştir. 

Ayrıca PKK’ya ait askeri mühimmatlar ele geçirilmiştir. Harekatın Haziran ayında ise 2730 PKK’lı daha öldürülmüştür (Bila, 2007: 185). 
Türk ordusunun operasyonları sonbaharda da devam etmiştir. 25 Eylül’de Türk birlikleri bir kez daha Kuzey Irak’a girmiş ve PKK kamplarını bombalayarak Şafak Operasyonu’nu gerçekleştirmişlerdir. 15 Ekim’e kadar devam eden bu harekata 25 bin zırhlı birlik destek vermiştir (Bila, 2007: 188-192). Şafak Operasyonu’nun sonucunda 865 PKK militanı öldürülmüş 37’si yaralı 902 PKK’lı ele geçirilmiştir. 
7 Şubat’ta 7 bin Türk askeri karadan Kuzey Irak’a girerken 11 Şubat’ta da F16’lar havadan PKK kamplarını bombalamışlardır (Özdağ, 2008: 215-216). 

Fakat 1997 yılında gerçekleşen bu kapsamlı sınır ötesi operasyonlara ve KDP ile de savaşmasına rağmen PKK’nın askeri olarak işlevsiz hale getirilemediği fark edilmiştir. Bunun da en önemli sebebi PKK’nın Suriye’den ciddi ölçüde destek almasıydı. 1992 yılında Türkiye ile Güvenlik Protokolü imzalayan Suriye, Türkiye’nin “Su Meselesi” ile ilgili protokole uymadığını gerekçe göstererek PKK konusunda Türkiye’ye verdiği sözü tutmamış ve Türkiye’nin iadesini talep ettiği Abdullah Öcalan’ı son ana kadar sınırları içinde tutmuştur (Oran, 2005: 554-557). 
Dolayısıyla 1997 deneyimi Ankara’yı PKK sorununu çözme konusunda Şam’a baskı yapmaya yönelten en önemli nedenlerden birisi olmuştur. 1998 
yılına gelindiğinde dikkatini Şam’a yönelten Ankara Kuzey Irak’a yönelik sınır ötesi operasyonlarda ciddi bir kısıntıya gitmiştir. 7 Kasım’da Barzani ve Talabani’nin görüşme yapmak için Ankara’ya geldiği tarihlerde Türk Ordusu Kuzey Irak’a 350 km’lik bir hat boyunca, 10 farklı bölgeden Kuzey Irak’a girmiştir. KDP ise Haftanin bölgesinde PKK’ya karşı başka bir operasyon başlatmıştır. Türk birliklerinin operasyonu 9 Kasım’da Gare Dağı’na kadar 
genişletilmiştir. Baskı altında kalan PKK, İran’a doğru kaçmaya başlamıştır. Genelkurmay Başkanlığı, 14 Kasım’da operasyon kapsamında 53’ü ölü 54 PKK’lının ele geçirildiğini duyurmuştur (Özdağ, 2008: 247-248). 
Bu operasyon aynı zamanda 90’lı yılların kapsamlı son 
operasyonu olmuştur. 


4. 2000’ler: Kuzey Irak ve Türkiye 


4.1 İkinci Irak Savaşı ve Kuzey Irak 

2000’li yılların başında Kuzey Irak, PKK ve Türkiye denklemini etkileyen en önemli unsur ABD’nin Irak’ı işgali ve ardından Saddam Hüseyin rejimini devirmesi olmuştur. Irak’ın iç dinamikleri bağlamında düşünüldüğünde bu yeni durumdan en fazla kazançlı çıkan grup savaş boyunca ABD’nin yanında yer alan Irak Kürtleri olmuştur. Irak’ın yeniden yapılandırılması bağlamında Kürtler bir taraftan merkezi yönetim karşısında özerk konumlarını güçlendirirken, diğer taraftan da bu özerk yönetim içinde kalan toprakları genişletme imkanına 
kavuşmuşlardır. İşgal sırasında ABD askerleri ile işbirliği içinde çalışan Kürt peşmergeler Kerkük ve Musul’a kadar ilerleyerek ABD askerlerine büyük kolaylıklar sağlamıştır. Üstelik bu işbirliği sayesinde Irak’ın geri kalanına kıyasla Kürt Bölgesi savaşı çok daha az hasarla atlatmıştır. Savaştan hemen sonra Kürtler lobi çalışmalarına girişmiş ve Temmuz 2003’te Geçici Yönetim Konseyi’nin kurulmasından itibaren Irak’ın geleceğinde söz sahibi olmaya 
başlamışlardır. Bu politika sayesinde geçiş dönemi hükümetlerinde ve Irak seçimlerinde kilit bir konuma yükselen Kürtler bu dönemde yapılan Irak’ın geleceği ile ilgili müzakerelerden güçlenerek çıkmıştır (Galbraith, 2007: 149-151). 

Geçici Yönetim Konseyi’nde Irak Dış İlişkiler Bakanlığı’nı Kürt siyasetçi Hoşyar Zebari üstlenmiş ve Haziran 2004’te kurulan Irak Geçiş Hükümeti’nde de bu görevine devam etmiştir. Yine Irak Geçiş Hükümeti’nde Başbakanlığı Kürt siyasetçi Berham Salih yürütmüş ve ayrıca birçok Kürt de Irak yönetiminde üst düzey pozisyonlarda yer almaya başlamıştır. Geçiş döneminde yürürlüğe giren Geçici Yönetim Yasası da Kürtlerin, 1992’de elde ettikleri de facto yönetimi, Federal Irak Devleti’nin “Kürdistan Bölgesel Yönetimi” olarak tanımıştır. 
Kürtçe Irak’ın ikinci resmi dili olmuş ve peşmerge güçleri de Kürdistan Bölgesi’nin yasal güvenlik gücü olarak kabul edilmiştir. Söz konusu yasa aynı zamanda Kürdistan Bölgesi’ne ulusal güvenlik ve ulusal dış politika haricindeki birçok konuda Irak’ta yürürlüğe giren yasaları reddetme veya değiştirme hakkı tanımıştır. Bölge ayrıca merkezi bütçeden %17’lik pay alma hakkına da kavuşmuştur. Bütün bu kazanımları, 15 Ekim 2005 tarihindeki referandumda 
kabul edilen Irak Anayasası’nda da koruyan Irak Kürtleri, Kerkük ve diğer tartışmalı bölgeler12 konusunu ise ileri bir tarihe ertelemişlerdir. Kerkük’ün ve tartışmalı bölgelerin 

12 Şekil 8’de görüldüğü gibi Kürt Bölgesi sınırındaki Selahaddin, Musul ve Diyala eyaletleri tartışmaları bölgelerdir. 

 2003 İşgalinin Ardından Kürdistan Bölgesel Yönetimi 



Kürt Bölgesi’ne mi yoksa Irak’a mı dahil olacağı sorununa ise anayasanın 140. Maddesinde yer verilmiş ve en geç 2007 yılının sonuna kadar söz konusu yerlerde yapılacak referandumla buraların çözüme kavuşturulması hedeflenmiştir (Galbraith, 2007: 153-159). 

Kabul edilen anayasaya göre ilk seçimler hem Irak genelinde hem de Kürdistan 
Bölgesi’nde 15 Aralık 2005 tarihinde yapılmıştır. Saddam sonrası Kürdistan Bölgesi’nde seçimler ilk kez yasal bir şekilde yapılmış ve seçimlerde birçok yenilik göze çarpmıştır. 1992’de kurulan parlamentonun ilk çıkardığı yasa olan seçim yasası seçimlerin 4 yılda bir tekrarlanmasını öngörmekteydi. Fakat 1992 yılından 2005 yılına kadar süren siyasi kriz ve iç savaş yüzünden seçimler yapılamamıştı. Ekim 2005’te kabul edilen yeni Irak Anayasası Kürdistan 
Bölgesel Yönetimi’ne yasal statü kazandırmış13 ve böylece seçimler de hukuksal zemine oturmuştur. Kürdistan Bölgesi seçim yasasını merkezi hükümetin seçim yasasıyla uyumlu hale getirmek için yapılan değişikliklerle parlamentodaki sandalye sayısı 111’e çıkarılmış ve bölge başkanlığı seçiminin yapılması kararlaştırılmıştır.14 Bölge başkanlığı konusunda KYB ve KDP kendi aralarında anlaşmış ve Irak cumhurbaşkanlığı için Celal Talabani’nin, Kürdistan Bölgesi Başkanlığı için ise Mesut Barzani’nin desteklenmesi kararı alınmıştır. Buna uygun olarak KYB ve KDP’nin Kürdistan Ulusal Demokratik Listesi adıyla ortak liste oluşturarak girdiği ve neredeyse bütün oyları aldıkları seçim sonucunda kurulan meclis Mesut Barzani’yi Kürdistan Bölgesi Başkanı olarak seçmiştir (Katzman,2010: 3). 

13 15 Ekim 2005 tarihinde kabul edilen Irak Cumhuriyeti Anayasası, Madde 117. 
14 Kürdistan Bölgesi Seçim Yasası’nda 21 Ekim 2004 tarihinde yapılan ikinci değişiklik, 2. Bölüm. 





 Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Parlamento Seçimlerinde Partilerin Aldığı Oylar 


Partiler                    Yüzde                Oy Sayısı                 Milletvekili 
Kürdistan Ulusal Demokratik Listesi %89.55 1.570.663     104 
Irak Kürdistanı İslami Hareketi        %4.86         85.237         6 
Emek Partisi ve Bağımsızlar              %1.17         20.585       1 

Irak genelinde yapılan seçimlerle de etkin bir güç haline gelen Kürtler, seçimlerden sonra oluşturulan koalisyonda Cumhurbaşkanlığı, Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı makamlarına sahip olmuşlardır. Seçim sonrasında geçiş döneminde elde ettikleri anayasal kazanımları da koruyan Kürdistan Bölgesi bu tarihten itibaren şiddet sarmalına teslim olan 
Irak’ın aksine güvenli ve tam da bu nedenle ekonomik gelişmeye açık bir görüntü ortaya koyabilmiştir. Fakat bütün bu olumlu gelişmelere rağmen, merkezi hükümetle sorunlar da devam etmiş ve tartışmalı bölgeler ve Kerkük sorunu anayasanın öngördüğü şekilde çözüme kavuşturulamamıştır. Dolayısıyla bu tarihten sonra Iraklı Kürtler siyasi güçlerini ve bölgesel ittifak arayışlarını bu sorunlarını çözecek şekilde geliştirmeye çalışma stratejisi izlemeye başlamışlar dır. 
Kürt Bölgesi’ne Irak’ın geri kalanından daha otonom bir şekilde hareket etme imkanı sağlayan gelişme 2006 yılında yürürlüğe konulan petrol yasası olmuştur. Bu yasayla birlikte Kürt bölgesi petrol şirketlerinin dikkatini çekmiş ve bölgede hızlı bir petrol arama faaliyeti başlamıştır. Söz konusu yasa Erbil ile petrol şirketleri arasında imzalanan sözleşmelerin anayasaya aykırı olduğunu savunan merkezi hükümetle yeni bir çatışma alanı doğurmuş olsa da bu yasa ve beraberinde getirdiği petrol antlaşmaları Erbil’i hızla Bağdat’tan otonom bir 
yapıya doğru kaydırmıştır. Petrol anlaşması imzalama yetkisinin bulunduğunu ve bunun anayasal bir hak olduğunu savunan Erbil, yeni anlaşmalar imzalamaya devam etmiş ve bu anlaşmalar sayesinde ekonomik bir özerkliğin adımlarını atmıştır.15 

Petrol yasasının yanı sıra Bağdat ve Erbil arasındaki bir başka önemli sorun ise 2007 yılına gelindiğinde tartışmalı bölgeler ve Kerkük özelinde yeniden gündeme gelmiştir. Irak Anayasası’nın 140. maddesine göre Kerkük dahil tartışmalı bölgelerin Kürdistan Bölgesi’ne mi yoksa Irak merkezi hükümetine mi bağlanacağına karar verilmesi için 2007 yılı sonuna kadar referandum yapılması gerekmekteydi. Fakat söz konusu referandumun belirlenen tarihte yapılamayıp ertelenmesi Erbil ile Bağdat’ın arasının açılmasına neden olmuştur. Erbil 
önemli petrol rezervlerine sahip Kerkük’ün Kürtlerin eline geçmesinin önüne geçmek için Bağdat’ın bu durumu bilinçli olarak ortaya çıkardığını iddia ederek çözümsüzlükten Bağdat’ı sorumlu tutmuştur (Ferris ve Stoltz, 2008: 12). 

15 “Kürt Yönetiminin anlaşmaları geçersiz!”, Haber Türk, 26 Kasım 2007. 


2009 yılına gelindiğinde Bölgesel Kürt Yönetimi için iki önemli dönüm noktasından bahsedilebilir. İlki Gulf Keystone’un Ağustos 2009 yılında kuzeyde Türkiye sınırına yakın Şekhan’da keşfettiği büyük petrol rezervinin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni enerji piyasasının en önemli aktörlerinden biri haline getirmiş olmasıydı (Balcı, 2014). Dolayısıyla bu tarihe kadar büyük enerji şirketleri ile bir antlaşma yapmayı başaramamış olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi, hızla enerji piyasasının güçlü aktörlerini bölgeye çekerek, Bağdat karşısında önemli bir koz elde etmeye başlayacaktır. 2009 yılının ikinci önemli gelişmesi ise yapılan seçimlerde KDP ve KYB dışında bir başka siyasal hareketin Kürt siyasetine güçlü bir aktör olarak dahil olmasıdır. Nisan 2009’da Celal Talabani’nin yakın çalışma arkadaşlarından Noşirvan Mustafa KYB’den ayrılıp Goran Hareketini (Değişim Hareketi) kurmuş ve bu parti temel siyasetini KYB’nin KDP ile olan ortaklığını eleştirmek ve ekonomik ve politik şeffaflık vaadi üzerine kurmuştur (Danly, 2009: 6-7). Parlamento seçimlerinin galibi KDP ve KYB’nin oluşturduğu Kürdistani Liste olmuştur. 1 milyondan fazla oy olan liste %57.34 oy oranıyla 59 sandalyeye sahip olmuştur. Böylece hükümet kurmak için gerekli 
olan 56 sandalyeyi kazanabilmiştir. Fakat seçimlere ilk kez katılan Goran Hareketi de %23.75 oy oranıyla 25 sandalye kazanmış16 ve böylece KDP-KYB ikilisi dışında yeni bir parti bölge siyasetine talip olmuştur. 
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Parlamento Seçimlerinde Partilerin Aldığı Oylar 


Partiler Yüzde Oy Sayısı Milletvekili 

Kürdistani Liste %57.34 1.076.370 59 
Goran Listesi %23.75 445.024 25 
Hizmet ve Reform Listesi %12.8 240.842 13 
Kürdistan İslami Hareketi %1.45 27.147 2 
Sosyal Adalet ve Özgürlük Listesi %0.82 15.028 


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder