29 Kasım 2014 Cumartesi

Hafızasını yitiren millet…



Hafızasını yitiren millet…

Gözümüzü kapatalım ve 1999 yılına dönelim. Apo’nun yakalandığı yıla…
O gün size, “Türk devleti ile PKK masaya oturacak, Apo emredecek Hükümet yapacak” deselerdi, muhtemelen bunu diyen insana çıldırmış gözüyle bakardınız; değil mi?
Ama görüyoruz ki, 15 yıl önce delilik olarak tanımlayacağımız şeyler bugün oluyor, hem de gözlerimizin önünde! Hepimiz de izliyoruz sadece.
Aslında asıl çıldırma hali bu olmalı. Bir millet, hem de otuz bin insanını teröre kurban etmiş bir millet nasıl olur da tüm bu olup biteni sadece izlemekle yetinir, anlamlı bir tepki vermez?
….
Sorunun temeli aslında bu.
Ve bu durumu Türk milletinin “hafıza sorunu” yaşaması ile açıklayabiliriz sanıyorum.

İlk kademede “etnik hafızamız” son derece zayıf. Etnik kelimesi belki bilimsel anlamda çok istediğimizi anlatmayabilir ama güncel olarak anlatıyor.
Türk milleti, kendi etnik kökenini unutmuş durumda. Türk için Türk olmanın veya olmamanın pek bir önemi yok. Ama daha önemlisi, Türk olmayanların etnik kökenini de hafızamızdan silmiş durumdayız.
Şu son 12 yıla baktığımızda, Türk devletine karşı etnik bir kalkışma, sızma ve çökertme operasyonu ile karşı karşıyayız. Operasyonu yapan parti AKP, yardımcısı ise PKK.
Kimdir bu AKP’liler diye incelediğimizde ise, yönetim kademelerinde tek bir Türk bile bulunmayan bir şebeke ile karşılaşıyoruz. AKP’nin başındakilerin etnik hafızası ise son derece diri. Türk’ü yönetime sokmuyor, Türk’ü devletsiz bırakmak için de Türk olmayan tüm etnik unsurlarla işbirliği yapıyorlar.
Kitabımızın ilk amacı, Türk’e etnik hafızasını hatırlatmaya çalışmak. Türk olmayanlar etnik kökene nasıl bakıyorsa, Türk olanlar da yanlarındakilere de karşılarındakilere de hangi etnik kökenden diye bakmak zorunda. Bu kitabın önemli bir tezi bu.
O nedenle AKP’li tüm kurucular, bakanlar, milletvekilleri ve diğer yöneticilerin etnik kökenini burada açıkladık. Göreceksiniz ki Kürtler büyük bir çoğunluğu oluşturuyor. Peki AKP’de Türk yok mu? Üst kademelerde pek yok, alt kademelerdekiler de tıpkı milletimizin çoğunluğu gibi etnik hafızalarını yitirmiş durumdalar.

İkinci kademede bir milli hafıza sorunu da yaşıyoruz.
Burada kullandığım milli kelimesi, uluslararası ilişkileri açıklayan bir kavram, ülke içi için etnik kavramını kullandığımızdan ülke dışındakiler için millet kavramını kullanıyorum.
Milli hafızadan kastımız, Türk milletinin diğer devletlerin milletleri ile olan ilişkisi. Örneği Avrupalılar, Ruslar, Yunanlar, Amerikalılar gibi.
Şimdi yeniden Apo’nun yakalanmasına dönelim.
Apo ilk önce Suriye’deydi. Bugün ülkemiz Suriyeli mültecilerle dolu. Bu insanlar Apo’yu ve PKK’yı yıllarca bağrına basan insanlar. Ülkemizde Esad’a destek gösterileri yapılıyor ama o Esad da PKK’yı besleyen ve büyüten adam.
Apo Suriye’yi terk ettikten sonra Yunanistan’a gitti. Yunanistan’la bugün dostuz.
Yunanistan’da barınamayacağını anlayınca Rusya’ya geçti. Rus Parlamentosu Apo’ya iltica hakkı bile verdi. Ama işlemler uzayınca Apo Rusya’da kalmaktan vazgeçti. Rusya ile de bugün dostuz. Üstelik kimileri ulusalcılık adına Rusya ile Türkiye’nin Avrasya cephesinde ittifakını bile savunabiliyor.
Rusya’dan çıkan Apo İtalya’ya geçti. İtalya ile yıllardır can ciğer kuzu sarmasıyız.
Amerika Apo’nun asılmamasını istedi. Asmadık.
Avrupa idamı kaldırın dedi, kaldırdık.
Kuzey Irak’a tam girecektik ki ABD “nereye kardeş!” dedi durduk kaldık.
2002 yılından 2009 yılına kadar gazete arşivini bir tarayınca, hemen her yıl ABD’nin “PKK’ya karşı Türkiye ile işbirliğinde kararlı olduğu” açıklamasını göreceksiniz. Ama 12. yılın sonunda Amerika PKK’nın Suriye koluna açıkça silah yardımı yapıyor! Bizse Amerika ile hâlâ dostuz…
Bir millet milli hafızasını yitirirse işte bunlar olur. Düşmanlarınla dost olmuşsan, PKK’yı da, Apo’yu da kabullenirsin sonunda…

Hafıza sorunumuzun üçüncü kademesi ise siyasal hafıza. Bunu ülkemiz içindeki siyasal tercihlerimizle ilgili kavram olarak kullanıyorum.
Mesela PKK eskiden bizim için, bölücü olan bir terör örgütüyken bugün “Kürdün hakkını arayan siyasal örgüt”e dönüşebiliyor.
Eskiden olsa AKP’lilerin yaptıklarına vatan hainliği diyecekken, bugün, “çözüm olsun” diyebiliyoruz.
Hadi bunlar ihanet ediyor ya muhalefet ne yapıyor?
Atatürk’ün CHP’sinde Atatürk milliyetçiliği rafa kaldırılıyor da “ne oluyoruz” diyen yok.
MHP sürekli itidal çağrısı yaparken, “ne zamana kadar” diye isyan eden yok.
Siyasal hafızasını yitiren millet, iktidarın veya muhalefetin peşine takılmış, izleyici konumunda.

Ve son olarak hafızamızın vicdani kademesi de dumura uğramış durumda.
Şehit cenazelerini unutmuşuz…
Şehitlerimizin yakınlarını unutmuşuz…
Vicdanlarımızda vatan, millet, bayrak, şehit gibi değerlerin üstü örtülmüş.
17 yaşında bir genç kız yakılarak öldürülürken bile umursamıyoruz…

Sonuç olarak, hafızasızlık, bizi etnik, milli, siyasi ve vicdani yönlerin tümünde birden edilgen ve izleyici konuma düşürüyor.
Adeta bir trafik kazasında hafızasını kaybetmiş, yatalak bir hasta gibiyiz…

Elinizdeki kitap, bir anlamda hafıza kitabı diyebilirim.
AKP’nin iktidara gelişinden bugüne kadar geçen 12 yılda neler yaşadık diye gazete arşivlerini tek tek inceledik ve kayda aldık. Gördüm ki, bizim gibi bu konuda hassas olan insanlar bile öyle şeyleri unutmuş ki…
O zaman hatırlamak ve hatırlatmak gerek. Bıkmadan usanmadan.
Adeta hafızasını yitiren hastaya, alfabeyi baştan öğretmek gibi zor bir iş ama yapmalıyız…

Kitaptaki yazıları peş peşe okuduğunuzda, gazete küpürlerine baktığınızda, tabloları incelediğinizde, bizi kimlerin nasıl oyaladığının, nasıl kandırdığının, ne dolaplar çevrildiğinin ayırdına varacaksınız.

Bu kitabı hazırlarken 2002 yılından günümüze kadar yayınlanan Hürriyet gazetesini, (nesnel olması açısından değil orta yolcu olması açısından) gün gün taradık, toplamda 20 bin adet gazete haberini inceledik, bunlardan en önemli ve belirleyici olanları seçtik.
Son 12 yılda her gün Kürt meselesi ile ilgili yaşanan gelişmelerin tam bir kronolojisini çıkarttık.
20 bin gazete küpürü ve yaklaşık 500 sayfalık bir kronoloji, AKP ve PKK arasındaki ittifakı bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyordu. Elbette tüm bu arşiv malzemesini kitabımıza almadık, seçme yaptık.

Ayrıca büyük bir sıkıntımız daha vardı. Genel Kurmay Başkanlığı dahil, hiçbir devlet kurumu şehitlerimizin listesini tutmuyordu.
Bizler, son on iki yılda verdiğimiz tüm şehitlerimizi araştırdık ve bulduk. Bu kitapta bu isimleri yayınladık. Hafızamızın en önemli kısmı bu olmalı. Çünkü bugün yaşıyorsak şehitlerimiz sayesindedir.

Kitabımızda tüm AKP ileri gelenlerinin etnik kökenlerini de açıklıyoruz. Bunların içinde yanlışlık yaptıklarımız olabilir ama kimsenin hakkını yemeyiz.
Kürt kökenli AKP’lilere de, Ermeni kökenli AKP’lilere de etnik kökenlerinden dolayı bir nefret beslemiyorum. Ama Kürdün Kürt olduğunu, Ermeninin Ermeni olduğunu, Gürcünün Gürcü olduğunu açıkça ifade etmesi gerektiğini düşünüyorum.
Nasıl ki “Elhamdülillah Müslümanım” diyorsak, Kürt Kürdüm desin, Ermeni Ermeniyim desin.
Biz de bilelim bizi yönetenler kimmiş.

Kitabımızın sonunda PKK ile ittifak politikasını yürüten 10 AKP liderinin suçlarını sıraladık, bu suçların hesabını vermeliler.
….
Ben şahsım olarak ve Türk Solu olarak, bu on iki yıllık süre içinde bu kirli ittifaka karşı üzerimize düşen vazifeyi yaptığımızı düşünüyorum. Bu kitaba aldığımız yazılar ve gazete kapaklarımız, bugün de gelecekte de, iftihar tablomuz olacaktır.
Hiç susmadık hiç de susmayacağız.
Daha önce bir yazımda belirttiğim ve mahkemede bu yazı dolayısıyla yargılanırken tekrarladığım gibi, Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, bu ihanetin tüm sorumlularını asmak nasip olur inşallah.

Hafızamızın yerine gelmesi umuduyla…

Tayyip Türk değil

“Şimdi aklıma ne geldi biliyor musunuz? Üniversitede okuyoruz. Bana diyorlar ki ‘Sen Rizelisin. Sen Lazsın’ Diyorum ki ‘Laz değilim.’ ‘Olur mu ya Lazsın’ diyorlar bana. Ben de tabi ‘Laz olsam Lazca bilirim, bilmiyorum.’ Bu kadar ısrar edince gittim babama dedim ki, Allah rahmet eylesin, ‘Baba yahu’ dedim, ‘Biz Laz mıyız, Türk müyüz, neyiz’ dedim. Babam da dedi ki ‘Oğlum ben de sordum, ben de bilmiyorum.’
Peki baba hiç dedeme falan da sormadın mı dedim. ‘Çok küçüktüm’ dedi. Büyük dedeme, yani babamın büyük dedesine, o da molla bir zattı. Dede demiş, ‘Biz Laz mıyız Türk müyüz?” demiş.
O da o yaşlı haliyle mübarek demiş ki; ‘Torunum demiş yarın öleceğiz’ Allah bize soracak. –Men Rabbuke –Vemen nebiyyüke –Vema dinüke. Torunum Allah bize –Vema kavmüke- diye bir soru sormayacak’ dedi.
Ne demek bu? Yarın öleceğiz, Allah bize Rabbin kim, Nebin kim, dinin ne? Bunları soracak. Ama bize kavmin nedir diye sormayacak. ‘Torunum sana sordukları zaman demiş ‘Elhamdülillah Müslümanım’ de geç demiş.
Olay bu kadar basit.”
Bu sözler, 12 Aralık 1997 tarihinde Siirt’te düzenlenen mitingden…
Tayyip Erdoğan’ın “Halkı ırk, din ve mezhep gözeterek birbirine kışkırtmak” suçundan ceza aldığı ünlü konuşmasından.
Düşünün bir adam, yaşı gelmiş kırka ve hâlâ ne olduğunu bilmiyor!
Babasına soruyor, o da, bilmiyor!

Dedesi de bilmiyor!


Büyük dedesi de, “Boş ver Müslümanım de, geç” diyor!

Böyle bir aile düşünebilir misiniz?
Şöyle bir etrafınıza bakın; şu veya bu, herkes hangi milletten olduğunu bilir.
Kaldı ki “Ben Müslümanım de geç” diye bir anlayış İslamiyet’te de yoktur. Çünkü Allah kavmiyetçiliği yasaklar ama insanları kavim kavim yarattığını da Kur’an’da belirtir.


 Mesele şu, Tayyip Erdoğan Türk değil!

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder