9 Şubat 2021 Salı

21. Yüzyılda İstihbarat BÖLÜM 1

21. Yüzyılda İstihbarat  BÖLÜM 1




Prof.Dr.Sait Yılmaz 
 
21. Yüzyılda İstihbaratın Değişen Paradigmaları 
 
Tarihçilere göre 20. yüzyıl “istihbarat yüzyılı” idi. Birçok devlet istihbarat için resmi kurumlar teşkil ettiler ve birbirilerine karşı casusluk yaptılar. Yüzyılın sonunda,
 Batılı ülkeler istihbarat teşkilatlarını yeniden düzenleyerek, kamu denetimine açtılar, diğer ülkelere irtibat personeli gönderdiler. 20. yüzyıl teknolojisi bize istihbarat vasıtası olarak telsiz, radar, katı halli elektronikler, uydular, bilgisayar ve internet kazandırdı. Son yıllarda buna açık kaynak istihbaratı için yeni arama motorları ve semantik web eklendi. Uluslararası istihbarat yöntem ve vasıtaları sürekli gelişmektedir. Önümüzde biyo-bilimsel devrimler var ve insan benzeri makinelerin harekât ortamında yer alması ve istihbaratçının yerine bilgiyi füzyon etmesi bekleniyor. Gerçek istihbarat, gelecek hakkındadır ve ilerideki bir zamanda ne olacağı ile ilgilidir 1. 

Geleceğin istihbaratında sadece kurumlar ve yöntemler değil, özel ve bürokratik karakterdeki konseptler de değiĢecektir. İstihbaratın çok daha kullanılması ve entegre edilmesi ile istihbarat yayılması yaşanacak ama aynı zamanda artan ölçüde farklı, caydırıcı ve tanımlanması zor hale gelecektir. 

İstihbarat hem yaygınlaşacak hem de dönüşüme uğrayacak, yapılanların istihbarat çalışması olduğunu söylemek zorlaşacaktır. Geleceğin daha belirsiz ve karmaşık güvenlik ortamı içinde bir istihbarat teorisi geliştirmek daha zor olacaktır. 

Artan bilgi akışı, istihbarat örgütlerini aşırı yükleme nedeniyle bunaltmaya başlamıştır2. Bilgi teknolojisinin böyle durumlarda karar verme sürecini 
basitleştirmeyeceği, gerçekte daha da karışık hale getireceği oldukça açıktır. 
Dünyanın gittikçe belirsiz bir güç mücadelesine girmesi ve düşük yoğunluklu çatışmaların değişik boyutları eylemlerde ve çatışmalarda ileri teknolojiye sahip 
silahların kullanılmasını teşvik edecek ve kitlesel ölümler yaşanabilecektir. İletişim teknolojisindeki gelişmeler; ekonomik avantajların yer değiştirmesi, insanların artan dolaşımı ve terörist ağların genişlemesi; toplumsal kırılmaların kolaylaşması, iletişim teknolojilerine bağımlı ülkelerin artan hassasiyeti, daha zor ve çok hedef, hedefe nüfus etmeye daha çok ihtiyaç, daha gelişmiş savaş sistemleri ve anında geri besleme ihtiyacı gibi sonuçlar doğuracaktır. 

İstihbaratın geleceği ile ilgili şu genel beklentileri yapabiliriz 3; 
 
- Ulusal istihbarat paradigması zamanla geçersiz hale gelecek, değişikliklere uyum sağlamak için reform yapmak yeterli olmayacak, yeni istihbarat kurumları ve sistemleri gerekecektir. 
- İstihbarat çalışmalarında yeni uzmanlık ve anlama alanları ortaya çıkacak. 
- Bugün kullanılan bazı önemli kaynaklar ve yöntemler önemini kaybedecektir. 
- İstihbarat üretimi ve temininde yeni aktörler ortaya çıkacaktır. 
- Rekabetçi anlama ortamının doğması ile entelektüel tekel olmayacaktır. 
- Bilginin kırılgan dünyası güvenirliğe verilen önemi artıracaktır. 
 İletişim ve ulaşım teknolojisinin ve yöntemlerinin yaşamı daha da etkisi altına alacağı 21. yüzyılda, propaganda ve psikolojik savaş en önemli güvenlik-tehdit 
yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Hâkim güçler, kendi çıkarlarına tehdit olan unsurları belirleyip, bu temelde ürettikleri güvenlik ve tehdit tezlerini diğer aktörlere benimsetebildikleri ölçüde hegemonyalarını kurup sürdüreceklerdir. Ekonomik, siyasal, askeri gücün etkisini artıran güç çarpanı propaganda 
ve psikolojik savaştır. 

Propaganda ve psikolojik savaş yolu ile hedef ülkeler, toplumlar ya da gruplar kendilerine yöneltilen tehdit tezlerine sanki kendilerinin güvenliklerini, çıkarlarını 
sağlıyormuş çasına sahip çıkmakta ve bu tür politikalara “rıza” gösterebilmekte dirler. Ya da hâkim güçlerin ulusal politikaları erozyona uğratma girişimleri ve örtülü operasyonlarına karşı duran güçler, yine ulusal düzeyde psikolojik savaşın 
çeşitli yollarla kullanılmasıyla yıpratılmaya çalışılmaktadır. Aç gözlülük, paranoya, fanatizm ve rekabet sonucu ortaya çıkan düzensizlikler ulus-devlet yapılarını istismara açık hale getirmektedir. Saldırgan istihbarat fonksiyonları medya ve haber kaynakları yanında iletişim ve ulaşım vasıtalarını da hedef almaktadır. Örtülü teşkillerin varlığı demokrasiye zarar verir ve kanunların değil, kişilerin yönettiği bir devlet oluşmasına neden olur. 

Soğuk Savaş sonrası yoğunluğunu yitirmiş gibi görünen örtülü faaliyetler de küresel güç mücadelesi veren devletlerin istihbarat servisleri için önemli 
bir argüman olarak etkinliğini arttırmaktadır. Örtülü faaliyetler, Soğuk Savaş sonrası belirli devletlere karsı, “demokrasi” ve “devlet inşası” gibi özel 
operasyonlarda kullanılmak üzere yeni yöntemlerle icra edilmektedir. Örtülü operasyonların gelecekte de dış politikanın temelini oluşturmasının dört temel sebebi vardır 4. 

(1) Hala güvenlik ortamında pek çok düşman, tehdit ve çözülmeyi bekleyen sorun bulunmaktadır. 
(2) Kurulan örtülü bürokrasiler kendilerine yeni roller bularak var olmaya devam edecektir. 
(3) Örtülü operasyonlar geçmişteki nedenlerden dolayı yönetimlere çekici bir seçenek oluşturmaya devam edecektir. 
(4) Soğuk Savaş sonrası güvenlik ortamı örtülü operasyonlar için yeni olanaklar ve hedefler sunmaktadır. 11 Eylül 2001 sonrasında örtülü faaliyetler 
özellikle terörizmle mücadele alanında odaklandı. 

 Ekonomik istihbarat alanında en önemli görev istihbarat servislerine düşmektedir. İstihbarat çarkının ekonomik istihbarat için de uygulanması, özel sektörle işbirliği ve karşı istihbarat faaliyetleri ekonomik istihbarat alanında istihbarat servislerinin görevlerindendir. Ekonomik istihbarat alanında bir devletin alması gereken en önemli tedbir; bir ekonomik istihbarat sistemi teşkil etmektir. Daha sonra kendisine yönelen ekonomik istihbarat faaliyetlerine karşı saldırgan bir ekonomik istihbarat politikası belirlemelidir. Bunu sağlamak için, ekonomik ve endüstriyel istihbarat faaliyetlerinde bulunan devletlere karşı özellikle ekonomik ve ticari yaptırımların uygulanması ve uluslararası alanda ikili ve çoklu antlaşmalarla ekonomik casusluğun karşılıklı olarak yürütülmemesine dair taahhüt altına girilmesi gibi girişimlerde bulunabilir. 

 Teknoloji ve İstihbarat 

1920‟lerden itibaren hava araçlarında yaşanan teknolojik gelişmeler nedeni ile Soğuk Savaş boyunca ve hatta 11 Eylül 2001‟e kadar güvenlik uzmanlarının genel anlayışı „havaya hâkim olmak‟ üzerine olmuştu. Bilgi devrimi ile yaşananlar bu anlayışı tekâmül ettirdi çünkü artan bir şekilde “bilgi ve istihbarat” konuşuyoruz. 21. yüzyılın savaşları politika ve güç, ticaret ve endüstri, sanat ve kültür, bilim ve teknoloji gibi alanlarda internet üzerinden bilgi için yapılacaktır. Dünyada yeni çatışmalar artık Doğu-Batı veya Kuzey-Güney etkisinde kalmayacak, hızlı ve yavaş ülkeler arasında olacaktır. Savaşlarda insanın yerini robotlar alacak, siber savaşlar ile ülkelerin güç kaynakları kesilecek, savaşın boyutları ve sınırları sonsuz hale gelecektir. 

Başta uydu sistemleri olmak üzere teknolojinin kullanımı, özel olarak ise ekonomik istihbarat çok daha önemli hale gelmiştir. Rakiplerimiz karşısında üstünlüğü belirleyen artık yeni teknolojiler ile istihbaratı toplamak, geliştirmek, analiz etmek ve dağıtmak konusundaki yeteneklerimiz oluşturacak. Rakiplerimize üstünlük sağlamak için birleşik ve adrese özel bir istihbarat sistemi geliştirmeliyiz. Savunma stratejileri için gerekli olan; uzaktan kontrol sistemleri, uzun menzilli isabetli vuruş kabiliyetleri, manevra ve sefer kuvvetlerindeki değişimin istihbarat kabiliyetlerindeki yenilikler ile tamamlanmasıdır. 
Bilim ve teknolojinin sağladığı istihbarat üstünlüğü daha kısa karar süreçlerini ve istihbarat ile operasyon arasında daha sıkı işbirliğini ve reaksiyon  zamanlamaları na odaklanmayı gerektirmektedir. 
21. yüzyıl, teknolojinin getirdiği imkânlar vasıtası ile gözetleme, izleme ve dinleme çağı olacaktır. Potansiyel olarak rakip olan ülke ve kurumlar, bilgiye bağımlı 
kalmadan kendilerine uyan teknolojileri üretme yarışına gireceklerdir. Teknoloji istihbarat toplama vasıtalarının etkinliğini artıracak, özellikle uzaya dayalı, 
elektronik görüntü ve dinleme istihbarat vasıtaları alanındaki teknolojik üstünlük güvenlik alanında önemli bir kuvvet çarpanı haline gelecektir. 

Uzaya yayılan her sinyal birileri tarafından dinlenilebilmektedir. Uzaya dayalı kabiliyetlerde önemli gelişmeler olacak ve yüksek çözünürlüklü görüntü temini 
daha düşük maliyetlerle sağlanacaktır 5. 

Teknolojik gelişmeler neticesinde gizlilik kavramı boyut değiştirmiş ve gizli bilgilere nüfuz etme kolaylaşmıştır. Hızlı reaksiyon gösterebilmek için daha 
esnek istihbarat kabiliyetlerine ihtiyaç duyulacaktır. Teknolojideki gelişmeler öncelikle hedef tespit imkânlarının gelişimi ile örtülü operasyonların etkinliğine önemli bir katkı sağlayacak; cezalandırma, suikast, sabotaj, arama-kurtarma gibi operasyonlara teknolojinin sağladığı imkânlar ile daha sık başvurulacaktır. GPS veya bunun devamı olan uydu yönlendirme aletleri ve uydu iletişimi birçok ülke tarafından kullanılmaya başlanacaktır. 
Öte yandan, medya ve internet gibi küresel iletişim vasıtalarının yaygınlaşması, bu alanda yapılan yeni çalışmalar; psikolojik harekat için yeni vasıta ve yöntemlerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. 
Teknoloji, sadece güç katan bir araçtır ve ne kadar ilerlerse ilerlesin insan, gelecekteki hayatın en önemli unsuru olmaya devam edecektir. İleri teknolojik 
istihbarat kullanımlarının, araçları da sonuçları da yöntemleri de hala çok açık değildir. Çoğu kez kullanılan yöntem ve araçlardan ziyade, ortaya çıkan 
olaylar eliyle yaratılan sansasyonlar arka odalardaki çalışmaları gizlemektedir. Elektronik ortamda her şey dinlenir veya okunur, bunlar manyetik bantlara 
kaydedilir ve buradan da tercüme, analiz ve kıymetlendirme için ilgili merkeze gönderilir. Bu işlemden sonra tekrar ama farklı disklere depolanır, özetleri 
ve indeksleri çıkarılarak karar merciine ulaştırılır. Bu da bilgisayar ve iletişim teknolojisi demektir. 
Bu bilgisayar sistemlerinin içeriği, güçleri, uyumlulukları, esneklikleri ve dahası uydular gibi iletişim ağı bağlantıları teknik istihbaratın bir parçasıdır. Diğer teknolojik (biyoteknoloji, biyometri, mikroelektronik, nanoteknoloji ve materyal teknolojisi) gelişmelerin ise; DNA, kan ve genetik analizlerinde gelişme, toplum sağlığına zarar veren maddeleri tespit edecek yeni sensörler bulunması, espiyonaj ve siber suçlarda artış, nanoteknoloji ile ürün dizaynında değişim gibi güvenlik kapsamlı sonuçlar yaratabileceği değerlendirilmektedir. Askeri teknolojideki gelişmelerin ise özellikle sensör ağı ile vuruş kabiliyetinin artması, istihbarat ve harekât arasında daha yakın ilişki gibi gelişmeler sağlaması beklenmektedir. Uzun vadede istihbarat anlayışını değiştirecek önemli teknolojik beklentiler şunlardır 6; 

- 2030‟da 90 milyar alet internete bağlı olacak, her şey birbirine irtibatlanacak, internetten çıkmak suç olacaktır. Bugünkü ikinci nesil polislerin yerini elektronik 
olarak her ortamı izleyen ve kayıt altına alan, robotlar vasıtası ile suç mahalline müdahale eden polis sistemi alacaktır. 
- 2040‟lardan itibaren beyine yerleştirilen çipler ile suçlular izlenecek, insanlar sadece işlediği değil işleyeceği suçlar için de tutuklanacaktır. 
- 2050‟den itibaren DNA bilgi bankaları ile insanın evrimi kontrol altına alınacak, biyokrimonoloji çalışmaları ile insanları suç işlemeye iten nedenlere önlem 
getirilecektir. 
- Nükleer devletler ve nükleer malzemelerin terörist maksatlar ile kullanımı gittikçe artacak, 2060‟da dünyadaki devletlerin %25‟inin açık ya da gizli nükleer 
programları olacak, 2080‟de nükleer silahların yerini daha örtülü kitle imha silahları alacaktır. 
- Bütün insanlığı tehdit eden en önemli olgulardan biri iklim değişikliği ve beraberinde getirdiği küresel ısınma, ozon delinmesi, çölleşme ve ormanların yok 
olması, büyük göçler, içilebilir su kaynaklarının azalması gibi çevre sorunları olacaktır. 
 
   Siber & Açık İstihbarat 

Önceki yüzyıllardaki toprak, demir, petrolün yerine, 21. yüzyılın stratejik kaynağı satabileceğimiz, saklayabileceğimiz ve hala elimizde tutabileceğimiz “bilgi” 
olacaktır. Bilgi; zenginlik ve güç, başkalarının hayatlarını kontrol, sürpriz saldırgan yöntemler için kullanılacaktır. Bilgisayarlar, bilgi ağları ve uydular artan 
bir şekilde, endüstri üretimini ve modern silah teknolojisini belirleyecektir7. 
Siber yollardan ekonomik casusluk istihbaratta öncelik kazanacaktır. 
NSA‟nın açık olarak sadece tüm Amerikalıların değil, tüm dünyanın dijital yaşamlarına direkt erişimi olduğu açıktır. İstihbaratçıların işini sokaklardan 
masa başlarına taşıyan daha çok bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler olmuştur. Dönem artık bilgisayarlarla casusluk dönemidir. 

Apple, Google, Facebook, Twitter, MSN şirketleri ABD‟dedir ve uzun zamandır ABD istihbaratı ile işbirliği yapmakta, sizin hakkınızda hiçbir yasal temeli 
olmadan özel bilgilerinize ulaşım sağlamaktadırlar. Bunu da terör ya da çocuk pornosu ile mücadele gibi insani gözüken nedenler kisvesi altında yapmaktalar. 
Dijitalleşmenin güvenliğe iki önemli etkisi; mesafelerin yok olması ve özel bilgilerin ortadan kalkması, elektronik ortamda her türlü bilginin edinilebilmesi 
ya da çalınabilmesidir. Bugün terörle mücadele yasası maskesi altında banka işlemlerimiz, alışverişlerimiz, internette gezdiğimiz sayfalar, sohbetlerimiz, 
sağlık durumumuz, seyahatlerimiz, telefon konuşlarımız kaydediliyor, izleniyor. Yeni casus yazılımları ile telefonunuz uzaktan kontrol ile açılabilmekte, 
kapalı olsa bile bilgisayarınızın kamerası ve mikrofonu ile haberiniz olmadan konuşmalarınız kaydedilmekte, resimleriniz ya da videonuz çekilmektedir. 
OnStar sistemi dâhilinde arabanıza yerleştirilen mikrofonlar ile konuşmalarınız takip edilmektedir. 

Yazılım programları ile klavyenizdeki vuruşlar takip edilerek şifreleriniz ve diğer özel bilgileriniz kaydedilmektedir. İnternetteki hareketleriniz, kullandığınız 
telefonlar uzun zamandır izleniyor olabilir ya da en azından istendiği zaman konuşma arşivinize girilebilir. PRISM programı sürekli genişliyor, Hotmail 
veya Google gibi servislerdeki hesaplarınız kontrol altındadır. Eğer Apple, Google veya Microsoft üzerinden izleniyorsanız, takip edilmekten kaçınmanın 
en iyi yolu akıllı telefonlardan kurtulmaktır. Yakın gelecekte kara kutuların arabalara da konulması zorunlu olacak, halka açık yerlerde detektör kullanılacak, 
milyarlarca kamera her açıdan sizleri izleyecek, dünya genelinde DNA örnekleriniz tutulacak, özel hayat bitecektir. Önce, bilgisayarlarda klavye, maus kalkacak, doğrudan beyin-makine etkileşimi sağlanacak, bu gelişme beyin kontrolünde de kullanılacaktır. Her şeyiniz internette kayıt altında olacak, çorabınızın bile IP no.su olduğundan dolapta hangi renkte kaç çorap kaldığını izleyebileceksiniz, herkes de sizin tam kimliğinizi, yerinizi ve statünüzü gerçek zamanlı olarak takip edebilecektir. Güvenlik olmadan özgürlük tehlikelere açıktır ama özgürlük olmadan güvenlik ise baskı rejimidir. Snowden ifşaatları ortaya çıkınca, ABD istihbaratının en büyük üzüntüsü insanları yasal olmayan izleme yöntemlerinin ortaya çıkması değil, bu yöntemlerin öğrenilmesi nedeni ile hedef kişilerin davranışlarını değiştirmesi olmuştu. Yakın bir gelecekte arkamızda dijital bir iz bırakmadan çalışmamız, seyahat etmemiz, haberleşmemiz mümkün olmayacaktır. 

Açık kaynak istihbaratının önemi önümüzdeki yıllarda artarak devam edecektir. Örneğin „amazon.com‟ da bir tık ile ulaşamayacağınız akademik kaynak 
kalmadı 8. İstihbarat servislerindeki sürekli bilgi akışı, toplanan verilerin tamamının analiz edilememesi bir tür „analiz felci‟ne yol açmıştır. 

Yeni dönemin istihbarat faaliyeti; elektrik süpürgesi gibi hiçbir ayırım yapmadan her şeyi toplamak yerine, isteğe göre bilgi toplamak ya da analizleri 
seçerek yapmak olmalıdır. Bununla beraber açık istihbaratın „ çok gizli ‟ dünyasına pek fazla katkısı yoktur. Özellikle internet yolu ile sağlanan açık 
kaynak bilgileri giderek daha yoğun hale gelirken istihbarat toplayıcıları aşırı yükten ziyade işe yarar bilginin azlığından şikâyet edeceklerdir 9. 
Bilgi teknolojilerinin gelişmesi açık istihbaratın önünü açmaktadır. Bir süre sonra parası olan özel kişiler veya şirketler, devletlerin kullandığı bazı teknik 
istihbarat süreçlerini kullanmaya başlayacaklardır. Hatta bazı şirketler uydu istihbaratının sağladığı görüntülerden faydalanmaya başlamışlardır. 
Bu süreç istihbarat toplama ve analiz için merkezi olmayan, yatay yapılanmaları da beraberinde getirmiştir ve eğilim bu yönde artacaktır. 

 İstihbarat Servisleri 

    İstihbarat artık sadece istihbarat teşkilatlarının oyun alanı olmaktan çıkmakta, çeşitli özel, kamu, kolektif ve ticari ajanlar artan ölçüde alana dahil olmaktadır. 
İstihbarat teşkilatları bilgi toplama servisi olmaktan „anlama doğrulama (teyit)‟ ve anlama (knowledge) yönetimi örgütlerine dönüşebilir. 
Yeni dönemde istihbarat servisleri sadece bilgi toplayan ve analiz eden statik konumundan çıkarak, sorunlu ülkelerde demokrasi ve hukuk kurallarının tesisi 
ve geliştirilmesi konularında aktif roller alan dinamik bir yapıya kavuşacaktır. 
Eski istihbarat organizasyonları; çok büyük boyutlu, merkezi ve çok gizlilik 
yanlısıydılar. Bu tür organizasyonların, ekonomide olduğu gibi istihbaratta da modaları geçmiştir. Tıpkı büyük şirketler gibi istihbarat dünyasının kurumları 
da temel görev ve fonksiyonlarını sorgulamak zorunda kalmışlardır. Güvenlik pazarı harekete geçip genişledikçe yeni ortaya çıkan sorunları çözümlemek 
için yeni ürünler gerekecektir 10. 
21. yüzyılın operasyonları için istihbarat profesyonelleri, pratik ama yenilikçi, hızlı ama karara etki edecek kalitede bilgi temin edecek bir sistem geliştirmelidir. 
Yenilikçilik ve yaratıcılığın öne çıkacağı bu yapılar, yeni durumlara süratle adapte olacak, kısa sürdüğü oluşturduğu timlerle teşkilat içi ve dışı tüm tecrübe 
ve yeteneği kullanacaktır. Bu, 20. yüzyılın sonunda barış zamanında bir hükümetin uzun zamanda başardığı bir işi, yeni yapının savaĢta çok kısa sürede 
başarması anlamına gelmektedir 11. İstihbarat, bir silah sistemi gibi olmalı; kaynaklar gerektiğinde bir araya getirilmeli, manevra yapmalı, geleneksel 
ve kinetik sistemlere adapte olabilmelidir. Bu yüzden yenilikçi ve cesur düşünme gereklidir. Bütün bunlar yapılırken karmaşık ve belirsiz operasyon alanında 
bilgiyi ayırt etmek, korumak ve kontrol etmenin önemi de unutulmamalıdır. İstihbaratçıların yapması gereken bir kez daha yeni güvenlik ortamının şartlarına ve ihtiyaçlarına adapte olmak, yeni durumun gerektirdiği düşünsel ve yapısal değişimleri gerçekleştirmektir. Yani modası geçmiş ile adapte olunması gereken arasında mantıklı tercihler yapmaktır. Bu yapılmadığı takdirde önce ortamın kontrolünü kaybedersiniz nihayetinde onlar sizi kontrol etmeye başlar. 

Sınırsız sayıda rakibin olduğu, çalkantılı ortamın karmaşıklığı istihbarat örgütünün de karmaşık bir yapıda olmasına neden olacaktır. Yeni güvenlik ortamında 
istihbarat örgütleri daha akıcı ve yatay olmak zorundadır. Yeni görevler ve karmaşıklığın getirdiği iş yükü bürokratik engellerin azaltılmadığı takdirde işleri 
daha da çıkmaza sokacaktır. Yapılan işlerin stratejik önemi bazen mikro yönetim isteyen işlerin en tepeden gerçek zamanlı takibini gerektirebilir. 

Bu örneğin terör örgütü liderine yapılan baskının veya insansız hava aracı ile bir hedefin vurulmasının etkilerinin görülmesi için Ulusal Durum Merkezi‟nde 
en üst düzey devlet liderlerinin durumu takibi şeklinde olabilir. 
İstihbarat örgütleri sürekli bir değişim ve arayış içinde bir yandan yeni teknolojilere adapte olurken, diğer yandan yeni yüzler edinmektedirler. İstihbarat 
servisleri „kimleri izlemekle yükümlüyüz‟ sorusunun cevabını aramaktadır. Dolayısıyla, Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan çeşitli jeopolitik teoriler bu gözlükle 
bakıldığında istihbarat açısından anlam kazanacaktır. Yeni istihbarat görevleri ülke güvenliğinden, ekonomi, uzay, siber-uzay, medya operasyonları ve yurt 
dışında diplomasinin örtülü faaliyetler ile desteklenmesine kadar geniş bir yelpazede değişmektedir. İstihbarat kabiliyetleri, fonksiyonları, politikaları ve 
teşkilatları değişen güvenlik ortamının gereklerine uyum sağlamalıdır. İstihbarat servislerinin her şeyden önce kültürel bir değişime, yeni durumlara kendini 
adapte edebilecek şekilde yeniden organize olmalarına gerek vardır. Bu değişim, sistemi sorgulayacak, statüko yerine alternatif gelecekler bulacak bir kadro 
ihtiyacı ortaya çıkarmıştır 12. 

Öncelik yelpazesinin genişliği istihbarat servisleri içinde uzmanlaşmayı ve dışarıdan tedarik usullerini de beraberinde getirmiştir. Güç, gittikçe devlet dışı 
aktörlere (NGOs, terör örgütleri vb.) kaymaktadır. 

İstihbarat servislerinin teşkilat yapılarının gözden geçirilmesi gereklidir. Pek çok ülke kendi içinde güçlü gelenekleri, kadroları ve sadakatleri olan farklı istihbarat 
örgütlerine sahiptir. Bunlar kendi dünyalarından kendi çözümlerini geliştirdiler. Bunu yaparken bazen bürokrasi ve siyasi nedenlerle uyarmak istediklerinden 
daha kötü sonuçlar doğurdular. Bugün ise örgütler arası uyum için yatay bilgi kullanıcıları dönemindeyiz. 

11 Eylül sonrası gelişmeler istihbaratın dört fonksiyonunu ön plana çıkardı 13; dış istihbarat, örtülü faaliyet, karşı istihbarat ve iç istihbarat. 

İç ve dış tehditler arasındaki ayırım gittikçe yok olmaktadır. Teoriye Soğuk Savaş sonrası istihbarat servislerinin raporlarında en sık kullanacakları kelime belki de “karşı” terimi olacaktır. Karşı istihbarat, kontr terörizm, karşı narkotik ve karşı silahlanma, modern servislerin kendi devletlerine yönelik saldırıları engellemek için gerçekleştirecekleri en önemli faaliyetler olacaktır. İstihbarat servislerinin Weber tarzı yapılanması, üretim sürecinin bürokratik engellere takılarak zaman, para ve kalite kaybına uğraması sonucu, istihbarat analistleri ile karar vericiler arasındaki hiyerarşik yapılanma kaldırılmış ve karar vericilerin de üretim sürecine aktif olarak katılmaları sağlanmıştır. 

Ancak, analistler ile karar vericilerin bir araya gelmesi istihbaratın politize olmasını, yani politikacılara karar verme aşamasında destek olmak yerine, 
politikacıların vermiş oldukları kararları destekleyici yönde istihbarat üretimi sorununu çözememiştir. 

Önemli olan siyasi karar vericiye en iyi ürünü sunmak olduğuna göre bunu zamanında ve en doğru yapacak yatay entegrasyon sağlanmalıdır. 
Güç konseptlerindeki değişimler ve güç dağılımı geleceğin istihbarat servislerinin gelişimine de etki edecektir. İstihbarat servisi için oyunun yeni kuralları 
şu şekilde sıralanabilir; 

- Gizli bilgi toplamak yerine politika yapıcıyı bilgilendirme. 
- Sert hedefleri küresel kaplama ile aşındırmak. 
- Öncelik 28 dilde olmak üzere bütün dillerde çeviri kabiliyeti. 
- Devletin iki aşağı kademesine (devlet altı istihbaratı) odaklanmak. 
- Kültürel istihbaratın temel olması. 
- Jeouzaysal ve zaman sınırlaması. 
- Küresel açık istihbaratı güç çarpanı yapmak. 
- Karşı istihbarat satrancını kazanmak. 
- İnsan & teknik istihbarat arasında verimlilik çekişmesini çözmek. 
- Merkezi olmayan bilgi bankası (NGO, Özel vb.) kurmak. 
- İstihbarat için; “Değer = İçerik + ġartlar + Hız” formülü. 
- Öncelikler yerine bilgi açığı kapama amaçla istihbarat toplaması. 
- İhtiyaca dayalı üretim & kabiliyetler 
- Stratejik istihbarata daha çok önem verilmesi. 
- Etkili bütçe yönetimi. 
- Kamu istihbaratının kamu diplomasisine etki etmesi. 
- Analizcilerin yönetici olarak çalışması. 
- Uluslar arası işbirliği için çoktaraflı masraf paylaşımı. 

    İstihbarat örgütlerinin gelecekte en büyük zorluklarından biri istihbaratın dağıtımında olacaktır. Bugünün ve geleceğin istihbarat örgütleri bulmaca çözmeye daha az, sırları ya da cevabı kolay olmayan büyülü problemlere daha çok angaje olacaklardır. İstihbarat analizcileri artık düşman füzelerinin menzilinin ölçülmesi, denizaltılarını rotaları gibi analitik sorunlardan çok algı yönetimine odaklanacaklar ve algı için önemli olan bilgi için toplayıcı ile yakın çalışacaktır. İstihbarat analizcisi, kendi halkı için rakipleri, teröristleri, ayaklanmacıları, sosyal hareketleri, dini fanatikleri tanımlayan algı-yapıcı olacaktır. Bu nedenle, açık kaynaklar kullanmaya eğilimli karar vericilere angaje olabilecek iyi bir iletişimci olmalıdır. Analizciler ve karar vericiler gerçekleri inşa etmek (yeniden inşa değil) için birlikte çalışmalıdır. Anlamaya dayalı alanı olan istihbarat analizcisi, değere dayalı alanı olan politikacı ve diğer karar vericiler bir araya gelerek insanlara 
gerçekleri anlatacakları hikâyeleri yazmalıdırlar. 

Bu yüzden istihbarat artık politikanın sadece destekleyen bir süreç değil, analizcilerin algı yaratma işlevi ile aynı zamanda politika şekillendiricisi de oldular. 
Bu yeni işlev, istihbarat toplumunun görev alanını da genişletmektedir. Ancak, algı yönetimi; demokratik bir toplumda halka gerçekleri söylemek, şeffaflık ve yapılan işlerin meşruiyeti konusunda sorunlar çıkaracaktır. 
Öte yandan, istihbaratçı ve politikacı arasındaki bağlar böylesine sürekli ve yakın hale gelirken, istihbaratın siyasallaşmasının önüne geçilmesi ve bunun kamu denetimi de ciddi bir tartışma konusu haline gelecektir. 


***

PROPAGANDA VE PSİKOLOJİK HAREKÂTIN ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE ETKİLERİ

 
PROPAGANDA VE PSİKOLOJİK HAREKÂTIN ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE ETKİLERİ




Doğan AÇAR*
* Doğan AÇAR, Uluslararası İlişkiler 3. Sınıf Öğrencisi, Karabük Üniversitesi, Karabük, Türkiye                    
E-Posta: doganacar71@gmail.com

ÖZET
       Bu çalışma, propaganda ve psikolojik harekâtın, iletişim ve ulaşım olanaklarının gelişmesiyle çok daha önemli hale geldiği I. Dünya Savaşı’ndan; neredeyse diplomasinin yerini aldığı Soğuk Savaş Dönemine ve günümüze kadar gelişimini, uluslararası ilişkilerdeki etkilerini incelemektedir. Çalışmada propaganda ve psikolojik harekâtın uluslararası ilişkiler literatüründeki yeri bağlamında uluslararası sistemde hegemon güç veya söz sahibi olmak isteyen devletlerin hem kendi halkına hem de hedef devletlerin halklarına karşı uyguladıkları psikolojik harekâtların, bunun yanı sıra adeta politik reklamcılık şeklinde icra edilen propagandaların uluslararası ilişkilere nasıl etki ettiğini ve bunların çeşitleri irdelenmiştir.19. ve 20. yüzyılda kitle iletişim araçlarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ile küçülen dünyada propaganda ve psikolojik harekâtların menzilinin genişlemesi ve 21. yüzyılda da bu gelişmelerin hız kazanarak devam etmesi propaganda ve psikolojik harekâta doğru orantılı olarak hız kazandırmıştır. Günümüzde özellikle sosyal medyanın yaygınlaşması ve uluslararası veya ulusal olaylara konu olması propaganda ve psikolojik harekâta yeni icra alanları kazandırmıştır. Öyle ki Arap Baharı’nın sosyal medya propagandaları ile çok kısa sürede, çok geniş kitlelere yayılmış, etkili olmuş ve hatta ulusal meseleler, uluslararası sorunlara bile dönüşmüştür.   
Ayrıca uygulanan bu tip operasyonlar aracılığıyla uluslararası sistemde hegemon güç olmak isteyen devletlerin kamuoyu oluşturma çabası içerisinde oldukları ve kendi politikaları çerçevesinde birey ve toplulukları yönlendirerek kazanımlarını arttırmaya veya korumaya gayret ettikleri savunulmuştur.   

1.GİRİŞ

   Başat güçler arasında tarihteki son silahlı büyük savaşın II. Dünya Savaşı olduğu düşünülmektedir. II. Dünya Savaşı sonrasında; gerek Soğuk Savaş Dönemi, gerekse Soğuk Savaş sonrası dönemde ya bölgesel çatışmalar yaşanmış ya da asimetrik savaş dediğimiz gayrinizami harp teknikleri kullanılarak hegemon güç olma mücadeleleri devam etmiştir. Bunun sebebi artık nükleer silahlarında geliştirilmesi ile savaşların yıkıcılığının artmasıdır.

   Asimetrik savaş açısından son derece önemli yeri olduğu düşünülen psikolojik harekât ve propagandanın devletlerin istihbarat teşkilatları, medya veya kamu kurumları aracılığı ile nasıl yürütüldüğü, tarihsel örnekleri ile bunları inceleyip, uluslararası ilişkilere nasıl etki ettiklerine bakarak gelecekteki öneminin ne olacağı araştırılmıştır. Bu bağlamda öncelikle psikolojik harekât ve propagandanın ne demek olduğunu bilmemiz gerekir.

2.PSİKOLOJİK HAREKÂT VE PROPAGANDA 

2.1. Psikolojik Harekât Nedir ?

   Psikolojik harekât, hedef devlet veya ordunun moralini ve stratejisini bozmaya, onu caydırmaya ve direncini kırmaya yönelik olarak sıcak savaş veya soğuk savaş dönemlerinde yürütülen faaliyetler bütünüdür. “Psikolojik harekâtın genel olarak amacı; hedef unsurlarda, harekâtı yürüten taraf hakkında olumlu bir düşünce alt yapısı oluşturmak, taraftarlar kazanmak ve karşıt grupları zayıflatmaktır. Bir diğer deyimle psikolojik harekât, ideolojik düzeyde yürütülen propagandaların karşılıklı olarak etkinliğini artırmayı veya azaltmayı amaçlar.”(Tezsever,2015:63)
   Psikolojik harekâtla ilgili ünlü Çinli General Sun Tzu’nun yaklaşık 2500 yıl önce yazdığı Savaş Sanatı isimli eserinin; 1910 yılında Thomas Cleary tarafından derlemesi ve çevirisi olan Savaş Sanatı (The Art Of War) isimli eserinde “III. Bölüm: Savaşta Strateji” bölümünde psikolojik harekâtın öneminden şöyle bahsedilmektedir: “(…) savaşların tümünde savaşarak zapt etmek en üstün başarı demek değildir. Üstün başarı düşmanın direncin savaşmadan kırmaktır. ”(Cleary,2008:49) Ayrıca, II. Dünya Savaşı’nda Müttefikler Başkomutanı olan “General Eisenhower, II. Dünya Savaşı'ndan sonra, ‘Askerî bilimlerde yaşadığımız en büyük değişim, psikolojik savaşın belirli ve tesirli bir silah olarak gelişmesi dir’”(Tarhan,2014:11) demiş, diğer yandan “ünlü düşünür Gustave Le Bon ‘eğer iyi kullanılırsa psikolojinin dökümhanelerinde dünyanın en güçlü toplarından daha etkili silahlar dökülebilir” (Özdağ,2008:228) demiş ve psikolojik harekâtın önemini bu sözleriyle belirtmişlerdir.

   Görüldüğü üzere tarihte çok eskilerde düşman orduyu sindirmek, korkutmak veya içerisinde bölünme ve çözülmelere yol açmak için yapılan psikolojik harekât faaliyetleri, özellikle 19. yüzyıldaki iletişim ve ulaşım alanında yaşanan teknolojik gelişmelerle birlikte artık sadece düşman ordu üzerinde değil geniş halk kitlelerini ve düşman siyasi otoritelerini de menzilline almıştır. 20. ve 21. Yüzyıllarda yaşanan teknolojik gelişmelerle ve kitle iletişim araçlarıyla menzilini genişletmiş olan psikolojik harekât bu defa hız ve etkinlik kazanmıştır. I. Dünya Savaşı’nda İngilizlerin, Osmanlı tebaası olan Araplara yönelik uygulamaya koyduğu “bağımsızlık” propagandası sonuç vermiş ve stratejik avantaj bağlamında hilafet gücüne güvenen Osmanlı yönetimi ve cihat anlayışı ile savaşan Osmanlı Ordusu beklenmedik bir şekilde demoralize olmuş ve savaş stratejilerinin bozulmasına yol açmıştır. Yaklaşık yüz yıl önce icra edilmiş bu psikolojik harekâtın etkileri günümüzde bile Türk Toplumunun üzerinde halen devam etmektedir.
   Psikolojik harekâtın günümüzdeki uygulama alanına örnek teşkil etmesi açısından Amerika Birleşik Devletleri’nin istihbarat teşkilatı olan ‘Central Intelligence Agency (CIA)’ bünyesinde bulunan Planlar Yar Direktörlüğü (Deputy Director Plans)/Gizli Harekât Grubu, “CIA’nın bütün dünyadaki işçi, gençlik, öğrenci, serbest meslek, haber, basın ve yayın kuruluş ve dernekleriyle ilişkilerine bakar. Yarı askeri operasyonlar düzenler ve psikolojik savaşları yürütür.”(Tezsever,2015:97) Psikolojik harekâtın en etkin silahlarından birisi propagandadır.(Tarhan,2014:33)

2.2. Propaganda Nedir ve Propagandanın Türleri Nelerdir ?  

   Propaganda,  Latince’de “yayılması gereken” anlamına gelen “propagare” kelimesinden türemiş bir kelimedir. Propaganda, bir düşünce veya öğretiyi sözlü, yazılı, görsel ve benzeri yollarla başkalarına tanıtma, benimsetme ve yayma çabalarıdır.(TDK,2016) Propaganda da amaç, bir düşünce veya öğretiyi belirli bir kitleye aktarıp benimsetmek; bunun sonucunda hedef kitlenin davranışlarını ve düşüncelerini etki altına alarak istenilen görüş doğrultusunda yönlendirebilmektir. Propaganda, politik reklamcılık olarak da adlandırılabilir; örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nin 20 Mart 2003’te başlattığı Irak Harekâtı öncesinde Voice of America – VOA ( Amerika’nın Sesi ) Radyosu bölgede Saddam rejimini kötüleyerek Irak Halkı’nın demokrasiye layık bir halk olduğunu vurgulamış ve halk nezdinde Saddam rejimini gayri meşrulaştıran bir propaganda uygulamıştır. Aynı propagandayı uluslararası kamuoyuna karşı uygulamış, Irak’a yönelik dış politikasını reklam etmek amacıyla harekâtın sebebi olarak hem 11 Eylül 2001 Terör Saldırıları sonrasında dünyada büyük yankı bulan küresel terörle mücadele amacını hem de Saddam’ın nükleer silah geliştirmesinin engellenmesi amacını taşıdığını ve harekâtı daha da meşrulaştırmak için Irak Halkı’nın demokrasi ve barış içinde, insan haklarına saygılı bir yönetime kavuşmasının sağlanmasının gerekliliğini savunmuştur. Nevzat Tarhan’a göre; beş tür propaganda mevcuttur.(Tarhan,2014:34)        
  
     1.   Beyaz Propaganda
     2.   Siyah (Kara) Propaganda
     3.   Gri Propaganda
     4.   Silahlı Propaganda
     5.   Karşı Propaganda
 

2.2.1. Beyaz Propaganda :

    Bu tür propagandalar açıktan yapılan ve kaynağın kendisini gizlemediği bir propaganda türüdür. Bu tür propagandalarda yalan haberlere ve iftiralara yer verilmez.  “Beyaz propagandanın malzemesi haberdir. Hasım tarafın hatalarını, suiistimallerini malzeme olarak kullanırlar. Bu malzemenin ne zaman, ne şekilde, nasıl ve hangi ölçüde kullanılacağı iyi planlanmalıdır.”(Tarhan,2014:35) Yayılan haber, rivayet ve görüşler doğruluğunu ortaya koydukça ve teyit edildikçe bu tür propagandaların etkisi artar, amacına ulaşması kolaylaşır ve hız kazanır. 
   Beyaz propagandalarda genelde kabul gören meşru konuları ele alır. Bu nedenle bu tür propagandaların kaynaklarında demokratik ortamın mevcut olması avantaj sağlar, genellikle “gelişmiş demokratik ülkelerde bu tür propaganda yöntemine sıkça başvurulur.”(Ziyaoğlu,1963:41) 

 
2.2.2. Siyah (Kara) Propaganda :

    Bu tür propaganda faaliyetleri olabildiğince gizli yürütülen ve kaynağın kendisini gizlediği bir propaganda türüdür. Bu tarz propagandalarda iftira, yalan haber, çarpıtma gibi benzeri ahlak dışı (politik etiklik bağlamında) yöntemler kullanılarak icra edilir. “Kara propagandanın ana amacı, yerleşmiş bir inancı yıkmaktır. Halkı kendi içinden çıkardığı liderlerden soğutmak, ordu ve devlete karşı var olan güveni sarsmak, sosyal ve ekonomik dayanışmayı yıkmak ister. İnsanları şüpheli, kaygılı, mutsuz ve zihni karışıklık içerisinde tutmak arzusundadır.”(Tarhan,2014:40)
   
2.2.3. Gri Propaganda :

   Bu tür propagandaların kaynağı ve doğruluğu tam olarak belli değildir. Güvenilir olmamakla birlikte yalanlanması da mümkün olmamaktadır. Çeşitli rivayetlerin yayılması ile yapılan bu tarz propagandalarla amaç hedef kitlenin kafalarında soru işareti oluşturarak, beyinlerde şüphe tohumları oluşturmaktır.  “Bu tarzda genellikle doğru bir olaya genellikle on tane yalan sokulup muhatabı küçük ve gülünç duruma düşürmek amaçlanır. Senaryo iyi yazılmışsa eğer; ‘rivayetler’ dilden dile dolaşır.”(Tarhan,2014:36)

  2.2.4. Silahlı Propaganda :

  Genellikle terör örgütleri gibi paramiliter grupların kullandığı bir propaganda türüdür. Bu propaganda türünde adından da anlaşılacağı üzere çeşitli silahlı veya bombalı eylemlerle hedef devlet yönetimi ve hedef kamuoyunu korku ve çaresizlik içerisine sürükleyerek istenilen menfaatlere ulaşılmaya çalışılır. “Basın için sıradan olayların haber değeri yoktur. Sıra dışı, aykırı olaylar medya için ‘rating’ yükselticidir ve yaşamsal gıda niteliği taşır. Teröristler sıra dışı, çarpıcı olaylar planlayarak medyanın, dolayısıyla halkın ilgisini kendi üzerlerine çekerler.” (Tarhan,2014:41-42)

  2.2.5. Karşı Propaganda :

  Aleyhte icra edilen propagandayı bertaraf etmek, etkisizleştirmek veya hem etkisizleştirip hem de etki altına alma amacıyla yapılan bir propaganda türüdür. Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a göre; karşı propagandanın icra ediliş şekli bakımından çeşitleri vardır. Bu karşı propaganda şekilleri şunlardır: (Tarhan,2014:49)
 Erken Karşı Propaganda: Hasım tarafın propaganda malzemesi olarak kullanabileceği ön görülen veya yapılan istihbarat faaliyetlerinin değerlendirilmesi sonucu bu kanıya varılan konuları istismar ederek hasım tarafın elindeki kozu çürütmek ve henüz hamle yapılmadan o hamleyi boşa çıkarmak için yapılır.
 Doğrudan Karşı Propaganda: Propagandistin ve yapılan propagandanın dikkate alındığı açıkça belli edilerek direkt iddianın reddi ile yapılan bir karşı propaganda yöntemidir. Aleyte olan iddianın tekrarlanması ve çelişki durumlarının oluşması açısından risklidir.
 Dolaylı Karşı Propaganda: Adından da anlaşıldığı üzere; doğrudan karşı propagandanın uygulanış biçimi bakımından tersidir. Yani söz konusu karşı tarafın dikkate alınmadığı izlenimi vererek ima yoluyla propagandasına karşı koyma yöntemidir.
 Hedef Şaşırtan Karşı Propaganda: Aleyhte propagandaya maruz kitlelerin dikkatlerinin başka noktalara çekilmesiyle söz konusu propaganda etkisiz hale getirilir.

2.3.Propaganda ve Psikolojik Harekâtın Tarihteki Uygulamalarına Dair Bazı 

Örnekler :

   Propaganda ve psikolojik harekâtın tarihte birçok örneği mevcuttur ancak uluslararası ilişkiler bağlamında bakılacak olursa birkaç örnek var ki gerçekten dikkate değerdir. Örneğin; Rönesans ve Reform hareketlerinin hız kazandığı Avrupa’da Protestanlığın önemli isimlerinden Martin Luther, Papa ve Katolik Kilisesi’nin üstünlüğüne son vermek için başlattığı hareketine taraftar toplamak amacıyla; Kilise’nin Müslüman Türklere karşı son derece başarısız olduğunu, Kilise’nin öğretilerinin Avrupa’yı ve Hristiyanlığı karanlıkta bırakan birer dogmalardan ibaret olduğunu ve buna son verilmezse Avrupa’nın ilerleyemeyeceğini ve Türklerin durdurulamayacağını öne sürmüştür. Luther’in bu aykırı hareketinin Avrupa’da yankı bulması ve taraftar toplaması, propagandasının başarıyla sonuçlandığının göstergesidir. Ama asıl önemli olan; Luther’in propagandasının, Avrupa’da 1618-1648 yılları arasında Otuz Yıl Savaşları’na yol açması ve modern uluslararası ilişkilerin milâdı kabul edilen Westphalia Düzeni’nin ortaya çıkmasına yol açmasıdır.

   II. Dünya Savaşı sırasında Japonların, Amerika Birleşik Devletleri’nin Pasifik’teki askeri üssü Pearl Harbour’a saldırısı sonucu ABD’nin ağır kayıplar vermesi Amerikan kamuoyunda travmaya yol açması ile ABD yöneticileri bu saldırıyı bir propaganda malzemesi olarak kullanmış ve o zamana kadar aralarında savaş karşıtlarının da bulunduğu Amerikan kamuoyunu Mihver Devletlere karşı savaşma konusunda birleştirmiştir. ABD bu propagandayı uluslararası kamuoyuna yönelikte uygulamış ve Japonya’nın atom bombası ile vurulmasını meşrulaştırmayı amaçlamıştır.

   ABD’nin Japonya’ya karşı atom bombasını kullanmasının sonucu olarak dünyanın yeni tanıştığı ve son derece yıkıcı olan bu silah, müthiş bir caydırıcı etki yaratmış ve tüm dünyada psikolojik bir baskı oluşturmuştur. Bu baskıdan kurtulmanın yolunun; bu silaha sahip olmak olduğunu fark eden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, çalışmalarını nükleer silahlar üzerine yoğunlaştırmıştır. Sonrasında ABD ile SSCB arasında başlayan Soğuk Savaş döneminde iki süper gücün “ilk vuruş kapasitesi” esasına göre nükleer silahlanma yarışları; karşılıklı bir psikolojik harekât örneğidir. Ancak bir yerden sonra oluşan psikolojik baskı o kadar büyümüştür ki tüm dünyayla birlikte hem ABD’yi hem de SSCB’yi de etkisi altına almıştır. Buna “Dehşet Dengesi” de denilmektedir. 1962’deki Küba Krizi’nde her iki gücünde savaşmayı göze alamaması; ki bu karşılıklı yok oluş demekti, bunun en somut örneğidir. Soğuk Savaş döneminin sonlarına doğru bakılacak olursa nükleer silahlanma yarışının uzaya da taşındığını görmekteyiz. Ancak 1980’de ABD Başkanı Ronald Reagan’ın açıkladığı ve “Yıldız Savaşları” olarak da bilinen “Stratejik Savunma Girişimi” ekonomik ve siyasi olarak zor günler geçiren rakip SSCB’yi zor duruma sokmuş ve SSCB, rakibinin bu hamlesine cevap verememiştir.

  Soğuk Savaş döneminde ABD ideolojik reklamını yapmak amacıyla propaganda aracı olarak Hollywood filmlerini etkin biçimde kullanmıştır.(Nye,2005:25) Örneğin; Rocky IV (1985) filminde, baş rol oyuncu Rocky Balboa (Sylvester Stallone) hem kendi hem de ülkesinin onuru için mücadele verir. Rakibi ise SSCB’nin boksörü Ivan Drago (Dolph Lundgren)’dur. Filmde önce rakip yüceltilmiş olsa da Rocky azimle verdiği mücadeleyi kazanmasını bilir ve hatta Rocky’nin zaferi sonucu Sovyet taraftarlar bile Rocky’i ayakta alkışlarlar. “Rocky herkese teşekkür eder ve kısa bir konuşma yapar. Konuşmasının en sonunda Ben değişebiliyorsam sizde değişebilirsiniz, herkes değişebilir diye bağırır. Bunun üzerine Sovyet Genel Sekreteri (Başbakan) ayağa kalkarak Rocky'i alkışlar ve diğer politbüro üyeleride alkışlamaya başlarlar.” (Wikipedia,2016) Benzer propaganda, Rambo serisinde ve dönemin diğer Hollywood filmlerinde de görülmektedir.

  Daha yakın tarihlere bakılacak olursa; 2010 yılında Tunus’ta başlayan “Arap Baharı” olarak adlandırılan sivil halkın “demokrasi, insan hakları ve özgürlük” taleplerini içeren hareketin sosyal medya üzerinden yürütülen kampanyalarla taraftar toplaması ve birkaç ay içinde Arap coğrafyasındaki hemen hemen aynı ekonomik ve siyasi durumları barındıran birçok ülkeye yayılması, kitle iletişim araçlarının gelinen son noktadaki etkilerini gözler önüne sermektedir.
  Günümüzden bir örnek vermek gerekirse; Suriye’de ve Irak’ta varlık gösteren bir terör örgütü olan IŞİD’in Avrupa’daki şiddet eylemleri, birçok Hristiyan-muhafazakâr partiler tarafından propaganda malzemesi yapılmak suretiyle Avrupa’da yaşayan Müslümanları bir anda Avrupa kamuoyu nezdinde sakıncalı insanlar grubuna oturtmuş Avrupa’da İslamofobi ve İslam karşıtı hareketler hız kazanmıştır.  

 3. SONUÇLAR VE ÖNERİLER

  Psikolojik harekât ve propagandanın varlığı çok eski tarihlere dayanır. Tarih boyunca; gerek I. Dünya Savaşı, gerek II. Dünya Savaşı ve gerek Soğuk Savaş dönemlerinde, uluslararası sistem yeniden şekilleniyorken hegemon güç olmak isteyen veya başat güçler arasına girmek isteyen devletlerin, psikolojik harekât ve propagandayı yöntem olarak seçtiği tarihten örneklerde sabittir.

  Tarih boyunca şekil, hız ve etkinliği gelişen psikolojik harekât ve propagandanın özellikle kitle iletişim araçlarının ilerlemesi ve küreselleşen dünyanın; deyim yerindeyse büyük bir köye dönüşmeye başlaması; günümüzde önemli yere sahip olmasını açıkladığı gibi, gelecekte de büyük önem arz edeceğinin açık bir göstergesidir. Bu tespit, kitle iletişim araçlarının sahip olunmasını önemli kıldığı gibi mümkün mertebe kontrolünün de sağlatılması hususunu ortaya çıkarmakta dır. Psikolojik harekâtın silahı propaganda; propagandanın başlıca silahı kitle iletişim araçlarıdır. Sadece saldırı silahına sahip olmak yetmez; aynı silahla gerçekleştirilecek bir saldırıya karşı da etkili bir savunma mekanizması geliştirilmelidir. Tıpkı füzelere karşı füze savunma sistemi gibi.

  Günümüzde internetin, kullanılan en yaygın, en hızlı kitle iletişim aracı olması, ülkemizin genç bir demografik yapıya sahip olması ve Türkiye de genç nüfusla doğru orantılı olarak internet kullanımının yıllar boyunca sürekli artan trende sahip olması ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2015 yılının Nisan ayı verilerine göre internet erişim imkânına sahip hanelerin oranının %69,5 olarak gerçekleşme si bize Türkiye’nin olası bir psikolojik harekâta açık hedef olduğunu göstermekte dir.(TÜİK,2016) Bu konuda ülkemizde  “iletişim güvenliği” konusunda bir kuruluş olarak 2005 yılında Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın kurulması ve 2007 yılında internet içeriklerinin düzenlenmesi hususunda yetkilendirilmesi bu hususunun ülkemizde de önemsendiğinin örneğidir.(TİB,2016) Unutulmamalıdır ki; devletler geçmişte olduğu gibi gelecekte de kazanımlarını artırmak veya korumak için psikolojik harekât ve propagandayı kullanmaya devam edeceklerdir. Bunun için psikolojik harekât ve propagandanın hem yöntemini hem araçlarını hem de karşı koyma kapasitelerini geliştirmek üzere teknoloji ve uzay araştırmaları, istihbarat, kamu diplomasisi ve siber güvenlik alanlarında faaliyetler artırılabilir. Bu konuda üniversiteler ve çeşitli ar-ge kuruluşları ise bu alanlardaki faaliyetleri bilgi ve insan kaynakları bakımından besleyerek destek görevi icra edebilir. Ayrıca olası bir psikolojik operasyona karşı alınacak tedbirler ve karşı-harekât faaliyetlerinin detayları hakkında, hükümet ve konunun uzmanları tarafından eylem planı oluşturulabilir.

KAYNAKÇA

1.Cleary, T. (2008). Savaş Sanatı. (Çev.A.Demir). 3.Baskı. İstanbul: Kastaş Yayınları
2.Nye, J. S. (2005). Yumuşak Güç. Ankara: Elips Kitapları
3.Özdağ, Ü. (2008). İstihbarat Teorisi. Ankara: Kripto Yayınları
4.Tarhan, N. (2014). Psikolojik Savaş. 20. Baskı. İstanbul: Timaş Yayınları 
5.TDK. (2016). Büyük Türkçe Sözlük. Erişim Tarihi: 15.04.2016, http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.5717f3dd4387b7.17428367
6.Tezsever, S. (2015). Milli Güvenliğimiz İçinde İstihbarat. 3. Baskı. İstanbul
7.TİB. (2016). Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Hakkında Genel Bilgiler. Erişim Tarihi: 18.04.2016 http://www.tib.gov.tr/tr/tr-menu-2-genel_bilgiler.html
8.TÜİK. (2016). Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması (2015). Erişim Tarihi: 18.04.2016. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18660
9.Wikipedia. (2016). Kategori:Soğuk Savaş Filmleri: Rocky IV. Erişim Tarihi: 17.04.2016. https://tr.wikipedia.org/wiki/Rocky_IV
10.Ziyaoğlu, R. (1963). Propaganda Sanatı. İstanbul: Halk Basımevi
***

8 Şubat 2021 Pazartesi

ANADOLUDA BUGÜN

ANADOLUDA BUGÜN





Prof.Dr.Sait Yılmaz 

23 Ağustos 2019 

Yaklaşık altmış yaşlarındaki köylü kıyafetleri içindeki kadın, kızı ile birlikte bahçede kahvaltı yapıyor. Sonra kızı kahvaltıyı kaldırırken kadın, bahçeyi eşelemeye başlıyor. Biz onu karşı evden izlerken, birlikte çay içtiğimiz komşusu anlatıyor. Kadın aslında emekli banka müdürü ve büyük şehirden gelip, burada bahçeli bir ev almış. Kızı, büyük şehirde çalışıyor ama tatil için yanına gelmiş. Emekli geliri olan kadın, 600 kadar ceviz ağacı satın almış, ayrıca arıcılık da yapıyor. Ürünlerini pazarda satıyor. 

Birkaç gündür memleketim olan Yalvaç‟tayım, dostları dinlerken ortaya faydalı bir 
saha çalışması çıkıyor. Buraya makale yazmak için gelmedim ama çocukluğumun kahveci çırağı olarak geçtiği cennet Yalvaç ile özel bir gönül bağım var. Çalıştığım yaşlı kahvesinde dinlediklerim hayatıma yön verdi, Anadolu insanını tanıdım. Yalvaç, 21 bin 400 nüfuslu ve bir türlü büyüyemeyen, sürekli göç veren ve göç alan bir şehir. Bu ilçemizde yaşanan değişim aslında son 20 yılda Anadolu‟da neler olduğunun da tam bir portresi. 
„Anadolu‟da yaşamak zor‟ diye düşünüyor olabilirsiniz ama şehir-kasaba halkı için hayat zor değil, çünkü çalışmadan yaşamak için herkes bir yolunu bulmuş. Kimse üretime katkıda bulunacak bir işte çalışmıyor, ne de büyük projeler peşinde. “Acı Çeken Türkiye” başlıklı makalemde Türkiye‟nin sosyo-ekonomik olarak üç bölgeye ayrılmakta olduğunu anlatmıştım. Bu makalede, ikinci bölgeye yani Anadolu‟nun içlerinde yaşayan halkımızın yaşadıklarına değinmeye, onlara dokunmaya çalışacağız. 

 Üretim bitmiş?.. 

 Önce ekonomi boyutu ile yaşananları anlatmaya başlayalım. Eskiden yani bundan 20 sene öncesine kadar Anadolu‟da insanların üç tür gelir kaynağı vardı; 
- Tarım, 
- Hayvancılık ve 
- Zanaat (dericilik, kiremitçilik, keçecilik vb.). 
Bunların hepsi artık bitmiş yani yapılmıyor, yapılan da çok az ya da neredeyse hobi gibi görülüyor. Ortada esnaf var yani bakkal, fotoğrafçı, kasap vb. ama onlar zaten hiçbir zaman geçimlik gelir kaynağı olmaktan öte birer iş alanı olarak görülmedi. Caddeleri her yerde olduğu gibi artık cep telefonu bayileri-teknik servisleri, çiğ köfteciler, börekçiler sarmış. Tabii bir de çok bilindik düşük seviyeli sözde süper market zincirlerinin şubeleri. 

Şehrin kendine has güzelim yeşil görüntüsü ve o eski dükkânları kaybolmuş. 
 Köylü artık tarımla uğraşmıyor, yemyeşil tarlalarda yabani otlar ağaç gibi olmuş. 
Yalvaç‟ın en yeşil köyü olan Hisarardı‟nda Almanya‟dan ya da yazlığa gelen birkaç aile hobi olarak elma ya da salatalık yetiştiriyor. Hisarardı Köyü‟nde bulunan 10 bin dönüm çok verimli tarım alanının üç bin dönümü şimdiden yabancılara satılmış, yeşil alana yazlık ev yapsın diye. Şehrin oksijen ve su deposu olan Hisarardı‟nın yeşil alanları inşaatlara açılarak, şehrin geleceği de yok ediliyor. Üstelik madencilere saha açma illeti ve baraja su toplama merakı Hisarardı‟nın yeşil alanını her an yok edebilir. 
 Peki, neden tarımla uğraşmaktan vazgeçilmiş? Çünkü çok zahmetli ve elde ettiğin kazanç, masrafını karşılamıyor, emeğine değmiyor. Tohum ve mazot pahalı, traktör almaya yetecek paraları yok, üstelik tarlayı sürecek hayvan da yok. Diyelim ki üretim yaptınız, ürettiğiniz domates ya da salatalık bir hafta, hatta birkaç gün içinde satılmazsa çürüyor ve elinizde kalıyor. Bunu (soğuk hava deposunda) depolayacak ve pazarlayacak, üstelik rekabet edecek bir sisteme ihtiyaç var; Yalvaç‟ta bu yok. 

 Sadece birkaç köy üretim yapmak için direniyor. Çetince köyünde seracılık yapılıyor. 

Bundan 10 yıl önce Antalya‟ya çalışmak için gidenler seralarda iş bulmuşlar ve dönenler Çetince köyünde seracılığı başlatmışlar. Organik olan eski tohum ilaç ister, ama organik ürünler piyasada rekabet edemiyor. Hazırcılığa gidip dışarıdan gelen yeni tohum aldığınızda hastalık az, verim fazla ama fiyat yüksek. 
Şehir, tarım ve hayvancılığa oldukça müsait, cennetten bir köşe ama Yalvaç‟ta 
bulunan tarım alanlarının %80‟i el değiştirmiş. Köylerde bankalara borçlananların tarlalarına el konulmuş onlar da çareyi şehre gitmekte bulmuş. Köyden gelmişler ama şehre uyum sağlamak yerine şehri köylüleştiriyorlar. Zanaatkâr ve esnaf olan şehirlinin büyük bölümü ise çoktan kaçmış. Kalan yaşlıların deyimi ile şehri köyden gelen işe yaramaz insanlar doldurmuş. 
 Öte yandan mevcut tarım alanları miras yolu ile bölüne bölüne öyle parçalara ayrılmış ki, tarım yapmak akıl karı değil. Örneğin bir zamanlar Sait dedemden kalan büyük tarla önce altı çocuğuna, sonra da onların 4-5‟er çocuğuna bölünmüş durumda ve tabii bu paylaşım kolay yapılamadığı için diğer tarlalar gibi başıboş bekliyor. 
 Tarlaların küçülmesinin bir önemli sonucu da Traktör kullanımını verimsiz hale 
getirmesi. Bir yılda 240 gün çalışması gereken traktör ancak 90 gün işe yarıyor. 

Tarıma zarar veren diğer bir faktör ise domuzlarla mücadelede başarılı olmanın zorluğu olmuş. Tüm ürünü talan etmeleri çiftçiyi bıktırmış. 
Hayvancılık bitmiş denecek kadar az. Besicilik zor ve zahmetli bir iş ve bunu ancak bazı özel çiftlikler yapabiliyor. Duyduklarımızın çoğu iflas etmiş. Maliyetler (yem, aşı, veteriner vb.) çok yüksek. Hayvancılıkla uğraşanlar maliyetleri azaltmak için örgütlenmek zorunda. Yem ihtiyacının dışarıdan temini yerine yerinde üretilmesi bir çare olabilir. Küçük çiftliklerin aşı, veteriner gibi ihtiyaçları için ise bir ortak kullanım havuzu düşünülebilir. 

Göç, bitmek bilmez Göç.. 

On yıl önce 33 bin nüfusu olan Yalvaç‟ın merkez nüfusu bugün 21 bine düşmüş. 
Bunun 10 bini köyden göç edenler. Köylü kazanmayınca ve „köylüyü köyde tutacak‟ bir devlet politikamız olmayınca şehre ya da kasabaya gelmişler. Yalvaç nüfusu bir yandan sürekli iş bulmak için dışarı gidenlerle nüfus kaybederken, köyden gelenler mevcut nüfusun %45-50‟sine ulaşmışlar. Şehirde gezinenler köyden gelen gençler. Şehrin gerçek oturanlarının yerini köyden gelenler almış, kalanlar yaşlılar. Tarihinde hiç dış göç almayan Yalvaç Suriyeli ve Afganlılardan nasibini almış, sayıları bin kadar. 
Gerçek esnafı bitiren, isimlerini çok duyduğumuz büyük marketler olmuş. Kredi kartı ile yani borçlanarak ödeme kolaylığı marketleri tercih edilir hale getirmiş. 50-60 bin TL yatırım yaparak bir dükkân açan kişi, beş-altı ay sonra dükkânını kapatmak zorunda kalıyor. 

Bunun başlıca nedeni ticaret azlığı kadar, eğer bir dükkân biraz iş yaparsa hemen yanına aynı işi yapan başka dükkânların kurulması yani halkın deyimi ile „ortakçı çıkması‟. 
Her dört evden biri dolu, üçü boş. Bunlar da emekliler ve yurt dışında işçi olarak 
çalışanlar. Özetle, köylümüz tarlada, kırda, ovada çok yıprandı; yol yok, su yok, banyo yok, ürettiğinin getirisi yok. „Şehirde dört duvar arasında yaşayayım, yeter ki elim toprağa değmesin’ diyecek hale gelmiş. 

Çünkü şehirde yaşamak kolay; gezecek-dolaşacak yer yok, ulaşım masrafı yok, 
erzakını ve yakacağının bir kısmını bahçesinden karşılıyor. Biraz okumuş insan ise masabaşı iş istiyor, üretim sektöründe çalışmak istemiyor. Köyler büyük ölçüde boşalmaya başlayınca sağlık ocakları ve okullar da kapanmaya başlamış ve bu şehre göçü daha da hızlandırmış. 

Tabii iyi haberler de var. Örneğin bugünlerde doğal gazın şehirde dağıtımına 
başlanması. Hemen herkes evine doğal gaz bağlatmak ve proje için birilerine para ödemek telaşında. Böylece artık odun-kömür yakmadan ısınabilecek ve bu yüzden pek çok emekli artık memleketine dönmeyi tercih edebilecek. 
Ancak, ev fiyatları çok pahalı, hatta İstanbul‟dan bile pahalı; şehir merkezinde sıradan evler 400-500 bin TL civarında. Bu fiyatları verenler ise yurt dışında yaşayan Yalvaçlılar. En çok Yalvaçlı İstanbul‟da yaşıyor. İlk göç İstanbul‟a yapılmaya başlanmış, onu Ankara izlemişti. Bugünlerde ise göç için Antalya revaçta. 

Şehir yazları gelenlerle doluyor. Almanya ve Fransa gibi yerlerden memleket hasreti ile gelen yaklaşık 50 bin Yalvaçlı yaz döneminde birkaç ay şehre canlılık veriyor. Ancak, şehre yatırım yapacak kadar çok kazanmıyorlar. Hayalleri yeşillik bir yerde ev alıp, yazın bahçe ile uğraşmak, öyle de yapıyorlar. 

İnsanlar Nasıl geçiniyor? 

Tarım ve hayvancılık dışındaki gelir kaynağı olan, geleneksel birçok zanaat ölmek 
tarihe karışmış, geride resimler ve hatıralar kalmış. Tekstil, halıcılık, kaynakçılık, bakırcılık, kiremitçilik Yalvaç‟ta bir zamanlar çok revaçta idi ama bitmiş. 21 bin kişilik nüfusun yerlisi olan 10 bin kişi, zaman içinde birbiri ile evlene evlene nerede ise tamamen akraba olmuş. 

Dolayısı ile şehir ekonomisi büyük ölçüde kişisel ilişkilere bağlı gelmiş. Esnafın %80‟i de bu işi hobi olarak yapan emekliler. 

Peki, insanlar nasıl geçiniyor? Çalışmadan geçinmenin yolunu bulmuşlar. Öncelikle köyden gelenlere komşuları yardım ediyor. Ama asıl gelir kaynakları eski ifadesi ile FakFukFon yani Fakir-Fukara Fonu‟ndan dağıtılan paralar. FakFukFon‟dan yararlanan %30 kesim, büyük ölçüde köylerden gelenler. Devlet, köyünde tarlasını ipotek sonucu bankaya kaptırıp, şehre göç etmek zorunda kalan köylü isyanını böylece önlemiş. 
Özetle, aileden biri mutlaka devletten bir yerden maaş alıyor ya da emekli geliri var. 
Bahçeden erzakını karşılıyor ama parsını öncelikle içkiye harcıyor. Gezip-görmenin tadını bilmediği için daha çok kazanmayı ve bunun için çalışmayı istemiyor. Ailenin gençleri ise anne-babanın sırtından geçinirken, bahçeye bile gitmiyor. 
Köylünün elinden tarlası gitmiş ve borçsuz köylü yok. Fukara fonundan karı-kocanın her biri 700 TL aldığından Yalvaç şartlarında 1400 TL ile idare edebiliyorlar. Aslında bu yardım, 65 yaş ve üstü için planlamış ama Belediye Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ve muhtarlar yardım işini ayarlıyor. Yardım alacak üzerinde mal mülk göstermiyor. Kahvelerde oturanların %40-45‟i bu şekilde geçiniyorlar. 
Yaşlıların yastık-altı dediğimiz paraları var ama değerlendirilmiyor, ya gerçekten 
yastık altında ya da bankada yatıyor. Biraz parası olan ev alıyor ve kiraya vererek, kendine rant kapısı açıyor. İş yok, ekonomi yok ama herkes para biriktiriyor, parayı bu kesim saklıyor çünkü parasız kalmaktan korkuyor, kullanmıyor. 
Parası olan şehrine yatırım yapmıyor çünkü gelecek görmüyor. Geleceği yakın büyük şehir olan Antalya‟da görüyor. Evini oradan alıyor, çocuğunu okumak ve iş için oraya gönderiyor. Bu yüzden Antalya, son yıllarda özellikle Isparta, Burdur ve Karaman‟dan aldığı göçlerle çok kozmopolit bir vilayet haline geldi. 
Kahvelerde en revaçta sohbet konusu ise define arama. Bu, bir tür hayal tacirliği. Önce birisi elinde bir harita olduğunu ve beraber yaparlarsa çok zengin olacaklarını söylüyor. 
Adaylara sözde define haritasının fotokopi olan bir parçasını gösteriyor. Sonra diğer kişilerle birlikte 50-60 bin TL bir araya getirip, define kazmaya başlıyorlar. 
Birilerinin bulduğu bazı eski paraların hiçbir değerinin olmadığı anlaşılıyor. 
Anadolu‟daki tarihi eser kaçakçılığının arkasında aldatılan insanların değil, kilit konumda olan müze müdürlerinin olduğunu öğreniyoruz. Çünkü ne bulunursa ilk iş değerini öğrenmek için müze müdürüne danışmak oluyormuş. 

Kültürel bozulma.. 

İnsanlar ellerindeki kredi kartları ile borçlarını idare ederek yaşıyorlar. İpotek altındaki mal ve mülklerini kaybetmeleri de yakındır. Ekonomi olmayınca bundan aile düzeni de zarar görüyor. Türkiye‟nin en huzurlu 6‟ıncı şehri olan Yalvaç, son yıllarda aile cinayetleri ile anılıyor. Boşanmalar arttı. Bunun altında yatan asıl faktörün ekonomi yani geçim şartları. 

Erkek, evin ihtiyaçlarını karşılayamayınca, ekmeğin yanında pişirecek bir şeyler de alıp gelemeyince bir süre sonra kadın evden kendi anne-babasının yanında dönüyor. Erkek, bir süre içki ve hovardalıkla zaman geçiriyor. Sonra eşini evini döndürmek istediğinde ise geç oluyor. Bu durum, gözü dönmüş erkeğin cinayet işlemesine kadar varabiliyor. Pek çok evlilik sallantıda ve bu aşamalarda psikolog desteği gerekiyor. 
Sinemalar, kültür merkezleri kapanmış. Şehir kültürü yozlaşmış, insanlar çağdaş 
hayata değil, yoz eğlence kültürüne ve tüketici teknolojiye sarılmış. Atatürk‟ün kurduğu Halk Eğitim Merkezleri ya da Köy Enstitüleri gibi modernleşme araçları yok. Halkın televizyon dışında iki eğlencesi yaz aylarında yapılan festivaller ve konserler. 

Festivaller sözde yerli üretimi desteklemek için düzenlenir ama Yalvaç‟ta dışarıdan gelenler kendi ürünlerini satıyor yani şehrin kendi halkına gelir kaynağı olarak bir faydası yok. Sanatçı konserleri ise Anadolu‟da genellikle halkın kısıtlı parasına göz diken ve sonu gelmeyen diğer bir sektör. Yalvaç‟ta konserler halka bedava çünkü belediyeler tarafından ödeniyor. Tabii ki bu halkın vergileri ile toplanana para. 
Şehrin sakini olan yaşlılar ise kahvelerde bekliyor, tavla-okey oynuyor, gelen geçeni seyrediyor, sohbet edecek birini arıyor, camiye gidiyor, ikindi sonrası eve gidip-biraz uyuyup, akşam yemekten sonra soluğu gene kahvede alıyor. Şehirde 118 kahve var. Bunların önemli bir kısmında kumar oynanıyor. İnsanlar kredi ile aldığı parayı kumar yolu ile ödemeyi hayal ediyor. Kumar ve eğlenceye düşkünlük, parasızlık ile birleşince yakın zamanda hırsızlık ve fuhuş gibi suçların da kapısı çalınabilir. Şehirde uyuşturucu satışı da önemli bir suç sektörü haline gelmiş. 

Toplumsal hayat çıkmazda.. 

Biraz eğitimli kadınların beklentileri artmış. Bunda TV dizilerinin ve medyanın da 
etkisi çok. Erkeklere göre; kadınların beklentileri o kadar yüksek ki çok paraları olsa bile daha fazlasını isteyecekler. Kadınlar; gezmek, giyinmek, güzel evlerde oturmak, rahat ve konfor istiyor. Çok az da olsa eğitimli kadınların dernek kurma gibi gayretleri var. 
Büyük çoğunluktaki eğitimsiz ev kadınlarının sosyal hayatları yok, evden 
çıkamıyorlar, dışarıda bir yerde bir araya gelip oturamıyorlar. Kadına yönelik baskının arkasında erkeğin otorite yitirme korkusu var. Onlara el atan tarikat ve cemaatler akşamları kadınları hücre evlerde topluyorlar, dini sohbetler yapıyorlar. Düzenledikleri kermeslerde kadınlara börek vb. yiyecek görevi vererek toplanan paraları vakıflarına aktarıyorlar. 
Şehirde Menzil Grupları ve Süleymancılar etkin, Yazıcılar da var. Menzilciler mahalle içlerine kadar örgütlenmiş, kadınları yanına çekiyor, gençler için Adıyaman‟daki liderlerinin yanına ziyaretler düzenliyorlar. Süleymancılar ise yurtlar üzerinden öğrencilere el atmış. Yalvaç, Isparta ilinde nüfusuna göre en yüksek oranda FETÖ üyesi bulunduran ilçe imiş. Isparta ilindeki bilinen liderleri olan Topal Hafız lakaplı kişi, ev hapsine çıkmış ve biat edenleri kabule devam ediyor. Daha önceki seçimlerde FETÖ‟nün Isparta‟dan her seçimde bir 
iki milletvekili çıkardığı biliniyor. Bunlar içinde çok bilinen bir isim de var. 
Kadınlar, mahalle baskısı nedeni ile namaz kılıyorlar ama okudukları duaların 
anlamını bilmiyorlar. Aynı şekilde mahalle baskısı nedeni ile genç kızlar sokakta yok, olanlar ise büyük ölçüde kapalı. Kızlarımızda özgüven eksikliği var, geleceklerini sadece evlilik üzerine düşünmek zorundalar. 

Kızlar erken yaşta evlenmek zorunda. Çoğu bir üniversiteye kazanamadığı için bir 
tuhafiyeci yanında çalışabilirse, düğme kutularını yerleştirirlerse ne mutlu.. Şehir içinde dolaşan, pastanede oturan genç kıza kötü gözle bakılıyor. 

Erkeklere gelince, dört ayrı görüntüleri var. Camiye gidiyorlar çünkü mahalle baskısı var yani toplum içinden eleştiri gelmesini istemiyorlar. Ama aynı kişi Yalvaç‟ta „dindar‟ rolü oynarken, şehirden çıktığında yani gözlerden kaybolduğunda Eğirdir‟de „ayyaş‟, Isparta‟da „kumarbaz‟, Antalya‟da ise „hovarda‟ oluyor. 

Yalvaç gibi mütedeyyin bir şehirde bile Tekel rakamlarına göre ayda 800 bin TL, yılda 10 milyon TL değerinde içki satılıyor. İçki çok pahalandığı için bu rakamlara evde yapılanlar, dışarıdan getirilenler dâhil değil. Şehirden uzak yerlerde yapılan içkili partilerden sonra yaşanan ahlaksızca olayları sarhoşlukla açıklamak mümkün değil. 

Eğitim, Sağlık.. 

Şehrin okullarında eğitim geriye gitmiş. Benim mezun olduğum 1970‟li yıllaırın 
sonunda mezun olan herkes üniversitede bir yerlere girerdi şimdi %30‟a düşmüş. Eskiden eğitimin çok daha iyi olduğu tüm öğretmenlerinde mutabık olduğu bir konu. Ailelerin ve genç neslin şehri terk etmesinde eğitim zafiyetinin de önemli bir rolü var. 
Yalvaç halkı, şehir kurulduğundan beri mütedeyyin bir hayatı benimsemiş ama içinden çok önemli devlet adamları ve aydın insanlar yetiştirmiş. Ancak şehirde din, toplum hayatının ivmesi olmaya devam ediyor. İnsanlar cami ve kahve arasında yaşıyor. Cehalet ve kadercilik hayatı iyice yavaşlatmış. 
İnsanlar yeni bir şey yapmak, girişimci olmak istemiyor, birileri bizi gütsün diye 
bekliyor. Çalışmadan yaşamak istiyorlar ama beklentileri büyük, her şeyi hak etiklerini düşünüyorlar. Halk içinde kitap okuma oranı çok az, gazetelerin resimlerine bakıyorlar. 
Kütüphaneye 20 sene önce günde 100 kişi giderken, şimdi en fazla üç kişi gidiyor. Kelime dağarcığını yitirmiş, cümle kuramayan insanlarımız, bu boşluğu küfürlü kelimelerle dolduruyor. 
Şehirde kurulu bulunan dört adet Meslek Yüksek Okulu‟nun öğrencilerinin durumu şehirde bir yama gibi duruyor. Öğrenciler aslında şehirde özgürlük ve aksiyon sembolü.. 

Pastahaneden aldıkları simitleri yerken çay içecek paraları olmadığı için parklarda oturuyorlar.. 

Şehirdeki üniversite öğrencilerine ahlaki olarak kötü gözle bakıldığından öğrenci 
sayısı düşmeye başlamış. On sene önce 4 bin olan öğrenci sayısı bugün 2 bine düşmüş yani yarısı artık Yalvaç‟ı tercih etmiyor. Öğrenciler şehirde rahatsız olmuş, üniversitede ise hoca durmuyor. 
Sağlık konusuna gelince şehir hastanesinde doktor, pek fazla durmuyor. Genel halk sağlığı ile ilgili bir önleyici çalışma yok. Şehir suyundan kaynaklanan guatr ya da yaygın olan kanser, tansiyon gibi hastalıkların nedeni araştırılmıyor. İşin aslı kimse ne hastalığı olduğunu bile bilmiyor. Hastaların çoğu son ana kadar beklemekte ya da soluğu Isparta‟da almakta. 

Devlet ve siyaset.. 

Yalvaç halkı siyasetçiden umudu kesmiş, siyasetçi de şehri unutmuş. Siyasetçi şehre kayda değer hiçbir şey getirmemiş. Şehir azalan nüfusu nedeni ile yaklaşık 7-8 bin oyu temsil ediyor ve pek fazla umursanmıyor. Böyle olunca halk, hükümetten bir şey isteyemiyor zaten alamıyor. 

İktidara ait olmayan belediyeler genellikle borçludur. Alacaklarını alamaz, bir 
yerlerden para gelmez. Ancak, Yalvaç belediyesinin böyle bir sorunu yok. Şehir merkezindeki 300‟den fazla dükkânın sahibi ve onların kira gelirleri yanında su parası, çöp parası, belediye vergileri ile bütçesi fena değil. 

Zengin bir belediye var ama beceriksiz çünkü vizyonu yok. Yapılan en büyük yatırım, şehre şelale yapmak. Şehir genelinde çarpık yapılaşma almış başını yürümüş. Belediyecilikten her yeri betonlaştırma anlayan zihniyet, şehrin merkezi ve çevresindeki yeşilliği yok etmiş. 
Makyaj olsun diye parklar, mesire yerleri yapılmış. Saçma sapan yollar ve araç trafiği ile her yere park etmiş araçlar şehrin görüntüsünü bozuyor. 
Şehirlerdeki devlet daireleri başta belediyeler ve hastaneler olmak üzere İş-Kur 
üzerinden siyasi arpalık olarak yandaş kişilerle dolduruluyor. Bu da çalışmadan, üretmeden yaşamanın diğer bir kaynağını temsil ediyor. 
Antik Pisidia Antiokheia şehri gibi turizm imkânları var ama bu potansiyel iyi 
kullanılamıyor. Otel, pansiyon ve turistlerin zaman geçirebileceği mekân eksikliği var. Şehre gelen Japon turist, 1,5 saat ötede Eğirdir‟de konaklıyor. 
Diğer bir temel sorun ise ulaşım. Gece 9‟dan sonra özel arabanız dışında hiçbir yere gidecek otobüs, minibüs yok. Bu da şehirde yaşamı sönükleştiren ve göçü artıran diğer bir faktör. Kışın şehirde hayat tamamen ölüyor, yaşlılar bile kahveye gelmez oluyor. 

Sonuç.. 

Türkiye‟de ekmekle karın doyurma yani açlık sınırı 2 bin TL, açlığa giyecek gibi bazı temel ihtiyaçlarının eklendiği yoksulluk sınırı ise 7 bin TL ama Yalvaç‟ta insanlar genellikle açlık sınırının altında bir gelirle yaşıyorlar. Üstelik bundan şikâyet de etmiyorlar, kaderlerine razı olmuşlar. 

Pek çok Anadolu şehrinde de durumun farklı olmadığı söylenebilir. Son 20 yıla kadar kendi kendine yeten Anadolu ekonomisi bitti. Şehirlerimiz kasabaya ve kasabadan da köye dönüşme sürecine girdiler. Cennet şehrimiz Yalvaç, bunun en çarpıcı örneklerinden biri olmaya aday. 
Toprağı verimli, suyu bol Yalvaç‟ta tarım da hayvancılık da ölmüş. Bir zamanlar 
revaçta olan tekstil, kiremitçilik, halı dokuma ve dericilik de bitmiş. Hepsinin altında yatan temel neden ise üretim giderlerinin gelirleri karşılayamaması ve dışarının fiyatları ile rekabet edememesi. Üretmek yerine daha ucuza tüketmek yani hazırcılık tercih ediliyor. 

Domatesini, salatalığını üreten köylünün ürünü elinde kalmış ve hemen çürümüş, 
kimse soğuk hava deposu sağlamamış, pazarlamaya yardım etmemiş. Köylü, üretim için aldığı borçlarını ödeyemeyince bankalar tarlalara el koymuş, köylü şehre hücum etmiş. Yeşil alanlar bölünmüş, inşaata açılmaya başlanmış. 
Yalvaç‟ta durum böyle de diğerlerinde farklı mı? Eğirdir‟in bir avantajı yol imkânı ve göl kenarında olması ama oradan da iyi haberler gelmiyor. Gölü besleyen sular, yapılan baraj ve gölet çalışmaları, bilinçsizce yapılan sulama sondajları nedeni ile oldukça azaldı ve göl 30 m. çekildi. Tarım için kullanılan ilaçların da göle ulaşması ile gelir kaynağı Kerevit ve Sazan öldü. Isparta il merkezinin en önemli gelir kaynağı gül ürünleri. Rekabet edemeyince elde dokunan halı bitti, endüstriyel halıcılığa geçildi. Emekli şehri olan Isparta, civar illerden de emeklileri çekiyor yani pek çalışanı ve üreteni yok. 

Makalemizin sonunda çözüm için bazı önerilerde bulunmak istiyoruz. Ancak, bunlar makalenin hazırlık aşamasında sohbet ettiğimiz sevgili dostlarımızın ortak fikirleri. Diyorlar ki; devlet her şeyden önce; “Köylüyü köyde, şehirliyi şehirde tutma” politikası izlemelidir. 

Bununda başlıca yolu, şehirde ve köyde hem ekonominin canlanması hem de yaşam şartlarının iyileştirilmesidir. 

Bu insanları yerinde tutmanın tek yolu, para kazanması yani ürettiğini karlı bir şekilde satabilmesi. Halkın kazancını artıracak her yönetim ve proje destek görür. Bu kapsamda üç ayrı adreste tedbirlere başvurulabilir; 

(1) Devlet halkın ekonomik sorunlarına el atmalı; çiftçiyi desteklemeli, ürününe gelir getirecek fiyat vermeli, kooperatif yetmediği yerde depolamalı. Şehirde daha önce olduğu gibi istihdam yaratacak tekstil, kiremit, deri, meyve suyu fabrikaları kurulabilir, arıcılık desteklenebilir. 

(2) Tunceli‟de olduğu gibi aktif ve halkçı bir belediyecilik anlayışı ile bizzat  belediyeler bu işe öncülük edebilir. Yerel ürünler dışarıda pazarlanır, el sanatları desteklenir, halka meslek ve zanaat eğitimi verilebilir. 

(3) Kooperatifleşme; üreteciler örgütlenerek masrafları azaltacak tedbirler almalı, rekabet imkânları artırılmalı, depolama kapasitesi yaratılmalı ve yeni pazarlama kanalları oluşturulmalıdır. 

Organik ürünlerin bitmesi hastalıkları artıracak, iş hayatında bedensel çalışmanın azalması sağlık sorunlarımızı çoğaltmaya devam edecektir. 

Bu konularda da sağlık sektörümüz tedbirler üretmelidir. 

Son olarak kendi fikirlerimi söylemeliyim. 1400 yıldır süre gelen hayat şekli artık bir sona gelmektedir. Öncesindeki göçebe ve savaşçı hayat tarzı nasıl bitti ise kapitalizmin türevleri olan yaşam biçimlerinde de bir sona gelmekteyiz. İktidarın meşruiyeti, kapitalizm ve din‟in işbirliği üzerine kurulu ütopya artık bitti. Onlardan geri kalan distopyayı yani yozlaşmış bu hayatın resmini artık arşive kaldırmanın zamanı geldi. Her zaman olduğu gibi din adamları değil gene bilim insanları rehberlik ederse, insanlık ilerleyecektir. Sosyal bilimciler bu yeni hayatı siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yönleri ile yeniden yazmalıdır. 

Bu geçiş aşamasında öncelikle yapılması gereken ise tüketim ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmesidir. Devletimiz ve halkımız ancak böyle ayakta durabilir, bağımsız kalabilir. Ekonomi kadar diğer önemli bir acil tedbir gerektiren alan ise toplumsal yozlaşmanın önüne geçilmesidir. Ülkemizin çağdaşlaşması geriye dönmüştür, ülke saati geriye gitmektedir. Atatürk‟ün çizdiği yolda toplumun çağdaşlaşması ve çağdaş eğitim için kurumsal tedbirler acilen alınmalıdır. Türk insanı kaderciliğe değil, çalışmaya ve yeniliğe, aklın ve bilimin öncülüğünde başarmaya yönlendirilmelidir. 

Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. 

***