12 Ekim 2014 Pazar

Siyaset Ve Demokrasi Üstüne

Siyaset Ve Demokrasi Üstüne

21 Mayıs 2013 
Cazim Gürbüz

Siyaset ve Demokrasi…

Bu iki kavramı çok kullanıyor Türk halkı ve siyasetçisi… İçeriğini, anlam derinliğini bilmeden, bu kavramlara yeni anlam ve katkılar koymadan kullanıyor… Böyle kullanılınca da içi boşalıyor, koflaşıyor, sıradanlaşıyor hatta bayağılaşıyor bu kavramlar.

Biz HEPAR’lılar, her konuda bilgili, ilgili, düzeyli ve derinlikli, olmaya mecburuz. Böyle olursak iddia sahibi oluruz, farklı oluruz, özgün oluruz.

Bu yazıda, bu iki kavram hakkında; devlet adamları, yazarlar, bilgeler ve bilginlerin neler dediklerini aktaracağım. Bir arı özeni ve çabasıyla bunlardan öz devşirenler, siyaset ve demokrasi balını iyi yaparlar.

Hadi okuyalım bu niyet ve cehtle:
“Dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan milletler arasında demokrat doğan biricik millet Türklerdir.” Atatürk

“Demokrasi insan ırkının ümididir” Atatürk

“Kültür ve ekonomi her türlü siyasete yön veren temel esaslardır” Atatürk

“Her halde uygar ve demokrat memleketlere partiler gereklidir. Partiler milletlerin siyasi kökleridir” Atatürk

“İktidarda olmak önemli değildir, itibarda olmak önemlidir.” İsmet İnönü

“Siyaset ve yönetimde en zararlı şey, millet ve toplum içinde telâfisi zor olan felâket, yarım bilgili insanların yetki sahibi olmasıdır” İsmet İnönü

“Muhalefette tasvip olmaz.” İsmet İnönü

“Siyasal partiler sınıfta kalınca demokrasi de kötürüm olur” Osman Pamukoğlu

“Seçim yoluyla bir büyük adam bulup çıkarmak, bir iğnenin gözünden deveyi geçirmek kadar zordur.” Osman Pamukoğlu

“Biz siyaseti vatan aşkı olarak biliriz” Osman Pamukoğlu

“İnsanlar iki şeyi tam beceremediler, fakat daha iyisini de bulamadılar. Evlilik ve demokrasi” Osman Pamukoğlu

“Politikacı seçimi, devlet adamı gelecek kuşakları belirler” Osman Pamukoğlu

“Siyaset, kuralsız bir oyundur.” İlham Aliyev

“Kötü yöneticiler, oy vermeğe gitmeyen iyi yurttaşlar tarafından seçilirler.” George Nathan

“Demokrasi berbat bir rejimdir ama rejimlerin en az berbat olanıdır” Churchill

“1 kişinin 99 kişi üzerinde egemen olduğu rejime monarşi, 10 kişinin 90 kişi üzerinde egemen olanına oligarşi ama 51 kişi 49 kişi üzerinde egemense ona demokrasi diyorlar” Tolstoy

“Değişmeyen kanaatimiz odur ki, memleket ve demokratik rejim için en büyük tehlike, kopmuş mayınlar gibi siyaset sahnesinde dolaşan, ikbal ve menfaat arayan inançsızlardır.” Osman Bölükbaşı

“İnsanlar siyasette ya korkacak ya da umacaktır. Siyasette korkutacak kuvveti, dağıtacak nimeti olmayanların ihanete uğraması kaçınılmazdır.” Osman Bölükbaşı

“Ben siyasette hep gönlümün türküsünü söyledim.” Osman Bölükbaşı

“Siyasi partilerde iç tartışma bir sünnet, dayanışma farz olarak kabul edilmelidir.” Osman Bölükbaşı

“Siyasete silah sokmakla, sınırdan Moskof Askeri sokmak arasında hiçbir fark yoktur.” Osman Bölükbaşı

“Bir dâvâ ki dâvâcısı, şâhidi, savcısı, hâkimi iktidardır. Hayır beklenir mi böyle gecenin seherinden?” Osman Bölükbaşı

“İmama değil, imana bağlı bir demokratım.” Osman Bölükbaşı

“İnsanlar daima tenkitten şikâyet ederler. Hiçbir zaman dalkavukluktan şikâyet edilmemiştir. Bir ülkeyi tenkit değil, dalkavukluk batırır.” Osman Bölükbaşı

“Mücadelemiz her ne pahasına olursa olsun, siyasi kazanç mücadelesi değil, ahlâk ve fazilet mücadelesidir. Bu mücadelenin karakteri yıkıcı değil, yapıcı olmaktır. Bu şerefli mücadeleye Türk milletini davet ederim.” Alparslan Türkeş

“Zamanı gelmiş fikri, zamanı gelmiş kişiyi tutamazsınız. Çıkar ortaya.” Süleyman Demirel

“Siyasette 24 saat uzun bir zamandır” Süleyman Demirel

“İlkin kendinizi anlayabilmelisiniz ki başkalarını da anlayabilesiniz. Kendini ve başkalarını anlamadan da siyasette bir işe yaranamaz.” Bülent Ecevit

“Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen sonuç, cahiller tarafından yönetilmeye razı olmaktır.” Eflatun

“Siyaset yalancı pehlivan üreten bir fideliktir. Ya da mermer ve tunç yerine mukavvadan heykeller yapılan bir atölye, balmumundan garip ve biçimsiz karnaval kuklaları yetiştiren bir imalathanedir. Arada bir büyük adam da karışır içlerine.” Refik Halit Karay

“Demokrasi, halkın yarıdan fazlasının, zamanın yarıdan çoğunda haklı olduğu üzerinde süregelen bir şüphedir.” E.B. White

“Halkın halk tarafından yönetildiğini söylemek, hiçbir şey söylememektir.” Maurice Duverger

“Tarih dehlizine girmeden siyaset tahlili yapılamaz.” Yahya Kemal Beyatlı

“Halk en az anladığına, en kuvvetle inanır.” Cenap Şahabettin

“Muvafıklar, muhalifler siyaset salatasında zeytinyağı ile sirke gibidirler, biri eksik olursa salatanın tadı kaçar.” Cenap Şahabettin

“Bizde post elden gider, post kavgası bitmez.” Cenap Şahabettin

“Biz işlerimizin başına, ona talip olanı ya da ihtiraslı kimseleri getirmeyiz.” Hadis

“Politika anarşiyle despotluk arasında sürekli yenilenen yanılsamalarla canlandırılan bir geliş-gidiştir.” Einstein

“Parti bizim ortak aklımızdır. Bütün üyelerin akıllarının toplamından bin kerre daha büyük akıldır parti. Mücadeleyle geçen yıllar içinde oluşmuş deneyimden, birikimden; bunların sentezinden oluşan bir bütünlük. O yüzdendir ki, parti bireylerden, gruplardan daime çoğunu bilir.” Hasan Yalçın

“Emperyalizmin siyaset felsefesi; tarih bilimine karşı ‘tarih bitti’ tezini, sınıf bilinci yerine kimlikleri ve cemaatleri, modernleşme yerine dinselleştirmeyi, ulusların kaderini tayin hakkı yerine kültürleri, bilimsel belirlenim yerine bilinemezciliği geçirdi.” Bayram Kaya

“İktidar ifsad eder, mutlak iktidar, mutlaka ifsad eder.” Lord Acton (İngiliz Siyasetbilimci)

“Onlarınkinden daha iyi bir yönetim getiremeyecekseniz, yöneticilerinizi alaşağı etmeyiniz.” İmam-ı Âzam Ebu Hanife

“Diktatörlüğü istibdadı, demokrasiyi müsamahası yıkar.” Arif Nihat Asya

“Olgun bir erkek iki konuda asla telaş göstermemeli… Birincisi siyasette fikir beyanı, ikincisi eşinin hamilelik hâli…” Dr.Reşit Galip (Adnan Menderes’e demiş)

“Her zaman sıradan ve bayağı bir adam olan yüzsüz, yalancı biri, bilgisiz bir halk içinde tapınılacak konuma gelebilir. Ancak, aynı kimse aydınlatılmış bilgili bir halk tarafından sadece bir aşağılanma konusudur.” Cesare Beccaria

“Politika, iyi yönetmek ve insanların değişmez duygularını birlikte yaşatmak sanatından başka bir şey değildir.” Cesare Beccaria

“Siyasette duygusallığa yer yoktur” Bismark

“Güç ve iktidarın sadakası insaftır.” Hazreti Ali

“Bir devletin başına küçük adamlar geçebiliyorsa, bu durum o devletin yıkılacağına işarettir.” Hazreti Ali

“Vatandaşın fikri, milli sermayenin en değerlisidir. Düşünüp de konuşmayanlar, düşündüklerini söyleyemeyenler bu milli sermayenin kendi kafalarındaki parçasını onun sahibi olan cemiyete vermeden çürütmeye mahkûm etmiş olur.” Recep Peker

“Siyaset işlerinde maharet ancak tecrübe ile olur. Her şeyi tecrübe etmeye ne insan ömrü ne de asrın tecrübesi yeterli değildir. Arif olanlar her şeyi nefsinde tecrübeye kalkışmayarak, içi ibret, nasihat ve tecrübelerle dolu olan bir tarih okurlar.” Ahmet Cevdet Paşa

“Siyasetin kanı satvet (ezici güç), dini servettir” Mehmet Akif

“Demokrasi fahişeliğe götürür” Humeynî

“Siyasette hep beklemedik gelişmeleri beklemek gerek” Margaret Thatcher

“Politika asla bir fikir işi değil, bir sinir işidir” Gürbüz Azak

“Gerçek iktidar insanlar üzerinde değil, yürekler üzerinde kurulur” Şeyh Bedrettin

“Sanatın bünyesinde eriyen bir siyaset… Evet bunu her sanatçı yapar. Ama siyasetin içinde bir sanat, buna aklım yatmıyor! Bunu yapanlar var, fakat biz buna göre hazırlanmamışız.” Bedri Rahmi Eyüboğlu

“Politika ve ahlakı farklı ele alanlar, her ikisini de anlayamazlar” Jean Jacques Rousseau

“Demokrasi iyi bir şeydir, ancak doğru sonuçlar ürettiği sürece” Chomsky
http://hepar.org.tr/siyaset-ve-demokrasi-ustune.aspx

HERKESTEN KORKAN, HERKESİ VURUR

HERKESTEN KORKAN, HERKESİ VURUR

direnis_slayt
HERKESTEN KORKAN, HERKESİ VURUR
Ülkede olup bitenlere ve konuşulanlara bakınca ünlü filozoflardan birinin sözü akla geliyor! “Konuşan bir sığırcıksa gülerim, ama bir kartalsa seve seve dinlerim…
Tırsi ise, dizeleriyle hepsini özetliyor : “Pek iridir karpuzu bizim bostanların, mevsiminde langanın boylu hıyarını görmüşüz.” halk da, hem filozoftan hem de şairden az değildir, bunları tariften: “Vermeyince mabut, ne yapsın kel mamut.”
Tüm yaşam devirlerinde her şey insanın tabiatı ile başlar, insanın tabiatıyla biter, çöker ve yok olur: Kelimesi kelimesine yalancılar, metodik salaklar, zihin fukaraları, ruhsal olarak sakatlanmışlar, düzenbazlıkta Deccalı aratmayanlar, şeref ve onuru mezat malı sananlar, nankörlük yapmak için doğanlar, rezil rüsvada ar damarı çatlamadan çıkanlar, bilmediklerini bilmeyen ukalalar, ne duyarsa satan tellallar, emperyalizmin adamları, boyun eğme yetenekleri gelişmişler, ikiyüzlü zamane uşakları, bağımsızlığa kasteden tufeyliler, cahilliğin etkisiyle sağduyusunu kaybedenler her zaman, her coğrafyada, her toplumda var oldular ve olmaya devam ediyorlar…
Ama doğa o kadar adil ve dürüstür ki, hemen farklı olanları bunların karşısına koymuştur: Odundan kafaları yarmaya hevesliler, kimsenin muma çeviremeyeceği demir yaradılışlılar, ülkesine saygısızlığa dayanamayanlar, bozguna uğratmayı seven tepelemeciler, bağımsızlığı baş tacı edenler, put kırıcılar ve şövalyeciler, içinde bir volkanın gücü olanlar, kendisini bir dişi kaplanın doğurduğuna inananlar, yol nereye götürürse diyerek gözü kara ileri atılanlar, biz manda mıyız ki, mandacılar bizi yönetsin diyenler bugün de var…
Bir de matematiğe bakalım : Logosu ampul olan bu parti (ki bizim milletin hiçbir değer ve erdemine uymaz) 12 haziran 2011 seçimlerinde kaç oy aldı? 21 milyon.Kaç kişi oy kullandı? 46 milyon. Kaç kişi oylamaya gitmedi? 8 milyon. Yani bir tarafta küsuratı ile 22 milyon oy, diğer tarafta da 34 milyon yurttaş var. Şunların, sanki bütün ülkenin oyunu almışlar gibi çalımına söylenecek sözler, bu metnin sınırlarına sığmaz…
Buna rağmen söylemleri, tüm faaliyetleri, olup biten her şey, korkularının, kendilerine güvensizliğin daniskası. Bu zihin ve ruh, onları kaçınılmaz sona getirecek, daha çok hata, daha çok despotluk, daha çok sansür, daha çok ABD yardakçılığı bunları tuz buz edecek ve bu söylemlerimi kısa zamanda herkes görecek…
Tek şansları ve en büyük talihleri, karşılarında bunlara el ense çekecek yetenekte bir pehlivan olmayışıdır. Bu, Türk Milleti’ nin en azından bu dönemde, talihsizliğidir. Bırakın bir çift sarmayı, tilki kuyruğu gibi zeki bir güreş oyunu bile bunları tepetaklak etmeye yeter de artar. Zeki bir diplomasiyle bunların dayısı ABD ile bağlarının kopartılması işten bile değildir ama nasıl? İşte meclistekiler! Mal ortada…
Demokrasileri tehlikeye ve zayıf duruma düşüren sebep, ona karşı olanların varlığı değildir. Tehlike, kişisel davranışlardaki tutarsızlıklar, kurumlardaki gelgitler, yabancı dış otoritelere ve yönetimde olanlara boyun eğmekten gelmektedir.
Savsaklama ile korkaklık arasında gidip gelenler, çocuklarına onurlu bir gelecek veremezler…
Türk Gençliği, son 15 günde, ulusu yalanlarla zehirleyenlerin balonunu patlatmıştır…

http://hepar.org.tr/herkesten-korkan-herkesi-vurur.aspx

İŞBİRLİKÇİ DEDİĞİN BÖYLE OLUR!.

İŞBİRLİKÇİ DEDİĞİN BÖYLE OLUR!.

15 Ocak 2014  
isbirlikci_dedigin

Türkiye Cumhuriyeti Devletine her yıl milyonlarca liraya mal olan ada tahsisli terörist başı, ülkede olup bitenlerden kusur kalır mı? mevcut hükümetin işbirlikçi kankası ne zaman AKP sıkıntıya düşse, hemen yanı başında, destek ve himmete hazır..

Gezi olaylarının başlangıcında PKK’nın şehir militanları ve BDP’de meydanlardaydı. Adadaki talimat vermekte gecikmedi; “Gezi protestoları AKP’ye karşı yapılan bir darbedir” diyerek hepsini meydandan çekti..

17 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonun ilk günlerinde bebek katilinin giden heyete ders verir gibi bir fotoğrafı basına ulaştırıldı. (Güya son hali buymuş. Sanki çok lazımdı.) Bu fotoğrafın hükümet adına gidenler tarafından çekildiği ortadaydı ve çok önce çekilmişti. Neden yolsuzluk operasyonu ile birlikte yayınlanmasına ihtiyaç duyulmuştu? Akılları sıra dikkati, bebek katilinin fotoğrafıyla başka tarafa çekmek istiyorlardı. Birinci fotoğraf silik çıkmış diye birkaç gün sonra ikinci kez yayınladılar!. Yolsuzluk ve rüşvetten suçüstü yakalananlar, Nasrettin hocanın göle maya çalması gibi, belki tutarsa diye 40.000 kişinin katilinin fotoğrafına sarıldılar. Yaptıkları basit, sıradan ve bayattı, tutmadı..

Bununla da bitmedi! Bebek katilinin 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile ilgili beyanlarına da ihtiyaç vardı, işbirlikçiliğini başka nasıl kanıtlayabilsin ki? Dünya ile hiçbir iletişim ve haberleşme imkanı yokken bülbül, kendisine öğretildiği gibi, giden heyete şakıdı: “ Yolsuzluk operasyonu hükümete yapılmış darbedir. Hükümeti devirmek istiyorlar. Yapanlar da Londra merkezli bir sermaye grubu, Yahudi lobisi, Chicago’daki sermaye grubu ve Utah’daki akademi. Bunlar hükümeti devirmek isteyen paralel devletin arkasındalar…” Sanırsınız ki, bütün dünyanın haber alma servisleri 24 saat buna rapor yetiştiriyorlar!. Üstelik 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu “ çözüm sürecine darbeymiş.” Tut ve istediğin yerden yak!.

Ve “30 Mart yerel seçimlerine kadar bekleyecekmiş”, (işbirliği sözleşmesine göre) ciyaklamaya devam ederek: “Sonra herkes tedbirini alacak.” diyor. Bunun türkçesi şudur: “Dediklerimi yaptınız yaptınız, yapmadınız ben size dünyanın kaç bucak olduğunu gösteririm.”

Yazıklar olsun!..

TEK UMUT TEK YOL HEPAR

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/isbirlikci-dedigin-boyle-olur.aspx

..

ANKARA’DA HAKİMLER VAR!.

ANKARA’DA HAKİMLER VAR!.

23 Ocak 2014  
Recep Tayyip Erdoğan’ın, Genel Başkanımız Osman Pamukoğlu hakkında kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle açmış olduğu 50.000 liralık tazminat davası, mahkeme tarafından reddedilmiş ve davayı kaybetmiştir..

Genel Başkanımızın 26.06.2013 tarihinde kaleme aldığı, davaya konu olan makale aşağıdadır:

 < DİLENCİ VE MAL!.

Din sömürgeni ve din pazarlamacıları, mal pazarlamada; yamyam köyüne dalarak, ortalığı altına üstüne getiren filden farksızlar. Korku, panik, güvensizlik, çaresizlik ile ne yaptığını bilememe dahil, ne isterseniz var! Buna Anadolu’da “ üç buçuk atma” denir..

Dilenci, kendini başkalarına acındırarak, yalvarıp yakararak, mağdur olduğunu söyleyerek bahşiş almaya kalkandır. İnsanlar dilenciye ne kadar acırsa, dilenci de o kadar kazanır. On yılı aşkın bir süredir, Türkiye’nin başında da bir siyasi dilenci var..

Saman ekmeği neslinden geldiği için, Gezi Parkı eylemlerini anlayabilmek bir yana, 4 kişinin öldüğü, 13 kişinin gözünü kaybettiği 60’ı ağır, 8 bine yakın insanın yaralandığı olaylarda “ emri ben verdim” diyecek kadar da aymaz. Günü geldiğinde bunun hesabını vereceğini bile kavramaktan aciz..

Vicdan sahibi her insanın utanç ve vicdan azabı duyacağı bu olaylarda, bırakın vicdanı, toplumu hızla daha da bölüyor ve kutuplaştırıyor..

O şehirden bu şehire toplama kalabalıklarla kendini tatmin etmeye çalışıyor ve ne kadar olmamış olay varsa, demagoji yaparak, halka dini söylemlerle nifak sokarak kin ve nefreti körüklüyor. Bunun Anayasa ve ceza yasalarındaki karşılığı, bölücülüktür. Ve bu suçu, Başbakan sıfatı altında işliyor..

Görüntüsü, hal ve hareketleri ile söylemleriyle, duvara toslamış kamyondan düşmüş bir un çuvalından farksız..

Batı bunları, Ortadoğu’daki çıkarlarının bekçiliğini yapması için destekledi ve olup bitenlere şimdiye kadar göz yumdu, ama artık ipini çekti ve yavaş

yavaşta sıkacaktır. Suriye meselesinde maskeler kullanarak mezhepçilik yaptılar. İsyancıları eğittiler, silahlandırdılar, lojistik destek sağladılar ve binlerce kişinin ölümüne sebebiyet verdiler. Ceylanpınar’da dört, Cilve gözünde yirmi sekiz, Reyhanlı’da elli dört vatandaşımız öldü. Yüzlerce kişi organlarını kaybetti, iki savaş uçağı pisi pisine düştü ve pilotları şehit oldu. Adam gibi bir ülkede hükümetin derhal istifa etmesi gereken bu hadiselerde hiçbir şey umurlarında bile değil. Üstelik; şu lafa bakın: Reyhanlı’da elli dört Sünni vatandaşımız şehit olmuştur, diyecek kadar da aleni bölücülük yapıyor..

Mal, canlı veya cansız ticari nesneye denir. Malın bir sahibi vardır ve dünyanın her yerinde mal sahibi “ benim malım” der. Şu hale bakar mısınız?.

“Benim milletvekilim, benim valim, benim polisim, benim savcım, benim partilim” iğneden ipliğe, aklıma ne gelirse, bu malın sahibi benim diyor. Toprak düzeninde böyledir, yanaşmalar dahil kahyanın gözünde her şey maldır. Mal yerine konulanlar ne yapıyor derseniz! Hiçbir şey. Mal ne yapabilir ki…

Gelelim şu, Türkiye’yi aşama aşama bölünmeye götüren adıma. “ Çözüm süreci” diye yutturulan, sonunda da vahim bir şekilde sonu gelecek olan PKK meselesine.. Önce şunu herkes kafasına sokmalı, PKK çekilmez, gelir gider. Grupların bir bölümünü de kritik bölgelerde bırakır. Nitekim birkaç gün önce de Bitlis’te 2 mühendisi kaçırdı. Yüksekova bölgesindeki ikiyaka dağları üzerinde uçan bir helikoptere de ateş açtı. Bu PKK’nın İki yaka dağlarının üzerinde bulunan (3800m) Hisar Yaylasındaki yazlık ve kışlık kampta halen tam kadro bulundukları ve çekilmediklerinin kesin kanıtıdır. İkiyaka’nın güneyi Irak topraklarıdır. İsterse 5-6 saatte Irak’a gidebilirler. Niye gitsinler ki? Genelkurmay açıklamasına bak ve acı! “Helikopter bir kaçış manevrasıyla bölgeden uzaklaşmış!” geçen haftada ateş açan PKK’lıların üzerine giden kobra için “meşru müdafaa yapmıştır” demişlerdi. Vah evladım vah! Günü geldiğinde sorumlular olarak, bakalım kendinizi nasıl savunacaksınız?. Devam edin devam edin! Münferit gibi görünen bu olaylarda PKK “ ben buradayım, sana hatırlatırım” demek istiyor..

Mevcut hükümetin başı ve yanaşmaları esas perişanlığı ve felaketlerini PKK ile yürüttükleri acz ve teslimiyet faaliyetlerinden yaşayacaklar. PKK, siyasi amaçları tam gerçekleşmeden ne silah bırakır, ne de eylemden vazgeçer. Siyasi istekleri çok net ve keskin.. Mesele öyle sıradan safların ve ahmakların sandığı gibi, temel hak ve özgürlükler de bitmez..

Diyarbakır’da İmralı fırıldağının talimatıyla konferanslar düzenleniyor; “Kuzey Kürdistan Birliği” olarak.. İş birlikçi olduklarından vahameti

görmezden gelip Türk gençleriyle uğraşıyorlar. Bunlar, Refah Partisindeyken “Cumhuriyet döneminin sonu geldi” diyenler. Laik sisteme ve Atatürk devrimlerine meydan okuyanlardır. Rejimi devrilmiş ve parçalanarak bölgesel yapılarla, bir çorbadan farksız hale getirilmiş, Türkiye bunların umurlarına mı? Umurlarına ne demek, yapmak istedikleri şey zaten bu!. Federal ve özerk bir yapılanma Kürdistan’ın Türkiye topraklarıdır. Halk, bu hükümetin PKK ile işbirliği yaparak bunu gerçekleştirmeye çalıştığını çok yakında ayan beyan görecek. Ve işte sen o zaman gör çıngar nasıl çıkarmış ve bunların sonu nasıl getirilirmiş.. Halkı dini söylemlerle, anayurdu PKK ile işbirliği yaparak bölüyorlar. Sosyoloji de bilmiyor. Nereden, hangi eğitimle öğrenecek ki: “Dünyanın neresine gidilirse gidilsin, toplumlar daima sıradan zihinlerden, hiçbir şeyi derinlemesine görememiş insanlardan oluşur. Politikacının tahtını taşıyan sıradan bir kalabalıktır. (Türkiye’de olduğu gibi) Bunlar, önce yükseğe çıkarlar ki daha sonra aşağı çekebilsinler. Bu oyundan müthiş keyif alırlar.”

Akepenin, PKK ile düzmece nikahı partinin parçalanması ve başında kinin de dilinden düşürmediği “kefeniyle” baş başa kalacağı şekliyle sonuçlanacaktır. Bunu olaylar ve koşullar gösterecektir. Kimse, yüzsüz demagoglardan vatansever bir hareket bekleyecek kadar ahmak olmamalıdır. Herkesin ailesi soyu sopu kendisi için önemlidir ve bu, kalıtımsal olarak her canlıda vardır. Kabul edilemez tek bir şey vardır, o’da inkarcı nankörlerdir..

Ama şunları da yazmazsam makale eksik kalır! Mecliste Akepe ile birlikte yılların iki partisi daha var. Bunlara rağmen Akepe %30, %40, %50’lere yakın oy alarak yükseliyor.. Neden? Çünkü bu ikisi de beceriksiz, aciz ve zayıf.. İnsanlar bunu ne zaman idrak edecek, ne zaman anlayacak, ne zaman kavrayacak? Artık “ucuz milliyetçilik” ve “Atatürk’ün partisiyiz” gibi, lafların arkasına sığınarak kendilerinize politik çıkar sağlamaktan vazgeçin ademler (adem boş demektir) siz nesiniz, onu söyleyin. Atatürk, iki kere de İsmet İnönü’yü beceremiyorsun diye görevden aldı. Sizin gibileri ne yapardı, hiç düşündünüz mü? Yanına bile yanaştırır mıydı? Veya siz, cesaret edebilir miydiniz? Üstelik neyiniz benziyor? Eğitiminiz benzemez, mesleğiniz benzemez, savaş alanını bilmezsiniz, kişiliğiniz benzemez. Geriye neyiniz kaldı? Devrimler demeye kalkmayın! O sizin politikadaki ekmek paranız ademler!. Bu iki parti de, düzenin bir parçası. Biri Akepe’nin kara gün dostu, diğeri de salıncak gibi gel gitten başka bir şey değil. En kritik bir dönemde Avrupa Akepe’yi sallarken, Almanya ve Polonya’ya yazılan mektupların Akepe’ye payanda olduğunu anlamayacak kadar da gafil ve strateji fakiri bunlar. Susuz derede kavak bitmez hemşerim..

Hak ve Eşitlik Partisi ilk kurulduğu günden itibaren, söylemlerim, programlarım, kitaplarım ve makalelerimde kullandığım ilk sözcük şudur: “Bu işlerin üstesinden gençler gelecek ve işi halk bitirecektir. Hayat karar ve eylemdir.” Ve geldiler. Gerisi de çorap söküğü gibi devam edecektir.

Son 20 gündür bu Hacivatların laflarına bakın: “Gençleri tahmin edemedik. Biz de mesajı aldık. Gençler farklı çıktı..vs.” İnsanları farklı kılan beyindir. Kafa ve kelle değil. Sende yoksa, kim ne yapsın?.

Ve Sokrates den:

“ Konuş, kim olduğunu söyleyeyim!” >

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/ankarada-hakimler-var.aspx

.

DİN TÜCCARLIGI.., BİD'AT CAZGIRLIĞI VE KURBAN..

DİN TÜCCARLIGI.., BİD'AT  CAZGIRLIĞI VE KURBAN...
30.09.2014

Arı-duru, saf, salim (diri) ve saydam (herkesin, her kesimin anladığı/bildiği, iç dünyası ve gönül huzuru ile) halk içinde Hak’ı; Doğruluk, dürüstlük, iyilik, güzellik, güvenlik, adalet ve içtenlikle “acaba!’sız” yaşadığı) İslâm; Adı icabı barış, adalet ve selâmetin sebebi, hikmet ve teminatıdır. Yani milletlerin yaşamında barış, adalet, huzur/refah/emniyet ve selâmet varsa, orada İslâm var, Müslümanlar hâkim, adalet mevcut ve ‘dürüstlük’ hükümran demektir.

İslâm’ın, bu neticeyi amil olarak hayat bulabilmesi için dosdoğru yaşanması; Nasıl ki, hayat iksiri olan Suyun formülü “İki Hidrojen ve bir Oksijen (H2+01) ise ve suyun başka bir terkiple teşkili mümkün değilse; İslâm’ın da ‘Asrı Saadet devrinde olduğu gibi’ yaşanmadığı, orijinal haliyle emirlerinin uygulanmadığı.; Kerahet, günah, haram ve yasaklarından şiddetle kaçınılmadığı takdirde formül oluşmaz, maya tutmaz, ibadet ve dualar kabul olunmaz. Dinin formülü tam ve doğru biçimde uygulanmadıkça İslâm hayat bulmaz. Dolayısıyla, Müslüman olmaktan beklenen huzur, güvenlik, barış, bereket ve bolluk da asla gerçekleşmez…

İslâm Coğrafyasında hüküm süren açlık, yokluk, fakirlik, cehalet, felâket ve savaşın nedeni:, İki yüzlülük, mürailik, fitne/tefrika, kibir, rüşvet, iltimas, ayırma/kayırma, haksızlık, yolsuzluk, yalan-talan, adaletsizlik, namussuzluk/sahtekârlık, hurafe/bid’at ve şeytana ibadet ile din tüccarlığı olup; Esasen “din tüccarlığı” bu mazarrat, sefalet ve felâketler ile “kan, yalan ve haramdan müteşekkil” saadet zincirlerinin yegâne sebebidir. Bu nedenle Filistin asırlardır kan ağlar. Millet kan ağlarken, bir avuç haramzade, kâfir uşağı “Karun” derecesinde muazzam servetler içinde yüzer. Arap kralları ile şeyh nam ceberutları, Avrupa batakhanelerinde sefahat hayatı sürer; Afgan yöneticileri ABD’de ‘sahibi oldukları’ lüks otel/lokantalar işletir; Terör ve tedhiş örgütlerinin AB+ABD adına sahipleri (taşeronları) lüks içinde domuz gibi yaşarlarken;

Diğer (sözde) İslâm ülkelerinin emanetçi, hıyanetçi, vali ve despotlarının da bu mel’un, mürai ve ihanet erbabından farkları yok. Tamamı, fakirlikten kırılan ekser halklarına rağmen inadına zengin, hadsiz-hesapsız servete sahip; Lâkin bütün varlıkları şaibe, şüphe, haramlık, haksızlık, kanunsuzluk, sahtekârlık, dinsizlik ve yolsuzluk, irin, kin ve pis kokulu nemrut hanedanıdır.


Sonuçta: Yüce Yaratıcının, bütün nimet ve servetleri ayaklarının altına serdiği İslâm ülkeleri kan revan!.. Cehalet, felâket, açlık, yokluk ve yoksulluk içinde. Suriye’de Müslüman olduğu iddia edilen kimseler açlıktan ölüyor; Vatanlarını terk edip kaçanlar perişan. Çocuklar organ mafyasının, genç kızlar ve kadınlar fuhuş patronlarının eline düşmüş durumda. Kendini kurtarabilen onurlu erkekler çöpçülük ve dilencilik yapıyor, bir kısmı ise hırsız ve gaspçı!..

Şimdi sorulur: Be hey Osmanlı coğrafyasının asi/hain, zalim, bedhah ve günahkârları; Arap, Fars, Filistin, Afgani, Berberi, Yunan, Ermeni, Yahudi ve sair sapkın halkları; Neden ve niçin?, henüz dünyada eşi emsali görülmemiş bir güvenlik, huzur, hukuk ve adalet ikliminde yaşarken; 1700 yılından itibaren kâfirle işbirliği, dessaslık, casusluk, işbirlikçilik yapıp, çanak yalayıcılığa tamah ederek Osmanlıyı sistematik bir ajitasyonla bozarak, yozlaştırıp, çürüterek, alçakça böldünüz; Velinimetiniz Türk Milletini, hain tuzaklarda kör baltalar, katliam, intikam, tehcir ve soykırımlarla parçalayıp, kendinizi ve kaderinizi bu günlere mahkûm kıldınız?

Ve ey Müslüman Türkler, iyi insan, iyi vatandaş ve samimi dindarlar; Sizler ki, neden İslâm’ın tertemiz yolundan ayrılarak, sapkınların hain tuzak ve kirli kucaklarına düşüp; Ehli Sünnet Ve’l Cemaat yolunu terk ederek, Bid’at ve hurafelere daldınız? İhanet şebekeleri, dönme-devşirme düşman ve hain işbirlikçileri tarafından sinsice, şeytanlıkla, kurnazlıkla inşa edilen Sağcılık-Solculuk, Alevilik-Sünnilik, Mezhepçilik, Tarikatçılık ve Cemaatçilik yoluna saptınız? Bütün Müslümanlar kardeş ve sadece her Cami bir Cemaat değil midir?

Gelin şimdi; Önce Bid’at, Hurafe, yalan ve yaftalardan kurtulalım. Meselâ bu Kurban Bayramında, sadece Mekke’de, Hac farizasını icra edenlerin kesmesi farz olan Kurban’ı artık biz kesmeyelim. Sadece ‘Kutsal Kâbe Buluşması’, Müslümanların “Yıllık olağan evrensel Kongrelerini”, tam bir inanç, iman/ibadet şuuru içinde bilinçle kutlayalım. Bid’at, kötü adet ve hurafeleri terk ederek, ülkemizi haksızlık, yolsuzluk ve yoksulluktan kurtarmaya çalışalım.

Bu samimi, ilmî ve kalbi duygularla; Türk, İslâm ve İnsanlık âleminin “Aziz ve mübarek Kurban Bayramını” tebrik eder; Dünya Müslümanlarının “Kutsal Kâbe Buluşması ve Büyük İslâm Kongresi’nin” hayırlı, yararlı ve kutlu olmasını dilerim.

http://www.hurhaber.com/mustafa-nevruz-sinaci/din-tuccarligi-bid-at-cazgirligi-ve-kurban/yazi-16809

.

UYANIN ARKADAŞLAR HEPARA KATILALIM

UYANIN ARKADAŞLAR HEPARA KATILALIM

HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ .. ARTIK UYANIN ARKADAŞLAR HEPARA KATILALIM BİR AN ONCE ATATÜRKÇÜYÜZ DİYEN ATATÜRKÜ SEVİYORUZ DİYENLER < ASLA AKP OY VERMEDİM VERMEM DE ŞEHİTLERİMİZE '' KELLE '' DESİN APO PİCİNE '' SAYIN OCALAN '' DESİN SONRA OY İSTESİN..

CADI’NIN AYNASI!..

CADI’NIN AYNASI!..
11 Temmuz 2014


AKEPE, CHP ve PKK’nın meclis grubunun işbirliği ile çıkarılan yasa gereği, artık PKK, Cenevre sözleşmesi çerçevesinde, terör örgütü olmaktan çıktı ve “silahlı muhalefet” tanımına girdi. Hamdolsun, çok şükür, hayırlara vesile olsun!…
Terörist başı, AKEPE ve CHP’ye yanına giden PKK’lıları vasıtasıyla teşekkürlerini gönderdi ve emirlerini verdi: “Hükümet ve meclis, zaman geçirmeden çalışmalarına başlasınlar.” Çatı adayı konuştu: “Başbakanla muhteşem bir dostluğumuz var. “Aman Allah bozmasın” Ben AKEPE’nin aleyhinde değilim, böyle bir şey yok.” Hamdolsun, çok şükür, hayırlara vesile olur..
Geriye, başımıza gökten taş yağması kaldı ki, sanmam, uzun sürsün!..
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı


PKK NEDEN BİTMİYOR?

PKK NEDEN BİTMİYOR?


21 Kasım 2012  

1997′den beri, Türkiye’nin dağlarında 1500-2000, Kuzey Irak kırsalında 4000-5000 silahlı dağ kadro dururken, 2003 yılına kadar hiçbir karşı hareket, sonuç alıcı işlem yapılmadan geçen ve harcanan 6 yıl nedeniyle; üstelik de terör bitti diye kendini ve halkı kandıranlar olduğu için bitmez!

Terörün yok edilmesi bürokratik kurallarda istişare edildiği, adı “Terörle Mücadele Kurulu” olup, 1997’ den , PKK’nın yeniden eylemlerine başladığı 2003 yılına kadar, sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranıldığı, örgütün neden eylem yapmadan beklediği kavranamadığından ve örgüt bekleyebilir ama, silahlı gücü tehlike teşkil etmeye devam ettiği ortada iken, devlet beklediği için bitmez!…

Örgütün esas niyeti ve neyi amaçladığı yer üstü ve yer altı tertip ve düzenlerinin nasıl? Ve hızla çözülmesi metodları, mücadele teknikleri, bölgenin sosyal ve kültürel yapısı, Kuzey Irak’taki Kürt parti ve Kürt aşiretleri ile olan bağları bir bütün halinde hedeflenilerek üzerine gidilemediği için bitmez !…

Türkiye içindekiler ve Kuzey Irak’tan Türk topraklarına giriş yapacaklar için zamanında doğru haber alınamadığı, halktan gelecek olan bilginin sağlanamamasından; çünkü özellikle kırsaldaki eylem ve mayınlama faaliyetlerinden o civardaki köy ve mezralarda oturanların bilmemesi kesinlikle mümkün değildir. Bu mekanizma işletilemediği için bitmez!…

Örgütün yurt içi kamplarının erzakı nereden temin edilir? Neyle taşınır? Her cins erzak başka başka noktalarda bulunduğuna göre, bunları toplamak da birçok noktada o kadar sayıda insanla teması gerektirir. Bu durum, bir bölgedeki kamp hakkında ister istemez çok sayıda insanın, PKK gizliliğe ne kadar özen gösterirse göstersin çabuklukla çözülebilinecek bir yumaktır. Erzaksız insan yaşayabilir mi? Bu sistemden istifade etmek en pratik yol değil mi? İşte bunun için bitmez!…

Kamu hizmeti yapan belediye başkanları ve partilileri hükümet, ordu ve devlete, işlerine geldiği gibi çıkıştığı, sanki başka bir ülkenin adamlarıymış tarzında verip veriştirdiği,haklarında soruşturmalar,o da bazen açıldığından bunların sonuçları bir türlü alınmadığı için PKK bitmez!…

Devlet güç ve kudrettir. İçerden ve dışardan hiç kimse,onun bu yeteneğinden şüphe etmemelidir. Tersi olursa devlet erir. “Saygısızlık ve tecavüzün büyüğü küçüğü olmaz” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün fevkalede doğal olan bu ilkesini işletme aczine düşüldüğü için PKK bitmez!…

Halkın şehit cenazelerinde 20 yıldır “PKK Kahrolsun!”, “Devlet Bölünmez!” deyip, sonra da hem hükümetten hem de meclisten, meşru yollarla hak arayıp hesap sormayı bilmediği için, bu işin esas sorumlularının kendi oylarıyla meclise gönderdiği ve oradan da çıkan hükümet olduğunu anlamazlıkta direndiği için bitmez PKK!…

Devletin içeride işleyişinde uçtan merkeze doğru sorumluluk hiyerarşisi nedir? Muhtarlar, belde ve bucak müdürleri, kaymakamlar, valiler ve içişleri bakanlarıdır. Kaymakamlar nezdinde polis ve jandarma amirlikleri, valiler nezdinde polis müdürlükleri ile jandarma il komutanlıkları mevcuttur. Olağanüstü hal ve sıkıyönetim gibi anayasal kurumlar devrede değilse, bir vilayetin emniyet ve asayişinden birinci derece sorumlu olan kişi, valinin bizzat kendisidir.Yurt içinde faaliyet gösteren PKK grup ve unsurları her halükarda bir ilin sınırları içinde değil mi? Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü güvenlik ve asayişten sorumlu İçişleri Bakanına bağlı mı? Değil mi? Siz hiç, yıllardır süren mücadelede, dağda bayırda, meselenin üzerine giden, çareler üreten, zamanın büyük kısmını o bölgede geçiren, sorunu kökten halletmeye çalışan, halkı devletin yanına çekmek için çabalayan İçişleri Bakanı gördünüz mü? Ben söyleyeyim, hayır! İşte onun için bitmez!…

İç güvenlik meselesi devletlerde, içişleri bakanı,başbakan,hükümet ve nihayet meclise ait bir sorumluluktur.Öncelikle, jandarma ve polisle, var gücüyle mücadele eder. İl idaresi yasasına göre Vali’nin jandarma polisin imkanlarını aşan meselede garnizon komutanlıklarından kuvvet talep etme yetkisi vardır. Askerlerin de böyle bir görevi almada uyması gereken bazı kuralları, silah kullanma şartları vardır. PKK’nın uyguladığı teknikler, yer değiştirme hızı, halkın hiç değilse bir kısmından gördüğü, ama korkudan sempati duymasından; il idaresi yasası bir işe yaramaz, klasik ve eskidir. O zaman sormak lazım, bir vilayetin topraklarında yürütülen terörist faaliyetlerinden kim sorumlu? Ortada olağanüstü hal var mı? Yok. Sıkıyönetim var mı? Yok. Eğer, artık işler bir vilayet ve vilayetlerde valiliklerin gücü ve kontrolundan çıktı ise, hükümet karar verir, meclis yasayı onaylar ve ordu bu görevi üstlenir ve sorumluluğu üzerine alır. Ordu da gider ve işi bitirir. Bunun başka bir yolu ve yönetimi, bu tip mücadelelerde yoktur. Bizde böyle mi?… İşte bunun için PKK bitmez!…

PKK’nın bir lideri vardır.O da Amerikalıların şartlı olarak Türkiye’ye teslim ettiği, bu şarta da zamanın hükümetinin tıpış tıpış uyduğu örgüt reisi Abdullah Öcalan’dır. İş bilmez birçok şahıs, bu şahıs yakalanınca her şeyin durulacağını, onun örgüt üzerindeki etkisinin azalacağını, kurucular arasında liderlik meselesi çıkacağı gibi saf yorumlar yapmış yazılar yazmışlardır. Bu Zat’ın sanki dışarda, özgürmüş gibi talimatlarını örgüte ulaştırması da akıl alır işlerden değildir.Avrupalılar ve Amerikalıların ikide bir PKK’yı terör örgütü listelerine alma veya almamalarına da sevinen, bunu konu yapan, “PKK isim değiştirdi, değiştirmedi” diye matah işlerle uğraşan olduğu, bunun neticesinde de sorunun aslı ve temelinden uzaklaşanlar sayesinde PKK bitmeyecektir!…

“Avrupa Birliği yolu Diyarbakır’dan geçer”,”Kürtlük sorunu vardır”,”Türk yoktur, Türkiyelilik vardır”,”Alt kimlik üst kimlik” diye avaz avaz bağıranlar olduğu sürece ve bunlara sessiz kalındığı müddetçe PKK niye ve nasıl bitsin ki!…

Ne yazık ki PKK’nın varlığı ve eylemlerini diplomatik laflarla yumuşatmaya çalışan, onun uzantısı siyasi kuruluş ve diğer teşkilatlara ortam hazırlayıp siyasi destek veren, PKK’nın kongre kararlarını uyum yasaları içine alıp Türkiye’ye gönderen, İstanbul’a inmeleriyle soluğu Diyarbakır’da alan terörle mücadele koordinatörlüğü diye işe yaramaz bir kurumla zaman kazanıp, meseleyi yaymaya çalışan NATO müttefikleri olduğu ve bunlara karşı, hak ettikleri tavır gösterilmediği sürece PKK bitmez!…

Bütün bunlar ortada ve daha neden bitmezler listesini uzatmak mümkün iken; “Tek terörist kalıncaya kadar mücadele devam edecektir” sözü, eşek dururken semere vurmaya benzer. İşte bunun için de, hiç bitmeyecektir!… Balık kuyruğundan yakalanmaz!…

Politik irade ve kararlılık olmadan, halkın hükümetleri denetlemediği ülkelerde bu meselelerin sonu getirilemez. Sağır bir iyimserlik ulusu zayıflatmaktadır. Denge aramaya kalkmak ise ağırlığını yitiren tarafın çabasıdır.

Makamlar ağlama duvarı değildir ve kimse acınacak mazeretlerin arkasına sığınamaz.

Gelecek ay, gelecek yıl diye bir şey yoktur. Kan şiddeti çağrıştırır, şiddet ise bütün canlılar gibi insanların da kontrollerini kaybetmesine sebebiyet verir. Kanın mutlaka ve bir an önce durdurulması zorunludur. 23 yıl kaybedilmiştir. Kötü oduncu gibi balta ile cebelleşmenin alemi yoktur…

Cesaretin ve aklın olmadığı yerde, güçlü birey ve güçlü toplum olmaz, büyük meseleler halledilmez ve bir devir yükseltilemez.

Türk Milleti, bu karanlık gökyüzünü, eninde sonunda aydınlığa kavuşturacaktır…

Osman Pamukoğlu
İNSAN VE DEVLET – Yıl:2007

http://hepar.org.tr/pkk-neden-bitmiyor.aspx

..

KIRK KATIR MI İSTERSİN KIRK SATIR MI?

KIRK KATIR MI İSTERSİN KIRK SATIR MI?


KIRK KATIR MI İSTERSİN KIRK SATIR MI?

simsekvekartal
KIRK KATIR MI İSTERSİN KIRK SATIR MI?
Kandırma, önce insanın kendinden başlar. Kendini kandırmayan başkasını kandıramaz..
Bu memlekette 8 aydır, gazetecisi, televizyoncusu, eğitimlisi, eğitimsizi, bileni bilmeyeni, savaş filozoflarına bile parmak ısırtacak kadar; rahat, sıradan bir şey konuşuyormuşçasına, “Savaş ve barıştan” söz ediyor..
Bu iki sözcük, sıradan, sanki yakın bir arkadaşına beş para etmez laflardan farksız bir şekilde kullanılıyor. Terör veya terörist lafları da arada bir hatırı kalmasın muamelesi görüyor. Yazının son bölümünde bu vahim “Savaş” sözcüğünün insanın dilini nasıl yaktığını açıklayacağım..
Önce, şu sıradan işlere bakalım!.
“Çözüm Süreci” ve “Demokratik Çözüm Paketi”, cin olmadan cin çarpmaya kalkışan, köy kurnazı tezgahtar tarzı davranışlardır.Madem “Savaş var” diyorsunuz, bunlarla mı zafer kazanacak ve PKK’yı yeneceğinizi sanıyorsunuz? Geç bunları!.PKK’nın “P” sinden bile habersizsiniz..
PKK nihai amacı olan, “Kürdistan” kurulmadan bu teranelerle ne silahtan, ne çarpışmadan, ne de siyasi amacından asla vazgeçmez..Eğer, herkes bunu bir çivi gibi kafasına sokmazsa, bu işin “Nasıl?” bitirilmesi gerektiğini, mümkün değil, anlayamaz..
PKK “Yol ve güç” diplomasisiyle, “Boşluk ve doluluk” stratejisi uyguluyor.
“Çözüm süreci” yutturmacası “Boşluk ve doluluk” stratejisinin taktik alanda uygulanmasıdır.
Bu taktikle hükümetteki partinin damağına zokayı geçirdi. (Çekilmeyi durdurdum buydu)
Ateş kese uyuyorum ise; “Şimdi misinayı germiyorum ama aramızdaki sözleşmeye uymazsan, misinayı toplar seni tekneye alırım” demektir.
Ve bunu yapacak..
Çünkü “Demokratik Çözüm Paketi” denilenler, PKK’yı güldürmekten öteye gitmez..
PKK “Boşluk ve doluluk” stratejisiyle neler kazandı:
1. Yaz boyunca, her zaman kuzeyden güneye; dinleme, eğitim, görevden alma, lojistik sebeplerden yüzlerce militan gelir gider. Bunu, bu kez piknik yaparak gerçekleştirdi.
2. Kırsal alan askerden arındırıldığı için, il ve ilçelerin yakınlarına sokulma, köy ve mezralardan askere alma (kendine göre), erzak, ilaç ve para toplama işlerini risksiz ve tehlikesiz bir şekilde yaptı. Düğünlere ve törenlere bile katıldı ve güvenlik sağladı! Adam kaçırma, yol kesme, iş makinesi yakmaya devam etti.
3. Kendini devlete eşdeğer kılmış göstererek devlet yanlısı aşiretleri ve hatta korucu köylerini de kendi yanına çekti, fiziksel ve psikolojik bir üstünlük sağladı.
4. Şehir örgütlenmelerinin hızlanmasını ve bu milislerin birbiri ardına devlete meydan okumalarını, sırf Güneydoğu Anadolu’dan yüzlerce kürt genci vatandaşımızın kendisine katılmasını; 30 yıllık mücadele tarihinde ilk defa bu kadar hızlı sağladı.
5. Ve PKK, “Dolaylı tutum” stratejisini de tam saha uygulayarak, bütün dünyaya; “Aşamalı da olsa siyasi amaçlarım gerçekleşmeden, kimse bana bakmasın” dedi..
2500 yıl önce yazılan, zamanın tek bir sayfasını bile eskitemediği bütün dünyadaki devlet yöneticisi, tarih öğrencileri, akademisyenler, savaş sanatını öğrenmek isteyenlerin baş ucu kitabı, Çinli general ve savaş filozofu Sun Tzu’nun “Savaş Sanatı” kitabından:
“Savaş sanatı bir devlet için yaşamsal öneme sahiptir.”
“Ölüm kalım meselesidir. Güvenliğe kavuşmanın ve yok olmanın yoludur.”
Bir AKEPE Bşk.Yrd.cısı, PKK’nın son açıklamalarından sonra; “Her türlü tedbir alınmıştır. Her türlü alternatife hazırız.” diyor.
Sanki, 30 yılda tedbir alınmamış!. Sıkıyönetim ve OHAL dahil her şey uygulanmadı mı?
Sonuç; bunların, PKK ile pazarlığı Onu, tarihinin en güçlü konumuna getirmek oldu..
Bundan sonraki PKK saldırıları eski durumları bile aratacak hale gelirse, bunun sorumlusu kim?.
Savaşı kim ister?
Aklı başında bir insan kanı sever mi?
Kim istemez bitmesini?
Suriye’ye saldıralım diye yırtınanlar kim?
Bunları, insanın yarı beline kadar su ve çamur dolu, gecenin ayazında eksi 20 derecedeki siperler de iki gün bekleteceksin. Bak bakalım; bir daha savaş lafını ağzına alabiliyor mu bu lapacılar…
Bitirilmeli, mutlaka bitmeli, bu huzursuzluk devam edemez..
Sihirli ve gizemli sözcük şudur: “Nasıl?”.
Savaş alanı silahlar elde olduğu sürece, yanmış topraklardan farksızdır..
Siyaset budur diye ortaya çıkan kendini bilmezler savaşa sebep olur ama gerçek barış sadece cephedeki başarı veya başarısızlıkla sağlanır. Buna yenilgi veya zafer denir..Sakın, kötü ve boyun eğerek bir barış yapmamalıdır. Bu, yeni ve daha büyük savaşın tohumlarını atacaktır..
Gayri nizami savaşın; diplomasisi, stratejisi, muharebe taktiklerine merak salan ve öğrenme iştiyakıyla yanıp tutuşanlar varsa, “Cehennemdere Kanyonu” kitabı bu kişilere, doğruları öğrenme yolunda kılavuzluk yapabilir..
PKK ile mücadele, duraksız uzun bir yol halini aldı ve ülke, sel önünde sürüklenerek hızla şelaleye doğru yaklaşan bir kütükten farksız durumundadır…
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/kirk-katir-mi-istersin-kirk-satir-mi.aspx

..

10 Ekim 2014 Cuma

Osman Pamukoğlu’dan “Çatı Aday” açıklaması

Osman Pamukoğlu’dan “Çatı Aday” açıklaması

Günlerdir gündemi meşgul eden halkın ilk defa seçeceği Cumhurbaşkanı adayı kim olacak tartışmaları sürerken , CHP ve MHP Çatı aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlu ismi üzerinde anlaştı.

Adayın üzerinde konuşmalar, yorumlar sürerken, bu tartışmalara Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) Genel Başkanı Osman Pamukoğlu da  eklendi, yaptığı yazılı açıklama ile CHP ve MHP’ye yüklenen Osman Pamukoğlu,  halkın Cumhurbaşkanlığı seçiminde alışkanlıklarından kurtulmasını ve dikkatli olmasını vurguladı.

İşte  Osman Pamukoğlu’nun o açıklaması ;

CHP yönetiminden sadece üç dört kişinin bildiği, bırakın örgütlerini ve meclis gruplarını, MYK’dakilerin bile haberi olmayan bir kimlik; MHP’ye Cumhurbaşkanı adayı olarak sunulmuş ve şimdilik kabul gördüğü, anlaşılmaktadır..

Aklı başında olan herkes biliyor ki bu kimlik dışarıdan dikte edilmiş, o nedenle de azami gizlilik ambalajına sokulmuştur.. Nerede gizlilik varsa orada; korku, endişe, kaygı ve suçluluk duygusu vardır!.. Açıklığın olmadığı yerde yüreklilik hiç olmaz..

Kısa bir süre önce yapılan Yalova seçimlerinde CHP 228 oyla seçimi aldı.. Bu oylar sayı itibarıyla 30 Mart yerel seçimlerinde HEPAR ve İP’nin oyları.. Bunun böyle olduğunu araştırma şirketleri de defalarca açıkladılar..

Yalova seçimlerinden önce partinin genel başkan yardımcılarından biri beni arayıp “Yalova’daki adaylarınızı çekerek CHP’yi destekler misiniz? “ dediğinde “ben onlara talimatı çoktan verdim. Ayrıca kendim oraya gelip bizzat propagandaya katılırım” O gün çok sevinen bu grup başkan vekili, aradan geçen bir hafta sonra benim Yalova’da görünmemden endişe duydu!. Ben de gitmedim..

HEPAR ilk kez ve Türkiye’nin sadece yedide birinde seçime katılmasına rağmen; 2011 Haziran genel seçimlerinde, İP ve DSP den daha fazla oy aldı.. Hal böyleyken, ortak aday bulacağım diye çalmadık kapı bırakmayan CHP yönetimi, bu iki partiyi ziyaret ettiği gibi, ÖDP ve Mazlum Der. Dahil gitmedik yer bırakmadı; HEPAR hariç!..

Dün açıklanan kimliğin henüz yasal hiç bir anlamı yok, olur ya bu partiden birileri akıl eder de, bu aleni garabeti ve haksızlığı gidermek için , bu kimliğin niçin ortaya atıldığını gelip bize açıklarlar!..

Kanun, aday göstermeyi partiler ve genel başkanlar teklif eder demiyor ki, “20 millet vekili” diyor.. Şayet bu meclis de cesur, inisiyatif sahibi, vatansever, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel ilkelerine sadakatle bağlı, 20 baba yiğit varsa ve bunlar, adam gibi bir adamı Cumhurbaşkanlığı için teklif ederlerse Hak ve Eşitlik Partisi onları bütün gücüyle desteklemeye hazırdır..

Şu ortaya sundukları plan, stratejinin bilinen temel ögelerinden dahi, bihaber olduklarının kanıtıdır.. Bu sözün halk dilinde karşılıkları şudur: “El elin kaybolan koyununu türkü çağırarak arar.” ve “Çayın taşıyla çayın kuşunu vurmak istiyorsan, ama taş senin değilse kuşa değil, kafana vurursun.” Korku felakettir ve çocuklarından biri de kendine güvensizliktir…

Kamuoyuna saygıyla duyurulur…

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı


www.dogruyadogru.net

http://www.dogruyadogru.net/osman-pamukogludan-cati-aday-aciklamasi/

ÇÖZÜM SÜRECİ ZOKASI!.

ÇÖZÜM SÜRECİ ZOKASI!.

Aylardır milleti, “Büyük sonuçlar açıklanacak, 1950’den bu yana görülmemiş reformlar yapılacak.” uyutma ve avutma tantanalarıyla oyaladılar.

Aslında oyaladıkları PKK’dan başkası değildi..
Netice de paketten PKK’ya şeker çıktı..

Başlangıçta 50 dakika süren boş boş konuşmaların içerisinde, 6 kere de “şimdilik bununla idare et, diğerleri de havyar olarak sonra gelecek.” manasında laflar etti..

PKK’ya verilen şekerler:
1. Barajın indirilmesi talebi PKK’ın.
2. Öğrenci andının kaldırılması talebi PKK’ın.
3. Alfabeye üç harfin ilave edilmesi talebi PKK’ın.
4. Güneydoğuda il, ilçe ve köy isimlerinin Kürtçe yazılıp söylenmesi talebi PKK’ın.
5. Hemen ana dile geçmek çok keskin olduğu için özel okullar da Kürtçe eğitim ve öğretime başlanılması, PKK’nın aşamalı isteği.

Paketin ana ekseni, PKK’ın siyasi taleplerinin bir bölümünü yerine getirirken, araya da “laf ola beri gele.” misali birkaç şeyi sıkıştırmışlar. Akılları sıra kamuflaj yapıyorlar ama tıpkı deve kuşu gibi, kafası kuma gömülü, tüm gövdesi açıkta..

Ne büyük bir akılla ne de yüksek bir zekaya gerek yok. Tahayyül ediniz..
Bölgedeki tüm il, ilçe ve köy isimleri kürtçe yazılıyor ve kürtçe söyleniyor!.
Bu, resmen ve alenen topraklarımızın bir bölümünün etnik olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinden kopması demektir..

Kimse bu derece açık ve net durumu ahmakça eveleyip gevelemeye kalkışmasın.
Bu, “Kürdistanın temelinin” atılmasıdır.

İmralı’daki ne diyor? “Artık müzakere dönemine sıra geldi.”

BDP’nin başındaki ne söylüyor? “Kürdistana ne zaman Kürdistan denecek?”

Sabredin biraz!.
O da müteakip pakette gelecek..
Amma da sabırsızsınız, önce şeker sonra havyar..

Vah benim Türkiye Cumhuriyeti Devletim!.
Masalcıların çocuklara son sözleri hep şöyle bitmez mi?

“Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine..iyi uykular!..”

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
Fotoğraf: ÇÖZÜM SÜRECİ ZOKASI!.

https://www.facebook.com/hakveesitlik.resmi.sayfa/photos/a.121425877976355.21684.118828114902798/465494963569443/?type=1&theater

..

REDDEDİYORUZ!



REDDEDİYORUZ!



7 Temmuz 2014
Şu sözler, şapkadan tavşan çıkarır gibi çıkartılıp ortak aday diye, halka dayatılana ait: “AKEPE’nin kurucuları arkadaşlarım, en yakın dostlarım, onlar çok kıymetlidir. Benim onlara karşı olumsuz bir şeyim yok.. Adaylığımı AKEPE’den de istediler. Eskiden ayrımız gayrımız olmamıştı. (Anadolu’da yıllarca süren isyan ve başkaldırmalardan haberi yok. Akademik konularına bunlar girmemiş!) Ne zaman ki, 1’inci Dünya savaşından sonra yeni devlet, ulus devleti kurduk, o zaman sopalar kullanıldı, sıkıntı oldu.. Barış istiyorsak sürecin yanında olmalıyız. Çözümden yana olmayan insan savaştan yanadır. (Sanki savaşı başlatan bizmişiz ve 30.000 insanı biz öldürmüşüz. Aslında bu, verin istedikleri toprağı, olsun bitsin demektir.) İngiltere İRA ile nasıl anlaştılarsa bizde öyle yapalım. Çözümün meclise gelmesi iyi oldu. (PKK meşruiyet kazansın)
Mısır anayasasına, “şeriatı” koyan, Mürsi’nin dostu.(Kendi ifadesiyle) Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı diyor, arkası yok, devrimler diyemiyor! Bir yabancı gazeteci: “Niye parti kurdunuz, ihtiyacınız yok ki dediğinde” ulu önder Atatürk: “Devrimleri korumak için” diye cevap vermişti. Maazallah, sağ olup da bunları görseydi ne yapardı acaba diye sormak kadar abes bir şey olamaz! Fare deliklerine kaçarlardı diyeceğim ama, bunlar deliklere bile ulaşamazlardı!..
Kız paraşütüyle (ABD+İsrail+Suudi Arabistan) süzüle süzüle gökten yeryüzüne atılan çatı adayı, Londra’dan uçağa atlayıp Türkiye’ye geliyor ve yakın dostlarım dediği Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ü ikna ederek, onların girişimleri sonucu İslam Konferansı Genel Sekreterliğine seçiliyor! Bu kuruluşun amacı ne? Afrika, Orta Doğu, Asya ve Güneydoğu Asya’da bulunan İslam devletlerini bloke ederek, ABD’nin dünya üzerindeki ulusal çıkarları istikametinde kararlar aldırmak ve kontrol altında tutmak..
Tesadüf bu ya!. Çatı adayının en iyi dostlarından biri olduğunu söyleyen Kemal Derviş, “bunlar kendi kendilerine bir halt yapamazlar, en iyisi ben bunlara yardımcı olayım” diye, ABD’den kalkıp İstanbul’a geliyor ve CHP’nin başıyla 3.5 saat baş başa görüşme yapıyor. ( Adamın bu iyiliği unutulmamalı, kalkmış ta okyanusların ötesinden, bizim için üşenmeyip buralara kadar gelmiş!)
Köy kurnazlığı, strateji ve taktik üretemez, plan yapıp, eylem geliştiremez. Şu sebeplerden, şapkadan tavşan çıkarma sahnesi kara bir perdeyle son bulacak:
1. Aday seçimi antidemokratiktir. Kanunun kendisi yanlıştır. Kapalı kapılar ardından aman duyulmasın, bilinmesin diye dolaplar çevrilmiştir. Halka ve partilere dayatılmıştır..
2. Atatürk milliyetçisi olan 40 yaşını geçmiş ve yüksek öğretim yapan insanların köküne kıran gelmiş gibi, gidip AKEPE’nin can dostu biri aday yapılmıştır..
3. Olması gereken şey, her partinin kendi adayı ile seçime girerek, azami katılım sağlanması, böylece AKEPE adayının birinci turda seçilmesinin önünün kesilmesiydi. İkinci turda AKEPE adayına karşı yumruk halinde seçime girmekti. Seçilen adayın kimliği, oy vermeye gitmeyeceklerin sayısını arttıracaktır..
4. “Ben partinin değil, Türkiye’nin adayıyım diyor.” Sanki CHP önderliğinde aday gösterilmemiş gibi. Doğru CHP’nin ne meclis grubunun ne de teşkilat üst yönetiminin haberi varmış gibi..
5. Bırakalım Türkiye’yi! Seçimlere girme hakkı olan parti sayısı 26’dır. Bu 26’dan sadece 11 parti hatırı sayılır oy alabilmektedir. İşin merkezinde olan CHP ve MHP hariç; DSP,DP ve BTP’si deklarasyon imzaladı, geri kalan 21 parti nerede? Böylesine iddialı ve kritik bir seçimde bir oy bile altın değerinde değil mi? Var mı onların desteği? Yok!. Bu işin başını çeken muhteremler, PKK’nın partisini (yeni adıyla HDP) ziyareti ihmal etmezken diğerlerine gitmişler mi? Hayır..
6. Daha önce de yazmıştım: “El elin kaybolan koyununu türkü çağırarak arar” Çatı peşinde koşanlar bilsin ki, kendi örgütleri kesinlikle; içten, coşkulu, heyecanlı ve azimkar bir şekilde propagandaya katılmayacaklarıdır..
7. Karşı taraf aylarca önce hazırlıklarını yapmış ve bitirmiş. Adaylarının açıklanmasıyla birlikte birden dev posterler, pankartlar önceden tutulmuş dev binalara asıldı. Sloganlar, müzikler, logolar aynı anda Türkiye’nin her tarafında ortaya çıkarıldı. Bu kadar hazırlık en az bir ay önceden çalışmaya başlamayı gerektirir. Bu muhteremlerdeki istihbaratın nanay olduğunu anlayın ki, karşı tarafın adayının kim olduğunu ancak, ATO’nun salonundaki gövde gösterisinde öğrendiler..
8. PKK bile meydan okuyarak Cumhurbaşkanı adayı çıkarttı. Bunlar, bir Atatürk milliyetçisi bulma becerisi gösteremediler. Atatürk’e ayyaş diyenlerin karşısına onların dostu biriyle mi çıkılır? Bu adayla insanları, alanlara dökemeyecekler ve sandık başlarına da toplayamayacaklardır..
9. AKEPE’nin finans, lojistik gücü, örgüt disiplini, kamu kaynaklarına hakimiyetleri ortadayken, siz bu meseleyi vatandaşların bağışlarıyla mı karşılayacaksınız? Eğer bağış gelecekse bu AKEPE adayına gelecek, hem de sizin adayınızın 1000 misli fazlasıyla..
10. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının Avrupa’daki bir çok ülkeden önce, 1930’larda verdi Ulu Önder. Diğer devrimler de aynı dönemde ard arda geldi. Diyarbakır’daki son Kürtçülük toplantısında ne diyor CHP’nin başındaki: “Biz, 1930’ların CHP’si değiliz.” Bu partiye oy veren kadınlar bunu duyunca isyan edip, ayağa kalkmalıydı..
11. Mecliste olup da 12 yıldır AKEPE politikalarını durduramayan bu siyasetçiler, bir akademisyenle mi bu işi yapabilecekleri sanıyorlar?
12. Saflığın alemi yok, birinci ve ikinci turda Saadet ve Büyük Birlik Partisi tabanları AKEPE’yi destekleyecekler. PKK’lılar, AKEPE’ye övgüler yağdıran terörist başının talimatıyla ikinci turda Tayyip’e oy verecekler. Birinci turda kendi adaylarını çıkarmaları bölünme sürecindeki elini siyaseten güçlendirmekten başka bir şey değildir..
13. Ağızlardaki laflara bak: “Türkiye tehlike ve tehdit altında. Tayyip’den kurtulma çaresi budur.” Böylece karşı taraftan oy alacağını sanıyorlar. Oy gelmeyecektir..
14. Cumhuriyetçi ve Atatürkçü geçinen fakat; çatıcı ortaya çıkınca ne şiş yansın ne kebap masallarına sığınan, kimin arabası gıcırdarsa her zaman on’a binen, menfaatleri için camide namaz kılıp kilise de mum yakan, deniz anası kılıklılar, adayı halka yutturmak için tünedikleri TV ve gazetelerde yırtınıp duruyorlar. Şunların hallerine bakınız: “Adayın TV programından tatmin olmuşlar ama daha başka şeyleri de duymak isterlermiş” hani sizler araştırmacı gazeteci ve yazardınız.” Araştırırsınız şüphesiz, bu kez menfaatim ve geleceğim nerede diye bakardınız değil mi? Seçim fiyaskoyla bitince, takip edin bunları, nasıl deniz anasına dönüşecekler!.
Yalova’da yerel seçimler AKEPE ve CHP arasındaki 6 oy nedeniyle yenilendi. CHP Grup başkan vekili ve Yalova milletvekili beni arayarak CHP için destek olmamı istedi, ben de “ siz söylemeden Yalova’ya talimat verdim, biz seçime sizin lehinize girmeyeceğiz, üstelik, kendim de gelir, sizin için bizzat propagandaya katılırım” dedim. Memnun oldu, teşekkür etti. Seçime bir hafta kala aradım ve “Ben civar illerin HEPAR örgütleriyle birlikte filan gün Yalova’ya geliyorum” dedim. Gelmeyin diyemiyor fakat konuşması bulanıktı. Aynı gece bir mesaj attı, özü, gelmeseniz iyi olur anlamındaydı. CHP, 228 oyla seçimi kazandı. HEPAR’la birlikte İP’de seçimden adaylarını çekmişti. Yalova’da İşçi partisinin 98 oyu, iki noktada seçime giren HEPAR’ın 220 ve 86 oyu mevcuttu. Çeşitli gazete ve TV’lerde CHP’nin seçimi bu iki partinin adaylarını çekmesi sayesinde olduğu anlatıldı, yazıldı, yorumlandı. Her şey gün gibi aşikardı, 228 oy farkını yaratan HEPAR ve İP idi..
Seçimden sonra, benden yardım isteyen vatandaş “sayılar” kabak gibi ortadayken beni ne aradı, ne de sordu! Ben CHP’nin başka bir grup başkan vekiline “neden benim Yalova’ya gelmemden çekindi” diye sorduğumda, aldığım cevap şuydu: “Osman Paşa Yalova’da görünürse BDP/HDP yani PKK’lar, CHP’ye oy vermezler diye ürkmüş!”
Alın işte, buyrun, anlaşılması için başka bir örnek gerekir mi? 6 maddelik bölünme yasa tasarısı da MHP komisyonu terk edince AKEPE,HDP ve CHP’ler tarafından ne çabuk geçti değil mi?
Çatı adayı turlarını atan CHP’nin başı, Haziran 2011 seçimlerinde yeni kurulan bir parti olan HEPAR’dan daha az oy alan DSP’ye gitti. İP’e gitti. Seçime giremeyen partilere dahi gitti çalmadığı kapı kalmadı, HEPAR’a gelmedi..
Bir kurum veya kişiye hak ettiğinden fazlasını verirseniz, bu size nankörlük olarak geri gelir. İşte, olup bitenin özeti budur..
Demokratik milli ittifak lazımdı bu yapılamadı. Meydan, aynı kökten iki kişiye bırakıldı. Taklidiyle aslının karşısına çıkmak, boyun eğişin dik alasıdır, teslimiyettir. Yapılan iş, kargalardan ürünü korumak için tarlaya korkuluk dikmeye benzemektedir. Yapılan halkı hiçe saymaktır. Rekabet neredeyse hiç yok, bu siyaset değil teslim olmaktır. Bölünmeye itiraz etmeyecek bir isim getirilmiştir. Karşı taraf “ver Çankaya’yı al Kürdistan’ı” sahnelemektedir. Türkiye’de zaten Cumhurbaşkanı yoktu ki,
şimdi değişecek olan ne? Neymiş, “yumuşak aday” lazımmış! Çok aramış olsalar gerek. İyi, özerkliğe de yumuşata yumuşata geçersiniz.
Aynı frekans aynı versiyonla, yeni şey icat edilemez. “Fotoğraflarına bakarak seçilmiş, kitabı incelenmiş!” Ya rabbim sen aklımızı muhafaza eyle. Bir kitap da ben önereyim o zaman: Osman Pamukoğlu’nun 8 numaralı kitabının adı: “Angut” okuyana iyi gelir..
20 gün önce partinin resmi sitesinde bir yazı yayımladım. “Şayet bu meclisten 20 tane adam gibi adam çıkarda, bir cumhuriyetçi vatanseveri Cumhurbaşkanlığına aday gösterirse, biz HEPAR olarak onu bütün gücümüzle desteklemeye hazırız” demiştim. Gerçek şu ki, çıkmayacağını da biliyordum. Nitekim çıkmadı, çıkamazdı çünkü hepsi 2015 Haziran seçimlerinde listede yer alabilir miyim derdindeler. Düzen böyle, bunlar kurulu menfaat çarkının birer dişlisinden öte bir şey değildir..
Sonuç: Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanmıyor. Her türlü dolabın döndüğü, milli refleksleri köreltmek için yapılan bu çadır tiyatrosundaki oyuna katılmayı ret ve boykot ediyoruz..
Bu çağrıyı, Türkiye’nin her köşesinde ve yurtdışında bulunduğunu bildiğim ancak %10 barajı nedeniyle HEPAR’a oy veremeyen milyonlar ile, sosyal medyada Osman Pamukoğlu adına faaliyet gösteren tüm siteler ve Facebook sayfalarına da yapıyorum..
Dananın kuyruğu 10 Ağustos 2014’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde değil, Haziran 2015’deki genel seçimlerde kopacak. Kopma işi belki de Haziran 2015’e de kalmayacak..
YAŞASIN BAYRAK VE VATAN SEVDALILARI
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

ZÜĞÜRT TESELLİSİ!.

ZÜĞÜRT TESELLİSİ!.

20 Haziran 2014  


Yer; bizim memleket:
“Koş vatandaş koş, batmış geminin, iflas etmiş şirketin malları bunlar, ucuz ucuz, ağzına layık.”

“Oğlum, tezgahında ilk defa gördüğüm şu ürün için, yırtınır gibi bağırıp, daha mı çok müşteri toplayacağını sanıyorsun?”

“Mecburuz teyzeciğim, hiç değilse nakliye parasını kurtaralım.”

“Nakliyesi çok mu tutuyor bu ürünün?”

“Yerli olunca az olur da, ithal olunca, mecburen be teyzeciğim.”

“Ben yıllardır sizin tezgahınızın müşterisiyim. Hep kendi tarlamızın ürününden başkasını pazarlamayız diye böbürlenir dururdunuz; şimdi ne oldu da 180 derece döndünüz?”

“Ah teyzeciğim ah; ne sen sor ne ben söyleyeyim!. Bizim tarla kurudu, aldığımız az buçuk ürün de piyasa etmiyor. Rakip tezgah ne satıyorsa, biz de onlara uygun ürünleri sergiliyoruz. Dedim ya mecburiyetten, çaresizlik başa bela..”

“Demek ki sizin “beylik çiftliği” ayrık otları bürüdü ve veriminiz düştü. Üreticiliği bırakın o zaman.”

“Haşa canım teyzeciğim niye bırakalım, elimizdeki tapu ve tapunun sahibi çok sağlam!”

“Ne demek o?”

“Ne demek olur mu a benim canım teyzeciğim! Çiftliği kuran ve nasıl işleteceğini ilkelere bağlayan büyüğümüz, bütün dünyanın hayran olduğu ve örnek aldığı birisidir.. Biz de onun ünü sayesinde, verim almayı beceremesek de bu günlere kadar işi idare ettik. Aramızda kalsın, seni severim; eğer asıl sahibi sağ olsaydı, bırak çiftliği emanet etmeyi, bizi ot taşımak için gündelikçi bile yapmazdı.”

“Açık sözlülüğünü beğendim evladım ama şu ürünün üzerine “ithal” diye yazıp da dürüstçe pazarlasanız olmuyor mu?”

“Aman ne yapıyorsun, benim güzel teyzeciğim? Olur mu öyle şey? Yılların müşterileri tabana kuvvet kaçarlar.”

“Belki kaçmayanlar da olur!”

“Onlar için bir şey değişmiyor cici teyzeciğim benim. Ha ithal olmuş ha yerli, ha organik ha kimyasal. Onlar hala kurucunun çiftliği yönettiğini ve koyduğu sağlam ilkelerin var olduğunu sanıyorlar. Sıkma canını be teyzeciğim, keyif bağışla, avunmak da bir teselli verir, oynasınlar telelelli..

“Bu pazar yerinde senin tezgahındaki ürünü öven ve pazarlayan başka çığırtkanlarda var mı oğlum?”

“Olmaz olur mu teyze, ne yapsınlar, ekmek parası!”

“Bu köy kurnazlığı ve aldatmaca ne zamana kadar sürecek dersin evladım?”

“Sen dürüst bir insansın teyzeciğim, söyleyeyim o zaman: Bu toplum kan uykusundan uyandığı zaman..”

Teyze bir şey söylemeden ve almadan; “kendi duvarlarını bile kendileri yapmaktan acizler” diye söylene söylene oradan uzaklaştı..

Kimse ayrılığa gafil avlanmaz, herkes içten içe gelen ayrılığı bilir; sonbaharı kış takip eder…

TEK UMUT TEK YOL HEPAR

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/zugurt-tesellisi.aspx

..