12 MART 1971 DARBESİ
PROF. DR. EKREM BUĞRA EKİNCİ
05 Eylül 2016 Pazartesi
12 Mart 1971’de ordunun komuta kademesi müşterek imza ile memleketi kaosa sürüklemekle itham ettiği hükümete bir muhtıra verdi. Kemalizm vurgusunun güçlü olduğu muhtıra TRT’ye götürülüp 13 haberlerinde okutuldu. Mecliste okunurken de muhalefetteki CHP’liler alkışladılar...
Türk politik hayatı darbelere, bilhassa askerî müdahalelere yabancı değildir. XVII.asırdan beri istediklerini elde edemeyen silahlı güçlerin, sivil idareyi tazyik ettiği, hatta iktidarı alaşağı ettiği çok hâdise vardır. Ancak sivil idarecilerin kanının tadını alan asker, modern demokrasiye geçtikten sonra bile bu ihtirasını devam ettirmiştir. Nitekim 27 Mayıs 1960 darbesi, silahlı güçlerde canları istediği zaman vatanseverlik sloganları kullanarak sivillerin haddini bildirilmesinin mümkün olduğunu göstermiştir.
ABD aleyhtarlığı mı? Komünizm mi?
27 Mayıs 1960’tan sonra sosyal demokrat ve liberal bir anayasa hazırlanmış; bir yandan da AYM gibi vasıtalarla sivil idare kontrol altına alınmıştı. Ancak bu devir, soğuk savaş gerginliğinin doruğa çıktığı yıllardı. Türkiye’de sosyalistler, politik hayatta ciddi bir yer elde etmiş; seçim sistemi sayesinde mecliste temsil edilmeye başlamıştı. Komünist devrim isteyenler, bunu açıkça telaffuz etmeye başlamıştır. Bu da kendisini devamlı Sovyet Rusya tehdidi altında gören memlekette bir reaksiyona sebebiyet vermiştir.
6.Filo'yu protesto
16 Şubat 1969’da İstanbul’u ziyaret eden Amerikan 6.filosuna karşı, solcu gençlik teşkilatları tarafından Bayezid Meydanı’nda izinli protesto gösterileri tertiplenmiş; buna mukabil, CIA’nın el atından kurduğu söylenen Komünizmle Mücadele Derneği, ABD muhalefeti perdesi ardında komünist propagandası olarak gördüğü gösterilere karşı çıkmıştır. Kanlı Pazar olarak bilinen kavgalı hâdisede iki talebe ölmüştür.
Bu arada mecliste, 1960 darbesiyle siyasetten men edilenlerin haklarının iadesine dair bir anayasa değişikliği teklifi verildi. CHP lideri İnönü’nün de desteklediği 14 Mayıs 1969 tarihli teklif, askerleri rahatsız etti. 16 Mayıs’ta yapmayı planladıkları darbe teşebbüsü, cumhurbaşkanı Sunay ve hükümetin gayretleriyle önlendi. Erken seçime gidildi. 12 Ekim 1969’da, Süleyman Demirel’in liderliğindeki AP, reylerini arttırarak tekrar iktidara geldi.
12 Mart'ı doğuran talebe hareketleri
İşçilerin sendika seçme hürriyetini tahdid eden kanunun kabulü vesilesiyle, solcu sendikaların tahriki üzerine 15-16 Haziran 1970’de onbinlerce işçi sokağa döküldü. Sıkıyönetim ilan edildi. Paranın değerinin düşmesi ve üniversitelerde gittikçe artan talebe hareketleri huzursuzluğu arttırdı.
1960 darbesinde yer almış emekli general Cemal Madanoğlu liderliğindeki bir grup subay, 9 Mart 1971’de BAAS modeli bir sol darbe planladılar. Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal ve İlhan Selçuk gibi solcu gazetecilerin desteklediği darbeciler, kendilerine Milli Demokratik Devrimciler adını veren radikal bir topluluktu. Darbe yapıp, önce KKK Faruk Gürleri devlet başkanı yapıp, sonra yerine hareketin lideri Mihri Belli’yi geçirmek; HKK Muhsin Batur’u başbakan yapmak ve ‘Devrim Partisi’ adındaki tek parti ile memleketi BAAS tarzı idare etmeyi planlıyorlardı.
Cemal Madanoğlu
8-9 Mart gecesi ordu alarma geçirildi; ancak beklenen olmadı. Çünki cuntanın içine sızan Mahir Kaynak gibi ajanlar, darbeyi deşifre etti. KKK Faruk Gürler ve HKK Muhsin Batur da bu cuntaya girmiş; fakat istihbaratın GKB’na ulaştığını öğrenince, geri çekilmeyi başarmışlardı. İstanbul’daki I.Ordu Komutanı Faik Türün’ün yürüttüğü tahkikat neticesinde, darbecilerden düşük rütbeli olanlar emekliye sevkedildiler.
Bir taşla iki kuş
Karşı-darbenin açığa çıkarılması üzerine 12 Mart 1971’de ordunun komuta kademesi müşterek imza ile memlekete kaosa sürüklemekle itham ettiği hükümete bir muhtıra verdi. Kemalizm vurgusunun güçlü olduğu muhtırada GKB Memduh Tağmaç, KKK Faruk Gürler, HKK Muhsin Batur ve DKK Celal Eyiceoğlu’nun imzası vardı. Muhtıra TRT’ye götürülüp 13 haberlerinde okutuldu. Mecliste okunurken de muhalefetteki CHP’liler alkışladılar.
12 Mart Cuntası
Böylece bir taşla iki kuş vurulmuş oldu: Siyasî iktidar devrilmiş; ordudaki radikaller de tasfiye edilmişti. Ordudaki üstünlük ABD yanlısı liberal subaylara geçmiş; bir iç savaş ihtimali bertaraf edilmiş oluyordu. GKB Tağmaç, 9 Mart’ta Cumhurbaşkanı Sunay’a, ‘Genç subaylar rahatsız’ sözüyle gözdağı vermiş; genç subaylardan evvel davranan üst rütbeliler darbe yapmıştı.
CB Sunay, yükten kurtulduğu için rahatlamış; sol militanlar, muhtıraya sevinerek, sivil diktatörlüğün bittiğini söylemişlerdir. Muammer Aksoy, Nadir Nadi, Mümtaz Soysal gibi isimler yanında, Ülkü Ocakları ve Mücadele Birliği muhtırayı desteklemişlerdir.
Muhtıra sağ hükümete karşı verilmiş; ancak buna sebep sol teşkilatların faaliyetleri olmuştur. Bilhassa 1970 başlarından itibaren ODTÜ hocalarının tahrik ettiği sosyalist talebenin organize terör faaliyetleri ve polisle çatışmaları artmıştı. Sonradan ismi romantik sosyalistlerce efsaneleştirilen ODTÜ’lü talebe Deniz Gezmiş ve arkadaşları, banka soygunundan adam kaçırmaya kadar çok suç işlemişlerdi. Muhtıradan 8 gün gün önce 4 Amerikan askerini kaçırmışlardı. Bu teröristleri polise teslim etmeyerek direnen ODTÜ rektörü, İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü idi.
Türkiye’de muvaffak olmuş 4 darbenin hepsi birbirinden farklı hususiyetler taşır. 12 Mart 1971 muhtırası, 27 Mayıs’takinden farklı olarak, ordunun emir-komuta kademesinin beraberce yaptığı bir askerî darbe sayılır. Yine 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinden farklı olarak, anayasa askıya alınmamış; parlamento ve siyasî partiler varlığını sürdürmüştür. Yunanistan’daki Albaylar Cuntası’ndan ders alan darbeciler, hükümeti istifa ettirerek, güya tarafsız bir teknokrat hükümeti istemiştir.
12 Mart başbakanı Nihat Erim
Ilımlı karakteri ve parti içi muhalefetiyle tanınan CHP’li milletvekili Nihat Erim, partisinden istifa ederek partiler üstü bir hükümet kurdu. 1961 anayasasının fazla hürriyetçi olduğu düşünülerek birçok maddesi değiştirildi. Doğan Avcıoğlu, ‘Doğru Teşhis, Yanlış Tedavi’ sloganıyla darbecilerin iktidarı parlamento ile paylaşmasını tenkit etti.
Artan vesayet
17 Mayıs’ta İsrail Başkonsolosu, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve Hüseyin Cevahir adındaki solcu militanlar tarafından kaçırıldı. Arkadaşları Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın serbest bırakılması talepleri kabul edilmeyince de öldürdüler. Terör hareketleri durmak şöyle dursun, arttı. Hükümet de tedbirleri sıkılaştırdı. Aşırı sol parti ve sendikalar kapatıldı. Sosyalist militanlar takibata alındı; bazıları sıkıyönetim mahkemesinde verilen kararlar üzerine asıldı. Bu sebeple solcuların desteğiyle yapılan 12 Mart darbesi, sağcı, en azından sol aleyhtarı bir darbe olarak lanse edilir. İşin aslı, Soğuk Savaş’ın şartlarıyla yakından alakalı olarak, kendine has hususiyetleri ile anti-komünist bir hareket sayılmalıdır. Böylece 27 Mayıs’ın kurduğu sistem re-organize edilmiş; sivil otorite üzerindeki vesayet güçlendirilmeye çalışılmıştır.
Bu devrede, memlekette ekseriyeti teşkil eden sağ oyların blok halinde verilişi sebebiyle hep iktidara namzet olan kitle partisi AP’nin reyini azaltarak önünü kesmek üzere, istihbaratın da desteği ile marjinal sağ partiler kurulmuştur. Bu devirde Türkiye’nin en kalabalık din cemaati olan ve reylerini topluca merkez sağa veren Nurculardan, Fetullah Gülen’in liderliğindeki büyük bir kısım, marjinal partilere kayarak AP’nin iktidarı kaybedişinde mühim rol oynamıştır.
Darbe devresinin enteresan hadiselerden birisi de 1973’de kurt politikacı İnönü’nün parti başkanlığından düşmesi; ‘Ortanın Solu’ sloganı ve kan kaybeden CHP’yi kitle partisi yapma gayesiyle ortaya çıkan Robert Kolejli gazeteci Bülent Ecevit’in başkan oluşudur. CHP genel sekreteri Ecevit, 12 Mart darbesini protesto ederek istifa etmişti. Fevkalade devrenin sona erişi üzerine 14 Ekim 1973’te yapılan seçimlerle, CHP ve MSP koalisyonu iktidara geldi. Nihat Erim, seneler sonra solcu militanlar tarafından 12 Mart’ın intikamı saikiyle öldürülmüştür.