ADNAN OKTAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ADNAN OKTAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2020 Pazartesi

16 EKİM 2008 PERŞEMBE GÜNLÜK GAZETELERDEN ALINTILAR., BÖLÜM 2

 16 EKİM 2008 PERŞEMBE GÜNLÜK GAZETELERDEN ALINTILAR.,  BÖLÜM 2


İlhan Selçuk, Ergenekon Savcılarını Dava Ediyor


Cumhuriyet gazetesi yazarı İlhan Selçuk, Ergenekon iddianamesinde hakkında davayla ilgisiz, özel yaşamını ihlal eden ve karalamaya dönük bilgi koydukları gerekçesiyle savcılar Öz, Pekgüzel ve Taşkın'a dava açtı.

Ergenekon Soruşturması kapsamında gözaltına alınarak hakkında iddianeme düzenlenen Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk, savcılar Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın hakkında iddianemeyi düzenlerken "kişilik haklarına saldırıda bulundukları" gerekçesiyle dava açtı.

İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılan davada, Selçuk'un avukatları, soruşturmayı yürüten üç savcının Selçuk'a yönelik bazı saptama ve bilgilere  davayla ilgisiz olduğu halde iddianamede yer verdiklerini, bu belgeleri Selçuk'u karalamak ve küçük düşürmek için kullandıklarını iddia ettiler.

Tazminat istemedi, kararın yayımını istedi Şikayette, Ergenekon savcılarının özel yaşamın gizliliğini ihlal ettiği, keyfi davrandığı ve Selçuk'u karaladıkları savunuldu.

Dava dilekçesinde mahkemeden kişilik haklarına yapılan haksız saldırının tespitini isteyen İlhan Selçuk, davalı savcılardan para olarak herhangi bir tazminat  isteminde bulunmadı; bunun yerine kararın gazetelerde ilanen yayımlanmasına hükmedilmesini talep etti.

Dava dilekçesinde, iddianamede ve dosyada yer verilen bazı bölümlerden alıntılar yapılarak, bu bilgilerin davayı açan savcıların Selçuk'a yönelik kişisel tavır ve duygularını yansıttığına yer verildi. Belirtilen dava dilekçesinde, Ceza Muhakemesi Kanunu ile kendilerine tanınan yetki sınırını çiğnedikleri, aştıkları ve görevlerini kötüye kullanarak Selçuk'un kişilik haklarını ihlal ettikleri, bu durumun savcıların "kişisel kusurunu" oluşturduğu ileri sürüldü.

"Örgüt yöneticiliği" ve "silahlı isyana tahrik" ile suçlannıyor

21 Eylül sabahı, 4.30'da gözaltına alınan ve İstanbul Terörle Mücadele Şubesi'nde sorgulanan İlhan Selçuk, ertesi gün savcılıkta sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.

Selçuk'un uğradığı muamele Türkiye'deki ve uluslararası basın meslek örgütlerinin tepkisine yol açmıştı. Savcı Öz'ün sorguladığı ve hakim önüne çıkarılmasına gerek görülmeyen Selçuk'a yurtdışı çıkış yasağı konulmuştu.

10 Temmuz 2008 tarihinde kaleme alınan iddianamede Selçuk, "silahlı terör örgütü kurma, yönetme, zorla hükümeti ıskata teşebbüs, hükümete karşı silahlı isyana tahrik" ile suçlanıyor.

İlhan Selçuk'un dahil edildiği 86 sanıklı Ergenekon Davası'nın görülmesine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 20 Ekim'de Silivri'de başlanacak.

Ümraniye'de 13 Haziran 2007'de bir gecekonduda bulunan el bombalarının izinin sürülmesiyle bugüne kadar büyük çaplı dokuz operasyon 

yapılmıştı. Aralarında emekli Tuğgeneral Veli Küçük, İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek, gazeteciler Tuncay Özkan, Vedat Yenerer, 

Güler Kömürcü ve mafya lideri Sedat Peker ve emekli astsubay Oktay Yıldırım'ın de bulunduğu 46 kişi tutuklanmıştı.(EÖ)

https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


***********************


Sözde `Soykırım` Kitabına para cezası


 Pencere Yayınları tarafından Türkçeye çevrilen ve Mavi Kitap olarak bilinen eserden dolayı, yayınevine 7 bin 500 YTL para cezası verildi.

Pencere Yayınları`na 2005 yılında yayınladığı, 1914 -1915 yıllarında yapılan Ermeni Katliamını tanıklıklarla anlatan Mavi Kitap isimli eserden dolayı 7 bin 500 YTL para cezası verildi.

Emekli Büyükelçi ve CHP Milletvekili Şükrü Elekdağ`ın kitap nedeniyle Pencere Yayınları sahibi Muzaffer Erdoğdu`ya açtığı tazminat davası sonuçlandı. 

Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi yayınevi sahibine 7 bin 500 YTL para cezası kesti. Elekdağ ve dönemin milletvekilleri, 2005 yılında Ermeni soykırımıyla ilgili İngiliz Parlementosu`na mektup yollamıştı.

Yazar Taner Akçam ise bu olayı eleştiren bir yazı kaleme almıştı. Elekdağ, Taner Akçam aleyhine ve yazıya Mavi Kitap`ta yer veren Muzaffer Erdoğan hakkında tazminat davası açmıştı. Yerel mahkemenin tazminat kararını bozan Yargıtay, mahkemenin tekrar görülmesini istemişti.

Yayınevi avukatı Muhsin Kemal Şimşek, `Tamer Akçam`ın yazısına yayınevimiz yer verdiği için cezalandırılıyor. İlginç olan Mavi Kitap hakkında dava açmaya cesaret edememeleri. Sadece, Şükrü Elekdağ`ın kişilik haklarına hakaret edildiği iddiasıyla, Taner Akçam`a ve yayınevimize dava açıldı.`dedi. 

Şimşek, `Aslında bu ceza, dava açmaya cesaret edemedikleri kitabın imajına yöneliktir. Kitabı karalamaya çalışıyorlar. Dava bitmedi tekrar görülecek.` diye belirtti.

Mavi Kitap, James Bryce ile Arnold Toynee tarafından Londra`da, `Osmanlı İmparatorluğunda Ermenilere Yönelik Muamele 1915-1916` adıyla yayınlanmıştı. 

Önemli bir kaynak olan kitap, dünyada Mavi Kitap ismiyle anılıyor. Amerikan ve İngiliz resmi belgelerinin yanı sıra tanıkların anlatımına dayanan Mavi Kitap, Pencere Yayınevi tarafından 2005 yılında 2 cilt halinde yayımlandı.

2008-10-16

https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


 ********

Kaplan`a Müebbet hapis cezası

 Kendisini halife ilan eden ve yasadışı Anadolu Federe İslam Devleti/İslami Cemaat ve Cemiyetler Birliği(AFİD/İCCB) örgütünü kurduğu iddia edilen Muhammet Metin Kaplan, müebbet hapis cezasına mahkûm oldu. 

Yargıtay`ın müebbet hapis cezasını onaylaması halinde, İstanbul 14 Ağır Ceza Mahkemesi`nde 4 yıldır tutuklu olarak yargılanan Kaplan, 26 yıl daha hapis yatacak. Halen 58 yaşında olan Kaplan, 84 yaşına kadar tutuklu kalacak.

2008-10-16 Sabah

https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


***********

Yargıtay, Devlete ve Adalete Hakareti küfür saydı


 -ANKARA(ANKA)- 

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, `Ben böyle adaletin, emniyetin, devletin a k` sözlerini `sövme` kabul etti. Yerel Mahkeme, bu sözü söyleyen sanığın beraatine karar vermişti. Yargıtay 4. Ceza Dairesi, sözlerin suç unsuru taşıdığını belirterek beraat kararını bozmuştu. Genel Kurul`a gelen dosyada yerel mahkemenin beraat hükmü oybirliğiyle bozuldu.

Yozgat`ın Yerköy ilçesinde meydana gelen olayda, D.A. düğünlerinin saat 23.00 de sonlandırılmasını isteyen polis memurlarına karşı çıkarak, `Ben böyle adaletin, emniyetin, devletin a k` dedi. Polis memurları da, D.A. hakkında suç duyurusunda bulunarak `görevliye sövme `suçunun işlendiğini iddia etti.

-YARGITAY BERAAT KARARINI BOZDU-

Beraat kararına yapılan itiraz sonrası dosya, Yargıtay 4. Ceza Dairesi`ne geldi. Daire, sövme eyleminin `görevliye sövme` olarak değerlendirilmesi ve beraat hükmünün bozulması gerektiğine karar verdi.

-`SANIK DA POLİS DE REFLEKSİF DAVRANDI-

Yargıtay`ın bozma kararına yerel mahkeme direndi. Direnme kararında şu görüşler dile getirildi:

`Sanığın eylemi, refleksif bir eylemdir. Bu nedenle de eylemin suçun husule gelmesini sağlayabilecek bir genel ve özel kast unsuru söz konusu değildir.  Dairenin, ama asıl olarak da yargının, dehşetli de olsa, irkiltici de olsa kendisine ve başkalarına karşı söylenmiş sözlerin temellerine inebilme cesaretini taşıması bir zarurettir. Sürecin gelişimi göz önüne alındığında yalnızca sanığın sarf ettiği sözlerde duraklamak bizi toplumsal yaşam ortamlarına aşırı müdahaleye yönelten bir indirgemecilik sonucuyla karşı karşıya bırakabilir. Sanık bu sözlerinde `isyan` belirtmiştir. Sözün ağırlığı, isyanı ortadan kaldırmaz.`

Yerel mahkemenin direnme kararının ardından dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulu gündemine geldi.

Genel Kurul, oybirliğiyle yerel mahkemenin verdiği kararı bozdu. Böylece devlete ve adalete küfretmekle `görevliye sövme` suçunun oluştuğuna karar verilmiş oldu. (ANKA)

(YG/BÜN)

2008-10-16 HaberX


https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


**************

Cem Uzan, Cezasına itiraz etti

Cem Uzan`ın yaklaşık 15 gün önce cezaya itiraz ettiği belirtilerek, Bursa`ya itirazın Bursa 3`üncü Asliye Ceza Mahkemesi`ne yeni ulaştığı ve görüşülmeye  başlanacağı öğrenildi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan`a hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı mahkemece Denetimli Serbestlik Yasası uyarınca 1 yılı rehber kontrolünde olmak 

üzere 5 yıl denetim altında tutulup, rehber kontrolünde 5 adet kişisel gelişim ve öfke kontrolü kitap okuma cezasına çarptırılan Genç Parti(GP) 

Genel Başkanı Cem Uzan cezaya itiraz etti. Cem Uzan`ın avukatı aracılığı ile yaptığı itiraz nedeniyle verilen cezanın uygulamaya geçmediği belirtildi.

Ailesine ait ÇEAŞ ve Kepez Elektrik`e devlet tarafından el konulmasından sonra Bursa`da 13 Haziran 2003 tarihinde düzenlenen mitingde isim vermeden 

Başbakan Erdoğan için, `Sen ne biçim Müslüman`sın. Senin gözünü korku ve hırs bürümüş. Sende Allah korkusu kalmamış. Sen Allahsız olmuşsun. 

Allahsız herif` diyen GP Genel Başkanı Cem Uzan`a dava açılmıştı. Hakkında`Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı`na madde-i mahsusa tayini ve isnadı suretiyle hakaret` suçundan dava açılan Cem Uzan, tutuksuz yargılandığı Bursa 3`üncü Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 8 ay hapis ve 693 milyon 

570 bin lira ağır para cezasına çarptırılmıştı. Uzan`ın itirazı üzerine Yargıtay 9`uncu Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını, zanlının yeni yasanın lehine olan hükümlerinden yararlanmasını gerekçe göstererek usulden bozmuştu.

Yargıtay`ın bozma ilamına uyan Bursa 3`üncü Asliye Ceza Mahkemesi`nde yeniden yargılanan Cem Uzan, geçtiğimiz Eylül ayında mahkeme tarafından, 8 ay hapis, 688 YTL para cezasına çarptırılmıştı. Mahkeme, iyi halini dikkate aldığı Cem Uzan`ın bu cezasını, Denetimli Serbestlik Yasası uyarınca, 1 yılı rehber kontrolünde olmak üzere 5 sene denetim altında tutulmasına çevirdi. Ayrıca Uzan`ın rehber kontrolünde `öfke kontrol programı`na tabi tutulup, 5 adet kişisel gelişim ve öfke kontrolü kitabı okumasına karar verilmişti.

Avukatları aracılığı ile Bursa 3. Asliye Ceza Mahkemesi`ne `Süre içeren itiraz dilekçesi` gönderen Cem Uzan`ın gerekçeli kararın kendilerine ulaşması halinde gerçek itirazlarını yapacağı öğrenildi. Uzan`ın bu cezası, yaptığı itiraz nedeniyle Beyoğlu Adliyesi`nde bulunan Denetimli Serbestlik Bürosu`nca  uygulamaya konulamadı.


2008-10-16

https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


***

Mektupları Deniz Gezmiş yazmadı.,


MUSTAFA LÜTFİ KIYICI* 

* Yazar/ hmki...@gmail.com

Tekrarlamak gerekirse, Deniz`in geride kalanlara bıraktığı teorik miras, hayatı, mahkemelerdeki savunmaları, son mektubu ve son sözleridir. Kimseye, hatta kardeşine bile kendi yolundan gitmeyi önermemesi ve kardeşinin bilim adamı olmasını istemesi vasiyet niteliğinde önemli bir son sözdür.

Kendilerine enternasyonal solcu diyen birileri çıktı, solculuk bizatihi enternasyonalist değilmiş gibi. Biz de olduk ulusal solcu. Küreselleşme adına, anti-emperyalist mücadeleyi, bağımsızlık özlemini milliyetçilik sayan, üretici güçleri geliştirdiği iddiası ile emperyalizm yardakçılığı yapan bir anlayış pervasızca saldırıyor.

Hedeflerine Deniz`i, `Denizleri` koydular. Üretici güçleri geliştirdiği iddiasıyla bağımsızlık özlemlerine saldırınca akla 12 Mart`ın inkârcı ve itirafçıları geliyor. Onlar da aynı gerekçeyle Abdülhamit`i, Demirel`i kapkaççı kapitalizmi aklamışlar, tüm bağımsızlıkçı hareketleri inkâr ederek sorgulardan başlayarak mahkemede devam eden bir inkâr ve itiraf furyası başlatmışlardı. İlginçtir 68 döneminde `ilkel oportünist`likle suçladığımız sonraları sahte TKP`nin birinci adamlığına kadar yükselen biri de aynı görüşleri savunuyor. Ve bizleri milliyetçi solculukla suçluyor.

BİZ 20`Lİ YAŞLARDA DELİKANLILARDIK

Baştan düzeltmeli biz goşist/solcu falan değil sosyalist düşünceye inanan 20`li yaşlarda delikanlılardık.

68`in eylemci gençliğini, durgun suya düşen ve gittikçe büyüyen halkalar oluşturan bir odak gibi düşünürsek eğer, kim bilir kaçıncı halkada yer alan bir dönemdaşın oğlu olan ve intihalciliği belgelenen bir kişi çıktı ve popülerliğe meftun halde, Deniz`e saldırıyor. `Denizler` diyor `Samastların, Hayallerin artık kimlerse başkalarının esin kaynağıdır.` `Etnik milliyetçi`, yetmiyor İttihatçı olmakla, yetmiyor Yakup Cemil`i lider kabul etmekle suçluyor. Zaten Kemalistlik de çoktandır baş suçlama konusu. Sosyalist amaçlara erişmek isteyenlerin, Kemalizmi önemsediklerini söylemeleri bile aynı kapıya çıkıyor.

İntihal önemli bir nakısadır/eksikliktir, çünkü hırsızlıkla eş anlamlıdır. Platform sözcüsü olduğunu yazmak ve o platformdaki arkadaşlarınca yalanlanmak önemli bir ikinci nakısadır. Senarist olduğunu yazmak ve ortada bir eserinin bulunmaması da ayrı bir `önemliliğe sığınma`dır. Bilinir ki, yalan söyleyen gene söyleyebileceği ihtimalini taşır ve bu önemli bir kişilik zafiyetidir.

MEKTUPLARI NASIL OKUYALIM

Dönelim konumuza. Deniz`in babasına hitaben yazdığı iddia edilen ve Cumhuriyet`te 29.12.1971 tarihinde yani, banka soygunu ve Amerikalıların kaçırılıp sağ salim serbest bırakıldığı döneme denk bir zamanda yayınlanan ve büyük ölçüde babasını daha çokta annesini teselli etmek amaçlı bu mektubu; bu `yazar` etnik milliyetçiliğin, yabancı düşmanlığının, Ermeni düşmanlığının –burada `iğrenç Ermeni` sözlerini kullanıyor- dayanağı yapıyor. Burada Deniz; `Baba beni Kemalist düşünceyle yetiştirdiğin için sana teşekkür ederim` diyor. Yabancılara her zaman düşman olduğunu söylüyor.

Yabancılardan kasıt emperyalistler olduğundan kuşku yok. Ama anti-emperyalist mücadeleyi, emperyalizm olgusunu, benimsediği küreselleşme adına yok sayan bu enternasyonalist `solcu` kişi, bunu anlamazlıktan geliyor ya da kelle koltukta her türlü iftiranın, kötülemenin odağındaki bir eylem adamının duygularını anlayamıyor. Çünkü, empati yok, beklenemez de.

Cemil amca da cevaben yazdığı mektupta Deniz`in ırkçılar tarafından karalanmak adına Ermenilikle suçlanmasına; Babanın üç dayısının Erzurum`un geri alınmasında Ermeniler tarafından şehit edilmesini atfen, `işte sen bu biçim Ermenisin!` gibi kinayeli, ironili satırlar yazıyor. Bu sözlerden Ermenileri`iğrenç` bulan ırkçı bir anlam mı var, yoksa tarihsel bir olgudan mı bahsediliyor. Burada yazarın anlama yeteneği, zekâ zafiyeti sorgulanmalıdır. Irkçılık bunun neresinde?

SENİN HİÇ FINDIK ABLAN OLDU MU

Bir olayı paylaşayım. Hukuk ve İktisat Fakültelerinin müşterek kullandığı bir kütüphaneye Vedat Demircioğlu Kütüphanesi adını vermiştik. Sağcı TMTF yöneticileri, Başkanları Ekrem Özer yönetiminde kalabalık bir grup üniversiteye gelip bizim levhayı çıkarıp Ziya Gökalp Kütüphanesi levhasını takmışlar. Haber alınca bulunduğumuz yerden kalabalık grupla üniversiteye gittik. Olay yerine gelene kadar ardımızdakilerin azaldığının farkında değiliz. Faşistlerle karşı karşıya kalınca bir de fark ettik ki önde Ermenilikle suçlanan Deniz, yanında sonradan DDKO(Devrimci Doğu Kültür Ocağı) Başkanlığı yapacak olan Hikmet Bozçalı(Kürt), Masis Kürkçügil(Ermeni) ve 93 Kafkas muhaciri bir aileden gelen ben. Bu tabloda etnik milliyetçi olmak mümkün mü?

`Denizler` diye genelleme yapınca bu kişiye sormak gerekir: Senin hiç Fındık Ablan oldu mu? Ya da hiçbir kan bağın olmayan bir kadına `eme/hala`, eşine `enişte` dedin mi? İkisi de, tehcirde ailelerimizce saklanan, korunup kollanan yakın akrabalarımızdı. Fındık Abla ve ailesi Sivas`ta son kilisenin yıkılmasından sonra Fransa`ya göçtü.

Bunlar güya, demokratik Kürt hareketine arka çıkıyorlar. İstanbul Üniversitesi`nin işgal ve boykot hareketleri, Dolmabahçe`den Amerikalıların denize dökülmesi, Samsun-Ankara yürüyüşü, Kommer`in arabasının yakılması olayı gençlik hareketleri içersinde önemli kilometre taşlarıdır. İşgal ve boykot hareketlerinde tüm fakültelerin, `Boykot ve İşgal Komiteleri Başkanı` bir Kürt olan Kemal Bingöllü`dür. Bu, hep bizlerle hareket etmiş bizimle cezaevlerinde yatmış Bozkurt Nuhoğlu`ya rağmen Deniz`in önerisi ile gerçekleşmiştir. Bozkurt`un eş başkanlığı daha sonradır. İşgalin savunma başkanı yine bir Kürt olan `Mareşal Cevat`tır.` Devrimci/demokrat Kürtler Süleymaniye kıraathanelerindeki kabuklarından bu olayla birlikte çıkmışlartır.

DDKO`da, bu olaydan sonra kurulmuştur. Deniz en azından fahri üye oldu mu olmadı mı –biliyorum aslında- bu konuya açıklık getirecek kişi DDKO başkanlığı yapan Hikmet Bozçalı`dır. Biz ise sosyalizm kurulunca etnik kökene bakılmadan bir kurtuluş gerçekleşeceğine göre DDKO`nun kuruluşunu gereksiz görmüştük. Naiflik mi?

Deniz`in idam sehpasındaki Kürt ve Türk halkı ile ilgili sözleri bütünselinde olaylara bakarsanız bir sonuca ulaşabilirsiniz, bir sonuç çıkarabilirsiniz.

Bir de bu tabloya, Samsun-Ankara arasında yapılan, kısaca Bağımsızlık için Mustafa Kemal yürüyüşü dediğimiz o bilinen eylemin sonunda Anıtkabir`de DDKO`nun flamasıyla katılmasını ekleyin. O dönem DDKO yöneticilerinin Kürt hareketinin önemli yöneticileri olmasını da unutmayın.

O günlerden bugünlere geldik. Kimler bozdu bu tabloyu? Diyarbakır Cezaevi`ni yaratanlar değilse kim?

İttihatçılık ve Yakup Cemil meselesine gelince; toprak nasıl kimyasına uygun ürün verirse toplumun da geçmişini oluşturan siyasal yapılaşmalardan etkilenmesi kaçınılmazdır.

Kemalizm elma ise İttihatçılık armuttur. Biri çöken bir imparatorluğu kurtarabilmek için Osmanlıcılığın, giderek Türçülüğün, Turancılığın ve çöküşün; biri kurtuluş ve kuruluşun `ideolojisi` olmuştur.

Biliyorduk ki, tehcir olayı ile malul olanın, Soykırım Müzesi Müdürü Ermeni tarihçisi Hayk Demoyan`dan öğreniyoruz ki tehcire gönderilenleri kurtardığı için kahraman ilan edilen Mustafa Kemal`in ideolojisi.

GEZMİŞ VE YAKUP CEMİL İKİ AYRI DÜNYA

Bu `yazar`, `68`in devrimci aktörlerinden birinin tanıklığıyla`, diye cümleye başlayınca, bu kişinin 68`in liderlerinden biri sanıyorsunuz. Oysa önceki yazılarında bunun bir tiyatrocu olduğunu yazmıştı. Yani hafiften önemli bir tanıklığa dayanma güdüsü. Bilmediğimiz platform sözcülüğünden sonra kullandığı/vazgeçtiği senaristlik kurmacılıkta işe yarıyor galiba. Tanık kim? `68`in devrimci aktörü`. Önemli. Gene önemliye sığınma.

Bu aktöre göre, Deniz`in örnek aldığı yazılan, Yakup Cemil kim? İttihatçıların birçok silahşorundan biri. Trablusgarp`ta, sırf zenci olduğu için üsteğmen Şükrü`ye, çadırında uyurken kurşunlarının tamamını kalleşçe boşaltan bir katil. Gerekçesi ne? Rengi nedeniyle casus olabileceği şüphesi.

Bir de Gemerek`te, kaçabilmek için otomobilini almak istediği Başçavuşun kapalı kapı ardındaki karısını elinden yaralayan Deniz`in, Başçavuştan kırk kere özür dilemesini düşünün ve iki olayı yan yana koyun.

Benzerlik, özdeşlik, örnek alma, hangisi var? Önce bilecek sonra yazacaksın!

MEKTUP DENİZ`İN OLAMAZ

Bu yalanlar kimseye itibar kazandırmaz. Niyetim Deniz`i methetmek değil. O, kamuoyunda dost ve o düşmanları arasında layık olduğu yeri almıştır. Niyetim, tanıklıklarımı iletmek/paylaşmak. Dönem konusunda senteze ulaşmak isteyenlere bilgiler aktarmak. İsteyen teorik meşrebine göre kendisini haklı çıkaran `teorik` sonuçlara ulaşabilir. Bunda bir beis yok.

Mektup konusuna gelince; söylemek istediğim şudur; mektubun ayrıntıları doğru olmakla beraber, bu mektup Deniz`in kaleminden çıkmış olamaz. Kaligrafisini görmeden buna inanmak zor. Cumhuriyet `te çıkmış olması iddia ettiği gibi bunun `sahihliğinin` de delili olamaz. Arkadaşlarından birisi böyle bir mektup yazsa ve doğru bir kanaldan Cumhuriyet `e, Milliyet`e veya herhangi bir gazeteye iletse bu o dönemde yayınlanırdı.

Çünkü o dönemde yani mektubun yazıldığı ve yayınlandığı tarihte Deniz Amerikalıların kaçırılmasından ve İş Bankası soygunundan dolayı aranmakta idi. Ve basının tüm manşetleri onlarla ilgili ve dolaylı olarak onların aleyhineydi. Ve bu mektup önemli bir haberdi.

Bu onların üzerindeki yıldırıcı baskıyı hafifletmek, kamuoyu önünde olumlu bir hava yaratmak için gazeteye gönderilmiş olabilir.

Paralel başka bir örnek vermek istiyorum. Devrim gazetesinde Deniz ile yapılmış gibi bir söyleşi yayınlanmıştır. (Sayı 10, s.2-7) Sosyalizm sözü ve iması dahi geçmeyen, Kemalist söylemlerle dolu bir söyleşidir bu.

Bu da Deniz ile konuşularak yapılmış bir söyleşi değildir. Halisane duygularla yapılmış bu yayın konusunda Devrim`in Hasan Cemal ile birlikte dönüşümlü yazı işleri müdürlüğünü yapmış olan Uluç Gürkan tanıktır. Açıklamayı da zaten Uluç Gürkan yapmıştır.

DENİZ`İN MİRASI YAŞADIKLARIDIR

Bunlar, Deniz`in silahlı hareketlerine katılmasalar bile onların üzerlerindeki faşist baskıyı azaltma çabalarıdır. İstanbul`dan bir arkadaşı Ankara`ya gitmiş ve SBF Yurdu`nda karşılaştığı, yine silahlı hareketlere katılmamış bir merkez yürütme üyesine bu baskıları hafifletmek amacıyla ve faşist güçlerin ilgisini başka odaklara çekmek amacıyla farklı yerlerde demokratik hareketler yapılmasını önermiş ve bunlar da yapılmıştır. Bunlar da halisane çabalardır.

Bu nedenlerle bu belgelere dayanılarak yapılan yorumlar tartışılır. Tekrarlamak gerekirse, Deniz`in geride kalanlara bıraktığı teorik miras, hayatı, mahkemelerde ki savunmaları, son mektubu ve son sözleridir. Kimseye kardeşine bile kendi yolundan gitmeyi önermemesi ve kardeşinin bilim adamı olmasını istemesi vasiyet niteliğinde önemli bir son sözdür.

Bu tanıklıklar, bazı Taraf yazarları ve türevlerinin, bildik görüşleri nedeniyle bulanıklığı gidermek üzere yazılmıştır.

* Yazar/ hmki...@gmail.com

2008-10-16 Taraf

https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


 ***

16 EKIM 2008 PERŞEMBE GÜNLÜK GAZETELERDEN ALINTILAR., BÖLÜM 1

 16 EKİM 2008 PERŞEMBE GÜNLÜK GAZETELERDEN ALINTILAR., BÖLÜM 1



OZDERİN AVUKATLIK BÜROSU

Arataer Hukuk, Kultur ve Sanat portali 

Metin ÖZDERİN 

Tunalı Hilmi Caddesi 98/21 Kavaklıdere ANKARA

T:+90 312 4280313 (PBX)      M:+ 90 533 5445522

www.metinozderin.av.tr – 

bilgi@metinozderin.av.tr

 

BASINDA YARGI HABERLERİ.,

Resmi Gazete’de Bugün…

16 Ekim 2008 Tarihli ve 27026 Sayılı Resmî Gazete   

MEVZUAT YÜRÜTME VE İDARE BÖLÜMÜ

BAKANLIĞA VEKÂLET ETME İŞLEMİ

—  Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’ya, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in Vekâlet Etmesine Dair Tezkere

     YÖNETMELİKLER

—  Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi Yönetmeliği

—  İstanbul Kültür Üniversitesi Beyin Dinamiği, Kognisyon ve Karmaşık Sistemler Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği

—  Pamukkale Üniversitesi Kadın Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetmeliği 

https://groups.google.com/g/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/c/fnoBPTqLb3w


*********

Adnan Oktar`ın Kapattırdığı Sitelerin Sonu Gelmiyor:


Vatan Gazetesinin İnternet sitesinde kendisiyle ilgili yayımlanan okur yorumlarını Silivri 1. Asliye Mahkemesi`ne şikayet eden Adnan Oktar gazetevatan.com`u 

geçici bir süreliğine erişime kapattırdı. gazetevatan.com Oktar`ın erişime kapattırdığı 61. site.

`Bu siteye erişim Mahkeme kararı ile engellenmiştir.`

Dün Gazete Vatan`ın İnternet sitesine girenler bu uyarıyla karşılaştılar. Site, kamuoyunda `Adnan Hoca` olarak tanınan `Harun Yahya` mahlaslı 

Adnan Oktar`ın şikayeti üzerine Silivri 1. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından geçici bir süreyle kapatıldı.

Mahkeme, siteye erişimin engellenme kararını sitede Oktar`la ilgili yayımlanan okur yorumları nedeniyle verdi. Oktar`ın avukatları tarafından mahkemeye  sunulan dilekçede, gazetevatan.com sitesinde yayınlanan herhangi bir haber içeriğinden söz edilmiyor.

gazetevatan.com`dan konuyla ilgili yapılan açıklamada şöyle denildi:

`Bu Engelin nedeni kamuoyunda `Adnan Hoca` olarak bilinen Adnan Oktar`ın, `Cemaati` hakkında sitemizde yayınlanan haberler üzerine aldırdığı bir mahkeme kararıdır. Konuya ilişkin hukuki mücadelemiz sürüyor.`

Oktar 61 sitenin erişimini engelletti gazetevatan.com Oktar tarafından erişimi engellenene ilk site değil. Oktar`ın Şikayetlerini değerlendiren mahkemeler, 

Nisan 2007`den bu yana eksisozluk.com, superpoligon.com ve wordpress.com sitelerine de yasak getirmişti.

Şişli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, aynı gerekçeyle evrimci yazar Prof. Richard Dawkins`in richarddawkins.net adresli sitesini de tedbiren erişime kapatmıştı.

Ayrıca 18 Eylül`de de Gebze 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 4 Eylül 1990`da uğradığı bir silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren yazar Turhan Dursun adına  açılan turandursun.com sitesine de yasak koydu. Ancak kararın kimin girişimiyle alındığı bilinmiyor.

Son bir yılda 1112 site Engellendi

youtube.com, dailymotion.com, eksisozluk.com, googlegroups.com, egitimsen.org.tr, geocities.com, wordpress.com, turandursun.com, devrimciler.org ve diğerleri.

Türkiye`de son bir yılda çeşitli nedenlerle 1112 site erişime engellendi. Bu sitelerden 861`i res`en (şikâyet olmadan Telekomünikasyon Kurumu kararıyla)  251`i yargı kararıyla sansürlenen sitelerin gerekçeleri çeşitlilik gösteriyor. 

Bunlardan 415`i `Çocukların cinsel istismarı`, 390`ı `Müstehcenlik`, 79`u `Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama`, 51`i `Atatürk aleyhine işlenen suçlar`, 25`i `bahis ve kumar`, 12`si ise `Fuhuş` gerekçesiyle erişime engellendi.

Mayıs 2007`de ortak bir bildiri yayımlayan Türkiye`deki bilişim konusunda uzmanlaşmış 20 sivil toplum kuruluşu, 4 Mayıs 2007`de kabul edilen 5651 

Sayılı Yasanın ifade özgürlüğü anlamında çokça sakınca içerdiğini, yasanın bürokratik bir yapıya yargısız sansür yetkisi verdiğini duyurmuşlardı.

Bilgisayar Yazılım Meslek Birliği(BİYESAM), Bilişim Muhabirleri Derneği(BMD), Linux Kullanıcıları Derneği(LKD), Türkiye Bilişim Vakfı(TBV) ve Tübider 

Bilişim Sektörü Derneği`nin (TÜBİDER) de imzasını taşıyan ortak bildiride, ifade özgürlüğünü korumasını istediler; bürokratik bir yapıya yargısız sansür yetkisi verdiğini açıkladılar.(BÇ)

2008-10-16 Bianet

https://groups.google.com/g/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/c/fnoBPTqLb3w


*************

 

Hak Örgütleri Muhtıra Değil Demokrasi İstiyor.,

Genelkurmay Başkanı Başbuğ`un Balıkesir`de yaptığı konuşmayı değerlendiren Amargi`den Selek söylenenleri `Askerden başka bir üslup beklemek yanlış`, 

İHD`den Öndül `Askerin sivil alana müdahalesinin fotoğrafı` olarak yorumladı. Mazlum-Der `Başbuğ görevden alınmalıdır` dedi.

`Asıl sorun militarizme bu kadar alan bırakan siyasal yapıda. Bizim demokrasiye ihtiyacımız var. 

Bunun için tespit değil politika yapalım. 

Hayatımızı savunmak için.`

Amargi Kadın Kooperatifi üyesi sosyolog Pınar Selek Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ`un Balıkesir`de katıldığı törende yaptığı konuşmasını  bianet`e bu sözlerle değerlendirdi.

Selek`Askerden başka bir üslup beklemenin yanlış olduğunu` düşünüyor. Başbuğ`un medyaya yönelik tehdidi ve herkesi hizaya çağıran sözleriyle ilgili  olarak da `bizim için alışılmadık bir tablo değil. Bu ülkede başbakanlar, gencecik çocuklar benzer düşüncelerle asıldı. Bu tablo 12 Eylül`den beri hiçbir şeyin değişmediğini gösteriyor` dedi.

`Başbuğ iddiaları aydınlatacak cümleler kurmuyor`Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz İnsan Hakları Derneği(İHD) Genel Başkanı Hüsnü Öndül de Başbuğ`un `hiçbir aydınlatıcı bilgi vermediğini` söyledi.

`Genelkurmay başkanı açıklamasında olaya ilişkin hiçbir bilgi vermiyor ve iddiaları da yanıtlamıyor. Halbuki iddialar ciddi iddialardır ve yanıtlarının verilmesi ve kamuoyunun aydınlatılması gerekiyordu. Taraf`ın haberine göre göz göre göre askerler yaşamlarını yitirdiler. Buna dair aydınlatıcı bir bilgi vermedi.`

`Demokratik hiçbir ülkede olmayacak bir şey oldu ve bir gazete suçlandı, basın yayın organları suçlandığını` belirten Öndül`komutanın konuşması doğrultusunda askeri mahkeme sivil basın yayın organının haberlerini yasakladı. Burada üstünden durulması gereken bir diğer önemli nokta da bu` şeklinde konuştu.

İHD Genel Başkanına göre Başbuğ`un açıklaması Türkiye`deki hukuk sisteminin nasıl işlediğinin, yargı birliğinin yapısal olarak nasıl ihlal edildiğinin ve sivil alanın askeriyeyle ilgili yapacağı haberlere müdahalesini fotoğrafı.

Mazlum-Der: Başbuğ görevden alınmalı

Bugün bir açıklama yapan İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği(Mazlum-Der) Genel Kurmay Başkanının görevden alınmasını istedi.

Yapılan açıklamada şöyle denildi:

`Yetkilerini aşarak sivil toplumla polemiğe giren bürokratların hukuk devletinde görevlerinden alınması sadece makul değil, gerekli bir uygulamadır. 

Ülkemizde de sivil otoritenin ve hukukun üstünlüğünü korumak için yapılması gereken, orgeneral Başbuğ`un görevden alınması ve Dağlıca ve Aktütün benzeri trajedilerin soruşturularak, gerekiyorsa Genelkurmay Başkanı dahil sorumluların yargı önüne çıkarılmasıdır.`

Yüzleşme Derneği: Taraf`ın yanındayız

`Başbuğ`un Yaşar Büyükanıt`ın başlattığı İnternet muhtırası geleneğini sürdürdüğünü` söyleyen Yüzleşme Derneği yaptığı yazılı açıklamada 

`Orgeneral İlker Başbuğ`un tehdit dolu açıklamaları, açık bir muhtıradır ve Başbakanlığa bağlı bir memur olan Genel Kurmay Başkanı`nın böyle bir açıklama yetkisi bulunmamaktadır` dedi.

Dernek, Taraf gazetesinin ve demokrasinin yanında olduklarını söyledi.

Başbuğ, Balıkesir`de katıldığı törende yaptığı konuşmasında `Son günlerde yoğunlaşan sistemli saldırılar, emin olunuz ki TSK`nin gücünü, kararlığını, azmini artırmaktan başka hiç bir işe yarayamaz. Herkesi dikkatli olmaya doğru yerde bulunmaya davet ediyorum` demişti. (BÇ/EK)

2008-10-16 Bianet

https://groups.google.com/g/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/c/fnoBPTqLb3w


************

İşkenceciler Müebbetle yargılanabilir.,


Engin Ceber`in Metris Cezaevi`nde işkence sonucu öldüğüne dair iddialara TBMM`de düzenlediği basın toplantısında cevap veren Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, `Müfettişlerin ilk tespitlerine göre, orada bir takım olumsuz davranışların, kötü muamelelerin olduğuna dair tespitler var. 

Değerlendirmeler yapıldıktan sonra rapor cumhuriyet savcılığına intikal edecek` dedi.

İBRET OLSUN

Şahin şu değerlendirmelerde bulundu: `Kameralar inceleniyor. Hükümlülerin ifadelerine başvuruluyor. Diğer infaz koruma memurlarının bilgileri alınıyor. 

Değerlendirmeler yapıldıktan sonra rapor cumhuriyet savcılığına intikal edecek. Cumhuriyet Savcılığı gereken işlemleri yapacak. Ortada bir ölüm var. 

Bunun işkenceden olduğu iddia edilmektedir. TCK`nın 94. maddesine göre işkence sonucu bir vatandaş hayatını kaybederse, bu suçu işleyenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırırlar. Konu, yargıya intikal edecek. Yargının da en isabetli kararı vereceğini düşünüyorum. Bunun, herkes için, tüm kamu görevlileri için, özellikle bu tür sorumluluklar üstlenenler için ibret olmasını, herkesin kendisine çeki düzen verecek bir olay olmasını temenni  ediyorum. Keşke böyle bir olayı yaşamasaydık.`

PERSONEL EĞİTİLECEK

`İşkenceye sıfır tolerans deyince, hiç işkence olmuyor denilemez. Bireysel olarak da münferit olarak da olsa işkenceyle zaman zaman karşılaşıyoruz. 

Bunlardan biri Engin Ceber`in başına geldi. Duyar duymaz 2 müfettiş görevlendirdim. Bana vermiş oldukları bilgi notunda, iddiaların ciddi olduğunu ve sorumlu gördükleri 19 kişinin açığa alınması kararını verdiklerini ifade ettiler. Türkiye`nin cezaevinde kötü muamele gördüğü için bir vatandaşın hayatını  kaybettiği ülke olarak dünya kamuoyunda anılması herkesi üzdü. Bundan en çok da ben üzüldüm.` Şahin, cezaevlerinde benzer olayların bir daha yaşanmaması için arkadaşlarıyla oturup konuşacağını ve gerekli önlemleri almaya gayret edeceğini söyledi. Şahin, cezaevlerindeki 40 bine yakın personelin de ciddi bir eğitime tabi tutulacağını sözlerine ekledi.

CEBER`İN BABASINI ARADIM

Ceber`in babasını dün aradığını, acısını paylaştığını ifade ettiğini anlatan Şahin, Ceber`in babasının son derece olgun bir insan olduğunu ve suçluların  cezalandırılmasını istediğini bildirdi. Şahin, gazetecilere, `Olayların üstüne üstüne gidiyorsunuz, duyarsız kalanları bile duyarlı hale getirecek sorumluluk  üstleniyorsunuz` dedi. Adalet Bakanlığı görevine başladığı ilk haftalarda gazetelerin hep 301`i sorduğuna dikkat çeken Şahin, TCK`de yapılan değişiklikle  izin prosedürünün tekrar gelmesiyle 301`in hem gazetecilerin hem de Avrupa Parlamentosu`ndan gelen heyetlerin gündeminden çıktığını söyledi.

İşkence ilk kez devlet raporunda

Şahin`in görevlendirdiği müfettişler Ceber`in işkence sonucu öldüğünü tespit ederken hazırladıkları raporla birlikte `işkence` kavramı da devletin resmi  raporlarına ilk defa girmiş oldu. Bugüne kadar hazırlanan raporlarda `işkence` ifadesi yerine `kötü muamele` veya `darp` ifadeleri kullanılıyordu. 

Adalet müfettişlerinin raporunda `cezaevinde işkence suçunun işlendiği konusunda ciddi deliller bulunduğu` ifadelerine yer verildi.

Müfettişlerin Metris Cezaevi`nde pazartesi günü başladıkları incelemenin salı sabahına kadar sürdüğü öğrenildi. Müfettişler ön raporu özel zarf içinde Şahin`e  ulaştırdı. Ön rapor doğrultusunda 19 görevlinin hızla açığa alınması ise dikkat çekti. Daha önce esas rapor çıkmadan görevliler açığa alınmıyordu. 

Esas rapora göre görevliler ihraç da edilebilecek.

GEREĞİ YAPILACAK

İçişleri Bakanı Beşir Atalay da Ceber`in gözaltında bulunduğu süre içerisindeki durumuyla ilgili bir mülkiye başmüfettişi, bir polis başmüfettişi 

görevlendirdiğini söyledi. Atalay, `Türkiye hukuk devletidir, hiçbir şekilde işkenceye müsamaha gösterilemez. Konu incelenecek ve hukuk devleti olmanın gereği neyse o yapılacaktır` diye konuştu.

Hz. Ömer gibi düşünmek isterim

Ceber`in ölümünün ardından Şahin`in sorumluları hemen görevden alması ve özür dilemesi kamuoyunda takdirle karşılandı. Basın toplantısında takdirleri  hatırlatan gazetecilere Şahin `Görevimi yaparken, devlet sorumluluğumu yerine getirirken, Hz. Ömer gibi düşünmek isterim. Dicle kenarında otlayan bir kuzuyu kurt kapsa, ilahi adalet onu Ömer`den sorar` karşılığını verdi. Özür dünyada da yankı buldu. The Guardian, özrü ender rastlanan bir gelişme olarak nitelendirdi. BBC de haberi `Türkiye, hapisteki ölüm için özür diledi` başlığıyla verdi. Washington Times ender rastlanan bir jestle aileden özür dilediğini yazdı.

Nuriş`in adamı gardiyanlar arasındaydı Ceber`in arkadaşları Özgür Karakaya ve Cihan Gün`ün cezaevinde teşhiste bulunduğu öğrenildi. Vatan`ın haberine göre gardiyanlar Karakaya ve Gün`ün  karşılarına resmi kıyafetleriyle çıkarıldı. Teşhis edilen gardiyan Cuma K.`nın cezaevine 3 tabanca ve esrar sokarak Nuri ve Vedat Ergin`e yardım ve yataklık  suçundan hüküm giydiği ve 2.5 ay hapiste kaldığı ortaya çıktı. Cuma K. tahliye olduktan sonra göreve iade edildi.

Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi yaklaşık 50 kişilik grup da cezaevi önünde Ceber`in ölümünü protesto etti. Ceber`in avukatı Taylan Tanay, Şahin`in özür dilemesini olumlu, ancak yeterli bulmadıklarını söyledi. Tanay, `Şüpheliler en ağır şekilde cezalandırılmalıdır` dedi. 

Tanay, Şahin`in  açıklamasından sonra işkenceye tanık olan bazı mahkumların vicdan azabı çekerek ifadelerini değiştirdiklerini söyledi.

16.10.2008

EVİN GÖKTAŞ- BİLAL ÇETİN

ANKARA

Yeni Şafak


https://groups.google.com/g/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/c/fnoBPTqLb3w


************

Adaletin Temsilcileri Noterler Birliği toplantısında buluştu.


ANTALYA(CİHAN)-

     Antalya`da yapılan İkinci Akdeniz Ülkeleri Noterlikleri Kollokyumu, adalet sisteminin önderlerini bir araya getirdi. Adalet Bakanı Mehmet Ali  Şahin`  den Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker`e, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili Kadir Özbek`ten Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Boyrazoğlu`na  kadar birçok adliye çalışanı toplantıda buluştu.

İlki 1996 yılında Fransa`nın Marsilya kentinde gerçekleştirilen Kollokyum`a bu yıl Türkiye ev sahipliği yapıyor. Antalya`nın Belek bölgesindeki Rixos Premium  Otel`de gerçekleştirilecek toplantı 4 gün sürecek. İstiklal Marşı`nın okunmasıyla başlayan toplantının açılış konuşmasını Türkiye Noterler Birliği Başkanı Hasan Yeni yaptı. Amaçlarının diyalogu sürdürmek olduğunu bildiren Yeni, karşılaşılan sorunların ortak akılla çözüme kavuşturulması için çalıştıklarını dile getirdi. Noterliğin devlet tarafından verilmiş kamusal bir yetki olduğunu hatırlatan Yeni, hukuki anlaşmazlıkları önlemede katkı sağladığını aktardı. Noterlerin yazılı hukukun en önemli koruyucusu olduğunu söyleyen Yeni, bu yıl 60. yıldönümünü kutlayan Uluslararası 

Noterler Birliği`nin tüm ülkelerin noterlik birliklerine önderlik yaptığını belirtti. 

Bu toplantının Türkiye`deki noterlik sisteminin Avrupa`ya uyarlanması için katkı sağlayacağını bildiren Yeni, ayrıca mesleğin sorunlarının ortadan kaldırılmasına da fırsat oluşturmasını beklediklerini iletti.

Uluslararası Noterler Birliği Başkanı Eduardo Gallino ise noterlerin tarafların ihtilafa düşmemesi adına görev yaptıklarını söyledi. Önleyici adalet görevi yaptıklarını bildiren Gallino, 76 üye ülkenin birliğe bağlı olduğunu açıkladı. Türkiye`nin fikirlere ve insanlara gümrük uygulamadığını sadece dostluk kapılarını açtığını söyleyen Gallino, Türkiye`de hukuk sisteminin uluslararası modern seviyede olduğunu iletti. Atatürk`ün yaptığı reformlardan sonra noterliğin modern noterliğe adım attığını belirtti. Mortgaga krizini hatırlatan Başkan Gallino, `Acaba Amerika`  da konut hakkına saygı duyuldu mu? 

Çünkü konut hakkı mutlaka hukuki güvence altında olması lazım. Bunun için emlak satışlarının da noter ya da farklı bir şekilde güvence altında tutulması gerekir.` şeklinde konuştu.

`NOTERLER GÜVENCE SAĞLIYOR`

Noterlik müessesinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyleyen Bakan Mehmet Ali Şahin, insanların alışverişlerinde güvence aradıklarını vurguladı.

Bu güvencenin noterler tarafından sağlandığını bildiren Şahin, `Noterler daha uyuşmazlık doğmadan çözüm üreten kişi ve kurumlardır. Ayrıca yargıya intikal  edecek birçok konunun yargının çözmesi gerekecek birçok ihtilafın yargıya intikal etmeden çözümünü sağladığı için adaletin işini kolaylaştırırlar. 

Yargıya intikal eden uyuşmazlıklarda da noterlerin işlemleri sonucu oluşan belgeler yargılamaya hız kazandırır. Hukukçular bilir ki önlerine gelen belge noter tasdikliyse başka belge aranmaz ve adalet sistemi hızlanır.` dedi.

BAKAN ŞAHİN: YENİ SUÇ TİPLERİ ORTAYA ÇIKTI

Küreselleşen ve teknolojide gelişen dünyada yeni suç tiplerin ortaya çıktığını ifade eden Bakan Şahin, uluslararası suç örgütlerinin doğduğunu söyledi. 

Bu durumun yargının iş yükünü arttırdığına dikkat çeken Şahin, şunları ifade etti: `Bunu ortadan kaldırmak için hakim ve savcı açıkları kapanmalı, personel sıkıntısı sona erdirilmelidir. Eğer çağın gerektirdiği şeylere mevzuatınız yetmiyorsa onu değiştireceksiniz. Türkiye`de yargının iş yükü azalmıyor artıyor. Hakim ve savcıların yılda baktıkları dosya adedinin arttığı görülüyor.`

Bu yoğunluğu azaltmak için bir dizi tedbir çalışması yaptıklarını ifade eden Şahin, bunlar arasında bulunan ombudsmanlık sisteminin yargıdan döndüğünü hatırlattı. Anayasada değişiklik yaparak ombudsmanlık kavramının Türkiye`ye kazandırılacağını söyleyen Şahin, sözlerini şöyle tamamladı: 

`Arabuluculuk sistemini kurabilir miyiz diye uğraşıyoruz. Kanun tasarısı şu an komisyonda görüşülüyor. Ayrıca noterlere ilave görevler vererek yargının yükünü biraz daha azaltmayı planlıyoruz. Çekişmesiz yargı ve delil tespiti konusunda noterlere görev verebilir miyiz? Mesela veraset davası çekişmesiz  yargıdır. Bu konu noterlere verilebilir. Ben bu konuda olsun ya da olmasın diye bir şey belirtmiyorum, ama bu toplantıda konunun irdelenmesinde fayda olduğunu düşünüyorum. Ayrıca mesleğe giriş şartları, meslek içi eğitim var mıdır diye tartışılmasının da uygun olacağını düşünüyorum. Ulusal yargı ağı projesini uyguluyoruz. Bu ağ içinde Türkiye noterle birliğinin de yer alması için ciddi çalışmalar yaptık. Bu konuda da yakın zamanda değişiklikler gerçekleşmiş olacak.`

Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker de, 1512 Sayılı Noterlik Yasası`nda noterliğin bir kamu hizmeti olduğunun hüküm altına alındığını hatırlattı. 

Hem yargıda hem noterlik sisteminde işlemlerin elektronik ortamda yapılmasının yargın işini azaltacağını dile getiren Başkan Gerçeker, Türkiye Noterler Birliği`nin özgün yapılanmasının örnek teşkil ettiğini ifade etti.

İkinci Akdeniz Ülkeleri Noterlik Kollokyumu`na katılanlar arasında Antalya Valisi Alaaddin Yüksel, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Boyrazoğlu, 

Antalya Cumhuriyet Başsavcısı Osman Vuraloğlu, Ankara Adalet Komisyonu Başkanı Yılmaz Uğurlu, Antalya Emniyet Müdürü Feyzullah Aslan, çeşitli illerin  noter birlikleri başkanları da yer aldı.

(CİHAN)

2008-10-16 CİHAN


https://groups.google.com/g/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/c/fnoBPTqLb3w


***********

Karayalçın 7 yıl sonra CHP`de


   Baykal`ın parti içi demokrasi uygulamalarını protesto ederek 2001`de CHP`den istifa eden SHP Genel Başkanı Karayalçın yuvasına döndü.  

Karayalçın CHP`den Ankara belediye başkanı adayı.

SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, CHP`nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı`na aday olacak. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile görüşen  Karayalçın `  Geniş bir anlayış birliği içindeyiz. Önümüzdeki günlerde bu doğrultuda daha somut bir adım atılacak, süreç başladı` dedi. 2001 yılında CHP`den ayrılan Karayalçın 7 yıl sonra adaylık için yeniden CHP saflarına geçecek. SHP lideri Karayalçın dün CHP Genel Merkezi`ne gelerek CHP lideri Baykal ile baş başa görüştü.

Görüşmenin ardından Karayalçın ile birlikte basının karşısına geçen Baykal , `Kamuoyunun Ankara`da nasıl bir oluşum gerçekleşeceği konusunda beklenti ve talep içinde olduğunu belirterek, `Kendisi de yapıcı bir değerlendirme yaptı. Bir gazeteciye yaptığı açıklamada `Dolaylı değil doğrudan görüşmeliyiz` deyince kendisini aradım` dedi.

ADAYLIK HENÜZ KESİN DEĞİL

BAYKAL, bir gazetecinin `Karayalçın için CHP`nin Ankara adayı diyebilir miyiz` sorusuna, `Böyle bir açıklamanın bizi hiç şaşırtmayacağını söyleyebilirim. 

Süreç başlamıştır. Bu birden nasıl gerçekleşti diye şaşıracaksınız` yanıtını verdi. Karayalçın da `Aday olursanız CHP mi, SHP adayı mı olacaksınız` sorusuna, 

`Kimseyi şaşırtmayacak bir açıklamayı önümüzdeki günlerde yapacağız` yanıtını verdi. 

DEMOKRASİ İÇİN İSTİFA ETMİŞTİ

CHP`nin aday göstermeye hazırlandığı Karayalçın böylece 7 yıl aradan sonra yeniden CHP saflarına katılmış olacak. 

CHP`den 12 Nisan 2001`de istifa eden Karayalçın, `Ayrılmamın öncelikli nedeni, parti hukukuna ve parti içi demokrasiye aykırı olarak yapılan uygulamalardır` demişti.

2008-10-16  Star


https://groups.google.com/g/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/c/fnoBPTqLb3w


*************


`Kürdoloji Enstitüsü kurulsun`


Diyarbakır Barosu, Dicle Üniversitesi (DÜ) bünyesinde `Kürdoloji Enstitüsü` ile Fen-Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü`nde `Kürt Dili ve Edebiyatı` ana bilim dalı kurulması için rektörlüğe başvurdu.

Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu, İstanbul ve Ankara`daki üniversitelerinde aynı bölümleri açması gerektiğini söyledi. Tanrıkulu, hiçbir yasal engel bulunmadığını ifade ederek, `Bu hem demokratik hukuk devleti olmanın hem de AB sürecinin kriterleri açısından bir zorunluluktur` dedi. 

ENGİN ÖZTÜRK

2008-10-16 Star

https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


*************

Bir İşkence İddiası da Sincan`dan


Metris Cezaevi`ndeki işkencenin yankıları sürerken, Sincan Cezaevi`nde yeni bir işkence skandalı ortaya çıktı.

Karakolda ve konulduğu Metris Cezaevinde gördüğü işkence sonucu hayatını kaybeden Engin Ceber`e ilişkin yankılar sürerken, Sincan 1 Nolu 

F tipi Cezaevi`nde yeni bir işkence skandalı ortaya çıktı.

Derya Bakır, Sincan F tipinde yasadışı bir sol örgüte üye olmak suçlamasıyla tutuklanan kardeşi Deniz Bakır`ı Şeker Bayramında ziyaret etmek istedi. 

Cezaevi yönetimi kendilerine 3 Ekim 2008 günü açık görüş için tarih verdi. Derya Bakır, kardeşinin koğuş arkadaşları Erol Zavar, Mahmut Soner`in ailesiyle birlikte toplam 10 kişi Sincan F tipine geldi. Saat tam 15.00`te kendilerine ayrılan görüşme salonuna geçtiler.

GÖRÜŞ GEÇ BAŞLADI

Radikal gazetesinden Hasan Benli`nin haberine göre, Bakır`ın kardeşi ve koğuş arkadaşları zamanında görüşme salonuna getirilmedi. Tutuklu yakınları yaklaşık 15 dakika salonda beklemek zorunda kaldılar. Zaman çok önemliydi, çünkü sadece bir saat açık görüş yapabilme imkânları vardı. Derya Bakır`ın  anlattıklarına göre gecikmeli de olsa görüşme başladı. Görüş devam ederken mesane kanseri Erol Zavar`ın astım hastası annesi Fikriye Zavar, gardiyanların içtiği sigaradan kaynaklı olarak rahatsızlandı. Derya Bakır, Fikriye Zavar`ın sigaradan etkilendiği ve sigara içilmemesini gardiyanlardan talep ettiklerini belirterek `Gardiyanlar biz içeriz hasta olan gelmesin. Bize yasak yok` diye yanıt verdiler. Biz bir gerilimin yaşanmaması nedeniyle tartışmayı sürdürmedik` dedi. Bakır`ın iddialarına göre gardiyanlar verdikleri bu yanıta rağmen sataşmalarını sürdürdü. Ve görüşmenin bitmesine 20 dakika kala gardiyanlar görüşmenin bittiğini belirterek, salonun boşaltılmasını istedi.

BURADA YASAYI BİZ KOYARIZ

Ancak tutuklu ve hükümlü yakınları görüşün zaten geç başladığını ve daha zamanların bulunduğu belirterek itirazda bulundu. Bakır, şunları anlattı: 

`Bunun üzerine `o (adını bilmiyorum ama görürsem teşhis ederim) gardiyan ne hakkıymış sizin gibilere hak, hukuk yok. Burada yasaları biz koyarız` dediler. 

Bu sırada bir arbede yaşandı. Gardiyanlar Deniz, Erol ve Mahmut`u çekmeye başladılar. Erol Zavar mesane kanseri ve karnı kötü görünüyordu. 

Onunda sandalyesini çekmeye ve döverek götürmeye başladılar. O anda anneler, çocuklarının üzerine kapandılar. Bende kardeşimin üzerine kapandım. 

Ancak bize de tekmelerle vurmaya başladılar. Bizi yaka paça dışarı çıkardılar. `Sizleri şikâyet edeceğiz` dedik. Ama`yakınlarınız ellerimizde` dediler. 

`Fazla ileri gitmeyin` diye bizi tehdit ettiler.`

2008-10-16


https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w

************


 Danıştay Dersini almış.,

Danıştay, Liman-İş Sendikası`nın İzmir Limanı`nın özelleştirilmesine karşı açtığı davayı reddetti. Patronlar, bu kararı sevinçle karşıladı.

soL (İzmir) Danıştay`ın açılan yürütmeyi durdurma davalarını reddetmesi üzerine, artık İzmir Limanı`nın özelleştirilmesinin önünde hiçbir engel kalmadı. 

İzmirli patronlar, karara çok sevindiklerini yaptıkları açıklamalarla gösterdiler.

Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Tamer Taşkın, `hayırlısı olsun. Zaten dört gözle beklediğimiz bir haberdi. Gayet iyi oldu. Türkiye`nin artık yürütmeyi 

durdurmalarla kaybedecek vakti yok. Kesinlikle olumlu bir gelişme` derken, Deniz Ticaret Odası İzmir Şube Başkanı Geza Dologh ise İzmir Limanı`nın önünün açıldığını söyledi.

`Kararın çabuklaştırılmasını istemiştik, kabul etmişler`

İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, `öncelikle 13. Hukuk Dairesi`ne çok teşekkür ediyoruz. Son 15 gündür kararın çabuklaştırılması ile ilgili taleplerimiz olmuştu, bu taleplerimizin etkisiyle bu olumlu karar alınmıştır` dedi. Ege İhracatçı Birlikleri Başkanlar Kurulu Başkanı 

Mustafa Tükmenoğlu, kararı, limanın sahipliğiyle ilgili uzun süredir bekledikleri bir adım şeklinde değerlendirdi.

Liman-İş Sendikası ve Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı, TCDD Genel Müdürlüğü`ne ait İzmir Limanı`nın 49 yıl süreyle işletme hakkının 

verilmesi yöntemiyle özelleştirilmesi amacıyla 3 Mayıs 2007`de yapılan ihalenin, `limanın değerinin çok altında bir fiyata, resmen peşkeş çekildiği` gerekçesiyle yürütmesinin durdurulması istemiyle dava açmışlardı.

2008-10-16 soL


https://groups.google.com/forum/?hl=tr#!topic/arataer_hukuk__kultur_sanat_portali/fnoBPTqLb3w


2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

 

************

22 Ağustos 2019 Perşembe

AMERİKA'NIN GÖREMEDİĞİ PKK - BÖLÜM 12

AMERİKA'NIN GÖREMEDİĞİ PKK - BÖLÜM 12



s.120
Kürtlerin dinlerinden vazgeçmeyeceği, Marksist, Leninist bir anlayışı asla benimsemeyeceği gerçeği, PKK'yı taktik değiştirmeye zorlamıştır. Her türlü dini kesin dille reddeden PKK, emperyalizm maskesinin gereği olarak dine karşı üslubunu yumuşatmıştır. Fakat temelde PKK'nın dinleri yok etme hedefi devam etmektedir. 

s.125
Komünistlerin yıkmaya çalıştığı din, aile ve maneviyat, Güneydoğu halkı için vazgeçilemeyecek değerlerdir.

s.126
evrim

s.127
Sağ üstte: 50 milyon yıldır amber içinde en ince detaylarına kadar korunmuş bir yaban arısı. 
Sol üstte: Günümüzde yaşayan ve fosil içindeki  50 milyon yıllık örneğinden hiçbir farkı olmayan yaban arısı.

s.128
Gençlerimiz, devletin okullarında evrimi zorunlu ders olarak okumakta ve edindikleri bu sahte altyapının etkisiyle ileriki vadede komünizm ve faşizm gibi Darwinizm kaynaklı ideolojilerin kolayca etkisi altında kalabilmektedirler. 

s.132
Dünyada neredeyse tüm toplumlar içinde vahşet, kavga ve çatışma artık alıştığımız manzaralar haline geldi. Bunun temel sebebi, kavga ve çatışma felsefesinin altyapısının, yani Darwinizm safsatasının tüm dünya okullarında adeta bir gerçekmiş gibi okutulmasıdır.

s.139
Allah Var

s.144
Öcalan'ın temel hedefi, 50 bin kişilik bir ordu kurup, Maoist bir halk savaşı ile Güneydoğu bölgemizi ele geçirmektir. Emperyalist maske aldatıcıdır, bu hedefte bir değişiklik yoktur.

s.149
Bu vatan hepimizin, vatanın bölünmesine asla iznimiz yoktur.  Kardeşçe yaşamak bize yakışır.
Solda: Batman'dan muhteşem bir manzara.

s.150
Ay-yıldızlı bayrağımızı bu yurdun herhangi bir yerinde indirmeye kalkan hain güçler, bu milletin direnci ile mutlaka karşılaşırlar. Ülkemizin kaderinde bölünmek yoktur. Sağda: Diyarbakır'dan bir manzara


s.155
PKK'nın hedefi, Komünist Kürdistan ve ardından komünist dünya devleti hedefine ulaşmaktır. PKK, bu hedefi gerçekleştirmek için güçlü bir müttefike ihtiyaç duyduğundan ABD'nin himayesine sığınmıştır. ABD'ye karşı sadece rol yapmakta, komünist kimliğini gizleyerek komünist hakimiyete doğru adım adım ilerlemektedir. ABD ise, nasıl bir bela inşa etmekte olduğunun farkında dahi değildir. 

s.157
Batı'nın Kobani hasassiyeti oldukça dikkat çekici olmuştur. Koalisyon sadece bu bölgeye yoğunlaşırken, Batı ülkeleri içinde de güçlü bir propaganda yaygınlaştırılmıştır. Bunun tek sebebi, Batı'nın asıl hassasiyet alanının Ortadoğu'dan çok Kürt bölgesi oluşudur. 

s.159
Suriye ve Irak'ın büyük şehirleri işgal edilmişken tepki vermeyen Batı, YPG idaresindeki küçük bir kasaba olan Kobani işgalinde, gerek koalisyon güçleri gerek basınıyla hemen harekete geçmiştir. Kobani halkı elbette korunmalıdır ve Türkiye bu görevi tek başına üstlenmiştir. Ayrıca koalisyon güçlerinin saldırıları hiçbir yerde tasvip edeceğimiz bir şey değildir. Burada eleştiri noktamız Batı'nın hassasiyet alanlarıdır. 

s.160
Kobani işgali sırasında Türkiye'ye yönelik eleştiriler son derece samimiyetsizdir. İşgalden sonra duyarlılık gösteren tek ülke Türkiye olmuş, tek bir gün içinde iki yüz binden fazla Kürt kardeşimizi  konuk etmiştir. Bu kardeşlerimizin büyük çoğunluğu hala özel inşa edilen kamplarda Türk hükümetinin himayesi altındadırlar. 

s.163
Tüm Ortadoğu kan ağlarken, Batı'nın beklenmedik bir yoğunlukta Kobani propagandası yapmasının hatta yan sayfada görülen afişlerdeki gibi "Dünya Kobani Günü" ilan edilmesinin tek sebebi, bu kasabanın, Batı'nın hayalini kurduğu Büyük Kürdistan sınırları içinde olmasıdır. 

s.167
Hadislere göre Doğu'dan çıkacak olan siyah bayraklıların saçları ve sakalları uzun olacak, Irak ve Suriye'de şiddet eylemleri gerçekleştireceklerdir. Siyah bayraklılar sonunda Hz. Mehdi (as)'a tabi olacaklardır. 

s.168
Resimde, PYD'nin silahlı kolu olan YPG militanları görülüyor.

s.169
PYD Eş Başkanları Salih Müslim ve Asya Abdullah Öcalan posterleriyle görülüyor.

s.170
PYD/YPG'yi PKK'dan bağımsız göstermeye çalışanlar ya bilgisizdirler ya da gerçeği görmezden gelmektedirler. YPG toplantıları Öcalan posterleri eşliğinde gerçekleştirilmekte, YPG militanları ceplerinde ve evlerinde Öcalan'ın resmini bulundurmakta, Öcalan'ın kitaplarını okumaktadırlar. 

s.172
Tankın üstünde PKK ve YPG militanları yanyana poz veriyor.

s.175
PKK ve PYD aynı silahlı terör örgütüdür. Biri Türkiye'de diğeri ise Suriye'de yıllarca özellikle Kürtlere baskı uygulamış ve komünist düzeni inşa etmeye çalışmışlardır. 

s.176
Suriye'nin Kürt bölgesi olan Rojava'daki YPG militanları, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporunda da belgelediği şekilde kendi halklarına insanlık dışı uygulamalarda bulunmaktadırlar. 

s.177
Suriye'de Kürt halkı, Esad'ın saldırılarından çok önce, PYD baskısından kaçarak Türkiye'ye sığınmışlardır.

s.179
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün raporuna göre, Rojava'da çocuklar, ellerine silah verilip militan olarak kullanılmaktadırlar. Çocukları zorla silah altına alma politikası halen devam ettiğinden, bölgedeki Kürt kardeşlerimiz sürekli olarak PYD zulmünden kaçıp Türkiye'ye sığınmaktadırlar. 
Soldaki çocuk militanın üzerinde YPG'nin Kadın Savunma Birlikleri'ni temsil eden YPJ'nin arması görülebilmektedir. 

s.181
YPG konusunda dışarıdan yapılan spekülasyonlara kanmayıp Kobani'de YPG zulmünü yakından gözlemleyen Batılı gazeteciler, işgaller sırasında sınıra konuşlanmış Türk tanklarının varlığını oldukça haklı görmüşlerdir. 

s.182
Türkiye, kendisine sığınan herkese büyük bir onur ile sahip çıktığı gibi, Kobani işgali sonrasında Türkiye'ye sığınan Kürt halkına da aynı sevgi ve onur ile sahip çıkmıştır. Sınırımıza gelen Kürtler de büyük bir sevgiyle Türk askerine sarılmış, güvenli topraklara gelmenin mutluluğunu yaşamışlardır. Suriyeli Kürtler, onlara her daim sahip çıkacağımızı bilmelidirler. 

s.184
Kobani'den kaçarak ülkemize sığınmak zorunda kalan Kürt kardeşlerimiz için Suruç'ta dünyanın en büyük mülteci kamplarından biri çok kısa bir zaman içinde kurulmuş, kardeşlerimizin rahat edecekleri her türlü imkan düşünülmüştür. 

s.187
Türkiye'ye yönelik baskılar hem içten hem de dışarıdan gözle görülür boyutlara ulaşmıştır. Fakat bu güzel vatanı ve Kürt kardeşlerimizi komünist teröre teslim etmemiz imkansızdır. Bu kirli planı kuranlar, bu sevdadan vazgeçmelidirler. 

s.188
Türk milleti için vatan en hassas konulardan biridir. Bu konuda tereddüte düşenler Türk tarihine bakabilirler. Dolayısıyla Türkiye için, toprağından ve kimliğinden taviz verdiği bir çözüm asla söz konusu olmayacaktır. Bir kısım Batılı derin güçlerin bu yöndeki beklentisi boşunadır. 

s.192
PKK, tarihi boyunca asıl olarak Kürt kardeşlerimizi hedeflemiş, kadın, çocuk, bebek demeden katliam yapmıştır. PKK'nın ilk fırsatını bulduğunda yine bu hain saldırılara kaldığı yerden devam etmesi de terörden vazgeçmeyeceğinin göstergesidir. Kalleş terör örgütünü bugün masum göstermeye çalışanlar mazlumları hedef alan korkunç teröre hizmet ettiklerinin farkında değildirler. 

s.194
Öcalan'a ve PKK katillerine af asla mevzu bahis olamaz. "Katiller çok insan katledince onlardan çekiniliyor ve affediliyorlar" mantığı toplumda yer ettiği takdirde terörün daha rahat zemin bulacağı aşikardır.

s.196
Kimse Öcalan'ın ve katil PKK'lıların salıverilmesi gibi bir öneri ile Türk milletinin karşısına çıkmamalıdır. Batılı derin devletlere ve Türkiye'de onların destekçiliğini yapanlara yol yakınken bu tehlikeli fikirden vazgeçmeleri önerimizdir. 

s.197
Türk milleti, onursuz ve şerefsiz olarak yaşayamaz. Bunun yerine mücadele etmeyi ve bu uğurda Allah rızası için can vermeyi göze alır. Ülkeyi bölme girişimi içindekiler; Türk askerinin, polisinin, özel kuvvetlerin ve Türk halkının buna nasıl karşılık vereceğini görmek zorunda kalabilirler. 

s.201
Fransa'da geleneksel olarak her sene yapılan Komünist Partisi'nin Fete de l'humanite (İnsanlık Bayramı) etkinliğinde elinde Abdullah Öcalan'ın posteri ile görüntülenen Fransız komedyen Djamel Debbouze, Türk derneklerinden özür diledi. Algı operasyonlarının etkisiyle, istenildiğinde, terör ve teröristlerin adeta bir kahraman edasıyla sunulmaları günümüzün en büyük sorunlarından biridir. 

s.202
The Washington Post, elinde yavru ayı tutan bir PKK'lının resmini kullanarak 40 bin askerimizi şehit etmiş kahpe katilleri aklama çabasına girmiştir. Söz konusu propagandanın Türkiye'yi bölme planlarının ayyuka çıktığı bir zamanda yoğunlaşması da manidardır. 

s.203
Serap Eser isimli yavrumuzun PKK katilleri tarafından bir belediye otobüsünde yakılarak öldürülmesi şehirlerde gerçekleştirilen hain terör eylemlerinden sadece biridir. Bir kısım Batı medyasının "barış güvercinleri" edasıyla tanıtmaya çalıştığı PKK, terör için daima fırsat kollamış ve terör zihniyetinden asla vazgeçmemiştir. Batı medyası yavru ayı ile terörist propagandası yaparken, PKK şu an halen Türk toprakları içinde hain pusularına devam etmektedir. 

s.204
Time, Elle, Der Spiegel, BBC, Newsweek, Marie Claire gibi dünyaca tanınmış gazete ve dergiler, 40 yıldır silahını Türk askerine ve polisine, hatta Kürtlere yöneltmiş olan hain PKK'yı Ortadoğu'nun umudu gibi göstermeye çalışmaktadırlar. PKK, söz konusu eylemlerini eğer Avrupa'da yapıyor olsaydı bu yayın organlarının başlıkları kuşkusuz şimdikinden daha farklı olurdu. 

s.221
Güneydoğu'da neredeyse hiçbir parti kendi bayraklarıyla miting yapamamaktadır. PKK'nın kurduğu korku imparatorluğunun etkisiyle mitinglere Güneydoğu halkı Türk bayraklarıyla gelememekte, bölgede hakimiyet kurmuş olan PKK tarafından adeta kendi bayrağımız yasaklanmaktadır. 

s.222
Gezi olayları sırasında çevreci gençlerin demokratik protestolarından komünist gruplar da faydalanmıştı. 30 Mart 2014 yerel seçimleri, Gezi olaylarının ardından adeta bir güven oylaması gibiydi. Fakat bu seçimlerin en vahim sonucu, tüm Güneydoğu'nun BDP'ye terk edilmesi oldu.

s.223
TAKSİM KOMÜNÜ'NE GİDER.,

s.224
PKK'nın şehirleri ele geçirme amaçlı sinsi faaliyetleri, PKK'yı legalleştirme çalışmaları ile devam etmiştir. Ateşkes döneminde Türk toprakları üzerinde Mahsum Korkmaz'ın heykelinin dikilmesi, belediye arabalarının üzerine PKK'lıların resimlerinin asılması tehdidin büyüklüğünü ta o zamandan göstermiştir. 

s.225
2014 yerel seçimlerinde Güneydoğu illerinin BDP'ye teslim edilmesinin ardından 2015 genel seçimleri daha vahim sonuçlar vermiştir. Kuzeydoğu Anadolu'ya kadar ulaşan geniş bir bölgede HDP adeta hakimiyet ilan etmiştir. 

s.227
Silahların gölgesinde yapılan antidemokratik seçimin ardından çatışmaların başlaması ve çeşitli Belediye Başkanlarının "özerklik" ya da "öz yönetim" ilan ettik diye ortaya çıkmaları sürpriz olmamıştır. Amaç zaten başından beri kaleyi içten fethetmektir. 

s.229
KCK tek lider olarak Öcalan'ı kabul eden bir yapıdır. KCK yürütme konseyinin tüm açıklamaları da Öcalan posterleri önünde gerçekleştirilmektedir. 

s.237
Komünist diktatörler, kitlelerin itaatini kolaylaştırmak için putlaştırılmışlardır. Lider kimi zaman parlayan bir güneş gibi canlandırılmış veya dev heykellerle tasvir edilmiştir. Kim Il Sung'un heykelinin önünde eğilen kitleler, bu propagandanın günümüzde de ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. (Altta sağda)

s.239
Öcalan da tıpkı tarihteki komünist diktatörler gibi kendisini -Haşa- ilah gibi gösterme çabasında olmuştur. Kitleler üzerinde bu yolla etki sağlamaya çalışmıştır.

s.241
Öcalan'ın Kendisini -Haşa- ilah ya da peygamber gibi gösterme çabası bir kısım PKK militanları arasında da kabul görmüştür. Lideri ilahlaştıran böyle bir sistem, kolay bir itaati de sağlamıştır. Sistemi sorgulayanların ise zaten örgüt içinde yaşama hakkı yoktur. 

s.243
SAHTE
Marks, komünizm fikrini sahte evrim teorisinden esinlenerek geliştirmiş, canlılar arasında diyalektik bir gelişim olduğu iddiasından yola çıkarak tarihin de bu diyalektik çerçevesinde geliştiğini iddia etmiştir. Oysa ne canlılar ne de tarih diyalektik içinde gelişmiştir. Evrim, tümüyle bir safsatadır. 

s.244
Vahşi kapitalizm elbette beraberinde felaket getiren kirli materyalist bir sistemdir. Fakat bunun çözümü, ondan daha korkunç bir şiddet ideolojisi olan komünizm değil, sadece ve sadece Kuran'a dayanan İslam ahlakıdır. 

s.246
Komünizmin ön Şart olarak sunduğu komünal toplumda, toplumun liderlerinin dışında kalanların tümü  "güdülmesi gereken koyun" olarak değerlendirilirler. 

s.249
Komünal yaşamda aile diye bir mefhum yoktur. Din, ahlak, devlet ve aile kavramlarının terk edildiği bu sistem, şiddet ve ahlaki dejenerasyonun asıl kaynağıdır. 

s.250
KCK, Güneydoğu'yu sinsi yöntemlerle ele geçirmeyi ve bölgede komünist-Leninist felsefeye uygun bir korku imparatorluğu kurmayı hedeflemektedir. Çözüm süreci adı verilen ateşkes döneminde bunu büyük ölçüde hayata geçirmiştir. 

s.252
İNTİKAM YDG-H

s.253
PKK militanları, KCK'nın alan hakimiyeti sayesinde ülkemizin sokaklarında terör estirmektedir. Altta: PKK'lılar tarafından ateşe verilmiş Cizre sokakları

s.255
KCK'nın alan hakimiyeti sayesinde Türkiye sokaklarında, rahatlıkla silahlarla dolaşabilen maskeli YDG-H'liler. 

s.257
PKK daima Kürt milliyetçiliğini kullanmış ve bir kısım halkı bu yolla aldatabileceğine inanmıştır. Oysa Kürtlük efendiliği, PKK ise kalleşliği temsil eder. 

s.259
Türkiye şehirlerinde yol kesen YDG-H militanları. Bu pervasızlık, sözde ateşkes döneminde zemin bulmuş ve şu an PKK, şehirlerin içlerinde hain pusular kuracak raddeye gelmiştir.  

s.261
PKK'lı militanlar artık sokaklara inmiş durumdadırlar. Güneydoğu halkımız çok uzun zamandır PKK teröristlerinin baskısı altında yaşamaktadır. 

s.263
YDG-H militanları, ateşkes dönemi boyunca daha fazla silahlandıklarını ve örgütlendiklerini itiraf etmişlerdir. Ateşkes, PKK için daima daha fazla silahlanıp organize olmak için fırsat olmuştur. 

s.265
Sokaklarda roketatarlarla gezme pervasızlığını gösteren PKK'lı teröristler, halk üzerinde korku imparatorluğu kurma ve Türkiye sokaklarını ele geçirdiklerini gösterme azminde olmuşlardır. 

s.269
PKK, hiçbir zaman silah bırakmadı ve ideolojisi çökertilmedikçe de bırakmayacaktır. Tarihte komünist diktalar hakimiyetlerini daima silah ile elde etmişlerdir. PKK'nın da şehirlere inebilmesinin, Avrupa tarafından muhatap kabul edilmesinin tek nedeni elindeki silahtır. 

s.275
PKK, her ateşkes döneminde daha fazla silahlanmış, daha güçlenmiştir. Silah bırakma söylemleri PKK için, metruk silahları elden çıkarıp modern silahlarla kuşanma anlamına gelmektedir. Şiddeti esas alan komünist terörizmin silahı terk etmesi mümkün değildir. 

s.277
Leninist bir terör örgütünün ideolojisine karşı bilimsel bir çalışma yapılmadıkça, o örgütün silah bırakacağını ummak sadece oyuna gelmektir. 

s.281
PKK'nın kurucu kadrosunda bulunan Mehmet Şener ve nişanlısı Sakine Cansız PKK liderlerinin emriyle infaz edilmişlerdir. 

PKK'NIN KURUCU KADROSUNDAYDI! ÖCALAN'LA TERS DÜŞMÜŞTÜ

s.283
10 Kasım 2014’te Cizre'de PKK tarafından sokak ortasında infaz edilen Abdullah Budak Sokak ortasındaki o infazı PKK üstlendi!

s.289
Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız... (Enfal Suresi, 60)

s.293
Özel Harekat birimlerimiz, özellikle Güneydoğu bölgemizde kendilerini göstermeli, Devletin caydırıcı gücü özellikle bu birimler vesilesiyle hissettirilmelidir. Daha fazla özel harekat okulu açılması elzemdir. 

s.294
Özel harekat, bölgede sürekli bulunmalı, kalekolların yapımı devam etmelidir. Kalekolların hem sayısı hem kalitesi artmalı; kalekollar, güvenliğin yanı sıra bölge halkına da katkı sağlayacak yaşam alanlarına dönüştürülmelidirler. 

s.297
İran'ın şiddet, saldırı, idam gibi uygulamalarını tasvip etmemiz mümkün değildir. Fakat caydırıcılık ve güç gösterisi bakımından İran örneğinin dikkate alınması önemlidir. PKK ile mücadele konusunda İran ile ittifak yapıldığı takdirde, PKK'nın büyük bir güç ve moral kaybına uğrayacağı açıktır. Bu ittifak kısa süre içinde gerçekleştirilmelidir. 

s.299
Koruculuk sistemi, geçmişten beri PKK'ya en büyük darbeleri vurmuş sistemlerden biridir. Bu nedenledir ki her ateşkes döneminde PKK'nın ilk şartı bu birimin kaldırılması olmuştur. İşte bu yüzden koruculuk sistemi mutlaka daha da güçlendirilmeli, daha fazla korumaya alınmalı, şartları iyileştirilmelidir.

s.300
Geçici Köy Korucuları Haklarını Koruma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı:?"Biz mücadelemizin başında iken, PKK, nerede gölgemizi görse kaçacak delik arıyordu. PKK diye bir şey yoktu."

s.303
Güneydoğu illerimiz, insanıyla, tarihiyle, güzelliğiyle bizim için birer nimettirler. Kürt kardeşlerimiz, komünist terör tehdidi olmadan orada huzur içinde yaşayacaklardır. 
Şanlıurfa'dan muhteşem bir manzara.

s.304
Kürtçe konusunda son dönemdeki atılımlar, özellikle Diyanet'in bastırmış olduğu Kürtçe Kuran meali çok önemli ve sevindirici gelişmelerdir. 

s.311
UNESCO Kültür Mirası kapsamında bulunan muhteşem Diyarbakır surları ve Hevsel Bahçeleri. Ne komünist teröristler, ne de Kürtleri bizlerden ayırmaya çalışan derin güçler, bu güzel diyarlarda Kürt kardeşlerimizle birlikte yaşamamıza engel olamayacaklardır. 

s.313
PKK'nın tüm baskılarına rağmen bunca yıldır Güneydoğu bölgemizde egemenlik kuramamasının en büyük sebebi Kürt halkımızın dindarlığıdır. Bölgede yeni neslin de dindar yetiştirilmesi PKK'ya en büyük darbelerden biri olacaktır.

s.315
Diyarbakır'da Ulu Cami'den güzel bir görüntü. Sol üstte:? Dünya güzeli bir Kürt çocuğu. 

s.317
Güneydoğu'da kadının üstünlüğü, demokrasi, adalet, sanat, bilim, barış gibi kavramları Kuran ayetleriyle anlatan bir eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Kuran'da tarif edilen gerçek İslam'ın tanınması, yeni nesil Kürt gençliğinin yetişmesi bakımından önem taşımaktadır. 

s.319
PKK ile mücadele konusunda özellikle Irak Kürt yönetimi lideri Mesud Barzani ile ittifak büyük önem taşımaktadır. 

s.320
Barzani, Duran Kalkan gibi PKK liderlerinin Kuzey Irak'ta seslerinin çıkmasını ve PKK'nın bölgede varlık bulmasını engellemek için Irak Kürt Parlamentosu'na çağrı yapmıştır. 

s.321
PKK, Irak Kürt yönetimi için de geçmişten beri tehdittir. O bölgenin de refaha kavuşması, Iraklı Kürtlerin çocuklarını huzur içinde yetiştirebilmeleri için Türkiye ile ittifak yapılması şarttır. 

s.323
Solda:?İran Devrim Muhafızları  Sağda: Kahraman Türk askeri Bordo Bereliler. 
PKK'ya karşı etkili bir caydırıcılık oluşabilmesi için hem Irak Kürt yönetimi hem de İran ile yapılacak bir ortak hareket, oldukça olumlu sonuçlar getirecektir. 

s.325
Batı, PKK konusunda kapsamlı şekilde bilgilendirilmelidir. PKK'nın hainlikleri anlatılmalıdır. Türkiye'den başlayarak kurulacak komünist bir devletin nasıl korkunç sonuçlar getireceği Batı'ya her fırsatta izah edilmelidir. 

s.327
YPG, PKK'nın bir koludur. Batılı devletler tarafından PKK terör listesindeyken YPG'nin listeye alınmaması ve dolayısıyla YPG'nin Batı tarafından rahatlıkla destekleniyor oluşu sadece PKK'yı beslemektedir. Batı, nasıl bir belaya ortaklık ettiğinin henüz farkında değildir ve mutlaka bilgilendirilmedir. 

s.328
PKK'nın ideolojisi, Çin'de kan akıtan Mao'nun, Rusya'da dehşet saçan Stalin'in, Kamboçya'da kitle katliamları yapan Pol Pot'un ideolojisiyle aynıdır. PKK, Ortadoğu'da ve ardından tüm dünyada aynı korkunç sistemi inşa etmeye çalışmaktadır. 

s.333
Komünist bir Kürdistan için oluşturulmuş bu sahte harita asla gerçekleşmeyecektir. Terörün ve komünist zihniyetin tam anlamıyla son bulması ise yalnızca eğitimle mümkündür.
TÜRKİYE, ERMENİSTAN, SÖZDE KÜRDİSTAN, İRAN, SURİYE, IRAK,

s.336
1988 Halepçe Katliamı

s.337
Kürt halkı, yıllar boyunca bölgede onulmaz acılar çekti. Saddam, Halepçe'de mazlum halkını kimyasal silahlarla katlederken, Suriye'de Esad, nüfus kağıdı bile vermediği Kürtlere şiddetli baskılar uyguluyordu. 

s.339
Türkiye, geçmişten günümüze ülkelerinden kaçmak zorunda kalmış Kürt kardeşlerimize büyük bir onur ve sevgiyle sahip çıkmıştır.
Solda:?1991 yılında Saddam zulmünden kaçıp Türkiye'de Çukurca mülteci kampına sığınan bir Kürt çocuğu.
Sağda:? Günümüzde Suriye'den kaçıp Türkiye'ye sığınan Kürt çocuğu.

s.341
Masum Kürt anneleri, babaları, dünya güzeli Kürt çocukları tarihleri boyunca yüzyüze kaldıkları baskı ve zorlukların hiçbirini hak etmediler. Bu zor dönemlerde kardeşlerimizin yaşadıkları zorlukların farkındayız. Fakat devir artık telafi devridir. Kürt kardeşlerimiz geçmişin öfkesini taşımak yerine, artık kardeşliği isteyenler ile birlikte hareket etmelidirler. 

s.342
Şu bilinmelidir ki, tertemiz Kürt gençlerimizi, Kürt vatandaşlarımızı komünizme teslim etmeye hiç niyetimiz yoktur. PKK, asla ve kesinlikle Kürtleri temsil etmemektedir. Kürt ve PKK ayrımını çok iyi yapmak gerekmektedir.

s.344
PKK'nın temsil ettiği şey kalleşliktir. Kürt kardeşlerimiz ise onuru, dürüstlüğü ve üstün ahlakı temsil ederler. PKK kalleşlerini Kürt olarak nitelemek Kürtlüğe hakarettir. 

s.347
İslam ahlakıyla yoğurulmuş, sevgi dolu mazlum Kürt halkı her şartta en mükemmel davranışı hak etmektedir.

s.349
Şanlıurfa'dan güzel bir manzara. 

s.353
Güneydoğu'da yaşayan güzel insanlarımıza hak ettikleri değeri vermek önemlidir. Onların bölgede rahat ve huzurlu yaşamaları için gereken her imkanı sağlayacak bir politika yürütülmeli ve bundan taviz verilmemelidir. 

s.354
VAN

s.355
AĞRI, ŞANLIURFA

s.356
Saddam rejiminin zulmünü gösteren bu toplu mezar Kürt kardeşlerimizin yaşadıkları kabusun sadece bir bölümünü temsil etmektedir. 

s.357
Bütün dünyanın sırtını döndüğü bir anda aralarında Kürtlerin de bulunduğu mülteci kardeşlerimize kapılarını ve vicdanını açan ülke Türkiye oldu. Kürt kardeşlerimiz sınırda Türk askerinin şefkati ile karşılandılar.

s.359
Irkçılık, cehaletin de ötesinde bir ruh hastalığıdır. Dünyadaki tüm insanlar Hz. Adem (as)'ın soyundan gelir ve İslam dini ırkçılığı kesin olarak lanetlemiştir. Dolayısıyla Kürt kardeşlerimiz, ülkemizde sayısı pek az olan bir kısım Beyaz Türklerin ırkçılık politikalarına tevessül etmemelidirler. 

s.361
Kürt kardeşlerimizin üzerindeki,  zulmün, baskının, gözyaşının hakim olduğu günleri geride bırakma zamanıdır. Komünist tehdidi ortadan kaldırarak gözyaşının olmadığı bir ortamda kardeşçe ve huzur içinde yaşayacağız. 
Diyarbakır Ulu Cami'de namaz kılan kardeşlerimiz.  

s.370
Gerçek Kuran ahlakı, din, dil, ırk, etknik köken aranmaksızın herkesin huzurlu ve özgür olduğu bir dünya sunar. Dolayısıyla Ortadoğu için gereken asıl yöntem, Kuran'daki İslam anlayışının eğitim yoluyla yaygınlaştırılması, hurafelere dayalı sahte din anlayışının ise tümüyle ortadan kaldırılmasıdır. 

s.388
Fransız biyolog Louis Pasteur

s.389
En son evrimci kaynakların da kabul ettiği gibi, hayatın kökeni, hala evrim teorisi için son derece büyük bir açmazdır. 

s.391
Evrim teorisini geçersiz kılan gerçeklerden bir tanesi, canlılığın inanılmaz derecedeki kompleks yapısıdır. Canlı hücrelerinin çekirdeğinde yer alan DNA molekülü, bunun bir örneğidir. DNA, dört ayrı molekülün farklı diziliminden oluşan bir tür bilgi bankasıdır. Bu bilgi bankasında canlıyla ilgili bütün fiziksel özelliklerin şifreleri yer alır. İnsan DNA'sı kağıda döküldüğünde, ortaya yaklaşık 900 ciltlik bir ansiklopedi çıkacağı hesaplanmaktadır. Elbette böylesine olağanüstü bir bilgi, tesadüf kavramını kesin biçimde geçersiz kılmaktadır.

s.393
Lamarck zürafaların ceylan benzeri hayvanlardan türedikleri gibi bilim dışı bir görüşe inanıyordu. Onun yanılgılarına göre otlara uzanmaya çalışan bu canlıların zaman içinde boyunları uzamış ve zürafalara dönüşüvermişlerdi. Bu mantık dışı iddiaya göre canlılar yaşamları sırasında kazandıkları özellikleri sonraki nesle aktarıyorlar, böylece evrimleşiyorlardı. Evrimciler bu masalsı anlatımı aşağıdakine benzer hayali şemalarla destekleyerek ayakta tutmaya çalışmışlardır. 100 yıl öncesinin batıl inançları olarak nitelendirilebilecek bu iddianın genetik biliminin gelişmesiyle birlikte hiçbir dayanağı kalmamıştır. Mendel'in 1865 yılında keşfettiği kalıtım kanunları, yaşam sırasında kazanılan özelliklerin sonraki nesillere aktarılmasının mümkün olmadığını ispatlamıştır. Böylece Lamarck'ın zürafa masalı da tarihe karışmıştır.

s.394
Evrimciler yüzyılın başından beri sinekleri mutasyona uğratarak, faydalı mutasyon örneği oluşturmaya çalıştılar. Ancak on yıllarca süren bu çabaların sonucunda elde edilen tek sonuç, sakat, hastalıklı ve kusurlu sinekler oldu. En solda, normal bir meyve sineğinin kafası ve sağda mutasyona uğramış diğer bir meyve sineği. bacak, anten, gözler, ağız,

s.397
Kretase dönemine ait bu timsah fosili 65 milyon yıllıktır. Günümüzde yaşayan timsahlardan hiçbir farkı yoktur.
İtalya'da çıkarılmış bu Mene balığı fosili 54 - 37 milyon yıllıktır.
Bu 50 milyon yıllık çınar yaprağı fosili ABD çıkarılmıştır. 50 milyon yıldır çınar yaprakları hiç değişmemiş, evrim geçirmemiştir.

s.401
Evrimciler, fosiller üzerinde yaptıkları yorumları genelde ideolojik beklentileri doğrultusunda yaparlar. Bu nedenle vardıkları sonuçlar çoğunlukla güvenilir değildir. 

s.402
SAHTE

s.403
Evrim yanlısı gazete ve dergilerde çıkan haberlerde yukarıdakine benzer hayali "ilkel" insan resimleri sıklıkla kullanılır. Bu hayali resimlere dayanarak oluşturulan haberlerdeki tek kaynak, yazan kişinin hayal gücüdür. Ancak evrim bilim karşısında o kadar çok yenilgi almıştır ki artık bilimsel dergilerde evrimle ilgili haberlere daha az rastlanmaktadır.

s.407
Gözü ve kulağı, kamera ve ses kayıt cihazları ile kıyasladığımızda bu organlarımızın söz konusu teknoloji ürünlerinden çok daha kompleks, çok daha başarılı, çok daha kusursuz yapılara sahip olduklarını görürüz.

s.410
Bir cisimden gelen uyarılar elektrik sinyaline dönüşerek beyinde bir etki oluştururlar. Görüyorum derken, aslında zihnimizdeki elektrik sinyallerinin etkisini seyrederiz. Beyin ışığa kapalıdır. Yani beynin içi kapkaranlıktır, ışık beynin bulunduğu yere kadar giremez. Görüntü merkezi denilen yer kapkaranlık, ışığın asla ulaşmadığı, belki de hiç karşılaşmadığınız kadar karanlık bir yerdir. Ancak siz bu zifiri karanlıkta ışıklı, pırıl pırıl bir dünyayı seyredersiniz.

s.413
Geçmiş zamanlarda timsaha tapan insanların inanışları ne derece garip ve akıl almazsa günümüzde Darwinistlerin inanışları da aynı derecede akıl almazdır. Darwinistler tesadüfleri ve cansız şuursuz atomları cahilce adeta yaratıcı güç olarak kabul ederler hatta bu batıl inanca bir dine bağlanır gibi bağlanırlar.

ARKA KAPAK

Yaklaşık 40 yıldır, Türkiye'yi bölerek topraklarımız üzerinde komünist-anarşist bir devlet kurma azminde olan PKK, son dönemlerde bu hedefine, 
Ülkemiz içinde oluşturduğu illegal devlet yapılanmaları (KCK) yoluyla ulaşmaya çalışmaktadır. Gelinen bu aşamada, Devletimizin her zamankinden daha 
güçlü, etkin ve gerçekçi tedbirler alması ve Kürt kardeşlerimize ciddi şekilde sahip çıkması gerekmektedir.
Ortadoğu'nun karışıklıklarla boğuştuğu şu günlerde, ABD'nin aleni bir şekilde Suriye'deki PKK yapılanmasını silahlandırıyor olması ise büyük bir sorundur. 
Derin Amerika, bir kısım Evanjeliklerin hatalı ahir zaman beklentileri sebebiyle Ortadoğu'da bir Büyük Kürdistan hayali kurmakta dolayısıyla da PKK ve 
uzantılarını desteklemekte hiçbir sakınca görmemektedir. ABD, PKK belasını doğru analiz edememekte, bu komünist-anarşist yapılanmanın kendisi için 
de büyük bir tehlike olduğunu anlayamamaktadır.
Bu kitap, PKK'nın ülkemiz üzerinde sinsi planlarını nasıl uygulamaya koyduğunu, kaleyi içten fethetmek için hangi yöntemleri kullandığını ve buna karşı 
Devletimizin ne gibi tedbirler alması gerektiğini açıklamakta, çözüm yolları sunmakta; aynı zamanda PKK'ya destek veren ABD'nin düştüğü büyük hatayı 
tarif etmektedir. 

YAZAR HAKKINDA: 

   Harun Yahya müstear ismini kullanan Adnan Oktar, 1956 yılında Ankara'da doğdu. 1980'li yıllardan bu yana, imani, bilimsel ve siyasi konularda pek çok eser hazırladı. Bunların yanı sıra, yazarın evrimcilerin sahtekarlıklarını, iddialarının geçersizliğini ve Darwinizm'in kanlı ideolojilerle olan karanlık bağlantılarını ortaya koyan çok önemli eserleri bulunmaktadır.
Yazarın tüm çalışmalarındaki ortak hedef, Kuran'ın tebliğini dünyaya ulaştırmak, böylelikle insanları Allah'ın varlığı, birliği ve ahiret gibi temel imani 
konular üzerinde düşünmeye sevk etmek ve inkarcı sistemlerin çürük temellerini ve sapkın uygulamalarını gözler önüne sermektir. 

   Nitekim yazarın, bugüne kadar 73 ayrı dile çevrilen 300'den fazla eseri, dünya çapında geniş bir okuyucu kitlesi tarafından takip edilmektedir.
Harun Yahya Külliyatı, -Allah'ın izniyle- 21. yüzyılda dünya insanlarını Kuran'da tarif edilen huzur ve barışa, doğruluk ve adalete, güzellik ve mutluluğa 
taşımaya bir vesile olacaktır.


***