Terörizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Terörizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mayıs 2020 Çarşamba

11 EYLÜL ÜN ABD GÜVENLİK POLİTİKASINA ETKİLERİ. BÖLÜM 1

11 EYLÜL ÜN ABD GÜVENLİK POLİTİKASINA ETKİLERİ. BÖLÜM 1 




Kübra Deren Ekici
* Öğretim Görevlisi, Yalova Üniversitesi 
ULUSLARARASI GÜVENLİK KONGRESİ - 2013 KOCAELİ..


Özet

11 Eylül 2001 de El Kaide militanları tarafından New York’taki dünya ticaret merkezine iki uçakla saldırı düzenlenmesi ardından paralel süreçte bir başka uçağın Amerikan askeri gücünün simgesi Pentagon’u hedef alması ve ardından kaçırılan üçüncü yolcu uçağının ise muhtemelen Beyaz Saray olarak belirlediği hedefine ulaşmadan düşmesi ile Amerikan ekonomik ve askeri sembolleri zarar görmüştür. Bu büyük şokun ardından artık söylem "Soğuk savaş döneminde güvenlik yoktu fakat istikrar vardı geçen on yılda ise güvenlik vardı fakat istikrar yoktu. 11 Eylülden sonra ise bu denklem güvenlik yok istikrar da yok" şeklini almıştır. ABD 11 Eylül ile asimetrik tehdidin önemini kavrarken teröre karşı küresel bir savaş içerisine girmiştir. Bu bağlamda önce Şer Ekseni’ni çizmiş ardından teröre karşı ilan ettiği top yekûn savaşla, dış ilişkilerinde yeni bir dönem başlatmıştır. İlan edilen Bush Doktrini ile yeni ulusal güvenlik stratejisini siyasi ve ekonomik özgürlükler aracılığı ile insanlık onurunu yüceltmek, terörizm ve kitle imha silahlarına karşı dünyanın güvenliğini sağlamak olarak tanımlamış  tır. Teröre destek veren tüm ülkeler düşman listesine eklenirken Afganistan ve Irak müdahalelerinde bulunulmuştur. ABD bir yandan terörle mücadele ederken bir yandan da tepki çeken sert önlemler almıştır.


Giriş

11 Eylül 2001 saldırıları küresel dünyada terörizmin varlığını bir kez ve daha güçlü bir şekilde gündeme getirmiştir. Henüz tanımında dahi birliğe varılamayan bir kavramın dünya hegemonuna yaşattığı ağır kayıplar güvenlik politikasında da değişikliklere neden olmuştur.

Zira “Terörizmin ne uluslararası hukuk biliminde ne de uluslararası hukukun en önemli süjesi olan devletlerarasında genel kabul görmüş tek bir tanımı yoktur. Hatta aynı devletin farklı kurum ve organlarının bile terörizm hakkında yaptığı tanımların değiştiği görülmektedir.”1

Terörün gelişimini genel olarak 3 dönem halinde açıklayabiliriz: Birinci dönem 19. yüzyıl terörün oluşumu; bu dönemde terör sanayileşme ve kentleşmesini devam ettiren Batı ülkelerindeki işçi hareketleri ile ortaya çıkmıştır. İkinci dönem 20.yüzyılda; bağımsızlık hareketleri nedeniyle ön plana çıkan terör olayları belirgin olsa da daha baskın olan söylem Soğuk Savaş Terörü olmuştur. Soğuk Savaş Terörü devletlerin bizzat terör uygulaması anlamına gelmemektedir. Soğuk savaş terörü doğu ve batı bloklarında yer alan devletlerin karşı tarafla mücadele eden terör örgütlerini yoğun bir şekilde desteklemeleri sonucunda oluşur. Üçüncü dönem ise; Soğuk savaş sonrası yaşanan gelişmeler sonrasında ortaya çıkmıştır. Soğuk savaşın galibi olan Amerika Birleşik Devletleri artık tek kutuplu dünyanın lideri olmanın verdiği özgüvenle uluslararası sözleşmelere daha az uyan, kimlerin haydut devlet olacağını, cezalandırılacağını belirleyen bir konuma yükselmiştir. 11 Eylül ile beraber terörizm süper güç olan ABD’ye yönelmiş, binlerce kişinin ölmesine sebep olmuş ve milyonlarca dolar zarar meydana getirmiştir.

ABD’nin dünyaya açılımı üç aşamada gerçekleşmiştir. İlki 1898 İspanya Savaşı ve ilk sömürge olan Filipinlerin alınmasıyla ABD’nin emperyal güç haline gelme yolunda ilk adımı atmasıdır. İkinci adım Birinci Dünya Savaşı’na giriş ve Wilson’un evrensel fikirlerini belirterek izolasyonist politikayı bitirme girişimi fakat Kongre engeline takılmıştır. Son adım ise İkinci Dünya Savaşı sonrası izolasyonist politikanın aşılması ve dünyaya barış ve özgürlüğü getirme misyonu adı altında dünyaya açılım. 11 Eylül ise bu hegemonyanın imparatorluğa dönüş aşaması gerekçesi olmuştur. Hegemonya ve imparatorluk farklı şeylerdir zira hegemonyada kuvvet ve rıza birlikte yürürken imparatorlukta salt tek taraflı ve baskıcı tutum vardır.

ABD’nin 11 Eylül saldırıları sonrası, küresel teröre karşı geliştireceği stratejiler uluslararası kamuoyu bakımından büyük bir önem arz etmekteydi. Bu çerçevede Afganistan ve Irak’a savaş açan ABD ve müttefikleri, özellikle Irak işgalinden sonra terörle mücadele politikalarında önemli tepkiler almaya başlamıştır. Askeri yöntemlerle sınırları ve hedefleri açık olmayan mücadele şekli başta AB ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin ve sivil toplum kuruluşlarının tepkisini çekmiştir.”2 ABD’nin Afganistan’da ve diğer yerlerde ele geçirdiği, gözaltına aldığı terör zanlılarının Guantanamo Üssü’nde mahkemeye çıkarmadan önce uzun süre gözaltında tutması örneğinde görüldüğü üzere insan haklarına saygı konusunda
hassasiyet eksikliği bulunmaktadır. ABD askeri birliklerine çok fazla güvenip aşırı güç kullanmış bu da uluslararası alanda meşruiyetinin zarar görmesine sebep olmuştur. Bu bağlamda 11 Eylül sonrası süreçte ABD, kuruluşundan beri savunduğu değerler sistemi bakımından önemli tavizler vermiştir ve verilen bu tavizler sonucu terörle mücadelede başarıya ulaşılamamıştır, tam tersine soğuk savaş sonrası dönemde barışık ve huzurlu olmayı bekleyen dünyamız 11 Eylül sonrası süreçte artan terör eylemleriyle daha da güvensiz bir hale gelmiştir.

Soğuk Savaş Dönemi Öncesi Ve Soğuk Savaş Dönemi ABD Güvenlik Politikası Soğuk savaş döneminden günümüze kadar meydana gelen gelişmeler ışığında
ABD’nin 11 Eylül sonrası güvenlik politikasını incelemek yerinde olacaktır. Zira bazı noktalarda 11 Eylül sonrası güvenlik politikalarının geçmiş politikalardan beslendiği görülecektir.

Amerikan dış politikasını belirli dönemler halinde incelemek mümkündür. İlk dönem; Amerikan dış politikasında izolasyonist eğilimin hâkim olduğu dönem olarak adlandırılan 1776-1941 dönemi ABD’nin kendini küresel güç olma yolunda geliştirdiği ve dışa kapalı olduğu bir dönemdir. “Dönemin ABD başkanı Monroe’ nun Aralık 1823’te Kongre’ye sunduğu mesajla deklare edilen Monroe Doktrini ile ABD ilk defa Amerika kıtası üzerinde kendi sorumluluğunu ilan etmiştir. ABD, Avrupa siyasetine karışmama çerçevesinde bir dış politika anlayışı benimsemiş, buna karşılık olarak Avrupa devletlerinin de Amerika kıtasının siyasetine karışmaması gerektiğini belirtmiştir.”3 1898 yılında İspanya ile yaşanan savaş,
ABD’nin küresel hegemon olma mücadelesinin başlangıcı haline gelmiş ve savaş sonunda ABD oldukça net bir başarı elde ederek Küba, Porto Riko, Guam ve Filipinlerin kontrolünü ele geçirirken ayrıca askeri gücünün üstünlüğünü tüm dünyaya kanıtlamıştır. Bu şekilde izolasyonist dış politika eğiliminden kopuşlar yaşansa da bir şekilde bu politikaya geri dönülmüştür. İkinci dönem; “1941 yılında İkinci Dünya Savaşı’na girilmesi ile beraber gerçekleşmiştir. Savaşa girmesinin ardından ABD, küresel hegemon olma mücadelesine uygun olarak izolasyonist politikaları ikinci plana atmış, kendinin ve müttefiklerinin güvenliğini teminat almaya yönelik küresel bir dış politika izlemeye başlamıştır.”4 İkinci
Dünya Savaşı ile Amerika izalasyonist politikayı terk etmiş ve kendi kurumlarını inşa etmeye yönelmiştir. Bu bağlamda siyasi olarak Birleşmiş Milletler, ekonomik olarak Bretton Woods Konferansı güvenlik bağlamında da NATO’yu düzenlemiş tir. Böylece güç merkezi Avrupa’dan Amerika’ya kaymıştır. Ayrıca bu dönemde ABD çok büyük atom bombası gücü olduğunu Pearl Harbor baskını sonrası uluslararası alana resmen ilan etmiştir. Ve ABD hegemonyası da ilan edilmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası iyimserlik havası çok sürmemiştir zira ABD ve Batılı ülkeler ordularını terhis ederken SSCB tam tersine Kızıl orduyu daha da güçlendirme yoluna gitmiştir. Üçüncü dönem; İkinci Dünya Savaşı’nın
bitiminden 1990ların başına kadar devam eden Soğuk Savaş dönemidir. Zira Amerika-SSCB ittifakının tehlikeye girmesiyle birlikte Soğuk Savaş dönemi başlamıştır. Soğuk Savaş döneminde dünya doğu ve batı olmak üzere iki kutuba ayrılmıştı. SSCB ve ABD güç yarışı içine girmişti. Bu dönemde ABD’nin güvenlik mekanizması yeniden yapılandırıldı. Amerika komünist ideolojinin çok tehlikeli olduğunu ve bunun başını çekenin de SSCB olduğu için bir an evvel denetim altına alınması gerçeğinden yola çıkarak güvenlik politikasını belirledi. Bu
politikanın özünü ise Çevreleme Politikası vermektedir. Buna göre komünizm sadece SSCB den ibaret değildir, Komünizm ABD yaşam tarzına, özgürlüklere, liberalizme, kapitalizme alternatif bir ekonomi modelidir de. Komünizm çekim gücüne sahiptir otoriter ama yeni ülkeler için hızlı büyümeyi vaat eden bir modeldir. Çevreleme politikasının özü komünizmi barındıran ülkeleri sınırlamak, çevrelemektir. Zira domino etkisi ile diğer ülkeler arasında yayılma durumu söz konusu olabilmektedir.“Soğuk Savaş dönemindeki güvenlik algılamalarına bakıldığında, bu algılamaların askeri, ekonomik, ideolojik ve siyasal temellere dayandıkları görülmektedir. ABD, Batı Avrupa’nın SSCB’ye karşı güçlendirilmesi yolunda çaba harcayarak, ekonomik, askeri ve siyasal destek amacıyla Truman Doktrini, Marshall Yardımı ve NATO’yu, SSCB ise Doğu Avrupa ülkelerine destek sağlamak amacıyla ekonomik amaçlı COMECON’u (Karşılıklı Ekonomik Yardım Konseyi) ve askeri amaçlı Varşova Paktı’nı oluşturmuşlardır.”5 Bu bağlamda Soğuk Savaş döneminde Amerika’nın güvenlik politikası SSCB’yi ve komünizmi çevreleyip sonlandırmak üzerine kurulmuştur.

Bloklar arası gerilim güvenlik yapılanmalarının sürekli açık kalmasına neden olmuştur. Soğuk Savaş dönemi güvenlik algılamalarının en önemli özelliği tehdit edici unsur olarak devletlerin görülmesidir. Zira bu dönemden sonra ve 11 Eylülle gelen sistemle birlikte güvenlik algısının içerisine küresel terör örgütlü suç şebekeleri, etnik-dinsel nitelikli çatışmalar girmiştir.

“1947 tarihli Ulusal Güvenlik Yasası ile kurulmuş olan Ulusal Güvenlik Konseyi zaman içinde önemi gittikçe artan bir birim haline gelmiştir.” 6 

Görevleri arasında başkana planlar, stratejiler ve beklentiler konusunda tavsiyelerde bulunma, iç-dış-güvenlik politikaları arasında koordinasyonu sağlama, ulusal güvenlik ve çıkar konularında önerilerde bulunma yer
almaktadır. Başkan Nixon ile beraber çalışmaları tamamen başkana bağlı yürütülmeye başlandı. Ulusal güvenlik danışmanı uygulaması ise başkan Kennedy ile başlamış ve devam ettirilmiştir. Ulusal güvenlik danışmanı Ulusal Güvenlik Konseyi’nin de başında bulunup çalışmalarını koordine etmektedir. CIA, Merkezi istihbarat teşkilatı, (Central intelligence agency) 1947 de başkan Truman döneminde oluşturulmuştur. 1947 yasasıyla beraber ordunun çeşitli birimleri arasında eşgüdüm işlevi görecek genelkurmay başkanlığı kuruldu. “Kore Savaşı öncesi 50 milyar dolar olan yıllık savunma harcamaları 1970’ler sonunda iki katına çıkmış, 1980’lerin ortalarında ise 300 milyar dolara ulaşmıştır.”7

“Soğuk savaşla gelen birinci Emperyal Başkanlık güvenlik anlamında büyük etkiler yaratmıştır. Bu yapı 11 Eylül sonrası dönemde G.W. Bush’un emperyal başkanlığının öncüsü olması bağlamında önemlidir. ‘Başkanlığın kurumlaşması nın yanında, Adler’e göre Soğuk Savaş döneminin gerçek ve hayali tehdit algılamaları da başkanlık kurumunu emperyal bir yapıya dönüştürmüştür.”8 İkinci Dünya Savaşı sonrası ulusal güvenliğin tehdit altında oluşu ve ulusal güvenlik devleti yaratma gerekçeleri ile başkanlar dış politika da yetki artırımına
gitmişlerdir. Başkanlar özellikle tek taraflı yetki iddialarında bulunmuşlar ve bunu da askeri güç kullanımı bağlamında kullanmak istemişlerdir. Watergate skandalı, İrangate skandalı, Truman’ın çelik fabrikalarını devletleştirmek istemesi bu bağlamda ele alınabilir. “Ulusal güvenlik alanında kurumsallaşma ve bunun getirdiği koordinasyon ve uzmanlık gibi kaynaklar Soğuk Savaş döneminde ülkenin dış politikasının belirlenmesinde başkanları merkezi konuma getirmiştir.” 9

Richard Nixon dönemi 11 Eylül dönemi uygulamalarının öncülü olması bakımından önemlidir. Nixon Kongreyi dikkate almadan idari araçlarla ülkeyi yönetmeye çalışan bir başkandı. Zira kendisinin uygun görmediği programlara Kongrenin tahsis ettiği kaynakları harcamamayı tercih etmiş, yasalar yerine idari düzenlemeleri kullanarak bir idari başkanlık kurumu oluşturmuştur. Soğuk Savaş dönemi emperyal ve idari başkanlık denemeleri yapılmıştır. 

  Bunlar 11 Eylül sonrasında George W. Bush’un kuvvetler ayrılığı sistemine getireceği değişikliğin ve ikinci emperyal başkanlığın ilk adımlarıydılar. Kuvvetler ayrılığı Nixon ile beraber başkanın yetkilerini artırmak için başkanın bağımsızlığını sağladığı bir araç haline gelmiştir. Truman, Kongrenin onayını almadan başkomutanlık yetkisini kullanarak Kuzey Kore ile savaşmak için asker göndermiş, Clinton’un Kosova askeri müdahalesi ve Irak’ın ikinci işgali kongre onayı alınmadan yapılan savaşlardır. Eisenhower yürütme ayrıcalığını kullanarak yürütme organının kongrenin denetiminden istediği her belgeyi saklayabileceğini belirtmiştir. Ve gizli CIA operasyonları düzenlemiştir. Nixon’la beraber
başkanlık kurumunun önemi artmıştır, başkanın istemediği programlar için kaynakların askıya alınması, yürütme ayrıcalığı, Vietnam savaşı kayıtlarının saklı tutulması, mahkeme izni olmadan dinlemelerin yapılması, idari imtiyaz (ulusal güvenlikle ilgili bilgileri kongreye vermeme yetkisi) kullanılmıştır.

Reagan döneminde askeri harcamalar artmıştır. “1980li yılların ortalarında ülkenin gayri safi milli hâsılasının yüzde altısını geçer bu harcamalar.”10 Reagan işbaşına terörizmle mücadele söylemiyle, şer imparatorluğunu ortadan kaldırma vaatleriyle gelmişti. Bu bağlamda G.W. Bush döneminde de uygulanacak olan karşı-terör kavramı gündeme gelmiştir. SSCB ile görüşmeler sonuç vermeyince Reagan, Stratejik Savunma Girişimi (Yıldız Savaşları-Modern Manhattan Projesi) ni başlatır. Bu program Amerika’yı her türlü nükleer saldırıdan korumaya yönelik füze programıdır. “Her ne kadar silahlanma yarışının bir aşaması olarak görülse de Stratejik Savunma Girişimi 1980’ler de ekonomik zorluklar çekmeye
başlayan SSCB’yi benzeri bir girişime zorlayarak bu ülkenin yıkılmasını hızlandırmak amacını da taşıyordu.”11Aynı zamanda programın diğer önemi askeri ve sivil alanda teknolojik alanlara katkı yapacağından George W.Bush tarafından Ulusal Füze Savunma Sistemi adı altında tekrar gündeme getirilmesidir. Reagan dönemi diğer önemli gelişme İrangate skandalıdır. “İran kontra skandalı olarak da adlandırılan bu olayda Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi personelinden Oliver North ve arkadaşları Lübnan’daki Amerikan
rehinelerinin serbest bırakılması karşılığında İran’a silah satmışlar ve bu satıştan elde edilen geliri de Kongrenin yasaklamasına rağmen Nikaragua’daki Kontra gerillalarına aktarmışlardır.”12 “Nikaragua içerisinde terörist gruplar beslenmekte ve olup bitenler halktan gizlenmekteydi, davanın avukatları gerçekleri: Sandinista’nın ortalığı karıştırma amacına yönelik iddiaları olarak kamuoyuna takdim etmekteydi.”13 ABD destekli devlet terörü skandalı sahneye çıkmıştı. Burada kongrenin izni olmadan yapılan bu eylem kuvvetler
ayrılığına aykırılığı teşkil ederken bir yandan da emperyal başkanlık örnekleri vermekte bunun iç politikaya da uygulanabilir olduğunu göstermektedir. Ayrıca ABD bu skandal sonucunda Dünya Mahkemesince mahkûm edilmişti. Lakin bir sonuç alınamadı. Ve ABD terörizmi tarihten silindi. Zira “güçlüler tarafından yazıldığı ve iktidarın hizmetkârları olmayı seçen eğitimli sınıflar tarafından aktarıldığı sürece, tarihin kanunu budur.”14 “Reagan doktrini, demokratik rejimin ortadan kalktığı bir ülke de yeniden kurulabilmesi veya bu tür rejimin o
ülkeye bizzat empoze edilmesi için askeri güç kullanımı dâhil olmak üzere her türlü yardımda bulunmanın devletlerin hakkı olduğunu savunmaktaydı.”15 “Reagan Doktrini, bunların yanı sıra uluslararası hukuk kurallarının belirlenmesin de güçlü olan devletlerin etkili olması gerektiğini ileri sürmektedir. 

Bu nedenle, ABD’nin tutum ve uygulamaları örf-adet kurallarının oluşumunda ön plana çıkmakta ve hatta söz konusu durum ABD’nin koyduğu kuralların hukuk olarak yorumlanmasına neden olabilmektedir.”16

1990’lı Yıllarda ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi

Soğuk Savaşın sonu bir kırılma noktasıdır. Zira “Soğuk Savaş sonrası geleneksel tehdit kavramı artık; bölgesel çatışmalar, ülkelerdeki ekonomik, siyasi istikrarsızlıklar ve belirsizlikler, nükleer silahların ve uzun menzilli füzelerin yayılması, köktendincilik, uyuşturucu ile silah kaçakçılığı ve küresel terörizm şeklinde ortaya çıkan yeni tehdit ve riskleri içinde bulundurmaya başlamıştır. Nükleer silahların yayılması, beraberinde getirdiği tehlikelerin yanında, çok kutuplu sisteme geçiş için de olanaklar sağlamaktadır.”17

2 Ağustos 1991 Kuveyt İşgali sonrası uluslararası sistemin nasıl şekilleneceği belirlendi. Tek kutuplu dünya, ABD hegemonyası fiilen ve hukuken uluslararası sistemce benimsendi. Körfez savaşı ile beraber George Bush Yenidünya düzenini haber vermiştir. “Bu yenidünya düzeninde orman kanunun yerini hukuk devleti alacaktı. Böyle bir dünyada bütün uluslar özgürlük ve adaleti sağlamada ortak sorumluluklarını bilecekler ve güçlü olan zayıf olanın hakkına saygı gösterecekti. İşte bu açıklama ile başkan Bush 45 yıl süren iki kutuplu ama istikrarlı uluslararası sistemin bitişini ilan etmişti.”18 “İki kutuplu ideolojik mücadele dönemi yerini temelde ekonomik çıkar rekabetinin egemen olduğu, ilişkilerin ekonomik faktörlerle belirlendiği ve ülkelerin dış politikalarında ekonomik unsurların öne çıktığı bir uluslararası ilişkiler ortamına bırakmıştır.”19

1991 Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde tek ve somut bir düşman yerine çeşitlenen ve biçim değiştiren tehdit unsurlarıyla mücadele için ABD ordusunun ve NATO’nun yeniden yapılandırılmasına dikkat çekiliyordu. Stratejide bir yandan yükselmeye başlayan güçlerin varlığına işaret edilmesine rağmen ABD’nin tek süper güç olduğu vurgulanırken bir yandan da dünyanın jandarması olamayacakları belirtiliyordu. ABD yalnızca zor durumda kalan ülkelere yardım edecek ve seçici bir politika izleyecekti. Askeri açıdan ABD kendi ve
müttefiklerinin güvenliğini tehdit eden unsurları caydıracağını, bölgesel askeri dengeler kuracağını, ekonomik açıdan uluslararası pazar ve enerji kaynaklarına açılmayı garantileyecek bir yapılanma kuracağını, siyasi açıdan SSCB’nin demokratikleşmesine yardımcı olacağını, demokratik değerleri koruyacağını, uluslararası terörizme karşı savaşacağını vurguluyordu.

Bu dönemin dönüşümünü açıklayan iki büyük tez bulunmaktadır:

1-Francis Fukuyama ve Tarihin Sonu Tezi: SSCB’nin çökmesi Batının zaferidir.
“Fukuyama’ya göre ABD’nin temsil ettiği Batı’nın tarihsel ve siyasal tecrübelerinin ürünü olan liberal demokratik değerler ve rekabete dayalı piyasa kapitalizmi insanlığın ulaştığı en mükemmel sistemdir. Bu model faşizmi ve komünizmi yenmiş, gücünü ispatlamıştır. Modernleşme süreci kültürel farklılıkları ortadan kaldıracak ve dünyada herkesin paylaştığı evrensel homojen kültürel değerler ortaya çıkacaktır. İnsanlığın bu gelişim süreci kaçınılmaz ve karşı konulmaz bir süreç olup Batının siyasal ve kültürel değerlerinin yayılmasıyla yeryüzü gelecekte liberal demokratik değerlerin hâkim olduğu rekabetin daha çok ekonomik ve teknoloji alanına kaydığı barışçı bir dünya olacaktır.

2-Hungtington ve Medeniyetler Çatışması Tezi: Yeni dünyada çatışmaların temel kaynağı ne öncelikli ideolojik ne de ekonomik olacak medeniyetler çatışması global politikaları etkisi altına alacaktı. Nedeni ise medeniyetlerin arasında köklü farklılıkların olduğu ve küreselleşmenin farklı medeniyetlere ait olan bireylerde medeniyet bilincini ortaya çıkaracağıdır. Mücadele Batı ile geriye kalanlar arasında örtülü yanında ise Batı ile İslam arasında olacağı idi.20

Baba Bush’tan sonra William Clinton ABD başkanı olmuştur. Clinton 1996 strateji belgesinde her an ülke dışına çıkarılacak askeri birlikler kurulacağı, ülke dışında
demokrasinin teşvik edileceği, ABD’nin dünya liderliğinin hiç olmadığı kadar gerekli olduğu, ABD’nin iktisadi canlanmasını hızlandırmak gerektiği belirtildi. Bu bağlamda Dayton Antlaşmasının imzalanmasının sağlandığı, Barış için ortaklık girişiminin sağlandığı, DTÖ’ nün kurulduğu belirtildi. En önemli nokta ise ABD’nin seçiciliğidir. Ancak zor durumda kalınırsa tek başına hareket edileceği ve ülke dışına asker gönderileceği vurgulanmıştır. “Bill Clinton'un 1997'de açıkladığı "Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal Güvenlik Stratejisi”nde evvelce belirtilen hedef ve temel ilkelerin tekrar edilmesinin yanında, ABD çıkarlarına yönelik tehditlerin sınıflandırılması yapılmaktaydı.

   Buna göre, "Bölgesel ya da Devlet-merkezli Tehditler" başlığı altında, halen bazı ülkelerin ABD'nin yaşamsal çıkarlarını tehdit etme niyetine ve kapasitesine sahip olduğu belirtilerek, bu ülkelerin nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar da dâhil olmak üzere saldırı kapasitelerini artırmaya çalıştıklarına ve zaman zaman bölgesel gerginliklere sebep  olduklarına işaret edilmekteydi. "Ulus-ötesi Tehditler" başlığı altında, terörizm, yasadışı uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı, uluslararası örgütlü suçlar, denetim dışı göçmen taşımacılığı ve çevreye verilen zararların ABD'nin çıkarlarını zedelediği belirtilmekteydi.

   "Kitle İmha Silahlarından Kaynaklanan Tehdit" başlığı altındaysa, bu silahların küresel güvenlik için en büyük tehdit oluşturduğunun altı çizilerek, ABD'ye düşman ve dünya güvenliğini hedef alan ülkelerin bu tür silahlara sahip olmasının kabul edilemez olduğu vurgulanmaktaydı. 1997 stratejisinde, hiçbir ülkenin yukarıda sayılan tehditlerle tek başına mücadele etmesinin mümkün olmadığına işaret edilerek, ABD'nin bu tehlikelere karşı, dünyanın başlıca ülkeleriyle işbirliğine girmeyi istediği ifade edilmekteydi.

Clinton yönetiminin 1999'da açıkladığı "Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal Güvenlik Stratejisi" 1998 stratejisinde de atıf yapılan "küreselleşme" sürecinin önemini vurgulayan, neredeyse tüm stratejiyi "küreselleşme" üzerine dayandıran bir yaklaşımla kaleme alınmıştı.

     Küreselleşmeye niçin bu denli değer verildiği, kavramın ABD yönetimi tarafından yapılan tanımından anlaşılmaktaydı. ABD'ye göre, " (...) küreselleşme, ekonomik, teknolojik, kültürel ve siyasal bütünleşmeyi hızlandıran, tüm kıtalardan insanları birbirlerine yakınlaştıran, fikirlerini, mallarını ve bilgilerini paylaşmalarına imkân sağlayan bir süreçtir. Bu genel
tanımı takip eden cümlelerde, ABD'nin küreselleşmeden ne anladığı ortaya konulmaktaydı:
"Dünyanın her tarafından artan sayıda insan, demokratik yönetim, serbest pazar ekonomisi, insan haklarına ve hukuk düzenine saygı, ülkeler arasında barışı, refahı ve işbirliğini sağlamak için yeni fırsatlar yaratma gibi Amerika'nın temel değerlerini kucaklamaktadır. Birçok eski düşmanımız, bugün, ortak hedefler için bizimle işbirliği halindedir. Küresel ekonominin dinamizmi, ticareti, kültürü, iletişimi ve küresel ilişkileri dönüştürerek, Amerikalılar için yeni iş imkânları ve fırsatlar yaratmaktadır.”21

ABD, Clinton döneminde, kesin hatları belli olmayan büyük stratejisini, askerî güç kullanarak değil de “ekonomik politika”nın odak olarak kabul edildiği anlayış doğrultusunda ÇHC, Japonya ve Pasifik ülkeleriyle yaptığı ekonomik anlaşmalar ve Dünya Ticaret Örgütü gibi organizasyon faaliyetleri aracılığı ile yürütmüştür. Söz konusu bu dönemde siyasî olarak yapılan en önemli faaliyet, Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nin NATO’ya alınmasını kapsayan Avrupa güvenliğinde “batı ittifakının üstünlüğünü pekiştirme çalışması olmuştur.

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

31 Ocak 2020 Cuma

Türkiye’nin 2019 Yılında Terörizmle Mücadelesi: Sınır Ötesinden Pençe Vuruşu

Türkiye’nin 2019 Yılında Terörizmle Mücadelesi: Sınır Ötesinden Pençe Vuruşu





Yazan  
Erol Başaran Bural 
31 Aralık 2019

Yayınlandığı Kategori
Terörizm ve Terörizmle Mücadele
Türkiye’nin 2019 Yılında Terörizmle Mücadelesi

2019 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve kolluk kuvvetleri; PKK, IŞİD, FETÖ ve DHKP-C terör örgütleri başta olmak üzere yurt içi ve sınır ötesinde terörle mücadeleye aralıksız devam etmiştir.

Bu dönem içerisinde; yurt içinde kırsal alanda PKK ile mücadeleye devam edilirken eş zamanlı olarak yerleşim yerlerinde ve sınır ötesinde terör örgütlerine yönelik çok sayıda operasyon gerçekleştirilmiştir.

Barış Pınarı Harekâtı

Suriye’deki PKK terör örgütü varlığına yönelik olarak, 9 Ekim 2019 tarihinde Barış Pınarı Harekâtı başlatılmıştır. Barış Pınarı Harekâtının amacı; Suriye kuzeyinde teşkil edilmeye çalışılan PKK devletçiğine engel olmak üzere bu bölgedeki koridoru parçalamak, Türkiye’ye yakın bölgelerde konuşlu PKK terör örgütü unsurlarını temizlemek, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bir bölge oluşturmak, oluşturulacak güvenli bölgeye Türkiye’de bulunan geçici koruma altındaki Suriyelileri yerleştirmek, M4 karayolunu kontrol altına alarak PKK’nın ikmal faaliyetlerine engel olmak şeklinde ifade edilmiştir.

Barış Pınarı Harekât Alanı

Suriye kuzeyinde Resulayn ve Tel Abyad ilçeleri arasında başlatılan operasyon, 17 Ekim 2019 tarihinde ABD ile varılan mutabakat neticesinde 120 saat süre için durdurulmuştur. 13 maddelik mutabakata göre PKK terör örgütünün operasyon bölgesinden güneye çekileceği, çekilme tamamlanmazsa operasyonun devam edeceği kararına varılmıştır. 120 saatlik aranın tamamlanmasına kısa süre kala Soçi’de, 22 Aralık 2019’da Rusya ile varılan mutabakat neticesinde ise; Tel Rıfat ve Münbiç'teki PKK/YPG'li teröristlerin, silahlarıyla beraber bu bölgenin dışına çıkarılacağı 23 Ekim’den itibaren 150 saat içinde PKK/YPG'nin harekat bölgesinde sınırdan 30 kilometrenin dışına çıkarılacağı, 150 saatin sonunda Barış Pınarı Harekât alanı sınırlarının batısı ve doğusunda, 10 kilometre derinlikte Türk-Rus ortak devriyelerinin başlayacağı hususları karara bağlanmıştır.[1]
Barış Pınarı Harekâtı süresince PKK terör örgütünün sınır illerimize yönelik 700’e yakın havan ve roket saldırıları sonucunda 18 vatandaşımız şehit olurken çok sayıda mülk zarar görmüştür. Açık kaynaklara yansıyan bilgilere göre harekatta 16 askerimiz şehit olmuş, 168 askerimiz ise yaralanmış, Suriye Milli Ordusu’ndan 224 asker şehit olmuş, 692 asker yaralanmış, 900’ün üzerinde terörist etkisiz hale getirilmiştir.[2] 31 Ekim 2019 itibarıyla 4 bin 219 kilometrekare alan içindeki 558 yerleşim biriminin ele geçirildiği ifade edilmiştir.

Pençe Operasyonları

2018 yılı Mart ayından itibaren hemen hemen Afrin’e yönelik düzenlenen Zeytin Dalı Harekâtı ile eş zamanlı olarak, Hakkâri/Şemdinli ilçesinin hemen güneyinde ve Irak’ın kuzeyinde yer alan, PKK terör örgütünün barınma alanlarından Hakurk’a yönelik operasyon başlatılmıştır. “Kararlılık” adı verilen bu operasyon ile sınır ötesinden önleyici tedbirler kapsamında;
Hudut güvenliğinin sağlanması,
PKK terör örgütünün söz konusu bölgedeki barınma alanlarının imha edilmesi,
Teröristlerin Irak kuzeyinden ülkemize girişinin engellenmesi,
Türkiye içindeki terör örgütü mensupları ile Irak kuzeyindekilerin irtibatının kesilmesi,
Bölgenin terör örgütü mensuplarından tamamen temizlenmesi amaçlanmıştır.

Pençe Operasyonu Harekât Bölgesi

2018 yılında başlatılan Kararlılık Harekâtı, 2019 yılında genişletilerek Pençe Harekâtına dönüştürülmüştür. TSK’nın Irak kuzeyinde 27 Mayıs 2019’da başlattığı Pençe Harekâtı terörizmle mücadelenin sınır ötesinden başlatılması maksadıyla icra edilen önleyici stratejisini bu bölge için yeniden gündeme getirmiştir. Pençe-1 Harekâtı 27 Mayıs'ta Hakurk’a yönelik olarak Kararlılık harekatının devamı şeklinde başlatılırken, 12 Temmuz 2019 tarihinde Pençe-2 harekâtı Hakurk’tan güneye doğru genişletilen bölgede başlatılmıştır. 23 Ağustos 2019’da ise Irak’ın kuzeyinde PKK’nın Irak’ın kuzeyinde bir başka yuvalanma alanı olan Sinat-Haftanin bölgesinde Pençe-3 Operasyonunun başlatıldığı açıklanmıştır. Operasyon, hudut güvenliğini daha uygun arazi kesimlerinden ve ileriden sağlamak maksadıyla icra edilmiştir.[3]
Pençe harekâtı kapsamında 174 teröristin etkisiz hale getirildiği, 398 mağara ve deponun imha edildiği, 356 mayın ve EYP’nin tespit edilerek etkisiz hale getirildiği, 5.3 ton amonyum nitrat ele geçirildiği, yakın bir tarihte ise Hakurk bölgesinde SA-18 hava savunma füzesi ele geçirildiği MSB tarafından düzenlenen basın bilgilendirme toplantısında belirtilmiştir.[4]

Kıran Operasyonları

2019 yılında yurt dışında Irak ve Suriye kuzeyine operasyonlar devam ederken, eş zamanlı olarak yurt içinde Kıran serisi operasyonlar başlatıldı. Jandarma Genel Komutanlığına bağlı jandarma komando, Jandarma Özel Harekât ve güvenlik korucuları ile Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı Polis Özel Harekât birliklerince;
Yurt içinde bölücü terör örgütü PKK’nın kış üslenmesi hazırlıklarını bertaraf etmek,
Hareket kabiliyeti daralan terörist grupları etkisiz hale getirmek,
Teröristlerin bölgeler arası geçişlerini engelleyerek takviye almalarını önlemek
PKK terör örgütünün yurt içi hareket kabiliyetini kısıtlamak,
Alan hakimiyetini tesis etmek ve/veya pekiştirmek olduğu değerlendirilmektedir.

Kıran operasyonları kapsamında;

17 Ağustos 2019’da Kavaklı bölgesi merkez olmak üzere, Hakkâri-Van-Şırnak ara hattını kapsayacak şekilde Kıran-1,
27 Ağustos'ta Bagok ve Mava alanları merkez olmak üzere Mardin-Batman-Şırnak ara hattında Kıran-2,
21 Eylül'de Herekol ve Bestler Dereler bölgesi merkez olmak üzere Siirt ve Şırnak ara hattında Kıran-3,
24 Eylül'de Çemçe-Madur bölgesi merkez olmak üzere Kars-Ağrı-Iğdır ara hattında Kıran-4,
8 Kasım'da Şenyayla bölgesi merkez olmak üzere Diyarbakır-Bingöl-Muş ara hattında Kıran-5,
13 Kasım’da Van, Hakkâri ve Şırnak kırsalındaki Faraşin bölgesinde Kıran-6[5],
24 Kasım’da Tunceli'de, Munzur Vadisi'nde Kıran-7[6],
11 Aralık 2019’da Bitlis ve Siirt kırsalında Kıran-8[7],
20 Aralık 2019 tarihinde Şırnak’ta Kıran-9 Cudi Dağı, Hakkari’de Kıran-10 Kazan Vadisi[8],
21 Aralık 2019’da ise Kıran-11 Narko-Terör Operasyonu başlatılmıştır.[9] Kıran operasyonları çerçevesinde de şu ana kadar 121 terörist etkisiz hale getirilmiş, 229 mağara ve sığınak imha edilmiştir.

SİHA Kullanımı

2016 yılından itibaren Türkiye’nin PKK ile mücadelede askeri kuvvet kullanımı, istihbarata dayalı, nokta hedeflerine yönelik, yurtiçi ve yurtdışını kapsayan, güvenliğin sınır ötesinden alındığı yeni bir konsepte evrilmiştir.
Bu yıldan itibaren TSK ve İçişleri Bakanlığı envanterindeki İnsansız Hava Aracı (İHA) ve Silahlı İnsansız Hava Araçlarının (SİHA) nitelik ve niceliklerindeki artış, yeni nesil taarruz helikopterlerinin kullanılmaya başlanması yeni konseptin yapı taşını oluşturmuştur. İçişleri Bakanlığı terörden arananlar listesinin[10] incelenmesi neticesinde söz konusu listeden; kırmızı kategoriden 12, mavi kategoriden 9, yeşil kategoriden 24, turuncu kategoriden 21 ve gri kategoriden 171 PKK’lı teröristin etkisiz hale getirildiği görülmektedir. 2018 yılında 101 sözde üst düzey teröristin etkisiz hale getirildiği bilinmektedir.[11] Son iki yıllık veriler karşılaştırıldığında etkisiz hale getirilen PKK terör örgütü lider kadro sayısında yaklaşık %70’lik bir artış görülmektedir.
Ayrıca SİHA’lar kullanılarak gerçekleştirilen operasyonlar neticesinde 2019 yılında 363, bugüne dek toplam 1.144 PKK terör örgütü mensubunun etkisiz hale getirildiği açıklanmıştır.[12]

PKK ile Mücadelede İkna Yöntemi

PKK terör örgütüyle mücadele kapsamında terör örgütüne katılanların aileleriyle görüşülmüş, bu şahısların terör örgütünden ayrılmalarını sağlamak üzere aileler vasıtasıyla ikna metodunun kullanılmasıdır. Yapılan resmî açıklamalara göre[13] son üç yıldır 5.500’ün üzerinde aile ile görüşülmüş, 2019 yılında[14] 260, son üç yılda ise 800’e yakın terör örgütü mensubu bu faaliyetler neticesinde güvenlik güçlerine teslim olmuştur.

IŞİD Terör Örgütüyle Mücadele

Açık kaynaklardan derlenen bilgiler çerçevesinde 2019 yılında yurtiçinde düzenlenen operasyonlar neticesinde 1.939 IŞİD mensubu gözaltına alınmıştır (Grafik 1).



Grafik 1. 2019 Yılı IŞİD Terör Örgütü Gözaltı Miktarı

Bir yandan PKK terör örgütüyle, diğer yandan irili ufaklı çok sayıda aşırı sol eğilimli terör örgütleriyle mücadele eden Türkiye IŞİD terör örgütünü etkisiz hale getirmek ve eylem kapasitesini sonlandırmak üzere operasyonlarını da devam ettirmektedir. Bununla birlikte, Suriye ve Irak’ta silahlı kapasitesi sınırlandırılmış olan IŞİD terör örgütü Türkiye’ye yönelik tehdit olma vasfını korumaya devam etmektedir.

IŞİD terör örgütüne yönelik operasyonlarda ele geçirilen terör örgütü mensuplarının sayısı önemli olmakla birlikte, ülkemizin hangi şehirlerinde bu operasyonların yoğunlaştığı da (Grafik 2) ayrıca önem arz etmektedir. Terör örgütü IŞİD’e yönelik olarak düzenlenen operasyonlardan medyaya yansıyanların analizi neticesinde; Adana, İzmir, Samsun, Bursa, Şanlıurfa, Osmaniye ve Mersin illerinde düzenlenen operasyon miktarlarının ön plana çıktığı görülebilmektedir.


Grafik 2. 2019 Yılı İllere Göre IŞİD Terör Örgütü Operasyon Miktarları
Açık kaynaklara yansıyan haberler analiz edildiğinde, Türk vatandaşlarının yanı sıra çok sayıda yabancı uyruklunun IŞİD operasyonları neticesinde gözaltına alındığı/tutuklandığı da göze çarpmaktadır. IŞİD operasyonlarında gözaltına alınan yabancı uyrukluların büyük kısmını Suriye ve Iraklılar oluştururken, az sayıda da olsa; Fas, Mısır, Endonezya, Filistin, Cezayir, Fransa, Hollanda, Ürdün, Lübnan, Danimarka, Birleşik Arap Emirlikleri ve Gürcistan vatandaşlarının da bulunduğu görülmektedir.

Türkiye’deki IŞİD tehdidine yönelik bir diğer tespit ise düzenlenen operasyonlarda IŞİD mensuplarının ülkemizde kurulu dernek ve vakıflarla ilişkileri olmasıdır. Operasyonlarla ilgili açık kaynak haberlerine yansıyan bilgilere göre, legal görünüm altında illegal faaliyetleri organize eden IŞİD terör örgütü mensuplarının bu yerlerde;

Terör örgütüne eleman kazandırmak maksadıyla ders ve sohbetler düzenledikleri,
Örgütün propagandasını yaptıkları,
Suriye’de çatışma bölgelerine gidip-gelmek üzere planlama yaptıkları, 
Çatışma bölgesinden gelen veya gidecek elemanların ihtiyaçlarını karşıladıkları,
Örgüte eleman temin etmek amacıyla çalışmalar yaptıkları,
Örgüt üyelerinin ailelerine yardım topladıkları,
IŞİD terör örgütü adına haraç topladıkları anlaşılmaktadır.

Yıl içerisinde IŞİD’le mücadele kapsamında dikkat çekici bir diğer husus da haziran ayı içerisinde Mersin-Anamur’da terör örgütüne ait beş adet sığınak ve deponun ele geçirilerek imha edilmesine ilişkin olarak karşımıza çıkmaktadır.  Anamur’da düzenlenen operasyon neticesinde çok sayıda yaşam malzemesinin yanı sıra uyku tulumları ve sırt çantaları ele geçirilmiş, olayla ilgili zanlıların kırsal alanda faaliyet yürütmeye çalıştıkları ve eylem arayışında oldukları belirlenmiş, sulh ceza hakimliğine sevk edilen zanlılardan 14'ü tutuklanmış, 5'i adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. IŞİD terör örgütüne ait depo, sığınak ve barınakların tespitine ilişkin dikkat çekici hususlardan ilki belki de ilk kez IŞİD’in depo ve sığınaklarının arazide bulunmuş olmasıdır. İkinci husus ise bu depoların Mersin-Anamur kırsalında ele geçirilmesidir.

Hatırlanacağı gibi IŞİD terör örgütü eski lideri Ebubekir el Bağdadi 29 Nisan 2019’da bir video yayımlamış, Bağdadi elindeki "Türkiye Vilayeti" yazan bir dosya dikkatleri çekmiştir.  Bağdadi’nin videosunun yayımlanmasının üzerinden yaklaşık iki ay geçtikten sonra bu kez Türkçe konuşan 5 örgüt mensubunun örgüt lideri Bağdadi’ye bağlılıklarını tazeledikleri görüntü kaydı basına yansımış, konuşan terörist Türkiye’yi tehdit etmiştir. Türkiye’ye yönelik IŞİD tehdidinin açıklandığı bu günlerin arkasından örgüte ait sığınak ve barınakların bulunması, örgütün kırsal alanda eğitim ve eylem yapma niyetini ortaya koymaktadır.

FETÖ ile Mücadele

Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), Türkiye için en önemli güvenlik sorunlarının başında gelmektedir. Şüphesiz her terör örgütü Türkiye için tehdittir ancak FETÖ’nün güvenlik, sosyo-ekonomik, sosyo-politik, sosyo-psikolojik öğeleri içinde barındırması, ezoterik kült bir yapısı olması, üyelerinin kendilerini terör örgütüne adama seviyeleri, takiye yaparak kripto elemanlar olarak uyuyan hücrelere dönüşmeleri, kendi çıkarları için diğer tüm terör örgütler ya da yabancı istihbarat örgütleri ile işbirliği yapabilmeleri ve kısaca amaca ulaşmak için her yolu mubah saymalarından dolayı en büyük ve önemli tehlike olduğunu söylemek mümkündür.

FETÖ, Türkiye açısından arz ettiği tehdidin yanında aynı zamanda bölgesel ve küresel etkileriyle birlikte uluslararası barışı ve güvenliği tehdit edecek potansiyele sahip devletlerarası ilişkileri etkileyen “Yeni Nesil Bir Terör Örgütüdür”. Zira FETÖ, uluslararası alanda faaliyet halinde olan diğer terör örgütlerinin radikalleşme süreçlerinden ciddi farklılık göstermektedir; 30 yılı aşkın bir zaman diliminde radikalleşme süreci olan FETÖ yapısı modern kültist radikalleşmenin, günümüzdeki en son, en kanlı ve en küresel yapısını oluşturmaktadır[15].

FETÖ ile mücadele kapsamında 15 Temmuz 2016’dan bugüne 2019 yılı Kasım ayına kadar 261 bin 700 kişinin gözaltına alınmış, bunlardan 91 bin 287'si tutuklanmıştır[16]. FETÖ ile mücadelede başlatılan soruşturmalar neticesinde 15 Temmuz 2016'dan bugüne kadar TSK’dan 3 bin 559'u 2019'da olmak üzere toplam 18 bin 630 personel ihraç edilmiş, 356'sı 2019 yılında olmak üzere toplam 982 emekli personelin rütbeleri geri alınmıştır. 5 bin 846 personel hakkında ise adli ve idari süreç devam etmektedir.[17]

2019 yılında FETÖ ile mücadelede yaşanan bir diğer gelişme de FETÖ mensuplarının yurtdışında yakalanarak Türkiye’ye getirilmesidir. Bu kapsamda 30 Ağustos 2019’da FETÖ’nün Malezya sorumlusu[18], 19 Ekim 2019’da ise FETÖ’nün Meksika sorumlusu[19] MİT operasyonuyla Türkiye’ye getirilmiştir.
2019 yılında FETÖ ile mücadele kapsamında yaşanan önemli bir diğer gelişme ise örgütün finansal kaynaklarıyla mücadelesinde görülmüştür. Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, FETÖ’nün Türkiye’ye yasa dışı yollardan para sokmak için “Hawala” olarak bilinen bir sistemi kullandığını deşifre etmiş, bu sistemi kullanarak ülke içerisine sokulan yüklü miktardaki paranın döviz büroları üzerinden belli bir komisyon karşılığında illerde örgüt mensuplarına ulaştırıldığını belirlemiş, şüphelilerin Hawala sistemini kullanarak 13 milyon 744 bin 197 dolar, 2 milyon 135 bin 634 Avro ve 12 milyon 628 bin 530 lira tutarında işlem yapıldığını tespit etmiştir. Haklarında gözaltı kararı verilen 79 şüpheli arasındaki 7 kişinin döviz bürolarında çalışan kişiler oldukları belirtilmiştir.[20]

2019 Yılında PKK Terör Örgütüyle Mücadelenin Analizi

PKK terör örgütüyle mücadele kapsamında 2019 yılına ilişkin veriler,[21] teröristle mücadele harekâtının kış aylarında da aralıksız devam ettirilmesi, terör örgütünün barınma alanlarının İHA’lar tarafından kesintisiz şekilde gözetlenmesi/kontrol altında tutulması alan hakimiyetini sağlanması neticesinde, PKK’nın eylem ve hareket kabiliyetinin yurt içinde büyük ölçüde sınırlandırdığına işaret etmektedir.

Teröristle mücadeleye iştirak eden TSK ve kolluk kuvvetleri 2019 yılında terör örgütünün yurt içindeki barınma alanlarına yönelik operasyonlarını sürdürerek, terör örgütü elemanlarının lojistik ve barınma maksadıyla kullandıkları sığınak ve mağaraları tespit etmiş bu alanları kullanılamaz hale getirmişlerdir. MSB tarafından düzenlenen basın bilgilendirme toplantısında aktarılan bilgilere göre[22] 2019 yılı içerisinde toplam 1.852 sığınak, mağara ve depo imha edilmiştir.  

Aynı basın bilgilendirme toplantısı bilgilerine göre; 2018 yılı içerisinde düzenlenen teröristle mücadele harekâtı kapsamında; toplamda çeşitli çap ve markalarda 1.015 silahın ele geçirildiği görülmektedir. (Grafik 3) Ele geçirilen silahlar cinslerine göre incelendiğinde dikkat çeken hususun, ABD tarafından PKK/PYD terör örgütüne aktarılan tanksavar füzelerindeki artış olduğu görülmektedir. Bu füzelerden 2016 yılında bir adet, 2017 yılında 11 adet, 2018 yılında 30 adet ele geçirilirken, 2019 yılında bu sayının 69’a yükseldiği görülmektedir. Yıl içerisinde ayrıca; 1.066 EYP imha edilirken, 420.000 hafif silah mühimmatı, 174 mayın, 3.329 kilo patlayıcı madde ile 45 ton amonyum nitrat ele geçirilmiştir.



Grafik 3 - 2018 Yılında PKK Terör Örgütünden Ele Geçirilen Silahlar

PKK terör örgütüne yönelik olarak 2019 yılında TSK ve kolluk kuvvetleri 31’i büyük, 119’u orta çaplı olmak üzere toplam 150 operasyon düzenlemiş, operasyonlarda 1789 terörist etkisiz hale getirilmiştir.  Etkisiz hale getirilen terör örgütü mensuplarından 255’ini terör örgütünden kaçarak güvenlik güçlerine teslim olanlar oluşturmaktadır.[23] Barış Pınarı Harekâtı süresince etkisiz hale getirilen 900, Pençe Harekâtı kapsamında etkisiz hale getirilen 174 teröristle birlikte 2019 yılında toplam 2.863 terörist etkisiz hale getirilmiştir.
Yurt içindeki terörist sayısı 2017’de 2 bin 475-2 bin 780 civarında iken bu sayı yüzde 69 azalışla 2018’de 755-876 aralığına, 2019’da ise 500’ün altında kadar düşmüştür.

Örgüte katılım son 30 yılın en düşük seviyesine ulaşmış ve 2018 yılında örgüte katılan kişi sayısı 95’e kadar gerilerken, (2017 yılında PKK terör örgütüne katılım sayısı[24] 117) 2019’da bu sayı 100’e yakın bir seviyede ortaya çıkmıştır.     
Açık kaynaklardan derlenen bilgilere göre 2019’e ilişkin şehit ve yaralı durumu incelendiğinde, yıl içerisinde 71 askerimizin şehit olduğu (Grafik 4), 259 askerimizin yaralandığı, 4 güvenlik korucumuzun şehit olduğu 9 güvenlik korucumuzun yaralandığı, 3 polisimizin şehit olduğu 8 polisimizin yaralandığı, 26 vatandaşımızın şehit olduğu 50 vatandaşımızın yaralandığı sonucuna ulaşılmaktadır.  



Grafik 4 -  2016, 2017, 2018 ve 2019 Yıllarında Şehit Yaralı TSK Personel Durumu

 Ayrıca 2019 yılı içerisinde düzenlenen narko terör operasyonları neticesinde; 43 milyon kök keneviri ele geçirilmiştir.[25]

Halkların Birleşik Devrim Hareketi Terör Örgütü

 Irak kuzeyinden Türkiye’ye geçiş yolları kontrol altına alınan PKK terör örgütü terör eylemlerini gerçekleştirmek üzere kendisine yeni yollar, yeni alanlar aramaktadır. Terör örgütü PKK bu maksatla Türkiye’deki irili ufaklı diğer örgütlerle iş birliği yapmakta, yurt içinde özellikle şehir merkezlerinde kendisine yeni ortaklar bulmaya çalışmaktadır.

Türkiye’de kamuoyu tarafından pek de bilinmeyen Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) Türkiye’de terör eylemleri gerçekleştirmek isteyen bazı komünist ve Marksist-Leninist silahlı örgütlerin ortak eylem yapma kararının ardından birleşerek 12 Mart 2016’da kurdukları bir terör oluşumu olarak dikkat çekmektedir. Kuruluş bildirgesi PKK terör örgütü elebaşlarından Duran Kalkan tarafından okunan HBDH, kendi söylemleriyle “emperyalizm, kapitalizm, şovenizm, faşizm ve ırkçılık gibi fikirlere karşı mücadele edeceğini açıklayarak, bu amaçla eylemler yapacağını” bildirerek terör sahnesindeki yerini almıştır.
HBDH, PKK çatısı altında adı altında; Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP), Maoist Komünist Partisi (MKP), Devrimci Karargâh, Devrimci Komünarlar Partisi (DKP), Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB), Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB) ve Türkiye Komünist Emek Partisi/ Leninist (TKEP-L) isimli terör örgütlerinden meydana gelmektedir.
2019 yılı içerisinde HBDH tarafından üstlenilen özellikle sabotaj türü eylemler bilinmektedir. Her ne kadar sayıca diğer terör örgütlerine göre daha küçük gruplardan oluşsa da PKK terör örgütünün himayesi altında kurulmuş olması HBDH isimli terör oluşumunu birincil derecede tehdit haline getirmeye yetmektedir.

PKK ile iş birliği içerisinde HBDH’nin bölücü örgütün teknik kapasitesinden faydalandığı, daha önceki yıllarda erişemeyecekleri silah sistemlerini bu iş birliği sayesinde elde etmeleri HBDH’nin kapasitesini artırmaktadır. Suriye’de IŞİD terör örgütüyle mücadele adı altında PKK/PYD ile de aynı saflarda yer alan HBDH altındaki terör örgütleri, bu ülkeyi adeta bir laboratuvar alanı olarak kullanarak yeni taktik ve teknikler öğrenmekte, eylem tecrübesi elde etmektedir. Ortak amaçları Türkiye’ye zarar vermek olan HBDH çatısı altındaki terör örgütleri PKK terör örgütü korumasında kapasite kazanmakta, PKK terör örgütü de artık diğer terör örgütlerine vekalet vererek alan genişletmektedir.

Sonuç ve Değerlendirme

IŞİD terör örgütüyle mücadele çerçevesinde, eldeki sayısal veriler, yıl içerisinde düzenlenen operasyonlar, operasyonlarda ele geçirilen malzemeler, operasyonların düzenlendiği coğrafi alanlar göz önünde bulundurularak;
Türkiye’ye IŞİD terör örgütü tehdidinin halen varlığını sürdürdüğü,
Irak ve Suriye’de görünürlüğü azalan IŞİD terör örgütünün Türkiye’de eylem yapma fırsatı kolladığını, Dernek-vakıf benzeri yasal görünümlü oluşumlar üzerinden propaganda, eleman temini, finansman sağlama faaliyetlerini sürdürdüğü, Yalnızca büyükşehir kapsamındaki illerimizde değil aynı zamanda dikkatleri çekmeyeceğini düşündüğü nispeten daha küçük illerde örgütlenme çabası içerisinde olabileceği, Kırsal ve dağlık bölgelerde tıpkı PKK terör örgütü gibi barınma alanları oluşturma ve bu bölgelerde eğitim yapma gayretlerini artırmış olabileceği, PKK terör örgütünün ülke içerisinde minimize edilmesiyle eş zamanlı olarak sahneye çıkarak terör eylemlerini artırabileceği, PKK terör örgütüyle iş birliğini artırabileceği değerlendirilmektedir.

IŞİD’le mücadele çerçevesinde;

IŞİD terör örgütünün şehir yapılanmasının temizlenmesine yönelik devam eden operasyonlara ağırlık verilmesinin, Yerleşim yerlerinde özellikle geçici koruma altındaki Suriyelilere yardım görünümü altında kurulan dernek ve vakıflar üzerindeki kontrolün artırılmasının, Kırsal alanda yuvalanmaya çalışan IŞİD teröristlerine yönelik tedbirlerin artırılmasının, Örgüt propagandası yaparak radikalleşmeye neden olan IŞİD terör örgütü yayınlarının sonlandırılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

HBDH isimli terör yapılanması içerisinde yer alan değişik örgütlerin sosyal medya üzerinden yayımladığı mesajlar incelendiğinde, önümüzdeki dönemlerde bu örgütlerin; gençlere yönelik propaganda ve elaman temin sürecine hız verecekleri, PKK terör örgütünün cezaevleri ve sokak eylemlerine katılım sağlayacakları, Türkiye içerisinde örgütlenme çabalarını artıracakları öngörülmektedir.

Hem kapasite olarak hem de eylem sayısı olarak her ne kadar HBDH’nin gücü şu an için önemsenmeyecek boyutta imiş gibi görünse de PKK terör örgütü ile mücadele ederken bileşenleri ve destekçileri ile mücadele göz ardı edilmemeli, bu yapılanmaya karşı daha fazla önlem alınmalıdır. IŞİD terör örgütüyle mücadele bahanesiyle çoğunlukla Suriye’de faaliyet gösteren terör yapılanmasına karşı istihbarat gayretleri artırılmalı, lise ve üniversite gençliği içerisinde yayılmalarına ve ideolojik olarak yerleşmelerine izin verilmemeli, Türkiye’deki hücre yapılanmalarına yönelik operasyonlar artırılmalıdır.
2019 yılı içerisinde PKK terör örgütü ile mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar ve elde edilen neticeler değerlendirildiğinde, terör örgütüne ilişkin istihbarat faaliyetlerinin ve bu faaliyetlerin etkinliğinin eskiye nazaran arttığını söylemek mümkün görünüyor.

Sınır ötesinde düzenlenen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Kararlılık ve Pençe Harekâtlarıyla eş zamanlı icra edilen hava harekâtları ile terör örgütü mensuplarının sınırlarımızdan içeri girmesi, sınır ötesindeki barınma alanlarında hareket etmeleri önlenmiş, terör örgütü mensupları yurtiçine giremeden bulundukları yerde yani kaynaklarında imha edilerek, terör örgütüne sınır ötesinden pençe vuruşu yapılmıştır.

Sonuç olarak; 2019 yılında teröristle mücadelenin etkin bir şekilde yürütüldüğü, TSK ve kolluk kuvvetlerinin birçok terör örgütüne karşı eş zamanlı olarak büyük başarılar elde ettiği değerlendirilmektedir. Sahada güvenlik alanında kazanılan başarılar terörizmle mücadelenin diğer boyutlarına da yansıtılmalı, 2020 yılından itibaren terörün psikolojik, sosyo-kültürel, ideolojik boyutlarıyla mücadele kapsamında daha fazla çalışma yapılmalı, yurt içinde PKK terör örgütüne desteğin azaldığı değerlendirilen bu dönemden istifade ile terör örgütünün arkasında bulmak isteyeceği halk desteğinin tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik sosyo-ekonomik eylem planları hazırlanmalıdır.

TSK verileri kapsamında yapılan değerlendirme neticesinde, PKK terör örgütünün EYP saldırılarının büyük oranda önüne geçildiği, binlerce EYP’nin ele geçirilerek imha edildiği, EYP ile birlikte çok sayıda LPG tüpünün de PKK sığınak ve barınaklarında bulunduğu anlaşılmaktadır. Terör örgütünün EYP yapımında kullandığı amonyum nitrat içerikli gübrelerin dağıtımına / satışına getirilen kısıtlamalar ve kontroller LPG tüpleri içinde alınmalı, LPG tüplerinin dağıtımı ve satışını kontrol altında bulunduracak bir düzenlemeye gidilmelidir.
Terörizmle mücadele çok boyutlu bir yaklaşımla ele alındığında lider kadrolara yönelik düzenlenen operasyonların bu yaklaşımın önemli bir parçası olduğu görülüyor. Lider kadro operasyonları neticesinde;

Terör örgütünün terör eylemleri planlama ve icra yetenekleri ile hareket kabiliyetinin kısıtlandığı,
Terör örgütü sözde liderlerinin yerlerini gizledikleri, iletişim vasıtalarını kullanamadıkları,
Terör örgütünün bilgi/veri akışının sekteye uğradığı,
Terör örgütünün hiyerarşik yapısının bozulabileceği,
İmha edilenin yerine yeni sorumlu bulunana kadar örgütten kopmaların yaşanabileceği,
Terör örgütü mensuplarının moral seviyesinin düşeceği düşünülmektedir.
Lider kadroya yönelik operasyonların başarının daha yukarılara taşınabilmesi için PKK terör örgütünün sözde üst düzey sorumlularına yönelik operasyonlar artırılarak devam ettirilmeli, tıpkı FETÖ mensuplarına olduğu gibi PKK terör örgütü mensuplarına yönelik lider kadro operasyonları Avrupa’ya taşınmalıdır.
2019 yılı içerisinde gerçekleştirilen bir yıllık terörizmle mücadele operasyonları değerlendirilirken, bu mücadelede önemli görevler alan TSK mensuplarının ve kolluk kuvvetlerinin yıl içerisinde ne tür zorluklar yaşadıklarını, kahramanlıklarını, fedakârlıklarını da düşünmeden geçmemek gerekiyor… Bu vesile ile terörle mücadelede şehit olan tüm asker, polis, güvenlik korucusu ve vatandaşlarımızı bir kez daha rahmetle anıyor, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum…

KAYNAKÇA;

[1] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-tarihi-zirve-sonrasi-cumhurbaskani-erdogan-ve-putinden-ortak-aciklama-41356342
[2] https://www.diplomatikstrateji.com/baris-pinari-harekati-son-durum-haritasi/
[3] https://www.cnnturk.com/turkiye/son-dakika-pence-3-harekati-basladi.
[4] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/msb-2019da-150-teror-operasyonu-yapildi/1685339
[5] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/kiran-operasyonlarinda-116-terorist-etkisiz-hale getirildi/1643650
[6] https://www.trthaber.com/haber/turkiye/kiran-7-operasyonu-basladi-442626.html.
[7] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/kiran-8-basladi-41400869.
[8] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-haberi-kiran-9-cudi-dagi-ve-kiran-10-kazan-vadisi-operasyonu-basladi-41401877
[9] https://www.sabah.com.tr/galeri/turkiye/kiran-11-operasyonu-basladi-1260-personel-katiliyor.
[10] http://www.terorarananlar.pol.tr/Sayfalar/default.aspx
[11] https://www.cnnturk.com/turkiye/suleyman-soylu-artik-sinirlarimizdan-kus-ucurtmayacagiz
[12] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-bakan-soylu-kiran-operasyonlarinda-121-terorist-etkisiz-hale-getirildi-41378134
[13] https://www.haberler.com/icisleri-bakani-suleyman-soylu-3-yildir-600-e-12663223-haberi.
[14] https://www.icisleri.gov.tr/teror-orgutunde-cozulme-devam-ediyor-12
[15] Polis Akademisi Başkanlığı. (2018). Uluslararası bir tehdit olarak FETÖ. Polis Akademisi Yayınları: 67 Rapor No: 20. 5. ISBN: 978-605-4619-95-5.
[16] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-bakan-soylu-kiran-operasyonlarinda-121-terorist-etkisiz-hale-getirildi-41378134.
[17] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[18] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/feto-nun-malezya-sorumlusu-mit-operasyonuyla-turkiye-ye-getirildi/1569017
[19] https://www.yenisafak.com/gundem/fetonun-meksika-imami-osman-karaca-mit-tarafindan-yakalanarak-turkiyeye-getirildi-3510954
[20] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1703085/turkiyeye-yasa-disi-para-transferine-baskin.html
[21] 01 Ocak-24 Aralık 2018 tarihleri arasında İçişleri Bakanlığı, TSK ve MSB tarafından yapılan resmi açıklamalar ve açık kaynaklarda yer alan haberlerden derlenmiştir.
[22] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[23] https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/12/27/milli-savunma-bakanliginda-bilgilendirme-toplantisi
[24]http://aa.com.tr/tr/politika/icisleri-bakani-soylu-15-temmuz-2016-tarihinden-itibaren-47-bin-523-kisi-tutuklandi/1007102
[25] https://www.aa.com.tr/tr/politika/icisleri-bakani-soylu-narko-teror-kapsaminda-bu-yil-43-milyon-kok-kenevir-yakaladik/168713

https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/turkiye-nin-2019-yilinda-terorizmle-mucadelesi-sinir-otesinden-pence-vurusu

***

Edip Başer Paşa'nın Görevden Alınması.,

Edip Başer Paşa'nın Görevden Alınması.,







Yazan  Alaettin Parmaksız 
24 Mayıs 2007
Yayınlandığı Kategori 
Terörizm ve Terörizmle Mücadele



AKP hükümeti, Emekli Orgeneral Edip Başer’i terörle mücadele koordinasyon görevinden aldı ve yerine büyükelçi Rafet Akgünay’ı atadı.

AKP hükümeti, emekli orgeneral Edip Başer'i terörle mücadele koordinasyon görevinden aldı ve yerine büyükelçi Rafet Akgünay'ı atadı. 

Türk halkının hiç benimsemediği, devlet kuruluşlarının kerhen kabul ettikleri bir Amerikan teklifinin sonucu olan bu makam ağır tepkileri üzerinde topladı. Bu makamın görünürdeki görevi PKK'nın Irak'taki varlığına yönelik Amerikan-Türk politikalarını koordine etmekti. Ancak gerçekte bu mekanizma Türkiye'nin Kuzey Irak'taki PKK kamplarına yönelik askeri müdahalesini ertelemek, durdurmak amacını ifa etti. Aradan geçen süre içinde Amerikalılar Türk tarafından gelen tepkileri azaltmak için koordinasyon mekanizmasının oluşturulması ile hiç ilgisi 
olmayan PKK'nın Avrupa'daki para kaynakları gibi konularda bazı yardımlar üreterek vakit geçirdiler. Edip Başer Paşa ise Türkiye'de yükselen tepkileri üzerinde topladı. Sanki bu mekanizmanın sorumlusu, PKK'nın eylemlerini durduramayan adam imiş gibi ağır bir şekilde suçlandı. 

Oysa, AKP hükümetinin koordinatörlük ile ilgili ABD teklifini kabul etmesinden sonra birisinin bu görevi Türkiye adına üstlenmesi gerekiyordu. 

Edip Başer, Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın isteğini kırmadı ve özünde inanmadığı bir görevi kabul etti. Belki de hayatı boyunca hiç yıpranmadığı kadar son bir yıl içinde yıprandı.

Edip Başer'in kendisini ve çok inanmadığı koordinatörlük kurumunu korumak için kamuoyu önüne çıkarak sık sık açıklamalar yapması, PKK'nın K. Irak'taki varlığı dışındaki konularda da açıklamalar yapması Edip Başer Paşa'nın belki de daha fazla yıpranmasına neden oldu. 

Ne toplumu ikna edebildi ne de yıpranma sürecini durdurabildi aksine daha fazla yıprandı.

Kafasında taşıdığı istifa eğilimini değişik vesilelerle kamuoyu önünde dile defalarca getirdi. Artık kararını vermişti. AKP adına nezaketten yoksun görev değişimi E. Başer'in koordinasyon mekanizmasının artık çalışmadığı nı ve kendisinin bu görevden Haziran 2007'de istifa ederek ayrılmayı düşündüğünü açıklamasından bir gün sonra gerçekleşti. AKP Hükümeti, Başer'in yaptığı açıklamaların koordinatörlük kurumuna darbe vuracağı gerekçesi ile görevden alındığını açıkladı. 

Peki Erdoğan, Lübnan ziyareti sırasında koordinatörlük makamının işe yaramadığı açıklamamış mıydı?

Edip Başer Paşa'nın görevden alınmasının arkasında başka hesaplaşmalar ın olduğu anlaşılıyor. Her şeyden önce AKP hükümeti, Edip Başer'in Haziran 2007'de koordinasyon mekanizmasının işe yaramadığını söyleyerek bu görevden istifa etmesinin seçimler öncesinde kendisine ağır darbe vuracağını düşünerek onu görevden aldı. Bir anlamda AKP, Başer'e siyaseten ön almış oldu.

Ayrıca, MGK Genel Sekreterliği konusunda AKP hükümeti ile Genelkurmay Başkanlığı arasında yeni genel sekreter konusunda ihtilaf olduğu, Genelkurmay ve Cumhurbaşkanı'nın AKP'in istediği yeni isme sıcak bakmadığı için MGK'nın halen vekaleten yürütüldüğü ifade edilmektedir. 

İşte bu noktada Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın önerdiği Edip Başer'i görevden alarak ve muhtemelen Genelkurmay Başkanlığının görüşünü almadan büyükelçi Rafet Akgünay'ı koordinatörlüğe atayarak, AKP hükümeti "rövanş" alıyor.

Sonuç olarak, koordinatörlük mekanizması ABD'nin Türkiye'ye kurduğu bir tuzaktı. Bu tuzağı etkisizleştirmenin yolu, bu mekanizmayı şartlı ve süreli olarak kabul etmekti. Yani Ankara, Washington'a "terör koordinasyon mekanizması üç ay süreli bir mekanizma olmalı ve üç ay içinde şu adımlar atılmalı" diyerek mekanizmayı kabul etmeli idi. Böylece ABD'nin elinden "Türkiye bütün diplomatik mekanizmaları kullanmadı" gerekçesi alınmış ve PKK'ya karşı önlemler hızlandırılmış olacaktı. En azından Türkiye daha hızlı ve etkili önlemler alma konusunda bağımsız olacaktı.



Alaettin Parmaksız;

     1951 yılında Karaman Ermenek kazasında doğdu. İlk ve orta öğrenimi orada tamamladıktan sonra o dönemde Ermenek kazasında lise olmadığı için Liseyi EDİRNE'de okudu. 1970 ylında Kara Harp Okulu'na girerek, 1973 yılında Kara Harp Okulu'ndan, 1974 yılında Piyade Okulu'ndan mezun oldu. 1975 yılında Komando İhtisas Kursu'nu bitirdikten sonra tayin olduğu Erzurum'da 1980 yılında Kara Harp Akademisi'ni kazanarak, 1982 yılında Kara Harp Akademisi'ni bitirdi. 1992–1993 yılında NATO Savunma Koleji'ni, 1996 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisi'ni bitirdi.Kara Harp Akademisini bitirdikten sonra1982–1984 yıllarında KIBRIS'ta, 1984–1990 yıllarında Genelkurmay Karargâhı Harekât Başkanlığı'nda görev yaptı 1990–1992 Yıllarında HAKKARİ'de Dağ ve Komando Tabur Komutanlığı, 1992–1993 Yıllarında Genelkurmay Karargâhı Anlaşmaları 
İzleme Şubesi'nde proje subaylığı, 1993–1995 yıllarında Güney Kore Askeri ataşeliği, 1995–1996 Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı Kurmay Başkanı ve AZERBAYCAN 887 Tugay Eğitim Komutanlığı, 1996–1997 Kara Kuvvetleri Psikolojik Harekat Şube Müdürlüğü, 1997–1999 Gökçeada 5. Komando Alay Komutanlığı görevlerinde bulundu.1999'da Tuğgeneralliğe terfi ederek Dağ ve Komanda Tugay Komutanlığına atandı. Hakkâri'de iki yıl tugay komutanlığını müteakip, 2001 yılında Edremit'te bulunan 19. Piyade Tugay Komutanlığı'na atanarak, iki yıl bu görevi yaptı. 2003'te Tümgeneralliğe terfi eden ve Genelkurmay İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma Daire Başkanlığı görevine atanan Emekli Tümgeneral Parmaksız, 2004 yılında Tümgeneral rütbesindeyken istifa ederek emekli oldu. 

4 yıl boyunca görev yaptığı Hakkari anıları ile bitirilemeyen terörün nedenleri, çözüm için uygulama modelleri ve terörle mücadelenin analizinin 
yapıldığı 

“BURASI HAKKARİ ANKARADAN GöRüNDüĞü GİBİ DEĞİL” adlı kitabı yayınlanmıştır. Parmaksız, evli ve iki erkek çocuk babasıdır.

https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/edip-baser-pasanin-gorevden-alinmasi


***

19 Aralık 2019 Perşembe

TERÖRİZM: TANIM SORUNU

TERÖRİZM: TANIM SORUNU 




GİRİŞ 

Dünya dengelerinin değişmesi ve uluslararası ilişkilerdeki mevcut farklılaşmalar sonucunda sıcak savaşlar yerini soğuk savaş yöntemlerine bırakmıştır. “Soğuk savaş”, bilindiği gibi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD ve SSCB arasında, başta savunma olmak üzere, siyaset, ekonomi ve teknoloji alanlarında gözlemlenen rekabete verilen genel addır. Soğuk savaş dönemi 1945 Yalta Konferansı ile başlayıp, 1990’da Varşova Paktının dağılması ile son bulmuştur. Bu sürecin nedeni, SSCB'nin doğuda güçlenerek komünizmi yaymak istemesi ve bir diğer yandan ABD'nin savaş sonrasında küresel politikada başat konuma geçmek istemesidir. 

Kısacası uluslararası politikada ABD ve SSCB'nin hegemonya kurma mücadelesi dir. Soğuk savaşın bir vazgeçilmez unsuru olarak ortaya çıkan psikolojik savaş, beraberinde, düşük yoğunluktaki çatışmaları (“low intensity conflicts”) gündeme getirmiştir. “Terörizm”, düşük yoğunlukta çatışma stratejisinin önemli bir unsurudur. Bu incelemede, işte bu bağlamda, terör ve terörizm kavramları ele alınacaktır. 

TERÖRİZM: TANIM SORUNU 

Uluslararası sistemde devletlerin ya da sivil toplum kuruluşlarının teröre karşı bakış açıları değişiklik göstermektedir. Bu sebeple üzerinde kesin olarak hemfikir olunan bir terör tanımı yapılamamaktadır. Bu da beraberinde, bir eylemin neye ya da kime göre terör sayılacağı sorununu ortaya çıkarmıştır. Keza bir örgütün ya da kişinin yapmış olduğu bir eylemden dolayı bir tarafça kahraman, diğer bir tabirle özgürlük savaşçısı, diğer bir tarafça ise o ülke yasalarına göre affedilmez bir suçlu olduğu ikilemi, terörün tanımını güçleştiren temel bir etkendir. “Terör” kavramı Türkçeye Fransızca “terreur” sözcüğünden geçmiştir. Latincede, “korkudan titreme” veya “titremeye sebep olma” anlamına gelmektedir. Uygulamada, yanlış olarak, “şiddet eylemi” ve hatta “anarşi” söylemleriyle de karşımıza çıkmaktadır. 

İNCE AYIRIM: TERÖR –TERÖRİZM 

Terör kavramı, “Bir devlet veya devlet olmayan aktörün şiddet tekniklerini kullanarak siyasal amaçlarını elde etme ile ilgili faaliyetler” şeklinde tanımlanabilir.” 1 “Terörizm” ise, “siyasal amaçlar için örgütlü, sistemli ve sürekli terör içeren bir strateji anlayışıdır.” 
Dolayısıyla terörizm denildiğinde terör eylemlerinin sürekli ve sistemli bir biçimde uygulanması anlaşılmaktadır. “Şiddet, terör ve terörist faaliyetlerin en belirgin unsuru” olmaktadır.” 2 


Tarih boyunca terörü kendine göre siyasi bir araç olarak yorumlayan ve uygulayan birçok diktatör olmuştur. Örneğin Lenin’e göre, “Terörün amacı, [insanlara] dehşet salmak ve onları arzulanan bir davranış biçimine yöneltmektir.” Hitler’e göre, “Akla karşı terör ve zordan daha kolay zafer kazanan ikinci bir şey yoktur.” Kaddafi’ye göre, “Tek bir Arap'ın 300 Amerikalıyı öldürerek Amerika'nın Lübnan'dan kovuluşunu hazırlamasının sunduğu ders şudur: Muntazam ordulara her zaman güvenilmeyebilir ama silahlı bir halk hiçbir zaman yenilmez.’’ 

Terörizmin tanımı konusunda bir çok girişim söz konusu olmuştur. Bunlardan bir tanesi de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kapsamında devam eden ancak henüz sonuçlanmamış bulunan, terörizmin kapsamlı tanımına ilişkin sözleşme taslağıdır. 

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca terörizm, “…dünyamızı tehdit eden ve mutlaka mücadele edilmesi gereken küresel bir sorun olarak nitelendirilmektedir. BM, bu bağlamda, yıllardır üye devletlerinin bu belayı ortadan kaldırmalarına yardım etmek amacıyla somut adımlar atmaya çalışıyor. Birleşmiş Milletler Küresel Terörle Mücadele Stratejisi (2006), atılan bu adımları somut bir eylem planı haline getirerek daha da güçlendirmiş ve geliştirmiş bulunuyor. Birleşmiş Milletler’in terörizmle mücadele çabaları, 2006 yılında üye devletlerce kabul edilen bu küresel strateji çerçevesinde yönetiliyor.” 3 

TÜRK CEZA HUKUKUNDA DURUM 

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununa göre, “Terör; baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzenini değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak ve yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylemlerdir.” 

Kanuna göre “örgüt”, iki veya daha fazla kimsenin aynı amaç etrafında birleşmesiyle, teşekkül, cemiyet, silahlı cemiyet, çete veya silahlı çeteyi kapsamaktadır. Buradaki tanım çok geniş kapsamlı bulunmakta ve eleştirilmektedir. 4 

TERÖRÜN AMACI 

Genellikle terör örgütlerinin öncelikli amacı propaganda yaparak davalarının varlığını gündeme taşımaktır. Nihai amaç ise –en kötü senaryo bağlamında- terör eylemlerini kitle hareketine dönüştürerek, devlete karşı bir isyan oluşturmaktır. 5 Dolaylı askeri saldırının bir aracı olarak da kullanılabilen terör örgütleri, daha çok demokratik ve / veya ekonomik açıdan fazlaca gelişmemiş ülkelerde ortaya çıkmakta, bu ülkelerdeki siyasi, ekonomik ve toplumsal istikrarı bozarak halkın devletine olan güvenini sarsmaya çalışmaktadır. Bu süreçte, ekonomik kalkınmaya harcanacak olan mali kaynağın güvenlik ve terörle mücadeleye harcanması, devletin güvenliğe yönelik harcamalarının artması, ulusal kaynakların ortak çıkarlara yönelik kullanımını engelleyebilmektedir. 

TERÖR ÖRGÜTLERİNİN TEMEL HEDEFLERİ 

Terör örgütlerinin temel hedefleri, kendi siyasi-sosyo-kültürel amaçları çerçevesinde toplumun sosyal ve kültürel farklılıklarını inanç veya etnik yapı üzerinden etkilemeye çalışarak hükümet politikalarını değiştirmek veya etkilemektir. Siyasal yönden bir başka amaç, hedef alınan ülkenin iktidarını ele geçirmek veya yeni bir rejim kurmak olabilir. 

Terör örgütlerinin temel hedefleri şu şekilde sıralanabilir: 

“1. Çoğunluğun tercihine dayanan otoriteleri etkisiz bırakmak, azınlık otoritesini zorla onun yerine geçirmek. 

2. Yerleşik yasal sisteme göre yargılanıp, tutuklanmış kişilerin serbest bırakılmasını isteyerek, yasal sistemi çözmek, etkisizleştirmek. 

3. Demokratik yönetim ve kurumları hiçe sayarak, kaba kuvveti toplum hayatında geçerli kılarak, kamu düzenini ve güvenliğini bozmak. 

4. İnsan sevgisinden, demokratik uygulamalardan ve toplumsal uzlaşmadan soyutlanmış bir düzeni geçerli kılarak, zorbalığa ve kaba güce dayalı bir devlet ve toplum düzeni oluşturmak. 
Küresel amaç güden terör örgütleri, bunu uluslararası düzene de hâkim kılmak istemektedirler.”6 

TERÖR: SEBEPLER 

Terörün ortaya çıkmasında birçok etken sıralanabilir. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir: 

1. Ekonomik şartlar: Ekonomik olarak geçim sıkıntısı içerisinde bulunan insan topluluklarının mevcut yapısını incelediğimizde terör örgütlerinin faaliyet ve eylemlerini toplumda daha çok bu kesim insanların desteklediği söylenebilir. Ekonomik bağlamda, gelir dağılımının adil olmadığı ülkelerde insanların terör örgütleri tarafından inandırılma - kandırılma riskinin diğer bireylere oranla daha fazla olduğu göze çarpmaktadır. 

Terörün sadece dine ya da ideolojik inanca bağlanması oldukça yanlıştır. Teknoloji ve ekonomi alanlarındaki gelişmeler toplumun yapısında birçok olumlu sonuçlar doğurmakla birlikte diğer bir yandan da toplumun bazı kesimleri arasında uyumsuzluğa, ekonomik eşitsizliğe neden olabilmektedir. “Öyle ki, teknolojinin ilerlemesine paralel olarak, işgücünün yerini makine alabilir ve daha verimli yöntemlere geçilebilir. Özellikle azgelişmiş ülkelerde sermaye birikimi arttıkça, bu birikimin getirdiği yeni üretim tekniklerinin eski üretim tekniklerinden daha çok sermaye-yoğun olduğu uygulamada görülmektedir. Öte yandan yeni üretim tekniklerinde belli bir sermaye miktarı eskisinden daha az işgücü kullanımını gerektirdiğinden, işsizliği daha da  artırabilmektedir. Yani, teknolojik ilerleme eskiden iş sahibi olan ya da öyle görünen kişilerin birer açık işsiz haline gelmesine neden olmaktadır. Bu durum, tüm ülkelerde görülmekle birlikte, az gelişmiş ülkelerde söz konusu durum daha yoğun yaşanmaktadır.” 7 

2. Diğer eşitsizlikler: Eşitsizlik – ayırımcılık, pek çok ülkenin en başta gelen sorunları arasındadır. “Dünya nüfusuna baktığımızda, bu nüfusun yüzde 1’lik bir kısmının, dünya ekonomisinin yarısını yönettiğini görmekteyiz. Bunun sonucunda dünya üzerinde belli bir kısım azınlığın ekonomik olarak yükseldiğini geriye kalan büyük bir çoğunluğun ise ekonomik olarak güçlüklere maruz kaldığını görmekteyiz.” 8 

3. Öğretim ve eğitim sisteminin geriliği: Öğretim ve eğitim, insanların toplum içerisinde nasıl davranması gerektiği hakkında bilgi sahibi olmasını kolaylaştıran ve ona bu yönde yardımcı olmaya çalışılan bir süreçtir. İnsan bilincinin gelişmesine de katkı sağlayan bu süreç, insanın pratik olarak düşünmesini sağlamakta ve bununla beraber neyin kendisine en fazla fayda sağlayacağı hakkında akıl yürütebilmesini kolaylaştırmaktadır. İşte bu yüzden, terör örgütlerinin örgüte militan kazanırken izlediği yollardan biri de eğitim sisteminin önünü tıkamak ve toplumu eğitimsiz bırakmaktır. Ana amaç insanların düşünme yeteneğini önlemektir. Eğitimsiz bir toplumun kandırılması, diğer toplumlara oranla daha kolaydır. 

4. Kötü yönetimler: “İktidar” kavramı, yönetme gücüne sahip kişi ya da kişiler anlamına gelmektedir. Her ülkede, iyi ya da kötü, bir yönetim düzeni bulunmaktadır. Ancak bazen bu yönetim düzenleri toplumun tamamına bekledikleri faydayı sağlayamamaktadır. Toplumdaki tüm insanları memnun etmenin giderek zorlaştığı bir dönemde, iktidarların da halkın istek ve 
ihtiyaçlarına cevap verememesiyle ülke içerisinde yer yer iç güvenlik sorunları çıkabilmektedir. 

Bu durum, mevcut yönetimlerin gücünü ve konumunu zayıflatmakla birlikte, terör örgütleri için de uygun bir durum sağlamaktadır. 

TERÖRÜN FİNANSAL KAYNAKLARI 

Terör örgütleri finansal kaynaklarını genellikle yasa dışı yollardan veya yabancı ülkelerden – servislerden sağlamaktadırlar. Bu örgütler ayrıca çeşitli yasal veya yasal olmayan yollardan çeşitli ticari faaliyette bulunmaktadırlar. Bunlardan bir kısmı şöyle belirtilebilir: 

1) Uyuşturucu Kaçakçılığı: Terör örgütlerinin ana mali kaynakları arasında ilk sırayı genellikle uyuşturucu kaçakçılığı almaktadır. Uyuşturucu kaçakçılığı, dünya üzerinde en büyük pazarlardan birini kapsayan yasa dışı bir faaliyettir. “Getirisi çok yüksek, nakliyesi kolay, alıcısı bol, talep elastikiyeti sert, tedavüldeki değerli para karşılığı takası mümkün, üretimi zahmetsiz, pazarlama ağı kolay bir mal olan uyuşturucu terör örgütleri için önemli bir gelir kaynağıdır.” 9 

2) İnsan Ticareti / Kaçakçılığı: Türk Ceza Kanunu'nun 79'ncu maddesine göre, “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddi menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan bir yabancının ülkeye sokulmasına veya ülkede kalmasına imkân sağlanması ile birlikte Türk vatandaşlarının ya da yabancıların yurt dışına çıkmasına imkân sağlanması” şekillerinde gerçekleşen bir suçtur.”10 

3) Para karşılığında serbest bırakılmak üzere kaçırılan şahıslar için istenilen fidye de finansal kaynağın bir diğer türüdür. 

4) Haraç: Gerek şahıslardan gerekse kurumlardan, gönüllü, zorla veya tehditle alınan paralardır. 

5) Dış mali destek: Yabancı ülke, kurum ve kuruluşlarından sağlanan parasal destektir. 

6) Silah Kaçakçılığı: Silah kaçakçılığı bir ülkeden başka bir ülkeye silah, mermi ya da patlayıcı maddelerin satılması ve / veya taşınması eylemleridir. Milli ve milletlerarası güvenliği yakından ilgilendiren bu konu, sıkı koşullara ve denetime tabidir. Ülke devletinin geniş izin, takdir ve denetim yetkileri vardır. 

Dünya genelinde, silah ihracatında önemli bir artış söz konusu olmuştur. Nitekim “Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) uluslararası silah ticareti raporunda Türkiye'nin küresel silah ithalatı sıralamasında altıncı sırada yer aldığını görmekteyiz. Son beş yıl içinde Orta Doğu'da, Türkiye ile İran arasındaki bölgede ağır silah satışı yüzde 61 oranında arttı.’’11 Bunun sebebi olarak da Suriye'de başlayan iç savaş ve buraya komşu ülkelerdeki iç karışıklar ve çatışmalar gösterilmektedir. En kârlı işlerden biri olan silah ticareti, 
yasa dışı bağlamda, terör örgütlerinin de ilgi alanındadır ve silah kaçakçılığı önemli gelir kaynakları arasındadır. 

TERÖRİZM: SINIFLANDIRILMASI 

1. Ulusal Terör (Ülke İçi Terör): 

“Devletin ülkesi içinde meydana gelen, dış kaynaklı hiçbir terör örgütü ile işbirliği içinde bulunmadan gerçekleştirilen ve başka bir devletin veya şahsın menfaatini veya zararını hedef 
almayan eylemlerdir. Devletin hukuki düzenini hedef almaktadır.” 12 

2. Devlet Terörü: 

“Bir devletin kendi ülke sınırları içinde kendi vatandaşlarına karşı uyguladığı sistematik şiddet eylemleridir ve aynı zamanda devlet aktörleri tarafından İnsan Hakları Hukuku ihlali içinde gerçekleştirilen kapsamlı, yaygın, sistematik şiddet kullanımıdır.” 13 

Devlet terörüne örnek olarak dört türlü devlet desteğinden bahsedilmektedir. Bunlar: 

a. “Devlet Girişimi: Bir devlet, geleneksel savaş yöntemleriyle elde edemeyeceği stratejik avantajları sağlamak maksadıyla uluslararası terörizmi bir mücadele aracı olarak doğrudan kullanabilir. Bunu, resmi kurumları ve personeli ile yaparsa, girişimine ‘Devlet Terörizmi’ adı verilir. Bu tür terörizm, savaşın başka yöntemlerle sürdürülmesi olarak tanımlanabilir. 

b. Devlet Desteği: Bir devlet, doğrudan veya resmen terörist girişimlerde bulunmaktan kaçınabilir. Ancak, amaçlarını sağlamak için terörist örgütlere para, eğitim, silah, patlayıcı, kritik malzeme, istihbari bilgi, saklanma yeri, iletişim olanağı, seyahat belgeleri (pasaport) veya diğer türde lojistik destekler verebilir. 

c. Devlet Hoşgörüsü: Eğer devletler, topraklarında terörist örgütler olduğunu bilirler, onları desteklememelerine karşın bu örgütleri dağıtmak için harekete geçmezlerse, hoşgörüden söz edilebilir. Ev sahibi devletin hoşgörüsünden yararlanan terörist örgütlerin, kendilerine yetecek kaynakları olabileceği gibi, bir başka devletin desteğinden de yararlanabilirler. Ev sahibi devlet ile aralarında oluşan yazılı olmayan bir anlaşma gereği, eylemlerini yuvalandıkları ülkede değil, başka -hedef- ülkelerde gerçekleştirirler. 

d. Devlet Zaafı: Bu örnekte, devlet, sınırları içindeki uluslararası teröristlere gözlerini yummak istemez ama ya kolluk ve askeri güçlerinin yetersizliğinden ya da teknolojik geriliğinden ötürü onlarla etkin biçimde mücadele edemez, ancak, sorumluluğu sürer. Bu durumda, zaaf halindeki devlet, daha güçlü bir devleti yardımına çağırabilir. 1977’de Mogadişu’da meydana gelen uçak kaçırma eyleminde Somali Hükümeti, Batı Alman Hükümetinden yardım istemişti.” 14 

Bir başka kaynakta ise devlet terörü, “siyasal otoritenin mevcut devlet politikası ve yönetim modelinin takip ettiği esasları, bu maksatla alınan kararları, kendi kamuoyuna, baskı yolu ile benimsetmek, bu kararlara karşı gelen toplum kesimlerini de zorla bastırabilmek için, ‘terörizmin’ bir maşa olarak kullanılması” şeklinde tanımlanarak, devlet destekli terörizm şu şekilde beş ayrı gruba tabi tutulmaktadır: 

. Doğrudan Destek, 
. Dolaylı Destek, 
. Düşmana Destek, (Önceden düşman ilan edilmiş olan devlete aynı amaçlar ve çıkarlar doğrultusunda destek olmak.) 
. Pasif Destek, 
. Ev Sahibi Ülke Desteği. 15 


3. Etnik Terör: 

“Etnik terör, genellikle, bir etnik gruba mensup kişilerin terör örgütlerinde ya da eylemlerinde çoğunlukla yer aldıkları terör türüdür. Etnik nitelikli terör eylemlerine “milliyetçi” terör de denmektedir. Fakat etniklik ile milliyetçilik aynı anlama gelen iki kavram değildir. Etnik kökene dayanan terör eylemleri daha çok kendini hak talebi ya da talebi elde etmek için silahlı mücadeleden başka yol ve yöntem kalmadığına inanan ya da öyle olduğu kabul edilen bir durumda kendini göstermektedir. Etnik nitelikli terör içerisinde, alt grup olarak, ırkçılığın, inancın, gelenek ve göreneklerin dayanak oluşturduğu terör eylemlerine rastlanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, etniklik geniş bir alanı kapsayan bir kavramdır. Son olarak şunu ifade edebiliriz ki, etniklik terör olarak kendini egemen gücün baskısı altında görürse gösterir. Buna ek olarak neyin etnik olduğunun da bilinmesi ve her farklı etnik yapıdaki eylemlerin terör olarak 
nitelendirilmemesi ülke bütünlüğü açısından zaruridir.” 16 

4. Dinsel Terör: 

Dini temelli olarak insanların belli bir coğrafyada hâkimiyetlerini kurmak ya da genişletmek adına yapmış oldukları silahlı mücadelelerdir. Dinsel terörde kişiler herhangi bir cemaat ya da dini bir topluluğa mensup kişilerden oluşmaktadır. “Din” ve “terör” kavramlarının bir arada telaffuz edilmesi ve gerçekten yapılan eylemlerin niteliği “dinin terörü beslediği” şeklindeki kanaatleri güçlendirse de, bunun “beslemek” ya da “desteklemekten” çok “dinin bir siyaset aracı olarak kullanılması” şeklinde anlaşılması daha doğru olacaktır. Kısaca dinî motifli 
terörün, dinin terörü desteklemesi veya beslemesinden ziyade, bir dine mensup kişi veya grupların yaptıkları zulme meşruiyet kazandırmak için dini kullanmalarının bir sonucu olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Çünkü genel kabul gören görüş, dinlerin toplumda terör ortamının oluşmasına destek vermekten ziyade birleştiricilik rolü oynadığı görüşüdür. Bunun yanı sıra “din ve onun oluşturduğu kurumlar, insanları birleştirme rolü oynamalarına rağmen bazen ve daha keskin olarak ayrıştırıcı, çatıştırıcı bir işlevle de karşımıza çıkabilmektedir. 

Bu ayrıştırıcı yön, hayatın her yanında kendini hissettirebilir. Ekonomik açıdan, örneğin aynı dine inananların alacakları eşyada dindaşı olan satıcıyı tercih ettiği gözlenmektedir. Komşuluk, arkadaşlık vb. sosyal ilişkilerde de insanların mensup oldukları din ya da dini cemaat belirleyici olmakta, ötekine karşı bir cephe oluşturmaktadır. İçerisinde birden fazla dinin yaşandığı toplumlarda her bir din, kendi mensupları arasında önemli bir kaynaşma aracı olurken, diğer dine, mezhebe ya da dini cemaate mensuplara karşı bir cepheleşmeyi de beraberinde getirmektedir.’’ Dolayısıyla “dinî terör” yerine “dinî motifli terör” demek daha doğru olacaktır. Bu kavramı da “dinin motive ettiği” (religiously motivated) anlamında değil, “dinî görünümlü” (religiously appeared) terör anlamında kullanmaktayız. 

Belki iki anlamı da içermesi amacıyla “dinden beslenmiş gibi görünen terör” şeklinde de kavramlaştırılabilir.” 17 Oluşumun ana amacı insanlar arasındaki 
ilişkileri ötekileştirerek bir “biz ve bizden olmayanlar” şeklinde ayırmaktır. Yapmış oldukları tüm eylemlerin doğruluğunu kökten kabul etmiş olan bu terör örgütleri başkalarının yapmış oldukları eylemleri ise sapkınlık olarak nitelendirmektedirler. 
Kendilerine daha çok gelişmiş ülkeleri hedef olarak alan bu örgütler farklı inanç ve yaşayış tarzlarını kesinlikle reddetmekte ve bu yönde her türlü terör eylemlerini çekinmeden gerçekleştirmektedir. Bu durum batılı devletler tarafından dinî gruplara karşı bir ön yargının oluşmasına sebep olmuş bir durumdadır. Bu konuya en güzel örneği ise 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında, ABD ve diğer Batılı güçlerin bu gruplara karşı almış oldukları önlemler oluşturmaktadır. Ancak böyle bir tutumun tüm dini gruplara karşı sergilenmesi doğru değildir. 

5. Siber Terör: 

Gelişmekte olan teknoloji ile birlikte yeni terör yöntemlerinin - eylemlerinin de buna paralel olarak gelişmekte olduğunu söylemek mümkündür. Terör örgütleri saha çalışmalarından ziyade artık kendi kabuğu içerisinde öncelerine göre bir hayli değişik yöntemlere başvurarak eylemlerini sürdürmeye devam etmektedir. Maddi ve insani güç yönünden daha az masraflı olan bu eylemlere genel olarak siber terör adı verilmektedir. 

 “Siber terörizm, siyasi ve sosyal mercilere ve kişilere gözdağı vermek, baskı oluşturmak maksadıyla resmi birimlerin bilgisayarlarına, network sistemlerine, bilgi ve veri tabanlarına yapılan yasadışı tehdit ve zarar verici saldırılardır. Daha da ötesi, bir saldırının siber terörizm olarak tanımlanması için bireye ya da mala karşı şiddet içermesi gerekmektedir. En azından “korku yaratacak kadar hasara” yol açmalıdır. Siber terör ölümcül olan ya da fiziki hasara yol açan, şiddetli ekonomik kayba neden olan saldırılar olarak örneklenebilir.” 18 

SONUÇ 

Milli ve milletlerarası güvenlik bağlamında terör – terörizm önemli bir sorundur. Terör örgütlerinin en belirgin özelliği şiddettir. Terör örgütleri şiddet yoluyla halk arasında korku ve endişe yayarak hükümetlerin politikalarını etkilemeye çalışırlar. Genel olarak terörist gruplar dünyanın hemen her tarafında farklı amaç ve istekleri doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmektedirler. 

Devletlerin kalkınabilmesi ve terörizm tehdidini ortadan kaldırabilmeleri için; öncelikli olarak terör örgütlerinin insani kaynağını oluşturan gençlerimizi korumak adına ülkedeki öğretim ve eğitim sisteminin iyileştirilmesiyle toplumdaki bilincin artırılması gerekmektedir. Bununla birlikte ülkedeki eşitsizliğin minimize edilmesi yolunda çeşitli önlemler alınmalıdır. 

Biliyoruz ki terör örgütleri propagandalarında genellikle eşitsizliği ön plana çıkartarak buradan kendilerine göre bir malzeme çıkarmayı amaçlamaktadır. 

Eşitsizliğin önlenmesi ise ekonomik istihdamın sağlanmasına bağlıdır. Ekonomik olarak istihdam devletin sanayi yatırımlarının artırılması ve buna bağlı olarak yeni iş sahalarının açılmasıyla mümkün olacaktır. Bu da beraberinde toplumun gelir seviyesini yükseltecek ve yaşam şartlarını artıracaktır. 

Devletlerin ekonomik olarak gelişmesi yabancı sermayenin ülkeye girişi ile sağlanabilir. Yabancı yatırımcı öncelikli olarak yatırım yapmak istediği ülkenin güvenli olup olmamasına bakar. Bu nedenle devlet ülkesinin güvenli ve huzurlu olduğu hissini yatırımcılara hissettirebilmesi gerekmektedir. 

Bunu yaparken de birçok iletişim ve sosyal medya olanağından faydalanılabilir. Tüm bunların yanı sıra devletler terör örgütlerinin açık propaganda malzemesi olabilecek siyasi, sosyal ve hukuksal konular başta olmak üzere mevcut durumlarını iyileştirmelidirler. Bununla beraber insan hakları, demokrasi gibi milletlerarası kabul görmüş değerlere daha yakın düzenlemeler yapılmalıdır. İşte tüm bunların sağlanması terör örgütlerinin işini zora sokacak ve hayat sahalarını daraltacak, faaliyetlerini sonlandırmalarına neden olacaktır. 



KAYNAKÇA 


MAKALELER 

PLANO, Jack C. ve OLTON. Roy, (1988), The International Relations Dictionary, Fourth Edition, Longman, Santa Barbara. 

BAŞEREN, S, (1994-95), “Terörizm: Kavramsal Bir Değerlendirme ve Mücadele”, Avrasya Dosyası, c. 1, no. 4, s. 164-165. 

Türk Ceza Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Tarih: 26 Eylül 2004 

Doğu Ergil, “Uluslararası Terörizm”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, s:143 

BOZDAĞLIOĞLU, E. Yasemin Uyar (2008). “Türkiye’de İşsizliğin Özellikleri ve İşsizlikle 
Mücadele Politikaları”, Sosyal Bilimler Dergisi, S.20, s.48-49. 

Ahmet Hamdi Topal, Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme Karşı Kuvvet kullanma 
Yetkisi, TC Ankara Üniversitesi, SBE, Doktora Tezi, Ankara, 2004,s: 45 

Ahmet Hamdi Topal, agm, s: 68 

Mesut Hakkı Çaşın “Uluslararası Terörizm” Nobel Yayınları s: 554 

Sertaç Hami BAŞEREN: “ Terörizmin Ulaştığı Boyutlar, Bu Durumun Türkiye’nin Güvenliğine 
Etkileri ve Alınabilecek Tedbirler” ,s:12-15; Bekir ÇINAR Devlet Güvenliği, İstihbarat Ve 
Terör .(Ankara:Sam Yayınları,1997),s:245 

“DİNÎ MOTİFLİ TERÖR” KAVRAMI AYDIN, Ahmet Hamdi-TÜRKOĞLU, Mehmet Emin/ TÜRKİYE s: 164 

INTERNET 

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN TERÖRLE MÜCADELESİ TERÖRLE MÜCADELE EYLEM 
PLANI/ BM Enformasyon Merkezi/ ANKARA http://www.unicankara.org.tr/tr/birlesmis-
milletlerin-terorle-mucadelesi-terorle-mucadele-eylem-plani/ 

Terörün Amaçlarıı/ Terör Örgütleri.com /http://www.terororgutleri.com/terorun-amaclari/ 
Dünya Gazetesi/ 
http://www.dunya.com/dunya/global-ekonomi/62-kisi-dunyanin-yarisindan-
zengin-287649h.htm 

T.C Maliye Bakanlığı MALİ SUÇLARI ARAŞTIRMA KURULU/Terörün Finansal Kaynakları 

/http://www.masak.gov.tr/tr/content/terorun-finans-kaynaklari/72 

Türk Ceza Kanunu'nun 79'ncu maddesi/ https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html 

BBC TÜRKÇE HABER / http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160222_sipri_rapor 

Doğu Ergil, “Uluslararası Terörizm”, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/457/5195.pdf 

SİBER TERÖRİZM/ TASAM Genel Müdürü Atilla SANDIKLI ve Uzman Yardımcısı Gökhan YİVCİGER / 
http://www.tasam.org/files/pdf/raporlar/siber_teror__639c0ad9-f639-4c64-9220-3bbc07f81993.pdf 


DİPNOTLAR;

1 PLANO, Jack C. ve OLTON. Roy, (1988), The International Relations Dictionary, Fourth Edition, Longman, Santa Barbara. 
2 BAŞEREN, S, (1994-95), “Terörizm: Kavramsal Bir Değerlendirme ve Mücadele”, Avrasya Dosyası, c. 1, no. 4, s. 164-165. 
3 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN TERÖRLE MÜCADELESİ TERÖRLE MÜCADELE EYLEM PLANI/ BM 
   Enformasyon Merkezi/ ANKARA http://www.unicankara.org.tr/tr/birlesmis-milletlerin-terorle-mucadelesi-terorle-mucadele-eylem-plani/ 
4 Türk Ceza Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Tarih: 26 Eylül 2004 
5 Terörün Amaçları/Terör Örgütleri.com/http://www.terororgutleri.com/terorun-amaclari/ 
6 Doğu Ergil, “Uluslararası Terörizm”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, s:143. 
7 BOZDAĞLIOĞLU, E. Yasemin Uyar (2008). “Türkiye’de İşsizliğin Özellikleri ve İşsizlikle Mücadele Politikaları”, Sosyal Bilimler Dergisi, S.20, s.48-49. 
8 Dünya Gazetesi/ http://www.dunya.com/dunya/global-ekonomi/62-kisi-dunyanin-yarisindan-zengin-287649h.htm 
9 T.C Maliye Bakanlığı MALİ SUÇLARI ARAŞTIRMA KURULU/Terörün Finansal Kaynakları 
/http://www.masak.gov.tr/tr/content/terorun-finans-kaynaklari/72 
10 Türk Ceza Kanunu'nun 79'ncu maddesi/ https://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html 
11 BBC TÜRKÇE HABER / http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160222_sipri_rapor 
12 Ahmet Hamdi Topal, Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme Karşı Kuvvet kullanma Yetkisi, TC Ankara Üniversitesi, SBE, Doktora Tezi, Ankara, 2004,s: 45 
13 Ahmet Hamdi Topal, agm, s: 68 
14 Doğu Ergil, “Uluslararası Terörizm”, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/457/5195.pdf 
15 Mesut Hakkı Çaşın “Uluslararası Terörizm” Nobel Yayınları s: 554 
16 Sertaç Hami BAŞEREN: “ Terörizmin Ulaştığı Boyutlar, Bu Durumun Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri ve Alınabilecek Tedbirler” ,s:12-15; Bekir ÇINAR Devlet Güvenliği, İstihbarat Ve Terör .(Ankara:Sam Yayınları,1997),s:245 
17 “ DİNÎ MOTİFLİ TERÖR” KAVRAMI AYDIN, Ahmet Hamdi-TÜRKOĞLU, Mehmet Emin/ TÜRKİYE s: 164 
18 SİBER TERÖRİZM/ TASAM Genel Müdürü Atilla SANDIKLI ve Uzman Yardımcısı Gökhan YİVCİGER / 
http://www.tasam.org/files/pdf/raporlar/siber_teror__639c0ad9-f639-4c64-9220-3bbc07f81993.pdf 



http://docplayer.biz.tr/34946766-Terorizm-tanim-sorunu.html


***